12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 OCAK 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Ömer Sabancı adalet mekanizmasında köklü değişikliklere gidilmesi çağrısı yaptı 13 NOT DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL TÜSİAD yargı reformu istedi ? Türkiye’deki mevcut durumun yargının siyasallaştığı görünümünü verdiğini söyleyen TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, yargının önündeki en büyük engelin yargı bağımsızlığı olduğunun altını çizerek hızlı, adil ve istikrarlı bir yargı sisteminin hayata geçirilmesini istedi. Ekonomi Servisi Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ömer Sabancı, mevcut durumun hem yargının siyasallaştığı görünümünü verdiğini hem de Türkiye’nin uluslararası itibarını olumsuz etkilediğini belirterek hızlı, adil ve istikrarlı bir yargı sisteminin hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. TÜSİAD’ın 36. genel kurul toplantısında konuşan Sabancı, yargı reformu konusunda uzun süredir yaptıkları çalışmanın önceliklerini şöyle sıraladı: ? Yargının önündeki en büyük engel, ‘yargı bağımsızlığı’ konusunun hâlâ çözüme kavuşmamış olmasıdır. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun sekretaryası Adalet Bakanlığı’ndan ayrılmalı ve atama taslakları kurul tarafından hazırlanmalıdır. ? Kazanılmış hakların ihlali, hukuk devletinin temel özelliklerinden biri olan hukuk güvenliği ilkesinin de ihlalidir. Devletin tek taraflı olarak geçmişe yönelik sonuç doğuran işlemleri, yerli ve yabancı sermayeyi yatırımdan uzaklaştırdığı gibi, toplumda da güvensizlik duygusu yaratmaktadır. ? Türkiye’de yargılama süresinin uzunluğu, adil yargılanma hakkını ihlal eder niteliktedir. ? Kopenhag kriterlerine uyum amacıyla mevzuatta yapılan değişiklikler uygulamaya yansımadıkça, amacına ulaşmayacaktır. Özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü ile kültürel haklar gibi hassas konularda, yargının kanunlar değişmemiş gibi yorum yapması, olumlu sonuçlar doğurmamaktadır. ? Tutukluk hali ceza değil tedbirdir, bu nedenle istisnai olarak başvurulması gereken bir yöntemdir. Tutuklama kararının verilmesi ve uzatılmasında hassas davranılmalı. ? Sanık hakları etkin olarak uygulanmalıdır. ? Af kanunları istisna olmalıdır. Af ve şartlı salıverme kanunları, hâkimlerin bakmakta oldukları davaların sonuçlarını etkilemekte, yargının istikrarını zedelemekte, kamu vicdanında rahatsızlık yaratmakta. ? ‘Yargı ve infaz sürecinde hata’, soruşturulması gereken bir sistem sorunu olarak ele alınmalıdır. ? Yargının mali kaynak ve kadro sıkıntısı sonlandırılmalıdır. eyargı yaygınlaştırılmalıdır. ? Yargı mensuplarının eğitimi sürekli ve etkin olmalıdır. Sabancı, TÜSİAD’ın Türkiye’de hukuk devleti standartlarının yükselmesine ve yargı reformuna verdiği önemin bir ifadesi olarak, 2006 yılından itibaren ‘‘En İyi Genç Hukukçu Ödülü’’ vermeye karar verdiğini bildirdi. Bomba mı, Skandal mı? Yeni Şafak gazetesi ‘‘Unakıtan Bombası’’ başlıklı haberi ile; ‘‘Maliye Bakanı’nın bir siyasi partinin genel başkanının hesabında muazzam para bulunduğunu ve aynı partinin 150 milyon YTL’sinin olduğunu söylediğini’’ duyurdu. Zan altında bırakılmaya çalışılan, CHP ve Genel Başkanı’ydı. Maliye Bakanı haberi yalanladı. Haberi yazan, haberinin doğruluğunu savundu. Haber yalanlama tartışmalarını bir yana koyup gazetenin haberini irdeleyelim. Burada haber niteliği olan nedir? Bir partinin ve başkanının çok parası olması mı, yoksa bir maliye bakanının vergi incelemesi nedeniyle ulaştığı bilgilere dayanarak böyle bir açıklama yapması mı? Maliye Bakanı’nın böyle bir açıklama yapması, bir siyasi partinin ve genel başkanının muazzam bir servetinin olmasından çok daha önemli bir haberdir. Haberi yazan gazetenin, yakaladığı bu haberi ‘‘Unakıtan Bombası’’ yerine ‘‘Unakıtan Skandalı’’ olarak vermesi gerekmez miydi? Böyle bir açıklama yapan maliye bakanları güvenilirliklerini yitirir. Çünkü maliye bakanları, liberal kapitalist sistemlerde ekonomik güven kurumlarının da güvencesidir. Güven kurumlarının bu niteliklerini sürdürmelerini sağlayan, güvenilirliklerini sarsanlara yaptırım uygulayan birimin bakanıdır. Onun için, Maliye Bakanı’nın vergi incelemesi nedeniyle alınan bilgileri açıklaması, güven kurumlarının temeline bomba konulmasıdır. Asıl haber budur. ??? Kapitalist sistemlerin güven kurumlarının başında bankacılık sistemi gelir. Modern kapitalist sistemlerde tasarruf sahibi ile yatırımcının farklı kişiler olması, tasarrufları toplayan ve yönlendiren kurumların, tasarruf sahibi ve tasarrufla ilgili bilgileri tam bir gizlilik içerisinde saklamasını gerektirmektedir. Bu bilgilerin başkalarına sızdırılması, tasarruf sahiplerinin saldırı ve taleplere açık hale getirilmesi, tasarrufların ekonomik sistemin dışına çıkmasına ve verimsiz bir şekilde saklanmasına neden olur. Bu da ekonominin sonudur. Bu nedenle yasalarla, bu sırları açıklayanlara, üç yıla kadar hapis cezasına varan, önemli yaptırımlar getirilmiştir. (Bankalar Kanunu md. 73, TCK md. 239) Bazı hallerde bankalar bu bilgileri bazı kurumlara vermek zorundadırlar. Bu kurumlardan biri de vergi idaresidir. Vergi idaresi, vergi incelemeleri nedeniyle bankalardan tasarruf sahiplerine ait her türlü bilgiyi alabilir. (V.U.K md. 148) Bu bilgiler, vergilendirme işlemleri dışında bir amaç için kullanılamaz, üçüncü kişilere açıklanamaz (V.U.K. Md. 5). Bu bilgilerin vergi idaresi tarafından alınması ile tasarruf sahipleriyle ilgili sır saklama yükümlülüğü vergi idaresine geçer. Vergi idaresi ve çalışanları, bu sırları saklamak zorundadır. ??? Gazete, vergi incelemesi nedeniyle ulaşılan bilgilerin bakan tarafından açıklandığını söylemekte, ancak dikkatleri muazzam parası olan partiye çekmektedir. Başka bir anlatımla, gerçek skandala değinilmemekte, konu siyasetin finansmanına getirilmektedir. Bu suçlama karşısında başta CHP Genel Başkanı olmak üzere, siyasi partiler gereken yanıtları derhal verdiler. Bir tek iktidar partisi ve onun genel başkanı sessiz kaldı. Böylece haberin yazılması ve sonraki gelişmelerle üç sorunu ortaya çıktı. 1. Temel sorun Maliye Bakanı’nın vergi incelemesi nedeniyle bankalardan alınan bilgilere ulaşması ve onları açıklamış olması olasılığıdır. Daha da vahimi, bu bilgileri vergiden istisna olan kurumlar için de toplanmış olması olasılığıdır. Çünkü siyasi partilerin gelirleri, (parti mal varlığından elde edilen gelirler hariç), vergiden istisnadır (2820 md. 61). Faiz gelirlerinden de 2006 yılından itibaren kaynakta kesinti suretiyle vergileme yapılacaktır. Dolayısıyla vergi incelemesi kapsamında vergi idaresi siyasi partiler hakkında veri toplayamaz. Siyasi partilerin mali denetimi Anayasa Mahkemesi’ne aittir.(2820 md. 74) Anayasa Mahkemesi de aynen vergi idaresi gibi tüm bilgilere ulaşabilir. 2. Haberi yazan gazeteci, haberinin doğruluğunu yer belirterek ısrarla savunmaktadır. Olay ciddiye alınacak niteliktedir. O halde tüm siyasi parti liderlerinin mal varlıklarının 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasası’na göre incelenmesi için koşullar oluşmuştur. Siyasi parti liderleri şaibelerden kurtarılmalıdır. 3. Bu tartışmalar ‘‘sır’’ kavramının yeniden tanımlanmasını da zorunlu kılmaktadır. Kapitalist sistemlerde ‘‘ekonomik ve ticari sır’’ önemli bir kavramdır. Dolayısıyla siyasi çekişmelere kurban edilmemeli, korunmalıdır. Ancak sır kavramı, yolsuzlukların arkasına gizleneceği bir kavram da olmamalıdır. Yetkili kamu idareleri açısından zaten sır yoktur. Sorun, bu idarelerin güvenilirliklerini yitirmeleridir. Cin şişeden çıkmıştır. Bu üç konu çözüme kavuşturulmadan da içeri girmeyecektir. Liderlere saldırmak için değil, demokrasinin yaşatılması için TBMM’ye bu üç konuda önemli görev düşmektedir. YİK BAŞKANI MUSTAFA KOÇ: Seçimleri zamanında yapalım TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, genel seçimlerin zamanında yapılması ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin siyasal istikrarı koruyacak şekilde yönetilmesinin son derece önemli olduğunu ifade ederek, ‘‘Bölgesel gelişmelerin bizim için potansiyel birer istikrarsızlık kaynağı olduğu düşünülürse, 2006 yılında Türkiye’nin hiç değilse kendi kendine sorun çıkarmamasının ne kadar önemli olduğu anlaşılır’’ diye konuştu. TÜSİAD’ın 36. Genel Kurul Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, petrol fiyatlarındaki artışın sürmesi eğilimini bir risk faktörü olarak gösteren Mustafa Koç, 2006’da dünya piyasalarında likidite daralmasının beklendiğini, bu iki risk faktörünün Türkiye’nin enflasyon hedeflemesi, mali disiplin ve yapısal reformlardan oluşan sacayağını 2006’da titizlikle koruması gerektiğini gösterdiğini ifade etti. Türkiye’nin gündeminin, artık AB gündemini izlemeye başlaması gerektiğini belirten Koç, Türkiye’nin, ekonomi politikalarını stratejik bir bakış açısıyla gözden geçirmesi; üretim, istihdam, rekabet gücü, geleceğe hazırlık perspektifinden bakarak ekonomide yapısal bir değişim başlatması gerektiğini söyledi. Kapsamlı eğitim reformuna bir an önce el atılması gerekliliğine işaret eden Koç şöyle devam etti: ‘‘Bunlarla yetinmeyerek siyasal sistemimizin yüksek demokratik standartları, temsilde adaleti ve yönetimde istikrarı bir arada gerçekleştirebilecek şekilde reforma tabi tutulmasını da sağlamalıyız. Bu, ekonomik istikrarı sürekli kılabilecek kalıcı bir siyasal istikrar için zorunludur. Bütün bu çerçeveyi korumak üzere de bir hukuk devleti olmayı başarmalıyız.’’ 36. genel kurulunda derneğin genel sekreteri Haluk Tükel, 2005’te TÜSİAD bütçesinin 845 Üye sayısı 545’e çıktı TÜSİAD’ın bin 743 YTL fazla verdiğini söyledi. Bu yıl için TÜSİAD’ın yıllık aidatı 15 bin YTL ’ye çıkarılırken; bütçenin 2006’da 250 bin YTL fazla vermesi planlanıyor. TÜSİAD’ın üye sayısı da 2005 yılında katılan 43 yeni üyeyle birlikte 545’e yükseldi. ‘Faizlerde ani düşüş beklemeyin’ Türkiye’nin enflasyonla mücadelede gösterdiği başarının tüm dünya tarafından takdirle karşılandığını, Türkiye için uluslararası piyasalarda, Maastricht kriterlerini 2008’de yakalayabileceği yorumları yapılmaya başlandığını belirten TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, 2005 yılında GSMH’nin yüzde 3.1’ine gerileyen bütçe açığının, 2006 yılında yüzde 2.4’lük bir hedefle AB’nin yüzde 3’lük limitinin altına düşeceğine işaret etti. Faizlerin Avrupa ortalamalarına yaklaşmasının biraz daha zaman alacağını kaydeden Sabancı, TÜSİAD Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada şu görüşleri dile getirdi: ‘‘İç borçlarının yüksekliği ve ortalama vadesinin kısalığı göz önüne alındığında, faizlerde keskin düşüşler beklemek gerçekçi değildir. Hazine’nin borçlanma gereği azaldıkça fiyat istikrarı kalıcı hale gelecektir. İyi bir zamanlamayla Merkez Bankası tarafından uygulamaya konulan enflasyon hedeflemesi de şeffaflığı arttıracak ve risk primini azaltacaktır. Böylece Türkiye’nin iç ve dış borçlanmasında nicelik ve nitelikçe bir iyileşme sağlanması, faizlerin adım adım inmesi mümkün olabilecektir.’’ Sabancı, büyümeye paralel olarak, ithalatın artması ve cari açığı beklenenin çok ötesine taşımasının, salt bir kur meselesine indirgenmemesini, ekonomik yapı ve sanayileşme stratejisi bağlamında da ele alınmasını gerektiğini belirtti. ‘‘Biz hükümet ile TÜSİAD arasında bir sorun görmüyoruz’’ diyen Sabancı, 35 yıldır yeri geldiğinde hükümetleri övdüklerini, yeri geldiğinde de eleştirileri gündeme getirdiklerini ifade ederek, TÜSİAD’ın bir sivil toplum örgütü olduğunu ve bundan kimsenin alınmaması gerektiğini söyledi. 4 banka evliliği konuşuyor Ernst & Young Türkiye Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Can Deldağ, ‘‘Bu yıl 45 bankada ortaklık görüşmesi olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Şu anda ortaklık görüşmesi olan 4 banka var. Buna bir tane daha eklenirse 5 olur. bunlar sonuçlanır mı? fiyata bağlı’’ dedi. Ernst & Young Kurumsal Finansman’ın Türkiye’deki şirket birleşmeleri ve satın almalarıyla ilgili hazırladığı raporun dördüncüsü yayımlandı.Rapora göre iş dünyası 2006’da da olumlu havanın devam edeceğini öngörüyor. Deldağ, Türkiye’de 2005’te toplamı 30,4 milyar dolara ulaşan 164 adet birleşme ve satın alma işlemi gerçekleşti. HSBC’den eğitim desteği HSBC, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği işbirliği ile 2004 yılında başlattığı üniversite öğrencilerine burs projesinin kapsamını genişletti. Bugüne kadar 250 üniversite öğrencisi ve 250 meslek yüksekokulu öğrencisi olmak üzere toplam 500 öğrenciye burs veren HSBC Bank bu sayıyı bin öğrenciye çıkardı. HSBC Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Sir John Bond’un eşi Lady Liz Bond tarafından tanıtımı yapılan proje, burs alan öğrencilerin bankada staj yapmalarına da olanak sağlıyor. Lady Bond, HSBC’nin tüm dünyadaki sosyal sorumluluk projelerinin başında bulunan kişi. Grubun diğer üst düzey yöneticilerinin eşleri ile birlikte bu projeleri üstlenen Lady Bond, bankanın 77 ülkede eğitim konusundaki projelere ağırlık verdiğini anlattı. TÜPRAŞ’ın devri gerçekleşti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TÜPRAŞ’ın yüzde 51’lik bölümünün KoçShell Ortak Girişim Grubu’na satışına ilişkin ‘‘Hisse Devir Sözleşmesi’’ imzalandı. Alıcı firmanın 4 milyar 140 milyon dolarlık ihale bedelini Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) hesaplarına aktarmasının ardından, hisse devir sözleşmesi ÖİB binasında imzalandı. Sözleşmeyi, Koç Grubu adına Enerji Grup Başkanı Erol Memioğlu ve Enerji Grubu Koordinatörü Cüneyt Ağca, Özelleştirme İdaresi adına ise Başkan Metin Kilci imzaladılar. Kilci, özelleştirme fonu hesaplarına ihale bedeli olarak yatırılan 4 milyar 140 milyon doların bir seferde kamuya aktarılan en yüksek sermaye girişi olduğunu vurguladı. pamukm?superonline.com MALİYE YAŞAMINDAN / MUSTAFA PAMUKOĞLU Dünya bankacılık sistemi 2007 yılında Basel II Kriterleri’ni uygulamaya başlayacak. Türkiye de bu sistemin içinde yer alıyor. KOBİ’ler için çok önemli olacak bu kriterleri bilmekte yarar var. Basel II’den önce Basel I kriterleri uygulanıyor. Bilindiği gibi bankalar mevduat toplayarak bu mevduatları kredi veren kurumlardır. Basel I Krierleri’ne göre bankalar, her 100 birim kredi için 8 birim sermaye tutmak zorunda. Bu sermaye kredinin ödenmemesi riskine karşı muhtemel zararı karşılamak üzere tutuluyor. Bu kriterler 1988 yılından beri uygulanıyor. Basel II Kriterleri, Basel I Kriterleri’nin riski ayrıştırmamasından doğan zaafiyet nedeniyle belirlendi. Basel I Kriterleri’ne göre, verilen kredide verilen kişiler bakımından ayrıştırma yapılmıyor. Yani risk ayrıştırılmıyor. Oysa banka çok riskli birine kredi vermişse belki tutulan 8 birim sermaye doğabilecek zararı karşılayamayacak. Bu nedenle sermaye ihtiyacının tespiti kredi verilen kişi veya firmanın riski dikkate alınarak belirlenmeli. İşte Basel II bunu sağlıyor. Basel II, bankaları risk yönetimine yöneltiyor. Risk yönetimi yaklaşımında sermaye beklenmeyen zararların karşılığıdır. Bu riske göre bankalar asgari sermaye ihtiyacını belirleyecekler. Kredi risklerinin gerektirdiği sermayeyi (buna ekonomik sermaye de denir) temin etmektir. Emekliye zam farkı 1 Şubat’ta Emekli Sandığı, memur emeklilerinin katsayı artışından kaynaklanan zam farklarını, 1 Şubat’tan itibaren ödeyecek. En düşük emekli aylığını 577.05 YTL’den 591.47 YTL’ye yükselten artış sonucunda, birinci gruba giren emekli, dul ve yetimlere 1 aylık, ikinci gruba girenlere 2 aylık, üçüncü gruba girenlere de 3 aylık zam farkı verilecek. Basel II Kriterleri ve KOBİ’ler Basel II, kredi faizlerinin kredibilite gücüne göre firmadan firmaya değişik uygulanabilirliğini sağlayacak. Bu sistemde rating kuruluşundan derecelendirme notu alan bir firma, bu not değeriyle orantılı olarak faiz ödeyecek. Bu nedenle bilançosu, mali yapısı ve öz kaynakları daha kuvvetli olanlar daha yüksek not alacaklar ve daha az faiz ödeyecekler. Daha düşük not alanlar yani bilançosu zayıf olanlar yüksek faiz ödemek zorunda kalacaklar. Basel II, KOBİ’ler için zorluklar doğuracak. Riskini ölçtürmeyen ve düşük not alan KOBİ’ler nedeniyle bankalar muhtemel riski daha yüksek görecek ve daha fazla sermaye ayırmak zorunda kalacak. Bu risklere karşı ayrılan sermaye fazlalığı, bankaları buna tekabül eden getiriden mahrum edecek. Bu da bankaları alternatif maliyeti kredi maliyetine yüklemeleri noktasına getirecek ve faizler yükselecek. Basel II, KOBİ tanımlarını genelleştiriyor. Yıllık cirosu 50 milyon Avro veya daha az olan bir işletme KOBİ’dir. 1 milyon Avro üzerinde nakit ve gayri nakit kredi kullanan KOBİ kurumsal KOBİ olarak tanımlanmakta, bu rakamın altında ise perakende KOBİ olarak kabul edilmektedir. KOBİ’lerin Basel II kriterlerine şimdiden hazırlık yapmaları şart. KOBİ’ler 2006 yılından itibaren hatta 2005 yılına ait mali tablolarından başlayarak bu kriterlere hazırlanmaları şart gözüküyor. Nelerin yapılması öneriliyor: Sermaye yapılarını güçlendirmek. Sermaye arttırımlarına gitmek. Uluslararası Genel Kabul Görmüş Muhasebe Standartlarına geçmek. Kurumsal yönetim kültürüne geçmek. Nitelikli insan kaynağına yatırım yapmak. Faaliyetlerinden doğan riskleri yönetecek finansal enstrümanları kullanmak. Basel II kriterlerine uygun teminat yapısını oluşturmaya başlamak. Derecelendirme değerlendirmelerine hazırlıklı olmak. Karar almada her türlü riskin dikkate alındığı risk yönetim mekanizmalarını oluşturmak. Değişime ayak uydurmak. Güvenilir bilançolar düzenlemek. Şeffaflaşmaya gitmek. Derecelendirme (rating) riskin ölçülebilir ve karşılaştırılabilir olmasını sağlayan sayısallaştırma işlemidir. Derecelendirme firmanın aşağıdaki niteliklerine göre yapılacak: Mali tabloları, mali verileri. Ortakların ve yöneticilerin niteliği, öz geçmişleri, eğitim ve donanımları. Şirketin kurumsal düzeyi, kurumsal kültürü, organizasyonu. Enflasyon sepeti yenilendi Enflasyon sepeti yılbaşından geçerli olmak üzere yenilendi. Sepete yeni dönemde 22 mal girdi, 3 mal ise çıktı. Endekse dahil olan mallar arasında puding, klima, radyatör, ultrason ücreti, mp3 çalar, ADSL modem, şans oyunu İddia bulunuyor. Özel üniversite ücreti, bitki çayı, doğalgaz abone ücreti, yatak bazası, bornoz, sakız, krem peynir ve emar ücreti de yeni sepette yer alıyor. Keten kumaş, çocuk kabanı ve kalorifer yakıtı ise yeni yılda sepet dışında kaldı. Geçmiş performansları. Pazar payı, ürünhizmet gelişimi, marka yaratma özelliği. Basel II, kredi teminatı olarak müşteri çek ve senetlerini kabul etmiyor. Türkiye ilk önce standart yöntemle derecelendirme sistemine geçiyor. Bu sistemde nakit, altın, hisse senetleri, yatırım fonları, borçlanma senetleri taşınmaz mal ipoteği gibi teminatlar kabul edilecek. Ortak kefaleti, grup şirketi kefaleti ve müşteri çek ve senetleri kredinin teminatı olarak kabul edilmeyecek. Bu KOBİ’ler en fazla zorlayacak husus olarak gözüküyor. Belki de sistemin uygulanmasını olanaksız hale getirecek. Anılan teminatların kabulü 2009 yılında bankaların içsel derecelendirme yöntemine geçmeleriyle kabul edilir hale gelecek. Sistem çok iyi ancak uygulanması çok zor gözüküyor. Bu sistem kayıt dışı ekonomiyi ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bu iyi tarafı. Risk ayrıştırması sağlıyor. Mali yapı farklılıklarına göre farklı faiz uygulamasını getiriyor. Bu mali yapıları güçlü olanlar için adil tarafı. Ancak kriterlerin henüz muhasebe sistemi bile kuramamış binlerce küçük KOBİ işletmeleri için kredi almayı hayal veya çok pahallı kredi kullanma noktasına getiriyor ki, bu da sistemin zayıf ve uygulanamaz tarafı. Ancak yine de AB girişi için çırpınan ülkemizde nasıl olsa veya bir şekilde uygulanacak bu kriterlere öyle veya böyle hazırlık yapmakta yarar var. Döviz rezervi 50.7 milyar dolar ? ANKARA (AA) Merkez Bankası’nın (MB) döviz rezervleri, 20 Ocak itibarıyla 50.7 milyar dolara, uluslararası rezervleri de 6 Ocak itibarıyla 75 milyar 405 milyon dolara çıktı. Merkez Bankası’nın döviz rezervi 920 Ocak 2006 tarihleri arasında 2 milyar 216 milyon dolar arttı. HEKTAŞ’a çevre ödülü ? Ekonomi Servisi Kimya sektöründe faliyet gösteren HEKTAŞ’ın Şanlıurfa’daki üretim tesisine ISO 14001 ‘çevre yönetim sistemi’ belgesi verildi. Bu yıl 50’nci kuruluş yılını kutlamaya hazırlanan HEKTAŞ’ın genel müdürü Doç. Dr. Enis Erkin, ‘‘En büyük hedefimiz, çiftçinin emeğinin karşılığını almasına ve ürünün korunmasına katkıda bulunmaktır’’ dedi. Telsim’in satışına izin ? Ekonomi Servisi Rekabet Kurulu, Telsim’in en yüksek teklifi veren Vodafone Telekomünikasyon ile ikinci en yüksek teklifi veren MTC Telekomünikasyon’a satışını değerlendirerek, işlemde ‘‘rekabet yönünden’’ engel olmadığını bildirdi. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle