25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Dünden Bugüne Cumhuriyet Beden eğitimi etkinlerini yaşam boyu sürecek bir alışkanlık haline getirmeliyiz Spor kültürüevrenseldir H,ler ulus spor kültürünü kendi kültürü ile harmanlamalı. HASAN KASAP (Has-ka@superonline.com) üttür, insanlığın ge- leceğine bıraktığı bir miras olarak ka- bul edilir. Eğitimle aynı anlam- da kullanılır. Öyle bir mirastır ki insanın genleri ile aktarılamaz. Her yeni doğan, bu mirası ye- niden öğrenir. Yaşadığı yenilik- leri bırakır. Spor Kültürü de evrensel bir mirastır. Her ulus bu mirası kendi kültürü ile harmanlaya- rak ulusal bir spor kültürüne dö- nüştürür. Türk Milli Eğitim'i, mer- keziyetçi bir eğitim sisteminin gereği bu kültürün çerçevesini çizecek sorumlu kurum olarak görünmektedir. Bu bağlamda Milli Eğitim sistemimiz, okulla- nmız aracılığı ile olimpik eğitim ve spor kültürünün yaygınlaşma- Fenerbahçe'nin devre arasında transfer ettiği Brezilyalı futbolcu tam isabet. Kasettençıkan yıldız: NOBRE M B E D Rî BAYKAM dı "kasetten alınan futbolcu"ya çıktı. llk gün- den beri hakkında şarkılar bestelendi. Şu anda, Kadıköy'e geleli henüz 3 ay olmuş- ken kendisi her açıdan 40 yıllık Fenerli gibi. Seyirciler- le ilişkisi, ilk g fanatiklerininkini kıskandıracak yoğun- lukta. Onun adını çok iyi biliyorsunuz. O, Marcio Nob- re. Yani "Nobre, Nobre, Nobre, Nobre, Marcio Nooob- re", şarkısındaki Nobre! Evet Fenerli yöneticiler de ne göz varmış ki kasetten malın iyisıni hemen saptayıp, tur- nayı gözünden vurdular. Bu hergün olacak bir düşeş de- ğil. Çünkü aynı ortamda "baltayı taşa vurmak" da pek olası. Örneğin son 20 yılda benim halı sahada attığım en güzel 100 golün elimde derii toplu bir kaseti olsa, emin olun Real Madrid'e bile transfer olabilirim! Hiçbir abartımda yok: Sağ-sol kornergoller, vole goller, nefis ka- falar, şaşırtmalar, falsolar... Frikik golü ha- riç, ne ararsanız var. (0 da Türk halı saha- cılar barajı, geri çekmeyi erkekliklerine ye- diremedikleri için!) Yani kontratı imzalayıp, ilk taksiti cebe kesin atarım da gerisini bil- mem... Belki "sıcakkanlı" diye 1 ay kadar maskot oluruz! Işte Marcio, böyle bir kaset mucıze- sinin ülkemize taşıdığı, en taze efsane... Marcio, sempatik mi, sempatik; hın- zır mı, hınzır! haşan mı, haşarı! Ve adam da inanılmaz bir şeytan tüyü var. Her an ma- hallede komşu teyzenin camını aşağı indi- rip kaçacak yaramaz bir surat taşıyor. Ben bu "Brezilya kumaşının"yetiştiği kum tar- lalannı gezdim. 1.5 yıl önce. Kilometreler- ce süren plajlarda gerilmiş filelerde on bin- lerce gencecik çocuğu futbol, voleybol ya da 'ayak voleybolu' oynarken uzun uzun seyrettim. Ayakvoleybolunu Türkler de eminim oynamayı çok se- ver ama bizim sahillerde ya belediye başkanlan kuma beton döküp, plajı 'ihale' (!) ile 'gaplattılar' ya da plaj- sahil müdürlerimiz 'toplumu rahatsız edecek' bu fileli direklere pek prim vermediler. Yoksa bizim gençler de kafa, göğüs, diz, ayak, bacak derken üç vuruşta topu fileden geçirip o nefis oyunla tekniklerini 'tannsal' bo- yutlara çekebilirierdi. Ama caddede araba parketme- nin veya Nişantaşı'nda cafelerde şarap içmenin bile yasak olduğu garip ülkelerde bu işler ancak bu kadar yürür. Işte Nobre o sahil kumaşının eşsiz dokusunu ta- şıyor. Mücadeleci, hem de teıminatör gibi korkunç bir hücum pres uyguluyor. Deli dana gibi bir sağa bir sola arcıo, sempatik mi, sempatik; hınzır mı, hınzır! haşan mı, haşarı! Ve adam da inanılmaz bir şeytan tüyü var. Her an mahallede komşu teyzenin camını aşağı indirip kaçacak yaramaz bir surat taşıyor. savrulup bir burun darbesi ile meşin yuvarlağı bahtsız defans oyuncusundan söktüğü andan itibaren hızla en bonkör paslaşmalarla rakip ceza sahasını kuşatıyor. Ama işte o bölgede Nobre'den Van Hooijdonk kadar 'vericı'' olmasını beklemeyin. O 'mahalle'ye ayak basınca, Marcio biraz egoistleşiyor... Canım, belki bi- raz tesadüflerin de rolü vardır ama, hala 'asist' sayısı 'sıfır'. Bu esmer delikanlı, belli ki 'ceza sahası dışında' altın bir kalbe sahip. Ama orada akan sular duruyor. ll- la topu filelere asacak. Son A. Sebatspor maçında ilk defa bir lig maçında Istanbul'da gol atamayınca, ciddi bir iç sıkıntı yaşadı. Evet hiç olmazsatakım iyi oynamış ve 4 gol birden atmıştı. Ama öyle 1 -2 gol kaçırmıştı ki Nobre... Bu da bir çeşit, "mesleğin kaza payı"yd\. He- le o soldan yapılan ortaya gelişine o raket gibi ayağını uzatamayışı milyonlardan çok belki de kendisinı şaşırt- mıştı. Nobre gole, aşık. Gol sevincine aşık. Özellikle de Kadıköy'de 55 bin Fener seyir- cisiyle gollerden sonra yaptığı 'ayın 'in büyü- sünün tam bir tutsağı. Her golde sanki ye- niden doğuyor ve rüştünü ispatlıyor. Kim bi- lir maçlardan sonra Brezilya'da hangi ço- cukluk arkadaşını arayıp gol raporlannı ve- riyor? Kafa golleri de en az sağ ayağı kadar müthiş... En sert ortalara dalıp zıpkın gibi darbelerie kalecilere kol kımıldatma fırsatı bile vermiyor. Nobre hırslı ama centilmen. Fe- nerbahçe'nin bu yılki centilmen havasına ke- yifli bir şekilde uyuyor. Brezilya, Brezilya... Hep iyi davrandı Fener'e. Didi... Dünya futbolunun bu efsa- nevi ismi 1973-1975 arasında san lacivert- lilere iki lig ve bir kupa şampiyonluğu kazan- dınp, silinmez izler bırakmıştı. Gerson, fule- li deparlan, mücadeleciliği vetekniği ile uzun kalmasa da mükemmel bir futbolcuydu. Washington da, kalbi sekene kadar, kim ne derse desin, Fenerbahçe'ye önemli katkılar sağlamış, iyi niyetli, efendi ve ciddi bir profesyoneldi. Onun sayesinde kafa gollerini hatırlayabildik. Şimdi Aurelio ve Luciano ile beraber, Nobre, Didi'nin o mağrur ve sakin havasından çok farklı bir yapıda olmasına karşın seyirciyi neredeyse onun kadar ayağa kaldınyor. Fenerbahçe bu kaset muci- zesini ve belki onun Van Hooijdonk'la beraber oluşturdu- ğu müthiş sinerjili performansı Alex'in transfer edileme- mesine borçlu. O iş suya düşünce, son saniyede Nobre devreye sokuldu. Işte Beşiktaş'ın kaderi, Papila ile değil, Nobre ile değişti. Onlar üç santrforlanndan ikisini kovdu- lar birini sattılar. Fenerbahçe ise belki de kendi Müller'ini aldı ve takımda golcü sayısını beşe çıkardı. Hem de ne çıkardı! Nobre, utanmasa dişini sıkıp yalnız ligin ikinci ya- nsında oynamasına rağmen gol kralı olacak! sında çok güçlü avantajlara sa- hiptir. Okullarda yürütülecek Spor Kültürü ve Olimpik Eğitim uygulamalarının belirli bir sıs- tem ve pedagojıktemellere da- yandırılması gereklidir. Bu bağ- lamda Milli Eğitim Bakanlığı des- teği ile yürütülecek uygula- malar içın bir temel kılavuza ve uygulamacılara verilecek bir hizmet içi eğitime ge- reksinım vardır. Bu alanda kul- lanılacak kaynağın ve yapı- lacak hizmet içi eğitimlerin, kısa ve uzun erimde sağlaya- bileceği yararların kontrolü şöyle belirlenebilir: Türk toplumunun sağlık- lı. üretken ve güçlü bir yapı- ya kavuşabılmesi ıçin, beden eğitimi ve sporetkınliklennden en az birinın, halkımızın yaşam boyu alışkanlıkları arasında yer alabilmesi sağlanabiliyor mu? Herçocuğun kendi be- densel ruhsal ve moral geli- şimi için, okulunda 'oyun ve sporhakkı'ru uygun koşullar sağlanarak kullanmasına olanak verilebiliyor mu? Tüm eğitim kurumların- da oyun, hareket ve spor et- kinlıkleri öğrencilerın ıstekle ve gönüllü katıldıklan enderfır- satlara sahıp eğitim araçları olarak ele alınabılmiş ve de- ğerlendirilmesi yapılabilmek- te mi? Spor Kültürü ve Olim- pik Eğitim Etkinlikleri, kendi amaçlarının gerçekleşmesi yanında diğer derslenn amaç- larının gerçekleşmesinde de 'yaşayarak öğrenme' avanta- jını kullanarak önemli bir ka- talizör görevi görebılıyor mu? Etkınliklenn sadece skor yapma, becerikli olma gibi sonuç yaklaşımlı öğrenme ürünü yerine, çocuğun tüm gelışimini hedef alacak ve dı- ğer derslerle bağlantı kura- rak çocuklann eğitiminin, bü- tünlüğüne özen gösterecek şekilde düşünülmesı tasar- lanması ve uygulanabilmesı sağlanabiliyor mu? Uygulanan etkinlikler, beden eğitimi ve sporun ken- di değerlerinı geliştirırken ulu- sal ve evrensel değerlerin ge- lişimine önem vermekte mi- dır? Öğrencilerin kendi içın- deki sporcuyu keşfetmelerı- ne ve böylece kendi arzu, is- tek ve yeteneklerıne uygun spor ekinlıkleri aracılığı ile çok yönlü eğitilmelerine fırsat ve- rılebilmekte midir? Etkinlik- ler, ılköğretim programındaki herdersle bağlantı kurarak, bir bütünlük içinde 'oyun, hare- ket ve spor' alanının eğitici fırsatlarını kullanabilmesine olanak verebiliyormu? Etkin- likler çocuklann, aşırı rekabet ve yarışma hırslarını, ahlak il- keleri doğrultusunda denge- leyerek; rakibınedeğerveren ve onun sağlığına kendi sağ- lığı kadar önem veren, kendi- si ve çevresi ile barışık bir in- san olarak yetişme ve geliş- mesini ön planda tutabiliyor mu? Soruların yanıtları Çocuklann, başkaları- nın başarılarına kendi başa- rıları kadar değer veren ve takdireden, bu başarıları 'bir sanat eseri izleyicisi' gibi iz- leme alışkanlık ve kültürü ge- liştirmelerini sağlanabiliyor mu? Çocuklann, birbirleri ile işbirliği içinde ortak çalışabi- len, birbirlerinin güçlü yönle- rini birleştirip ekip çalışması- nın avantajlarını kullanabilen, kendi bilgi ve becerilerini baş- kaları ile paylaşabilen, baş- kalannın düşünce ve üretken- liğine değer veren davranış- largeliştirmelerine olanak ve- rebiliyor mu? Tüm bu soruların olum- lu yanıtları, eğitimci, yönetici ve ailelerle birlikte spora kar- şı olumsuz duygu, düşünce ve düşmanlık oluşturanlara, derin bir soluk aldırabilir. (Marmara Ün. BESYO öğre- tim Üyesi, SBD ve ICHPER-SD Avrupa Başkanı) İlk altın adamımız Yaşar Erkan Ata'ya verdiği sözü tuttu ABDÜLKADİR YÜCELMAN ^ 936 Hitler Almanyası'nın j gururu Berlın Olimpiyat I Stadı. Stadın hoparlörün- den tok bir ses yükseldi. Ers- te Erkan.. Turkay... Tnbunde bir avuç Turk, anonsun gerisini beklememişti bile... "Yayaya.. Şaşaşa.. Yaşar Yaşar çokya- şa..." 100 bin seyircı vardı trı- bünlerde... 3 güreşçi şeref kür- süsüne doğru yüruyordu. En önde ve ortada ayağında gn ka- şe pantolon, sırtında armalı blazerceketi ileYaşar Erkan... Almanlann zaferinı bekleyen 100 bin seyirci ayağa kalkmış- tı, alkışlar Türk güreşçısinındı. Bir avuç Türk seyirci Türk bay- rağı göndere çekılirken gözle- ri yaşlı Ulusal Marşımızı söylü- yordu: "Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak..." Almanlar sağ kollannı kaldır- mış Nazı selamı yaparak Ulu- sal Marşımızı dınlerken, birin- cilik kürsüsundeTürkıye'nın ilk altın adamı Yaşar Erkan'ın göz- lennden akan yaşlar, elındeki saksı içinde kendisine verilmiş çınar fidanını suluyordu. Atatürk'ün telgrafı Türkiye ayağa kalkmıştı sanki... Turkiye bayram yapı- yordu, Türkiye sokaklara dökül- müştü. Berlın postanesı gü- reşçilerimizin kaldıklan olımpı- yat kampına telgraf taşıyordu durmadan... Güreş Federas- yonu Başkanı Ahmet Fetge- ri çuvalla gelen telgraflardan birini Yaşar Erkan'a gosterdı: "Yaşar şu telgrafa bir bak." Türkıye'nın guıuru ilk attn adam telgrafı bırçırpıdaokudu, bir de- fa daha okudu. "Kendın kü- çüksün ama memleket için çok büyük bir ış yaptın. Artık ismin Türk spor tahhıne geç- ft Çokyaşa Yaşar. ATATÜRK." Heyecandan o gece uyku gır- türk'ün tepkisi sert olunca fa- şıst lıder arayı yumuşatmak, aslında Italyanlann daha güç- lü olduğunu göstermek için Is- tanbul'a Italyan güreş takımı- nı göndermişti. 19 Eylül 1933 günü Taksım'dekı Maksım Ga- zinosu'nda yapılan Türkiye- Italya Ulusal Güreş karşılaş- masını Atatürk de izlemiş ve güreşçılerimizın Italyanlara kar- şı aldıgı başart üzerine sporcu- lanmıza Florya Köşkü'nde öğ- le yemeği vermişti. Yemekte 22 yaşında ve takımın en genç güreşçısi olan Yaşar Erkan'a şöyle demışti "Adını son za- manlarda duymaya başladım küçük. Başannı duyuyorum, Fakat senden daha büyükba- şanlar da bekliyorum." Yaşar saygı ile eğildı, hıç sesini çıka- ramadı. Ama o anda yemin et- mışti, Atatürk'ün istegini mut- laka yerine getırecekti. Ata- türk'ün bu istemini bir emir ola- rak kabul etti ve 3 yıl sonra Türk sportanhine ilk altın adam olarak adını yazdı. Erzincanlı Yaşar Erzıncan Refahıye ilçe- sının ispıde köyünde Ali Peh- livan'dan olma Seher Ha- nım'dan doğma Yaşar, ailenın ilk çocuğuydu. Bir süre sonra Alı Pehlıvan nesı varsa satıp Istanbul'a goç etmış, Sulta- nahmet semtıne yerleşmişti. Yaşar Erkan daha sonra sahil yolunda bir balık lokantası aç- mıştı. Zaman zaman buluştu- ğum ilk Olimpiyat Şampıyonu- muz lafı döndürür dolaştınrAta- türk'ün kendisine gönderdiği telgrafı ezbere okurdu. 1970'lerin başıydı, onu yine ziyarete gitmiştim, çok üzüntüluydü. Adeta yaşamdan elini ayağını çekmiş gibiydi. Tek oğlunu trafik kazasında yitir- mişti, onun için yaşam bitmiş- ti sanki. Sadece anılar vardı. Di- vanyolu'nda- kiFotoŞen'in vıtrininı süs- leyen fotoğ- rafını ve gör- kemli zaferi- nı belgeleyen fotoğrafalbü- münü de ar- tık gözü gör- müyordu. At- tığı kündeler sonucu ze- delenen be- lını tutarak doğrulmaya Olimpiyat armağanı saksıda bir çınardı. Ly|e demiş- medi gözüne. Kolay değildi, t i : "Acılann en büyüğü evlat Atatürk'e verdiği sözü 3 yıl sonra yerine getırmışti. Hem de Olimpiyat Şampiyonu ola- rak... Mussolini'ye ders 193O'lu yıllann başıydı. Italya'nın faşist liden Musso- lini Antalya'ya göz dıkmış ve bunu nutkunda açıkça söyle- meye cesaret edememışse de satırarasında ima etmiştı. Ata- acısı. Bunu nasıl anlatsam bil- mem ki..." Onu gördüğüm son dakıkalardı. Birkaç gün sonra onun Trakya'da bir köyde in- zivaya çekildiğını öğrendim. 1936'da kendisine verilen çınar fidanını Sultanahmet'te- ki evinın bahçesine dıkmişti ve gozü gibi bakıyordu. Istan- bul'dan kaçıp gıderken bırak- tığı ne evı ne de bahçesindeki çınar kaldı şimdi. Törpülenen yaşamını 1986'da noktaladı. 21 NİSAN 2004 SAYI 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle