23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ŞUBAT 2006 CUMA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Selâhattin Yıldırım Galeri Artisan’da sergilediği resimlerinde farklı bir anlam boyutuna geçiyor YAZI ODASI SELİM İLERİ ‘Baş’lardan ‘taş’lara... KAYA ÖZSEZGİN Geçmiş Romanlar Ağıtı (1) Geçmiş, yitmiş romanlara bir ağıt olsun bu yazı. Kimsenin okumadığı romanlara. Oysa çok değişik görüngelerden yaklaşılabilir bu eserlere. Günümüzün okuruna birçoğu çekici kılınabilir. Sıracevizler Migros’ta karşılaştığım genç bir hanım, İstanbul’u yazıyorsunuz, eski romanlardaki İstanbul’dan söz açmayı düşünmez misiniz dedi. Gerçi öylesi yazılar da yazdığımı ekledi. Zaman zaman. Sözleri aklıma takıldı. Zaman, elbette bazı eserleri siliyor, bazılarını geçici bir kış uykusuna yatırıyor, bazılarınıysa yeniden gündeme getiriyor. Gündemde tutulabilecekler üzerinde kısaca durmak isterim. Eve dönünce; şair, araştırmacı, sözlük ustası Ali Püsküllüoğlu’nun Türk Dili dergisi Roman Özel Sayısı (Temmuz 1964) için hazırladığı ‘‘Türk Romanları Kısa Kronolojisi’’ne başvurdum. Okuduğum, okuyamadığım nice romanla bir kez daha yüz yüze geldim. Onca emek, onca hazine. 1872 tarihli Taaşşuki Talat ve Fitnat’ın tarihi değeri dışında bugünün okurlarına seslenebileceğini ileri süremem. Bu ‘ilk romanımız’, masaldan bir adım ötesine gitmeye çalışıyor, gelgelelim zamana artık yenik düşüyor. Bununla birlikte, Şemsettin Sami’nin eserinde, Hacı Baba’nın tütüncü dükkânı tasviri, dükkânın üstündeki ev, cumba, cumbayı örten kafes tasvirleri, İstanbul’un geçmişteki mekânları, mimarisi açısından, İstanbul’a tutkun okurlara çok şey söyleyebilir. ??? İstanbul tasvirleri için bir güldeste hazırlayabilseydim, Taaşşuki Talat ve Fitnat’ın bazı bölümlerini seçkiye mutlaka alırdım. 1881 tarihli, Ahmet Mithat Efendi imzalı Henüz On Yedi Yaşında, sonu mutlu biten, alaturka bir Kamelyalı Kadın kimliğiyle hâlâ nefes alıp veriyor. İrdelemek istediği mesele, cinsel seçim yaşına gelmeden bedeni satılan yeniyetme kız öyküsü hâlâ trajik anlamını koruyor. Ahmet Mithat Efendi, Henüz On Yedi Yaşında’da bedbaht Kalyopi’nin alınyazısını anlatırken, İstanbul’u da anlatır. Hele Kasımpaşa’daki yaşam kesiti çok etkileyicidir. Elbette Müşahedat’ı unutmuyorum. Necmettin Turinay, Mithat Efendi’nin bu çok önemli romanını yeniden yayımladı ve yetkin bir önsözle değerlendirdi. Romanda, dünkü Eminönü, sebze hali, işte o düşsel güldestemin en önemli sayfalarını oluşturabilir. Ahmet Mithat Efendi’de İstanbul bitecek gibi değildir... Pek sevdiğim Sergüzeşt’i, hele Zeynep Kerman’ın ölçülü, o kadar başarılı sadeleştirmesinden okuyacak olanlar, ‘cariyelik’ kurumunun acı hikâyesini kavramakla kalmayacaklar, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde İstanbul’un pitoreskini izleyecekler. ??? Başta Rauf Mutluay, kimi eleştirmenlerin zayıf ve acemice bir roman olarak niteledikleri Sergüzeşt benim çok etkilendiğim bir eserdir. Onda bütün İstanbul sahne sahne belirir. Farklı toplumsal tabakaların yaşayışı belirir. İç mekânlar belirir. Moda’daki konağın salonu, odaları öylesine canlı betimlenmiş ki, şimdi okuyun, zamanda geriye dönüp, o konakta yaşamaya koyulursunuz. Ali Püsküllüoğlu’nun kronolojisinden iz sürerken, 1896 yılı, Recaizade Mahmut Ekrem’in gizli başyapıtı Araba Sevdası’nı müjdeliyor. Berna Moran’ın Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış çözümlemelerine satır satır bağlı kalamıyorum ama, Araba Sevdası’na ilişkin en ilginç yorum, duyuş, değerlendirme onun yazısında. Keşke romanla birlikte Berna Moran’ın yazısı okunsa. Araba Sevdası, bütün bir Çamlıca’yı dile getirirken, Bihruz’la birlikte İstanbul’un alafranga köşelerine de uğrar. Berberler, kunduracılar, lokantalar, terziler... Geçmiş zaman İstanbul’unun Batılılaşma macerasını takip ederiz. Sonra, dönemin atlı arabaları, Çamlıca’daki yeni gezi yerine gelenlerin kılık kıyafetleri, tavırları... Araba Sevdası, şüphesiz ki, gerçek bir ‘İstanbul romanı’. Öneriler: Sergi/‘‘Serbest Pazar’’, Mustafa Pancar, Evin Sanat Galerisi. 1990’lı yılların sonlarına doğru yoğunlaşma gösteren bir etkinlik düzeyinde, sargılarla örtülü insan portrelerine ağırlık vermişti Selâhattin Yıldırım. Boyanın altında desenin yapısal formu ve pentürün kavrayıcı işlevi öne çıkıyordu bu resimlerde. Yılgın ve acılı bir bakışın çehrede simgeleştiği bu yüzler, Türkiye’de bir dönemde yaşanan trajik olayların resimsel dökümleriydi sanki. Yüz yüze çarpışmanın yarattığı psikolojik dram, gözlerin derinliklerinden tablonun yüzeyine yayılıyor ve portrenin ifade mesajına yeni bir vurgu kazandırıyordu. Ancak bir başka gözle incelendiğinde ise çehreyi, bakışları açıkta bırakacak biçimde örten sargılar giderek gizemli bir maska dönüşüyor ve bir tür yapay mask etkisi oluşturan sargıların gerisindeki insan fizyonomisi, yaşam ve ölüm arasındaki gelgitlere karşı direnen ve ayakta kalma savaşı veren geleneksel bir mitosla anlam ilişkisini açığa vuruyordu. İlk çağın mumyalanmış insan çehreleriyle Yıldırım’ın sargılı suretleri neredeyse örtüşme noktasında buluşuyorlardı. Taşın nesnesel yanı S elâhattin Yıldırım’ın resimlerinde, iki ya da üç büyük taş kitlesinin üst üste bindirilmiş olarak gösterilmesi, onun mecazi anlamından çok, nesnesel yanına vurgu yapmayı amaçlıyor ve taşı, salt bu yönüyle, üç boyutlu heykelsi formuyla resim yüzeyine taşıyor. Yeni resimler, taş, çukur ve taşlaşmış bitki görüntüsü gibi canlı insan konusuna karşıt bir düzlemde biçimleniyor. Yeni resimler, bu dönemin, hiç değilse şimdilik geride kaldığını ve yerini, daha farklı bir anlam boyutuna bıraktığını göstermektedir. Bu yeni resimler, taş, çukur ve taşlaşmış bitki görüntüsü gibi canlı insan konusuna karşıt bir düzlemde biçimleniyor. Böylece başlar ya da çehreler, yumrulaşıp doğal çıkıntılarını yitiriyorlar ve bu kez doğallığın nesnesi olmak gibi yeni bir aşamada resimleşme sürecine giriyorlar. Bu bağlamda, doğanın çorak toprağı üzerinde ve gelişigüzel her yerde rastlanabilecek iri bir taş parçası, insan kuşaklarının öncüleri ta rafından araç oluşturmak amacıyla biçimlendirilen ya da ilkel yapı konstrüksiyonunda kullanılan büyük kaya parçalarını düşündürüyor. İnsanın el attığı bu ilkel malzeme, ona egemen olma ve kendi yararına göre biçimlendirme içgüdüsünün nesnesi olarak yaşamdaki yerini hep canlı tuttuğu gibi, gene bu malzeme aracılığıyla yontulan heykellere anıştırma yapıyor. Olağan yapısıyla kaba bir taş kitlesi, ona biçim verecek olan insanın eli altına girdiği andan itibaren, doğanın güdümünden çıkar, insanın güdümüne girmiş olur. Ağırlığı ve öldürücü etkisi ise kale mazgallarından savrulan bir saldırı ve savunma aracı olarak, ilkel savaşların kıyıcı etkisini akla getirir. Bütün bu ve benzeri anıştırmalar, resim yüzeylerine konu olma aşamasında taşın yorumsallığa açık nesnesel yanının göstergeleridir. Halk kültürünün ürettiği deyişlerde ise taşın mecazi anlamlarına tanık oluruz. Ama Selâhattin Yıldırım’ın resimlerinde, iki ya da üç büyük taş kitlesinin üst üste bindirilmiş olarak gösterilmesi, onun mecazi anlamından çok, nesnesel yanına vurgu yapmayı amaçlıyor ve taşı, salt bu yönüyle, üç boyutlu heykelsi formuyla resim yüzeyine taşıyor. Taşın kitle etkisine hiçbir müdahalede bulunmadan, onu doğal yapısıyla heykel objesi olarak değerlendiren kavramsalcı anlayışla Yıldırım’ın resimlerindeki taş tasvirleri arasında doğrudan bir geçişim bulunduğu kuşku götürmez. Taş malzemeye bakan yontu sanatçısı gibi, Selâhattin Yıldırım da taşın içerdiği kitlesel formu resimsel açıdan görüp yansıtmaktadır. Etrafı tel örgüyle çevrili sıradan çukurların resimsel tema olarak yansıtıldığı çalışmalara gelince, bunlar da doğal taş bloklarının yansıttığı etkinin birer uzantısı. Dağın yamacından koparak aşağı yuvarlanan bu bloklar, ya bir engele çarparak duracaklar ya da bir çukurun boşluğunu dolduracaklardır. Dolayısıyla taş blokla çukur arasında, birbirini çağrıştırıcı bir anlam bağıntısı kurmak yanlış olmayacaktır. Yıldırım’ın resimlerinde böyle bir bağıntı, ikisinin de içerdiği birbirini tamamlayan form ilişkisi açısından geçerli olacaktır kuşkusuz. Boyanın, ışıkgölge ve leke değerlerine olanak veren kullanım tekniği, burada plastik etki boyutlarını açığa vuracak bir düzey ayrımını vurgulayıcı olduğundan, sanatçının nesne seçimi de bu yönde olmuştur. Bitki demetini işleyen resimler için de aynı şeyi söylemek mümkün: Bu resimler, bildiğiniz anlamda birer ölüdoğa konusunu gündeme getirmekten oldukça uzaktalar. Böyle bir uzaklık, sanatçısı tarafından bilinçle saptanmış ve görsel vizyonun sınırları içine alınarak gene resimsel bir düzlemde değerlendirilmiştir. Deli gömleği konulu bir resim Sergide, bu resim dizileriyle doğrudan bağlantılı olmayan deli gömleği konulu bir resim de yer alıyor. Psikolojik bir içerikle donanımlı olan bu resim, belki de sanatçının bundan sonraki çalışmaları için ilk sinyal olma özelliği taşıyor olabilir. 1980’li yılların başından bu yana uzanan çalışmalarını ilgiyle izlemekte olduğum Selâhattin Yıldırım, temsil ettiği sanatçı kimliğiyle, ondan beklenen çalışmaların yeni aşamalarda alacağı boyutları merak ettirmekte haklı olduğunu, bu sergisiyle de kanıtlamış oluyor. (Sergi 12 Şubat’a kadar görülebilir. 0212 247 90 81) Etkinlik 15 Şubat’ta Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde Etkinlikte Timurtaş Onan’ın ‘Geceleyin Beyoğlu’ adlı projeksiyon gösterimi de sunulacak. İ STANBUL DEVLET SENFONİ ORKESTRASI BU AYI ANMA KONSERLERİNE AYIRDI Şubatta müzikli anımsamalar... pılacak. ‘Geceleyin Beyoğlu’, 2005’te İstanbul Fotoğraf Evi ve İtalyan Kültür Merkezi’nde Fotoğraf dergisi tarafından düzenlenen 2. Ulusal Fotoğraf Sempozyumu’nda, Almanya Brünsbüttel Stadt Gallerie’de Alman, Japon ve Türk sanatçılarının katıldığı PositionsDirections başlıklı etkinlikte ve 2005 Saydam Günleri’nde sunulmuştu. Onan, çalışmayı şöyle anlatıyor: ‘‘Beyoğlu’nda âşıklardan evsizlere ve arka sokaklara kadar uzanan nev’i şahsına münhasır gece insanları. Umut ve umutsuzluk atbaşı. Ne Türkiye, ne başka bir yer. Beyoğlu her yere yabancı.’’ Kültür Servisi İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, bu ayki programını yıldönümlerine ayırdı. Geçen hafta Jurjen Hempel’in yönetiminde, Robert Putowski’nin (viyolonsel) solistliğinde ‘Şostakoviç’in 100. Doğum Yılı’ konserini veren İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası bugün saat 19.30’da ve yarın saat 11. 00’de de ‘Schumann’ın 150. Ölüm Yılı’ konseriyle müzikseverlerin karşısında olacak. Michel Tabachnik’in yöneteceği, Burçin Büke’nin (piyano) solist olarak katılacağı konserde Liszt’in ‘Prelüdler’inden sonra, Schumann’ın ‘Piyano Konçertosu’ ile ‘4. Senfonisi’ seslendirilecek. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 17 18 Şubat günleri vereceği ‘Donizetti Paşa’nın 150. Ölüm Yılı’ konserini Emre Aracı yönetecek. Konserin solisti ise Aydın Karlıbel (piyano). Gökçen Koray’ın yönetimindeki İstanbul Avrupa Korosu’nun da katılacağı konserde Donizetti Paşa’nın yapıtları yorumlanacak. Şubat ayının son konseri de bir anma konseri. 24 25 Şubat günleri verilecek ‘Alnar’ın 100. Doğum Yılı’ başlıklı bu konserde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Rengim Gökmen yönetiminde, Alnar’ın ‘Prelüd ve İki Dans’ ve ‘Viyolonsel Konçertosu’ adlı yapıtlarının yanı sıra Mozart’ın ‘Obua Konçertosu’ ile Bernstein’ın ‘Rıhtımlar Üzerinde’ adlı orkestra süitini seslendirecek. Konserin solistleri Gülgün Akagün Sarısözen (viyolonsel) ve Hakan Demirçeken (obua). Michel Tabachnik’in yöneteceği bugünkü (0 212 251 56 00) konsere, Burçin Büke solist olarak katılacak. ‘Geceleyin Beyoğlu’nda’... Kültür Servisi Geçen ay 30 kitaba ulaşan ve Türk fotoğrafının gerçek koleksiyonu olarak nitelenen ‘Türk Fotoğrafçıları Kütüphanesi’ üzerine 15 Şubat saat 18. 30’da Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde bir etkinlik gerçekleştirilecek. ‘Türk Fotoğrafçıları Kütüphanesi’ konusunda yapılacak söyleşiye, Merih Akoğul, Şerif Antepli ve Timurtaş Onan konuşmacı olarak katılacak. Söyleşinin ardından Timurtaş Onan’ın 20042005 yılları arasında Beyoğlu’nda geceleri çekim yaparak gerçekleştirdiği koleksiyonundan oluşan ‘Geceleyin Beyoğlu’nun projeksiyon gösterimi ya MİLLİ PİYANGO ÇEKİLDİ... 1 milyon 095900 100 bin YTL 211520 10 bin YTL 131569 553726 Bin YTL 060981 108141 266323 285407 326297 395282 489126 569082 571603 581485 001986 012319 041329 092755 101659 113961 126925 147480 181702 194748 205881 220349 235208 248365 256089 283948 307548 324200 401621 435360 455338 600 YTL 002233 007720 025002 029576 078727 078827 094108 094157 103459 105519 116784 119231 131692 139555 159238 168206 184985 185158 197624 203246 212047 217079 223339 225445 239142 242218 248867 250270 263849 282148 290182 292282 309120 310789 328619 380820 406095 412545 436491 452169 461751 465023 009445 038145 092406 099465 112757 122177 146519 174168 192165 203946 218669 234108 247749 251753 282410 293053 316365 396481 422519 454936 466296 466838 503771 527865 565082 000582 020104 024177 063371 081622 105386 121429 141972 181592 195631 218631 241782 267185 286690 301106 321762 339517 354869 368321 401106 417700 435536 472307 531809 552561 000151 023462 058896 077371 095806 489214 504452 536697 571289 499155 508666 560381 586951 499256 518892 561738 590860 017593 022424 062602 079415 102783 114198 140054 169013 194275 210962 239425 264476 280210 296074 312205 338814 351783 367877 386050 413067 434384 470027 506352 550329 587403 021414 047976 075252 094963 114276 130974 143430 165842 185862 204865 211871 224953 237523 261967 304535 321711 359663 391934 412789 444127 464482 511559 553213 567007 586206 133874 149433 166025 186211 206132 215397 228862 254146 271514 311928 343726 376709 398731 423290 450936 470063 516093 558121 576974 590688 138377 152305 170237 193088 208742 215680 229480 259122 294937 316195 353793 377948 402804 431125 454402 487057 541941 562044 580027 592377 141977 161141 180998 196220 210072 219328 231327 259345 303582 320600 354059 388413 412471 439420 462134 505485 545600 564342 581596 595952 TC KÜÇÜKÇEKMECE 1. AİLE MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2003/1622 Karar no: 2004/1000 Mürsel Solmaz’a İlanen Tebligat Mahkememizin 12.04.2004 tarihli kararı ile Yozgat ili Şefaatli ilçesi Tahiroğlu Köyü C: 41, H: 8’de nüfusa kayıtlı Ali ve Kadriye’den olma 27.02.1963 d.lu Mürsel Solmaz ile aynı yer nüfusuna kayıtlı eşi Mehmet ve Hürü’den olma 01.04.1972 D.lu Suna Solmaz’ın aile birliğinin temelinden sarsılması nedeni ile boşanmalarına. Daha önce duruşma gününü bildirir açıklamalı dava dilekçesi de davalıya ilanen tebliğ edilmiş olduğundan bu ilanın yayınlanmasından itibaren 15 gün sonra gerekçeli karar davalı Mürsel Solmaz’a tebliğ edilmiş sayılacağı ve buna takip eden 15 gün içerisinde kararı temyiz edebileceği aksi halde boşanma kararının kesinleşeceği davalı Mürsel Solmaz’a ilanen tebliğ olunur. Basın: 4407 500 YTL 006480 008469 022083 022329 045285 059500 064448 067954 093909 101640 107944 111940 124222 138804 158740 159228 181650 181853 209995 210634 222147 233363 245253 247338 270391 272755 287130 295508 310329 310855 327005 332457 340559 348629 359048 367166 375367 380922 401376 411122 418030 424710 438027 439441 485178 486110 535850 546315 561178 563373 400 YTL 006386 015186 029894 041772 065480 072344 078656 080152 101033 111458 100 YTL 00183 01220 24553 26562 27275 31263 39386 41780 52088 55587 62573 66927 68646 81923 91514 50 YTL 0501 1402 2685 3106 4141 7660 8458 8608 8945 9991 20 YTL 127 413 447 601 785 795 886 988 16 YTL 00 16 54 62 98 AMORTİ 0 ve 6 CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle