18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 EYLÜL 2006 CUMA 2 YİNE gündeme geldi Avrupa Parlamentosu. Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi raporlarından ve kararlarından ‘‘illallah’’ demiştik; şimdi bir de bu AB ‘‘parlamento’’su çıktı. ‘‘Aslında devletler üstü kuruluşun temel yasalarını koyan bir meclis değil; daha çok Komisyon’un bütçesini yaparak denetlenmesini sağlıyor, üyelerini sorguya çekiyor’’ diyerek hafife almayı ve raporlarına fazla aldırış etmemeyi yeğleyebilirsiniz ama, yetkisinin ve etkisinin gitgide artması yanında, bir de şu bakımdan önemli sayılması gerekiyor: Konsey’deki ‘‘meclis’’, üye ülkelerin parlamentolarınca seçilmiş delegelerden oluşur; bunun üyeleri ise doğrudan doğruya halklar tarafından seçiliyor. Öbür meclistekilere göre ‘‘Avrupalı’’lıkları da ağır bastığı için, ‘‘Bunlara bak, Avrupa’nın Türkiye’ye nasıl baktığını anla!’’ diyebilirsiniz. Eğer, bu ülke konusundaki cahilliğin, kötü niyetin, istemezliğin ve küstahlığın dozunu görüp de irkilmez ve nefret etmezseniz. ‘‘Ermeni soykırımını kabullenmenin koşul sayılmasını önledik!’’ diye sevinilen raporun şu hükmüne ba OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yezitlik kın: Soykırım konusu koşul değilmiş ama, Türkiye yine de ‘‘geçmişiyle yüzleşmeli’’, Pontus Rumlarının ve Süryani azınlıkların sorunlarını da ‘‘bu çerçevede’’ ele almalıymış. Utanmadan bunu söyleyenler, kendi mezhep kavgalarıyla, katliamlarıyla, sömürgeciliklerinin yüz kızartıcı olaylarıyla yüzleşmek şöyle dursun, dünyanın çeşitli köşelerindeki insanları sömürmeyi en sinsi yöntemlerle hâlâ sürdüren ülkelerin insanları. evletlerinin bu yönüyle yüzleşmeden Türkiye’nin yüzüne vurmak istedikleri ayıplar arasında neler yok ki: Kıbrıs’tan en kısa zamanda asker çekilmeliymiş; Güney Kıbrıs’la ilişkiler normalleştirilmeliymiş, ‘‘Kürt yanlısı olan ve ateşkes çağrısı yapan’’ Kürt yanlısı yasal DTP ile görüşmelere başlanıp siyasal çözüm bulunmalıymış; ordunun top D Ö lumdaki endişe verici rolü düzeltilmeliymiş; üniversitelerdeki türban sorunu uzlaşıyla çözülmeliymiş; Irak sınırındaki Ilısu Barajı’nın köylere zarar vermesi önlenmeliymiş ve hele ‘‘Yezidîlerin dinî ve kültürel hakları korunmalı’’ymış. ‘‘Yezidî’’ sözünü okuyunca, Mardin, Urfa, Siirt, Batman ve Hakkâri’nin bazı köylerinde yaşayan o inançtaki bir avuç masum vatandaşı değil de, ‘‘yezit’’ sözünün dilimizdeki anlamını anımsamadan edemiyor insan. Herhalde Muaviye’nin oğlu ikinci halife Birinci Yezit’in Kerbela’da Hazreti Hüseyin’i öldürüşünden ve bağışlanmış şeytanın meleklere öncülük ettiği inancından kaynaklanan bu ‘‘kötülük’’ etiketi, galiba olsa olsa Brüksel’deki AB’li parlamenterlere yakışacak. Bir ülkeye karşı bunca önyargıyla ve hınçla dolu olmak gerçekten çok şaşırtıcı bir olgu. ylesine şaşırtıcı ki, daha birkaç yıl önce ‘‘Avrupalı’’ olmak için can atan insanlarımız, artık iyice şaşkına dönüp AB’den ürkmeye ve nefret edilen kişiler için kullandığı sıfatları onun parlamenterleri için kullanmaya başlamıştır. AKP Kendini Ele Verdi (I) Alev COŞKUN KP iktidarının, son haftalarda aldığı üç karar, kendi düşünce sistemini ele vermesi açısından önemlidir. Bunlar, Yasin El Kadı, PKK koordinatörlüğü ve Kıbrıs’taki son gelişmelerdir. Bu konular sadece iç politikada değil, dış politikada da AKP’nin zafiyetlerini ortaya koymaktadır. Bu yazıda bu üç önemli konu ele alınacak ve siyasal açıdan ne anlama geldiklerinin çözümü yapılacaktır. PENCERE Hamamböceği!.. Emily Dickinson büyük bir şair, Amerika’nın 19’uncu yüzyılda yetiştirdiği büyük ozanlardan... Ama, yaşamında şiirlerini yayımlamaya pek heves etmemiş ya da aradığı ilgiyi bulamamış... Dostlarının bütün çabalarına karşın şiirlerini yayımlamamakta direnmiş... 1886’da gözlerini yaşama kapayan şairin kız kardeşi Lavinia, 1890’dan sonra Dickinson’ın şiirlerini yayımlayınca Emily dünya çapında ün kazanmış... ? Geçmişte edebiyat dünyasının girdisi çıktısı bugünkünden çok değişik.. Franz Kafka 20’nci yüzyılda çarpıcı bir örnek... Ölümünden sonra yakması için yazar, bütün yapıtlarını dostu Max Brod’a bırakmıştı... Ama Brod kendisine emanet edilen yapıtları yakmadı; yayımladı.. Kafka gözlerini yaşama kapadıktan çok sonra Fransa, İngiltere ve Amerika’da ün kazandı; Almanya’da 1950’den sonra tanınabildi... ‘Değişim’ adlı romanı pek ünlüdür... Gregor Samsa bir sabah yatağında uyandığında kendisini hamamböceği olarak bulur; sırtüstü yatmaktadır... Yüzükoyun dönmek ister, ama nafile... ? Dickinson veya Kafka uç örneklerdir; kitabını yayımlatmak için çırpınan çoğu yazarın öyküleri de elbette var... Ama geçmiş dönemde edebiyat piyasasının koşulları bugünkünden çok farklıydı... Bugünkü durum ne?.. Piyasa.. Pazarlama.. Sermaye.. Tezgâh.. Reklam.. Günümüzde ‘‘Neocon’’ dünyasının ‘‘Küreselleşme’’ sürecinde edebiyatı da kafakola aldığı, istediğince kullandığı görülüyor... Reklam ve pazarlama araçları öylesine gelişti ki bir kitabı piyasada satmak marifeti uzmanlığa dönüştü... Cinfikir edebiyatçı türü de bu piyasada ortaya çıktı... ? Türkiye, Batı karşısında kişiliksiz bir ülke olmak yolunda adım adım ilerleyerek bugünlere ulaştı... Şu dönemde Batı’ya açılmak için en kolay ve etkili yöntem ne?.. Batı’nın ilgisini ne çeker?.. Hangi kitabın pazarlaması Batı’da geçerli olabilir?.. Küreselleşen dünyada bugün Avrupa ve Amerika’da Ermeni soykırımı savından daha çok pazarlaması yapılabilecek hangi konu var?.. Günümüzün yazarı da doğal olarak bu yöne yatırım yapmayı öngörecektir... Ancak bu tutumun edebiyat sanatı açısından değeri nedir?.. ? Sermaye medyası çoktan beri edebiyat sanatına yüz vermiyor; edebiyatın pazarlamasını yeğliyor... Toplumda yaşanan bu değişme, siyasal ve ekonomik hayatımızda Batı tarafından ‘hacir’ altına alınmamızın bir sonucudur... Yazarlarımızdan kimilerinin Batı’da geçerli soykırım savlarına sarılmalarında garipsenecek bir yan yok... Bu tutum piyasa ve pazarlama stratejisinin gereğidir... Emperyalizm egemenleştiği ülkede ekonomiyi eline geçirmekle kalmaz, sanat ve edebiyat kesimini de etkileyip biçimlendirir... ? Ve o ülkede kimileri bir sabah hamamböceği gibi uyanırlar... Kafka’nın romanı güzeldir... En ilginç yanı nedir?.. Gregor Samsa’nın hamamböceği olması mı?.. Hayır!.. Gregor Samsa’nın ailesi, çevresi, patronu, arkadaşları kısa bir şaşkınlıktan sonra onu bu yeni kimliğinin konuşlanmasıyla benimser... Farkında mısınız? Takıyye iktidarından sonra Türkiye’de ne de çok kişi hamamböceğine dönüştü!.. A Yasin El Kadı Olayı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin terörü finanse edenler listesinde yer alan Yasin El Kadı’nın, Suudi Arabistan kökenli ‘‘Muvaffak Vakfı’’ ve ‘‘Heyetül Gaza’’ isimli kuruluşlarla yakın ilişkisi var. Bu kuruluşlara finansal kaynak ve destek sağladığı uluslararası belgelere geçmiş bulunuyor. BM belgelerine göre, çeşitli ülkelerdeki şirketleri ve hesapları arasında yoğun hareketlilik olduğu saptanan El Kadı, Türkiye’de finansal faaliyetlerde de bulunuyor, özellikle Al Baraka Türk Finans kurumuyla parasal ilişkileri olduğu belirtiliyor. BM’nin terörü finanse edenler listesinde yer aldığı için, teröre karşı uluslararası dayanışma çerçevesinde bütün dünyada birçok devlet Yasin El Kadı’yı listelerine aldılar. Bu nedenle Ecevit hükümeti zamanında Bakanlar Kurulu kararıyla El Kadı’nın Türkiye’deki malvarlıklarına el konuldu. Yasin El Kadı, Bakanlar Kurulu’nun bu kararına karşı dava açarak, bu kararın kaldırılmasını ve mallarının serbest bırakılmasını istemişti. İdari bir konu olduğu için, dava Danıştay’da görülüyordu. Ne var ki, BM uluslararası terör listesine girmiş olan El Kadı hakkında, geçen ay Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Erdoğan olumlu fikirler ileriye sürdü ve kendisinin ‘‘hayırsever’’ bir kişi olduğunu ve kendisine kefil’’ olduğunu belirtti. Başbakan’ın yakın danışmanı Cüneyd Zapsu’nun da bu yönde bir açıklaması oldu. Bu açıklamalar, uluslararası işadamı Yasin El Kadı ile Başbakan ve Başdanışman düzeyinde çok yakın ilişkiler zinciri olduğunu göstermektedir. İşte bu noktada geçen hafta, görülmekte olan davada Başbakanlık’ın, El Kadı’nın malvarlığının dondurulması isteminden vazgeçtiği bildirildi. Danıştay’a gönderilen yazının Başbakan’ın ve karar mekanizmalarının en üst noktasında bulunan Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in talimatıyla yapıldığı, gazetelere yansıtıldı. Böylece AKP iktidarı, tüm BM ve tüm dünyadaki kararların tersine El Kadı’nın kurtarılması girişimine en üst noktadan katılmış olmaktadır. Başbakanlığın bu tutumu karşısında, Dışişleri Bakanlığı da El Kadı davasında itirazını geri çekmek zorunda kaldı. Bu tutum TC’nin dış politikasına AKP’nin siyasal iktidarı üzerinden büyük bir zaaf yüklenmesine neden olmuştur. Bu tutum, Türkiye’nin bugüne kadar uluslararası alanda izlediği terörle mücadele politikasını tersyüz etmiştir. Erdoğan’ın, ‘‘hayırsever bir kişi, kendisine kefilim’’ dediği El Kadı’’ için yaptı ğı bu açıklamalar yanında, davadan da feragat etmesi Türkiye’nin bugüne kadar uluslararası alanda titizlikle ve dikkatle izlediği terörle mücadele politikasına gölge düşürmüştür. Uluslararası alanda ‘‘terör konusunda her noktada ortak mücadele için anlayış birliği’’ oluşturmaya çalışan devlet politikasına adeta darbe indirilmiştir. Şimdi, bir an için uluslararası alanda PKK terörüne karşı girişimlerimiz ne olacaktır sorusuna verilecek yanıt, ne yazık ki, olumlu olamayacaktır. Bu tutum, özellikle PKK terörü ile uluslararası arenada yapılan mücadeleyi ‘‘zaafa’’ uğratacaktır. Bu durum Türkiye açısından çifte standart yaratmış, ülkemizin terörle yaptığı mücadelede uluslararası alanda pazarlık gücünü zayıflatmıştır. ABD’nin tutumu Çok ilginçtir ki, Başbakanlık’ın bu yazısı, daha Danıştay’a ulaşmadan ABD yetkili makamları bu konudan duydukları rahatsızlığı AKP hükümetine ulaştırdılar. ABD, bu konuda diplomaside epeyce sert bir dille şöyle uyarıda bulundu: ‘‘Hakkındaki karara itiraz etmediğiniz kişi BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan karar gereğince ‘terör örgütüne destek sağlayanlar listesinde’ yer almaktadır. Bu karar BM’ye üye tüm ülkelerde uygulanmaktadır. BM’nin üyesi olan Türkiye de bu kararı uygulamak zorundadır.’’ Anlayan için bu uyarı, diplomatik geleneklerde çok ağır bir söylemdir. AKP siyasal iktidarının bu derece bağnaz karar ve hareketleri nedeniyle, Türk halkının bu derece ağır uyarılarla karşı karşıya gelmesi üzücüdür. Erdoğan seçimlerin yaklaşması nedeniyle ABD’yi ziyaret etmek, Başkan Bush’la görüşmek istiyor. Bu konuyla ilgili olarak uğraş veriliyor. İsteksiz ABD yönetiminden zorla randevu alındı, 2 Ekim’de Erdoğan ABD’de olacak. Ama, hiç kuşku duyulmasın ki, terör konusunda, Türkiye’nin ilk kez sergilediği bu çifte standart Washington ziyaretinde Erdoğan’ın önüne konulacaktır. Erdoğan o zaman ne yanıt verecektir? Bu derece hassas bir konuda Erdoğan ve AKP siyasal iktidarı neden sağduyusunu kullanamıyor? BM, Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği, dünyadaki hemen bütün ülkelerin uygulamaya koydukları, kararnameler çıkardıkları bir konuda, TC Başbakanı bütün dünyanın tersine hareket ettiğine göre Türk halkının, Erdoğan’ın gerekçelerini bilmeye hakkı vardır düşüncesindeyim. Demokrasi bunu gerektirir. Erdoğan’ın, ABD’ye gitmeden önce orada kendisiyle konuşulurken masanın üzerine konacak bu konuda, Türk halkını ve bütün dünyayı aydınlatması gerektiğini düşünmüyorum. Tersine durumda, BM ve bütün dünya ülkelerinin hemen hepsinin kabul ettiği El Kadı konusunda, bilinmeyen, açıklanmayan gizli ilişkiler nedeniyle, ulusal çıkarlarımıza aykırı bir duruma girildiği düşüncesi yaygınlaşacaktır. Yarınki yazımda PKK koordinatörlüğü ve Kıbrıs’taki son gelişmeler üzerinde duracağız. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle