23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ŞUBAT 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ Prof. Dr. Ali Özdengiz: Orhan Yavuz’u öldürmekten tutuklanan Cezayir Baysal serbest bırakıldıktan sonra kayıplara karıştı 9 ‘Katil belliydi ama yakalanamadı’ İ HİKMET ÇETİNKAYA ki mektup duruyor masamın üzerinde... Birisi Prof. Dr. Ali Özdengiz’den, öteki Doç. Dr. Orhan Yavuz’un eşi Şaziye Yavuz’dan... Orhan Yavuz, Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyesiydi. 15 Haziran 1977’de faşistlerce, üniversitenin kampusunda muştalı bıçakla öldürüldü... Orhan Yavuz, Türkiye’de katledilen ilk bilim insanıydı... Orhan Yavuz’un eşi Şaziye Yavuz kısa mektubunda serzenişte bulunurken şöyle diyor: ‘‘Eşim Orhan Yavuz 1977’de öldürüldü. Ama o unutulup gitti...’’ Bayan Yavuz haklı!.. Pek çok faili meçhul cinayet 1980 öncesi... Katilleri belli ama hiçbir şey yapılmadı... Katil zanlılarının pek çoğu bugün önemli görevlerde... Neşe Gülersoy, Mete Erdem ve Hüsnü Çorlu... Bu isimleri kaç kişi tanır acaba? Üç aydın insan Manisa’da güpegündüz öldürüldüler... Mete Erdem CHP il başkanıydı. Cumhuriyet gazetesini okurken Manisa’nın en işlek caddesindeki eczanesinde tabancayla katledildi. Neşe Gülersoy da eczacı ve CHP üyesiydi. Hüsnü Çorlu ise işçi. Gazeteci Murat Çorlu, siyasetçi Hüseyin Çorlu’nun babasıydı. Prof. Dr. Ali Özdengiz geçmişi anımsattı bize... Mektubu çok önemli, şöyle diyor: Sayın Hikmet Bey. Gazetenizde yayımlanmakta olan ‘‘12 Eylül’e Doğru 5 Cinayet’’ başlıklı yazı diziniz ülkemizde anılan dönemde işlenen cinayetlerin perde arkasında kimlerin ve hangi güçlerin olduğunu bir daha gözler önüne sermektedir. Bu yazı dizisi nedeniyle, yine o dönemde işlenen bir cinayete değinmek istiyorum: Söz konusu edeceğim cinayet, Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Orhan Yavuz’un öldürülmesidir. Bu cinayetin özelliği, o dönemde öldürülen öğretim üyelerinin ilki olmasıdır. Doç. Dr. Orhan Yavuz, 15 Haziran 1977 yılında Erzurum’da katledilmiştir. Olayı kısaca özetlemek istiyorum: Doç. Dr. Orhan Yavuz 15 Haziran günü görevine giderken saat 08.00 sularında arkadan yaklaşan bir kişi tarafından ‘‘şişlenerek’’ öldürüldü. Olay, üniversite kampusu içerisinde, öğrencilerin en kalabalık olduğu bir saatte meydana gelmiştir. Olayın olduğu yer ile öğrenci yurtları arasındaki uzaklık yaklaşık 250 metredir. Bazı görgü tanıkları, katilin elini kolunu sallayarak yurtlara doğru kaçtığını ifade etmişlerdir. Polis, olayDoç. Dr. Orhan Yavuz’un bir arkadaşına yazdığı 29.12.1976 tarihli mektubu. Doç. Dr. Orhan Yavuz. ÖLDÜRÜLEN İLK BİLİM İNSANI Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Orhan Yavuz, 15 Haziran 1977 yılında faşistlerce üniversitenin kampusunda muştalı bıçakla öldürüldü. Prof. Dr. Ali Özdengiz, mektubunda “Bu cinayetin özelliği, o dönemde öldürülen öğretim üyelerinin ilki olmasıdır. Cinayet zanlısı olarak Ziraat Fakültesi öğrencisi Cezayir Baysal yakalanmış ve kısa bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Yavuz’un dosyası daha sonraları Erzincan 3. Ordu Sıkıyönetim Mahkemesi’ne intikal ettirilmiştir. Bu mahkemede yapılan inceleme ve soruşturmalar sonunda katilin Cezayir Baysal olduğunun belirlendiğini öğrendik. Ne yazık ki Cezayir Baysal’ı bir daha bulmak ve yakalamak mümkün olmadı. Anılan dönemde Erzurum Emniyet Müdürü olan İsmail Köse sonradan MHP’den milletvekili olarak parlamentoya girmiştir.” dedi. S Doç. Dr. Orhan Yavuz’un öldürülmesini protesto eden öğretim üyeleri, 22 Haziran 1977 tarihinde belediye sarayından İstanbul Üniversitesi’ne kadar yürüdüler. (Cumhuriyet Arşivi) Cinayetten beş gün sonra 20 Haziran 1977’de çekilen fotoğrafta Orhan Yavuz’un annesi Hatice, kız kardeşi Havva, eşi Şaziye, küçük kızı Devrim ve oğlu Okan. (Cumhuriyet Arşivi) evgili Yusuf Sana karşı ne kadar suçlu olduğumu biliyorum. Öncelikle belirteyim ki eylül ayından beri tam anlamı ile bir baskı rejimi ve dağ yasalarının hüküm sürdüğü bir ortamda, can güvenliğimizi gücümüz yettiğince kendi olanaklarımızla sürdürüyoruz. Artık ne polis, ne adliye, ne de hükümetten hiçbir şey beklemiyoruz. Her an öldürülme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Özellikle biz birkaç arkadaş üzerindeki baskı sanıyorum dünyada hiçbir zeminde görülür gibi değil. Artık tek başımıza dışarı çıkamıyoruz, tatil günleri okula gidemiyoruz. Hatta evimizde bile rahat değiliz. Bu durumumuzu kaç kez Cumhurbaşkanı’na, TRT’ye ve basına ilettik fakat sanki Erzurum bu yurdun bir parçası değilmiş gibi hiç kimse ilgilenmiyor. Böyle bir ortamda bütün bildiklerimizi bile unutacak duruma geldik. Şu anda bütün çabamız haziran sonunu getirebilmek. Eğer gelecek seçimde de bu hükümet gibi bir hükümet iktidara gelirse burada bize yaşama hakkı yok. Fakat bütün bunlar bile sana karşı olan suçluluğumu olağan kılmaz. Bundan sonra daha gerçekçi davranmaya çalışacağım. Yaptıklarına çok sevindim, senin bu işleri becereceğine inanıyordum. Fakat dostum işi çok dağıtmışsın ki, bu da bir noktada başarıyı engeller ve seni çok daha fazla yorar. Geliştirdiğin düzeneği gerçekten merak ediyorum. Eğer fırsat bulabilirsem şubatın ikinci yarısında İstanbul’a gelmek istiyorum. Eğer bu gerçekleşirse senin yaptığın işleri görmüş olurum. Bu arada benim burada yapabileceğim işleri bana yaz, huzur buldukça burada bir şeyler yapabilirim. dan ancak 78 saat sonra yurtlarda arama yapmış ve tabii ki bir şey elde edememiştir. Anılan dönemde Erzurum Emniyet Müdürü İsmail Köse idi. Kendisi Erzurumlu olup sonradan MHP’den milletvekili olarak parlamentoya girmiştir. Bir süre sonra, cinayet zanlısı olarak Ziraat Fakültesi öğrencisi Cezayir Baysal yakalanmış ve kısa bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Orhan Yavuz’un dosyası daha sonraları Erzincan 3. Ordu Sıkıyönetim Mahkemesi’ne intikal ettirilmiştir. Bu mahkemede yapılan inceleme ve soruşturmalar sonunda katilin Cezayir Baysal olduğunun belirlendiğini öğrendik. Ne yazık ki Cezayir Baysal’ı bir daha bulmak ve yakalamak mümkün olmadı. Sonradan ifade edildiğine göre, Cezayir Baysal Almanya’ya kaçmış tı. Bu kişinin Almanya’da olduğuna dair daha sonra basında da haberler çıktı. Cinayetin işlendiği dönem, ülkücülerin Erzurum’da terör estirdiği dönemdir. Basından bildiğimiz üzere Mehmet Ali Ağca da askeri cezaevinden kaçtıktan sonra Erzurum’a gelmiş ve buradan İran’a geçmiştir. CEZAYİR BAYSAL HAKKINDA KISA NOT: Orhan Yavuz cinayetinin işlendiği dönemde Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı olarak görev yapmaktaydım. Cinayetten 23 hafta önce imzasız bir mektup aldım. Mektupta, Ziraat Fakültesi birinci sınıfa kayıtlı ülkücü Cezayir Baysal adındaki bir öğrencinin Bingöl’ün bir ilçesinde tutuklu olduğu, buna rağmen yapılan sı navlarda yerine başkalarının sınava girdiği ve kendisine not verilmekte olduğu ifade ediliyordu. Bunun üzerine ilgili savcılığa bir yazı ile durum soruldu. Gelen cevapta, anılan kişinin bir yaralama nedeniyle .... tarihinden .... tarihine kadar tutuklu bulunduğu ifade ediliyordu. Dekanlıkça yapılan incelemede, gerçekten Cezayir Baysal’ın tutuklu bulunduğu dönemde yapılan sınavlarda varmış gibi gösterildiği belirlendi. Sınıflar çok kalabalık olduğundan yerine kimin sınava girdiği saptanamadı. Ancak kendisine verilen notlar geçersiz sayılıp iptal edildi. Bu iptal işleminden birkaç gün sonra, bana bir öğrenci gelerek Cezayir Baysal olduğunu, kendisine verilen notların niçin iptal edildiğini sordu. Kendisine durumu açıkladığımda şu karşılığı verdi: ‘‘Evet, ben Erzurum’da değildim, bu bana verilen notların iptal edilmesini gerektirmez!’’ diyerek gitti (ülkücü mantığı). Sayın Hikmet Bey, karanlık güçlerin seçtiği tetikçilerin ruh yapısı bakımından Cezayir Baysal kanımca güzel bir örnektir. Bu kişinin cinayet için çok iyi eğitildiği anlaşılmaktadır. Katil Orhan Yavuz’a arkadan yaklaşıyar (çevresi kalabalık olmasına rağmen) tek bir darbede ucu sivrileştirilmiş bir ‘‘şiş’’ ile kendisine verilen görevi yerine getiriyor. Doç. Dr. Orhan Yavuz’un cinayeti zamanında aydınlatılmış olsaydı, kanımca, o dönemde işlenen cinayetlerin büyük bölümü çorap söktüğü gibi ortaya dökülebilirdi. Bu konuyu 5+1=6. cinayet olarak irdelemenizin faydalı olacağı inancı ile saygılarımı sunarım. Bu öykü burada bitmez, takipçisiyiz CHP milletvekili ve eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in, 12 Eylül öncesi karanlık dönemin aydınlatılması için gazetemiz aracılığıyla yaptığı Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yönündeki önerisini destekliyoruz ORAL ÇALIŞLAR 12 Eylül’e Doğru 5 Cinayet’’ yazı dizisini bugün bitiriyoruz. Yaşadığımız çok karanlık bir dönemi yeniden tartıştık. Dönemin sorumlularına sorular sorduk. En önemlisi, bir dönem yaşanan ve Türkiye’yi askeri darbeye götüren olayların, komploların, karanlıkta kalmış cinayetlerin yeniden anımsanmasını sağladık. Yazı dizimiz okuyucularımızın ilgisini ve desteğini kazandı. Gördük ki, toplum bu olayların karanlıkta kalmasının acısını yaşıyor. Haklı olarak, yakınlarını bu dönemde cinayetlerde yitirmiş insanlar, ‘‘Neden onları da ele almadınız’’ sorusunu yönelttiler. Haklıydılar. Ancak unutmayalım ki, 12 Eylül öncesinde binlerce insanımızı yitirdik. Çok değerli bilim insanlarımızı, gazetecilerimizi, siyasetçilerimizi, devlet görevlilerimizi bazı karanlık güçler yok ettiler. Hepsini burada tek tek anmamız mümkün değildi. Bizi anlayacaklarını umuyoruz. Bu cinayetlerin birçoğu aydınlanamadı. Bu cinayetlerin aydınlanamaması, bir dönemin komplolarının karanlıkta kalması anlamına geliyordu. Dönemin başbakanlarına bu soruları yönelttik. ‘‘ ‘ G ERÇEKLERLE YÜZLEŞME ZAMANI M ECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURALIM Bugün geriye dönüp baktığımızda, kişilere ya da tek tek olaylara takılıp kalmamak gerekiyor. Burada bir devlet kusuru olduğu, birçok karanlık olayın üstünün örtüldüğü bir gerçekle yüz yüzeyiz. Artık bununla bir yüzleşmemiz, halkımızdan, toplumdan özür dilememiz ve karanlıkta kalmış noktalardaki devlet sorumluluğunu kabul edip bu karanlığı aydınlatmamız gerekiyor. Geçmişte yaşadığımız ve bir askeri darbeyle sonuçlanan, binlerce insanımızın, onlarca aydınımızın kaybına yol açan bu karanlık dönemle bir hesaplaşma gerekiyor. Bu karanlık dönemle özgürce hesaplaşmalıyız. Bunu yapacak olgunluğa geldiğimizi göstermeliyiz. Eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş Geçmişi değerlendirirken bir militana takılıp kalmanın, bir olayla sınırlı olmanın yeterli olmadığını düşünüyorum. Bunu sağı solu da aşarak çözmemiz lazım. O rahatlığa ulaşırsak, ülke demokrasisine, ülkenin geleceğine büyük bir katkı yapmış oluruz diye düşünüyorum. Keşke biz oturabilsek, parlamentoda o dönemi özgürce tartışabileceğimiz, inceleyebileceğimiz, araştırabileceğimiz bir komisyon kursak. O komisyonda bütün o dönemle ilgili belgeleri, bilgileri bir araya getirsek. Onları tartışsak. Ondan bir sonuç çıkarsak. Aslında doğru yeri burasıdır. Ona hazır mı, değil mi o tartışılabilir. Benim bu son söylediğimin parlamentoya dönük bir çağrı olarak değerlendirilmesini istiyorum. Türkiye, binlerce insanını bu cinayetlerde yitirdi. Çok acılar yaşandı. Bu nedenle bu dönemin bir şekilde kapanabilmesi için, bu karanlık dönemin aydınlatılması gerekiyor. Böyle bir araştırma ve soruşturma, bu ülkenin bir daha aynı acıları yaşamaması ve askeri darbelerle ezilmemesi için gerekli. Dün için de gerekli, yarın için de. DİZİ BİTTİ DEFTER KAPANMADI 12 Eylül öncesi yaşananlara dikkat çeken, o günleri yeniden sorgulayan bu dizi burada sona eriyor. Türkiye’nin geçmişini sorgulaması, geçmiş yüklerinden ve kötülüklerinden arınması görevi ise önümüzde duruyor. Biz bu defteri burada kapatmıyoruz. Bu karanlık dönemin aydınlatılmasının yanı sıra, ayrıca bu olayların devamı sayılacak şekilde 12 Eylül sonrasından günümüze kadar gelen cinayetlerin, Uğur Mumcu’ların, Ahmet Taner Kışlalı’ların, Muammer Aksoy’ların, Musa Anter’lerin, Bahriye Üçok’ların dosyalarını da kapatmadık. Bu defter burada kapanmıyor. Takipçisi olacağız. Onların yorumlarını sizlere aktardık. Yazı dizisi sırasında Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul’un eşi Ülker Yurdakul ve Ankara Savcısı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz, eşlerinin, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e bazı önemli bilgi ve istihbaratı aktarmalarının ardından öldürüldüklerini anlattılar. Bu bir tesadüf müydü? Yoksa Sayın Bülent Ecevit’e verilen bu bilgiler, devlet içindeki bazı odakları harekete mi geçirmişti? Sayın Ecevit’in bu cinayetlerden ne kadar acı duyduğunu biliyoruz, kafalardaki soru, bu bilgiler acaba nerelere gitti de böyle bir sonuç ortaya çıktı? Bunu en iyi değerlendirebilecek durumda olan kişi de Sayın Ecevit’tir. GÜNEŞ’İN ÇAĞRISINA KATILIYORUZ Dönemin İçişleri Bakanı CHP milletvekili Hasan Fehmi Güneş, geçmişteki karanlık günlere ilişkin bir çağrıda bulundu. 12 Eylül askeri darbesine gidilmesini sağlayan toplu katliamların, suikastların, faili meçhul cinayetlerin ve bu cinayetlerle devlet arasındaki bağların ortaya çıkarılması için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını istedi. Bu konular, dönemin sorumlularının da katılımıyla araştırılsın, tartışılsın talebinde bulundu. Bu çağrıyı destekliyoruz. ‘ B İ T T İ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle