27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 OCAK 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 2007’ den 2008’e Türkiye...IAKP seçimlerde hemen her ilde miting yaptı.. İktidardan daha etkin ve enerjik olması gereken muhalefet partisi CHP ise onun yarısı kadar bile çalışmadı... PENCERE Kuran Yahudileri Nasıl Görüyor?.. Bir okurum, park edilmiş arabasının arka camına yapıştırılmış Kuranıkerim ayetini yollamış... Maide suresinin 51’inci ayeti: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır...” Ayeti biliyorsunuz; Zeynep Sultan Camii’nin kapısındaki tahtaya asılmıştı; Diyanet İşleri Başkanlığı’nca kaldırtıldı ve haber gazetelerde yayımlandı. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı açıkladı: “ Kesinlikle Hıristiyan ve Yahudi vatandaşlarımıza karşı öyle bir tavrımız yok. Zeynep Sultan Camii’ndeki yazıyı (ayeti) doğru bulmadık.” Cami kapısından Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırttığı Kuran ayeti şimdi arabaların camlarına yapıştırılıyor. ? Kuranıkerim Yahudilere dönük ayetlerinde neler söyler?.. İşte bir örnek... Maide suresinin 64’üncü ayeti: “ Yahudiler ‘Allah’ın eli sıkıdır’ dediler... Dediklerinden ötürü elleri bağlansın, lanet olsun!.. Hayır, O’nun iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarf eder. And olsun ki, sana Rabbinden indirilen sözler onların çoğunun azgınlığını ve inkârını arttıracaktır; onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık... Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar, Allah bozguncuları sevmez.” Kuranıkerim Yahudiler için böyle yazıyor. ? Başkan Bush, Amerika’daki Yahudi sermayesi, İsrail, vesaire bizim dincilerle birlikte Anadolu’da öyle bir oyun oynuyorlar ki sonu nasıl olur kimse bilemez... Ama, Yahudiler için akıl kârı bir oyun değil bu... Ya Türkler için?.. İnsanlık için?.. Kadın için?.. Uygarlığın Aydınlık aşamasına adım atan tek İslam toplumunu tekrar İslamcıdinci modele dönüştürmeye, daha doğru deyişle döndürmeye çalışmak, en hafif deyişle medeniyet düşmanlığıdır. ? Atatürk devrimi, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni keyfinden kurmadı... İnsan, birey, yurttaş, kişi hakları ancak laik bir cumhuriyette devreye girebilirdi... Kuranıkerim’in kimi ayetleri bu nedenle ve zorunlukla askıya alındı... Bu ayetler hangileridir?.. Cumhuriyet gazetesi bu konuda geniş yayın için gerekli çalışmayı yapıyor... Ama, Kuranıkerim’in insan, kadın, ceza hukuku, ticaret hukuku, faiz, evlilik, boşanma, miras, aile vb. alanlarda askıya alınan nice ayetini es geçerek politikada türbancılığı kullananlar düpedüz sahtecilik yapıyorlar... Bir Kitabı Tanıtmak... Eleştiri güzel şeydir. Yeni çıkmış bir kitabı iyice tanımadan, üzerinde kafa yormadan, üzerinde düşünmeden eleştirmeye kalkışmak yanlışlığa götürür. Bu tür yazılar eleştirenlere de eleştirilenlere de bir şey katmaz!.. Önce saygı duymak gerekir bir yapıta; birikimle, bilgiyle yaklaşmak, yazarını da anlamaya çalışmak... Çok kitap çıkıyor. Hepsini gerektiği biçimde okuyabilmek, hele değerlendirmek kolay değil! Ben ele aldığım her kitaba ayrı bir ilgi, hatta sevgi duyarım. Hiç değilse birazcık tanıtmak, dostlarımı o kitabı okumaya çağırmak... Önümdeki kitapların sayfalarını tek tek çeviriyorum. Konusu, anlamı, bana bir şeyler getirecek olanları, sevebileceklerimi, anlayabileceklerimi bir yana ayırıyorum... ??? Önce Erol Manisalı’nın “AKP, Ordu, Amerika Ucundaki Türkiye” (Truva Yayını); Turhan Feyizoğlu’nun “Türkiye 1945” (Bizim Kitaplar); Aslan Başer Kafaoğlu’nun “AKP’nin Dilenme Ekonomisi ve Çöküş” (Kaynak Yayını). Yine Kaynak Yayınları’ndan iki ilginç kitap: Aleksandr Dugin’in “Moskova Ankara Ekseni” ve şair Yılmaz Gruda’nın “Çağdaş Edep Erkân Görgü Kitabı”... Ve anılar... Ufuk Somer’in “Gitme Zamanı, İki Mülkiyelinin Öyküsü” (Berfin Yayını), Kadri Gülhan’ın “Kızılçullu Köy Enstitüsü”, Orhan Tez’in “Düş Kadını”... Bir de Dr. Kürşat Bozkurt’un kanser hastalığı konusunda önemli bilgiler veren “Kemoterapi ve Kanser Kök Hücreleri” (Uyum Yayını)... Bir roman tadıyla okuduğum, daha önceki yapıtlarıyla da tanıdığımız, Şen Sahir Sılan’ın yeni kitabı; “Kendine Sürgün”ü... ??? Her kitap bir gömüdür. Bir insan düşünmüş, çalışmış, kendi kendine tartışarak ortaya bir yapıt çıkarmış. Onu da bastırmış, topluma sunmuş. Bu bir yürekliliktir, gücünü ölçmeye kalkmaktır. Bu yüzden o yazara saygı duymalıyız. Gazetelerin kitap eklerinde az da olsa kitap tanıtma yazıları çıkıyor. Bir kitabı az sözcükle tanıtmanın ayrı bir ustalığı vardır. Oysa bakıyorum, çoğunlukla arka kapak notlarıyla geçiştirmek daha kolaylarına geliyor. Ben 1950’den 57’ye kadar zamanın Vatan gazetesinde kitap tanıtma görevini yaptığım, daha sonra o yazıları da “Dost Kitaplar” adıyla kitaplaştırdığım için bu konuda rahatlıkla konuşuyorum. Gazetelerin kitap eklerinden de böyle bir usta yaklaşım bekliyorum... Dr. Alev COŞKUN 008’in bu ilk günlerinde, 2007 yılındaki gelişmeleri irdelemek, dersler çıkarmak ve 2008’de neler olacağını öngörmek gerekiyor. 2007 yılında iç politikaya damgasını vuran olay 22 Temmuz 2007 seçimleri ve seçimler öncesi yapılan Cumhuriyet mitingleridir. Tandoğan (Ankara), Çağlayan (İstanbul), Gündoğdu (İzmir) ve bunların yan kolları Çanakkale, Manisa, Denizli, Samsun mitingleri... Bu mitingler siyaset sosyolojisi alanında daima anılacaktır. Mitingler halkın coşkusunu, irade ve kararlılığını ortaya koyuyordu. Cumhuriyet rejimine, Atatürk ilke ve devrimlerine inanışı simgeliyordu. Bu mitinglere katılanlar hem demokrasiye hem de Cumhuriyet ilkelerine olan inançlarını göstermişlerdir. Seçimlerde AKP’nin yüzde 47 oy oranına ulaşması, mitinglerin önemini ortadan kaldırmaz. Milyonlarca bilinçli vatandaşın meydanlara koşması, Atatürk devrimlerinin bu bilinçli kitlenin belleğine işlendiğini gösterir. Sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen bu mitinglere katılan bilinçli kitle, ülkenin herhangi bir aşamasında laik Cumhuriyet’e karşı bir tehdit karşısında yeniden bir araya gelip kitlesel eylemlere ge 2 çebilir. Zaten Aralık 2007 başında, Ankara Tandoğan’da Barolar Birliği tarafından düzenlenen en son miting bunun en güzel ve somut kanıtıdır. Seçimler Kuşkusuz bir ülkede 4 ya da 5 yılda yapılan bir genel seçim iç politikada önemli bir olaydır. 22 Temmuz 2007 seçimi, yüzde 47 gibi yüksek bir oy oranını tutturan AKP’nin başarısıyla sonuçlanmıştır. Bu seçimlerde AKP’nin yüzde 30’lar civarında oy alacağı zaten bütün politik gözlemciler tarafından kabul ediliyordu. Oy oranının yüzde 47’lere ulaşmasında ANAP DYP birleşme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının çok önemli rolü vardır. Öteden beri DYP ANAP çizgisine oy vermiş olan en az yüzde 15 oranındaki seçmen kitlesi seçimlerde partisiz kalmıştır. Nereye oy vermesi gerektiği noktasında önce boşlukta kalmış, sonunda bu çizgiye en yakın olan AKP ve Tayyip’i tercih etmiştir. AKP’nin oylarının yükselmesinde bu önemli bir etkendir. Öte yandan seçmenler, ciddi bir muhalefet partisi bulamamanın sıkıntısını yaşamışlardır. Geleneksel bir biçimde MHP’ye oy veren bir seçmen kitlesi de MHP’den oylarını esirgemedi. Ancak CHP, Ecevit’in Demokratik Sol Parti’siyle birleşmesine karşın, oylarını yükseltemedi, yüzde 20’lerde kaldı. Her zaman olduğu gibi CHP lideri Baykal bu oy oranını başarı gibi gösterdi. Ancak bu konuları iyi bilen siyasal gözlemciler ve siyasal analiz yapma yeteneğine sahip kişiler Baykal’ın bu iddiasını ancak tebessümle karşıladılar. Ortam çok elverişliydi. AKP, birçok kesimi tedirgin ediyordu, Cumhuriyet mitingleri coşku yaratmıştı; CHP’nin yapacağı iş, bu elverişli toplumsal ortamı sandığa kanalize etmekti. Ama Baykal liderliğindeki CHP bunu yapamadı. Yapması da olanak dışıydı. Seçimlere kadar geçen dört buçuk yılda TBMM grup toplantılarında sadece Baykal’ın konuştuğu bir CHP ile karşı karşıyaydı seçmen... CHP bu süre içerisinde ne bölge toplantıları ne de mitingler yapmıştı. Halka yakın değildi. Yeni bir şey de söylemiyordu. Baykal ve ekibi, muhalefeti sadece yapılanlara karşı laf üretmek olarak algılıyorlardı. Sorunların nasıl çözüleceği konusunda bir program üretememişlerdi. Seçimler öncesi, ne yazık ki bir toplantı, bir miting yapılması söz konusu olmamıştı. CHP adeta TBMM’deki Meclis grubunun duvarlarının arasına sıkıştırılmıştı. Duvarları yıkamıyor, halka gidemiyordu. Belki de Baykal ve ekibi kararlı ve planlı olarak halka gitmek istemiyordu. CHP bu durumda AKP tarafından işletilen düzenin bir parçası görünümünü kazandı. Halk kitleleriyle teması olmayan, kapalı devre çalışan bir oligarşik yapıya dönüşmüşlük görünümündeydi... Üstelik kitle eylemlerini yapacak olan kadın kolları ve gençlik kollarından yoksun bir duruma gelmişti... Halk kitleleri, sistemin bir parçası durumuna gelmiş, hatta AKP iktidarını bir ölçüde “legalize” etmeye yarayan CHP’ye neden yönelsin, neden CHP’ye oy versindi?.. Halk tarafından CHP, adeta oligarşinin tunç yasasını uygulayan bir grup olarak algılanıyordu. CHP içinde politikada ilerleme dürtüleri olanlar da, “partiden ihraç” mekanizmasının tehdit ve korkusuyla, seslerini çıkaramıyorlardı. Bu durumda CHP, ancak yüzde 20 oy alarak bu seçimlerden çıkabildi... CHP seçmene yeni bir şey söyleyemiyordu. AB Türkiye’yi dışlıyor, Türkiye’yi hoyratça itip kakıyor, CHP Genel Başkanı AB için dişe dokunur bir şey söyleyemiyordu. AKP sıcak para bulabilmek için dünyanın en yüksek faizini veriyor, Türk ekonomisi her yıl sadece faiz için milli gelirinden 20 22 milyar dolar ödüyor, CHP Genel Başkanı bu konuda net bir tavır alamıyordu. Baykal yorgundu, sadece kendi sağlığıyla ilgiliydi ve ancak haftada bir, grupta halk tarafından da pek anlaşılmayan uzun tiradlarını yapıyordu. Adeta, biz aynı politikayı AKP’den daha iyi uygularız portresi çiziyordu. Eh.. bu durumda doğaldır ki, seçmen bu işi daha iyi yapan işin asıl sahibine, AKP’ye oyunu verdi. AKP seçimlerde hemen her ilde miting yaptı. İktidardan daha etkin ve enerjik olması gereken muhalefet partisi CHP ise onun yarısı kadar bile çalışmadı... 2007’de iç politikada terör çok etkin bir rol oynadı. Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK terörüyle mücadele noktasında ABD gerekli işbirliğini uzun süre gündemden uzak tuttu. Uzun yıllar stratejik müttefik olarak, “Türkiye’ye her türlü yardımı yapacağız’’ söyleminden ileriye gitmedi. ABD ve Türkiye’nin atadığı terör koordinatörlüğü konusunda somut bir iş görülemedi. Sonunda Türk tarafını temsil eden Em. Org. Edip Başer onurlu bir davranış sergileyerek görevinden istifa etti. Yazıma yarın devam edeceğim. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle