19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MAYIS 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 1999’da Kosova’daki kıyımdan kaçarak Türkiye’ye sığınan Hasan Mercan, Ankara’da yaşamını yitirdi B alkanlar’da kapanan pencere A. KADİR PAKSOY Eskilerin ‘‘nev’i şahsına münhasır’’ dedikleri kendine özgü bir ozandı Hasan Mercan (1944). ‘‘Ozandı’’ diyorum, çünkü 29 Nisan Cumartesi onu kaybettik. Bu yazıyı onun ölümünden üç gün sonra yazıyorum. Çünkü ölümünü ben de ikinci gün öğrendim. Eğer eşim, Hürriyet gazetesinde (30 Nisan) Yalçın Bayer’in köşesinde okuyup da ‘‘Senin şairlerinden biri ölmüş’’ demeseydi, kim bilir daha kaç gün haberim olmayacaktı. Yalçın Bayer de onu ozan/şair olarak anmamış. ‘Yeter Söz Milletin’ başlıklı köşesinin birkaç satırlık ‘Bunları Biliyor musunuz’ bölümünde ‘‘1999’dan beri Türkiye’de yaşayan, Kosova Türklerine gazeteci, yazar olarak önemli katkılarda bulunan’’ diye söz etmiş. Yine de sağ olsun, o yazmasaydı hiç haberimiz olmayacaktı. Peki, Hasan Mercan ‘‘üç günden sonra’’ bile duyulmayacak sıradan bir ozan mıydı? Hayır. Öyle olmadığını bakın kimler kimler yazmış, söylemiş: İlhan Selçuk: ‘‘Hüzne Soyunan Öfkenin Şairi’’ (16 Şubat 1986, Cumhuriyet) Fazıl Hüsnü Dağlarca: ‘‘Büyük yerselliğinden büyük evrenselliğine ulaşan sevgili Mercan’ın şiirine bin sevgi...’’ (1986, DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Erdal Öz Yayıncılık tarihimizin önemli ‘‘tek adam’’larından biriydi Erdal Öz. Yaşar Nabi’nin kurduğu Varlık Yayınları, tek kişilik yayıncılık geleneğinin oluşmasında ilk adım olmuştu. 1950’lerde Hüsamettin Bozok’un Yeditepe’si, Salim Şengil’in Dost’u, 1960’larda Şükran Kurdakul’un Ataç’ı, Vedat Günyol’un Çan Yayınları, Memet Fuat’ın de Yayınları kültür hayatımızın önemli tek kişi yönetimindeki yayınevleriydi. 1970’lerde yine tek başına Oğuz Akkan, Cem Yayınevi’ni büyük bir yayınevi yapmıştı. Erdal Öz, Cem Yayınevi’nin çocuk kitapları bölümünün başındaydı. Oğuz Akkan’ın erken ölümünün ardından 1981’de kurduğu Can Yayınları’nı kısa sürede ülkemizin en büyük ve önemli yayınevlerinden biri konumuna getirdi. Bu sonuç bir rastlantı değildi elbet. Arkasında Ankara’daki kitapçılık yıllarından a dergisi yayımcılığına dek zengin bir birikimle gelmişti, Can Yayınları’nı kurduğu günlere. Belki 80’li yılların baskı ortamına bir başkaldırı odağı gibi algılanmış olması da önemini arttırmıştı yayınevinin. Önde gelen Türk yazarlarının yanı sıra dünya edebiyatının, özellikle de yükselen Latin Amerika edebiyatının ürünlerini yayımlamış, önemli satış sayılarına ulaşmıştı. Yine aynı yıllarda ünlenen genç Türk romancılar kuşağından Orhan Pamuk, Mehmet Eroğlu, Ahmet Altan gibi yazarların da yayıncısı olmuştu. ??? 1990’lı yıllarda, yayın dünyası dışardan gelen büyük sermayelerin yol açtığı haksız rekabet koşullarıyla yüz yüze geldi. İşi yalnızca yayıncılık olan pek çok yayınevi önemli yazarlarını bu büyük sermayeli yayınevlerine kaptırdı. Can Yayınları da önemli kayıplar verdi. Ne ki, Erdal Öz’ün direngen kişiliği ile bu sarsıntıları öteki yayınevlerine göre çok daha zararsız atlattı. Genç romancı ve öykücü kuşağına geniş yer açarak açığını kapadı. Bir de yazaryayıncı olması, yazarların dilinden anlaması güçlü kılıyordu konumunu. Merak ettiği yazarları izliyor, en iyi çevirmenlerle çalışıyordu. Yayın dünyamızda dört büyük dil için ayrı ayrı çeviri editörü çalıştıran tek yayıncıydı. ??? Yazarlığı da ayrı bir boyut elbet. 50 Kuşağı yazarları içindeki konumu, hapishane arkadaşlığı ettiği Deniz Gezmiş’lere ilişkin kitapları, renkli kişiliği ona bir söylence kimliği de katıyordu. Hiç azalmayan edebiyat heyecanı ise bütün kuşaklar için ilginç kılıyordu onu. Beyoğlu’nda şiir okunan barlarda şairlerle şiir tartışmalarına tutuşmak onun içindeki sönmeyen edebiyat ateşinden başka ne olabilirdi? Daha birkaç ay önceydi, Ayşe operetinin gala gecesinin çıkışında Beşiktaş’a dek birlikte gelmiş, yolboyu ortak tanıdığımız matbaaların iyi yanlarıyla kusurlarını tartışmıştık. Matbaaları, yöneticilerinden makinelerinin özelliklerine dek tanıyordu. Bu denli içindeydi yaptığı işin. Yıllar boyu Tepebaşı’ndaki TÜYAP kitap fuarında karşılıklı stantlarda yer aldık. Kitaplar alıp verdik, konuştuk, dertleştik. Yayın dünyamızın en tanınan, en saygı duyulan, en mücadeleci, en ‘‘tek başına’’ kahramanlarından biriydi. Dileyelim, Can Yayınları, onun yokluğunda kurumsal bir kişiliğe dönüşerek yayın dünyamızdaki önemli yerini korusun. turgay?fisekci.com S Struga) OktayAkbal: ‘‘HasanMercan,kırk yıldır Türk yazınının Makedonya’da, Kosova’da en güçlü temsilcisi, sözcüsü, tanıtıcısı...’’ (12 Eylül 1999, Cumhuriyet) ıradan bir ozan/yazar değildi Hasan Mercan. Sevdası/edası/vedası bir başka ozandı. Türkiye’de gördüğü ilgisizliğin nedeni, deyim yerindeyse, edebiyatımızın son yıllarda çokça yuvarlaklaşmasından başka bir şey değildi. Çünkü onun şiiri köşeleri olan bir şiirdi. Bu köşelerden en önemlisi de Türkçe yazması, Türkçenin Balkanlar’daki pencerelerinden biri olmasıydı. 1999 yılında haklı olarak bu ‘eski dostlar’ın (iki kişi dışında: Sayın Talat Sait Halman ve Sayın Bülent Ecevit) vefasızlığından yakınıyordu. Elbette ki bu ilgisizliğin nedeni, deyim yerindeyse, edebiyatımızın son yıllarda çokça yuvarlaklaşmasından başka bir şey değildi. Çünkü onun şiiri köşeleri olan bir şiirdi. Bu köşelerden en önemlisi de Türkçe yazması, Türkçenin Balkanlar’daki pencerelerinden biri olmasıydı. Türkler ve Türkçe, Balkanlar’da yok edilmeye çalışılırken o, Aziz Nesin’in sözleriyle söylersek, ‘‘Vardar ovalarında ve Şar Pulitzer Ödülü’ne aday gösterilmişti Onlarca şiir/öykü/roman/oyun kitabının yazarı Hasan Mercan. ‘Bir Çocuğun Günlüğü’ (Yalçın Yayınları, İstanbul, 1986) adlı çocuk romanı için Oxford Üni versitesi onu Dünya Yazarlar Birliği’ne üye kabul etmiş ve 1996’da Pulitzer Ödülü’ne aday göstermiş. Yani sıradan bir ozan/yazar değil Hasan Mercan. Sevdası/edası/vedası bir başka ozan. Öyleyken, 1999’da Kosova’daki kıyımdan kaçarak ‘Anaülke’sine sığınan Mercan’a Türkiye’de edebiyat/sanat çevreleri nedense pek ilgi göstermediler. Oysa o, öncülüğünü yaptığı Uluslararası Struga Şiir Festivali’ne Türkiye’den de pek çok ozanı çağırmış, onları konuk etmiş, ödüller sunmuştu. Ankara’da tanıştığımız ÖNCÜ YAZAR VE YAYINCI ERDAL ÖZ DÜN YAPILAN TÖRENİN ARDINDAN SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI ‘Yıldız olsun bize yağsın’ Kültür Servisi 6 Mayıs gecesi tedavi gördüğü hastanede yaşama veda eden yazar ve yayımcı Erdal Öz, dün sabah Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde yapılan törenden sonra Teşvikiye Camii’nden alkışlarla Şile Kızılcaköy Mezarlığı’na, son yolculuğuna uğurlandı. Eşi Samiye Öz ile oğlu Can Öz, kızları Senem Öz ve Zeynep Öz’ün yanında, aralarında Doğan Hızlan, Ahmet Cemal, Ataol Behramoğlu, Nebil Özgentürk, Haydar Ergülen, Aydın Boysan, Öner Ciravoğlu, Turhan Günay, Zeynep Oral, Ayfer Tunç, Sennur Sezer, Özcan Sapan, Ömer Faruk, Mustafa Köz, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Hasan Özkılıç, Kemal Özer, Osman Şahin, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, avukat Akın Atalay, TYS Başkanı Enver Ercan, Güldal Okuducu, Faruk Şüyun, Bedri Baykam, Zülfü Livaneli, İsa Çelik, Vecdi Sayar, Cem Erciyes, Filiz Aygündüz, Tevfik Taş, Semih Gümüş, Özen Yula, Rıdvan Budak, Mahir Öztaş, Güler Kazmacı, Nilüfer Açıkalın, Buket Dereoğlu, Suna Selen, Fatma Oran, Kaya Özsezgin, Ali Tutal, Ali Kırca, Sali Turan, Suavi, Aydın Cumalı, İrfan Okan, Müjdat Gezen, Semih Poroy, Tan Oral, Musa Kart, Oral Çalışlar, İpek Çalışlar, Hürriyet Yaşar, Rahmi Saltuk, Hacı Tonak’ın Yaşar Kemal (solda): “Her işte olduğu gibi, bu işlerde de lekesiz kalmak zordur. Erdal, kendi içinde lekesiz ve çok namuslu bir insandı.’’ Fotoğraflar: Uğur Günyüz dağlarında Türkçenin şiirlerini estiren’’ ozanlardan biriydi. ‘Anaülke’sini yadsıyan, kalemini ‘küreselleşme’nin rüzgârları yönünde eğerek kullanan biri olsaydı, elbette ki Hasan Mercan’a ilgi de çok farklı olacaktı. O, Avrupa’nın orta yerinden, Avrupa’ya değil; çoluk çocuk, parasız pulsuz, bir torba eşyayla ‘beş yüzyıllık’ baba ocağından göç edip Anadolu’ya geldi ve Ankara Kalesi’ne sığındı... Peki, nasıl bir ozandı Hasan Mercan? Sevdası/edası/vedası nasıldı? Kısaca onlardan da söz edelim: Sevdası 2000 yılında Anadolu Ekini’nde yayımladığımız bir şiirinde ‘‘Benim gelişim / Çok başka bir sevdadır’’ dediği gibi, onun Türk şiirindeki yeri gerçekten ‘‘çok başka’’dır. Bu başkalığın bence en önemli nedeni ozanın doğup büyüdüğü coğrafyayı, doğduğu kente (Pürzerrin) özlemini, içinden biri olduğu ‘‘Türk azınlığı’’nın hüznünü kendince (Pürzerrince) anlatmasıdır. Bu kendincelikte ozanın Kosova Türkçesini ‘Anaülke’nin Türkçesine ustalıkla ağdırmasının payı büyüktür. Anadolu/Balkan sentezi de diyebiliriz buna. Sanki göçmen bir Yunus’la karşı karşıyayız. İşte o şiirlerden biri: ‘‘Pürzerrince Pürzerrin hayrola Şol yürek sen ola Çarpa çarpa benlik Çarpa çarpa yarenlik Sin iç’e hadi sin Sen senliğe yolesin Gele gele bir gidiş Gide gide bir geliş Yürü gel yürü oyyy Otur varlan bize doy Haykırcam elin elimde Bu ses senin dilinde’’ (Hüzne Soyunmak, Damar Yayınları, Ankara, 1999) Edası Yukarıda da belirttiğim gibi onun duruşu (edası) gerçek bir ozan duruşudur. Yaşamdaki duruşu, şiirindeki duruşuyla örtüşür. O, yedi yıl boyunca, Kosova’nın hüznünü yüzünde gezdirdi Ankara’da. Tanıklarından biriyim. Bir şiirinde, ‘‘alnı kırış kırış bir dizeden gelmeyim elimde namus aynası güpegündüz tere çalan ekmek kokusuyla sülenenim .... yüzakımı ırağı yakını bir gada için lekelemem ....’’ dediği gibi yaşadı. Vedası da olduğu yüzlerce okuru, yazar ve sanatçı dostu Erdal Öz için oradaydılar. Törende Deniz Kavukçuoğlu orada bulunanlara seslenirken Öz’le geçirdiği günlerden bahsederek ‘‘İnsanların daha mutlu, eşit, özgür olacakları bir dünyaya özlemi vardı’’ sözleriyle onun yaşamı boyunca sürdürdüğü mücadelesini özetliyordu. Oğlu Can Öz, ‘‘Onun ölmeyi seçtiği günü onun istediği şekilde analım, bundan sonra 6 Mayıs’larda onu bir araya gelerek analım istiyorum. Şu an söyleyecek fazla söz bulamıyorum’’ dedi. Celal Üster de 1950 kuşağından söze başladı, o kuşağın ‘‘dil duyarlığıyla modern edebiyatımıza katkılarından’’ ve Öz’ün bunun yanında Sergi Kitabevi’yle, Can Yayınları’yla verdiği büyük hizmeti vurguladı. Öz’ün çok sevdiği bir sözle konuşmasını tamamladı Üster: ‘‘Tanrı toprağına yıldız yağdırsın’’, daha iyisi ‘‘yıldız olsun bize yağsın’’... ‘Lekesiz bir insan’ Törenin konuklarından biri de Öz’ün Tokat Lisesi’ndeki öğretmeni İlhan Başgöz’dü. Pınar Kür, Çetin Tüzün, Ahmet Altan, Çetin Öner, Oya Baydar, Orhan Pamuk, Tahsin Yücel, İlyas Salman da törende söz aldılar. Yaşar Ke Kendine uzaktan bakmak Ozanın bir tanımı da, bence, ‘‘kendisine uzaktan bakmasını bilen, yeryüzüne gelişini gidişini görebilen ve bu serüvenini en yalın biçimde dile getirebilen’’ olmalı. Hasan Mercan, bu tanıma tıpa tıp uyan bir ozan. Kendisine uzaktan bakmasını bildiği gibi, yeryüzüne gelişini gidişini de çok yalın bir biçimde dizeleştirmiştir. ‘‘Çok şey demeye geldim Biliyorum Dedirtmiyor zaman Gidiyorum... ’’ (Hüzne Soyunmak) dedi ve gitti. ??? Şimdi masamın üstünde Tan Edebiyat’a gönderdiği mektubundan şu satırları umarsızlıkla okuyorum: ‘‘Tan Edebiyat’ta, her sayıda olmak üzere ‘Balkanlar’dan Bir Pencere’ adlı bir köşe açalım ve onu ben sana idare edeyim. Vaktiyle ‘Varlık’ yapmıştı, rağbet kazanmıştı...’’ Yapamadık. Pürzerrin’den uzakta ‘Hasan Baba’yı yaşatamadık. Balkanlar’da bir pencere daha kapandı. O şimdi Ankara’da Çimşid Mezarlığı’nda yatıyor. Artık hemşerimizdir. Işıklar içinde yatsın. BASAD’dan karma resim sergisi ? Kültür Servisi Bakırköylü Sanatçılar Derneği (BASAD) sanatçılarının karma resim sergisi bugün BASAD Sanat Galerisi’nde açılıyor. 29 Mayıs’a dek sürecek sergi savaşı ve savaşta ölen çocukları konu alıyor. (0 212 570 40 85) Törene çok sayıda yazar ve sanatçı katıldı. mal, Erdal Öz’ün bir yayımcı olarak çocuk edebiyatı da dahil olmak üzere Türk yazarlarının kitaplarını yayımlayarak ne denli önemli bir iş yaptığını anlattı ve ‘‘Her işte olduğu gibi, bu işlerde de lekesiz kalmak zordur. Erdal, kendi içinde lekesiz ve çok namuslu bir insandı’’ dedi. Doğan Hızlan da Erdal Öz’ü hep gülen bir yüzle hatırlayacaklarını belirtti ve şunları söyledi: ‘‘Çok iyi bir dostluk belleği vardı, tüm iyi insanlar öyledir.” Hızlan da bu sözleriyle Öz’ün yazar ve yayımcı olmasının yanında birçok kişinin yol arkadaşı, dostu, ağabeyi olduğunu söyleyen dostlarına katılıyordu. K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K KÂMİL MASARACI Walter Benjamin günleri ? İstanbul Haber Servisi Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) Felsefe Kulübü, 20. yüzyılın önemli düşünürlerinden Walter Benjamin üzerine konferans, sergi, dia, film gösterimi ve söyleşilerden oluşan bir dizi etkinlik düzenleyecek. GSÜ Aydın Doğan Salonu’nda bugün saat 16.00’da başlayacak ve 3 gün sürecek oturumların ilkinde Kubilay Hoşgör, Ali Ergur, Elis Simson ve Erdem Baykal’ın sunum yapacağı konferans gerçekleştirilecek. ‘ÇASOD 2005 Ödülleri’ sahiplerine verildi Sinema oyuncuları onur gecesinde buluştu... Kültür Servisi Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği’nin (ÇASOD) 2005 Yılı Oyunculuk Ödülleri, Akatlar Kültür Merkezi’nde törenle sahiplerini buldu. ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülüne ‘Korkuyorum Anne’ filmindeki rolüyle Işıl Yücesoy, ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülüne ‘Babam ve Oğlum’ filmindeki rolüyle Çetin Tekindor’un değer bulunduğu gecede, ‘Umut Veren Kadın Oyuncu’ ödülü ‘Türev’ filmindeki rolüyle Gülçin Santırcıoğlu’na, ‘Umut Veren Erkek Oyuncu’ ödülü ‘Anlat İstanbul’ filmindeki rolüyle Selim Akgül’e sunulurken, ‘Jüri Özel Ödülü’ de ‘Babam ve Oğlum’ filmindeki rolüyle Yetkin Dikinciler’e verildi. ÇASOD Emek Ödülü’ne ise Türk sinemasında çeşitli senaryolara da imza atmış usta yazar Vedat Türkali ile görüntü yönetmeni Salih Dikişçi değer görüldü. ÇASOD’un 292. üyesi olduğu açıklanan Beyazıt Öztürk’e de Bülent Kayabaş ve Rutkay Aziz tarafından üye kartı ve plaketi sunuldu. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle