13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 2006 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Unakıtan’ın oğlu ikinci kez mısır ithalatında gümrük vergisinin düşürülmesinden yararlandı Filistin’in Tapusu Sizde, Ya Sizinki?.. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, fiyaskoyla sonuçlanan Hamas ziyareti sonrasında, kendilerini eleştirenlere yanıt verirken, Filistin’in tapusu bizde, orayla ben ilgilenmeyeceğim de kim ilgilenecek, demiş. Değerli tarihçi İlber Ortaylı, bir zamanlar Osmanlı’nın olan topraklar gündeme geldiğinde, ‘‘Bizim eski eyaletlerden birinde yine bir şeyler oluyor’’, der. Doğrusunu isterseniz, bugün Ortadoğu’da yaşananlar, Batılı devletlerin, Sevr ile çözüldüğünü sandıkları, bizim Lozan ile bizim açımızdan bittiğini düşündüğümüz (oysa Batı’nın niyetlerinin bu olmadığını olaylar gösteriyor) Şark Meselesinin (Doğu Sorunu) devamından başka bir şey değildir. Tabii ki, değişen zaman ve koşullar, çözümlerin görünüşünü de başkalaştırmıştır, ama sorun özünde aynıdır. Tek fark, artık nüfuz bölgelerinin paylaşımında görünüşte, bağımsız ve egemen birimler oluşturulmasıdır. Ve bu karmaşık sorunun içine giren bütün ‘‘eski eyaletler’’in tapusu gerçekten bizdedir. Ne var ki, çözümün anahtarı artık bizde değildir, tıpkı son dönemlerinde Osmanlı’da da olmadığı gibi... Ama Türkiye tarihten gelen birikimlerle burada koşullar elverdiğinde arabuluculuk, uzlaştırıcılık rolüne soyunabilir. ??? Türkiye’nin bölgede, sürekli güdümlü davranacak yerde, koşullar elverdiğinde, aktif, yapıcı bir politika gütmesi eleştirilecek değil, övülecek bir tavırdır. Ancak, böyle bir politikanın koşullarının oluşması gerekmektedir. Hamas daveti bu çerçeve içinde görülemez. Her şeyden önce, Hamas, terör örgütü olmaktan, iktidara hazır, uluslararası görüşmeleri taşıyacak bir siyasal kuruluş olmaya giden, ince uzun yolu değil tamamlamak, ilk adımları atmaya bile hazır olmadığını, Halid Meşal’in Ankara ziyaretinin hemen ertesinde yaptığı açıklamayla ortaya koymuş bulunuyor. Bu durumda, ziyaretin Türkiye’nin bölgede etkin ve yapıcı bir politika manevrası havada kaldığı gibi, birtakım da sakıncalar ortaya çıkıyor. Türkiye’nin İsrail ve daha önemlisi, ABD’deki Yahudi lobisi ile ilişkilerini bozuyor. Oysa şu sıralarda Ankara’nın birçok konuda kendisine destek vermiş olan bu lobiyle iyi geçinmeye çok ihtiyacı var. Ayrıca Türkiye, ‘‘terör konusunda çifte standart uygulamayın!’’ şeklinde özetlenen, çok haklı politikasında kendisi gedik açmış bulunuyor. Çünkü bu politika gereği, Ankara’nın Hamas’ı, silah bırakıp, siyasal bir örgüt olma yoluna girdiğini, net bir biçimde açıklamadan muhatap kabul etmemesi gerekirdi. ??? Tabii ki, Türkiye ile İsrail ve ABD’nin Ortadoğu sorunlarında bakışlarında değişiklikler olabilecektir. Tabii ki, Ankara’nın İsrail’den taleplerinin, Washington’unki ile aynı olmasını beklemek abestir. Bölge ülkesi Türkiye, sorunun Ortadoğu’da kalıcı bir barışı sağlayacak biçimde çözüme ulaştırılmasına öncelik verecektir. Ama bütün bunlar, henüz terör örgütü görüntüsünden sıyrılmamış olan bir kuruluşu muhatap kabul etmeyi haklı gösteremez. Koşulları iyi hazırlanmadan soyunulan bir arabuluculuk, istenen sonuçları vermez. Unutulmaması gereken bir başka husus da, tarihteki rolümüzün bölge ülkeleri tarafından, her zaman bizim gördüğümüz kadar olumlu algılanmadığıdır. Arap ülkelerinin, Osmanlı dönemini bizim her zaman algıladığımız biçimde kabul etmediklerini, pek hayırla anmadıklarını da unutmayalım. Filistinliler ile tarihi ve kültürel ilişkilerimize karşın, onların kuruluşlarının, Türkiye’yi ilgilendiren bütün sorunlarda, bize pek dostane yaklaşmadıklarını, hatta çoğu zaman hasım tavırlar koyduklarını da unutmamak gerekir. Yani böyle işlere soyunurken, halk deyimiyle atılan taşın ürkütülen kurbağaya değmesine dikkat etmek gerekir. Unutulmaması gereken son bir nokta da, erkinin tapusu kendi elinde olmayan iktidarların, kendi başlarına harekete kalkarken çok dikkatli olmaları gereğidir. Yine oğlu için çalıştı İLHAN TAŞCI ANKARA Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan’ın şirketinin ikinci kez mısır ithalatında gümrük vergisinin düşürülmesinden yararlandığı ortaya çıktı. Oğul Unakıtan’ın şirketinin, gümrük vergi oranı yüzde 80 olarak uygulanan mısır için 3 aylığına oranın yüzde 25’e düşürülmesinin ardından 582 ton 225 kilogram mısır ithal ettiği anlaşıldı. Böylelikle oğul Unakıtan yalnızca vergi oranı değişikliğiyle yüzde 55 kazanç sağlamış oldu. Pastörize yumurta üretimine girmesinin ardından bu üründeki KDV oranının yüzde 18’den 8’e düşürülmesine ilişkin tartışmalar sürerken oğul Unakıtan’ın şirketinin yüzde 55 indirimli vergi ile ikinci mısır ithala ? Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlunun şirketi AB Gıda AŞ’nin, yüzde 80’lik gümrük vergisi uygulanan mısırın vergi oranının yüzde 25’e indirilmesinin ardından 582 ton mısır ithal ettiği ortaya çıktı. Böylelikle Unakıtan’ın oğlu yalnızca vergideki oran değişikliğiyle yüzde 55 kazanç elde etmiş oldu. Unakıtan’ın oğlu fosforik asit üretmek için de teşvik aldı. tını gerçekleştirdiği saptandı. Resmi Gazete’nin 18 Mayıs 2004 tarihli sayısında yayımlanan kararla 20 Mayıs31 Ağustos 2004 tarihleri arasında geçerli olmak üzere mısır için 900 bin ton tarife kontenjanı açıldı. 3 ay 11 günlük süre içerisinde kontenjan belgesi olanlar için gümrük vergisi oranı yüzde 80 yerine yüzde 25 olarak uygulandı. Akel adlı şirket de 12 Mayıs 2004 tarihinde 18 bin 656 ton mısırı ABD’den ithal ederek Türkiye’de antrepoya koydu. Unakıtan’ın oğlunun sahibi olduğu AB Gıda, 3 Haziran 2004 tarihinde Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndan ithalat lisansı aldı. ‘‘15146’’ numaralı lisans belgesine göre, şirket bundan 20 Mayıs31 Ağustos 2004 kota döneminde yararlanacak ve 582 ton 225 kilogram mısır ithal edecekti. Oğul Unakıtan ithal etmek yerine, Akel adlı şirketin getirdiği mısırdan 582 ton 225 kilogramını devraldı. Akel firması, Abdullah Unakıtan’ın şirketine 18 Haziran 2004 tarihli mısır faturasını kesti. Faturaya göre mısırın değeri 105 bin 523 dolar olarak görünürken teslim edileceği yer olarak da AB Gıda’nın bulunduğu Bandırma yazıldı. Akel şirketi mısırı antrepoya (Gümrüklere gelmiş ticari eşyanın konduğu, korunduğu yer) 12 Mayıs’ta koydu. Mısır için vergi oranının yüzde 80 yerine yüzde 25 olarak 20 Mayıs’ta uygulanmaya başlaması dikkat çekti. 8 günlük fark nedeniyle yalnızca vergi oranı açısından şirket yüzde 55 kazanç sağlamış oldu. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, mısırdaki gümrük indiriminden kısa süre önce ithalatı yapanların o dönemin ‘‘parsasını’’ kaptığına dikkat çekerek ‘‘Her yıl vergi indirimi ay nı dönemde yapılıyor diye ithalat gerçekleştirilemez. Eğer çok önceden getirilirse antrepoya büyük paralar ödenir. İndirimden kısa süre önce ithalat yapabilmek, vergi indiriminden önceden haberdar olabilenlerin yapabileceği bir işlemdir’’ dedi. Abdullah Unakıtan’ın, 31 Mayıs 2005 tarihinde de teşvik belgesi aldığı saptandı. Şirket için ‘‘komple yeni yatırım’’ amacıyla ‘‘79802’’ numaralı teşvik belgesi düzenlendi. AB Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ, yapacağı 2 milyon 544 bin YTL ’lik yatırım için teşvik aldı. Belgeye göre, şirket yıllık 60 bin ton ‘‘rafine fosforik asit’’ üretecek. Şirketin yapacağı yatırım için KDV istisnası ve yüzde 100 gümrük muafiyeti de sağlandı. Uzmanlar, fosforik asitin, gübre yapımında ve ilaç sanayiinde kullanıldığına işaret ettiler. Hakkında yolsuzluk iddiası olan bakanlarla ‘AKP içinde gensoru’ sürecinin işletilmesi isteniyor Muhalifler Unakıtan’ın peşinde ? Birçok milletvekili, parti yöneticilerine ‘‘Gensoru önergesi muhalefetten geldiği için reddediliyor, iddialar doğru ya da yanlış parti içinde bununla ilgili bir çalışma yapılması gerekiyor’’ görüşünü iletiyor. EMİNE KAPLAN AKP’DE DELEGEYE ABLUKA asirmen?cumhuriyet.com.tr AĞAR’DAN AKP’YE ELEŞTİRİ ANKARA AKP’li bazı milletvekilleri, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan başta olmak üzere hakkında yolsuzluk iddiası olan bakanlarla ilgili olarak ‘‘grup içi gensoru’’ sürecinin işletilmesini istiyor. CHP’nin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile ilgili verdiği gensoru önergesinin oylamasında parti kararına uyarak ‘‘ret’’ oyu kullanan bazı milletvekilleri, hakkında yolsuzluk iddiaları bulunan bakanlarla ilgili ‘‘parti içi sorgulama’’ sürecinin başlatılması gerektiğini düşünüyor. Milletvekilleri, parti yöneticilerine ‘‘Gensoru önergesi muhalefetten geldiği için reddediliyor, iddialar doğru ya da yanlış parti içinde bununla ilgili bir çalışma yapılması gerekiyor’’ görüşünü iletiyor. AKP Hatay Milletvekili Fuat Geçen, iktidar milletvekillerinin ‘‘muhalefetin oyununa alet olmama’’ adına ret oyu kullandığına dikkat çekerek şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Her seferinde muhalefetin gensorusu diye toptan reddediliyor. Olay sadece Maliye Bakanı olayı değil. Bundan sonra pek çok bakan hakkında önergeler gelecek. Kamuoyunda çok seslendirilen konularla ilgili bakanlarımız hakkında grup içi yönetmeliğimiz çerçevesinde bir sorgulama başlatmalıyız. Böylece bakanların rahat hareket ede ‘Satkaççı Maliye Bakanı’ ANKARA (ANKA) Mehmet Ağar imzalı ‘‘Hükümetin 3 Yıllık İcraatının Değerlendirilmesi’’ adlı çalışmada DYP lideri, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve kabinenin çok tartışılan isimlerini yerden yere vurdu. AKP’nin meşhur bir belge deklarasyonu ile iktidara geldiğini, 205 taahhüt içeren ‘‘Acil Eylem Planı’’nın partinin web sayfasından bile çıkarıldığını söyleyen Ağar, söz konusu planın ‘‘Aciz Eylem Planı’’na dönüştüğünü iddia etti. Ağar’ın söz konusu 49 sayfalık değerlendirmedeki eleştirileri özetle şöyle: ‘‘ İktidar çok tehlikeli bir ekonomi politikası uygulamaktadır. Yüksek reel faizdüşük kur ile ülke hormonlu bir büyüme ortamına sokulmuştur. Adeta batmakta olan şirketlerin uyguladığı bilanço makyajlaması uygulanmaktadır. Bunların yaptıkları başka ülkelerde de denendi. Baskı altında tutulan düşük kurlarla ekonomi geçici bir süre canlandı, enflasyon düşmüş gibi oldu, hatta sıfıra indi. Efsane diye tanınan o ülkelerin maliye bakanları ülkelerini bırakıp kaçtılar, hâlâ ülkelerine dönemiyorlar. Ama bizim satkaççı Maliye Bakanı gitse de ‘Babalar gibi döner’...” meyeceği mesajı verilir. Varsa bir şey o da ortaya çıkar, bu hem partinin hem de ülkenin menfaatinedir. Grup içi gensoru olmasa bile bir grup içi toplantı yapılabilir, komisyon kurulabilir.’’ AKP Tüzüğü’nün ‘‘Partili Bakanlar Hakkında Parti İçi Güven Oylaması’’ başlıklı maddesi, partili bakanlar hakkında parti içinde güven oylaması yapılabileceğini düzenliyor. Madde şöyle: ‘‘Partili Bakanlar Kurulu üyeleri, çalışmalarında hukuka, kanuna, yürürlükte olan amir düzenlemelere, partinin genel politikalarıyla temel ilkelerine ve hükümet programına uygunlukta gerekli özeni göstermek zorundadırlar. Yukarıda yazılı ilke ve ölçülere aykırı tutum ve uygulama içinde olan grup üyesi bakan hakkında Meclis Parti Grubu’nda güven oyalması yapılabilir. Güven oylaması istemi, üyenin bizzat kendisi tarafından telap edilebileceği gibi, grup yönetim kurulu veya grup genel kurulu yahut merkez karar ve yönetim kurulu tarafından da talep edilebilir. Bakanın güvensizlik oyu ile düşürülebilmesi için TBMM parti grubunda yapılacak gizli güvensizlik oylamasında grup üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun oyu gerekir. Grupta düşürülen bakan, 3 gün içinde bakanlıktan istifa etmez ise partiden istifa etmiş sayılır.’’ Kongrelere sıkı takip ? AKP yöneticileri, genel merkezin desteklediği adayların kazanabilmesi için ilçe kongrelerini sıkı kontrol altına aldı. Erdoğan ilçe kongrelerine bile katılarak muhaliflere mesaj veriyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP yöneticileri, sonbaharda yapılacak olağan büyük kongrede sıkıntı yaşamamak için ilçe kongrelerini sıkı takibe aldı. Erdoğan ve bakanlar, genel merkezin desteklediği adayların kazanması için ilçe kongrelerine bile katılıyor. Genel merkezin ‘‘tek aday’’ baskısına karşın birçok kongrede birden fazla aday çıkıyor. AKP, sonbaharda yapılacak büyük kongrede sorun yaşamamak için kongre sürecini sıkı takip altına aldı. Parti yöneticileri, kongre öncesinde milletvekillerini gruplar halinde genel merkeze çağırarak toplantılar yaptı; belde, ilçe ve il kongrelerinde ‘‘tek aday, tek liste’’ olmasının istendiğini belirtti. illetvekillerinden ‘‘taraf olmamaları, genel merkeze karşı aday çıkarmamaları, genel merkezin kararlarına uymaları’’ telkininde bulunuldu. Genel merkezin ‘‘tek aday’’ baskısına karşın bugüne kadar birçok ilçede birden fazla aday çıktı. 287 ilçe kongresinin 196’sında genel merkezin isteği doğrultusunda tek aday çıkarken 78 kongrede çift aday, 11 kongrede 3 aday, 1 kongrede 4 aday, 1 kongrede de 5 aday yarıştı. 287 ilçe kongresinde 61 ilçe başkanı değişti. Erdoğan, tüm parti yöneticileri ve bakanlara ilçe ve il kongrelerine katılmaları talimatını verdi. Bu çerçevede küçük nüfuslu ilçelerin kongrelerine bile birden fazla bakanın katılımı yönünde programlar yapıldı. Geçen kongrede yalnızca il kongrelerine katılan Erdoğan’ın, bu kongre sürecinde her hafta bir ilçe kongresine katılması dikkat çekiyor. AKP’nin bu yöntemle genel merkezin adaylarına destek vererek kazanmalarını sağlamaya çalıştığı belirtildi. Bayram Kafalı’nın 5 yaşındaki kızı da babasının cenazesine katıldı. (Fotoğraf: AA) TBMM’de intihar eden polis toprağa verildi Kredi kartı borçları nedeniyle TBMM’de önceki gün intihar eden polis memuru Bayram Kafalı, Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi. Kafalı’nın cenazesine TBMM Başkanı Bülent Arınç ile ATO Başkanı Sinan Aygün de katıldı. Arınç, Kafalı’nın ailesi için ne gerekiyorsa yapılacağını kaydetti. ATO Başkanı Sinan Aygün de ‘‘Kafalı’nın babasıyla görüştüğünü, borçları nedeniyle intihar ettiğini öğrendiğini’’ söyledi. ‘‘TBMM’de görüşmeye açılacak kredi kartlarıyla ilgili yasa tasarısının içinin boş olduğunu’’ savunan Aygün, ‘‘Milletvekillerinin yasayla ilgili verdikleri ilk önerge olumluydu. Ancak tasarının görüşülmesi sırasında saat 18.00’de ara verildi. Bankacılar bu arada bazı görüşmeler yaptılar. Bankacıların bu görüşmelerin ardından birbirlerini öpüp tebrik ettiklerini gördüm, o an da milletin öpüldüğünü anladım’’ dedi. Şemdinli olaylarını araştıran Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, Hakkâri, Yüksekova ve Şemdinli’deki patlamalar için ‘‘Hırsız evin içinde’’ dedi. TBMM Araştırma Komisyonu, 2 Şubat 2006 tarihindeki toplantısında Sabri Uzun’u dinledi. Cumhuriyet gazetesinin manşetinde yer alan Uzun’un açıklamaları ilginç saptamalar içeriyor. Gazetelerde yer alan bu açıklamalar içinde en ilgi çekici olan bölümlerden birisi, basına ilişkin değerlendirme. TBMM Komisyonu üyeleri, basının güç odaklarından bahsettiğini hatırlatıyor ve şu soruyu soruyor: ‘‘Basın da var mı acaba bu güç odaklarının içinde?’’ Uzun şu cevabı veriyor: ‘‘Eğer yerel bir disiplinsizlikse, ulusal basında bunun haberi çıkmaz. Ankara, bu disiplinsizliğin hiçbir yerinde yok. Eğer Ankara bu işin bir yerinde olursa ulusal basın örgütün aleyhinde kullanılır, eylemlerin meşrulukları konusunda. Böyle bir şey ‘Ulusal Basını Kullanan Ankara’ yok.’’ Emniyet Genel Müdürlüğü’nün istihbarat konusundaki en üst düzey yetkilisi olan Sabri Uzun, basın konusunda nasıl bir değerlendirme yapıyor? Şöyle diyor: Ankara’da, Şemdinli benzeri bir patlama, bombalama planlanmaya kalkıldığında ulusal basın ‘eylemlerin meşruluğu’ amacıyla kullanılır. Çok ağır bir suçlama değil mi? Basının Ankara merkezli ‘‘derin’’ işlerde yönlendirildiği iddiası, bizim gerçeğimizi ne kadar yansıtıyor? Sabri Uzun’un söylediklerinin yenilir yutulur şeyler olmadığına inanıyorum. Bir gazeteci olarak bunun ağır bir suçlama içerdiği inancındayım. Bu bir suçlama ama, ne kadar gerçeği yansıtıyor, o da ayrı konu. Yaşadığımız olaylardan biliyoruz ki, çok kritik dönemlerde basın hep kullanıldı. Şemdin Sakık’ın yalan ifadelerini henüz unutmadık. Bu yalan ifadeler, gazetelere bazı çevreler tarafından servis edilmedi mi? Yine ölüm oruçlarının ardından 19 Aralık 2000 yılında gerçekleştirilen cezaevleri operasyonlarında günlerce yalan haber üretildiğini, kamuoyunun medya yoluyla yanıltıldığını yaşamadık mı? O operasyonun hemen ardından şunları yazmıştım: ‘‘Bugün operasyonu devlet güçleri yapıyor. Bütün bilgiler operasyonu yapan güçlerden geliyor ve tek taraflı bir kamuoyu oluşturuluyor. Yaşadığımız onlarca deney, bu konuda dikkatli olmayı gerektirmiyor mu?.. Gazeteciler, sizin göreviniz gerçeği yazmak. Hangi mesleki etik, sizin tek taraflı kamuoyu oluşturmanızı doğru bulabilir?.. Meslektaşlarımızın önemli bir çoğunluğu, haber vermek yerine, operasyonun militanlığını yapmayı tercih ettiler’’ (Oral Çalışlar, 12 Eylül ve Andıçlanan Gazetecilik, Güncel Yayıncılık). Sabri Uzun’un açıklamalarının birçok boyutu bulunuyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a geçen ay Feriye Lokantası’ndaki yemekte, ‘‘Şemdinli’den ne anladınız?’’ diye sormuştum. Aldığım cevap umut kırıcıydı. Erdoğan, sanki orada ‘‘ikna edilmiş’’ti. Bu işin üzerine gitmekten vazgeçmişti. Uzun’un açıklamaları, en azından bölgesel düzeyde bir provokasyonun, devlet içindeki güçlerin giriştiği kanun dışı eylemlerin varlığını gözler önüne seriyor. Şemdinli’de ortaya çıkan tablonun üzerine gidilmelidir. Bu yalnızca hukuki bir sorun değildir, hukuki olmaktan çok idari bir sorundur. Hükümet kendi emrindeki bazı güçlerin kanunsuzluğa bulaştığı gerçeğini kabul etmeli ve bazı idari önlemler almalıdır. Sabri Uzun’un anlattıkları, bu olayın yalnızca iki çavuşun eylemlerinden ibaret olmadığını gösteriyor. ??? O zaman ne olacak? Bu kadar şaibeli bir olayın olduğu bölgedeki sorumlular hiçbir şey olmamış gibi görevlerine devam mı edecekler? Bu durumda yurttaş orada devlete nasıl güvenecek? İşin bir de gazetecilik boyutu bulunuyor. İddia şudur: Gazetecilik mesleği ciddi olarak Ankara merkezli bir denetim altında tutuluyor. Ne dersiniz? Bu iddialar gerçek dışı mı? O zaman Sabri Uzun’dan bunun hesabını sormalıyız. Medyanın nasıl yönlendirildiğini bize anlatsın. Hüsrev Kutlu olayında bir devlet kurumunun gazetelere servis yaptığı iması bulunuyor? Sabri Uzun istihbaratçı olduğuna göre yapan kurumu da biliyor olması gerek? İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’dan, ‘‘Gazetecileri nasıl kullanıyorsunuz?’’ sorusunu sormanın hakkımız olduğuna inanıyoruz. Birileri artık bunu açıklasa da bu utançtan kurtulsak. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle