18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EYLÜL 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Barış geliyor, sıra nihayet kadınlara, kendimize geldi’ derken... Savaşlarla Kadına şiddet katlandı PINAR İLKKARACAN eş yıl önce, ‘‘Barış geliyor, sıra nihayet kadınlara, kendimize geldi’’ derken... Daha beş yıl önceydi. Ortadoğu’da yıllardan sonra ilk defa ufukta bir barış umudu gözükmüştü... Kadının İnsan Hakları Vakfı’nda yoğun bir heyecan yaşıyorduk, zira geleceğini umduğumuz barışı kadınlar açısından önemli bir fırsat penceresi olarak görüyor ve Ortadoğu’da konusunda ilk defa gerçekleşecek bir toplantının hazırlıklarını yapıyorduk. ‘‘Ortadoğu’da Kadınlar, Cinsellik ve Toplumsal Değişim’’ adlı bu toplantıya Lübnan, Filistin, Mısır, Yemen, Pakistan, Cezayir, Tunus, Fas, Suriye ve Türkiye’den, ülkelerinde kadın ve insan hakları hareketlerine önderlik eden örgütlerin başkanları ve akademik çalışmaları birkaç dilde yayımlanmış kadınlar katılacaktı. Katılımcılarla toplantının hazırlık sürecindeki yazışmalar, onların da en az bizim kadar heyecanlı olduğunu yansıtıyordu. Hepimiz, Ortadoğu’da kadınların bu denli ezilmesinin altında namus cinayetlerinden kadın sünnetine, zorla evliliklerden başlık parasına, kadınların hareket özgürlüğünün kısıtlanmasından siyasi yaşama katılamamalarına kadınların cinselliklerini ve bedenlerini kontrol etmeyi amaçlayan bir anlayışın yattığı konusunda hemfikirdik. Bu konunun, cinselliğimizi ele almanın bölgedeki savaşlar ve militarizm ve onlardan beslenen ve yükselen toplumsal şiddet, milliyetçilik, köktendincilik ve erkek egemenliği nedeniyle çok, ama çok gecikmiş olduğunu, ama bu toplantıyla buna son verecek bir dinamiğin tohumlarını atacağımızı düşünüyorduk. Gerek İsrail’in Filistin’e saldırılarına ve işgaline, gerekse çeşitli ülkelerdeki iç savaşlara endekslenen siyasi ortam, yıllarca bu uygulamaları beslediği kadar, bölgedeki reform girişimlerini de engellemiş, bu konularda çalışan, seslerini yükselten kadınlar, devlet tarafından olduğu kadar, insan hakları konusunda birlikte çalıştıkları erkek arkadaşları tarafından bile susturulmuşlardı: ‘‘Savaş varken namus cinayetleri, zorla evlilikler, bekâret testleri gibi basit konuların sırası mı? Böyle şeyler gücümüzü böler. Hem bunlardan konuşursanız dünya kamuoyundaki saygınlığımızı azaltacacağınızı görmüyor musunuz?’’ Hepimizin yıllarca ezberlediği cümlelerdi. Nihayet sıra bize, kendimize geldi. Şimdi kadınların bu bölgede yaşadıkları acıların köküne ineceğiz, cinselliğimizi ele alacağız, ulusal ve bölgesel reformlar konusunda dayanışma içinde olacağız, diyorduk! Eylül 2001’de gerçekleştirdiğimiz bu toplantı, Ortadoğu’da o zamandan beri büyüyerek, güçlenerek süren bir dayanışma ağının temelini attı. Maalesef Ortadoğulu kadınlar olarak savaşı ele almadan cinselliğimizi bile konuşma lüksümüz yoktu. Beş yıl önce Türkiye’de basının da çok ilgi gösterdiği ve yayımladığı, Türkçe ve Arapça yaptığımız basın açıklamasında da belirttiğimiz gibi: ‘‘Cinsellik yalnızca kişisel ve özel bir alan olmayıp, iktidar ve egemenlik sistemleriyle yakından ilişkilidir.... Savaş ve militarizasyon kadın cinselliği ve bedeni üzerindeki baskıları arttırmaktadır. Kadın cinselliğinin bastırılması, savaş ve militarizasyon arasında güçlü bir ilişki vardır. Zira, savaşı destekleyen toplumsal ideolojiler birbirine zıt, katı kadın ve erkek kimlikleri oluşturmakta, şiddetin ‘normal’ görünmesine yol açan ve hoşgörüyü engelleyen bir toplumsal ortam yaratmaktadır.’’ B A F BD’nin Afganistan’ı işgali sözde kadına özgürlük getirecekti. Afganlı kadınlar şimdi çok daha ağır yoksun, yoksulluk, şiddetin pençesindeler. (yanda) ilistin’de kadınlar birkaç kuşak savaşın içinde yaşarken giderek daha etkin siyasetin aracı olarak öne çıkarıldılar. FKÖ militanından Hamas militanına geçiş sürecinde İsrail devlet terörüne ödedikleri bedeller, radikal İslamın baskısıyla, birbirini üretti. (altta) madan yıllarca tekrarladı; Irak’taki rejimin laik yapısına, kadınların aksi yöndeki tüm sesleri, haykırışlarına rağmen. Kadınların sesleri ne hükümetlere, ne dünya kamuoyuna, ne Birleşmiş Milletler’e, ne de medyaya ulaşabildi. Yalnızca dünyanın diğer ülkelerindeki bazı kadınların duyduğu o seslerden bazı örnekler: Afganistan’da işgal sonrasında kadınlardan sorumlu bakan olarak hükümete giren, 1992’den beri tanıdığım, Taliban’a, köktendinciliğe karşı kadın konusundaki çalışmalarına hayran olduğum Sima Samar, görevine başladıktan üç ay sonra yaptığımız bir telefon konuşmasında ağlamaklıydı: ‘‘Afgan kadınlarını kurtaracağız diyorlardı, kadınlar umurlarında değil. Her şeye fazla fazla para var, silahlara, tank AFGANİSTAN’DAN... lara, erkekleri ilgilendiren her şeye! Yalnızca kadınlara beş kuruş bile yok. Bakanlık için eski, yıkık bir binayı biz kadınlar tamamen kendi çabalarmızla onardık, boyadık, döşedik. Bugüne kadar bana sadece 25.000 dolar verdiler bütçe olarak, düşünebiliyor musun? Milyonlarca kız, kadın benden yardım bekliyor. Ben ne yapabirim 25.000 dolarla?’’ Bush, Irak’taki savaşa da demokrasi, hatta kadınları kurtarmak adına giriştiğini televizyonlarda ilan ederken, Irak’ta Kadın ve Bilgi adlı derneğin kurucusu Rashad’dan gelen mektup buna zıt şeyler anlatıyordu: ‘‘Irak’ta kadınların durumu hiç bu kadar kötü olmamıştı. Hem askeri, hem ayrılıkçı şiddet kadınları eve kapattı. Güvenlik krizi nedeniyle çalışan kadınların oranı yüzde 10’a düştü. Artık âdet oldu, her sabah evden çıkarken dört çocuğuma, ‘Allahaısmarladık, belki akşam tekrar görüşemeyiz’ diye veda ediyorum.’’ Irak’taki savaşın en büyük faturası kadınlara çıktı. Tarih boyunca siyasette kadınlar, kadınların yaşamları, bedenleri, hakları en kolay pazarlık unsurlarından biri olmuştur, yine öyle oldu. Iraklı kadınlara düşen ‘demokrasi’ değil, ‘teokrasi’ oldu. Bush hükümeti, zorla girdikleri Irak’ta işler sarpa sarınca, 2005 Ağustos’unda Şii köktendincilerin işbirliğine karşın Irak’a şeriat yasalarının gelmesine yeşil ışık yaktı. Kadın hakları erkeklerin oturduğu uluslararası karar masalarında en kolay verilen taviz oldu. Iraklı kadınların protestolarıyla ‘‘şimdilik’’durdurulan şeriat yasalarına karşı zorlu mücadele o zamandan beri devam etmekte... S Ü R E C E K Siyasal, ideolojik örgütlenmeler... NECLA ARAT lusalcı Kemalist feministler, bütün ödev ve yükümlülüklerin paylaşıldığı, sevgi, saygı ve barışın egemen olduğu bir ülke ve dünya istediklerini dile getirirlerken ‘‘Laiklik, eşitlik, demokrasi, kadınların insan hakları ve erdem” ortak söylemini kullanıyorlar. Kemalist ilke ve devrimlerin vazgeçilemezliğini vurgulayarak ‘‘Kemalist feminizmin, ülkemiz kadınlarının yüzlerini dünyaya göstermelerinin ve dünyayı kendi gözleri ile görmelerinin önkoşullarını hazırladığını’’ dile getiriyorlar. Onlara göre, Mustafa Kemal ve arkadaşları, Avrupa’da totaliter rejimlerin egemen olduğu, ataerkil ideolojinin binlerce yıllık etkisinin her alanda duyulduğu bir dönemde, ülke kadınlarının yüzde 90.02’sinin, ülke erkeklerinin de yüzde 70.07’sinin okuryazar olmadığı o günlerde dünya tarihinin görkemli bir kültür devrimini başlatmışlardı. Kemalist ideoloji, kız çocuk, erkek çocuk eşitliği imgesini yerleştirmeye, geçmişin cinsiyetçiayrımcı kültürel kalıplarını kırmaya çalışarak kadınerkek eşitliğini sağlamayı, toplumu çağdaşlaştırmayı amaçlamıştı. Ne var ki radikal feministler bu görüşlere kesinlikle katılmıyorlar. Onlara göre: ‘‘Cumhuriyetin ilk yıllarında, tek parti yönetiminin tepeden gerçekleştirdiği yasal kadın devrimi, bir bakıma feminizme söylenecek söz bırakmamıştır.’’ (Bkz. Ş.Tekeli, Kadın için. s. 329) ve ‘‘Mustafa Kemal’in kadın hakları devrimi, Osmanlı’nın son demlerinde oluşan kadın hareketini söndürmüş, feminizmi kadınların elinden alıp kullanmış, antifeminist bir devlet feminizmine dönüştürmüş ve sonunda da unutturmuştur.’’ (Ş. Tekeli , ‘‘80’lerde Türkiye’de Kadınların Kurtuluşu Hareketinin Gelişmesi’’, Birikim, 30.07.1989, s.35) Kemalist feministler U BEŞ YIL BOYUNCA... Gelen barış değil, daha çok savaş, daha çok şiddet, daha çok terör oldu! ElKaide’nin New York’taki terör eylemini Bush ve ABD’li yeni muhafazakârların Afganistan ve Irak terörü, İsrail’in Filistin terörü takip etti. Bütün bu süreçte Bush hükümeti, Ortadoğulu kadınları propaganda malzemesi olarak ‘keşfetti’. Afganistan ve Irak’ta yarattıkları bataklığın ana amaçlarından birinin, güya bu ülkelerdeki kadınları ‘köktendinci’ rejimlerden kurtarmak olduğu yalanını en ufak bir utanç duy Onlar, ‘‘Cumhuriyet modernleşmesinin hiçbir zaman her kesimden kadın için meslek kadını olmayı öngörmediğini ve kadınlar için kurgulanmış bir kurtuluş ideolojisine değil, yeni kadınları, yeni adamların eşlerini, yoldaşlarını yaratmak için erkekler tarafından kurgulanmış bir modernleşme ideolojisine dayandığını’’ öne sürmektedirler. (75. Yılda Kadınlar ve Erkekler, s. 50). Bu grup içinde yer alan kimi kadın sosyal bilimciler; ‘‘Kemalist reformlar, kadını özgürleştirmeyi ya da kadın bilincinin ve kadın kimliğinin geliştirilmesine katkıda bulunmayı değil, Türk kadınlarını daha iyi eş ve anne yapacak eğitim ve becerilerle donatarak Cumhuriyetçiataerkil düzene propaganda araçları olan bir televizyon kanakatkılarını artırmayı amaçlıyordu’’ türünden lında ‘‘tesettür’’ (türban) tartışılırken ‘‘Örtü, görüşler dile getirmektedirler. Bu yazarlara göre, ‘‘Kemalizm, kadınların ezilmişliğini tam Müslüman kadını tanıtır. Kötülüklerden korur... Cumhuriyet dönemi baskıları bugün geanlamında kavrayamadığı gibi, kadınlara bir riye tepmiştir. Yok edilen bir geçmiş, hiç bekde kalkınma görevi vererek yüklerini artırlenmedik bir anda ortaya çıkıvermiştir. Cummıştır.’’ (Bkz. Bir Millet Uyanıyor, s. 84) Aynı gruptan bir başka kadın sosyal bilimhuriyet’in diktiği dar gömlek çoktan yırtılmışci ise, İran’da peçenin (1936’da) kaldırılmasıtır’’ demekte ve radikal feministlerin söylemna ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede; lerini ödünç alarak eklemektedir: ‘‘Tesettür ‘‘Toplumun geleneksel özelliklerini yok etme kitleselleşti. Kamusal alanda büyük bir meştercihi.. toplumsal bellekte hem unutkanlık, ruiyet kazandı... Tesettür artık kentli ve tophem de tahribat yaratan bu durum, modernlumsal... ‘Bedenim benimdir’ diyen her kadın leşme adına, kendi kültürel uygulamalarına için anlamlı bir kavram.’’ (Bkz. Arat, Susmayabancılaşma sürecini başlatmış oluyordu’’ yan Yazılar, s. 202) Ve radikaller ile İslamcı demekte ve eklemektedir: ‘‘...Kemalist refeministler bu ‘‘anlamlı kavram’’(!) etrafında da birleşmekform, Batılılaştedirler. maya yönelik İslamcı fereform ve poliministler, tetikaları ile topsettür ya da lumda değitürban üzerinşimleri başladen Kemalist tan güçlü bir ideolojiye karfaktör oldu. Bu şı çıkıyorlar tutum, mevcut ama onların kültürel uygu‘‘feminizm’’i lamalara karşı bir saldırı biçidinci özellikmini aldı.’’ Bu leri ağır basan görüşler, radibir siyasal kal feminist partiye hizmet kanattan olmasınırlarını bir yan bir diğer türlü aşamıkadın akadeyor. Nitekim, misyenin göbu kanadın önemli bir rüşlerini pekiştemsilcisi, tirmektedir. içinde bulunBu akademisdukları duruyen de 90’lı mu betimleryılların başınken ‘‘Beni en da ‘‘Medeniyet çok inciten, değiştirilmelikadınların dir derken çok profesyonel fazla bilincinde İdeolojilerin aracı kadın hareketleri kadın kimliğini eziyor. manada kaolmadan herar siyasetine pimizin belki de bilincimizin yaralandığını, kimliğimizin de katılmalarını zımnen önlerken dini duygulağişmeye başladığını, Türk toplumunun kendi rın aktifleştirilmesiydi. Siyasi itaat fikrinin pratiğine, kendi âdetlerine, kendi adabı mudin’leşmiş algısından söz ediyorum, zaten aşeretine yabancılaştığını’’ öne sürmekteydi. yaptığımız her işin bağlantısı da dinseldi’’ de(Bkz. N. Arat, Susmayan Yazılar, s. 128) mektedir. (Bkz. 90’larda Türkiye’de Feminizm, s. 269). İslamcı feministler Etnikçi feministler İslamcı feministlerin öncülerinin de radikal feministlerinkine benzer değerlendirmeleri Etnikçi feministlere gelince, bu grupta yer var. Bu durum, her iki grubun Kemalizme alan kadınların da gerçekte yaptıkları her işin karşı olma ortak paydasında buluştuklarını bağlantısı, etnik kökendir. Onlar kendi tanımgöstermektedir. Bu kadınlardan biri, kendi ları ile ‘‘Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinde örgütlenmiş ulusal ve demokratik özgürlükleri için mücadele eden’’ Kürtçü kadınlar; ve cinsiyetçilikle hesaplaşan ve kadınların Kürt ulusal davası için araçsallaştırılmalarını eleştiren bağımsız Kürt kadınlarıdır. Birinci gruptakiler; ‘‘kadınların ve Kürtlerin yüzyıllar boyunca köleleştirildiklerini, aşağılandıklarını ve artık düşmana karşı mücadele verilmesi gerektiğini’’ öne sürerek PKK’nin söylem ve eylemlerini desteklerler. Aralarından bombalı intihar saldırılarını gerçekleştiren terörist kadınlar da çıkar. Bu gruptaki Kürtçü feministler, Kürt kadınlarını, Kürt kültür ve kimliğini canlı tutmaya ve Kürt çocuklarına ulusal bilinç aktarmaya çağırırlar. Kürt kızlarının ve kadınlarının eğitilmelerine Türk toplumu ile bütünleşecekleri kaygısı ile karşı çıkarlar. Kürt nüfusuna doğum kontrolü, Kürt çocuklarına aşı yapılmasını istemezler. Hatta çocuklarının tifo, boğmaca ve kızamıktan ölmeleri pahasına aşı yapmaya gelen sağlık ekiplerini taşlayarak kovalarlar. Aile planlaması çalışmalarını şiddetle eleştirerek kısırlaştırma olarak nitelerler. Onlara göre; ‘‘...Kısırlaştırma bugün başlayan bir süreç değildir. Bunun diğer adı, kadın rahminde başlayan soykırım ya da ‘etnik temizlik’ hareketidir. Silahla yok edemediğini daha ana karnında yok etme politikasıdır.’’ (Bkz. Agk. s. 295, 296) İkinci grupta yer alan ve Kürt kadınlarının Kürt ulusal davası(!) için araçsallaştırılmamalarını dile getiren (kendi tanımlamaları ile) bağımsız Kürt feministleri ise, devleti ve PKK’yi aynı kefeye koyup eleştirmekte, ‘‘Erkeklerin kurmuş olduğu savaşlarda eşya gibi kullanıldık. Erkekleri cezalandırmak için bizim bedenimiz kullanıldı... Kürt ulusalcılığından dolayı kadınlar şiddete maruz kalıyor... Kürt ulusal mücadelesi, Kürt kadınlarının gelişimi önünde engeldir’’ demektedirler. (Bkz. Sabah, 12.03.2006) Ne var ki PKK yanlısı Kürtçü kadın örgütleri bu görüşe sert tepki vermiş, ‘‘Kürt kadını, onu var eden mücadeleden ayrı tutulamaz’’ sloganı ile etnikçi kadın hareketi içindeki ayrışma girişimini suçlayarak eleştirmiştir. 2010’lara yaklaşırken Türkiye’de feminizm bağlamında kadınlara ilişkin ‘‘manzarai umumiye’’ özet olarak böyle sergilenebilir. Gerçekten de ister uluslararası, ister ırkçı, ister dinci, ister etnik kaynaklı olsun, tüm radikal siyasal eylemler, kadınları, kendi benimsedikleri siyasal ideoloji ve çıkarlar için araç olarak kullanmaktadırlar. YARIN: NAZAN MOROĞLU Kadının soyadı yok CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle