02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Fethiye’nin ‘Türkmen cenneti Üzümlü’ ormanlarına çimento fabrikası kuruyorlar 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Oba’larımıza fabrika izni! ayla yollarına yokuş dediler / O kızın da eline de yapış dediler. / Yayla yollarında buldum izini / Malum oldu eşe dosta halımız...” Bu Yörük türküsü Üzümlü’den... “Hangisi”nden derseniz, Fethiye’ye bağlı yemyeşil Yörük köyünden. Türkünün kaynak kişisi, belki de köyün Bektaşilerinden olan Akiş Dede... 80’lerde “Yörük kemençesi” eşliğinde okurken kim bilir kaç bin yıllık ezgileri de süzüp getirmişti. Çünkü Üzümlü, antik Anadolu’daki iki komşu uygarlık ülkesinin sınırında. Merkezinde Mabolla’nın (Muğla) bulunduğu “Karya”nın güneyinde, Dalaman’dan Antalya’ya uzanan “Likya”nın başladığı yaylalarda. Sırtını yasladığı yüksek dağlar, bir yandan Göcek koylarına sığınan korsan gemilerini “uzak”lardan seyredip bir yandan da sanki çağlar boyu Türkmenleri beklemişlerdi. Derken Toroslar’ı izleyerek “göç”egelen o coşkulu Yörük boyları, “çam”lık yaylalarda “oba”larını kurunca, antikçağdan seslenen tınıları da türküleriyle kucaklayıverdiler. Yakın geçmişte yitirdiğimiz Fethiyeli Ramazan Güngör’ün yaşattığı, “kopuz” soyundan “üç telli bağlama”yı, çene altından bile “bağlama”yıp özgürce seslendirdiler: “Yayla yollarına yokuş dediler...” Gençlere ‘Aydın’ Konusunda Açık Mektup… Sevgili gençler, Biliyorum, bugünlerde kafalarınız çok karışık. Daha önce de, benzer zamanlarda, kaç kez olduğu gibi. Birilerine bakıp şaşırıyorsunuz. “Biz, bunlara ‘aydın’ demiştik!” diyorsunuz, “Bunların yeri belliydi, şu ya da bu saftaydılar! Tutarlıydılar! ‘Değişim’ ile ‘dönüşüm’ü sanki birbiriyle karıştırmayan insanlardı. Ve en önemli olanı, gereken yerde gereken ölçüde değişimi izlerler, fakat tutarlılıklarını asla yitirmezlerdi! Ama ya şimdi? Bu geldikleri noktada? Biz, kime aydın diyeceğiz?” Her şeyden önce, sevgili gençler, bana inanın, şu son soru, hani kime aydın diyeceğiniz sorusu var ya, o artık çok, ama çok geç kalmış bir soru! Çünkü, hepiniz demiyorum, ama büyük çoğunluğunuz, yıllardır ya kendilerini “aydın” diye nitelendirenleri ya da birilerinin, belli bir kesimin, bir grubun sizlere “aydın” diye belletmeye çalıştığı kişileri aydından saymaya alıştınız ve alıştırıldınız! Büyük çoğunluğunuz, çok uzun zamandır ‘varsayım ürünü’ aydınları aydından saymakta, hayranlıklarınızı onlara yöneltmekte, onların çevresinde toplanmaktasınız. Sizinkisi, tıpkı hani şu dilimize yerleşmiş olan “Beni düş kırıklığına uğrattı!” söylemi gibi –birilerinin üstüne kendimiz düş kurarız, onu taşımadığı kimliklerde ve olmadığı konumlarda varsayarız, günün birinde onu gerçek kimliğiyle ve gerçekten bulunduğu konumda görebilecek noktaya geldiğimizde ise bizi onun düş kırıklığına uğratmış olduğundan yakınırız– ve inanın, çok haksız oluruz! Çünkü düşleri kuran da bizizdir, onların gerçekliğine inanan da! İşte, birilerini ‘aydın’ sayma bağlamında da çoğunuzun durumu yukarıdaki gibi – hemen inanıyorsunuz. Kendilerini hep gürültücü bir üslupla öne çıkarmak peşinde olanların aydın olduklarına inanıyorsunuz! Başkalarınca, kimilerince veya kimi kesimlerce belli yarar düşünceleri, politikalar vb. gözetilerek aydın ‘atanmış’ kişilerin aydın olduklarına inanıyorsunuz! Hayranlığı, öğrenciliği müritlikle karıştırıp, böylelerini çevrelerine toplamayı becerenlerin neredeyse tamamını da aydından sayıyorsunuz! Akşam vakitlerinde, herhangi bir masanın veya tezgâhın başında, alkolden çarpılmış ağızları ve bulanmış zihinleriyle, sizlere hayat hakkında, karşı cins hakkında, dünya ve ülke hakkında nice ferasetler döktürenleri ağızlarınız açık dinliyorsunuz! Hiç dikkat ettiniz mi, bilmem; ama sizin ‘aydın’ saydıklarınız, hep bir şekilde ‘ortalıkta’ olan kişilerdir; dergilerde, gazetelerde, söyleşilerde, ekranlarda, kentin çeşitli mekânlarında, dediğim gibi, hep bir şekilde ‘ortalıkta’dırlar. Siz de bu duruma çabuk alışır, hep ‘ortalıkta’ bakınır ve aydınlığı görmek için çoğu kez kuytuluklara bakmanın gereğini düşünmezsiniz! Belki diyeceksiniz ki: “Aldanıyoruz! Aldatılıyoruz!” Tamam. Zaten “Hayatta aldanmam ve beni kimse aldatamaz” diyen, ancak ahmak olabilir. Ama benim sizlere demek istediğim şu: Aldatılmak, bir daha aldatılamamanın önkoşulunu ve aldatılmanın panzehirini de oluşturabilir – eğer isterseniz. Eğer başlangıçtaki aldatılmışlıklarınızı geç kalmadan birer uyarı olarak algılayıp, kendinizi bundan böyle nesnel gözlemin ve bilginin zırhlarıyla donatabilirseniz! Ama bunu yapmıyorsanız eğer, dönüp kendinize şu soruyu sormalısınız: “Sakın ben, zamanla kendimi aldatılmışlığın rahatlığına kaptırmış olmayayım?” Aslında kahredici, lanetli bir sorudur. Çünkü sürekli aldatıldığınızı söyleyerek kendinizi, bırakın başkalarının önünde, kendi önünüzde bile aklayamazsınız! [email protected] “Y 1 2 3 “Grek soyundan olmayan Giritlilerdir...” Nitekim aynı görüşü bugün de doğrulayan o denli anlamlı bulgular var ki... Biri bizim Doğan Usta’mızdı... Giritliydi... Muğla Belediyesi’nin emektar ustabaşıydı. 70’lerde, sanki “Amerikan kazığı” olarak ucuza verilen pikaplar, cipler o kadar çok benzin yakarlardı ki para dayanmazdı. Doğan Usta tuttu, oluk oluk benzin yutan karbüratörleri günlerce kurcaladı; sonunda koca koca arabaları eskisinin yarısı yakıtla, hem de mazotla çalıştırmayı başarmasına, ABD’nin İzmir konsolosu bile hayret etmişti. Çünkü Giritliler, “ada” yaşamının yoksunlukları içinde hem tutumlu, hem de çok beceriklidirler. Yörükler de “oba” yaşamının yoksunlukları içinde aynen öyledirler. Ya yine Üzümlü’nün keçi kılından dokumalarına ne demeli? Yörük çadırlarının bile kurulabildiği bu sağlam dokumalar, Asya’dan gelen becerinin Likyalıların da sahip oldukları benzer hünerlerle birleşmesinin ürünü. Üzümlü’ye gittiğinizde, en az 150 YAYLALARDA ÇAĞDIŞI SANAYİLEŞME İnsanlık doğayı kirleten sanayiyi sorgularken yeryüzünün en güzel ormanlık yamaçları tıraşlanarak çimento fabrikasına arsa yaratılıyor (1). Ağaçlar arasından yükselen bu bulutlar sis değil inşaat tozu ve dumanı (2). Böylesi bir aymazlığa karşı köylüler ve aydınlar birlikte direniyorlar (3). resmi kurumlara başvurdular; ancak daha fazla şaşırdılar. Çünkü açıkça doğa kıyımına girişen fabrika projesinin “çevreye zarar vermeyecek” denen sözde bilimsel raporları bile vardı! Atatürk’ün “yaşamda en gerçekçi yol gösterici” saydığı bilim, terbiyeli sözlerle asla tanımlanamaz şekilde “yaşamı karartıcı” amaçlara alet ediliyordu. Köylüler, Fethiyeliler ve aklı başında herkes harekete geçti; eylemler eylemleri izledi; yaygın bir “direniş”e dönüştü. ALİLİK ‘UYGUN’ GÖRMÜŞ! Yöre sakinlerinin ve duyarlı kuruluşların ilk basın bildirilerinde özetle şunlar vurgulanıyor: “Ormanda yapılmak istenen çimento fabrikası, zeytin tarlalarına komşu; evlerimizin bile 12 km. yakınında yer alacak. Buna aldırmayan bakanlık yetkilileri, Muğla Valiliği’nden hiçbir olumsuz görüş gitmediğini söylüyorlar...” Valilik ise 17 Aralık 2007’deki başvuruya kısaca şu yanıtı veriyor: “Ankara’daki ÇED Genel Müdürlüğü’ne 26 Kasım 2007 tarihli olumlu görüş gitti ve artık değişemez...” Böylesi bir açıklama üzerine CHP Muğla Milletvekili Dr. Ali Arslan da Çevre ve Orman Bakanı’nın yanıtlaması istemiyle 14 Ocak 2008’de TBMM Başkanlığı’na soru önergesini veriyor: “Zeytincilik Yasası’na göre fabrikanın zeytinliklerden en az 3 km. uzakta kurulması gerekirken ölçülen mesafe 550600 m’dir. Buna rağmen nasıl izin verilebilmektedir?” Dr. Arslan şunu da eklemiş: “Buradaki bir çimento fabrikasının, aynı yörede teşvik edilen turizme katkısı ne olabilir?” Birinci soruya Bakan Veysel Eroğlu’nun yanıtını, sadece Üzümlü değil, bütün obalarımız merakla bekliyorlar. İkincisi için de resmen söylenmeyecek olanı biz açıklayalım: “Turizm adına doğayı talan edecek yeni inşaatlara en yakın mesafeden çimento sağlamak!..” Hem de kıyıları tükettikten sonra obalara göz koyan şu “betonlaşma pazarı” uğruna. Umarız, öncelikle Muğla Valiliği şu “uygun” fikrini değiştirir de vaktiyle verilen “en çevreci il” unvanına asıl yakışanı yapmış olur. V yıllık tarihi dokuma tezgâhlarını da görün ve en az 1500 yıl daha eskilere dalarak Anadolu kültürlerinin çağlara yayılan serüvenini hayal edin. E ‘SİS’İN YERİNE ‘İS’... İşte, anlatması bile insanı heyecanlandıran böylesi bir coğrafyada, o sabah güneşin doğuşuyla uyananlar, neye uğradıklarını şaşırdılar. Köyün yaslandığı ormanlık yamaçların az ilerisinde, yeşilin üzerinde uzanan her zamanki sis bulutu değil, kesif bir toz bulutuydu. Kuş seslerini bile susturan ise iş makinelerinin gürültüsüydü... Anadolu kültürlerinin doğayla beslendiği “oba”larımıza, tarihin en acımasız saldırısı başlıyordu. Geçmişin en zalim işgalcilerinden bile çok daha vahşi bir doğa tahribatı, gözü kara bir “çimento fabrikası” inşaatı için gerçekleşiyordu. Yaylalarda artık “sis”in yerini “is”li fabrika dumanları mı alacaktı? Bu katliamın asla “yasal” olamayacağına inanan yöre halkı ve sivil kuruluşlar, hemen V UTUM’LU ‘HÜNER’LER İşte bu doğa ve kültür sevdasının günümüzdeki turistlere içten çağrısını birlikte okuyalım: “Fethiye’nin en yakın yaylası: ÜzümlüKızılbel... Ölüdeniz’e 30 dakikalık mesafede; yazın sıcağını hissettirmeyen ulu çam ağaçları altında dinlenerek, olağanüstü manzarasında doğa yürüyüşü ve ömre ömür katan sağlıklı havasıyla sizi ağırlamaya hazır...” Ne dersiniz, ilk fırsatta gitmek, görmek ve “yaşamak” gerekmez mi? Kimi arkeologlara göre Likyalıların dilleri de HintAvrupa kökenliymiş. Yani, “Asya”dan... Hatta efsanevi tarihçimiz Herodot, şimdiki Türkmen obalarının Anadolu’daki antikçağ sakinleri için demiş ki: ‘T CUMOK ÇAĞRISI 10 ŞUBAT 2008 PAZAR SAAT: 11.00 Karşıdevrimcilerin, Alevi yurttaşlarımızı bölmek ve Cumhuriyetimizi daha kolayca yıkmak için son yaptıkları çalışmaları doğru değerlendirebilmek, Alevilik konusunun önemini anlamak için emperyalist aldatmacalara karşı bilimseldevrimci yanıtlar veren tezleriyle tanınmış değerli bir bilim insanı, Sayın Araştırmacı Yazarımız, GAZİANTEP CUMOK VE ADD’DEN KONFERANSA ÇAĞRI Konu: Emperyalizme Kolay Lokma Yerelleştirilmek İstenen Türkiye Konuşmacı: Birgül Ayman GÜLER Halkla İlişkiler Uzmanı Profesör Cennet yurdumuza sahip çıkalım, memleketimizi yabancı düşmanlara pazarlatmayalım. Yurdumuzu pazarlamak, yani satmak isteyen bedhahların ellerini tutalım. Silahsız, tapu senetleri ve kapalı kapılar ardında yapılan gizli anlaşmalara engel olmak için ülkesini seven bütün yurttaşlar birlik olsun diyoruz. YerTarih: Ticaret Odası Konferans Salonu 9 Şubat 2008 Cumartesi Saat: 14.00 CUMOK Tel: 0342 231 53 20 ADD Tel: 0342 231 44 80 Cemal Şener ile “Cumhuriyet ve Alevilik” konulu kahvaltılı aydınlanma toplantısına çağırıyoruz. Sen gelmezsen bir eksiğiz!.. : MECİDİYEKÖY KÜLTÜR MERKEZİ Mecidiyeköy İSTANBUL (Mecidiyeköy, Ali Sami Yen Stadı’nın yanında, kat otoparkının 6. katındadır. Asansörlüdür. Metro ve Otobüs çok yakındır. İletişim: 0536 739 02 29 0505 815 10 17 0532 281 54 54 LÜTFEN YER AYIRTINIZ Yer www.cumok.org KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ İLAN DOSYA NO: 2006/95 TEREKE 27.05.2004 tarihinde vefat ettiği, son yerleşim yerinin Hasanpaşa Mah. Z.Ahmet Sok. Demircan Sit. B 2 Blok N: 31 Giril D: 4 Kadıköy İSTANUL olduğu, İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, Ortaköy Mah., Cilt No 17, Hane No 1192, BSN 3 te nüfusa kayıtlı İhsan ve Sefer’den olma, İstanbul 1917 doğumlu. Muris Fatma Bedriye ALBAYRAK’ın tüm araştırmalara rağmen mirasçıları bulunamamış, M.K. 594. maddesi uyarınca Muris mirasçılarının terekeyi teslim almaları konusunda, birer ay ara ile iki kez ilan yapılmasına karar verilmiştir. Bu ilan yapılan ilan ikinci ilandır. İkinci ilandan sonra en geç bir yıl içinde mirasçıların mahkemeye müracaat etmemeleri halinde, tereke eşyaları mirasçıların miras sebebi ile istihkak hakları saklı kalmak kaydı ile Hazine’ye intikal ettirileceği ilan olunur.14.01.2008 (Basın: 6094) DOSYA NO: 2006/661 Vasiyetname Muris NİLÜFER KUŞKU (İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi. Ortaköy Mah., Cilt No 17, Hane No 1208, BSN 2’de nüfusa kayıtlı, Hüseyin ve Adile’den olma, İskeçe 1923 doğumlu) tarafından İstanbul 7. Noterliği’nce düzenlenen, 23.12.1996 tarih ve 52372 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde, Vasiyetname 07.12.2006 tarihinde açılıp okunduğu ve murisin özetle, İstanbul. Kadıköy İlçesi, Göztepe Mah., Birinci Orta Sokağı’nda bulunan 105 pafta, 405 ada, 53 parsel de kayıtlı 1.716,00 m2 yüzölçümlü arsada 12/560 hissesine karşılık, bu arsa üzerinde inşa edilmiş olan binadaki, zemin kat 5 numaralı dairenin tamamının, Manisa İli, Demirci İlçesi, Yağmur Mah. 020,02 Cilt, 77 sayfa, 18 sıra numarasında nüfusa kayıtlı Mehmet Kızı Ayşe Şule’den doğma Fatih 17.07.1990 doğumlu İper Tamer’e verilmesini vasiyet ettiği hususu, bu vasiyetnameye karşı TMK’nin 598. maddesi gereğince tebliğden itibaren 1 ay içerisinde itiraz edebilecekleri ile yargılamanın 07.02.2008 günü, saat 11.00’e talik edildiği, belirtilen gün ve saatte duruşmaya katılmaları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmeleri, katılmadıkları takdirde yokluklarında karar verileceği hususu, tüm araştırmalara rağmen adresleri tespit edilemeyen mirasçılar; İlker Rıfat AKÇIĞ (Atıf ve Hacer Süheyla’dan olma) ile Asuman ULUTAŞ (KUŞKU) (Cengiz ve Bahriye’den olma)’ya ilanen tebliğ olunur. 24.01.2008 (Basın: 6080) KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ İLAN CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle