27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EYLÜL 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Almanya/Türkiye Gerçeği Almanların bize, bizim onlara vereceğimiz o kadar çok şey var ki... Almanlar üstün yetenekli Türk bilim insanlarına araştırma bursu vermektedir. Örneğin Alexander von Humboldt Vakfı araştırma bursu gibi; acaba aynı şekilde Alman bilim insanlarına da Türkiye’nin bilim araştırma bursu vermesi düşünülemez mi? Bunu YÖK’ün düzenlemesi mümkün olmaz mı? Yabancı bilim insanları çalıştıkları ülkelerin en iyi temsilcileri ve savunucuları olmaktadır... Bahadır, Prof. Dr. Alparslan Yenal, Prof. Dr. Fikret Adanır, Prof. Dr. Semih Tezcan, Prof. Dr. Harun Parlar ve diğer Türk bilim insanları önemli çalışmalar yürütüp Türk/Alman bilimine önemli katkılarda bulunuyorlar. Aynı şekilde, konuyla ilgilenenler hemen Feridun Zaimoğlu, Emine Özdamar, Zafer Şenocak, Aras Ören ve Yüksel Pazarkaya gibi edebiyatçıları, Muhsin Omurca, Şinasi Dikmen, Serdar Somuncuk, Burak Topal ve Kaya Yanar gibi kaberetistleri; Birol Ünel ve Renan Demirkan gibi ünlü tiyatro sanatçılarıyla sinema yönetmeni Fatih Akın’ı bileceklerdir. Resim sanatında da Mehmet Güler, Hanefi Yeter ve İsmail Çoban’ın adını sayabiliriz. Ruhr Havzası’nda ve Kuzey Ren Westfalya eyaletindeki ‘‘Arkadaş Tiyatrosu’’ 100’ün üzerindeki oyuncu kadrosu ile Almanya’da Türk tiyatrosunun yüz akı olarak serpilerek herkesin ilgisini çeken eserler sergilemektedir. Bu ve buna benzer sanatsal etkinlikler Almanya’daki Türklerin yaşadıkları topluma uyumu gerçekleştirdiklerini kanıtlamaktadır. Zaten üzerinde durulan en temel istek uyumdur. Uyum içinse, içinde yaşanan toplumun dilinin konuşulmasının önemi vurgulanmaktadır. Almanya’daki Türk gençlerinin, kendilerini ikinci planda hissetmemelerinin yolunun, başarılı bir öğrenim ve iyi bir eğitimden geçtiğini bilmeleri gerekir. Bunun için de mutlaka iyi Almanca bilinmelidir. Uyumsal zorlanmaları açan anahtarın, iyi bir dil bilgisi, iyi bir öğrenim, eğitim ve garantili bir iş olduğunu kabul etmek gerekir. Almanların bize vereceği, bizim onlara vereceğimiz o kadar çok şey var ki... Almanlar üstün yetenekli Türk bilim insanlarına araştırma bursu vermektedir. Örneğin Alexander von Humboldt Vakfı araştırma bursu gibi; acaba aynı şekilde Alman bilim insanlarına da Türkiye’nin bilim araştırma bursu vermesi düşünülemez mi? Bunu YÖK’ün düzenlemesi mümkün olmaz mı? Yabancı bilim insanları çalıştıkları ülkelerin en iyi temsilcileri ve savunucuları olmaktadır... PENCERE Şehit Anaları ve RTE... Yavuz Donat’ın Sabah gazetesindeki köşesinde yayımlanan gözlemlerine bakılırsa RTE yorgun... Başbakanın ‘‘ağzının ayarı’’ bu yüzden bozuluyormuş... ‘‘Fiziksel’’ yorgunluğun üstüne bir de ‘‘zihinsel’’ yorgunluk bindi mi ‘‘hata kaçınılmaz’’ oluyormuş... Donat’ın yaklaşımı doğrudur; ama, RTE ne kadar yorgun olursa olsun oğulları vurulmuş şehit annelerine dönüp: ‘‘ Askerlik yan gelip yatma yeri değildir’’ diyebilir mi? ? Üstelik iş bu kadarla da kalmadı... Recep Tayyip son şehit ailelerinden birisini telefonla aradı... Ötekini aramadı... Neden?.. Başbakanın bu yoldaki açıklaması da havsalaya sığacak türden değil... RTE dedi ki: ‘‘ Şehit annesi Neriman Okay sert tepki gösteriyor, komutanın yakasına sarıldı. Şimdi telefonda aynı durumla ben de karşılaşırsam, bunu mu dinleyeceğim ben...’’ RTE çam üstüne çam deviriyor... Ancak unutmayalım ki devrilen çamlar Recep Tayyip’in düşünce ve mantık ormanında yetişmiş ağaçlardır... ? RTE, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın mantığını benimseseydi, şehit annesi için şöyle konuşmazdı: ‘‘ Sert tepki gösteriyor; bunu mu dinleyeceğim ben...’’ Gazeteciler Erdoğan’ın sözlerini Genelkurmay Başkanı’na ilettikleri zaman Orgeneral Büyükanıt dedi ki: ‘‘ Evladını kaybediyor. Onların her türlü tepkisinin başımızın üstünde yeri var. Ateş düştüğü yeri yakar. Onun için ne söylenirse söylensin, şehit analarının ellerini öperim.’’ ? Başbakan Erdoğan’ın şehit anne ve babalarına iki çıkışını alt alta yazalım: ‘‘ Askerlik yan gelip yatma yeri değildir...’’ ‘‘ Bunu mu (şehit annesini mi) dinleyeceğim ben...’’ Al birini.. Vur ötekine.. Başbakan, Donat’ın dediği gibi yorgun mudur, sinirleri mi bozulmuştur, yaşadığı gerilimde dengesini mi yitirmiştir, askerlik ve şehitlik üzerine felsefesi mi çarpıktır; şehit annelerine neden tepki duyuyor?.. Kendisine düşeni yapamadığı için suçluluk duygusu mu taşıyor?.. Hem şehit analarından kaç... Hem şehit analarını azarla... Hem de Lübnan’a, yani dışarıya asker yolla!.. Ne olacak bu RTE’nin hali?.. Halk ve Ordu HALKIN dörtte birinden oy alarak işbaşına geçmiş bir partinin dış politikası, galiba bu ülkenin halkı ile ordusu arasında hafiften hafife bir kopukluk yaratmaya başlıyor yavaş yavaş. Oysa, kopukluk şöyle dursun, belki de halkının bu kadar sıcak baktığı, benimsediği, sevdiği ve gurur duyduğu bir başka ordu yok. Öyle olduğu için, bu hassas konuya eğilip nedenini araştırmak gerekir. ??? ürkiye, Afganistan’a asker gönderilmesi istendiğinde hiç duraksamadan ‘‘evet’’ diyen ülkelerden biri. Belki de tek ülke. Türkiye Cumhuriyeti ile Afganistan arasındaki sıcak ilişki, oradaki Türk kökenli nüfus kalıntılarından öteye, İstiklal Harbi sırasındaki içtenlikli Afgan desteğinden ve sonrasında Kemalizmin o coğrafyaya uzanan devrimciliğinden kaynaklanır. Şimdi, Afganistan’da Taliban avına çıkmış olan NATO Komutanlığı, Türkiye başta olmak üzere birkaç ülkeden kuvvet arttırımı istiyor. Çünkü, vaktiyle Soğuk Savaş kapışmalarının ürünü olarak ABD’nin ‘‘yeşil ordu’’ diye ‘‘harika buluşu’’ olan Taliban artık Washington’ın yanlış politikaları yüzünden kolay başedilemeyen bir belaya dönüşmüştür. Türkiye, bu durumda da ‘‘daha fazla asker’’ isteğine yine mi ‘‘evet’’ diyecek? Unutmamak gerekir ki, iki ülke arasındaki sıcak ilişki, başkalarının çıkarları uğruna ölçüsüzce kullanılmaya başlanırsa, askerin Afganistan gibi dost bir ülkede bile uğrayacağı kayıplar, Lübnan dolayısıyla dillerde dolaşan çok kritik bir sorunun zihinlerde yavaş yavaş ağırlık kazanmasına yol açabilir: Acaba Soros’un ettiği o çirkin söz, bu iktidarca da benimsenmiş ve Türk askerinin ‘‘en iyi dışsatım metaı’’ olarak mı kullanılmış olmaktadır? ??? e yazık ki, Güneydoğu’daki kayıplar şehit analarının feryatlarını hiç umulmadık yönde etkilemeye başladı. Halk, Kuzey Irak’taki Amerikan engeli dolayısıyla o terör savaşına artık aynı duygularla bakmıyor. Üzücü gerçek şu: İktidarın Washington karşısındaki pısırıklığı, dolaylı ve duygusal yönden, ordu konusundaki sempatiyi de etkiliyor. Asker, demokrasiyle yönetildiği söylenen bir ülkede görev yapmanın bedelini hep böyle mi ödeyecektir? Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi avaş sonrası Almanyası, Türkiye’den vasıfsız işçi istemiş ve insanlarımız, 30 Ekim 1961 tarihinden başlayarak Almanya’ya gelmişlerdi. İlk işçilerin Almanya’ya gelişinden 12 yıl sonra; yani 1973 yılında, petrol krizi tüm dünyayı olduğu gibi, Almanya’yı da büyük ölçüde sarsmıştı. Ancak bu dönemde Türk işçilerin Almanya’daki sayısı bir milyon sınırına ulaşmıştı. Bugün Almanya’da üç kuşak Türk yaşıyor. Birinci kuşak Türklerden hayatta kalan iki yüz bini, emeklilik hakkını elde etmiştir. İkinci kuşak Türklerin yaş piramidi 3045 iken, üçüncü kuşağın yaş piramidi sınırı 20’li yaşlara uzanıyor. İşte bu kuşaktan çocukların yarım milyonu okuyor ve bunun yaklaşık otuz altı bini üniversite eğitimi alıyor; yani yükseköğrenim görüyor. Bugün Türkiye’de yerleşik Alman nüfus yirmi bin civarındadır. Bu nüfus, Anadolu insanını yakından tanıma şansına sahiptir. Dolayısıyla kırk yıl önce apar topar, hiçbir ön hazırlık yapılmadan yollara düşen Türklerin durumlarını çok daha iyi irdeleyebilir ve iki toplum arasında köprü görevini üstlenebilir. Almanya’nın Berlin, Münih, Köln ve Hamburg gibi metropolleri ve diğer şehirlerinde Türk mahalleleri oluşmuştur. Yabancı bir toplumda gettolaşmanın nedenlerini ve bunun nasıl engellenebileceğini en iyi buraya yerleşmiş Alman aileleri değerlendirip çözüm yolları önerebilir. Ülkemizin ilgili kurum ve kuruluşlarının, buradaki Alman toplumu ile yakın ilişki kurması sayesinde, oradaki Türklerin Alman top T S N lumuyla ilişkilerini üst düzeye çıkarma yöntemleri bulunabilir. İlk kuşağın çocuk ve torunları şu anda, Alman ekonomisinde girişimci ruhunu, en verimli yansıtan grubu oluşturuyor. Türk girişimcilerinin etkinliği sonucunda, Alman ve Türk ekonomisine kazandırılan girdiler, Almanya’daki Türklerin, artık göçmen/misafir işçi diye adlandırılmasının doğru olmadığının kanıtıdır. Şu anda Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 80’i on yıldan daha fazla bir süredir burada yaşamakta olup yüzde 26’sı ise burada doğmuştur. Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı, Essen 2005’in verdiği bilgilere göre, Alman vatandaşlığını elde eden Türk kökenlilerin sayısı sekiz yüz kırk bin olup, Almanya’da yaşayan diğer 1.8 milyonluk Türk nüfus da eklenirse, bu sayı 2.6 milyonu bulmaktadır. Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 32’si Alman vatandaşlığı statüsüne sahipti... Almanya ticaret, yatırım ve ekonomi alanında Türkiye’nin en önemli ortağıdır. 1000’den fazla Alman firması Türkiye’de çalışmaktadır. Aynı şekilde, Almanya’daki Türk girişimci sayısı 1985 yılında yirmi iki bin iken, bugün 64.600’e çıkmıştır. Bu da yirmi yıl içinde, Almanya’daki Türk işletmelerinin sayısının üçe katlandığını gösterir. Türk işletmelerinin sağladığı toplam istihdam, 2005 yılında 323.000’e ulaşmıştır (TAM, Essen 2005). Türkler sadece döner satmıyor, aynı zamanda Alman bilim, sanat ve edebiyatına da çok önemli katkıda bulunuyor. Prof. Dr. Müfit Bahadır, Prof. Dr. Faruk Şen, Prof. Dr. Ali Şefik ABD’nin Kandil Büyükelçisi Dr. Saim KÖKSAL u zamana kadar Türkiye’nin Güneydoğu’da yaşayan yurttaşlarıyla bir sorunu olmamış, fakat onları kendi çıkarları için maşa olarak kullanan devletlere ajanlık ve yataklık eden unsurlarla ve Yunanistan’ın resmen üçüncü ordumuz dediği PKK terörist örgütüyle problemleri olmuştur. ABD uzun zamandan beri PKK konusunda uyguladığı uyutma taktiklerinden sonra ilk defa geçen hafta ciddi(!) bir karar aldığını bildirdi. Karar hemen hemen Amerika’nın daha önce İrlanda Kurtuluş Ordusu (IRA) ile Birleşik Krallık (UK) arasındaki anlaşmazlığı çözmek için kullandığı formülün bir benzeri. Belki aradaki tek fark, ABD’nin IRA’yı bir terörist örgüt olarak nitelemediği halde, PKK’yi bir terörist örgüt olarak kabul etmiş olması. Bu sebepten de PKK’nin Irak’ta ÖZCAN OTEL ??? Marmaris Turunç’ta Denize sıfır, büyük küçük havuz, sabah, öğle, akşam açık büfe, yerli alkollü ve alkolsüz içecekler. Bonus, World, Axess kredi kartlarına taksit imkânı. 712 yaş %50 41 YTL. www.ozcanhotel.com.tr 0 252 476 76 06, 0 537 824 85 70 0 555 364 65 90 B ki temsilcisi haklı olarak ABD bizi muhatap olarak kabul etti diyebiliyor ve önemli bir saptamayı dile getiriyor. Bilinen bir şey varsa o da Amerika’nın zikzaklarla dolu ve samimiyetten uzak Irak serüveninde, eski stratejilerinden hiçbir değişiklik yapmadan adım adım ilerlediğidir. Hakikatte, ABD’nin Ortadoğu politikalarında pek fazla bir değişiklik olmamış, fakat bazı duraklamalar olmuş ve ince ayarlar yapılmıştır. Şu anda, ABD’nin Ortadoğu stratejisinde iki stratejik ortağı (İngiltere ve İsrail) ve stratejik ortak olmaya aday Kürtler vardır. ABD’nin bölgedeki Kürtlerin bir parçası olarak gördüğü PKK, Türkiye, Irak, Suriye ve İran sınırları içerisinde faaliyetlerini sürdürdüğü için ABD için önemlidir. Bu nedenle Irak’ın işgalinden önce terörist olarak gösterilmiş olması bir şey ifade etmemektedir. Kandil Dağı bu stratejinin doğuya (İran, Ha zar petrol havzası ve Orta Asya’ya) açılan bir kapısı, ABD stratejilerini kuzeye (Ermenistan’a) ulaştıracak bir merdivenin başlangıç noktasıdır. Tüm üst düzey Amerikan yetkililerinin bu zamana kadar söyleyemediği gerçek budur. Kuzey Irak’taki bu stratejik embriyonun korunması da ABD için bu sebeplerden ötürü çok önemlidir. Yoksa, Tel Afer’i, Tikrit’i ve diğer yerleri tereddüt etmeden bombalayan ABD, buraları da nokta hareketleri ile bombalar ve sözde önem verdiği müttefiki(!) Türkiye’yi doğruyu söylemeyerek üzmezdi. Bugün ABD için esas olan Kürtleri üzmemektir. ABD’nin bu konuya ne kadar önem verdiği, PKK ile Türkiye arasında koordinatör olarak atanacak kişilerin listesine bakılarak görülebilir. Atamadan önce geçen isimler arasında eski Ankara Büyükelçisi Mark Grossman, eski Dışişleri Bakanı Colin Powell ve Savunma Bakanlığı’nda stratejik ilişkilerde görev almış olan Gene ral Joseph Ralston’un bulunduğu ifade edilmekteydi. Sonunda General Joseph Ralston Irak’taki savaş hali düşünülerek koordinatör olarak atandı. Ankara’nın bu koordinatöre karşı çıkmayacağı ve ABD’li yetkiliye eşit iyi İngilizce bilen bir kişiyi atayacağına dair haberler gelmekte ve Türkiye’nin bu statünün ‘‘PKK koordinatörü’’ değil ‘‘PKK ile mücadele koordinatörü’’ olarak değiştirilmesini isteyeceği ifade edilmektedir. Eğer durum böyle ise, bu, Türkiye’nin yapacağı en büyük hata olur. Türkiye bunu yapmakla PKK’yi taraf olarak kabul etmekle kalmaz, aynı zamanda ABD’nin bu zamana kadar yürüttüğü ve yürütmeye devam edeceği belli olan ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına dinamit koyan politikalara da yardımcı olmayı, yani kendi mezarını kazmayı kabul ettiğini beyan etmek olur. Bu nedenle ‘‘Terörle mücadele koordinatörü’’ daha uygun bir isim olabilir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 BİZİM GAZETE ANTALYA 1. AİLE MAHKEMESİNDEN, Mahkememizin 2005/1032 esas ve 2006/567 karar sayılı ilamı ile 30.05.2006 tarihinde Antalya ili merkez ilçesi yukarı Karaman köyü cilt: 105, hane 65’te nüfusa kayıtlı bulunan Ömer ve Hasibe’den olma 1928D.lu 11470662940 TC nolu HÜSEYİN ALDEMİR ile aynı yerde nüfusa kayıtlı bulunan Akaki ve Maramuli’den olma Mestia 23.04.1959 Doğumlu 1128668586 TC nolu NATELA ALDEMİR’in BOŞANMALARINA ilişkin mahkememiz kararı, yapılan araştırmalara rağmen Natela Aldemir’in tebliğ adresi tespit edilemediğinden ilanan tebliğine, ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde temyiz yoluna başvurmadığı takdirde kesinleşeceği hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 43853 MERSİN 2.İCRA VE İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ İFLASIN AÇILMASI İLANI SAYI: 2006/ 118 İFLAS MÜFLİS: DİMER İNŞAAT TİCARET SANAYİ LİMİTET ŞİRKETİ AKDENİZ MAH. KALE SOK 1 BLOK KAT: TÖMÜK/ERDEMLİ Mersin Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/6/2006 TARİH 2005/500 ESAS 2006/384 Karar sayılı ilamıyla Mersin ticaret sicilinde 15721 sicilinde kayıtlı DİMER İNŞAAT TİCARET SANAYİ TİCARET LİMİTET ŞİRKETİNİN İİK’NİN 154 MADDESİ UYARINCA İFLASINA İflasın 23/6/2006 tarihinde saat 11 açılmasına karar verilmiş olmakla Müflis şirketin İflasına dair karar İİK’nin 166. maddesi gereğince ilan olunur. 28/8/ 2006 Basın: 43710 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle