27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 OCAK 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Elektroniğin ciddi ‘reel bir sektör’ haline geldiğini söyleyen Baysan, ithalat artışına dikkat çekti 9 MAHKEMENİN DİNÇER KARARI ‘Devlet destek vermiyor’ E lektronik sektöründe bir devlet politikası olması gerekiyor. Devlet şuna karar vermelidir: Biz bu alanda ilerleyeceğiz. Yazılımıyla, donanımıyla, üretimiyle bu işe önem vereceğiz. Ama henüz böyle bir politika olmadığı için sektörde biraz sıkıntı yaşıyoruz. İhracatımızın düşeceğinden, ithalatın artacağından korkuyoruz. lektronik sektöründeki teknoloji değişimine Türk sektörü olarak pek ayak uyduramadık. Dolayısıyla da katma değerimiz azaldı. Yerli üretimi destekleyen iki kuruluş Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve Türk Telekom bizim önümüzü açıyor, heyecanlandırıyor, motive ediyor. Sektör açısından çok önemli bir gelişme. İntihalciliği tescillendi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara 1. İdare Mahkemesi, intihal (bilimsel hırsızlık) yaptığı belirlenen eski Başbakanlık Müsteşarı ve AKP İstanbul Milletvekili Ömer Dinçer’in itirazını reddetti. Mahkeme, “İntihal eylemi gerçekleşmiştir. Üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir” dedi. Bu kararın ardından Dinçer, üniversitelerde öğretim üyesi olarak görev yapamayacak. YÖK Yüksek Disiplin Kurulu, Dinçer’in Yardımcı Doçent Yahya Fidan ile birlikte yazdığı “İşletme Yönetimi” isimli eserde, intihal suçu işlediğine karar vermişti. YÖK’ün kararına karşı Ankara 1. İdare Mahkemesi’ne işlemin iptali için dava açan Dinçer’in bu istemi reddedildi. İdare Mahkemesi yazdığı 6 sayfalık gerekçeli kararda, Dinçer’in “intihal” yapıp yapmadığına ilişkin bir bilirkişinin “intihal yapılmamıştır” şeklinde görüş bildirdiği, iki ayrı bilirkişinin de “intihal yapılmıştır” görüşünü dile getirdiği belirtildi. Kararda, Dinçer’in YÖK’ün Disiplin Yönetmeliği’nin 11. maddesinin 3. bendinde yer alan, “Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” eyleminin üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezasını gerektiren fiiller arasında sayıldığına dikkat çekildi. Dinçer’in intihal yaptığına karar verilen “İşletme Yönetimi” adlı kitabında 32 yerde dipnot kullanmadan alıntı yaptığı da vurgulandı. Ankara 1. İdare Mahkemesi’nin verdiği karar sonrası Dinçer’in kararı temyiz etme hakkı bulunuyor. Dinçer, kararı temyiz ederse dosya Danıştay’a gidecek. E klım Fikrim Merkezi’ni kurduk. Fikri, ürünü olan kim varsa bu merkeze başvuruyor. Fikir iyiyse ve ticari başarı sağlayabilir bulunuyorsa bu fikir sahibiyle anlaşma sağlıyoruz. Ayrıca Türkiye’de yapay zekâ projesini hayata geçirmeye çalışıyoruz. Anel Grup “DaiLab” adı altında bir ArGe merkezi kurulması için anlaşma imzaladı. A LEYLA TAVŞANOĞLU Ülkemizin son yıllarda parlayan yıldızı elektronik sektörü. Elektroniğin pek çok alanında başarılı işlere imza atılıyor. Konuyu tanınmış elektronik sektörü yöneticilerinden Suat Baysan’la konuşuyoruz. Baysan, göğsünü gere gere elektroniğin ciddi biçimde “reel bir sektör” olduğunun altını çiziyor. Ancak devletin sektöre vermesi gereken desteği vermediğine de önemle dikkat çekiyor. Elektronik sektöründe bugün neler oluyor? Türkiye Elektronik Sanayicileri Derneği’nin (TESİD) hedefleri nedir? BAYSAN Türkiye’de elektronik her şeyden önce bir reel sektördür. Reel sektörden kastımız da üretim, araştırmageliştirme yapan, istihdam sağlayan bir sektör. Araştırmageliştirme (ArGe) dedik… Türkiye’nin buna yılda ayırdığı pay binde 8 dolayında. Elektronik sektöründe bu rakam yüzde 1.8. Yani elektronik sektörü Türkiye’de ArGe konusunda lokomotif görevi üstlenmiş durumdadır. Elektronik sektöründe ArGe’nin süreçleri ve kültürü de yerleşmiştir. Birçok sek törden elektronik sektörüne, “ArGe nasıl yapılır? Nasıl yeni projeler geliştirilir” soruları geliyor. Bütün bunları elektronik sektöründen öğreniyorlar. Yani elektronik sektörünün Türkiye için böyle bir önemi var. İkincisi, elektronik sektörü, üretim yapan bir sektör. 2006 rakamlarına göre üretim tutarı Türkiye’de yaklaşık 9.5 milyar dolar. Yani Türkiye’de elektronik sektöründe o yıl 9.5 milyar dolarlık üretim yapılmış. İ Yani elektronik sektörü Türkiye’de THALAT/İHRACAT MAKASI AÇILIYOR kendi özgün üretimini mi yapıyor? Ya da teknoloji transferi üretimi yapıyor. Yani ikisi birlikte 9.5 milyar dolarlık üretim yapmış. Ama ithalat hâlâ çok yüksek. Çünkü yaklaşık 11 milyar dolarlık da ithalat yapmışız. İhracat da yaklaşık 5.5 milyar dolar. Hâlâ ihracatın ithalatı karşılamadığını görüyoruz. Bu rakamlar eskiden daha iyiydi. Ama bugün ArGe tarafında değil, ihracatın ithalatı karşılama oranlarında kötüye gidiyor. Bunun nedeni nedir? Hükümetin yüksek kur politikası mı? O da var. Ama özellikle tüketim elektroniğinde inanılmaz bir değişim yaşıyoruz. Eskiden tüplü televizyonlarda Türkiye’de biz yüzde 30’la yüzde 40 arasında bir katma değer üretiyorduk. Birçok parçasını yapabiliyorduk. Ama sonra elektronik o kadar gelişti ki her şey hazır geliyor. LCD televizyonlara baktığınızda en büyük maliyet unsuru ekranında. Ekranı yaparken özel chip’leri de koyuyorlar. Dolayısıyla biz burada Türkiye olarak katma değer yaratamıyoruz. Elektronik sektöründeki teknoloji değişimine Türk sektörü olarak pek ayak uyduramadık. Dolayısıyla da katma değerimiz azaldı. ‘D Katma değeri arttırma yöntemleri EVLET POLİTİKASI OLMALI’ sizce neler olabilir? Özellikle Uzakdoğu’daki firmalar, Japonya’da, Çin’de, Güney Kore’de, Malezya’da, Singapur’da, Tayland’da olsun, devletin desteğiyle bu işi yapıyorlar. Bizde bu destek olmadığı için elektronik sektöründe sıkıntı yaşıyoruz. Üstelik ihracatımızın düşeceğinden, ithalatın artacağından korkuyoruz. Hükümet, sektörü desteklemek için neden bir şeyler yapmıyor? Aslında şöyle bir destek var; TÜBİTAK çok büyük destekler veriyor. Ama bunlar hep proje destekleri. Uzunca bir süre bekledikten sonra proje desteği geliyor. Ancak elektronikte yaşanan değişim, proje desteğiyle yeterli kalmıyor. Çok daha büyük destekler gerekiyor. Örneğin, televizyon ekranının camını, içindeki tüm devreleri üretmek gibi alanlarda destekler çok yetersiz kalıyor. Bu konuda bir devlet politikası olması gerekiyor. Devlet şuna karar vermelidir: Biz bu alanda ilerleyeceğiz. Elektronik bizim için önemli bir sektördür. Yazılımıyla, donanımıyla, üretimiyle bu işe önem vereceğiz. Ama henüz böyle bir strateji ya da politika olmadığı için sektörde biraz sıkıntı yaşıyoruz. Buna karşın sektör ısrarla ArGe yapmaya devam ediyor. Bu da işin güzel tarafı. Özgün, marka ürünler çıkıyor. Yerli malı elektronik ürünler şu anda ciddi boyutta pazarlanıyor ve piyasada bu ürünler kullanılıyor. AKADEMİSYENLER ÖZCAN’A TEPKİLİ ‘SSM ve Türk Telekom önümüzü açıyor’ Yerli üretim, elektronikte hangi alanlarda yapılıyor? Elektroniğin çeşitli bileşenleri var. En büyük bileşenlerden birisi savunma sektörü. Türkiye’de savunma sektöründe çok önemli üretim yapılıyor. Bu yetersiz, daha da iyi olmasını bekliyoruz. Savunma sektörünün üretimi, teknoloji transferi dışında özgün ürünlerde oluyor. Bu da çok iyi bir gelişme. Özellikle bu konuda Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) çok önemli hedefler koydu. Yerli ürünü, yerli teknolojiyi desteklemekte çok kararlı. Demek ki en azından TSM’nin böyle bir politikası ve vizyonu var… Hatta SSM’nin 2012 yılına kadar yerli tedarik rakamını iki misli arttırma kararı var. Bunu açıkladılar. Bu da sektör açısından son derece olumlu bir gelişmedir. İkinci bileşenimiz telefon. Türkiye’de eskiden telefon tarafında çok daha fazla üretim yapılıyordu. Şimdi biraz daha az üretim yapılıyor. Bu konuda Türk Telekom’un birtakım girişimleri oldu. Telekom Kurumu, “Operatörlere lisans verirken artık birtakım şeyleri yerli üretim yapmaları şartını koşacağım” diyor. Biz bunu destekliyoruz. “Bu operatörlerin ya da bu operatörlere ürün ve hizmet sağlayan şirketlerin bir ArGe merkezleri olmazsa bu lisansı vermeyeceğiz” diyorlar. Güzel bir yaklaşım. Yine Türk Telekom’un girişimiyle, “Lisans alan şirketler belli bir oranda yerli ürün almak zorundalar” yaklaşımı var. Örneğin sayısal radyolink. Yani bu radyolar neden yerli ürün olmasın? Özetle SSM ve Türk Telekom bizim önümüzü açıyor, heyecanlandırıyor, motive ediyor. PORTRE / SUAT BAYSAN ükseköğrenimini İngiltere’de, Manchester Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Fakültesi’nde yaptı. Bilim teknolojileri sektöründe 20 yılı aşkın süredir önemli görevlerde bulundu. Uzun yıllar Nortel Netaş’ta ArGe ve satış pazarlama bölümlerinde üst düzey yöneticilik yaptı. Yaklaşık 5 yıl da Cicsco Systems Türkiye Genel Müdürlüğü görevini yürüttü. Teknoloji Holding CEO’luğundan sonra şimdi Aneltech Yönetim Kurulu üyesi ve genel müdürü. Aynı zamanda Türkiye Elektronik Sanayicileri Derneği’nin (TESİD) Başkanı. Türkiye Bilim Vakfı ve Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı gibi bilişimle ilgili Türkiye’nin önde gelen vakıf ve derneklerinde yöneticilik yapıyor. ‘Üniversitelerin temeline dinamit’ ZEYNEP ŞAHİN Y ‘Elektronik bileşenler sektörü oluşturamadık’ Yeni gelişen teknolojilerde ön almak için neler yapıyorsunuz? Bir sonraki nesil teknolojiyi yakalamak için şimdiden yatırım yapmak gerekiyor. Biz buna rekabet öncesi işbirliği diyoruz. Tüketim elektroniğinde bu kadar başarılı olamadık. Ya bilgisayar sektöründe?.. Bilgisayar üretimi Türkiye’de yapılıyor. Bu alanda üretim yapan çok iyi yerli firmalarımız var. Ciddi de bir pazar payı elde ettiler. Onların büyük çoğunluğunu ihracata teşvik etmek ve uluslararası marka haline gelmelerini sağlamak lazım. Bizim bir başka sektörümüz daha var. O da profesyonel elektronik cihazları sektörü. Bu ne yazık ki ithalata dayalı. Bunlar tıbbi cihazlar ya da cihazları test eden cihazlar. Burada ağırlık hâlâ ithalatta. Elektronik sektörünün beşinci bileşeni de komponent dediğimiz tarafıdır. Orada biz ülke olarak hiç yokuz. Biz yıllar öncesinden bu savaşı kaybettik. Transistöründen tutun da tüm devreye kadar giden bir üretim ve tasarım yetkinliğini Türkiye’de geliştiremedik. 1980’li yıllarda girişimlerimiz vardı. Ama ne yazık ki hepsi yarım kaldı ve Türkiye’de bir elektronik bileşenler sektörü oluşmadı. Her şeye rağmen elektronik, ülkemizin en önemli sektörlerinden birisidir. Bunun lokomotif bir sektör olduğunu söylemeliyim. ‘GENÇLERİN FİKİRLERİNİ DEĞERLENDİRİYORUZ’ Anel Grubu, Aklım Fikrim Merkezi isimli bir oluşuma imza attı. Bunu anlatır mısınız? Biz şirketimiz olan Anel Grubu’nu çok iyi yerlere götürüyoruz. Ama bir yandan da başka şeyler yapmayı hedefliyor, devamlı düşünüyoruz. Bir kere, Türkiye’de genç bir nüfus var. Bu gençlerin kafaları yüzlerce, binlerce fikirle dolu. Bu fikirler hayata geçemiyor. Biz, “Acaba bu fikirleri değerlendirebilir miyiz? Bir fikir platformu oluşturabilir miyiz” diye düşündük. Sonra Aklım Fikrim Merkezi’ni ortaya çıkardık. Bir web sitesi oluşturduk. Fikri, ürünü olan kim varsa oraya başvuruyor. Ayrıca bütün fikir ve ürün hakları korunuyor. Hiç kimse bunları alıp da başka bir yerde kullanmıyor. Biz bu fikirleri alıp ön değerlendirdikten sonra bir değerlendirme kuruluna götürüyoruz. Fikir iyiyse ve ticari başarı sağlayabilir bulunuyorsa bu fikir sahibini şirketimize davet ederek kendisiyle karşılıklı oturup bir anlaşma sağlıyoruz. Bu şekilde de Türkiye’ye özgün ürün kazandırmaya çalışıyoruz. Amacımız, Türkiye’ye patent sağlamak, fikirlerin özgün ve uç teknoloji olmasına dikkat etmek, herkesin kullandığı bir şey olmamasına özen göstermek. Değerlendirmelerinize kaç tane proje giriyor? Ayda bir değerlendirme toplantısı yapıyoruz. Her toplantıda on dolayında projeyi ele alabiliyoruz. Bu toplantılardan inanılmaz zevk alıyorum. O kadar çok şey öğreniyorum ki anlatamam. Bir de şunu ekleyeyim; Aklım Fikrim Merkezi tamamıyla sanal ortamda çalışıyor. ‘Yapay zekâ için Laboratuvar kuruyoruz’ Almanya’da Berlin Üniversitesi’yle gerçekleştirilen DaiLab projesini anlatır mısınız? Bu bir yapay zekâ projesi. Yapay zekâ bilgisayarların ya da makinelerin bizi yönetmeleri gibi bir proje. Berlin’de böyle bir laboratuvar kurulmuş. Bunun başında da çok değerli bir Türk arkadaşımız var. İsmi, Prof. Şahin Albayrak. Biz o laboratuvarın Berlin’in katkılarıyla kurulup kurulamayacağını sorduk. Çeşitli görüşmeler sonucunda bunun Türkiye’de kurulabileceğini, ancak çok güçlü bir yerli iş ortağının olması gerektiğini söyledi. Bu açıdan Anel Grup’tan daha güçlü bir ortak bulamazlardı. Biz zaten ArGe’yi yönlendiriyoruz. Böylece Anel Grup “DaiLab” adı altında bir ArGe merkezi kurulması için anlaşmayı imzaladı. Dolayısıyla da bu laboratuvar Türkiye’de kurulacak. Örneğin akıllı ev yapıyorlar. Siz eve geldiğinizde ev sizin yorgun mu, üzgün mü, sinirli mi olduğunuzu anlayarak sizi koltuğunuzda rahat ettirecek, kahveyi koyacak, sevdiğiniz bir filmi ekrana getirecek, o arada fırını ısıtacak. Bunun gibi projeler. Bu projeler sağlıkta, trafikte, eğitimde, eğlence alanında uygulanabilir. ANKARA YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın araştırma görevlilerinin “kadrolu yerine burslu” olarak istihdam edilmesi isteği, akademik çevrelerce “üniversitelerin temeline dinamit koymak” olarak değerlendiriliyor. Üniversitelerin akademik kadro temelini oluşturan araştırma görevlilerinin yerini, “burslu araştırma öğrencilerinin” alacağı belirtilirken amacın AKP’nin “araştırma görevlilerine kaynak yükünü sırtından atmak” olduğu vurgulanıyor. Böyle bir uygulamadaki olumsuzluklar akademik çevrelerce şöyle sıralanıyor: Üniversitelerde, araştırma görevlileri yerine “burslu araştırma öğrencileri” bulunacak. TUS benzeri merkezi bir sınavla araştırma görevlisi alınması, üniversitelerin kendi ihtiyaç alanları ve çalışma alanlarına göre araştırmacı seçememesine neden olacak. Araştırma görevlilerinin bursla çalıştırılması ve kadro verilmemesi sistemi AKP hükümetinin, üzerinde büyük yük olarak gördüğü “araştırma görevlileri için kaynak aktarılması”ndan kurtulmasını sağlayacak. Kadrosuz istihdamla, araştırma görevlisi olarak alınacak kişiler, başta sosyal güvenlik olmak üzere çeşitli haklardan yararlanamayacak. İktidar, istediği zaman istediği araştırma görevlisinin bursunu “başarısız oldun” diyerek kesebilecek ve üniversiteyle ilişkisini noktalayabilecek. Üniversitelerin akademik araştırma ve çalışmalara daha fazla eğilmesi gerektiği tüm çevrelerce kabul edilirken böyle bir sistemin uygulamaya konulması yükseköğretim alanındaki bilimsel çalışmaları sekteye uğratabilecek, çünkü akademik personelde devamlılık sağlanması söz konusu olamayacak. Araştırma görevlileri 800 1000 YTL arası maaşla geçiniyor. Burslu sistem ihtiyaçlarını karşılamaktan daha da uzaklaşmalarına yol açacak. Mesleğin cazibesini daha da yitirtecek. “Öyle her hoca ‘Ben seni alıyorum’ demesin, belli kişiler için kadro ilan edilmesin” denmesiyle, öğretim üyeleri akademik kadroları belirlemekten âciz olarak gösteriliyor. Bu durumda, bursu süresince araştırma görevlisinin başarılı olup olmayacağını kim denetleyecek? Araştırma görevlisi kadrolarının ortadan kaldırılması, üniversitelerin temeline dinamit koymak ve bilimsel geleceği oluşturan yapıyı taşıyan en önemli ayaklardan birini kırmak olacak. UÜ’DE ISO 90012000 GURURU Kalitesi onaylandı BURSA (Cumhuriyet) Avrupa Üniversiteler Birliği tarafından Avrupa’daki 500’ün üzerindeki üniversiteye kalite politikası nedeniyle örnek gösterilen Uludağ Üniversitesi ilklerine bir yenisini ekledi. UÜ Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, ISO 90012000 Kalite Belgesi aldı. Rektör Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Atatürk ilke ve devrimlerini tek yol gösterici ve özgörevi olarak belirleyen Uludağ Üniversitesi’nin kendi ilkeleriyle kalite politikasını geliştirdiğini ve uluslararası arenalara kendi değerleriyle çıkıp başarılı olduğunu söyledi. ISO 9001 belgesini daha önce tıp fakültesi hastanesiyle rektörlüğün aldığını anımsatan Yurtkuran, gıda mühendisliği bölümünün ISO 90012000 Kalite Belgesi’ni almak için yola çıktığını ve yolculuğu başarıyla tamamladığını söyledi. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle