21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2004 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MUMTAZ SOYSAL Üçüncü Adam ORSON VVELLES'İN en başarılı filmlerinden bi- riydi. Soğuk Savaş'ın ilk yıllannda iki blok dünyala- rının kesiştiği Viyana girdabında yaşanan casusluk hikâyesi, görüntüleri ve müziğiyle hâlâ zihinlerdedir. 0 zamandan beri "Üçüncü Adam" sözü, birçok ülkenın, özellikle de Türkiye ıle Amerika'nın iç poli- tikasında sık kullanılan bır deyim oldu: Bizdeki be- lediye başkanlığı ya da ABD'deki başkanlık seçim- lennde yanşan iki aday varken ve tahminler o ikili üze- rine yapılırken birdenbire ortaya çıkıp hesapları al- tüst eden kişidir o. Az farkla, bazen birkaç yüz oyla kaybedilen seçimlerde hep boyle bir kişinin rolü var- dır; bu yüzden adı da kolay unutulmaz. Son günlerin Amerika'sında yine bir Üçüncü Adam sahneye çıktı. Üstelik, geçen başkanlık seçim- lerinde George W. Bush'un kazanmasına yol açan aynı kişı: Ralph Nader. Soyadının "nad/y"lığınden belli olduğu gibi Orta- doğu Hıristiyanlığının bir köşesinden kopup Atlan- tik ötesine yerleşenlerden biri olarak önce ticaret âlemine adını duyuran, sonra da "tüketici haklan" konusunda ülkeyı birbirıne katan adam. Üretimı kam- çılamakta tüketime baş yeri veren bir ekonomide re- kabetin her zaman fiyat düşüşüne yol açmadığı, tröst oyunlarının, tekellerın, reklam kampanyalarının insanları dolandırdığı birortamda "Ben tükeiiciden yanayım" diye ortaya çıkan Ralph Nader bir ara Amerikan halkınca baştacı edilmişti. "Popü/er"lik eninde sonunda onu da politıkaya sürükledi, 2000 yılının başkanlık yarışında olduğu gibi ara sıra orta- ya çıkıp şansını denemesine yol açtı. Şans denemek miydi, yoksa taraflardan biri lehi- ne karşıdakı oyları bölmek ıçin bilinçli ve hesaplı bir oyun muydu, orası pek belli olmadan kalmıştır. Rakamlar ortada: O seçimde Cumhuriyetçi aday Bush ile Demokrat Partili AJ Gore'un ikisi de yüz- de 48'er oy almış, Nader'in oyu ise topu topu yüz- de 3'te kalmıştı. Anımsarsanız, sonucu belirleyen, şim- diki Başkan'ın Florida eyaletinde 537 oyla kazanma- sı olmuştu. Nader, aday olup orada 97 bin küsur oy almamışolsaydı, Demokrat Partı oylan bölünmeye- cek ve Gore kazanacaktı. Yarışın gögüs farkıyla bit- tiği kuzeydeki New Hampshire eyaletinde dedurum aynıydı: Nader 22 bın küsur oy aldığı için Bush 7 bin oy farkla kazanmıştı. Şimdı. Demokrat aday adayları arasında John Kerry aynı partı içindeki rakibi John Edvvards'agö- re büyük farkla önde. Ama, sonuçta adaylığı kaza- nıp Bush'a karşı seçime gırdiğınde şansının yüksek olabıleceğinidüşünenlerartıkçokemindegiller: Na- der, alabileceği kıytırık oylaria da olsa Demokratlan bölerse Bush'un öne çıkması büyük olasılıkmış. Gerçi bugünün Amerika'sında tüketicinin korun- ması artık Nader'lere gereksınme bırakmayacak ka- dar sağlam kurallara bağlanmıştır ama, seçmen ka- labalığının her zaman rasyonel düşünmediği veakıl- sızlığın kolayca egemen olabildiği de her ülkede bi- linen ve yaşanan bir gerçek değil midir? VEFAT 22.02.2004 Pazargünü, Erzurum ili, Tortum eşrafından, sevgili annemiz, FATMA ZİLı kaybettik. Acımız sonsuzdur. Tann'dan rahmet ve tüm sevenlerine başsağlığı dileriz. O'NU ÇOK ÖZLEYECEĞİZ... AİLESİ adına DOĞA ŞAHİIM Bilim ve Halk Bilinci Demokrasimiz 14 Mayıs 1950'nin hemen ertesinde ortaya çıkan bir hastalık ile sakat (malul) 'seçilmişler" kendilerini her konuda yetkin ve yetkili görüyorlar, hemen her kurum ile istediklen gibi o>Tiamak hakkına sahip oldıüdannı sanıyorlar. Prof. Dr. Ismail HAKKI DURU B aşhktakı konuda talep edılen bu yazıya başlarken halk bi- linci sözlerini esinletebilece- ği (ilham edebileceği) ka\ram ve olgularla bilim arasındaki ilişkiyi düşündüm. Sadece Türkiye'de de- ğil, en ileri ülkelerde de bilim, çok düşük bir azınlığın ilgilendiğı bir şey. Dünyanın her yerinde örneğin astroloji'ye inananla- nn sayısı, bilimcilerle karşılaştınlamayacak kadar çok. Herhangi bir ülkede, şu günler- de bizim Maliye Bakanımızın yaptığı gibi. üniversitelerin araştırma fonları. emekli maaşlannın artışı önünde engel olarak gös- terilse halkın zihni kolaylıkla çelinebilir. Hele bir de basın ve yayın organları insan- lan kandırma ve uyutma yanşında iseler... Halk bilinci ya da benzeri kavramlara sık sık, daha çok da siyasal amaçlarla gönder- mede (atıfta) bulunulur. Halk bilinci nedir. kendisini nasıl belli eder gibi somut soru- lar sorduğumuzda pratikte karşılaştığımız sürecin şu olduğunu görürüz: Demokratik araçlar ile (yani seçimler ile) demokratik laı- rumlara (yani esas itibanyla TBMM'ye) halkın istediği kişilerin gelmesi. Bu sapta- madan sonra kanımca bilim ile "seçilmiş- lerin" ilişkisı daha anlamlı bir irdeleme ko- nusu olacaktır. Bilim ve "seçilmişler" ilişkisini genelzi- hin egzersizleri ıle vakıt yitirmeksizin, son bir yıldır, eskiye göre çok daha yoğun ve yaşamsal bır biçimde yaşamakta oldukla- nmızı da dikkate alarak, doğrudan Türki- ye pratiğinde incelemek gerektiğini düşü- nüyorum. Söyleyeceklenm güncel politika ile çok fazla ilişkili görülebilir. Ancak için- de bulunduğumuz koşullarda akademile- rin güncel politikanın dışuıda kalamayaca- ğını kabul etmek zorundayız. Demokrasimiz 14 Mayıs 1950"nin he- men ertesinde ortaya çıkan bir hastalık ile sakat (malul) "'seçilmişler'' kendilennı her konuda yetkin ve yetkili görüyorlar, hemen her kurum ile istedikleri gibi oynamak hak- kına sahip olduklannı sanıyorlar. "Siz ister- seniz hilafeti bile getirirsiniz'' bu anlayışın tarihe geçmiş özlü sözü (vecizesi). Konu- muz olan biMm veteknoloji'ye gelirsek... Ne müdahalelergörmedikki... Doçentlikdil sı- navındaki baraj konusunda bile yasa çıktı Meclis'ten. Kaç kez üniversite öğrenci af- fı (yüksek lisans dahıl) ilan edıldi. Üniver- siteler ile hiç ilişkisi olmayan mılletvekil- lerinın önerilenyle, kent ve kasabalannda esnaf para kazansın, evler yüksek kira ge- tirsin de onlara seçim yatınmı olsun diye, kaç yere hesapsız üniversite açıldı. "Seçil- miş" çoğunluk üstelik bırde "ideolojik" iş- lev (misyon) sahibi ise sadece bilim ve tek- nolojide değil hemen her alanda ülkenin ge- leceğıni de büyük tehlikeler içine atacak iş- ler yapmakta, bu yolda dış çevrelenn arzu- ları doğrultusunda da hareket edebilmek- tedir. Çeşitli kurumlara ve bu arada TÜBÎ- TAK ve YÖK"e karşı günümüzde yapılan- lan (yazık ki alıştığımız partizanlığın öte- sinde) biraz da bu bağlamda değerlendir- mek gerekır. "Seçümiş" totaliterliğinin, es- kiden en azından partizanhk sayıhp, eleş- tirilirken zamanımızda demokrasinin gere- ği olarak sunulmakta olması, bir başka ye- ni olgu. Medya profesör ve düşünürleri AB standartlan, Kopenhag ölçütleri (kriterle- ri) adına çarpıkliğı meşru göstermeye çabş- makta. Durumun gerçek demokrasiye pek ben- zemediği açık. Bir kez her konunun "de- mos"unun ayn olması gerekir. Ciddi uzman- lık ve deneyim isteyen konularda ehil ku- rum ve kişilerin yerini, "seçUmiş" olmak ile doldurmak kabil değildir. Ashnda apaçık olan bu saptamanın (tespitin) doğruluğunun kanıhru, ılgili olduğumuz yükseköğretim ve bilim kurumlannda, örneğin son yirmi yıl- da yaşadıklanmızı anımsayarak görebiliriz. Bu kurumlann oransal (nispi) bir rahatlık içinde bulunduğu ve özgürce geliştiği yıl- lar ile koalisyon hükümetleri dönemleri bi- re bir örtüşmekte. Demokrasimizin şimdi olduğu gibi "kuvvetli" tek parti hükümet- leri ortaya çıkarttığı zamanlarda ise kurum- lanmız saldın altında kalmakta, iktidarlar ile uğraşmaktan kendi işlerini yapamamak- ta. Kanımca ülkedeki hemen tüm kurum- lan özerkleştiren, "seçilmişlerin" alanını ise iyice daraltan bir anayasal düzene her ne yolla olursa olsun geçmek gerekmekte- dir. Bilimcilere düşen görev, yüzeysel de- mokrasi, insan haklan, çoğulculuk gibi par- lak ama içi doldurulmamış söylemlere ka- pılmadan, doğrulan söyleyip çözge (çare) aramaya çalışmak olmalıdır. Bilim insan- lan da medya modalanna uyup, popülizme teslim olurlarsa sağlam değerlendirme ya- pacak kim kalır geriye? 27 Mayıs'ın Radikalleri Uzerine S u p h i K A R A M A N Milli Birlik Komitesi Cyesı ^\ ^y Mayıs De\ ri- / / mi'ninilkeün- lennde ülke ay- dınlanndan bir kadro. Mil- li Birlik Komitesi'nin çev- resinde hızla oluşuyordu. Bu doğaldı. Geçmişte de tarihsel süreç böyle, as- ker-aydın işbirliğı ile ge- liştirilmiştı. Jön Türkler- den, 1. ve 2. Meşruti- yet'ten, 31 Mart gericili- ğinin önlenmesinden, Ça- nakkale'den, Kurtuluş. Sa- vaşı'ndan ve Cumhuriyet devrimlerinden beri bu böyle idi. 27 Mayıs'ın görünürde- ki gündemi, ortamı oluş- ruran baskı rejimi ve öz- gürlüklerdi. Sorunun te- melinde sosyal ve ekono- mik çarpıklıklann oldu- ğu, toplumsal duyunca he- nüz yeterince yerleşme- mişti. 27 Mayıs'ın çevresine koşan köktenci aydınlar- dan bınsi de o sırada Pa- ris'te basın müşavırliği ya- pan Aydemir Balkandı 27 Mayıs'ın dışanda hız- la tanıtılması ve yorum- lanmasında çaba harca- yanlann ön saflannda bu- lunuyordu. Özellikle 13 Kasım'dan sonraki dönem- de, 14'lerin dışandakiça- lışmalarını oldukça aynn- tılı olarak izleme fırsatını bulması, tarihsel saptama- ya katkılı olmuştur. Kırk yıl sonra bunlann açığa çıkması ve tüm Milli Bir- lik Komitesi üyelerinin o günkü radikal görüşleri ile sergilenmesi, yalnız 13 Kasım 1960 öncesine de- ğil, bundan sonraki olay- lann da yorumlanmasında önemlı ipuçlan verecektir. Aydemir Balkan'ın Eldm2003'te tt Akşanı\ö- beti" adlı bir kitabı yayım- lanmıştır. Hastayatağında saygın bir annenin çocu- ğuna duygulu bir sesleni- şinden adını alan bu kita- bın son üçte biri (sayfa 308-432) 27 Mayıs'a ve özellikle de 14'lerinyurt- dışındakı çalışmalanna de- ğinmektedir. Otobiyogra- fi sayılabilecek kapsamlı bir kitabın son kısmında, özel bölüm \e başlık altın- da olmaksızın, verilen ta- rihsel bilgilerin, ilgililerin dışında, geniş çe\Telerce izlenebileceğini sanmıyo- rum. Oysa verilen bilgi- ler çok önemli, tarihsel yo- rumlar çok ilginçtir. Aydemir Balkan'ın olaylara bakışı tümden ra- dikalcilik açısındandır. Do- ğal olarak kitabında böy- le gördüklerine daha çok yer vermiş olacaktı. Nite- kim bu konuda rekor Tür- keş ve Kabibay dadır. Bi- raz arkadan OrhanErkan- h, Numan Esin, Sami Kü- çük (23'lerden) gelmek- HALUK ŞAHİN'LE DERİN HABER, KONUKLARI DPT ESKİ MÜSTEŞARI İLHAN KESİCİ YTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ERCAN KARAKAŞ SİYASETBİLİMCİ PROF. DR. YILMAZ ESMER VE ARAŞTIRMACI ERHAN GÖKSEL'LE YEREL SEÇİMLERE GİDEN TÜRKİYE'DE SİYAŞET ALANINDA YAŞANACAK GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRİYOR DERİN HABER ÇARŞAMBA SAAT 23MTDE tv8'DE BU AKŞAM 21:00 SİNEMA "UÇ NOKTA" 00:30 HABER AKTİF "Gündemden son başlıklar" .tv8 cgm.tr tedir. Ilginç olan husus, 14'lerden dört kişinin ki- tapta hiçbir yerde adlan geçmediği halde 23'ler- den, Sami Küçük'ten ay- n olarak daha beş kişinin adlanna ön sıralarda yer verilmiş olmasıdır. 27 Mayıs'ın hemen er- tesinde, Milli Birlik Komi- tesi toplantılannda yapılan görüşmelerde, MBK üye- lerinden kımlerin radikal düşünceli olduklan, kim- lerin çekingen, tutucu ya da bir partiye bağımlı ola- rak statükonun sınırlan ile bağlı kalacaklan belli ol- muştu. Hiç kuşku yoktur ki çoğunluk, devrimci atı- lımcılığın coşkusunu he- nüz taşıyan radikal lerde idi. Bunun içindir ki 27 Mayıs döneminin ilk dört ayında radikalci girişimler rahatlıkla gerçekleştirile- bilmiştir. Silahlı Kuv'vet- ler'in hantal bırakılmış kadrolannda köklü düzen- lemeler yapılmıştır. 235 general ve üst rütbelerde 4 bin 500 subay uygun ya- sal koşullar yaratılarak. hiçbir zorluk görmeden kısa zamanda emekli edil- mıştır. 18 Eylül 1960 ta- rihli Resmi Gazete'de ya- yımlanan "MflB BirlikKo- mitesi'nm Görüş ve Direk- tifleri" ile sosyal ve eko- nomik reformlar yapıla- bileceğinin işaretleri ve- rilmiştir. Böylece MBK'nin sahip olduğu di- namizmin radikalci yüzü görülmüştür. Bir devrimin. devrim- cinin ve de çe\Tesine ko- şan aydınlann bir kısmının bilincinde başta ya da za- manla oluşacak köktenci düşüncenın uyum halin- de işletilmesi. de\Tİmin ve devrimcinin başansı ola- bilecekti. İleri düşüncele- rin uyum halinde işletile- meyeceği kuşkusunu yay- gınlaştıran serüvenci (ma- ceracı) da\Tanışın fıüzlen- mesi, radikallerin bütün- leşmesini engelledi. Bu nedenle 27 Mayıs'ın radi- kallerce umut edilen başa- nsı sadece 1961 Anaya- sası ile sırurlı kaldı. 13 Ka- sım 1960'ta 14'lerMBK dışında bırakıldılar. Toz dumandan bir süre sonra görüldü ki ülke sorunlan- nın tartışılmasında MBK yine ikiye bölünmüş du- rumdadır. Bir tarafta sa- yılan az bile olsa radikal- ler. öbür yanda yine çe- kingen rutucularvebir par- tiye bağımlı olma durum- lannı ısrarla sürdüren sta- tükocular. Fakat artık bir "maceracı da\TanışT 'ın et- kisi kalmadığı için taraf- tar arasında sert tartışma- lar olsa bile ele alınan so- runlar hızla sonuçlandın- lıyor, yasal temelleri kuru- luyordu. Mizahçı biryak- laşımla Ahmet Yüdız tu- tucu görüşte olanlara "Uşak Grubu" adını ta- kınca, durumu yumuşat- mak için ben de bizlerin de içinde bulunduğu karşıt gruba "GedEGrubu" adı- nı takmıştım. 1961 Ana- yasası, Kurucu Meclis'ten geçirilinceye kadar, MBK bu ikili yaklaşımını sür- dürdü. Fakat sorunlar hep radikallerden yana sonuç- landınlıyordu. Herkesin bildiği gibi 1961 Anayasası, o günkü toplumsal istencin ikrisin- deoluştunıkhL Sosyai dev- let ilkesi. grev ve toplusöz- leşme haklo,emeğin değe- ri, De\1et Planlama Teşki- latının anayasal hüküm haline getirilnıesL 222 sa- >ıh -İlkögretim ve EğMm" Yasasu 224 sa>ıh "Saglık Hizmederinin Sosyalleşti- rilmesi" Yasası. 212 sa>ıb -Basın Flkir Işçileri" Ya- sası bunun kamdandır. Hukuk devleti, bağım- sız yargı ve Anayasa Mah- kemesi ile birlikte 1961 Anayasası'nın taşıdığı bu ilerici ve reformcu yapı 27 Mayıs Devrimi'nin gü- len yüzüdür. 27 Mayıs Devrimi'nin harcında kat- kısı bulunan herkesin, bu arada 14'lerin de bunda payı vardır. Bu yüzdendir ki 30 yıl sonra kurulan "1%1 Anayasası v« Çag- daş Demokrasi \akfı" 23'lenn, 14'lerin ve 1961 Kurucu Meclis üyelerinin işbirliği ile oluşturulmuş- tur. Bilim ve akıl dışı, man- tık temeli olmayan serü- venci davranışın bir örne- ğini de Aydemir Balkan, kitabının 343. sayfasmda açıklamaktadır. Türkeş'in 1961 sonbahannda "14'le- rin topluca Esenboğa'ya bir baskmla inmesi" öne- risi... Buöneri 14'lerin hiç- birisi tarafindan kabul gör- memişti. Bunca yaşanı- lan, görülen ve bilinenle- ra karşın 40 yıl sonra bile serüvenci görüş erbabının hâlâ radikalci görülmesi ve buna duyulan ilginin, bugün radikalciliğin ifla- sı anlamına gebneyeceği- ni de biliyorum. Sayın Aydemir Bal- kan'ın çabalan MBK'nin radikallerini bir arada tut- maya yetmemiştir. Fakat başından sonuna kadar MBK 'nın izlediği çizgi bu doğrultuyu, olanaklar öl- çüsünde korumuşrur. Kitapta sergüenen bilgi- lerde bazı maddi yanlışlar da vardır. Fakat venlen bil- gıler önemlı, tarihsel yo- rumlar ilginçtir. PENCERE Sabiha Gökçen ve Tehcir... Hürriyet gazetesi, belgesiz ve kanıtsız ortaya atı- lan bir söylentiyi manşete çıkardı: Atatürk'ün manevi kızı ve ulusal kahramanımız Sabiha Gökçen Ermeni asıllı idi; 'feA?c/r'debirye- timhaneye bırakılmıştı; Mustafa Kemal çocuğu se- vip yanınaalmıştı... Günlerden beri bu konu medyada tartışılıyor; haberler, yorumlar, köşe yazılan birbirini izliyor, ki- misi de sureti haktan görünerek diyor ki: - Ermeni olsa ne yazar?.. önemli mi?.. Peki, önemli değilse, medya bu konuyu neden manşete çıkardı?.. • iddia 'tehcir' olayına dayanıyor, Avrupa Birliği'nin ve Avrupa coğrafyasındaki nice devletin pariamen- tosuna göre 'tehcir' bir 'soykınm'dır... Gerçek mi? Sabiha Gökçen'in haberi bu iddialan kızıştırmak ve yaymak için gündeme girmiş olmasın?.. Dün bu köşede iki sözcükten söz açmıştım: 'Tehcir..' Ve 'Mübadele..' Çoğu kişinin ikisinden de habersiz olduğunu şaşkınlıkla gördüm; oysa her ikisi de Türkiye'nin çö- küş ve kurtuluş tarihlerine ilişkindir. Bugün 'tehcir'den biraz söz açmakta yarar var; bu ilginç tarihsel olayı Fransız bilim adamlarından aktarmak en doğru yöntemdir. Profesör Robert Mantran yönetimindeki Fran- sız bilim adamlan 80'li yılların sonunda "Osmanlı Imparatohuğu Tarihi" adı altında iki ciltlik yayın yapmışlardı; on bir kişilik kurulun yansızlığı tartışı- lamaz... Işte bu kitaptan konuya ilişkin özetler... • "1915 Mayısı'nın ortalanna doğru, Osmanlı hü- kümeti, Doğu illerinde yeheşmiş bütün Ermenile- rin 'tehciri'n/ emreder. Çok geçmeden Batı Ana- dolu Ermenilerini de içine alacak harekât korkunç koşullar içinde akışını sürdürür: Yağmalar, yan- gınlar, işkenceler, kıyımlar olur. Kurbanlann sayı- sını doğrulukla saptama olanağı yok! Kimine gö- re 300 bin ile 600 bin arasında dile getirilen bu sa- yı kimine göre 1 milyonu aşıyor." Kitap bu sayılann Ermeni tezi olduğunu yazıyor. Ya karşıt tez?.. "1915'te Çarlık ordulan Van Gölü yöresinde iler- lerken, Kafkas ve Türk Ermenilerinin oluşturduğu bihikler de harekâta katılmışlardı. Osmanlılar bu Rus - Ermeni karışımı kuvvetleri belirli bir süre sonra durdurup püskürteceklerdir. Savaş sonra- sı istatistikleri, Rus işgaline ve Ermeni milislehn öç eylemlerine uğrayan illerin her birinde önemli bir nüfus açığını ortaya koyuyorlar; bu eksiklik düş- manın işlediği kıyımların sonucudur." Fransız bilim adamlan şu satırlann altını çizmek- ten vazgeçemiyoriar: "Savaşın felaketleh altında ezilen tek halk de- ğildir Ermeni halkı..." Sabiha Gökçen'e yönelik 'iddia' işte bu tehcir tab- losunun ortasına oturtuluyor; Ermenilerin ortalıkta bırakıp kaçtıkları çocuklardan sayılıyor Sabiha... Peki, belge ve kanıt?.. Yok!.. Türkiye Cumhuriyeti'nde, Türkiye'ye düşman bir • hızlı kesim türedi... Nasıl oldu bu?.. Durup dururken olmaz böyle şeyler, her şeyin bir nedeni vardır... Türkiye parçalanmak, bölüşülmek, paylaşılmak isteniyor; bunun dış güçleri içerde medyayı körük- lüyor; her tarafta bir garip tezgâh kuruluyor. tatilaboneliği ^ ^% ay ödeyin lUyıl tatil yapın. "tatil aboneliği" MART AYI TANITIM TURLARINA KATILIN. YAPI-C Sır Çumhutiyet Vskfı Kurutuşu&r Adres: Tûrkocağı Cad. Basın Sarayı No.t Kat. 4 (Gazetedler Cemiyeti üstü) Cağatoğiu istanbul Tet (0212) 520 21 91-92. (0212) 522 49 26 Faks:(0212)520 50 23 Gazete tel: (0212) 512 05 05 / 550-561 E-Posta: [email protected] www.yapic.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle