Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2004 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Üçüncü Adam
ORSON VVELLES'İN en başarılı filmlerinden bi-
riydi. Soğuk Savaş'ın ilk yıllannda iki blok dünyala-
rının kesiştiği Viyana girdabında yaşanan casusluk
hikâyesi, görüntüleri ve müziğiyle hâlâ zihinlerdedir.
0 zamandan beri "Üçüncü Adam" sözü, birçok
ülkenın, özellikle de Türkiye ıle Amerika'nın iç poli-
tikasında sık kullanılan bır deyim oldu: Bizdeki be-
lediye başkanlığı ya da ABD'deki başkanlık seçim-
lennde yanşan iki aday varken ve tahminler o ikili üze-
rine yapılırken birdenbire ortaya çıkıp hesapları al-
tüst eden kişidir o. Az farkla, bazen birkaç yüz oyla
kaybedilen seçimlerde hep boyle bir kişinin rolü var-
dır; bu yüzden adı da kolay unutulmaz.
Son günlerin Amerika'sında yine bir Üçüncü Adam
sahneye çıktı. Üstelik, geçen başkanlık seçim-
lerinde George W. Bush'un kazanmasına yol açan
aynı kişı: Ralph Nader.
Soyadının "nad/y"lığınden belli olduğu gibi Orta-
doğu Hıristiyanlığının bir köşesinden kopup Atlan-
tik ötesine yerleşenlerden biri olarak önce ticaret
âlemine adını duyuran, sonra da "tüketici haklan"
konusunda ülkeyı birbirıne katan adam. Üretimı kam-
çılamakta tüketime baş yeri veren bir ekonomide re-
kabetin her zaman fiyat düşüşüne yol açmadığı,
tröst oyunlarının, tekellerın, reklam kampanyalarının
insanları dolandırdığı birortamda "Ben tükeiiciden
yanayım" diye ortaya çıkan Ralph Nader bir ara
Amerikan halkınca baştacı edilmişti. "Popü/er"lik
eninde sonunda onu da politıkaya sürükledi, 2000
yılının başkanlık yarışında olduğu gibi ara sıra orta-
ya çıkıp şansını denemesine yol açtı.
Şans denemek miydi, yoksa taraflardan biri lehi-
ne karşıdakı oyları bölmek ıçin bilinçli ve hesaplı bir
oyun muydu, orası pek belli olmadan kalmıştır.
Rakamlar ortada: O seçimde Cumhuriyetçi aday
Bush ile Demokrat Partili AJ Gore'un ikisi de yüz-
de 48'er oy almış, Nader'in oyu ise topu topu yüz-
de 3'te kalmıştı. Anımsarsanız, sonucu belirleyen, şim-
diki Başkan'ın Florida eyaletinde 537 oyla kazanma-
sı olmuştu. Nader, aday olup orada 97 bin küsur oy
almamışolsaydı, Demokrat Partı oylan bölünmeye-
cek ve Gore kazanacaktı. Yarışın gögüs farkıyla bit-
tiği kuzeydeki New Hampshire eyaletinde dedurum
aynıydı: Nader 22 bın küsur oy aldığı için Bush 7 bin
oy farkla kazanmıştı.
Şimdı. Demokrat aday adayları arasında John
Kerry aynı partı içindeki rakibi John Edvvards'agö-
re büyük farkla önde. Ama, sonuçta adaylığı kaza-
nıp Bush'a karşı seçime gırdiğınde şansının yüksek
olabıleceğinidüşünenlerartıkçokemindegiller: Na-
der, alabileceği kıytırık oylaria da olsa Demokratlan
bölerse Bush'un öne çıkması büyük olasılıkmış.
Gerçi bugünün Amerika'sında tüketicinin korun-
ması artık Nader'lere gereksınme bırakmayacak ka-
dar sağlam kurallara bağlanmıştır ama, seçmen ka-
labalığının her zaman rasyonel düşünmediği veakıl-
sızlığın kolayca egemen olabildiği de her ülkede bi-
linen ve yaşanan bir gerçek değil midir?
VEFAT
22.02.2004 Pazargünü, Erzurum ili,
Tortum eşrafından, sevgili annemiz,
FATMA ZİLı
kaybettik.
Acımız sonsuzdur.
Tann'dan rahmet ve tüm sevenlerine
başsağlığı dileriz.
O'NU ÇOK ÖZLEYECEĞİZ...
AİLESİ adına
DOĞA ŞAHİIM
Bilim ve Halk Bilinci
Demokrasimiz 14 Mayıs 1950'nin hemen ertesinde ortaya çıkan bir hastalık ile
sakat (malul) 'seçilmişler" kendilerini her konuda yetkin ve yetkili görüyorlar,
hemen her kurum ile istediklen gibi o>Tiamak hakkına sahip oldıüdannı sanıyorlar.
Prof. Dr. Ismail HAKKI DURU
B
aşhktakı konuda talep edılen
bu yazıya başlarken halk bi-
linci sözlerini esinletebilece-
ği (ilham edebileceği) ka\ram
ve olgularla bilim arasındaki
ilişkiyi düşündüm. Sadece Türkiye'de de-
ğil, en ileri ülkelerde de bilim, çok düşük
bir azınlığın ilgilendiğı bir şey. Dünyanın
her yerinde örneğin astroloji'ye inananla-
nn sayısı, bilimcilerle karşılaştınlamayacak
kadar çok. Herhangi bir ülkede, şu günler-
de bizim Maliye Bakanımızın yaptığı gibi.
üniversitelerin araştırma fonları. emekli
maaşlannın artışı önünde engel olarak gös-
terilse halkın zihni kolaylıkla çelinebilir.
Hele bir de basın ve yayın organları insan-
lan kandırma ve uyutma yanşında iseler...
Halk bilinci ya da benzeri kavramlara sık
sık, daha çok da siyasal amaçlarla gönder-
mede (atıfta) bulunulur. Halk bilinci nedir.
kendisini nasıl belli eder gibi somut soru-
lar sorduğumuzda pratikte karşılaştığımız
sürecin şu olduğunu görürüz: Demokratik
araçlar ile (yani seçimler ile) demokratik laı-
rumlara (yani esas itibanyla TBMM'ye)
halkın istediği kişilerin gelmesi. Bu sapta-
madan sonra kanımca bilim ile "seçilmiş-
lerin" ilişkisı daha anlamlı bir irdeleme ko-
nusu olacaktır.
Bilim ve "seçilmişler" ilişkisini genelzi-
hin egzersizleri ıle vakıt yitirmeksizin, son
bir yıldır, eskiye göre çok daha yoğun ve
yaşamsal bır biçimde yaşamakta oldukla-
nmızı da dikkate alarak, doğrudan Türki-
ye pratiğinde incelemek gerektiğini düşü-
nüyorum. Söyleyeceklenm güncel politika
ile çok fazla ilişkili görülebilir. Ancak için-
de bulunduğumuz koşullarda akademile-
rin güncel politikanın dışuıda kalamayaca-
ğını kabul etmek zorundayız.
Demokrasimiz 14 Mayıs 1950"nin he-
men ertesinde ortaya çıkan bir hastalık ile
sakat (malul) "'seçilmişler'' kendilennı her
konuda yetkin ve yetkili görüyorlar, hemen
her kurum ile istedikleri gibi oynamak hak-
kına sahip olduklannı sanıyorlar. "Siz ister-
seniz hilafeti bile getirirsiniz'' bu anlayışın
tarihe geçmiş özlü sözü (vecizesi). Konu-
muz olan biMm veteknoloji'ye gelirsek... Ne
müdahalelergörmedikki... Doçentlikdil sı-
navındaki baraj konusunda bile yasa çıktı
Meclis'ten. Kaç kez üniversite öğrenci af-
fı (yüksek lisans dahıl) ilan edıldi. Üniver-
siteler ile hiç ilişkisi olmayan mılletvekil-
lerinın önerilenyle, kent ve kasabalannda
esnaf para kazansın, evler yüksek kira ge-
tirsin de onlara seçim yatınmı olsun diye,
kaç yere hesapsız üniversite açıldı. "Seçil-
miş" çoğunluk üstelik bırde "ideolojik" iş-
lev (misyon) sahibi ise sadece bilim ve tek-
nolojide değil hemen her alanda ülkenin ge-
leceğıni de büyük tehlikeler içine atacak iş-
ler yapmakta, bu yolda dış çevrelenn arzu-
ları doğrultusunda da hareket edebilmek-
tedir. Çeşitli kurumlara ve bu arada TÜBÎ-
TAK ve YÖK"e karşı günümüzde yapılan-
lan (yazık ki alıştığımız partizanlığın öte-
sinde) biraz da bu bağlamda değerlendir-
mek gerekır. "Seçümiş" totaliterliğinin, es-
kiden en azından partizanhk sayıhp, eleş-
tirilirken zamanımızda demokrasinin gere-
ği olarak sunulmakta olması, bir başka ye-
ni olgu. Medya profesör ve düşünürleri AB
standartlan, Kopenhag ölçütleri (kriterle-
ri) adına çarpıkliğı meşru göstermeye çabş-
makta.
Durumun gerçek demokrasiye pek ben-
zemediği açık. Bir kez her konunun "de-
mos"unun ayn olması gerekir. Ciddi uzman-
lık ve deneyim isteyen konularda ehil ku-
rum ve kişilerin yerini, "seçUmiş" olmak ile
doldurmak kabil değildir. Ashnda apaçık
olan bu saptamanın (tespitin) doğruluğunun
kanıhru, ılgili olduğumuz yükseköğretim ve
bilim kurumlannda, örneğin son yirmi yıl-
da yaşadıklanmızı anımsayarak görebiliriz.
Bu kurumlann oransal (nispi) bir rahatlık
içinde bulunduğu ve özgürce geliştiği yıl-
lar ile koalisyon hükümetleri dönemleri bi-
re bir örtüşmekte. Demokrasimizin şimdi
olduğu gibi "kuvvetli" tek parti hükümet-
leri ortaya çıkarttığı zamanlarda ise kurum-
lanmız saldın altında kalmakta, iktidarlar
ile uğraşmaktan kendi işlerini yapamamak-
ta. Kanımca ülkedeki hemen tüm kurum-
lan özerkleştiren, "seçilmişlerin" alanını
ise iyice daraltan bir anayasal düzene her
ne yolla olursa olsun geçmek gerekmekte-
dir. Bilimcilere düşen görev, yüzeysel de-
mokrasi, insan haklan, çoğulculuk gibi par-
lak ama içi doldurulmamış söylemlere ka-
pılmadan, doğrulan söyleyip çözge (çare)
aramaya çalışmak olmalıdır. Bilim insan-
lan da medya modalanna uyup, popülizme
teslim olurlarsa sağlam değerlendirme ya-
pacak kim kalır geriye?
27 Mayıs'ın Radikalleri Uzerine
S u p h i K A R A M A N Milli Birlik Komitesi Cyesı
^\ ^y Mayıs De\ ri-
/ / mi'ninilkeün-
lennde ülke ay-
dınlanndan bir kadro. Mil-
li Birlik Komitesi'nin çev-
resinde hızla oluşuyordu.
Bu doğaldı. Geçmişte de
tarihsel süreç böyle, as-
ker-aydın işbirliğı ile ge-
liştirilmiştı. Jön Türkler-
den, 1. ve 2. Meşruti-
yet'ten, 31 Mart gericili-
ğinin önlenmesinden, Ça-
nakkale'den, Kurtuluş. Sa-
vaşı'ndan ve Cumhuriyet
devrimlerinden beri bu
böyle idi.
27 Mayıs'ın görünürde-
ki gündemi, ortamı oluş-
ruran baskı rejimi ve öz-
gürlüklerdi. Sorunun te-
melinde sosyal ve ekono-
mik çarpıklıklann oldu-
ğu, toplumsal duyunca he-
nüz yeterince yerleşme-
mişti.
27 Mayıs'ın çevresine
koşan köktenci aydınlar-
dan bınsi de o sırada Pa-
ris'te basın müşavırliği ya-
pan Aydemir Balkandı
27 Mayıs'ın dışanda hız-
la tanıtılması ve yorum-
lanmasında çaba harca-
yanlann ön saflannda bu-
lunuyordu. Özellikle 13
Kasım'dan sonraki dönem-
de, 14'lerin dışandakiça-
lışmalarını oldukça aynn-
tılı olarak izleme fırsatını
bulması, tarihsel saptama-
ya katkılı olmuştur. Kırk
yıl sonra bunlann açığa
çıkması ve tüm Milli Bir-
lik Komitesi üyelerinin o
günkü radikal görüşleri ile
sergilenmesi, yalnız 13
Kasım 1960 öncesine de-
ğil, bundan sonraki olay-
lann da yorumlanmasında
önemlı ipuçlan verecektir.
Aydemir Balkan'ın
Eldm2003'te
tt
Akşanı\ö-
beti" adlı bir kitabı yayım-
lanmıştır. Hastayatağında
saygın bir annenin çocu-
ğuna duygulu bir sesleni-
şinden adını alan bu kita-
bın son üçte biri (sayfa
308-432) 27 Mayıs'a ve
özellikle de 14'lerinyurt-
dışındakı çalışmalanna de-
ğinmektedir. Otobiyogra-
fi sayılabilecek kapsamlı
bir kitabın son kısmında,
özel bölüm \e başlık altın-
da olmaksızın, verilen ta-
rihsel bilgilerin, ilgililerin
dışında, geniş çe\Telerce
izlenebileceğini sanmıyo-
rum. Oysa verilen bilgi-
ler çok önemli, tarihsel yo-
rumlar çok ilginçtir.
Aydemir Balkan'ın
olaylara bakışı tümden ra-
dikalcilik açısındandır. Do-
ğal olarak kitabında böy-
le gördüklerine daha çok
yer vermiş olacaktı. Nite-
kim bu konuda rekor Tür-
keş ve Kabibay dadır. Bi-
raz arkadan OrhanErkan-
h, Numan Esin, Sami Kü-
çük (23'lerden) gelmek-
HALUK ŞAHİN'LE DERİN HABER, KONUKLARI
DPT ESKİ MÜSTEŞARI İLHAN KESİCİ
YTP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI ERCAN KARAKAŞ
SİYASETBİLİMCİ PROF. DR. YILMAZ ESMER
VE ARAŞTIRMACI ERHAN GÖKSEL'LE
YEREL SEÇİMLERE GİDEN TÜRKİYE'DE
SİYAŞET ALANINDA YAŞANACAK
GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRİYOR
DERİN HABER
ÇARŞAMBA SAAT 23MTDE
tv8'DE BU AKŞAM
21:00 SİNEMA "UÇ NOKTA" 00:30 HABER AKTİF "Gündemden son başlıklar"
.tv8 cgm.tr
tedir. Ilginç olan husus,
14'lerden dört kişinin ki-
tapta hiçbir yerde adlan
geçmediği halde 23'ler-
den, Sami Küçük'ten ay-
n olarak daha beş kişinin
adlanna ön sıralarda yer
verilmiş olmasıdır.
27 Mayıs'ın hemen er-
tesinde, Milli Birlik Komi-
tesi toplantılannda yapılan
görüşmelerde, MBK üye-
lerinden kımlerin radikal
düşünceli olduklan, kim-
lerin çekingen, tutucu ya
da bir partiye bağımlı ola-
rak statükonun sınırlan ile
bağlı kalacaklan belli ol-
muştu. Hiç kuşku yoktur
ki çoğunluk, devrimci atı-
lımcılığın coşkusunu he-
nüz taşıyan radikal lerde
idi. Bunun içindir ki 27
Mayıs döneminin ilk dört
ayında radikalci girişimler
rahatlıkla gerçekleştirile-
bilmiştir. Silahlı Kuv'vet-
ler'in hantal bırakılmış
kadrolannda köklü düzen-
lemeler yapılmıştır. 235
general ve üst rütbelerde
4 bin 500 subay uygun ya-
sal koşullar yaratılarak.
hiçbir zorluk görmeden
kısa zamanda emekli edil-
mıştır. 18 Eylül 1960 ta-
rihli Resmi Gazete'de ya-
yımlanan "MflB BirlikKo-
mitesi'nm Görüş ve Direk-
tifleri" ile sosyal ve eko-
nomik reformlar yapıla-
bileceğinin işaretleri ve-
rilmiştir. Böylece
MBK'nin sahip olduğu di-
namizmin radikalci yüzü
görülmüştür.
Bir devrimin. devrim-
cinin ve de çe\Tesine ko-
şan aydınlann bir kısmının
bilincinde başta ya da za-
manla oluşacak köktenci
düşüncenın uyum halin-
de işletilmesi. de\Tİmin ve
devrimcinin başansı ola-
bilecekti. İleri düşüncele-
rin uyum halinde işletile-
meyeceği kuşkusunu yay-
gınlaştıran serüvenci (ma-
ceracı) da\Tanışın fıüzlen-
mesi, radikallerin bütün-
leşmesini engelledi. Bu
nedenle 27 Mayıs'ın radi-
kallerce umut edilen başa-
nsı sadece 1961 Anaya-
sası ile sırurlı kaldı. 13 Ka-
sım 1960'ta 14'lerMBK
dışında bırakıldılar. Toz
dumandan bir süre sonra
görüldü ki ülke sorunlan-
nın tartışılmasında MBK
yine ikiye bölünmüş du-
rumdadır. Bir tarafta sa-
yılan az bile olsa radikal-
ler. öbür yanda yine çe-
kingen rutucularvebir par-
tiye bağımlı olma durum-
lannı ısrarla sürdüren sta-
tükocular. Fakat artık bir
"maceracı da\TanışT
'ın et-
kisi kalmadığı için taraf-
tar arasında sert tartışma-
lar olsa bile ele alınan so-
runlar hızla sonuçlandın-
lıyor, yasal temelleri kuru-
luyordu. Mizahçı biryak-
laşımla Ahmet Yüdız tu-
tucu görüşte olanlara
"Uşak Grubu" adını ta-
kınca, durumu yumuşat-
mak için ben de bizlerin de
içinde bulunduğu karşıt
gruba "GedEGrubu" adı-
nı takmıştım. 1961 Ana-
yasası, Kurucu Meclis'ten
geçirilinceye kadar, MBK
bu ikili yaklaşımını sür-
dürdü. Fakat sorunlar hep
radikallerden yana sonuç-
landınlıyordu.
Herkesin bildiği gibi
1961 Anayasası, o günkü
toplumsal istencin ikrisin-
deoluştunıkhL Sosyai dev-
let ilkesi. grev ve toplusöz-
leşme haklo,emeğin değe-
ri, De\1et Planlama Teşki-
latının anayasal hüküm
haline getirilnıesL 222 sa-
>ıh -İlkögretim ve EğMm"
Yasasu 224 sa>ıh "Saglık
Hizmederinin Sosyalleşti-
rilmesi" Yasası. 212 sa>ıb
-Basın Flkir Işçileri" Ya-
sası bunun kamdandır.
Hukuk devleti, bağım-
sız yargı ve Anayasa Mah-
kemesi ile birlikte 1961
Anayasası'nın taşıdığı bu
ilerici ve reformcu yapı
27 Mayıs Devrimi'nin gü-
len yüzüdür. 27 Mayıs
Devrimi'nin harcında kat-
kısı bulunan herkesin, bu
arada 14'lerin de bunda
payı vardır. Bu yüzdendir
ki 30 yıl sonra kurulan
"1%1 Anayasası v« Çag-
daş Demokrasi \akfı"
23'lenn, 14'lerin ve 1961
Kurucu Meclis üyelerinin
işbirliği ile oluşturulmuş-
tur. Bilim ve akıl dışı, man-
tık temeli olmayan serü-
venci davranışın bir örne-
ğini de Aydemir Balkan,
kitabının 343. sayfasmda
açıklamaktadır. Türkeş'in
1961 sonbahannda "14'le-
rin topluca Esenboğa'ya
bir baskmla inmesi" öne-
risi... Buöneri 14'lerin hiç-
birisi tarafindan kabul gör-
memişti. Bunca yaşanı-
lan, görülen ve bilinenle-
ra karşın 40 yıl sonra bile
serüvenci görüş erbabının
hâlâ radikalci görülmesi
ve buna duyulan ilginin,
bugün radikalciliğin ifla-
sı anlamına gebneyeceği-
ni de biliyorum.
Sayın Aydemir Bal-
kan'ın çabalan MBK'nin
radikallerini bir arada tut-
maya yetmemiştir. Fakat
başından sonuna kadar
MBK 'nın izlediği çizgi bu
doğrultuyu, olanaklar öl-
çüsünde korumuşrur.
Kitapta sergüenen bilgi-
lerde bazı maddi yanlışlar
da vardır. Fakat venlen bil-
gıler önemlı, tarihsel yo-
rumlar ilginçtir.
PENCERE
Sabiha Gökçen
ve Tehcir...
Hürriyet gazetesi, belgesiz ve kanıtsız ortaya atı-
lan bir söylentiyi manşete çıkardı:
Atatürk'ün manevi kızı ve ulusal kahramanımız
Sabiha Gökçen Ermeni asıllı idi; 'feA?c/r'debirye-
timhaneye bırakılmıştı; Mustafa Kemal çocuğu se-
vip yanınaalmıştı...
Günlerden beri bu konu medyada tartışılıyor;
haberler, yorumlar, köşe yazılan birbirini izliyor, ki-
misi de sureti haktan görünerek diyor ki:
- Ermeni olsa ne yazar?.. önemli mi?..
Peki, önemli değilse, medya bu konuyu neden
manşete çıkardı?..
•
iddia 'tehcir' olayına dayanıyor, Avrupa Birliği'nin
ve Avrupa coğrafyasındaki nice devletin pariamen-
tosuna göre 'tehcir' bir 'soykınm'dır...
Gerçek mi?
Sabiha Gökçen'in haberi bu iddialan kızıştırmak
ve yaymak için gündeme girmiş olmasın?..
Dün bu köşede iki sözcükten söz açmıştım:
'Tehcir..'
Ve 'Mübadele..'
Çoğu kişinin ikisinden de habersiz olduğunu
şaşkınlıkla gördüm; oysa her ikisi de Türkiye'nin çö-
küş ve kurtuluş tarihlerine ilişkindir.
Bugün 'tehcir'den biraz söz açmakta yarar var;
bu ilginç tarihsel olayı Fransız bilim adamlarından
aktarmak en doğru yöntemdir.
Profesör Robert Mantran yönetimindeki Fran-
sız bilim adamlan 80'li yılların sonunda "Osmanlı
Imparatohuğu Tarihi" adı altında iki ciltlik yayın
yapmışlardı; on bir kişilik kurulun yansızlığı tartışı-
lamaz...
Işte bu kitaptan konuya ilişkin özetler...
•
"1915 Mayısı'nın ortalanna doğru, Osmanlı hü-
kümeti, Doğu illerinde yeheşmiş bütün Ermenile-
rin 'tehciri'n/ emreder. Çok geçmeden Batı Ana-
dolu Ermenilerini de içine alacak harekât korkunç
koşullar içinde akışını sürdürür: Yağmalar, yan-
gınlar, işkenceler, kıyımlar olur. Kurbanlann sayı-
sını doğrulukla saptama olanağı yok! Kimine gö-
re 300 bin ile 600 bin arasında dile getirilen bu sa-
yı kimine göre 1 milyonu aşıyor."
Kitap bu sayılann Ermeni tezi olduğunu yazıyor.
Ya karşıt tez?..
"1915'te Çarlık ordulan Van Gölü yöresinde iler-
lerken, Kafkas ve Türk Ermenilerinin oluşturduğu
bihikler de harekâta katılmışlardı. Osmanlılar bu
Rus - Ermeni karışımı kuvvetleri belirli bir süre
sonra durdurup püskürteceklerdir. Savaş sonra-
sı istatistikleri, Rus işgaline ve Ermeni milislehn öç
eylemlerine uğrayan illerin her birinde önemli bir
nüfus açığını ortaya koyuyorlar; bu eksiklik düş-
manın işlediği kıyımların sonucudur."
Fransız bilim adamlan şu satırlann altını çizmek-
ten vazgeçemiyoriar:
"Savaşın felaketleh altında ezilen tek halk de-
ğildir Ermeni halkı..."
Sabiha Gökçen'e yönelik 'iddia' işte bu tehcir tab-
losunun ortasına oturtuluyor; Ermenilerin ortalıkta
bırakıp kaçtıkları çocuklardan sayılıyor Sabiha...
Peki, belge ve kanıt?..
Yok!..
Türkiye Cumhuriyeti'nde, Türkiye'ye düşman bir •
hızlı kesim türedi...
Nasıl oldu bu?..
Durup dururken olmaz böyle şeyler, her şeyin bir
nedeni vardır...
Türkiye parçalanmak, bölüşülmek, paylaşılmak
isteniyor; bunun dış güçleri içerde medyayı körük-
lüyor; her tarafta bir garip tezgâh kuruluyor.
tatilaboneliği
^ ^% ay ödeyin
lUyıl
tatil yapın.
"tatil aboneliği"
MART AYI
TANITIM TURLARINA
KATILIN.
YAPI-C
Sır Çumhutiyet Vskfı Kurutuşu&r
Adres: Tûrkocağı Cad. Basın Sarayı No.t Kat. 4
(Gazetedler Cemiyeti üstü) Cağatoğiu istanbul
Tet (0212) 520 21 91-92. (0212) 522 49 26
Faks:(0212)520 50 23
Gazete tel: (0212) 512 05 05 / 550-561
E-Posta: [email protected]
www.yapic.com.tr