02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Nesin Gülhan Elmas: “Ali Nesin, Madımak’ın altındaki ızgara kebap salonunun işletmeciliğini hak etti.” TÜRKİYE’DE orta sınıfın ideolojik olarak yola getirilmesi sürecine girildiğini belirtiyor Bülent Esinoğlu ve “Türban adı altında tartışılan ve savaşı verilen konu gerçekte ideolojik bir savaştır” diyor: “Her siyasi rejimin bir ideolojisi vardır. O düzen, o ideoloji ile ayakta durur. İdeoloji ilişkiler manzumesinin topyekun adıdır. İdeoloji, yaşam tarzının şablonudur. Ortaçağın ideolojisi dindir. İçinde yaşadığımız çağın ideolojisi milliyetçiliktir. Aman milliyetçiliği ‘Devlet Bahçeli milliyetçiliği’ ile karıştırmayın. Aslında bugünkü çatışma ve ikili iktidar durumu, milliyetçilik ile ortaçağ ideolojisinin çatışmasıdır. Türkiye’de şu sıra ‘milliyetçi’ diye tanımlananlar aslında İslamcıdır, ümmetçidir. Amerika, milliyetçiliğin içine ılımlı İslamı sokarak Türkİslam sentezini yarattı. Fransa’daki MHP’nin önünde arbede çıkmış... “Arka bahçelide erken hasat!” DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Yeminle İstemi Sel: “”Uy, şu saçın teline bak! Tövbe, tövbe; adamı dinden eder billahi!” Ya ğ m u r E k i m Çakmaktaşı milliyetçilik FransızHıristiyan milliyetçiliği mi? Bu bakımdan Türkİslam ideolojisi diye bir ideoloji olmaz. Türkİslam sentezi projesi bir Amerikan projesidir. Ortaçağ ile savaşacak milliyetçilik, devrimci milliyetçiliktir. Tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Yoksa Amerikan merkezli milliyetçilik yani Türkİslam sentezi irtica ile savaşmaz, onunla bütünleşir. Devlet Bahçeli’nin milliyetçiliği ‘Küçük Amerika’ milliyetçiliğidir. Ortaçağ ile çatışması yoktur. Kaynağını Hıristiyanlıktan veya İslamdan alan bir milliyetçilik olmaz. Milliyetçilik Mustafa Kemal’in milliyetçiliğidir. Çağdaş milliyetçilik ideolojisi Bayan Bush, Orhan Pamuk okuyormuş. İyi, Türkiye’yi anlamamasını sağlar! Gerisi Necati Yıldırım: “MHP’nin yeni sloganı: Önemli olan türbansa gerisi masaldır!” aydınlanmanın ürünüdür. Tanımladığımız milliyetçilik bağımsızlıkçı olduğu için sol bir milliyetçiliktir. Milliyetçilik kapitalizmden güç alarak ortaçağ ideolojisine karşı savaş verdi. Milliyetçilik kapitalizm ile zaman zaman uyuştu, zaman zaman çatıştı. Uyuştuğu zaman ulus devletler oluştu. Eğer kapitalizm aydınlanmadan ve çağdaşlaşmadan yana olmaz ise ulus devlet dağılır. Emperyalizmin talebi budur. Devrimler ortaçağ ideolojisi ile milliyetçiliğin karşı karşıya geldiği dönemlerde gerçekleşir. Saflar netleşir. Çıkarlar belirginleşir. Tarafsızlık taraf olmak demek durumuna gelir. Taraflar kozlarını paylaşır. Bir taraf galip gelir. Bu yenilikten ve aydınlanmadan yana olur. Eğer ortaçağ ideolojisi bir kere kazansa bile, bir dahaki sefere mutlaka kaybeder. Türban ortaçağ ile ortaklık yapan emperyalizmin programıdır. Türban bu savaşın çakmaktaşıdır.” Aydınlıktan Yana mısın?.. Bu işin çivisi iyice çıktı... Aslına bakarsanız, gayet uzun bir süreden beri çıkmıştı!.. Tayyip Bey, Madrid’de , “velev ki” diye başladığı konuşmasıyla türban seferberliği işaretini verdiğinde de çıkmıştı “çivi”, ancak açıkça görülemiyordu... Yıllardır sürdürülen “ince ayarlarla” toplum bugünlere hazırlanır, “biz, onlar” ikilemi iyice belirginleştirilirken, “çivi” zaten iyice oynamıştı yerinden!.. Erzurum’da, Konya’da, Eskişehir’de minnacık kız çocukları sıkmabaşa sokulurken, büyük kentlerin göbeğinde “kırmızı noktalı” semtler yaratılmaya çalışılırken “çivi” çoktan yuvasında dönmeye başlamıştı bile!.. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, yargının kararlarına karşı “sen kimsin?” diye koskoslanırken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu türban aleyhine kararı duyduğunda “ulemaya sorsana” diye karşı çıkarken, hemen aynı sıralarda Atatürk Havalimanı apronunda göstere göstere deve kesilirken, “çivi” yuvasından çıkmanın eşiğine gelmişti!.. Ardı ardına binlerce örnek sayabilirim; her biri toplumun ayrışmasında, birbirine karşı doldurulmasında üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi... Ve türban savaşıyla birlikte “çivi” yuvasından kurtuldu... Haklarını teslim etmek gerek, gayet başarılı oldular; toplumu ortasından çatlatmayı becerdiler... Ne kadar övünseler azdır!.. ??? Tabii, ülkenin bu noktaya sürüklenişinde işbirlikçi kalemlerin yadsınması olanaksız hizmetlerini de unutmamak lazım!.. İktidara sıkı sıkıya sarılan, ülkenin hiçliğe doğru sürüklendiği her adımı, global dünyaya adapte olmak, Avrupa Birliği’ne girişin önşartı olarak yücelten işbirlikçiler, türban konusunda da üzerlerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiler. Türban, bu arkadaşlara göre üniversiteye serbestçe girmeliydi. Niçin?. Birey özgürlüğü ve demokrasi gereği gördükleri için!.. Bu anlayışa göre, üniversiteye kadar başı açık olan kız, üniversite öğrenimi süresince başını örtecek, bitirince eğer kamu alanında çalışmak istiyorsa tekrar açacak... Şu sahtekârlığa, şu sıkılmazlığa bakın!.. İşin gülünç yanı, Cumhuriyetin canına okumak için yıllardır kol kola oldukları dincilere yine de yaranamıyorlar!.. Dinci basının önde gelen kalemleri “bireysel özgürlük, kişisel tercih” tanımlarına ateş püskürüyor. Örneğin Zaman gazetesinde Ali Bulaç bu tanımlamaların çok büyük sakıncaları olduğunu belirttikten sonra sorunu iki sözcükle çözüveriyor: Dini vecibe!.. İşte bu kadar!. Üstelik bu “vecibe”nin yerine getirilme yaşını “ergenlik çağı” olarak gösteriyor. Böylece, iklim şartlarına göre Arap ülkelerinde 9, Türkiye’de 1213, kuzey ülkelerinde ise 1718 yaşındaki kızların ergenlik yaşının başlayacağını ve başlarının bağlanması gerektiğini hükme bağlıyor... Bu mantığa göre, ergenlik çağına girmiş ve başını bağlaması “dini vecibe” gereği olan 9 yaşındaki kızın evlenmesinde de hiçbir sakınca bulunmuyor!.. İş o aşamaya gelsin, işbirlikçi takım “bireysel özgürlük” adına bunu savunacak bir yolu da ne yapacak edecek, bulacaktır, hiç kuşkunuz olmasın... O denli omurgasızdırlar!.. Türkiye, ne yaptığını çok iyi bilen bir iktidarın ve işbirlikçilerinin elinde adeta koşar adım kaos ortamına çekiliyor... Ve artık girilen yolun geri dönüşü de yok!.. Aydınlıkla karanlık binlerce yıldır olduğu gibi bir kez daha kozunu paylaşacak... Üçüncü binyılın başında bu güzelim ülkenin nasıl bir ufka doğru yürüyeceğini bu hesaplaşma belirleyecek... Burada yaşamsal soru şu: Aydınlıktan yana mısın?.. Yanıtın “evet” ise ayağa kalk!.. eposta: umitzileli?gmail.com SESSİZ SEDASIZ (!) Uydur Doğan Müldür: “Türbanı kitabına uydurmamız şart, Kuran dedik olmadı, bari anayasaya koyalım!” Savur Nami Tepe: “RTE, ‘Laikliğin savunucusuyum’ demiş. Savurucusu demek istiyor!” GEÇEN salı saat 12.00’de Bostancı’dan Kabataş’a hareket eden deniz otobüsünde; salondaki tüm televizyonların sesi sonuna kadar açılmış, Başbakan RTE’nin konuşması bangır bangır yayımlanıyor. Yolculardan Nigar Sargun, gürültüden rahatsız olduğunu söyleyip televizyonların sesinin kısılmasını isteyince; ortalık şöyle bir dalgalanıyor. Bir adam kalkıp “Başbakan’ı sevmiyor olabilirsiniz ama memlekette demokrasi var, söylediklerini dinleyeceksiniz” diyerek demokrasiden zerre kadar nasibini almamış bir İslamcı olduğunu gösteriyor. Bu gösteri üzerine erkek yolcular oturdukları koltuklarda biraz daha kaykılarak küçülürken Nigar Sargun’un itirazını Deniz otobüsünde kadınların isyanı destekleyen kadın yolcular ayağa kalkıp durumu protesto ediyor. Deniz otobüsü görevlileri televizyonların sesi kısıyor; RTE konuşuyor ama kimse duymuyor. Ancak bir süre sonra kaptan köşkünden verilen emirle görevliler televizyonların sesini tekrar açıyor. Ve sen misin açan! Kadın yolcular hep birlikte ayağa kalkıp görevlinin üstüne yürüyünce, ses tekrar kapatılıyor. Kaptan köşkünden verilen emir, isyan bayrağını açan salondaki kadınlar tarafından denize atılıyor! İşte bu! Kendini adam sanan pısırık erkeklere rağmen böylesine yürekli çağdaş kadınlar sayesinde Türkiye Cumhuriyeti dinci faşistlere direniyor. behicak?yahoo.com.tr Sivas’93 Belgesel Oyunu PERİHAN ERGUN 2 Temmuz 1993 Sıvas’ın Madımak Oteli’ne sözde imanlıların cuma namazından sonra Aziz Nesin’i hedefleyerek kalkışması, o günlerin hükümet, valilik ve askerlerinin olayı önemsemeyerek önlem almamalarının getirdiği güvenle çoğalarak saldırıya geçişlerinin 14’üncü yılına geldik. Yobazın vahşice alevle, dumanla katlettiği 33 canımızın yüreğimizdeki ateşi hiç küllenmedi. Zeynep Altıok’un sevgili babası Metin Altıok’tan aktardığı “Aydın sorumluluğu ve etkinliği bir toplumun lokomotifidir” özdeyişini Sayın Genco Erkal’la, Meral Çetinkaya’nın yanı sıra beş genç ve yetenekli yeni Dostlar Tiyatrosu oyuncuları, bu lokomotifi tüm hızlarıyla takdire ve hayranlığa değer oyunlarıyla yürütmüşler. Ben bir tiyatro eleştirmeni ve bu konuda yetkili bir kişi değilim. Buna karşın çocukluk yaşlarımda oturma yerimiz de orada olduğundan Tepebaşı’ndaki dram ve komedi tiyatroları yanıp yıkılmadan önce çocuk tiyatrosundan başlayarak ve giderek sahnelenen tüm oyunları izleme olanağını yaşadım. Bu nedenle tiyatro tutkumdan olsa gerek bu büyük emeği kaleme almaktan kendimi alamadım. Kusurlarım olursa affola... Eskiden beri tiyatronun, toplumun ve tarihin belgesel yansıması olduğuna inanmışımdır. Bu inançla edebiyat ve sanatın öğretmeni olarak ders dışı çalışmalarımın yıl sonu ürünlerinde öğrencilerime seçkin oyunları sergiletmiş ve onları oyunculuğa özendirmişimdir. Altmışlı yıllardaki ilk çalışmalarımızda önce Genco Erkal’dan, sonra fakülteden sınıf arkadaşım olan rahmetli Zihni Küçümen’den, daha sonraları da onun aracılığıyla Engin Uludağ’dan etkili yardım ve destekler görmüştük. Bu çalışmalarda öğrencilerimin amatörlüğün de üstünde sayılabilecek ürünler oluşturabildikleri de görülmüştü. İçlerinden tiyatro sanatında olumlu adımlar atanların arasında Engin Şenkan, Yaman Tüzcet, Cem Özer ve erken kaybettiklerimizden Oktay Sözbir ilk aklıma gelenlerdendir. Bu gönül bağıyla Sivas’93 belgesel oyununu borçlulukla, hüzünlü bir coşkuyla Madımak katliamının gerçek görüntüleri eşliğinde büyük virtüöz Fazıl Say’ın oratoryo, konçerto, sonat ve diğer yapıtlarının seslerinin eşliğinde Nâzım’ın, Altıok’un, Aysan’ın, Uğur Kaynar’ın ve Ataol’la Ecevit’in dizeleriyle ibadet edercesine huşuyla ve takdirle bu büyük gösteriyi izlemek mutluluğuna erdim. Salon boşalırken tanıdık veya tanımadık herkesin söylem ve görüntüleri aynıydı. ??? Sayın Genco Erkal “oyunun öyküsü”nün nasıl geliştiğini tanıtım belgesinde sunarken “Buna benzer ne çok olay var, yakından bildiğimiz. Aynı oyun hep oynanıyor da biz bir türlü çözemiyoruz. Mekanizmanın işleyişini oyunda bulabildiğimiz kadarıyla, bütün boyutlarıyla sergileyebilirsek, izleyiciyi düşünmeye, tartışmaya yöneltebilirsek yararlı olabiliriz belki” derken çok büyük bir tevazu gösteriyor. Bu belgesel oyunla Pir Sultan abidesi değerinde bir büyük ve etkili yapıt yaratmış. Sağ olsun... Yobazın yaktığı, dumanla boğduğu 33 can içinde o güne kadar boyuyla bir, 72 kitapla karanlığa ışık tutan Asım Bezirci fakülteden can dostum, kardeşimdi. İkizleşmişçesine her yerde birlikte olduğu hayat yoldaşı gelin bacım Refika’nın da benim gibi Sıvas’a gidemeyişinden hayatta kalışına şükrederken bir yandan da yanında olsaydı Asım’ı kurtarma yollarını bulurdu diye hayıflanmıştık. Lanetlenecek olaydan sonra o günlerde SHP’nin üst birimlerinde bulunmam nedeniyle İstanbul İl Başkanı Yüksel Çengel’in becerilerini de bildiğimizden kendisinden TYS’yle birlikte Asım’la Nesimi Çimen’in cenazelerinin İstanbul’a getirilebilmesi için özel uçak sağlamasını istedik. Birkaç ilçe başkanı ve TYS adına Gülsüm Cengiz’in de katılımıyla Sıvas’a ulaştık. Refika yalnız kalmışlığın etkisinde taş gibiydi. Beni görünce boynuma sarılıp hıçkırıklara boğuldu. Bizler sadece Asım’la dönebildik. Nesimi’nin oğlu Mazlum bazı özel nedenlerle babasını karadan İstanbul’a ulaştırdı. Refika uçakta görüp duyduklarını anlatırken Asım’ın büyüklüğünü bir kez daha öğrendik. Şöyle ki, kurtulmalarını sağladığı üçdört kızla yan taraftaki Büyük Birlik Partisi’nin yerine atladıklarında oradakiler ellerinde sopalarla bunlara saldırmışlar. Sevgili Asım “Ben geri döneyim ne olur onlar kalsınlar” diye yalvarıp kendini tekrar ölüm tuzağına atmış. Genco’nun da tanıtım metninde değindiği gibi daha önceki Kahramanmaraş, Çorum ve öteki yobaz kalkışmalarının arkasındaki güdücüler cezalandırılsaydılar Madımak, Tütengil Hoca’dan başlayarak devamla Aksoy, Üçok, Uğur Mumcu, A.Taner Kışlalı, giderek Hrant Dink ve daha birçok değerli insanımızı yitirmez, Malatya olaylarıyla Hıristiyan din adamlarına irtica saldırıları oluşmazdı. Sıvas kalkışmasında aynen hükümetin yerel yönetimin bu cinayetleri önemsemeyip önlem almayışı gibi... O günlerde TYS merkezi Kabataş’taki Setüstü’ndeydi. Bezirci’yle Nesimi’nin cenazelerini halkın selamına sunduk. Ozan Nesimi Çimen Karacaahmet’e, Bezirci Zincirlikuyu gömütüne halk yürüyüşü ve o zamanki asayiş müdürünün kollayıcılığında olaysız götürüldü. Işıklar içinde yatsınlar. Burada mizahın ulusuna övünç veren ustası Aziz Nesin’in büyük bir özveri ve yüreklilikle Lütfi Kaleli tarafından zor koşullar ve saldırılar arasından kurtarılışı da oldukça borçluluk ve saygıya değerdir. Keşke sevgili oğlu çok değer verdiğimiz Ali Nesin de bunları anımsayarak İslam devletine gidişin siyasi simgesi olan türbanın, “özgürlük, demokratlıktır”, sanılarıyla ilerde laik ve çağdaş Cumhuriyetimizi İslam devletine çevirmeyi amaçlayanlarca, siyasi bir simge olarak kullanıldığını düşünebilseydi. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Şubat www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Hatay ve 1 Gaziantep yöresine öz 2 gü bir tür su 3 muhallebisi. 2/ Açık de 4 niz... Kırgı 5 zistan’ın pla 6 ka imi. 3/ 7 Uğur, iyi talih... Görünü 8 şe göre olaca 9 ğı sanılan. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Hastalık, dert... Eski 1 A Türklerde ölüler için G Ü V E N D E K A U NO S yapılan tören. 5/ Sık 2 E V T İ ve küçük taneli bir 3 V E L E N A E Y E R tür ekşi üzüm. 6/ Bir 4 E Z A L AME L İ F nota... Dayanaksız 5 N D ON Ş U söz ya da konuşma. 6 D A A Ş 7/ Yunan mitolojisi 7 E Y N A L ne göre uçmayı ba 8 T E L A H E Y şaran ilk insan... Bir 9 K A Y M A Ç İ N A soru edatı. 8/ Notada durak işareti... Sebze fidesi ya da üzüm çubuğu dikmek için hazırlanan çukur. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... İzmaritgillerden bir balık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sarmısaklı yoğurt ve nane, dereotu, maydanoz gibi sebzelerle yapılan bir meze. 2/ Telefon sözü... Bir üst giysisi. 3/ Bir yüzü uzun tüylü, kalın yünden dokunarak yapılmış yağmurluk... İskambilde bir kâğıt. 4/ Türkiye’nin plaka imi... Başında ok biçiminde bir tel demeti bulunan balıkçıl kuşu. 5/ Açık alanlardan ve kalabalık yerlerden aşırı derecede korkma. 6/ Parlak kırmızı renkte bir süs taşı... Gökcisimlerini gözetleme. 7/ “Hile, dümen” anlamında argo sözcük... Radyum elementinin simgesi. 8/ Isparta’nın bir ilçesi... Bayındırlık. 9/ Bir şeyin içinde bulunan hacim; kapasite... Kayınbirader. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle