19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 EYLÜL 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Anneler Kemal Öncü: ‘‘Lübnan’a göndereceğimiz askerlerden hiçbirinin annesi, umarım, ‘Lübnan sağ olsun’ demek zorunda kalmaz.’’ Ya ğ m u r E k i m Erdoğan pusulayı şaşırmış... ‘‘Kıbleyi neresi sanmış!’’ BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Fındık fiyatı kadar? Kabuğundan hallice! Otel Ahmet Mete Apak: ‘‘Riksos Oteli varken askerde neden yan gelip yatılsın ki!’’ SON günlerde artan şehit cenazeleri üzerine işbirlikçi basının bu haberleri iç sayfalardan birinci sayfaya taşımasına dikkati çekiyor Bülent Esinoğlu: ‘‘Bunun iki sebebi var. Biri şehit sayısının artışı, ikincisi bu artıştan ötürü halkın yönetime karşı tavrı. Fakat daha da önemlisi orduya karşı halkı kışkırtmak. Yoksa ağababaları ABD’nin bu konuyu çıkmaz ayın son çarşambasına koyduğunu biliyorlar. Yurtseverliklerinden veya PKK sorununun bir an evvel çözülmesinden yana olduklarından değil; meseleyi siyasi platforma çekmek istemelerindendir. Çünkü ABD’nin istediği siyasi çözümdür. Yani federasyon. Başka bir deyişle Büyük Orta Doğu Projesi’nin uygulanması. Şu günlerde başka bir konuyu daha işliyorlar: Vatansızlaştırma. Cenaze törenlerinde şehit ailelerinin ‘Vatan sağ olsun’ sözünden Vatansızlaştırma rahatsız olanlar, bir şehit annesinin ‘Vatan sağ olsun demiyorum’ ifadesinden yola çıkarak ‘Vatan için ölmek meşruiyetini yitiriyor mu’ sorusunu gündeme getiriyorlar. Oysa ‘Çocuğumu bu vatana helal etmiyorum’ sözü bir sonuçtur ve buraya nasıl gelindiğini bilmek gerekir. AB’nin zorlamaları ile uygulanan eğitim programlarına bakarsak bunun nedenlerini görürüz. Ulusal eğitime karşı kurulan cephenin okul kitaplarına nasıl müdahaleler yaptığını görmeden bu konuyu tam anlayamayız. Tarih, felsefe, sosyoloji ve benzeri 190 kitaptan ‘şehit’ ve ‘gazi’ sözcükleri insan haklarına aykırı diye çıkarılmıştır. ‘Önce vatan’ yerine ‘önce insan’ kavramı yerleştirilmek için Batı’nın baskıları ile bütün kitaplar elden geçirilmiştir. Vatan kavramını önceleyen bütün paragraflar kaldırılmıştır. Aslında dertleri insan falan değil; vatan savunmasını güçlü tutan ulusal kimyayı bozmaktı. Batı’nın dayatma projelerini, Türk aydını Türkiye’de eğitimin dibe vurduğunu, ders kitaplarının çok kötü olduğunu, bunların hızla yenilenmesi gerektiği gibi inançlar beslediği için Batı’nın projelerinin uygulanmasına kolaylık sağladılar. Bunun için ‘Ödenekleri, eskiden CIA’nin yaptıklarını şimdi biz yapıyoruz’ diyen Soroz’dan aldılar. ‘Ders Kitaplarında İnsan Hakları Tarama Sonuçları’ çalışmasından somut bir örnek: ‘Vatan için ölürüz, vatan için ne tehlikelere göğüs gerdik, vatan için canımız sağ olsun cümleleri ölümü yücelttiği için insan haklarına aykırıdır.’ Sözün bittiği yere hızla yaklaşıyoruz!’’ İyi Seneler CHP... 23 Temmuz 1919 Sıvas Kongresi ile başlar CHP hikâyesi. 9 Eylül 1923’te Meclisi Mebusan bir aylık tartışmalar ve toplantılar sonucu Müdafai Hukuk milletvekilleri, ‘‘Halk Fırkası Nizamnamesi’’ bugünkü adıyla CHP tüzüğünü kabul ederek CHP’yi kurmuşlardır. 1919’dan 1923’e dek bir partileşme süreci yaşanmış, 9 ilke etrafında program yapılmıştır. Bu ilkeler; ‘‘1. Egemenlik ulusundur. 2. TBMM dışında kimse ulusal yazgıya egemen olamaz. 3. Bütün yasalarda, örgütlerde, yönetimde, eğitimde ulusal egemenlik için davranılır. 4. Saltanatın kaldırılması kararı değiştirilemez. 5. Mahkemeler, yasalar düzeltilecektir. 6. Aşar vergisi kaldırılacaktır. 7. Öğretim birleştirilecektir. 8. Askerlik süresi kısaltılacaktır. 9. Mali, yönetsel, ekonomik bağımsızlık esastır.’’ Tüzüğü de ilginçtir. Bir maddesinde; ‘‘Halk Fırkası’na her Türk ve dışarıdan gelip Türk uyruk ve harsını kabul eden her fert girebilir’’ denilmektedir. Bir de şimdiki haline bakın. 1931’de CHP’nin 3. kurultayında; Cumhuriyetçilik, halkçılık, milliyetçilik, laiklik ilkelerine devletçilik ve devrimcilik ilkelerini de ekleyerek CHP yol haritasını tamamlar. 1932’de Halkevlerini kurar. Partisizleri burada Cumhuriyet ışığı altında eğitmeye çalışırlar. 1936’da 4. kongreden sonra, 18 Haziran 1936’da partiyle devlet kaynaştırılır. İnönü genelgesiyle içişleri bakanı partinin yönetim kurulu üyesi olur ve genel sekreter yapılır. Parti başkanları il valisi olur. Valileri de içişleri bakanı tayin eder. 1932’deki Moskova ve Roma gezilerinde Stalin ve Mussolini, İnönü’yü çok etkilemiş olsa gerek. Recep Peker, genel sekreter ve içişleri bakanı olarak, özel sektörün başını ezmede bir hayli başarılı çalışmalar sergilemiştir. Yine 1937’de parti ilkeleri anayasaya taşınmış, böylece parti devlet kaynaştırılması tamamlanmıştır. Temel çelişki: Bir yanda Gazi’nin himayesinde İş Bankası (Celal Bayar), yeni sanayici ve yeni burjuvazi, diğer yanda da, İsmet Paşa hükümetinin himayesinde sivil ve askeri bürokrasiden oluşan iki partiye dönüşürler. 1932 Eylülü’nde başlayan çatışma 1945’e kadar adı konmadan sürdürülür. 1937, bu çatışmanın sonucu, Gazi’nin himayesiyle geçici olarak Celal Bayar’ın başbakanlığıdır. 1938’de Gazi’nin ölümüyle bürokratik devlet yine kendi refleksini göstererek İnönü’yü cumhurbaşkanı seçer. Restorasyon da başlar. Refik Saydam’la başlayan restorasyon Şemsettin Günaltay’la son bulur. 7 Ocak 1946 günü C. Bayar, A. Menderes, R. Koraltan ve F. Köprülü, DP’yi kurduklarını açıklarlar. 1946’da ‘‘açık oygizli sayım’’ yöntemini dünya demokrasi tarihine kazandıran İnönü, seçim sayımlarını da jandarmaya yaptırmıştır. Bütün bu tedbirlere rağmen 62 milletvekiliyle parlamentoya giren DP, iktidarını da müjdeler. CHP içinde sağ sol tartışması ve demokratikleşme talepleri yükselir. 35 milletvekili Peker hükümetini sonlandırmıştır. Normal bir seçim ortamı sağlanır. Gizli oyaçık sayımla 14 Mayıs 1950’de DP 408, CHP 69 milletvekili kazanır. Ve böylece 27 yıl aynı kadroların hâkimiyetinde olan CHP de, devlet anlayışı da tasfiye olur. CHP’yi tasfiye ettiren antidemokratik uygulamalar, DP’nin rehberi olur. Onlar daha katmerlisini uygular. Muhalefet daha bağnaz yöntemlerle susturulur. Bu uygulamalar 10 yıl içinde DP’yi de çürütür ve tasfiye eder. 1957 seçimlerinde CHP toplumun demokratik taleplerini dile getirmeye başlar. Bunun sonucu olarak 173 milletvekilliğini CHP, 421 milletvekilliğini de DP kazanır. Normal Yavuz Oymak: ‘‘Halkın yüzde 25’inin oyunu almış bir iktidarın, halkın yüzde 75’inin karşı olduğu bir kararı oybirliğiyle onaylaması kadar normal bir şey olabilir mi? SESSİZ SEDASIZ (!) Genelkurmay’a düşen büyük sorumluluk TÜRKİYE Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu Genel Başkanı Derviş Günday’ın, 4 milyon esnaf ve sanatkâr adına Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a gönderdiği 6 Eylül 2006 tarihli mektup: ‘‘Türk halkının anketler ve kamuoyu araştırmalarıyla çok açık olarak belirlenen karşıt eğilimine rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Lübnan’a asker gönderme kararı alması, esnaf ve sanatkâr topluluğunca üzüntüyle karşılanmıştır. Halkımızın görüş ve eğilimlerini dikkate almayan ve demokratik duyarlılığı bulunmayan Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Kabul Akif Kökçe: ‘‘Eskiden Ermeni soykırımıyla yetinen AB şimdi Pontus ve Süryani soykırımının da tanınmasını istiyor. Acilen kabul edelim yoksa Anzak soykırımı da kapıda!’’ siyasi iktidarı, ülkemiz çıkarlarına aykırı bu tutumu dolayısıyla 4 milyon esnaf ve sanatkârımız adına şiddetle kınıyorum. Bu yanlış kararın olumsuz sonuçlarından sakınmak adına, vatan evlatlarımız Mehmetçiklerimizi başta zatı âliniz olmak üzere kahraman Türk subayının aklıselimine emanet ettiğimizi bilgilerinize saygılarımla arz ediyorum.’’ Halkın ezici çoğunluğu ABD ve İsrail’in tetikçisi olunmasına karşı; bir tek büyük işadamları hükümetin yanında. Bakalım nasıl bir aklıselim sergilenecek! Amerikan ruleti: Kurşun hep Türk askerine patlıyor! Lübnan’ın Guernica’sını Kim Resmedecek? MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yazının başlığını oluşturan soruyu, ‘‘Arna’nın Çocukları’’ adlı dünyaca ünlü belgeselin yönetmeni Juliano Mer Khamis sormuş. ‘‘Arna’nın Çocukları’’, Filistin’deki Jenin mülteci kampında yaşayan çocukların insanı kahreden yaşamını ve bu çocukların büyüdüklerinde birer canlı bomba adayı olmasına neden olan koşulları ve İsrail’in tutumunu insanların yüreğini kanatırcasına ortaya koyan bir belgesel. Belgeselin yönetmeni J.M. Khamis, İsrail’in Lübnan saldırılarında özellikle çocuklar yönünden yaşanan vahşeti, 1937 yılında İspanya’nın Guernica adlı kasabasının Alman uçaklarınca bombalanıp yüzlerce masum sivilin öldürülmesine benzetiyor. İspanya iç savaşında Cumhuriyetçileri acımasızca ezen diktatör Franco’yu desteklediğini göstermek için Hitler’in isteğiyle bombalanan Guernica’da olupbiteni, İspanyol ressam Pablo Picasso, bilindiği gibi hemen resme dökmüş ve o ünlü başyapıtını yaratmıştı. İspanyol halkının yaşadığı kıyımı, yetmiş yıldan bu yana insanlığın belleğinde canlı tutan bu tablo gibi bir yapıtın da Lübnan için gerçekleştirilmesini isteyen J.M. Khamis çok haklı. Çünkü yaklaşık bir ay önce, 30 Temmuz günü Lübnan’ın güneyindeki ‘‘Kana’’ kasabası İsrail uçakları tarafından tıpkı Guernica’ya yapıldığı gibi bombalandı. Uçaklar evleri, sığınakları, sokakta oynayan çocukları hiç ayırmadan acımasızca bombaladı; adeta çocuklar kasıtlı biçimde öldürülmüştü; Kana halkının bütün suçu evlerinde veya sığınıklarda bulunuyor olmasıydı. Ne ki şu anda dünyada Kana katliamını konuşan var mı? Unutuldu gitti bile... Böyle olduğunun en gerçek delili, ilk Kana saldırısından hiç söz edilmemesi; oysa on yıl önce, 18 Nisan 1966’da İsrail uçakları yine Kana kasabasını kana bulamışlardı. Bugün olduğu gibi bu ilk saldırıdan da hesap sorulmadı, bu suç için özür dilenmedi, o zaman da ABD’nin soruşturmayı engelleyip kınamanın önüne geçtiği belirtilir. İsrail, Lübnan saldırısında savaş hukuku dışına çıkmış, yasak olan ‘‘misket bombası’’nı kullanmaktan çekinmemiştir; bilindiği gibi bu bombanın artıkları tıpkı mayın gibi tehlikeli olabiliyor; nitekim ateşkesten sonra bu artıkların on üç Lübnanlıyı öldürdüğü bildirildi. Bir devletin bir sivil halka bu denli acımasız saldırısı karşısında isyan eden kimileri de, İsrail’in bu tutumunun ardında kendilerine ‘‘vaat edilmiş’’ topraklar olarak ‘‘Kenan Ülkesi’’ düşünün yattığını anımsatıyorlar. Başta Filistin olmak üzere Lübnan’ı, Ürdün’ü kısmen Suriye, Mısır’ı ve Fırat’ı aşıp Kızılırmak’a dek Anadolu’yu da içine alan Kenan ülkesi, İsrail ‘‘şahinleri’’nin vazgeçilmez rüyası. Bu sınırların kutsal kitaplarında yer alması, inanç dünyalarının en temel öğelerinden birini oluşturuyor; bu yolda vurmak, kırmak, öldürmek yapılması istenenler arasında yer alıyor. İsrail’in henüz bir anayasaya sahip olmaması, kutsal kitap metinlerinin devletin anayasası gibi algılanıp onun yerine geçmesini isteyenlerin yolunu hep açık tutmuştur. Bu bağlamda Hizbullah’ın durumu da aynı; onun inanç dünyasında da ölmek, öldürmek kutsal. İsrail’in 34 gün süren saldırılarına 4000 füzeyle karşılık veren Hizbullah, düşmanının olanaklarına sahip olsaydı, hedef gözetmeden kullanmaz mıydı acaba? Terör eylemlerinde gerçekleştirdiklerine bakılırsa buna ‘‘hayır!’’ deme olanağı yok. Bu bölgeye gerçek barışın gelmesi için İngiliz parlamenter George Galloway’ın önerisini ciddiye almak gerekiyor. Ona göre barış; ‘‘İsrail’in 1967 Savaşı’ndan önceki sınırlarına geri çekilmesi, tutsakları (on bin) serbest bırakması ve Filistinlilerin, başkenti Doğu Kudüs olan bir devlet kurmasını içermelidir’’ ki kalıcı olsun. Ama bu arada, Kana vahşeti gibi kıyımların dünya kamuoyunca unutulmaması için Lübnan’ın Guernica’sı resmedilmeli; bunu da belki İspanyol Picasso gibi, Lübnanlı bir sanatçı yaratır diye düşünüyor insan. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com ? Arkası 8. Sayfada [email protected]/Faks: 0212 672 71 71 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 8 Eylül www.mumtazarikan.com Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 50. Yıl Tahran Lisesi diplomamı kaybettim. Hükümsüzdür. KAYA AKKAYA 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Halter sporunda iki ya 1 rışma dalın 2 dan biri (di 3 ğeri koparma)... Bir 4 renk. 2/ Ülke 5 işlerinin yü 6 rütülmesi... 7 Hıristiyan ermişlerine ve 8 rilen san. 3/ 9 Yassı ve dar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 biçimli metal parça... 1 B A B E K İ Y E Bestelenmiş her tür 2 U S U L L Ö V E şiire Batı’da verilen B E N S ad. 4/ Boyunbağı... 3 Ç A L F A Türk resim sanatın 4 U L U B A T N A S İ H A T da önemli bir grubun 5 K İ Ş A R İ ad olarak benimsedi 6 Ç E Ç A R İ N R ği harfin okunuşu. 5/ 7 U R Eylemleri olumsuz 8 K Ö S EME N yapmakta kullanılan 9 S E N İ T K Ü R ek... Yaratıcısının adı bilinmeyen yapıt. 6/ Bir tür ipekli kumaş. 7/ Şöhret... Bir tür halk oyunu. 8/ Bir zaman birimi... Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren aygıt. 9/ Yontma işlerinde kullanılan ucu sivri araç... ‘‘Eğil bir öpeyim / Ay karanlık görmezler’’ (Türkü). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İri doğranmış kabak, patlıcan gibi sebzelerle yapılan et yemeği... Halk dilinde ayrana verilen ad. 2/ Tutumlu kullanma... Avuç içi. 3/ Güney Amerika’da yaşayan bir yük hayvanı... Ateş. 4/ Güreşte bir oyun... Adın durum eklerinden biri. 5/ Kuzu sesi... Bir şirket türü. 6/ Sedir biçiminde kanepe. 7/ Peygamberleri Hud’u dinlemedikleri için Tanrı tarafından yok edilen kavim... ‘‘Yok’’ anlamında argo sözcük. 8/ Dünyamızın uydusu... ‘‘Hasan İzzettin ’’: Şair ve yazarımız. 9/ Bir listede yazılı olan şeylerin her biri... Senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı ve Şerif Gören’in yönettiği, 1982 Cannes Film Şenliği’nde ‘‘Altın Palmiye’’ ödülünü kazanan film. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle