19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL 2006 CUMA 6 HABERLER Zafere doğru doludizgin Uluslararası durumu, Yunan kuvvetlerinin zayıflıklarını, İtilaf Devletleri’ndeki kararsızlıkları büyük bir strateji ustalığıyla değerlendiren Mustafa Kemal, Türk ordusundaki yüksek şevki ve Türk halkındaki direniş gücünü iyi hesaplamış ve 30 Ağustos’ta Büyük Taarruz için emir vermişti. “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’’ komutunda ifadesini bulan kararlılık tüm ülkeyi sarmıştı. İşgal altındaki köyler, kasabalar, kentler birer birer kurtarılıyordu. Kurtuluş savaşı son günlerine yaklaşıyor, ordular İzmir’e doğru akıyordu. Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanılarak 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından işgal edilen Manisa’da (o zamanki adıyla Saruhan). İstihlâsı Vatan, Cemiyeti Müderrisin, Demirci’de Müdafa’ai Hukuku Osmani, Gördes’te Hareketi Milliye Teşkilatı, Kırkağaç’ta İstihlâsı Vatan, Kula’da Reddi İlhak, Soma’da Müdafa’ai Hukuk ve Turgutlu’da Müdafa’ai Hukuku Osmani adlı Cemiyetler kurularak Yunan işgaline karşı güçlü ve örgütlü bir direniş başlatılmıştı. 30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanması üzerine Fahreddin Paşa komutasındaki kolordu İzmir’e doğru ilerleyerek Yunan direnişini kırdı. İzmir’e doğru kaçan Yunanlılar ve yerli Rumlar kenti ateşe verdiler, günlerce süren yangında tarihin Manisa’ya kazandırdığı büyük kültürel mirasın önemli bir kısmı yok oldu. Yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalan şehir 8 Eylül’de kurtarıldı. Burhaniye’nin kurtuluşu da aynı gün gerçekleşti. Kuvayı Milliye’nin örgütlenmesini gerçekleştirip Anadolu’da ilk direniş karargâhlarından biri olarak Ulusal Kurtuluş Savaşı’na omuz veren Burhaniye, 8 Eylül 1922’de düşman işgalinden kurtuldu. Kurtuluş gününün en ilginç ve Türk insanının yaratıcı zekâsının güzel bir örneği olan öykülerinden birisi de ünlü ‘‘Borazan Çavuş’’ öyküsüdür. Büyük taarruz sonrası bozulan ve hızla Anadolu’yu terk etmeye başlayan işgalci düşmanın Burhaniye’deki birliği de ilçeyi yakıp yıkarak çekilmeye hazırken bu durumu öğrenen Burhaniyeli Kuvayı Milliyeciler zekice bir plan yaparak 8 Eylül 1922’de sabaha karşı uygulamaya giriştiler. Borazan Çavuş, Hanay Camii’nin minaresinden Türk ordusu ilçeye girmek üzereymiş gibi hücum borusu çalarak düşmanın paniğe kapılmasını sağladı, böylece işgalci güçler hiçbir kıyım ve yıkım yapamadan ilçeyi terk etmek zorunda kaldı. BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Bir Dönemeçte... Le Monde Diplomatique’in ünlü başyazarı İgnacio Ramonet, aylık gazetenin eylül sayısında, ‘‘Dünyanın Yeni Bir Durumu’’ başlıklı önemli bir yazı yayımladı. Başında da, çarpıcı bir özetleme var... Diyor ki, ‘‘Uluslararası ilişkileri düzenlemekle görevli Birleşmiş Milletler Örgütü, Lübnan’da, araya koyacağı birlikleri sağlamak için büyük güçlükler içinde. Çünkü, Washington ile bağlaşıklarının ‘terorizmle mücadele’ adına sürdürdükleri politika, uyuşmazlıkların şiddetini arttırıyor. Öte yandan İran, nükleere koşmasını durdurmak yerine, Güvenlik Konseyi’ne meydan okuyup nükleer üstüne ‘ciddi görüşmeler’e çağırıyor. Öyle görülüyor ki, dünya, her gün daha belirsiz oluyor, özellikle Asya’da yeni aktörler ortaya çıkıyor; (sosyal adaletsizlik, yoksulluk, göçlerin yükselişi, ticaret, çevre gibi) yığınla sorun gitgide ivedi hale geliyor. Küreselleşme, bir dönemeçte yeni bir yöne doğrulmaya benzer.’’ Bu doğrulara ekleyeceklerimiz de var... ? Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1919’da, adil ve sürekli bir barış adına Milletler Cemiyeti kurulmuştu. Güzel şeyler de yaptı; ne var ki, yenenlerin bir egemenlik aracı olup çıktı ne yazık ki! İkinci Dünya Savaşı’nın arkasından 1945’teBirleşmiş Milletler Örgütü (BM) kuruldu. O da güzel şeyler yaptı. Ama 1990’ların başlarında, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle, Birleşik Amerika’nın (ABD) tekeline düştü ve dünyadaki saygınlığını alabildiğine yitirdi. BM, Mustafa Balbay’ın söyleyişiyle, ‘‘Bushlaşmış Milletler’’ gibi hareket ediyor ve başkanı da, küresel aktörlerin planlarını uygulamakla yetiniyor. Bugün, uluslararası düzeni sağlamak adına, başına buyruk, adaletsiz, hukuksuz ve saldırgan ABD’nin fermanı okunuyor: Ortadoğu’da, o fermanın adı, Büyük Ortadoğu Projesi’dir; bir de, bir Ortadoğu için düşünülen yeni bir harita. ABD’nin Ortadoğu’daki taşeronu da İsrail’dir. Şimdi, Lübnan’ı korumak için oluşturulan Barış Gücü’nün ipleri, aslında ABD’nin elindedir; giderek İsrail’in ellerinde. Dünyanın nabzının attığı Ortadoğu’da olan bu! Irak’ın işgalinden Lübnan savaşına kadar, her şey, herkes, bu oyuna bakarak yerine oturuyor. Peki, kan soluyan PKK kimden güç alıyor? Başta ABD’den! Bunu bütün dünya biliyor. Irak’ta dostları olarak tek özerk Kürt yönetimi kalmıştır; PKK’yi gözden çıkararak o yönetimi kırmak istemez. Öte yandan, Türkiye’yi oyalamaya alışmıştır ve PKK’yi Ankara’ya karşı kullanmak işe yarıyor. Zaten, Türkiye’nin gerçek misyonunu ABD hiçbir zaman anlamamıştır. Türkiye’de, 1950’lerden başlayarak iktidara gelenlerin tiyneti de, ABD’yi kolaylığa alıştırmıştır. Ya bugün AKP’nin durumu? Kötünün kötüsü olarak, ABD’nin kucağında oturan bir iktidar vardır: AKP, budur! Onun, Türkiye’nin bağımsız karakterini hatırlayıp, oturduğu kucaktan sıyrılıp ayağa kalktığı görülmeyecek mi? Hayır görülmeyecek; çünkü, AKP de ‘‘Bushlaşmış’’tır! ? Bir saygın diplomatımızın, Şükrü Elekdağ’ın saptamasıdır: ‘‘İsrail, Hizbullah’ı bitiremeyince devreye BM sokulmuştur; BM’nin amacı da, malum haritaya giden yolları açmak için Hizbullah’ı etkisizleştirmektir.’’ BM, bir Barış Gücü toplamaya başlayınca, AKP hükümeti de, Türkiye’yi katmak amacıyla, ilk günden havada kapmıştır. Ne var ki, Lübnan’a gönderilecek bir Türk birliğini büyük tehlikeler bekleyecektir. Hükümet, tüm uyarılara kapalı günlerdir. Peki, günlerdir söylenen barış şarkılarının altında yatan nedir? ABD’ye yaranmak! AKP’nin yıldızının gitgide kaydığına bakıp bir şeyler yapmak istiyor Tayyip Erdoğan. PKK belası yetmiyormuş, vatan evladını Lübnan’a gönderip Türkiye’nin bir ayağını Ortadoğu bataklığının içine sokacak... 5 Eylül’de Meclis toplantısında, muhalefetten sözcüler, halkın yüzde 80’ine tanıklık ederek, gerçekleri bir kez daha dile getirdiler. Ne var ki, AKP’lilerin oylarıyla mayınlı bir tarlaya gireceğiz. Ama şunu da kafaya yazmalı: Türkiye’nin AKP’den kurtulmak gibi bir davası vardır ve başta gelen de odur!.. Resmi Gazete’de yayımlanan ‘tezkere’nin tam metninde yer alan gerekçeye göre: ‘Türkiye kayıtsız kalamaz’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Lübnan’a Türk askeri gönderilmesi konusunda hükümete izin veren TBMM Genel Kurulu kararı, Resmi Gazete’de yayımlandı. Tezkere gerekçesinde, ‘‘Barış ve istikrarı tehlikeye düşürecek gelişmelere karşı kayıtsız ve ilgisiz kalamayacak olan Türkiye’nin barış ortamının korunması yönündeki uluslararası çabalara etkin destek vermesi, milli sorumluluğumuzun icabı olarak görülmektedir’’ denildi. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren tezkerenin tam metni şöyle: Lübnan’da 12 Temmuz 2006 tarihinde başlayan ve çok tehlikeli biçimde tırmanan çatışmalar, bu sorunlu bölgede barışın yeniden tesisi için sürdürülen uluslararası çabalar sonucu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 11 Ağustos 2006 günü oybirliği ile kabul ettiği 1701 (2006) sayılı kararla durdurulmuştur. Bir aydan fazla süren Lübnan krizi büyük can kaybına yol açmış, Lübnan’ın nüfusunun dörtte birini oluşturan yaklaşık bir milyon kişi yerlerinden edilmiş ve sivil altyapı büyük ölçüde tahrip olmuştur. 1701 sayılı karar Tarafların 14 Ağustos 2006 tarihi itibarıyla uyacaklarını açıkladıkları çatışmaların durdurulmasını, kalıcı bir ateşkesin sağlanmasını ve ihtilafa uzun dönemli bir çözüm bulunmasını amaçlayan 1701 (2006) sayılı kararda; Çatışmaların tam olarak durdurulması, özellikle Hizbullah’ın bütün saldırılarına ve İsrail’in bütün saldırı amaçlı askeri operasyonlarına derhal son vermesi, Lübnan ordusunun on beş bin askerinin ve halihazırda iki bin kişi olan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) on beş bine kadar çıkartılacak birliklerinin Mavi Hat ile Litani Nehri arasında kalan ve yabancı silahlı unsurlardan arınmış tampon bölgeye konuşlandırılması, bu konuşlandırmanın başlamasıyla birlikte ve buna paralel olarak İsrail ordusunun Güney Lübnan’dan çekilmesi, UNIFIL’in sayı ve teçhizat bakımından takviye edilmesi, görev yönergesi ve görev bölgesinin genişletilmesi ve görev süresinin 31 Ağustos 2007 tarihine kadar uzatılması, öngörülmüştür. UNIFIL’in ek görevleri 1701 (2006) sayılı kararın tüm yönleriyle uygulanmasını sağlayacak olan UNIFIL’e mevcut görev yönergesine ek olarak şu görevler verilmiştir: Çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek. İsrail kuvvetleri Lübnan’dan çekilirken, Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dahil, bütün Güney Lübnan’a konuşlanmasına nezaret etmek ve destek olmak. Bu konudaki faaliyetlerini İsrail ve Lübnan hükümetleriyle koordine etmek. Türk askeri Afganistan’da ISAF komutasında görev yapmıştı. rinde olumsuz yansımaları olduğu bir vakıadır. Bu nedenle barış ve istikrarı tehlikeye düşürecek gelişmelere karşı kayıtsız ve ilgisiz kalamayacak olan Türkiye’nin barış ortamının korunması yönündeki uluslararası çabalara etkin destek vermesi milli sorumluluğumuzun icabı olarak görülmektedir. Hükümetimiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 (2006) sayılı kararında üye ülkelere yapılan UNIFIL’e destek ve katkı çağrısını bu temel mülahazalar ışığında değerlendirmiştir. Liman ve üsler Bu çerçevede, UNIFIL’in faaliyetlerine katkıda bulunmak amacıyla Türkiye’deki bazı liman, havaalanı, tesis ve üslerin dost ve müttefik ülkeler tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda kullanımına izin verilmesi Bakanlar Kurulu’nca 28 Ağustos 2006 tarihinde kararlaştırılmış ve keyfiyet Birleşmiş Milletler’e bildirilmiştir. Buna göre, dost ve müttefik ülkeler ihtiyaca göre belirlenecek havaalanı, liman, üs ve tesislerden 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda yararlanabilecektir. Bu düşüncelerle hareket eden 59’uncu Cumhuriyet Hükümeti, uluslararası meşruiyetin gereklerini karşılayan ve uluslararası toplumun ortak iradesini temsil eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 (2006) sayılı kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda Lübnan’da görev yapacak Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü’nün faaliyetlerine iştirak ederek bölgenin barış ve istikrara kavuşmasına yardımcı olmak üzere aşağıda belirtilen katkıları sağlamayı ve bu amaçla anayasanın 92’nci maddesi uyarınca Yüce Meclisimizden izin istemeyi kararlaştırmıştır. Sivil halka insani yardım ulaştırılmasına ve yerlerinden olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri dönüşlerine yardımcı olmak. Tampon bölgenin oluşturulması için atılacak adımlarda Lübnan ordusuna yardımcı olmak. Lübnan hükümetinin talebi üzerine Lübnan’ın sınırlarının ve diğer giriş noktalarının silah veya bağlantılı maddelerin girişine karşı güvenlikli hale getirilmesine yardımcı olmak. Yetenekler elverirse... Bunun yanı sıra UNIFIL, birliklerinin konuşlu bulunduğu alanlarda ve yeteneklerinin elverdiğini değerlendirmesi halinde; Operasyon sahasının çatışma amaçlı faaliyetler için kullanılmamasını sağlamak üzere gerekli bütün önlemleri almaya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi görev yönergesi altında yürüttüğü faaliyetleri engellemeye yönelik teşebbüslere güç kullanarak karşı koymaya, Birleşmiş Milletler personeli, tesisleri ve teçhizatını korumaya, Birleşmiş Milletler personelinin ve insani yardım çalışanlarının güvenliğini ve hareket özgürlüğünü teminat altına almaya ve ani fiziki şiddet tehdidi altında bulunan sivilleri korumaya, yetkili kılınmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu kararı İsrail ve Lübnan hükümetleri ile bu hükümetleri oluşturan tüm koalisyon ortakları ve liderleri tarafından da kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin anılan kararında yer alan, görev yönergesi ve bilahare hazırlanan ‘‘harekât konsepti’’ ve ‘‘çatışma kuralları’’, UNIFIL ’in meşru savunma ve çok istisnai durumlar dışında muharip görev üstlenmesini ve çatışmalara girmesini öngörmemektedir. Temel amacı Lübnan ve İsrail arasındaki istikrar ortamının sürmesine katkıda bulunmak olan Birleşmiş Milletler Gücü’nün temel işlevi Lübnan hükümetinin egemenliğinin tüm ülke sathında tesisinde ve Güney Lübnan’daki güvenlik sorumluluklarını yerine getirmesinde Lübnan ordusuna yardım etmek olacaktır. Söz konusu kararda ayrıca, tüm devletlerin vatandaşları tarafından veya toprakları üzerinden ya da bandıralarını taşıyan gemiler veya uçaklarla Lübnan’a Lübnan hükümetinin veya UNIFIL’in yetkilendirmediği her türlü silah, mühimmat veya benzeri maddelerin satışını veya ulaşımını engellemek için gerekli önlemleri almaları ve bu tür teçhizatın kullanımına ilişkin teknik eğitim sağlanmasının da engellenmesi istenmektedir. Çatışmaların durdurulmasını mümkün kılan 1701 (2006) sayılı kararda, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın UNIFIL ’in öngörülen bu işlevleri yerine getirebilecek hale gelmesini teminen gerekli önlemleri acilen alması istenmiş ve Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere UNIFIL’e uygun görecekleri katkılarda bulunmayı değerlendirmeleri ve bu gücün yardım taleplerine olumlu karşılık vermeleri konusunda çağrıda bulunulmuştur. Bugüne kadar UNIFIL’e katkı yapmaya hazır olduklarını açıklayan ülkeler şunlardır: İtalya, İspanya, Almanya, Bangladeş, Belçika, Hırvatistan, Bulgaristan, Çin, Danimarka, Endonezya, Finlandiya, Fransa, Gana, Hindistan, Hollanda, İrlanda, İsveç, Malezya, Lüksemburg, Nepal, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovenya, Ukrayna ve Yunanistan. Türkiye’nin çabası Türkiye, geniş bir bölgeye yayılma ve çok ciddi boyutlar kazanma istidadı gösteren Lübnan krizinin başlangıcından iti baren bu tehlikeli gidişatın önlenmesi amacıyla yoğun çaba harcamıştır. Bunun yanı sıra Türkiye, Lübnan’daki insani sorunların hafifletilmesi için gerekli katkılarda bulunmuş, Lübnan ve Filistin halkına acil insani yardımları sürdürmüş ve Lübnan’dan iki bin vatandaşımızın Türkiye’ye dönüşünün yanı sıra on binden fazla üçüncü ülke vatandaşının Türkiye üzerinden tahliyesini sağlamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 (2006) sayılı kararı, sıcak çatışmalara dönüşme riski yüksek gerginliğin hüküm sürdüğü bu bölgede ihtilafların uzun vadeli ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması için bir fırsat penceresi aralamış ve bunun için gerekli şartların ve zeminin hazırlanmasına imkân sağlamıştır. Güven ve istikrar için Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Lübnan Görev Gücü’nün Güvenlik Konseyi kararında öngörülen görev ve işlevleri yerine getirmede başarılı olması, sürekli ateşkesin sağlanması, soruna kalıcı bir çözüm bulunması ve Akdeniz ve Ortadoğu bölgelerinde güven ve istikrarın tesisi bakımından önem arz etmektedir. Lübnan’da çatışmaların durdurulmasından sonra Türkiye bu fırsat penceresinin çok iyi değerlendirilmesini teminen diplomatik çabalarını yoğun biçimde sürdürmüş ve bu kapsamda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve dost ve müttefik ülkelerin liderleriyle sürekli temas halinde olunmuş, Dışişleri Bakanımız Lübnan, İsrail, Filistin ve Suriye’yi ziyaret ederek üst düzey siyasi temaslarda bulunmuş; bunun yanı sıra birçok ülkenin dışişleri bakanlarıyla da çeşitli vesilelerle görüşmeler yapmıştır. Bu görüşme ve temaslardan Lübnan’daki tüm grupların, İsrail, Suriye ve Filistin yetkilile rinin Türkiye’nin bölgede barış ve istikrarın tesisindeki rolüne ve UNIFIL’e katkı sağlamasına büyük önem verdikleri anlaşılmıştır. Bölge ülkelerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan ile birçok dost ve müttefik ülke de Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Gücü’ne katkıda bulunmasına büyük önem verdiklerini dile getirmişlerdir. Koşullar karşılandı Lübnan krizinin gündeme girmesinden bu yana hükümetimizin savunduğu üç temel ilkeden birincisi, çatışmaların durdurulmasını ve ihtilafa uzun dönemli bir çözüm bulunmasını amaçlayan bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının kabul edilmesi, ikincisi bölgedeki tarafların krizin bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde çözümüne ülkemizin katkısını istisnasız arzu etmeleri ve üçüncüsü de ülkemizin katkısının çatışmalara değil, barışa destek olacak şekilde saptanması olmuştur. 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının kabulü ve ilgili bütün taraflarla gerçekleştirilen temaslar ışığında, halihazırda oluşan ortamın her üç ilke bakımından da hükümetimizin aradığı koşulları karşıladığı değerlendirilmektedir. Türkiye’nin uluslararası barış ve istikrarın korunması konusundaki rolü ve ağırlığına ilişkin beklentilerin yüksek olmasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başta Balkanlar ve Afganistan olmak üzere çeşitli ihtilaf bölgelerinde üstün başarıyla yaptığı görevlerin büyük payı olduğu muhakkaktır. Sorumluluğun gereği Türkiye, bölgesinde istikrar unsuru olan güçlü bir ülkedir. İçinde yaşadığımız bölgede hüküm süren gerginlik ve ihtilafların Türkiye’nin güvenliği üze Ankara’nın katkıları Yüce Meclisimizin bu konudaki kararına bağlı olarak, UNIFIL’e katkımızın askeri ve teknik yönlerine ilişkin düzenlemeler hükümetin vereceği görev ve yetki çerçevesinde ilgili kuruluşlarca yapılacaktır. UNIFIL’e katkılar Türkiye’nin UNIFIL’e katkısı aşağıda belirtilen konularda olacaktır: Doğu Akdeniz’de devriye görevi yapacak Deniz Görev Gücü için yeterli kuvvet tahsisi, Taleplerin tek tek değerlendirilmesi kaydıyla dost ve müttefik ülkeler için deniz ve hava ulaşım desteği sağlanması, Lübnan ordusuna eğitim verilmesi. Ayrıca bölgede Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından icra edilecek insani yardım faaliyetlerinin gerektireceği ve başta bu unsurların güvenliğini sağlayacak kuvvet koruma birlikleri olmak üzere, hudut, şümul ve miktarı hükümetçe belirlenecek askeri unsurlar. Söz konusu kuvvet, bölgedeki silahlı unsurların silahtan arındırılması dahil olmak üzere, yukarıda belirtilen taahhütlerin dışında hiçbir görevde kullanılmayacaktır. Yeterli kuvvetle katılacağımız Deniz Görev Gücü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 (2006) sayılı kararının verdiği yetkiye uygun olarak Doğu Akdeniz’de ve Lübnan kıyılarına mücavir bölgelerde deniz kontrolünü sağlamak için keşif ve devriye görevleri icra edecektir. Bir yıl süre Bu düşüncelerle; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 11 Ağustos 2006 tarihli ve 1701 (2006) sayılı kararında öngörülen amaçlar doğrultusunda görev yapacak Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL) bünyesinde yukarıda belirtilen çerçevede faaliyette bulunmak üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi hükümetçe belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Lübnan’a gönderilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılmasına anayasanın 92’nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesi, Genel Kurul’un 5/9/2006 tarihli 124’üncü birleşiminde kabul edilmiştir. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle