20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 2006 SALI 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Yargıtay Başkanı Arslan, yargının Cumhuriyeti koruma konusunda görevini yapacağını söyledi Yakışıksız ‘Şal’ Yakıştırması Türkiye çok yoğun bir siyaset gündemini yaşıyor, gelişmeler birbirini izliyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 1 Ekim’deki TBMM beşinci yasama dönemini açış konuşmasının üzerinden şunun şurasında iki gün geçti. Ama hemen ardından, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, Harp Akademileri’ndeki dünkü çok önemli açış konuşması ve Başbakan’ın yine dün Beyaz Saray’da Bush ile görüşmesi, Sayın Sezer’in önemli ve içerikli TBBM’ye seslenişini ikinci plana itti. Oysa sanırım, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Sayın Sezer’in konuşması, uzun uzun üzerinde durulması gereken bir demokrasi ve anayasa dersi niteliğindedir. Sayın Cumhurbaşkanı 1 Ekim günkü tarihi konuşmasıyla anayasal görevini yerine getirmiş bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın, görev ve yetkileri anayasanın ‘‘ant içmesi’’ ile ilgili 103 ve ‘‘görev ve yetkileri’’ni belirten 104. maddelerinde sayılmıştır. Bu konuşmayı değerlendirirken bazı çevreler Cumhurbaşkanı’nın neden bazı uyarılarda bulunduğunu soruyorlar. Asıl Sayın Sezer, bu uyarıları yapmamış olsaydı, neden yapmamış olduğu sorulmalıydı. Sayın Sezer’in irtica ile ilgili iddialarına kulak asmayıp kanıt isteyenlere söylenecek tek söz vardır: Beyler kanıt mı istiyorsunuz, o zaman aynaya bakınız! Ama üzülerek görülmektedir ki bazı basın kuruluşları da konuşmayı yanlış anlamışlardır. ??? Örneğin dünkü Hürriyet gazetesinin manşeti şöyleydi: ‘‘35 yıl sonra şal hatırlatması’’... Toplumumuzun belleği zayıf olduğu için, altına da açıklama konulmuş ve 1971 muhtırası ile Başbakanlık koltuğuna oturtulan Nihat Erim anlatılmıştı. Önce bir noktayı belirtmek isterim: Nihat Erim’in 12 Mart döneminde Başbakan yapıldığı ve onun döneminde makable şamil yasalar çıkarıldığı, insanların rehine alındığı ve demokrasinin üzerine bir şal örtüldüğü doğrudur. Ama Nihat Erim’in şal benzetmesi 35 yıl öncesine değil, tek parti dönemine rastlamaktadır ve Erim demokrasinin üzerine kimi hallerde şal örtülebileceğini 35 değil, 50 yıl önce söylemiştir. Siyasal yaşamı çok zikzaklı olan, sık sık ‘‘değişen’’ rahmetli Nihat Erim, birkaç kez daha değişecek, ama ‘‘Şalcı Nihat Erim’’ olarak da tarihe geçecekti. Yalnız üzülerek söylemek isterim ki, Hürriyet’in Sayın Sezer’in konuşmalarıyla Nihat Erim’i hatırlaması böyle bir çağrışımı okurlarına sunması yakışıksız olmuştur. Gazete bu yakıştırmayı Sayın Sezer’in ‘‘anayasanın 13 ve 14. maddelerinde gerekirse laik Cumhuriyeti korumak için temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılabileceğini söylediği’’ savına dayandırıyor. Aynı noktayı belirten dünkü Vatan gazetesi de manşetini şöyle atmıştı: ‘‘Sezer: Laikliği korumak için özgürlükler sınırlandırılabilir’’ Vatan, Hürriyet’in tersine manşetinde yorum yapmıyordu. ??? Şimdi kimi yanlış anlamaları giderebilmek için olaya biraz daha yakından bakalım: Gerçekten de Cumhurbaşkanı anayasanın ‘‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması’’ başlıklı 13 ve ‘‘Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması’’ başlıklı 14. maddelerine atıfta bulunmuştur. Yalnız bizim anayasımızda değil tüm anayasalarda, tüm insan hakları bildirgelerinde de yer alan bir sınırlamadır bu. Bu sınırlamalar, devleti koruma değil, temel hak ve özgürlüklerden yararlanacak olan kişilerin özgürlükleri kullanacakları alanı hazır tutmak gerekçesinden kaynaklanır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin inanç ve ifade özgürlerini düzenleyen 9, 10 ve 11. maddelerinde de bu haklar dile getirilir, tanımlanır ve her üç maddenin 2. fıkralarında da bunların hangi hallerde hangi nedenlerle sınırlanabilecekleri de belirtilir. Görülüyor ki ortada ne Türkiye’ye özgü bir durum ne de Sayın Sezer’in antidemokratik bir temennisi vardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’de, Türkiye’den açılmış çeşitli türban davalarında, İsviçre’den açılmış ‘‘Dahlap Davası’’ ve yine Türkiye’den açılmış Refah Partisi’nin kapatılması davasında bu kısıtlamaların demokrasiye uygun olduğu, çeşitli daire ve büyük daire kararlarında da belirtilmiştir. Bütün bu gerçekler ortadayken Sayın Sezer’in evrenselleşmiş, hukukun özüne uygun saptamasından ‘‘Şalcı Nihat Erim’’ çağrışımı yapmak gerçekten çok yakışıksızdır. ‘Yargı laikliği korur’ ? Türkiye Adalet Akademisi’nin 20062007 eğitim yılı açılış töreninde konuşan Yargıtay Başkanı Osman Arslan, ‘‘Yargı laikliği korur. Nasıl mı korur? Laik Cumhuriyeti yıkmaya teşebbüs edenleri cezalandırarak korur’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Laikliğin tanımının yeniden yapılması gerektiğinı savunan Yargıtay Başkanı Osman Arslan, yargının, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da laik cumhuriyeti koruyup kollayacağını kaydetti. Arslan, ‘‘Yargı laikliği, laik cumhuriyeti yıkmaya teşebbüs edenleri cezalandırarak korur’’ dedi. Türkiye Adalet Akademisi’nin 20062007 eğitim yılı açılış töreni, akademinin Ahlatlıbel Kampusu’nda yapıldı. Yargıtay Başkanı Arslan, yaptığı konuşmada yargının, bugüne kadar olduğu gibi, bundan Türkiye Adalet Akademisi’nin 20062007 eğitim yılı açılış töreni, akademinin Ahlatlıbel Kampusu’nda yapıldı. Törene Adalet Bakanı Cemil Çiçek de katıldı. (Fotoğraf:AA) sonra da laik cumhuriyeti koruyup kollayacağını vurgulayarak ‘‘Bundan kimsenin şüphesi olmasın’’ dedi. Arslan, bu sözleri daha önce söylediğinde, nasıl koruyacağı yönünde sorularla karşılaştığını belirterek ‘‘Yargı laikliği korur. Nasıl mı korur? Laik Cumhuriyeti yıkmaya teşebbüs edenleri cezalandırarak korur’’ dedi. Adalet Bakanı Çiçek de, yargıya verdikleri önemden dolayı akademiye önem verdiklerini kaydederek ‘‘Devlete güvenmenin ana kaynağı, yargıya güvenden geçiyor. Bu alanda yapılacak çaba, her türlü takdirin üzerindedir’’ diye konuştu. Bir ülkede yargı ne kadar iyi işliyorsa o toplumdaki kamu düzeninin de o kadar kolay tesis edileceğini ve korunacağını anlatan Çiçek, yargının, hak ve özgürlüklerin de en önemli koruyucusu olduğunu vurguladı. Çiçek, ‘‘Yargıya önem verir, eğitimin kalitesini artırırsak, hem kamu düzeninin tesisi ve korunması hem de hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması o kadar kolay olacaktır’’ diye konuştu. Cemil Çiçek, bir ülkedeki yargı kararlarının, hem uluslararası kuruluşların hem de siyasetin önemli gündem maddeleri arasında yer aldığını söyledi. Demokratikleşme sürecinin özünü, yargı reformunun oluşturduğunu kaydeden Çiçek, Türkiye’nin dış politikasıyla yargı arasında da doğrudan bir bağ bulunduğunu anlattı. Türkiye’nin kalkınmada, yerli sermayenin yanı sıra yabancı sermayenin yatırımı için çaba harcadığını dile getiren Çiçek, Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcıların en önem verdikleri konunun, Türkiye’deki yargının işleyişi olduğunu belirtti. Türkiye’de çok sayıda hukuk fakültesi kurulduğunu, ancak yeterli öğretim üyesi olmaması nedeniyle eğitimde kalitenin düştüğünü belirten Çiçek, bu sıkıntının akademi ile ortadan kaldırılmasının hedeflendiğini kaydetti. Törende daha sonra Prof. Dr. Ergun Özbudun, Adalet Akademisi öğrencileri, hâkim ve savcı adaylarına, ‘‘temel hakların anayasal ve uluslararası korunması’’ konusunda ilk dersi verdi. ALİ BARDAKOĞLU: asirmen?cumhuriyet.com.tr Sezer’in uyarılarını dikkate alıyoruz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın irticayla ilgili uyarıları konusunda, ‘‘Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere yetkililerin, devlet büyüklerinin, diğer kurum ve kuruluşların bizim çalışma alanımızla ilgili yaptıkları bütün uyarıları, bütün tespitleri önemsiyoruz’’ dedi. Devletin üst makamlarından art arda gelen ‘‘irtica’’ uyarılarını hükümet dışında ilgili tüm kurumlar önemsiyor. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Bardakoğlu, 21. Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın açılış töreninin çıkışında gazetecilerin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın konuşmasıyla ilgili sorusu üzerine devletin üst kademelerinden kendi çalışma alanlarıyla ilgili yapılan tüm uyarıları dikkate aldıklarını söyledi. Bardakoğlu, ‘‘Biz kurum olarak en iyi hizmetleri vermenin gayreti içindeyiz’’ dedi. Bardakoğlu, ‘‘Cumhurbaşkanı’nın tespitlerine katılıyor musunuz’’ sorusuna da ‘‘Bizimle ilgili her bir uyarısı bizim için önemlidir, anlamlıdır’’ yanıtını verdi. ‘Hurafe eğilimi var’ Bardakoğlu, 5 yıldızlı otellerde düzenlenen iftar yemekleri ve türbe ziyaretlerine ilişkin görüşünün sorulması üzerine ise şunları söyledi: ‘‘Bizim görevimiz dinimizin doğru bilgisini insanlarımıza ulaştırmaktır. Hurafelerden arındırılmış bir din hizmeti ve dini bilgi sunmanın gayreti içindeyiz. Ama insanlarımızda maalesef hurafe eğilimi hiç eksik olmuyor. Onla rı sürekli uyaracağız, sürekli aydınlatacağız. Ramazandaki iftar sofralarımızın ihtişamlı, lüks ve israf içinde olmasını değil, daha mütevazı olmasını önermiştik. Bu öneri de giderek oturmaya başladı.’’ Prof. Dr. Bardakoğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada da, çeşitli konularda değerlendirmeler yaptı. Diyanet’in diğer kurumlara ‘‘geçiş tahtası’’ olarak gösterilmesini de eleştiren Bardakoğlu, geçen yıl başka kuruma geçiş yapmak için 2 bin 500 kişinin başvurduğunu, bunların yalnızca 600’üne onay verdiklerini anlattı. Diyanet personelinin yalnızca yüzde 6’sının 4 yıllık dini öğrenim mezunu olduğuna dikkat çeken Bardakoğlu, oranın mutlaka yükselmesi gerektiğini belirterek ‘‘21. yüzyıla ancak bu şekilde girebilir, hazırlanabiliriz’’ dedi. Hükümet üyeleri, zirveye çıkan dinci tehdidi örtmek için psikolojik savaş yürütüyor Takiyye irticayı gizleyemiyor MEHMET FARAÇ İrticai kadrolaşma, radyoları, televizyonları, kaçak Kuran kursları, kurtarılmış bölgeleri, medreseleri, tarikatları, holdingleri ve imam bürokratlarıyla rejime yönelik tehdidi en üst düzeye çıkarırken, hükümet üyeleri, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay ve CHP’nin tüm uyarılarına karşın kara tehlikeyi takiyeyle kapatmaya çalışıyor. Kara ve Deniz Kuvvetleri komutanları, Cumhurbaşkanı Sezer son olarak da Genelkurmay BaşkanıBüyükanıt’ın irtica uyarılarına karşın AKP iktidarının pervasızlığı, devletin duyarlı kurumlarına verilen dayanaksız ve ciddiyetsiz yanıtlarda dışa vuruyor. Örneğin Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, en son İsmailağa Camii imamı Bayram Ali Öztürk’ün öldürülmesiyle gündeme gelen Fatih’in Çarşamba semtindeki İslami gettoyu ısrarla görmezden geliyor. Şahin, seçim bölgesi olmasına karşın Çarşamba’da sarıklı cüppeli kimseye rastalamadığını söyleyerek inanılmaz bir tavır sergiliyor! Oysa, Çarşamba, sarıklı, cüppeli, çember sakallı ve kara çarşaflı müritlerin istilası altında, irticanın kurtarılmış bölgesine dönüştürülerek laik rejime kafa tutmayı sürdürüyor. Bağnazlar bu bölgedeki pervasızlığı camilerde infaza kadar götürebiliyor, devletin ilgili tüm kurumları, devrim yasalarının ayaklar altına alındığı, basının bile sokulmadığı bu bölgeyi sadece seyretmekle yetiniyor. Üstelik bu bölgede yuvalanan radikal gruplar ‘‘Tebliğciler’’ adı altında Beyoğlu, Etiler, Kadıköy ve çevresinde eğlence merkezlerine baskınlar yaparak halkı sindirmeye devam ediyor. Şeriat gettolarına karşı savcıları göreve çağırması gereken Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise ‘‘İrtica suçu diye bir suç yok’’ diyebiliyor. Çiçek’in sözleri de tıpkı TBMM Başkanı Arınç ‘ın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, seçim bölgesi olmasına karşın Çarşamba’da sarıklı, cüppeli kimseye rastlamadığını söylüyor! Oysa, Çarşamba, sarıklı, cüppeli, çember sakallı ve kara çarşaflı müritlerin istilası altında. Meclis’in 23 Nisan özel oturumunda, laiklikle ilgili tepki çeken sözleri gibi şeriatçıları cesaretlendirmekten öteye gitmiyor. İrticanın kara yüzü... AKP iktidarının‘‘Yok’’ dediği irticanın rejimi kemiren unsurları saymakla bitmiyor. Türkiye’de 400’den fazla radyo ve televizyonda şeriat çığlıkları atılıyor. AKP bu radyoları denetleyen RTÜK bürokratlarını görevden almayı tercih ediyor. Laik bürokratları fotoğraflarını yayımlayarak hedef gösteren yerel ve ulusal çaptaki 20’den fazla gazete Hizbullahi çizgide yayın yapmaktan çekinmiyor, cumhurbaşkanı ve Ordu mensuplarına iftira yağdırıyor. Türkiye’nin dört bir yanında üniversiteli gençlere ücretsiz dağıtılan 200’den fazla şeriatçı dergi ise beyin yıkıyor. Diyanet’in denetiminde olması gereken yüzlerce camide tarikatlar ve radikal dinci gruplar kendi imamlarıyla militan yetiştirmeyi sürdürüyor. İstanbul’u 1520 Kasım 2003’te kan gölüne çeviren El Kaidecilerle, Hizbullahçıların camileri üs tuttuğu da gözardı ediliyor. CHP’nin geçen yıl Meclis’te ‘‘Medrese’’ adı altında açılan kaçak Kuran kursu sayısını 44 bin ola rak saptadığı da unutuluyor. Buna karşın AKP’nin kaçak Kuran kursu açanlara verilecek cezayı 3 yıldan 1 yıla indirmesi radikal grupları kaçak kurslara yönlendiriyor. Geçen yıl 4 bin 318 kursta 155 bin çocuğun Kuran eğitimi aldığını açıklayan Diyanet ise 2006 rakamlarını saptamakta güçlük çekiyor. Sadece Güneydoğu’da kurslara giden çocuk sayısının yüzde 80 arttığı basına yansıyor. Yurt genelinde ‘‘Işık Evi’’ adı altındaki medrese sayısında da patlama yaşanıyor. Sayıları 2 bini aşan bu evlerde barınan 10 binden fazla üniversite öğrencisi, ilköğretim öğrencilerine ders adı altında şeriat eğitimi veriyor. İrticai örgütlenme kamu birimlerinde de yaygınlaşıyor. CHP Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer’in sorusunu yanıtlayan Mehmet Ali Şahin, Diyanet’ten başka kurumlara geçen bin 800 personelin bin 107’sinin imamhatip kökenli olduğunu açıklıyor. Bu imamların 605’inin Milli Eğitim’e atanması dikkat çekiyor. AKP’nin iktidara gelmesinin ardından üniversitelerle kamu birimlerinde türban furyasını anımsatmaya gerek bile kalmıyor. Hükümet, irticayı izlemesi gereken Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer başkanlığındaki Başbakanlık Takip Kurulu’nu ne kadar işlevsizleştirse de, rejime karşı psikolojik savaş yürütülse de irticanın görünen yüzü bile AKP’nin dayanaksız ve ciddiyetsiz takıyesini deşifre etmeye yetiyor. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle