13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 ŞUBAT 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr AYŞEGÜL YÜKSEL SAHNEDEN YAZI ODASI SELİM İLERİ Shakespeare’ den bir rüya Ankara Devlet Tiyatrosu, Shakespeare’in ‘Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası’ oyunuyla bir kez daha karşımızda. Semih Sergen’in, Nurettin Sevin çevirisinden sahnelediği yapıtın dekor tasarımını Suar Şaylan, giysi tasarımını Berna Cömert, ışık tasarımını Fahrettin Özer, müziklerini Kemal Günüç, dans düzenini Binnaz Dorkip AydanSevtap Subaşı yapmış. Daha önce (90’ların ortalarında) ‘Yaz Dönümü Gecesi Rüyası’nın Can Yücel’ce söylenmişi olan ‘Bahar Noktası’ sahnelenmişti. Nurettin Sevin çevirisinin 80’li yıllarda da kullanıldığını anımsıyorum. Demek ki oyun her on yılda bir Ankara’da DT sahnelerine çıkıyor. Farklı çeviri, farklı oyun anlamına mı geliyor? Bana sorarsanız, Can Yücel’in anlam ve imge aktarımları daha nettir; Sevin ise anlatımda netlik sağlamak yerine, şiirsel deyişlerin şiirselliğini korumayı yeğlemiştir. Ancak, yine bana sorarsanız, bundan böyle, ne zaman bir Shakespeare oyunu sahnelense, o oyunun eldeki bütün çevirileri (söz gelimi, bu oyunun Bülent Bozkurt çevirisi de) değerlendirilmelidir. Eğer oyunların ‘hikmet’ini çözme gibi bir çaba varsa. Shakespeare oyunlarının ‘farklı okumalar’a açık olduğunu bilmeyen kalmadı. Dolayısıyla ‘farklı’ ‘doğru okuma’ların olabileceğini de... Bu okumalardan biri, oyunun, Sevda Şener Hocamızın Ankara DT yapımı için hazırlanan broşürdeki yazısında dile getirdiği gibi, insanın, düşgerçek, doğatoplum, kargaşadüzen, tutkumantık karşıtlıklarının oluşturduğu diyalektik süreçte sentezlenebilen varoluş serüveni ile ilgili olduğunu gösterir. Ünlü Shakespeare eleştirmeni Jan Kott’un aynı broşürde yer alan yazısında da, içgüdüsel olanı cezalandıran acımasız dünya karşısında insanın çılgınlıklarına arka çıkan doğanın gücü vurgulanmaktadır. Trajik olandan komik olana Semih Sergen’in sahneye koyduğu ‘Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası’nda Sinan Pekinton, Hidayet Daş, Kurtuluş Şakirağaoğlu, Neşe Baykent, Alper Tazebaş, Okan İrkören, Meral Taytuğlu, Savaş Tamer, Osman Nuri Ercan, Murat Çidamlı, Gökhan Semerci, C. Murat Usanmaz, Gülay Akman Şar, Berrin Demir Öney, Hakan Güneri, Emine Semra Gökalp, Hayrettin Engin, Özgül Sadıç, Banu Gülsüm Güngör, Özlem Sayın, Sema Borhan rol alıyor. Dostoyevski ve Balzac İtiraf edeyim ki, Balzac’ın romanlarını hep uzaktan sevdim. Daha doğrusu, bu romanların kotarılış serüvenini sevdim. Bu romanlar için yazılanları dikkatle okudum. O yorumları sevdim. Ama Balzac’ın eserini bir türlü tat alarak okuyamadım. Oysa, benim için dünyanın en büyük romancısı olan Dostoyevski, gerçek bir Balzac hayranı. Dostoyevski’nin Balzac’ı sevdiğini, Rusça’ya çevirdiği Balzac romanları dile getiriyor. Dostoyevski aynı zamanda tefrika romancılığını da izlemişti. Gerilimin, entrikanın roman sanatına okuma açısından katkıda bulunduğunu hem düşünüyor, hem de bu düşüncesini yadsıyan bir akış gösteriyordu. Dostoyevski’nin bazı dergilerde ve gazetelerde tefrika edilen ünlü eserleri, ‘merak’ öğesini öne çıkardıktan sonra, birdenbire bu öğenin gevşetilmesiyle sürüp gider. Başlangıç az buçuk tecimsel kaygılıdır; ama sonra, edebiyatın ağırbaşlılığı saltanat kurar. Balzac’taki toplumsal tarihçilik, Dostoyevski’de güncel ve yenilikçi bir görünüm kazanır. Eugene Sue’deki Paris’in Esrarı’nın yazarı gizem perdesi, Dostoyevski’de sanatkârca değer taşıyan bir bulanıklık edinmiştir. Dostoyevski romanında, Batı romanının etkileri, daha ilk yapıtlarından başlayarak, gitgide silinir, belirgin bir özgünlüğe evrilir. Dostoyevski her şeyden önce ‘yerli’ bir roman yazmak istemiştir. ??? Turgenyev ve Tolstoy’la karşılaştırıldığında, bu alanda onlarla bağdaşmadığını fark ederiz. Turgenyev, teknik açıdan, bütünüyle Avrupa romanının etkisi altındaydı. Çok sevdiğim Babalar ve Oğullar’da Doğu’ya özgü metafizik duyuşlara isyan ediyor, nihilizmi ölümle, cana kıyışla noktalıyordu. Çarlık Rusyası’nın toplumsal hayatını olağanüstü bir başarıyla betimleyen Tolstoy ise iç dünyaya eğildiğinde, ancak Batı eğitiminden geçmiş kişilerde canlılık barındırır. Anna Karenina’da Levin’in bile başka bir kültürü az çok tanımış olduğunu biliriz. Anna ise içinde yaşqadığı tarihe de, topluma da zaten ters düşer. Anna, bireyliğini aramaktadır. Anna kendi toplumunun değer yargılarına bir anlamda meydan okur. Ama Dostoyevski’nin insanları, genellikle, kıyı köşe semtlerde yaşayan, çoğunlukla toplum dışı, çoğu aykırı, bir yandan da, toplumda kalabalık oluşturabilecek kişilerdir. Onun lumpenleriyle Zola’nın Germinal’deki işçileri büyük ayrımlar taşır. Dostoyevski’nin kurmuş olduğu yazınsal dünya hem kişilikli, hem de şaşırtacak kertede yeterlidir, Rus’tur. ??? Dostoyevski, Balzac gibi, çağın toplumsaltarihsel portresinden haberlidir. Balzac’ta bu portrenin bütünlenişi, neredeyse bir amaçken, Dostoyevski’de toplumsaltarihsel olguların bireyin iç dünyasına yansıması ve dış dünyanın bireysel dünyayı belirleyişiyle anlam kazanır. Balzac’ta yaşam dış dünyada değişir. Dışta yaşanan ilişkilerde, yeğleyişte, seçimde. Size dış dünya yol gösterir... Dostoyevski, her ne kadar Rusya’da her şeyin çok çabuk geçtiğini, zamanın çok hızlı aktığını söylese de, bu hızlı akan zamandan kuşku duyar. Davranışların, hareketlerin abartıklığı zamandaki durgunluğu değiştiremez. Burada handiyse hep aynı şeyler yaşanmaktadır. Zaman, bir bakıma, kısırdöngünün ta kendisidir. Bu yüzden asıl değişim, iç dünyada, içselde belirir. Romancının kişileri boyuna içsel bir değişimi yansıtırlar. Ne var ki, bu da, tam anlamıyla bir psikoloji, ruh değişmesi değildir. Balzac’ta Vautrin’in zaman içindeki toplumsal değişimi, psikolojisine de yansır. Dostoyevski’nin bütün kişileriyse, iyilikle kötülük arasında bir gelgite kapılmışlardır. Büyük yıkılışlar ve yıkışlar, en kötücül görünen bir roman kişisini ansızın arındırabilir. Onun roman kişilerinden ‘‘hâlâ’’ iyilik özlemi duyduğunu söyler. Herhalde o özlem yirmi birinci yüzyılda en çok duyulacak... Öneriler: Kitap / Şair Öldü, Sibel K. Türker, Doğan Kitap 2006. ? Shakespeare, kullandığı örtük göstergelerle oyunlarına yoğun anlam katmanları yüklemiş bir tiyatro ozanıdır. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun ‘Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası’ yapımı ise, oyunun ‘doğru dürüst’ bir okuması bile yapılmaksızın, sıradan bir yanlışlıklar güldürüsü gibi sahnelenmesiyle yetinildiğini gösteriyor. kıskançlık duygusunu iyi kötü gizleyebilen Helena, içine itildiği aşağılık duygusunun sıfır noktasına rüya ortamında ulaşıp, Hermia’ya ağzına geleni söylemeye başlayadursun, iki gencin birden istek nesnesi olma keyfini gizlice yaşayan Hermia da, gençler tarafından terk ediliverince (Helena’nın oyun başındaki durumuna düştüğünde), hanım hanımcık tutumunu terk edip yırtıcı bir yaratığa dönüşür. Psişik süreç Shakespeare, bu oyundaki karakterleri dört ayrı gerçeklik düzleminden seçer. Atina Kralı Theseus ve nişanlısı Amazonlar Kraliçesi Hippolyta ‘söylen’ (myth) kişileri, arapsaçına dönen bir sevda serüvenini yaşayacak olan Hermia, Lysander, Helena ve Demetrius, erkekegemen toplumlardaki genç âşıklar, kralın düğün şenliği için gösteri hazırlayan amatör oyuncular, 15. yüzyıl İngiltere’sinin ‘tiyatrodan sorumlu’ esnaf loncalarının üyeleri, periler kral ve kraliçesi Oberon ile Titania, Puck ve öteki doğaüstü yaratıklar ise düş gücümüzün ürünüdür. Kendi kraliçesinin gönlünü bile kılıç zoruyla elde etmiş bir kralın, babalık yetkilerini korumaya almış yasaların egemen olduğu ülkesinde ‘hoşgörü’ rüzgârları estirmeyeceği kesindir. (Amatör oyuncuların, hazırladıkları gösteride yapacakları herhangi bir yanlışın ‘idam’la cezalandırılabileceğini birçok kez dile getirmeleri boşuna değildir.) Shakespeare, insanlara ‘üstben’in denetiminde bir yaşam dayatan toplum düzeninde gerçekleşmesi olanaksız ama ‘komedi’ için gerekli ‘mutlu son’a ulaşabilmek için, ‘sevdalı’ gençleri Atina’dan Orman’a (bir başka deyişle, toplumdan doğaya, baskıdan özgürlüğe, ‘üstben’in ‘sorumluluk’ cehenneminden ‘altben’in ‘sorumsuzluk’ cennetine), ‘gündüz’den ‘gece’ye, uyanıklıktan uykuya, ‘gerçeklik’ ortamından ‘rüya’ ortamına taşır. Gençlerin Orman’da gece boyunca yaşadıkları, ‘rüya’ ortamının görüntüleri olarak değerlendirilecek olursa, Freud’un rüya süreci yoluyla, gün boyunca biriktirilmiş olumsuz enerjinin tüketilmesi doğrultusundaki açıklamalarına bire bir denk düşen bir durum yansır oyunda. Aynı kıza âşık olmalarından kaynaklanan rekabet duygusunun kızıştırdığı Lysander ve Demetrius, toplum içinde yapamadıklarını rüya ‘karabasan’ ortamında gerçekleştirerek, birbirlerini yok etme isteğini eyleme dönüştürürler. Sevgili Demetrius’unun, kendisini unutuverip has arkadaşı Hermia’nın peşinden koşmaya başlamasının neden olduğu Gençlerin, rüya süreci boyunca, biriktirdikleri olumsuz enerjiyi tü ketmeleriyle ‘ben’in, ‘üstben’ ile ‘altben’i dengeleyen bir konuma ulaşması sağlanır. Ertesi sabah ormanın kıyısında uyandıklarında iki delikanlı da eskiden sevdiklerine geri dönmüşlerdir. Erkekegemen toplumun da Hermia’ya dayatılabilecek yaptırımları kalmamıştır artık. Demetrius’a gelince, o da kendisine sonuna dek bağlı kalan güzel Helena’nın aşkının değerini, ‘rüya’ süreci içinde yaşadığı olumsuzluklar sonucunda kavramış olmalı. Titania ile ‘rüya’sında unutulmaz bir aşk gecesi yaşayan, aşırı istekli amatör oyuncu Mekik ise Freud’un ‘rüya yoluyla isteklerin gerçekleşmesi’ kuramına uygun bir konum sergiler. Böylece, gerçek dünyanın toplumsal düzleminde ‘şiddet’, ‘ölüm cezası’ gibi trajik potansiyel barındıran durumlarla başlayan öykü, uzam ve zaman bağlamındaki değişim ile komik ‘mutlu son’a ulaşmıştır. Beklenmedik ‘mutlu son’un içerdiği gizem, katıksız bir doğa yaratığı olan Hippolyta’nın kafasını kurcalar yalnızca. Shakespeare ise trajik bir öyküyü acemilikleri nedeniyle ‘komedi’ye dönüştüren acemi oyuncuların tam tersine, ozan kişi ustalığını kullanarak, ‘ciddi’ bir konuyu ‘komedi’ olarak da işleyebileceğini imlemektedir. İzlediğimiz Ankara DT yapımında, oyunun ‘doğru okuma’sı bir yana, ‘doğru dürüst okuma’sı bile yapılmadığından, bu nedenle de bir dolu bölüm amansızca kesildiğinden, oyunun yüzeysel yapısında yer alan dolantının gereğinin, yüzeysel bir reji, dekor ve özellikle yanlış Hippolyta yorumunda sırıtan, ‘öylesine’ bir oyunculuk ile yerine getirilmesiyle yetinilmiş, oyuna da, seyirciye de yazık olmuş. Bu yapıtın Ankara DT tarafından on yılda, bir sahnelenmesinde bir ‘hikmet’ olmadığı açık seçik anlaşılmıştır. Oyunda Bennu Yıldırımlar, Burak Davutoğlu, Taner Barlas, Cengiz Tangör, Hakan Arlı, İbrahim Can, Mevlüt Demiryay, Caner Bilginer, Samet Hafızoğlu rol alıyor. ‘Saygılı Yosma’ Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde Jean Paul Sartre’ın yazdığı, Hüseyin Köroğlu’nun yönettiği oyun, Sartre’ın doğumunun 100. yılı anısına sahnelenecek Kültür Servisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yeni oyunu Saygılı Yosma’nın yarın saat 20.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde ilk gösterimi gerçekleştirilecek. Jean Paul Sartre’ın yazıp, Orhan Veli Kanık’ın dilimize çevirdiği, Hüseyin Köroğlu’nun yönettiği Saygılı Yosma, Sartre’ın doğumunun 100. yılı anısına sahneye konuyor. Saygılı Yosma, Fahişe Lizzie’nin trende bir cinayete tanık olduktan sonra başına gelen olayları konu alıyor. Oyunun dramaturgisi Dilek Tekintaş’a, dekor tasarımı Barış Dinçel’e, kostüm tasarımı Duygu Türkekul’a, ışık tasarımı Özcan Çelik’e, efekt tasarımı Ersin Aşar’a ve hareket düzenleme çalışmaları Mustafa Kaplan’a ait. Oyunda Bennu Yıldırımlar, Burak Davutoğlu, Taner Barlas, Cengiz Tangör, Hakan Arlı, İbrahim Can, Mevlüt Demiryay, Caner Bilginer, Samet Hafızoğlu rol alıyor. Oyun 26 Şubat’a kadar Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde oynayacak. ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ KADIKÖY ŞUBESİ DR. EROL MÜTERCİMLER’İN konuşmacı olarak katılacağı Boğaziçi Köprüsü New York’ta Kültür Servisi New York’ta yapılan ‘59 Saniye Video Festivali’ne Türkiye’den Şinasi Güneş ‘‘Köprünün Ortası’’ adlı videoart çalışmasıyla katılıyor. 3. gösterimi 28 Şubat’ta yapılacak festivalde yer alan çalışmada, Avrupa yakası ile Anadolu yakasını birleştiren Boğaziçi köprüsünün ortasından atlayan bir figür tanımlanıyor. Avrupa yakası hareketliliği, eğlence ve kültür hayatını betimlerken Anadolu yakası ise daha durağan, güvenli, yalın bir hayatı simgeliyor. Trajik olanla gülünç olanın bir arada kullanıldığı çalışmada, sol üst köşede mizahi yönüyle intihar provası yapan bir bireyle köprünün ortasında intihar eden başka bir birey yer alıyor. Festivale Türkiye’den Şinasi Güneş’in yanı sıra Amerika’dan Chris DAlessio, Thomas Amendola, Vahid Rahimi, Briony Barr, Ryan Smith, Michele Santarsiere, Gerd Stern, Chris Donavan, Reiku Hiteruo, Jeffrey Scott, Alex Baron, İtalya’dan Craig Downing, Lucia Warck Meister, Almanya’dan Franz Wanner, İngiltere’den Herve Constant, Fransa’dan Perin Joelle, Japonya’dan Koji KawaiRui Ogawa, Finlandiya’dan Petri AlaMaunus, Romanya’dan Marilena Preda Sanc katılıyor. “KOMPLOLARGERÇEKLER” konulu KONFERANS Yer : Halis Kurtça Kültür Merkezi Tarih : 23 Şubat 2006 (Perşembe) Saat : 14.00 Not: Sn. Dr. Erol Mütercimler konferans sonrası kitaplarını imzalayacaktır. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Kadıköy Şubesi Tel: (0216) 414 63 63 (0216) 348 81 81 email: kadikoy?cydd.org.tr www.kadikoy.cydd.org.tr Festivale Şinasi Güneş ‘Köprünün Ortası’ adlı videoart çalışmasıyla katılıyor. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle