18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Türkiye yüzde 6 büyümüş... “Uyusun da büyüsün!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Çankaya Damla Göl: “Kendisine çok güvenenlere, Cumhurbaşkanlığı’nın hilafetin değil, cumhuriyetin makamı olduğu hatırlatılmalı!” Ya ğ m u r E k i m Onur Öymen, yağlıboya resim yapıyormuş. Doğrudur, yağı bir tek orada kullanır! Nitelik Nami Tepe: “Şirketimizi kalkındırmak için iş deneyimi olmayan bakan, başbakan oğlu ve damadı aranıyor.” TÜRKİYE Cumhuriyeti Başbakanlığı’nın Basın Sözcüsü Akif Beki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın adındaki harfleri konuşturup Başbakan’ı Musa peygamberle kıyaslar ve halkın Erdoğan’ı kurtarıcı gibi gördüğüne karar verir de Kamil Acar boş durur mu: “Şahıs isimleri Arabi yöntemlerle anlamlandırıldığı gibi matematiksel yöntemlerle de değerlendirilebilir. Arif Beki, Arabi yöntemleri kullanarak Erdoğan’ın Musa peygamberin soyundan geldiğini saptamış ve Erdoğan’a âlim; gizli ve açık her şeyi bilen, muhyi; dirilten, hayat veren anlamını yüklemiş. Bu hesabı bir de matematikle yapmak mümkün. Matematiksel yöntemlere göre ise Erdoğan’ın değeri sıfır veya sıfır eşittir sıfırdır. Bu yöntemde kullanılan iki formül vardır. Bunlardan birisi; aç büyük parantez. Birinci küçük parantez içinde r eksi e kapa parantezi eksi. İkinci küçük parantez içinde d artı ğ kapa parantezi ve kapa büyük parantezi artı eksi. Aç ikinci büyük parantezi o eksi aç küçük parantez a artı n kapa parantezi. Kapa ikinci büyük parantezi eşittir sıfır. İkinci formül ise şöyle: Aç parantez r eksi e kapa parantezi. Eksi Aç parantez d artı ğ kapa parantezi. Eşittir. Sıfır eksi aç parantez a artı n. Kapa parantezi.” Matematiksel değerlerin kafa karıştırdığını sakın söylemeyin. Nasıl ki Başbakanlık’ın Basın Sözcüsü oturmuş harfleri konuşturmak için kafa patlatmış, karışık formülleri çözmüş ve Erdoğan’ın Musa’nın soyundan geldiğini ortaya çıkarmak için Sıfır emek harcamışsa lütfen siz de Kamil Acar’ın matematiksel formülüne saygı gösterin. Devam: “Matematiksel formülleri uygulamada kullanılan harflere Erdoğan’ın harfleri, harfler yerine kullanılacak rakamlara da Erdoğan’ın rakamları denir. Formüllerde, Erdoğan’ın rakamlarını bulmak için harflerin alfabedeki sıra sayılarını kullanmak esastır. Matematiksel olarak Erdoğan’ı değerlendirmek için sıfırın özelliklerini bilmek gerekir: Sıfır, toplamada etkisiz elemandır. Sıfır, çarpmada yutan elemandır. Sıfır, bölmede bölen oldu mu tanımsız, bölünen oldu mu yutan elemandır. Sıfır, sonsuzun ikiz kardeşidir. Sıfır, önüne geldiği sayının on kat değerini artırır. Bu verilerle Erdoğan’ı, ayrıştırıcı geçimsiz, tanımsız olarak değerlendirebiliriz.” İnanmıyorsanız sıfır yerine Erdoğan yazıp deneyin! ‘Bir At Kadar Olamamak’ Kadıköy Vapur İskelesi’nde büfeler var, döner, sandviç, tost, çay, kahve, meşrubat satan bildiğimiz büfeler… Bazılarının denize bakan yanlarına beyaz plastikten koltuklar, masalar serpiştirilmiş. Güneşli günlerde kimi zaman gidip oturuyorum, çay içip çevredeki insanları izliyor, yan masalarda konuşulanlara kulak misafiri oluyorum. Gençler daha çok okullarından, derslerinden, karşılıksız aşklarından söz ederlerken yetişkinler genellikle siyasal konuları tercih ediyorlar. Yetişkinlerin dün sabahki ağırlıklı konusu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın açıkladığı 2006 yılının ekonomik verileriydi. AKP hükümeti bir başarıya daha imza atmış, gayri safi milli hasıla (brüt ulusal gelir) yüzde 6 artarken kişi başına düşen ulusal gelir de yüzde 9.4’lük bir artışla 5.477 Amerikan Doları’na yükselmişti. ??? Yandaki dört kişilik masada bu konuşuluyordu, fakat o dört kişinin dördüne de Babacan’ın açıkladığı rakamlar nedense hiç inandırıcı gelmemişti. Hele ikide bir, “Bütün bunlar palavra!” diyorlar, kendi hayatlarından örnekler veriyorlardı. Ulusal gelirdeki kişi başına 466 dolarlık artış alay konusu olmuştu. İçlerinden en yaşlısı, ki yaşı mutlaka 50’nin üzerinde olmalıydı, burada yinelememe terbiyemin izin vermediği bir söz sarf etti, “Bana faydası olmayan kilisenin papazını…” gibisinden. İnsanın buna benzer durumlarda kulaklarını tıkamaktan başka bir şey gelmiyor elinden, ama gene de duyuyorsunuz ister istemez. Çünkü öylesine gür bir sesle söylüyorlar ki… Hele Babacan’ın, büyümenin toplumun geniş tabanına yayılan bir refahı da getirdiğini, işsizlik oranının da yüzde 9.9 gerilediğini söylemesine pek bir güldüler. Sıkça Dudullu’dan söz etmesinden orada oturduğu anlaşılan en gençleri, “Durun bir dakika, şunu da dinleyin!” deyip önündeki gazeteden Babacan’ı okudukça öbürlerinin sinirleri boşalıyor, kahkahalarla gülüyorlardı. Ama sonra kahkahalarının yerini gözle görülür bir öfke alıyordu. “Getireceksin adamı bizim oraya, Reşo’nun kahveye, ‘anlat’ diyeceksin… sonra yer misin, yemez misin…” ??? Konuşmaları giderek tehlikeli bir yörüngeye oturuyordu. Bayağı tedirgin olmuştum, hele o “yer misin, yemez misin” sözleri ne demek oluyordu? Kalkıp yanlarından uzaklaşmak, dirseklerimi rıhtımın demir parmaklıklarına dayayarak uçuşan martıları seyretmek, duyduklarımı unutmak istiyordum. Fakat sanki görünmeyen birisi bacaklarıma yapışmış, bırakmıyordu. Onlar da biraz da olsa durulmuş gibilerdi. Babacan’ı bırakmışlar, kendilerine dönmüşlerdi. Yalnızca içlerinde en genç olanının değil tümünün Dudullu’da oturduğunu ve tümünün de işsiz olduğunu anlamıştım. Yıllar önce maluliyetten erken emekli olmuş en yaşlıları dışındaki üçü, 2006 yılının sonunda çalıştıkları mobilya fabrikasının kapanması üzerine işsiz kalmıştı. Üç aydır iş aramışlar, fakat bulamamışlardı. Refah tabana yayılmış, işsizlik gerilemiş… hiçbiri inandırıcı gelmiyordu onlara. Eşleri, çocukları, ana babalarıyla derin bir sefalete doğru hızla yol alıyorlardı. Onlar kendi hayatlarına, Ali Babacan ise önündeki kâğıtlara bakıyordu konuşurken. ??? Masalarındaki suskunluğu gene en yaşlıları bozdu o gür sesiyle. “Bir at kadar olamıyoruz!” dedi. Önce bir şey anlamamışlardı öbürleri. Sonra hep birden gülmeye başladılar, dolu dolu gülüyorlardı. Ben de katıldım gülmelerine. O televizyon görüntüleri geldi gözlerimin önüne, hani o hırçın atın sırtından Başbakan’ı attığı o görüntüler... Evet, bir at kadar olamamak… SESSİZ SEDASIZ (!) Gazetelerin kâr ve zarar hesabı SERBEST piyasa koşulları içindeyiz ya, Türkiye’nin yetiştirdiği dünyanın sayılı zenginlerinden ve her geçen gün dünya medyasına biraz daha açılan Aydın Doğan’ın gazetelerinden bir olan Gözcü, zarar ettiği gerekçesiyle kapatıldı. Gözcü bir bulvar gazetesiydi. Kendine göre halkın nabzını tutuyor ve kaçınılmaz olarak muhalefet yapıyordu. Doğan Grubu’nun haber havuzundan besleniyor ve masa başında hazırlanan gazetede yaklaşık 30 kişi çalışıyordu. Gözcü’nün tirajı 120 bin kadardı. 30 kişinin çıkardığı ve 120 bin satan Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Ortak Işık İşgüden: “Genelkurmay’dan çalınan ‘andıç’ ABD’ye gönderilmiş. Ne de olsa stratejik ortağımız!” Satış Gülhan Elmas: “Her şeyin satıldığı ülkemizde borç 4 yılda 126 milyar dolar artmış. Satarken para almak yerine, üstüne para veriyorlar galiba!” gazete zarar ettiği için kapatıldı. Serbest piyasa işte bu ve fakat Aydın Doğan’ın bir de Radikal gazetesi var. Aynı haber havuzundan besleniyor ve hükümetle arası iyi. Radikal’de ise yaklaşık 120 kişi çalışıyor, yazı yazıyor ve tirajı 30 bin kadar! Alın elinize kâğıdı kalemi hesaplayın: 30 kişinin çalıştığı 120 bin satan muhalefet gazetesi zarar ederse 120 kişinin çalıştığı 30 bin satan iktidar yanlısı gazete kaç lira kâr eder? Çok büyük kazanç elde eder. Hem öyle büyük bir kazançtır ki bu, parayla pulla ölçülemez! Solda güç birliği: Solda birlik güç! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘IV . Murat’ İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, sonunda “IV. Murat”a öykünmüş. Sabah’taki röportajında, minik Dilara’nın yaşamını söndüren “rögar kapağı ihmali”ne demiş ki; “Ekibimi elli kez uyardım. Beni zorla IV. Murat yapacaklar”… (26 Mart 2007) 1623’ten itibaren 17 yıl tahtta kalan IV. Murat, kendi koyduğu içki yasağını denetlemek için “zaptiye”lerine güvenmez, “tebdili kıyafet”le dolaşırmış. Ancak, ölümü de “alkol zehirlenmesi”nden olmuş… Şimdi Kadir Topbaş da inşaatları denetleyen “ekibi”ne güvenemiyor... Siyasilerin bu tür “içten”liklerine alışık olmayan kamuoyu ise belediye kadrolarının nasıl böylesine “güvenilmeyecek” kişiler olabileceğini merak bile etmiyor... Oysa belediye “başkan”dan ibaret değil; halka hizmet veren “kamu görevlileri”nden oluşuyor. Kent için böylesi yaşamsal bir organın başkanı, kurumun kadrolarına “beni IV.Murat yapacaklar” diyebiliyorsa, ortada “vahim bir durum” yok mudur?… Ama, kimin umurunda?.. Milyonlarca İstanbullunun “güvenilrini önemsediği anlaşılan Topbaş’ın, Suudi kökenli emlak spekülatörlerine “sıcak” bakışındaki “gerekçe”leri ise şöyle; “Körfez sermayesi (yani, petrol zenginleri) İkiz Kuleler saldırısından sonra yatırımlarını daha rahat yapacak yerler arıyorlar...” Demek ki ABD’ye dikemedikleri gökdelenlerini bize dikecekler!.. Peki, 2600 yaşındaki İstanbul ile en çok 200 yaşındaki ABD kentleri, mimarlık açısından “aynı”mıdır? Hangisinde “Boğaziçi silueti” var; hangisi “tarihsel ve doğal peyzaj”ın korunması gibi bir imar önceliğinden haberdar? Buna rağmen Topbaş’ın İETT arsasındaki “mimarca karar”ı(!) ise şöyle: “Zemin altını emsal dışı tuttuk...” Yine kimse demiyor ki “zemin altında sınırsız inşaat hakkı dünyada yok; bu serbestliğin altyapıya getireceği muazzam yükü karşılamak için arsanın satış bedeli bile yetmeyebilir...” ‘Dava’lardan da şikâyetçi İstanbul’un pazarlanmasını işte böylesine içtenlikle savunan Kadir Topbaş’ın, yine İETT arsasındaki eleştirilere karşı söyledikleri de geçmişteki mimarlık yaşamına yönelik merakları gidermeye yetiyor... Örneğin “Mimarlar Odası Gökkafes gibilerle uğraşmıyor...” diyebilmesi şu anlama geliyor; demek ki onca yıldır kamuoyunca da yakından izlenen; siyasetin hukuku nasıl çiğnediğini inceleyen doktora tezlerine, kitaplara konu olmuş; sağır sultanın bile duyduğu bir hukuk ve kent mücadelesinden bile “habersiz” kalan mimarmış... Bu kayıtsızlığıyla, acaba gerçekten “İstanbul’a sevdalı” mıymış? Ya “Her projeye dava açıyorlar...” diye yakınmasına ne demeli? “Acaristanbul” ya da “Galataport” gibi güncel örnekler bir yana, nice kentsel değerin yıllardır bu “özveri”li davalarla kurtarılabilmiş olmasına, mimarlığını unutsa bile bir belediye başkanı olarak “şükran” duyması gerekirken “şikâyet”çi oluyor! Galiba en iyisi yine şu IV. Murat öykünmesiyle “tebdili kıyafet” belediyenin planlama bürosunda dolaşması... “Akademik” düzeyiyle övündüğü bürodaki yüzlerce mimar ve şehircinin de kendisiyle “farklı” düşündüklerini kulaklarıyla duyduğunda, “dava açanlar” için söylediği “Maksatları nedir” sözünü onlar için de yineler mi dersiniz?.. ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com (eposta: [email protected]) BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY mez ekipler”e teslim edilmesini tartışmak bir yana; kendilerini gerçekten “kente hizmet”e adamış kimi belediye emektarlarının bu sözle ne denli “incindikleri”ne bile aldırmıyoruz... Mimarlık yerine emlakçilik Başkan Topbaş’ın özellikle İETT arsasını satışındaki “içten”likli açıklamaları da aslında “kaygı” duyulacak türden... Örneğin bu satışlarla İstanbul’u dünyanın yatırım gözdesi yapacaklarını bakın nasıl savunuyor: “Başkan olmasam, ben de paramı İstanbul’da emlake yatırırdım...” Oysa, öncelikle bir “mimar” olarak, kentin şehircilik ilkelerine göre “düzenli” değil, rant beklentilerine göre “çarpık” yapılaşmasında “emlak spekülasyonu”na bağımlı politikaların etkili olduğunu nasıl bil(e)mez? Topbaş ise işte bu süreci durdurmak yerine daha da körükleyerek, adeta herkesi emlakçiliğe çağırıyor; “Başkan olmasaydım elbette ki mimarlık yapardım” bile diyemiyor... Bu söylemiyle, İstanbul’un evrensel değerleri yerine arsa değe BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir tür ha1 mur tatlısı. 2/ Sahip... Ürün 2 daha tarla 3 dayken, yetiştiği zaman 4 teslim edil 5 mek üzere 6 önceden pey 7 verilerek ya8 pılan satış. 3/ Çok esnek 9 bir kumaş tü1 2 3 4 5 6 7 8 9 rü... Kent. 4/ İlkel 1 M U S A K K A A benlik... “ kurşun A Y A Ş gibi ağır” (Nâzım 2 Ü L E Ş Hikmet). 5/ Aksaray 3 C U M A O V A S I E RME N E K ilinde, tüf kayalara 4 V A L S A oyulmuş pek çok 5 E B R A C A R N dinsel yapının bu 6 R E L İ V A E D E lunduğu ünlü vadi... 7 İşaret. 6/ İlgi eki... 8 T E L A İ MA İstanbul’da, Bizans 9 E K O N O M İ Z M mozaik sanatının en güzel örneklerini barındıran yapı. 7/ Bir nota... Tantal elementinin simgesi... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 8/ Venedik gondolcularının doğaçtan söyledikleri şarkı. 9/ Muğla’nın bir ilçesi... Büyük makamdaki kimseleri hoş sözlerle, fıkra ve öykülerle eğlendiren kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dürüm gibi sarılmış yufka arasına ceviz ya da fıstık doldurularak yapılan bir tür hamur tatlısı... Bir gösterme sıfatı. 2/ Hatay ilinde bir ırmak... “Gel ey kaşlım dizim üstüne / Ay bir yandan sen bir yandan sar beni” (Sabahattin Ali). 3/ Geçirimsiz bir toprak cinsi... Fasıla. 4/ “Evlerinin önü çardak / Elif’in elinde / Sanki yeşil başlı ördek / Yüzer Elif Elif diye” (Karacaoğlan). 5/ Karışık renkli... Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya yapımında kullanılan bir cins kamış. 6/ Bizmut elementinin simgesi... Zimbabve’nin başkenti. 7/ Marmara Denizi’nde turistik bir ada... Ateş. 8/ Küçük kareler biçiminde kesilmiş hamur katları arasına kıyma konularak yapılan İtalyan yemeği. 9/ Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan doğaüstü durum. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle