27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığından bu haftaki yazısını yayımlayamıyoruz. Avrupa’nın en çok satan araçlarından Ford Transit’in yeni modeli piyasaya sunuldu. Yeni Ford Transit 18 ayda yenilendi Ekonomi Servisi Ford’un 1965’te pazara sunduğu ve hafif ticari araç segmentinde yeni bir dönemin açılmasına neden olan, Avrupa’nın en çok satan ticari aracı durumuna gelen Ford Transit, 6. nesliyle piyasaya sunuldu. 2004’ten itibaren sadece Türkiye’deki Ford Otosan Kocaeli Fabrikası’nda üretilen yeni Ford Transit’in tanıtım toplantısında konuşan Ford Otosan Genel Müdürü Turgay Durak, liderlik yarışındaki en büyük güçlerinin ticari araç ailesi olduğunu ve Ford Transit’in bu ailenin en önemli üyesi sayıldığını belirti. Durak, ‘‘Geliştirilen teknolojik yapısıyla bu aracın da diğer nesillerdeki gibi başarılı olacağına ve gerek Türkiye, gerekse Avrupa’daki kullanıcılarının tutkuyla bağlanacaklarına inanmamızı sağlıyor’’ dedi. Durak, ilk üç ay içerisinde 27.862 adetlik satışın 8.254 adedini yaparak, yüzde 30.6 pazar payı elde ettiklerini belirtti. Ü R E T İ M K A PA S İ T E S İ A RT T I R I L A M I YO R Petrolde rafineri krizi kapıda Ekonomi Servisi Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı Suudi Arabistan’ın Petrol Bakanı Ali el Naimi, önümüzdeki 4 yılda dünyanın ‘‘ciddi bir rafineri sıkıntısı’’yla karşı karşıya kalacağını söyledi. Birçok yeni rafineri inşa edildiğini veya mevcutların genişletildiğini belirten Naimi, fakat bu projelerin bitirilmesinin uzun zaman alacağına işaret etti. Öte yandan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, petrol fiyatları konusunda politik belirsizlikten dolayı varil başına 1520 dolar fark olduğunu belirterek ‘‘Bunlar tavuk yumurta meselesi gibi birbirini etkileyen konular. Tabii ki A, B, C planlarımız var’’ dedi. 9. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne katılan Güler, ‘‘Kendi bütçemiz içinde yeni hesaplamalarla, yeni düzenlemelere gideceğiz’’ diye konuştu. PERAKENDECİLERİN ENFLASYON TEPKİSİ Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Ali Murad Kızıltaş, organize perakende firmalarının tamamının KDV indirimini fiyatlarına yansıttıklarını belirterek, ‘‘2006’nın ilk dört ayında ortalama enflasyon yüzde 2.6 iken; giyim ve ayakkabıda yüzde 0.73’tür. Sektörümüzde fiyatlar bırakın artmayı, gerilemiştir’’ dedi. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın nisan ayı fiyat artışlarını perakende sektörüne bağlamasını ve KDV indiriminin etiketlere yansıtılmadığı yönündeki iddialarını, yeni atanan bir başkan için ‘‘talihsiz bir açıklama’’ olarak değerlendiren Kızıltaş, ‘‘Enflasyonu azdırmadık, aksine düşürdük’’ dedi. B İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK Kamu Yöneticileri Nerelerde Tökezliyor? Geçen hafta Atila Alpöge ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. 1999’a kadar 18 yıl boyunca OECD’de Kamu Yönetimi Bölümü’nde üst düzey yöneticilik yapan Alpöge, o dönemde devletvatandaş ilişkileri ve performans yönetimi projelerinin yanında Türkiye, Portekiz ve Yugoslavya kamu yönetimi reformu projelerini de yürüten önemli bir isim. Hal böyle olunca bizim sohbet de doğal olarak kamu yönetimi üzerine odaklandı. Amansız uluslararası rekabette ülkelerin sağlam bir yer edinmesi ve bunun sürdürülebilirliğinde en önemli görev kamuya düşüyor. Zaten bu ihtiyacın ortaya çıkması ile birlikte ülkeler 1980’lerden itibaren kamu kesimlerini yeniden yapılandırma çalışmalarında, ‘‘daha iyi kamu yönetimiyönetişim’’ gibi kavramlar üzerinde durmaya başladılar. Türkiye’de kamunun bir yandan ‘‘üvey evlat’’ gibi gösterilip bir yandan da ‘‘arpalık’’ şeklinde kullanımının sürdüğü dönemlerde, birtakım ülkeler ilk sıralara kamu sektöründe insan gücü kalitesini arttırmayı alarak çok yoğun yeniden yapılanma çalışmaları içine dalmışlardı. Bugün gelinen noktayı söylemeye gerek yok. Türkiye ne yazık ki kamu yönetiminde ve reformunda kendisi ile aynı dönemde bu işe soyunan ülkelerle kıyaslandığında sınıfta kalmış durumda. Tabii bu durum uluslararası ilişkilere ve programlara da alabildiğine yansıyor. Özellikle insan boyutunda. Çünkü uluslararası rekabetin yarattığı ortam böylesi bir alanda yetkinlikle at koşturabilecek, çeşitli yeni ve özel becerilerle, yeteneklerle, kapasitelerle donatılmış insan gücü gerektiriyor. Alpöge, çok önemli bir örnek verdi. Onun ağzından aktarıyorum: ‘‘OECD’deki görevim sırasında Dışişleri Bakanlığımızla bir proje geliştirmiş ve bunu 13 yıl boyunca her yıl tekrarlamıştık. Bu bir eğitim programı idi. Kamu yönetimimizin orta ve üst düzeyli seçkin kişileri Avrupa’nın kamu eğitim kurumlarında misafir ediliyor ve bunlara Avrupa Birliği konusunda bir, iki haftalık seminerler sunuluyordu. Bir ara programda görev alan yabancı eğitimcilerle görüşmeler yaptım. Ki bunlar Batı’nın adı bilinen, saygın eğitimcileriydi. Onlara, yakından tanıma olanağı buldukları Türk kamu yöneticileri hakkındaki görüşlerini sordum. ‘Bu kişiler bugün AB ortamında ülkelerini temsil etme durumunda kalsalardı, performansları ne gibi noktalarda tökezlerdi? Ne gibi eksiklikleri var ki, bunlar AB içinde sorun yaşarlar’ diye sordum. Yapılan değerlendirmeler bir ‘eksiklik ve aksaklıklar profili’ çizmişti’’. Alpöge, Türk kamu yöneticilerinin tespit edilen yetersizliklerini de şöyle sıraladı: Analitik yetenekleri zayıf. Bir şeyi ayrıntılarıyla çok iyi tarif edip anlatabiliyorlar, ama onu analiz etmede tıkanıyorlar. Bu yüzden de tutarlı ve sağlam sentezler üretmekte zorlanıyorlar. Stratejik düşünme sıkıntıları var. Kısa vadeli stratejiler kuruyorlar. Üstelik bunlar daha çok tepkisel oluyor. Oysa AB’nin en usta ülkeleri hep uzun vadeli stratejiler geliştirirler. Bunları açıklamazlar, adeta saklı tutarlar. Gündeme gelen güncel sorunları bunların ışığında değerlendirirler. Bulunan ortak çözümler tepkisel davrananları elbette tatmin eder, ama aslında ustaların uzun vadeli niyetlerine hizmet edilmiş olur. Ekip kurup ekip halinde çalışma becerisi aksıyor. Tek başına davranmayı tercih ediyorlar. Bu yüzden de kurumsal hafıza zayıf kalıyor ve neredeyse her seferinde dünya yeni baştan yaratılıyor. Oysa AB’de ekip çalışması çok önemli. ‘Network’ oluşturup kullanma kültürleri eksik. Oysa AB’de ortaya çıkan konular hususunda ortak menfaatlara dayalı çeşitli ‘network’ler kurulur. Bunlar dinamik ortamda oluşur, sorun çözülünce dağılır. Dünyaya açılmışlık sınırlı. Egosantrik bir dünyaları var. Sanki Türkiye diğer ülkelerden kopuk bir adaymış gibi davranıyorlar. Diğer ülkelere duydukları ilgi ve sahip oldukları bilgi sınırlı. İletişim zorlukları yaşıyorlar. Topluluk karşısında etkili konuşmada, kendilerini ifade etmede daha iyi olabilirler. Alpöge’nin bu saptamalarla ilgili değerlendirmesi ise şöyle: ‘‘Bu sorunların ezberci, testlere dayalı eğitim sistemiyle, ataerkil aile yapısıyla, mevcut ekonomik düzenle yakından ilgili oldukları görülüyor. Üstelik buna rağmen iyi yetişmiş, sağlam yeteneklerle donanmış gençler ise kamu kesimini tercih etmiyorlar. Türkiye’nin uluslararası rekabet ortamında başarıyla ayakta kalabilmesi için kamu personelinin seçimi, görevlendirilmesi ve eğitimi konularında hızla alması gereken dev önlemler var. Ve bu olgu binlerce kişiyi etkiliyor; çünkü artık günümüzde uluslararası boyut yalnızca dışişleri bakanlığındaki bir avuç görevlinin değil, yüzlerce ve binlerce kamu görevlisinin çalışma alanlarını etkiliyor.’’ CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle