27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2006 CUMA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Oscar yarışının iki önemli filmi Capote ve Brokeback Dağı bu hafta gösterime giriyor ? Yenilerden Bennett YAZI ODASI SELİM İLERİ Miller’ın yönettiği, biyografik film formatında tezgâhlanmış Capote; ama yazarın yaşamını yansıtan bir ‘biopic’ değil. Ünlü Amerikalı gazeteciyazar Truman Capote’un dilimize de çevrilmiş röportajromanı In Cold Blood’ın (Soğukkanlılıkla, 1966), ortaya çıkış ve yazılış sürecini anlatıyor yalnızca. Brokeback Mountain ? Hong Kong’dan Hollywood’a kapağı atalı beri başarıdan başarıya koşan Ang Lee’ye en iyi yönetmen Oscar’ını kazandıran Brokeback Dağı, Annie Proulx imzalı bir kısa hikâyeden uyarlanmış. Jake Gyllenhaal’le Heath Ledger gibi Amerikan sinemasının en genç kuşağından iki iyi oyuncunun başrolleri oynadığı film, yeni haftanın ilgiye değer bir başka filmi. Geçip Giden Mahmut Yesari Geçip giden romancılardan biri de Mahmut Yesari. Besbelli, bundan böyle, edebiyat tarihlerinde birkaç satırla anılacak. 1930’lardaki büyük şöhreti epeydir dinmiş... Edebiyat tarihimiz onu daha çok Çulluk adlı romanıyla anıyor. Çulluk 1927’de yayımlanmış. Sabri Koz’un emeğiyle 1990’larda yeni yazıya aktarılmıştı. Necatigil, Mahmut Yesari’den söz açarken, ‘‘Otuz yılı aşkın sürekli çalışması sonunda, Yakacık Sanatoryumu’nda veremden öldü’’ diyor. Cahit Uçuk’un anılarında, hasta Mahmut Yesari’yi dile getiren hüzünlü sayfalar yer alır. En sevdiğim Mahmut Yesari kitabı Yakacık Mektupları’dır. 1938’de ilk basımı yapılan öyküler, gözlemler, izlenimler derlemesi. O zamanın sayfiye yöresi Yakacık’ın, bu arada, Yakacık Sanatoryumu’nun topografyasını Yakacık Mektupları’nda bulabilirsiniz. İstanbul’un tarihini biraz daha iyi saptamak istiyorsanız: Yakacık, henüz dingin, pastoral görünümünü yitirmemiştir. Bir kırlık, orman yöresi... ??? Orada, vereme yakalanmış küçük bir erkek çocuğunun yalnızlık, bekleyiş öyküsü ‘‘Akşam Garipliği’’ni unutamam. ‘‘Akşam Garipliği’’ni okuyanlar, ‘verem edebiyatımız’la bir daha alay edemezler. ‘‘Akşam, ortalık kararırken, çocuk, muhasebe odasına girmişti. Muhasebeciden bir zarfla kâğıt istedi, sonra yazı makinesinin önünde durdu: ‘Yazabilir miyim?’ Muhasebeci güldü: ‘Eğer yazmak biliyorsan yaz.’ Çocuk, ayakta, kâğıdı makineye koydu ve yazmaya başladı. Ben köşkün önündeki seti dolaşırken, yazı makinesinin bir saat kadar tıkırdadığını duydum. Tıkırtılar kesildi; çok geçmedi, muhasebeci yanıma geldi: ‘Çocuk yine ağlıyor.’ ‘Elden ne gelir?’ ‘Hiç.’ Sabah, güneş ışıldarken çocuğu bahçede gördüm. Yüzünde ve gözlerinde akşamın karartısı, karanlığı yoktu. Artık kafesin karşısında durmuyor. Konca döken fidanların çevresinde dolaşıyordu. ??? Muhasebe odasında, yazı makinesinin yanında bir zarfla bir kâğıt gözüme ilişti: ‘Anneciğim... Anneciğim... Anneciğim’...’’ Geçip giden yazarlarımız, bizi iyiliğe çağıran ne çok şey söylüyorlar! Çulluk’a gelince; Cevdet Kudret’te okumuştum, ‘fabrika çevreleri’ni dile getiriyormuş. Cibali’de, Eyüpsultan’a giderken gördüğümüz ‘‘Reji’’ fabrikasını. Tütün fabrikasının ‘lokanta sahnesi’ yurdun birçok yoksulluğunda bugün varlığını ne yazık ki hâlâ koruyor: ‘‘Burası kirli çıplak duvarlı, büyük bir oda idi. Döşeme tahtaları yağ lekeleriyle yer yer parlıyordu. İki yanlara, üzerleri çinko kaplı, uzun müstatil masalar, bu masaların kenarlarına da alçak, tahta sıralar konmuştu. Pencere tarafındaki köşede, üstünde yuvarlak bir yoğurt tenekesi, fasulye piyazı, ciğer tavası konulmuş büyük kayık tabaklar, hazırlop yumurta, ekmek, peynir, limon, şıra şişesi duran, çaprazlama, yüksek bir tezgâh vardı.’’ Yalnızca bu iki sahne bile, dünün yazarlarından gönül borcuyla söz açmamıza yeter. Mahmut Yesari olmasaydı, tütün fabrikasının yemek düzenini nereden öğrenecektik?.. Cahit Uçuk, eşi Mahmut Yesari’nin verem hastasıyken yaşamla boğuşmasını, yazarak geçimini sağlama çabasını yürek burkucu bir üslupla anlatır. 1940’ların İstanbul’unda, Beyoğlu boheminin de az çok karıştığı, ölüme koşullanmış bir hayattır bu. Bir de Pervin Abla’yı anmak isterim. Bu roman, İstanbul’un köşkler ve bahçelerle donandığı günlerde geçer. Reşat Nuri çağrışımlıdır. Sonranın süslü püslü köşk edebiyatından çok başkadır Pervin Abla. Sözgelimi, Muazzez Tahsin Berkand’ın alafranga köşklerinden sahnelere rastlayamazsınız. Ama işte o da sönüp gitmiş. Öneriler: Kitap/Boğaziçi Sayfiyeleri, G. V. İnciciyan, Orhan Duru’nun hazırlayışıyla, Eren Yayınları, 2000. Üçüncü türden yazar ve kovboylar Kültür Servisi Hayatımızdan bir kez daha gelip geçecek olan çeyrek yüzyıllık festival katarının telaş ve heyecanına kapıldığımız şu bahar günlerinde, ortalık Syriana, Korkuyorum Anne, Saklı, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?, Büyük Yolculuk, Mürekkep Balığı ve Balina gibi gerçekten iz bırakan, nitelikli, görülesi filmlerle dolu. Birkaç hafta öncesinde en iyi film Oscar’ını almak için yarışan ve medyanın da gündemini oluşturan, gözalıcı Hollywood yapımlarından Brokeback Mountain’la Capote de sıcağı sıcağına bugün gösterime giriyor. Capote anlatımıyla sağlam görselliği ve teknik altyapısı. Brokeback Dağı Yenilerden Bennett Miller’ın yönettiği, biyografik film formatında tezgahlanmış Capote; ama doğumundan ölümüne yazarın yaşamını yansıtan bir ‘biopic’ değil. New Orleans’da, 30 eylül 1925’de doğup zevk sefa peşinde geçen hızlı, delidolu bir hayat sürdükten sonra 1984’de 59 yaşındayken ölen ve asıl adı Truman Streckfus Persons olan, ayrıca senaryo, oyun ve denemeler de yazmış, ünlü Amerikalı gazeteciyazar Truman Capote’un dilimize de çevrilmiş en tanınmış röportajromanı In Cold Blood’ın (Soğukkanlılıkla, 1966), ortaya çıkış ve yazılış sürecine odaklanıyor. Genç yaşta çeşitli işlere girip çıkmış, Avrupa ve Haiti’de oldukça özgür ve hızlı takıldıktan sonra 1942’den itibaren postu New York’a sermiş, güneyli yazar Capote’un başlıca teması, genelde küçük burjuva Amerikalının günlük hayattaki yalnızlığı, korkuları ve nevrotik sorunlarıdır bilindiği gibi. Ergenlik çağımızda, 12 liralık Varlık Yayınları arasında yayımlanmış, Memet Fuat’ın güzelim çevirisinden okuduğumuz, eşcinsellik belirtileri gösteren ve ıüçüncü cins’e eğilimleri gittikçe belirginleşen, 1314 yaşlarındaki güneyli bir çocuğun babasını arayışını aktaran Çimen Türküsü’yle tanıdığımız, yönetmen Blake Edwards eliyle 1961’de sinemaya da uyarlanmış, Audrey Hepburn’ün başrolünü oynadığı, siyah beyaz Tiffany’de Kahvaltı’sıyla hatırladığımız, 1.58 cm boyundaki yırtık, gözükara ve eşcinsel yazar Capote, hayattayken cinsel tercihini hiç saklamamış. 1980’lerde, Gerard Clarke’ın ününün doruğundaki Capote’yle yaptığı, teypler dolusu, upuzun bir röportajdan kaynaklanan ve ABD’de yayımlandığında ortalığın birbirine girdiği (bir anlamda eşcinselliğin kim kimdir ansiklopedisi niteliğindeki) anılarını içeren 600 sayfalık bir kitaptan yazılmış senar Capote yo, yazarın New York Times’da okuduğu, kuş uçmaz kervan geçmez, küçük ve tutucu bir Kansas kentinde işlenmiş bir toplu cinayet haberinin peşine düşmesiyle gelişen olaylar üstüne dallanıp budaklanıyor. Bir cinayetin anatomisi Hoffman’ın performansı için bile seyredeğer sonuçta. Beş dalda Oscar’a aday gösterilmiş Capote’yi Hollywood yapımı öteki benzer biyografik filmlerden ayırıp seçkinleştiren de, oyunculuk başarısının yanısıra, çözümleyici ve eleştirel dozunun kıvamını tutturduğu 1960’lı yılların Amerikasında sığır güden iki modern kovboyun(Heath Ledger, Jake Gyllenhaal) duygusal ve fiziksel yakınlaşması olarak konusu özetlenebilecek (ve İbne Kovboylar adıyla korsan DVD’si Tahtakale’den temin edilebilecek) Brokeback Mountain da, Brokeback Dağı adıyla bugün gösterimde. Çiftliğinde tanıştıkları Randy Quaid’in sürüsünü götürdükleri dağda, dostluğu hayli aşan bir ilişkiyi koyultan iki genç kovboyun hikayesinden, yönetmen Ang Lee eliyle beyaz perdeye taşınan bu film, 2005 Venedik film festivalinde Altın Aslan’ı ve Altın Küre ödüllerini kazandıktan sonra Oscar’ın da en büyük favorisiydi. Ne var ki eşcinsellik yüzünden tutucu çevrelerin tepkisini çekince Oscar’dan oldu Brokeback Dağı filmi. Hong Kong’dan Hollywood’a kapağı atalı beri, türden türe el atarak başarıdan başarıya koşan, becerikli sinemacı Ang Lee’nin kazandığı en iyi yönetmen Oscar’ıyla teselli bulan film, Annie Proulx imzalı bir kısa hikayeden uyarlanmış. Jake Gyllenhaal’le Heath Ledger gibi Amerikan sinemasının en genç kuşağından iki iyi oyuncuya Randy Quaid ve Michelle Williams’la Anne Hathaway gibi iki fıstığın eşlik ettiği Brokeback Dağı da kuşkusuz yeni haftanın ilgiye değer bir başka filmi. Yörenin tanınmış ailesi Clutter’lardan 4 kişinin öldürüldüğü bu toplu cinayetin izini sürmek üzere kadın gazeteci arkadaşıyla (Catherine Keener) Kansas’daki kente giden gazeteci Truman Capote (bu rol için epeyce kilo vermiş olan Philip Seymour Hoffman en iyi erkek oyuncu Oscar’ını hak eden bir oyun çıkarıyor), önce gazeteye tasarladığı bir yazı dizisi olarak tasarladığı olayın aslında tahmin bile edemeyeceği zenginlikte bir roman malzemesi içerdiğini farkediyor. Clutter ailesinin dört bireyini soğukkanlıkla öldürmüş iki katili hapisanede ziyaret ettiğinde de, Perry Smith adındaki genç katile (Clifton Collins Jr.) nerdeyse körkütük aşık olmuşcasına tutuluyor. Clutter’larin katledildiği toplu cinayeti tüm ayrıntısıyla yansıtan ve iki genç katili de, giderek kafayı yiyen, hastalıklı bir toplumun tipik ürünleri olarak betimleyen Capote’un, 1967’de yönetmen Richard Brooks tarafından da filmi yapılmış ünlü romanını doğurma sancıları üstüne oluşturulmuş bu film, kuşkusuz sırf Oscar ödülüne layık bulunan, tombik Philip Seymour Ömer Lütfi Akad için özel etkinlik Kültür Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü ve Kültür AŞ’nin düzenlediği ‘90. Yaşında Ömer Lütfi Akad ve Türk Sinemasındaki Yeri’ başlıklı özel etkinlik yarın saat 16.00’da Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde yapılacak. Burçak Evren’in yöneteceği ve konuşmacı olarak Halit Refiğ, Prof. Sami Şekeroğlu, Türkan Şoray, Prof. Tevfik İsmailov’un katılacağı açıkoturumun ardından, Kerime Şenyücel’in yöneteceği ‘Sinemayı Sanat Yapanlar’ belgeseli gösterilecek. Aynı gün ‘Kitaplarda ve Sinema Karelerinde Ömer Lütfi Akad’ başlıklı bir de sergi açılacak. Bugün saat 15.00’te Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde senaryosunu Safa Önal’ın yazdığı 1968 yapımı ‘Vesikalı Yarim’ filmi gösterilecek. Film gösteriminin ardından, İzzet Günay ile bir söyleşi gerçekleştirilecek. Etkinlik ücretsiz. (0 212 293 12 70) Ömer Lütfi Akad. OSMANLI BANKASI MÜZESİ’NDE ‘Atina’daki İstanbullu Rumlar’ Kültür Servisi Osmanlı Bankası Müzesi’nin düzenlediği ‘Obje ve Ritüel söyleşileri’ Alpha Bank ve Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nün işbirliğiyle düzenlenen ‘Ege’nin İki Kıyısında Ekonomi ve Toplum’ seminerleriyle sürüyor. Bugün saat 17.00’de, Dr. İlay Romain Örs’ün ‘Kimlik ve Kent: Atina’daki İstanbullu Rumlar (Polites)’ başlıklı sunumu yapılacak. Örs konuşmasında, artık büyük çoğunluğu Atina’da yaşayan İstanbullu Ortodoks Hıristiyan bir cemaat olan Rum Polites üzerine yaptığı araştırmayı İngilizce olarak sunacak. Dr. Örs, alan çalışmasından seçtiği örneklerle, Rum Polites’in günlük yaşam pratiği, toplumsal örgütlenmesi, bilimsel ve sanatsal üretimi gibi konuların nasıl ayrı bir kültürel olgu olarak ele alınabileceğini gösterecek. Katılım ücretsiz. (0 212 334 22 70) ? ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’nde 19.30’da İDSO konseri. Şef:Emin Güven Yaşlıçam. Solist:Julien Dieudegard (keman). (0 212 251 56 00) ? AVUSTURYA KÜLTÜR OFİSİ’nde 20.00’de Ayda Aktan Aslantepe (piyano) dinletisi. (0 212 223 78 43) CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle