18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 EYLÜL 2006 CUMA 6 HABERLER Müslüman Kardeşler örgütü güç kazandıkça şiddete ve dinci ayrımcılığa başvurdu BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Örtünmeyenlere saldırı M üslüman Kardeşler örgütü, üniversiteliler için yaz kampları kurarak, buralarda dini ve bedensel eğitimler veriyordu. Kadınların, erkeklerin kendilerine özgü kıyafetleri vardı. Kız öğrenciler türban, uzun kara pardösüler giyiyorlar, bunları İslama dönüş, benliğine dönüş olarak, kendilerini ötekilerden ayıran üniformalar olarak kabul ediyorlardı. ‘‘Örtünen kız öğrencilerin sayısı arttığı zaman, Batı uygarlığına karşı direnişin bir işareti ve İslama kayıtsız şartsız itaatin başlangıcı olacaktı bu.’’ Güçlü bir İslam hareketinin ilk işareti de bu olacaktı. Üniversitelerde güçlendikçe, örtünmeyen öğrencilere saldırılar başladı. Sokaklarda, meydanlarda, umuma açık yerlerde toplu namaz gösterileri, Hıristiyanlara, türban takmayan kadınlara, sinemalara, tiyatrolara saldırılar yoğunlaştırıldı. Hıristiyanların dükkânları soyuluyor, yağmalanıyordu. İşgaller ve isyanlar Sedat’ın ABD ve Suud yönetiminin politikaları doğrultusunda Mısır’a İslami bir kimlik kazandırma çabaları, Nâsırcı, ulusalcı, laik kesimleri susturmuş olmasına karşın, Müslüman Kardeşler’in beklentileri çok daha ileri boyutlardaydı. Öncelikle üniversite gençliği içerisinde tam bir egemenlik kurmayı amaçlamışlardı. Sanat ve Eğitim Fakültesi’nin bahçesinde öğrencilerin sınıflarına gitmek için toplandıkları alana bir cami yaptılar. Giderek bütün alanlara hasırlar sererek toplu Kuran okumaya, hoparlörlerle üniversite içerisinde yayımlamaya başladılar. Ardından kiliselere, İslami tarzda giyinmeyenlere saldırılar başladı. 1979 Şubatı’nda bir hafta süreyle belediye binasını işgal ettiler. Polis bunlara ait bir camiyi kapatınca, kentin en büyük alanında büyük bir kalabalıkla Cuma namazı kıldılar. Ardından üniversite yurtlarını işgal ederek yirmi Hıristiyan öğrenciyi rehin aldılar. İsmet Sungurbey’in Ardından... Geçen hafta, toplumca büyük bir kayba uğradık. Profesör İsmet Sungurbey öldü. Onu sonsuzluğa uğurlamamızın ardından, gazetelerde, kaybımızı ölçüye vuran önemli yazılar okuyoruz. Biz de, bir yarım yüzyılı aşan bir öğrenciliğin, giderek bir dostluğun arkasından belleğimizi yoklayacağız... ? 1953 sonbaharında bir gün, gazetemizde yazılarını zevkle okuduğumuz dostum Aydın Aybay ve ben, ellerimizde diplomalarımız ve dilekçelerimiz, İstanbul Üniversitesi’nin ünlü binasından girip, üçüncü katında İstanbul Hukuk Fakültesi’ne asistan olmak için başvurularımızı verdik. Bir süre sonra, isteklerimiz kabul edilince, kariyer mesleğine ilk adımımızı atıyorduk. Mukayeseli Hukuk Enstitüsü’nde odalarımıza yerleştikten sonra, orada, talihimize bakınız, ilk gördüğümüz İsmet Sungurbey oldu. Görür görmez de kaynaştık ve sürdü... Aynı enstitüde çalışan Sungurbey, birkaç yıllık kıdemi olan bir asistandı. Ancak, çok geçmeden fark ettik, fakültede büyük bir şöhrete sahipti ve profesörler katında da saygı görüyordu. Kariyerde yükselirken onun apayrılığı da sürdü. Konusu olan medeni hukukta, Alman bilim dünyasının derinliklerine köklerini salmıştı. Türk medeni hukuku da, gelişmesinde bundan çok yararlandı; Yargıtay’ın içtihatlarını etkiledi. Ama Batı hukukunu etkilediğini de gördük: İsviçre’nin ünlü ‘Bern Şerhi’ne görüşleriyle geçti İsmet Hoca. Onun kültüründe yalnız Batı hukuku değil, eski hukukumuzda, özellikle vakıflarda da derinleşmesi oldu: Eski Vakıfların Temel Kitabı, bunun ürünüdür. Sungurbey, hukukun diliyle de ilgilendi. 50’lerin başlarında, Demokrat Parti, ‘‘Anayasa’’nın yerine, eski metni, ‘‘Teşkilatı Esasiye Kanunu’’nu yürürlüğe sokmuştu. Ama öte yandan, Nurullah Ataç, Türkçede, ileriye dönük bir rüzgâr estiriyordu. İsmet Hoca da bu çığıra katıldı: Örneğin ‘‘Müruru zaman’’a karşılık ‘‘zamanaşımı’’; ‘‘muvazaa’’ yerine de ‘‘danışıklı işlem’’ dedi. Ve medeni hukukta, giderek hukukta eski dilin üstüne yürüdü. Hepimiz de katıldık... Sungurbey yeniliğe, giderek devrime de açıktı. Cumhuriyet devrimine saygısını sürdürdü. Geriye savrulmaların karşısında hep oldu... 27 Mayıs’ı sevinçle karşıladı ve daha da ilginç olanı, 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi kurulduğunda, gitti partiye girdi ve görev aldı. Bu ilericilikten yana oluş, geçmiş yüzyıllara bakarken de kendisini de gösteriyordu: Doğan Hızlan ile Konur Ertop, Eti Yayınevi’ni kurduklarında bastırdıkları, Şeyh Bedrettin’in, Varidat’ını çeviri ve açıklaması ile veren Abdülbaki Gölpınarlı ise, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin de İsmet Hoca’nın kalemindendi. Onlara, vaktiyle padişahların önünde verilen tartışmalı dersleri içine alan Huzur Dersleri’ni de ekleyiniz. Sungurbey’in hukuk ve tarihçi dünyasının boyutlarını, işte bunlar yansıtıyor. Bitmedi... ? İsmet Hoca’nın 1990’ların başlarında yayımladığı bir eseri hepimizi uyandırdı. 600 küsur sayfalık bu dev kitap Hayvan Hakları adını taşıyor ve yeni bir davaya çağırıyordu bizleri. Hukuk, tarih ve edebiyatın iç içe sunulduğu bu eserin adına bir alt başlık da düşmüş, ‘‘Bir İnsanlık Kitabı’ diyordu Sungurbey. Kitabı sunarken, ‘‘Hayvan sevgisi, uygarlığın göstergesidir; hayvanları koruma, insanlığımızın mihenk taşıdır’’ diyerek, insan olmamızın boyutlarını çiziyor ve sorumluluğumuzu da gösteriyordu. Ama bunlarla da yetinmedi İsmet Hoca. Bir Hayvanları Koruma Yasası’nın çıkmasında önayak olurken, yıllar boyunca, her sabahın köründe, Yedikule’den Aksaray’a, oradan Beyazıt’a sırtlanarak, kedilere ve köpeklere yiyecek götürüp doyurdu onları. İnsanlara bir örnek oldu. Özetle, yalnız bilgin değil, bir bilge olarak da yaşadı İsmet Hoca. Hiç unutulmayacak. Nur içinde yatsın! ? Washington ile Müslüman Kardeşler arasındaki doğrudan bağlantı, hareketin ideoloğu Sait Ramazan (19261995) tarafından yürütülüyordu. Ramazan, Banna’nın yakın çalışma arkadaşı, sekreteriydi ve kızı Vafa el Banna ile evliydi. ? Laiklerle dindarların aynı toplumda bir arada yaşayamayacağını söyleyen Kutub, Müslüman Kardeşler örgütüne l951 yılında katıldı. Bu tarih ABD’den dönüşünün bir yıl sonrasıdır. SEYYİD KUTUB ‘Tek yol İslam’ slam radikalizminin en etkili ideologlarından biri de Seyyid İ Kutub’dur (19061966). Öğretmen eğitimi alan Kutub, Eğitim Bakanlığı’nda müfettişlik yaparken Amerika’ya gönderilmiştir. Kutub, Müslüman Kardeşler örgütüne l951 yılında katılmıştır. Bu tarih ABD’den dönüşünün bir yıl sonrasıdır. Kendisi bu tarihi ‘‘1951’de doğdum’’ diye niteler. Nâsır’a yapılan başarısız suikasttan sonra tutuklanır ve 25 yıl ceza alır. 1964’te Irak lideri Abdul Salem Arif’in aracılığı ile serbest bırakılır. 1965’te ikinci bir suikast girişimi sonunda idama mahkum edilir ve l966’da idam edilir. Seyyid Kutub’a göre, Batılı güçler M. Kemal’i İslamdan kurtulmak için öne sürmüşlerdi. Öteki İslam ülkeleri Türkiye örneğini izlemedikleri için Nâsır’ı desteklemişlerdi. Kutub, laiklerle dindarların aynı toplumda bir arada yaşayamayacağını söylüyordu. Bu nedenle de, Müslümanların laik devlete karşı başkaldırmaları gerektiğini savunuyordu. Demokrasi de ona göre Batı icadıdır, ulusçuluk da. İslamı yozlaştırmak için kullanılmaktadır. Esas olan, İslam dünyasını bir halife yönetiminde bir araya getirmektir. Dünya ümmeti ırka, ulusal değerlere değil, yalnızca inanca dayanmaktaydı ve dünya inananlar ve inanmayanların iki ayrı dünyası değil. Bütün dünya inanmayanlarla dolu olduğu için darul harptır, cihat bütün dünyayı kapsar. Müslüman Kardeşler örgütü Mısır’da giderek güç kazandı ve ‘Batı Uygarlığı’na karşı direniş olarak algılandı. İsyan askeri birliklerin müdahalesiyle bastırıldı. Sedat yönetimi, Haziran 1979’da Mısır Öğrenci Birliği’ni kapatınca, Başkanlık Sarayı önünde toplanan elli bin kişinin kıldığı toplu namazdan sonra, Körfez’den Kahire’ye uçan Müslüman Kardeşler önderlerinden Yusuf el Kardavi, ‘‘Mısır Müslümandır, Firavunların, piramitlerin, sinemaların, tiyatro gösterilerinin ülkesi değildir... İslam cemaatinin gençliği Mısır’ın gerçek temsilcileridir. Mısır çıplak kadınların değil, ilahi yaşamın öngördüğü emirlere uyan, örtünen kadınların ülkesidir’’ vaazının ardından, cemaati sokaklara sürüyordu. Militanlar bankacı oldu 1976 yılında Kral Faysal’ın oğlu Prens el Faysal tarafından kurulan Mısır İslamcı Faysal Bankası, Müslüman Kardeşler’in güçlenmesinde belirleyici olmuştu. Örgütün önde gelen militanları bankada önemli görevlere yerleşmişlerdi. Sedat’ın öldürülmesinin sonrası, bu gibi kişiler, Mısır Devlet Güvenlik Bürosu’nun Prens Muhammet’ten isteği üzerine bankadan uzaklaştırılmışlardır. ULUSALCILIĞA DAYANAMAYAN EMPERYALİSTLER WASHINGTON’LA DİYALOĞU SAİT RAMAZAN YÜRÜTÜYORDU ABD’nin örgüte ilgisi A BD’nin Müslüman Kardeşler’e ilgisi Soğuk Savaş dönemiyle başlamıştır. ABD’nin Kahire Büyükelçiliği önceleri Suud yönetimi aracılığı ile, daha sonra doğrudan ilişkiye girmiştir. Washington ile Müslüman Kardeşler arasındaki doğrudan bağlantı, hareketin ideoloğu Sait Ramazan (19261995) tarafından yürütülüyordu. Ramazan, Banna’nın yakın çalışma arkadaşı, sekreteri ve kızı Vafa el Banna ile evliydi. Ramazan azılı bir antikomünist olduğu kadar, bölgedeki İslamcı örgütlerle, özellikle de Pakistan’daki İslamcı grupla yakın ilişki içerisindeydi. Suudi Arabistan’ın desteği ile de, bir büyükelçi gibi ülke ülke dolaşarak Müslüman İslamcı Öğrenci Birliği’ni örgütlediler. Ramazan’a Pakistan radyosunda görüşlerini açıklama olanağı da sağlanmıştı. 1953 Eylülü’nde Ramazan, Beyaz Saray’da Oval Ofis’te çekilmiş bir resmin de tanıklığında Eisenhower’le birliktedir. Princeton Üniversitesi’nde düzenlenen CIA tarafından İslam ülkelerinden derlenen bir dizi İslam radikalinin katıldığı İslam Kültürü konulu konferans gerekçe gösterilerek çağrılmıştı. Daha sonra Sait Ramazan, merkezi Cenevre’de bulunan, Suudların finanse ettiği Dünya İslam Konferansı Genel Sekreterliği görevine getirilmiş ve ölümüne kadar bu görevde kalmıştır. Ramazan, İsviçre kayıtlarına İngiliz ve Amerikan ajanı olarak geçmiştir. Humeyni, Yaser Arafat ile birlikte. Eisenhower. Kardeşler’in şubelerini kuruyordu. Bir İslam ülkesi olarak oluşan Pakistan, Soğuk Savaşın önemli bir üssü olarak görülüyordu. 1949 ve 1951’de Karaçi’de düzenlenen Dünya İslam Kongresi’nde etkili görevler aldı. Mavdudi ile yakın işbirliği içerisinde, Pakistan üniversitelerinde solcu, laik, liberal, milliyetçi öğrencilere karşı militan Profesöre terörist muamelesi İngilizAmerikan kuklası konumundaki İran’da Şah’a karşı tepkiler artmıştı. Musaddık’ın önderliğinde ulusalcı güçlerin artan etkinlikleri karşısında İngilizler, fazla direnememişlerdi. Musaddık’ın trajikomik bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılmasının ardından Humeyni iktidarının tohumları atılıyordu. ? Dış Haberler Servisi Avrupa’da yaşanan ‘‘terör paranoyası’’ herkesin ‘‘potansiyel terörist yerine konabileceği’’ gerçeğini ilginç bir olayla ortaya koydu. İspanya’da Sevilya Üniversitesi Hukuk Tarihi Profesörü Pablo Guiterrez Vega (35), sakallı olduğu için ‘‘Müslüman terörist’’ şüphesiyle uçaktan indirildi. İspanyol El Pais gazetesinin haberine göre, 30 Ağustos’ta Almanya’nın Dortmund kentine giden uçağa binen Vega, sakallı olduğu için diğer yolcuların zorlamasıyla havayolu şirketinin yetkilileri tarafından uçaktan indirildi. İndirildikten sonra valizi yeniden aranan profesör, yolculuğuna devam etti. Ulusalcı lider Musaddık (ortada). Çıkarlarının tehlikede olduğunu gören İngiltere, işgal planında Truman’dan destek alamadı ve yöntem değiştirdi: İran’ı felce uğratan ambargo ve darbe ? Humeyni rejiminin ilk tohumları, İran’da petrolleri ulusallaştıran Musaddık’ın CIA darbesi sonucu iktidardan indirilmesi ile atıldı. ? Bush ve ekibinin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında öngördükleri ‘İslami demokrasi’ bugün Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, İran’da uygulanıyor. Protestoya 35 yaş sınırı ? IĞDIR (AA) Iğdır’da, 23 Eylül tarihinde Polisevi önünde meydana gelen ve 17 kişinin yaralandığı patlama olayını protesto amacıyla dün ‘Huzurumuzu Bozmayın’ yürüyüşü düzenlendi. Melekli Caddesi’nde bulunan Şehit Mehmet Çavuş Anıtı önünde başlayan yürüyüş, Zübeyde Hanım Bulvarı’nda sona erdi. Iğdır Belediyesi ve 23 sivil toplum kuruluşunca ortaklaşa düzenlenen yürüyüşe, taşkınlık yaşanabileceği gerekçesiyle 35 yaşın altında olan yurttaşlar alınmadılar. 1 945’te Azerilerin bir bölümünün başkaldırarak Sovyet sistemine geçmeleri, 1946’da Kürtlerin devlet kurma girişimleri, İran’da ulusalcı duyguları kabartmış, İngilizAmerikan kuklası konumundaki İran’daki Şah’a karşı tepkileri artırmıştı. Musaddık’ın önderliğinde ulusalcı güçlerin artan etkinlikleri karşısında İngilizler, fazla direnememişlerdi. İran ulusalcıları Ulusal Cephe adı altında Musaddık önderliğinde iktidara geçince petrolü millileştirmişti. Bu olay, yalnızca Ortadoğu’da değil, bütün dünyada emperyalizmin yeni stratejisinin oluşturulmasında ilk adımı oluyordu. Amerikan Merkezi Haberalma Örgütünün (CIA) darbeler ve suikastlar zincirinin ilk halkası, Musaddık’ın trajikomik bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılması ile başlayacaktı. Olayın bir başka yanı da, Humeyni iktidarının ilk tohumlarının bu dönemde atılmış olmasıydı. Geçen yüzyılın başından beri İngiliz petrol şirketi AngloIranian Oil Company (AIOC) İran petrolünün üretimi ve pazarlaması konusunda tekel kurmuş bulunuyordu. İngiltere’nin dünyadaki bu en kârlı şirketi Musaddık tarafından ulusallaştırıldı. Hemen ardından İran Körfe zi’nde Ramadan’daki aynı şirketin dev petrol rafinerisini de kontrol altına aldı. İngilizler çılgına döndüler. Önce uluslararası mahkemeden ve Birleşmiş Milletler’den Musaddık’ın cezalandırılmasını istediler. Ardından donanmayı İran Körfezi’ne gönderdiler, daha sonra da İran ekonomisini felce uğratacak ambargoyu uyguladılar. İran, rafinerilerini çalıştırabilecek uzman bile bulamıyordu. Halkının gözünde bir ulusal kahraman olan Musaddık inatla direndi. İngiltere İran’ı işgal etmek istedi, ABD Başkanı Truman’dan destek alamayınca, bu planından vazgeçmek zorunda kaldılar. İki seçenek kalmıştı, ya Musaddık’ı kabul edecek ya da bir darbe ile iktidardan uzaklaştıracaklardı.. CIA’nın ilk darbesi başarıldı. Zahidi başbakan oldu. Zahidi’nin emrine CIA 5 milyon dolar ayırdı. Ayrıca şahsına da bir milyon dolar gönderildi. Muhammet’in soyundan gelen Dışişleri Bakanı Fatımi idam edildi. İranİngiliz petrol şirketi yeni kurulan uluslararası konsorsiyumda yüzde 40 pay aldı, beş Amerikan şirketi yüzde 40 aldı, yüzde 20 de Shell ve Fransız petrol şirketine verildi. Yüzde 60 pay kar şılığı olarak İngilizİran şirketine 1 milyar dolar ödendi. Kâr yüzde elli yüzde elli İran ile şirket arasında bölüşülecekti. Şirketin adı İran Ulusal Petrol Şirketi olarak kaldı. Gene şirketin defterlerini denetleme yetkisi İran’a verilmemişti. Gene hiçbir İranlı üst yönetimde yoktu. Truman. SÜRECEK 3 bin 500 sözleşmeli öğretmen ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanlığı, İngilizce ve bilgisayar alanlarında 3 bin 500 sözleşmeli öğretmen alacağını açıkladı. MEB Personel Genel Müdürü Remzi Kaya, sözleşmeli öğretmen alımı için Bakanlar Kurulu kararının beklendiğini belirtti. Kaya karar çıkması halinde başvuru ve atama işlemlerinin il milli eğitim müdürlüklerince yürütüleceğini ifade etti. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle