27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 OCAK 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Anlam Ahmet Önen: “Valilerin de bir gün sadaka dağıtacağını, adaletin ulemaya devredildiği gün anlamalıydık!” Ya ğ m u r E k i m RTE, üç kuruşluk tazminata tepki göstermiş... “Mağduriyeti beş paralık oldu!” TABAK gibi ortaya çıktı, derler. Aynen öyle oldu. Küresel efendi GWB, AKP’nin Cumhurbaşkanı seçtiği Abdullah Gül’ü Beyaz Saray’ın salonunda sırtına vurup “ben geldim” diye uyararak, bahçesinde ise sırtını sıvazlayıp “haydi artık sen git” diye onurlandırarak her bir şeyi açıkladı. Müneccim olmaya gerek kalmadı. Küresel efendi GWB dedi ki: Türkiye; stratejik ortaktır. PKK; ortak düşmandır. İslam; Türkiye’ye biçilen kaftandır. Evet baylar, bayanlar... ABD, uzun yıllardır AB ile birlikte koruyup kolladığı terör örgütü PKK’yi gözden çıkarmış bulunmaktadır. Çeyrek yüzyıl içinde bir “endüstri”ye dönüştürülen ayrılıkçı PKK terörünün yerine “sanayi”de boşluk yaratmamak için mutlaka yeni bir şeyler bulacaklardır; ama artık DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ ‘Biz Halkız!..’ Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde!.. Gençliğimin en ateşli, en heyecan verici sloganlarından biriydi. Biz, yani halk yenilmezdi, yenilemezdi. Her ölümde yeniden doğar, ölür bir daha doğar, çoğalır ve güçlenirdi!.. Halk bir kez ayağa kalktı mı, ne faşizm, ne emperyalizm ne de yerli uşakları önünde durabilirdi. Kutsal güç halktı!.. Kuşkularım giderek güçlenmekle birlikte, özellikle 70’lerin ikinci yarısını bu sloganla iç içe yaşadım diyebilirim. Bu sloganın beynimden ve yüreğimden silindiği tarih ise 12 Eylül 1980’dir. Bizim düşündüğümüz ve de yüklediğimiz anlamda, halkın en büyük güç olmadığını, bir halkın “güç” olabilmesi için olmazsa olmaz temel koşulların bulunması gerektiğini acı biçimde öğrenmiştik!.. Ayağa kalkacak olan halkın birtakım özellikleri olmalıydı. Ulus olma bilinci, insan hakları ve demokrasiye duyarlık, bağımsızlığa ve özgürlüğe sahip çıkmak, kazanılmış haklardan ödün vermemek, çağdaşlaşma yolunda kararlı olmak vb... Söylemesi acı ama, ne yazık ki bu nitelikler bizde yoktu!.. ??? Üçüncü binyılın eşiğinde soralım; biz nasıl bir toplumuz?.. Yanıt maalesef hiç de iç açıcı değil!. Biz, ders kitaplarında okutulan ya da hamasi nutuklarda anlatılan toplum değiliz. Gelin, kırılmadan, gücenmeden kendi fotoğrafımızı inceleyelim: Biz, öncelikle korkak bir toplumuz!.. Biz, aynı zamanda unutkan bir toplumuz!.. Biz, işte bu nedenlerden ötürü gayet kolaylıkla güdülen bir toplumuz!.. Dünyanın ilk ulusal kurtuluş savaşını veren, o savaşı devrimlerle taçlandıran, bizlere insan onuruna layık şekilde yaşamanın önünü açan o güzel insanlar, o güzel atlarına bindiler ve gittiler... Sonra?.. Sonrası acıklı. Korkak unutkanlığımızın acımasız cenderesinde yarım asır boyunca kendimizi aldattık durduk. Bizleri, “beyaz devrim” diye diye, demokrasi diye diye, nurlu ufuklar diye diye iğdiş ettiler!.. Düşüncelerimizi, benliğimizi tutsak ettiler.. “Böyle gitmez” diyen pırıl pırıl gençleri astılar, katlettiler.. Yüz binlerce insanı acımasızca işkence tezgâhlarından geçirdiler.. Aydınlarımızdan bir bölümünü ezdiler, bir bölümünü satın aldılar.. Gericileri gözlerimizin önünde besleyip büyüttüler.. Sesimizi çıkarmadık!.. Korktuk.. Unutmayı yeğledik.. Korkak unutkanlığımızın bedelini ise güdülerek, horlanarak, alay edilerek ödedik.. Hâlâ ödemeyi de sürdürüyoruz!.. Çetesinden tarikatına, hırsızından işbirlikçisine ve çapsızına ülkeyi yönetmeyi kendinde hak görenler, bizi hem soyuyorlar, hem dövüyorlar hem de alay ediyorlar!.. Evet, açık açık, gözümüzün içine baka baka, sakınmadan ve utanmadan alay ediyorlar... ??? Yukarıdaki yazı, neredeyse dokuz yıl önce, 1 Nisan 1999’da yazıldı!.. Peki nereden aklıma geldi?. Önceki gün Tayyip Bey’in AKP grup toplantısındaki yüzümü kızartan konuşmasından!.. Karşımda sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı değil, bir Afrika ülkesinin “tek adamı” konuşuyordu... Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği için mahkemeye verilişini ve 3 kuruş tazminata mahkum oluşunu hazmedememiş, yargıya veryansın ediyor, “hukuk böyle zedelenmemeli” diyordu!.. Büyük bir hayret, acıma duygusu (kendimize) ve utançla izlediğim bu konuşma sonrasında “Biz bu kadarına layık mıyız?” diye düşünürken aklıma geliverdi “Biz Halkız” yazısı... Dokuz yıl sonrayı, dokuz yıl öncenin yazısıyla anlatmak çok çarpıcı geldi!.. Aslında değişen bir şey yok... Biz bu hallerde olmayı kabullendikçe olacak olan işte budur!.. Bir farklılık elbette var... Bu gidişle yalnızca güdülen, soyulan, alay edilen değil, vatansız bir toplum olacağız!!! e posta: umitzileli?gmail.com Üniter ümmet! ayrılıkçı Kürtlere geçmiş olsun. Tabii bu iş, tereyağından kıl çeker gibi olacak bir iş değildir ve koskoca bir “endüstri” yıkılırken ortalık yoğun bir toz ve duman bulutunun içine girecektir. Hangi laflarla hangi bombalar nerede patlar; hangi pazarlıklarla hangi aflar yürürlüğe girer onu kestirmek oldukça güç. Ancak, bir konuyu da unutmamak gerek; nasıl ki emperyalizmin kucağında oturup bağımsız bir devlet kurulamıyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı da emperyalistlerin “anlık yardım”larıyla korunamaz! Önümüzdeki süreç, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı yurtseverlerin her zamankinden çok daha AKP yerel seçimde tüm illeri almak istiyormuş. Satmak için mi? Vakit Erol Alkan: “Gül, ‘Vakit gazetesini okuyunuz’ diye buyurmuş. Ne yani, elimize silah alıp adam öldürmeye mi çıkalım!” uyanık ve zinde olması gereken günlere gebedir. Çünkü GWB’nin 5 Kasım 2007’de huzura aldığı RTE’nin sırtını sıvazlayıp PKK’nin ipini çekmesi gibi, 9 Ocak 2008’de de “ABDullah”ın sırtına vurup Türkiye’nin rotasını İslama çevirdiğini görmemek için kör olmak gerek. GWB’nin resmen açıkladığı planda, bugünkü anayasal yapısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin önemi kalmamıştır! GWB’nin hesabında laik bir Türkiye yoktur. GWB, Türkiye’nin laik yapısının üstünü bir kalemde çizerek, İslamcılığına gönderme yapmıştır. Türkiye’nin önünde, adına “Ilımlı İslam” denilen; ABD’nin ehlileştirdiği Nurcuların ve Nakşibendilerin “Amerikan İslamcılığı” vardır. Kaldı ki heyecanla dinlediğimiz nutuklarda “vatan bölünmez” deniyorsa aynen öyle olacak fakat üniter yapı, “ümmet” ile korunacaktır! Pist Necati Yıldırım: “Gül’ün oğlu, hafta sonu tatilini Ilgaz kayak merkezinde geçirmiş. Adam olacak çocuk pistte belli olur!” SESSİZ SEDASIZ (!) Genco Erkal’dan ‘Sivas katliamı’ TİYATRO sanatçısı Genco Erkal, sahneye bu kez müthiş bir belgeselle çıkıyor: Sivas ’93. Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te 33 aydının yakıldığı Madımak Oteli’ndeki katliam, Genco Erkal’ın kaleminden belgesele dönüşürken, Fazıl Say da müzikleriyle esere katkı veriyor. Yedi sanatçının rol aldığı eser, tam bir belgesel olarak kurgulanmış. Öykü, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’yle başlıyor ve yargılama süreci ile tamamlanıyor. Her şey gerçek; tüm anlatılanlar belgeli; dinci ve faşist kalkışma, insanların diri diri yakılışı, yargıdaki çarpıklık bütün çıplaklığı ile ortaya konuyor. Genco Erkal, anlatıcı rolünde. Anlatıyor... Sahneye fotoğraflar yansıyor. Genco Erkal, bazen belgelerden alıntılarla bazen katliamdan kurtulanların ağzından anlatıyor. Seyircinin yüreği yanıyor... Genco Erkal yarın akşam galası yapılacak oyunu, İstanbul’dan sonra Ankara’da sahnelemeyi ve daha sonra Anadolu turnesine çıkmayı planlıyor. Gidiniz, görünüz. Görünüz, dinleyiniz. Dinleyiniz ve herkese anlatınız. Herkes dinci ve faşist vahşetin boyutunu öğrensin. behicak?yahoo.com.tr Kadın Gülhan Elmas: “Seçim zaferi için ‘partili kadınlarımızın çalışması sayesinde’ diyen yobazlar şimdi vefa örneği gösterip ‘kadını çalıştırmayın, çalışan kadın aldatır’ diyor...” ‘Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar!’ Umudumuz Gençler… DENİZ BANOĞLU Karşıt sesler susturuluyor. Okullar, üniversiteler, anaokulları dinselleştiriliyor. İstiklal Marşı, Öğrenci Andı söylenmesin deniliyor. Haremselamlık okullara giriyor. Yargı bağımsızlığını yitiriyor, siyasallaşıyor. İdeolojilerine uygun düşmeyen devlet görevlileri görevden alınıyor, sürülüyor, yerleri değiştiriliyor. Devlet kadroları imam hatiplilere teslim ediliyor.. Öğrenim birliği rafa kaldırılıyor. Okullarda şimdilik türbana, derken yarın çarşafa ve şalvara, cüppeye ve sakala yeşil ışık yakılıyor. Özelleştirme adına tüm yerli ve yerel kaynaklarımız haraç mezat satılıyor. İktidar zenginleşirken, yoksullar “sadaka dilencisi” muamelesi görüyor. Türkiye haritası değiştiriliyor. Türkçenin yerine yerel dil ve lehçelerin geçmesi için demokratik kılıflar uyduruluyor. Ve daha neler neler yapılıyor… Sözün özü; parlamenter sistemden yarı başkanlığa, ulustan ümmetçiliğe, 1923 Cumhuriyeti’nden 2007 ılımlı İslam cumhuriyetine, Lozan’dan Sevr haritasına, doludizgin geriye doğru daha da hızlandırılmış adımlarla bir gidiştir gidiyor. Ve örneğin ender ve gerektiği zamanlarda ordudan biri ağzını açtı mı, demokrasi adına kıyameti koparan aydınlarımızdan çıt çıkmıyor… Ulusalcılığı neredeyse faşistlikle eşdeğer görüp sayfalar dolusu imza toplayıp mahkeme kapılarında nöbet tutan kimi aydınlarımızın sesi duyulmuyor. Neyse ki kadınlarımız var… Ve şanslıyız ki, gençlerimiz var. O gençler ki, kahve ve diskolarda dolaşıp da ellerinde cep telefonları, kulaklarında müzik kasetlerinin tıkaçları, evlerinde arkadaş sohbetleri yaptıkları bilgisayarları, altlarında son model arabaları ve kafalarında ilk fırsatta bu ülkeyi terk etme hayalleri olan gençlerden çok farklılar.. Onlar Atatürk’ün Gençliğe Seslenişini yaşam felsefesi edinmişler. Türkiye Gençlik Birliği adı altında üniversite gençleri üniversitelerde, liseli gençler de liselerde örgütleniyorlar. Ülkenin gidişini adım adım izliyorlar, tepkilerini koyuyorlar, dergi çıkarıyorlar, bülten yayımlıyorlar, bilim araştırma komisyonu kurup anayasa çalışmaları yapıyorlar... Türkiye Gençlik Birliği’nin üyesi liseli gençlerin kendi gayretleri ve emekleriyle çıkardıkları “Bağımsızlık yolunda, GENÇ ADIMLAR” dergisi bu anlamlı çalışmaların güzel ürünlerinden biri. Derginin 2. sayısının kapağında Anıtkabir önünde toplanmış binlerce genç; şöyle yazılı: “Cumhuriyet Bize Emanet” … Ve bu emaneti korumak, yaşatmak, yüceltmek geliştirmek için var güçleriyle çalışıyorlar. Anadolu liselerinde örgütlenmişler, konferanslar, paneller düzenliyorlar. 10 Kasım’da İzmir’de yaptıkları 1. Ulusal Liseli Kurultayı’nda “…Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı gibi, gençliği ve milletimizi, vatanımızın tam bağımsızlığı ve milletimizin bölünmez bütünlüğü temelinde, sağsol ayırımı yapmaksızın birleştirmeye ant içiyoruz” diyorlar. Genç Adımlar Dergisi, liselerdeki dip dalgasının öncüsü …. Merkezi İzmir’den Anadolu’nun dört bir yanına, Ankara’dan Zonguldak’a, Samsun’dan Kayseri’ye kadar yaklaşık 30 ilde örgütlenmişler. Her bir yazının sahibi genç bir liseli öğrenci. Eralp Sezen “Atatürk’e Mektup”u kaleme alırken Şevket Öztürk “Bağımsızlığı Geri Almak” yazısında sömürgecilikten bağımsızlığa giden yolların araştırmasını yapıyor. Küreselleşme, emperyalizm, madenler, Ermeni sorunu, laiklik, Köy Enstitüleri gibi günümüzün yaşamsal sorunları tek tek dergide ele alınıyor. Türkçemiz ve dil, gençlerin önemle üzerinde durdukları bir diğer konu. Yağız Karahalli, “Dil ve Tarih Bilinci”, Beril Yalçın ve Gökhan Yaylacık, “Hidayet Karakuş ile Türkçe Üzerine” başlıklı yazılarıyla konuyu derinlemesine inceliyorlar. İzmir Atatürk Lisesi’ndeki gençler, şimdilerde “Türkçesi var” kampanyası başlatmışlar. Bütün liseli gençleri kampanyaya katılmaya çağırıyorlar. Derginin 4. sayısında Üniversiteliler köşesi açılmış. Lise mezunu gençlere üniversite yolunda ışık tutacak bir çalışma. Bütün bu çalışmaların tek amacı, “Liselerde aydınlanma mücadelesinin meşalesini yakmak”... Gençler, kitaplardan Atatürk’ün Söylev’inin çıkarılmasına, Atatürk ilkelerinin yeni anayasa taslağında yok sayılmasına kayıtsız kalmıyorlar; liseli gençleri, karanlıkları aydınlıklara taşımaya çağırıyorlar. Derginin genel yayın yönetmenliğini üstlenen genç Yener Güneş, şöyle sesleniyor: Genç Adımlar yarını kuracak olanların dergisidir. Oku, okut, omuz ver! Şu anda dergimizin yüze yakın temsilcisi var ve binlerce liseliye ulaşıyor. Şimdi temsilcilerimizin önüne on binlere ulaşma hedefini koyuyoruz. Genç Adımlar önemlidir. Genç Adımlar yarına çıkar. Genç Adımlar’a sahip çık! Bizler bunun için umutluyuz ve yetişkinleri, bir kez daha bu aydınlık gençlere sahip çıkmaları için göreve çağırıyor… Bu gençler sayesinde geleceğe umutlu bakıyor, “Güzel günler göreceğiz çocuklar!” diyebiliyoruz… [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Adana yöresine özgü, 1 cevizli bir ha 2 mur tatlısı. 2/ 3 Atın en yavaş ve doğal yü 4 rüyüşü... Bir 5 işi yaptırabil 6 me gücü. 3/ 7 Datça Yarı8 madası’na verilen bir 9 başka ad. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Eylemsizlik, dur1 K İ L İ K Y A G gunluk... Bir soru e2 A A D Ş A V A R ki. 5/ Metrenin üçte 3 R E Y A L R O biri kadar olan eski bir uzunluk ölçüsü... 4 Y A T A Ğ A N G Bir tarım aracı. 6/ 5 A L E M N A B İ İ R A N R A Terbiyesiz kimse... 6 S Ü Z E N İ Balıkçı kayıklarının 7 A Z balıkları çevirmek 8 İ M A R A K A K için denize fırdolayı 9 T K A R T E L A ağ salmaları. 7/ Konuşma sırasında hatırlanamayan bir sözcüğün yerine kullanılan sözcük... Toprağın üstünde meydana gelen çorak kat. 8/ Türk müziğinde bir usul... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 9/ İlkel bir silah... Seyrek dikiş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Atların ayaklarında şişlik yapan bir hastalık. 2/ “Hemen hemen, neredeyse” anlamında kullanılan bir belirteç... Yönetenlerin hukuksal ya da eylemsel yetkisi. 3/ Tokat’ın bir ilçesi. 4/ Tembellik, uyuşukluk... Bir nota. 5/ Ayak, adım... Dağ sırtlarında geçit veren çukur yer. 6/ Köpek... “Vurgun, kazanç” anlamında argo sözcük. 7/ Nesne... İşlenmemiş, ekilmemiş toprak. 8/ Aruz ölçülerinden biri... Küçük bitkilere verilen ortak ad. 9/ Yahya Kemal’in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri... İç sıkıntısı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle