23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2004 ÇARŞAMBA 14 Uiî. kultur@cumhuriyet.com.tr Salih Bolat Türk romancı ve öykücülerimiz kendilerini sosyolog olarak görüyorlar 1yi yazarı,iyiokuryaratirNENA ÇALİDtS Yazar Salih Bolat geçen günlerde kitap raflannda yerini alan 'Öykü Yaznıa Teknikleri' (Papirüs Yayınla- n) adlı kıtabının yazarlann ve akade- mısyenJerin yanı sıra okurlara da ya- rarlı olacağını; okura 'deştirel okur' olmayı öğreteceğıni söylüyor. - Kitabınız 'Öykü Yaznıa Teknik- leri' adını taşıyor, bu 'yazmanın' öğ- renilebilir ve öğretilebilir bir şey ol- duğunu gösteriyor değil mi? SALtH BOLAT - Sanatçılığın, sa- natçı ruhunun öğretilebileceğini dü- şünmüyorum. Ama. yazarhk anla- mında düşüncelerıni, duygulanru nes- nelleştirebilmenin, bir öykü, bir roman biçiminde yazabilmenin eğitimi ola- bileceğinı düşünüyorum. Bunu sade- ce ben düşünmüyorum. Batı ülkele- rindekı pek çok üniversitede yaratıcı yazarlık bölümlen bulunuyor. Kita- bımda yazısal bir tür olan öykü üze- rine yoğunlaştım. Bunun nedeni de öy- kü, roman, hatta oyunun merkezin- de kurmacanın olması. Yaratıcı yazarlık - Baü'da üniversitelerde "yaratıcı yazarhk' bölümlerinin varhğuidan söz ediyorsunuz. Sizce ülkemizde bu an- lamda neden bir geri kalmışlık söz ko- nusu? BOLAT - Bunun bırkaç nedeni var. Ama en önemli neden; toplulumu- zun yazıyı, yazılı kültür sürecıni bir davTanış biçimi olarak, gözenekleri- ne sinmiş bir etkinlik olarak yaşama- mış olmasından kaynaklanıyor. Bu- nun nedeni de, toplumumumuzun sözlü kültürden yeni uygarlığa geçer- ken, bu uygarlığın da görsel kültüre geçmiş olmasından kaynaklanıyor. Insanlann, artık kendilerini bireysel olarak ifade etmek istedikJerini, bu- nun yolunun da doğal olarak yazıdan geçtiğini yenı yeni fark etmeye baş- ladıklannı düşünüyorum. Bunun için son yıllarda yaratıcı yazarlık dahnda 'Oykücülerimizin ve romancılanmızın toplumsal bir soruna çözüm üretmeye çahşmak, bireysel çözüm üretmek gibi kaygılan var. Bilimin yerine getirmesi gereken birtakım işlevleri romanlardan bekliyoruz. Bir ikincisi de özellikle kadın yazarlarda önemli bir problem olarak gördüğüm konu: Yazdıklan öyle iç dökme türünden. Içini dökmesin demiyorum ben, bunu daha farklı yapabilir/ eğitım veren, üniversite dışında pek çok etkinliğin yapıldığını düşünüyo- rum. - Kitabımzda yabancı yazarlann 'yazma' kavramıyla ilgili makaleleri- ne de yer verdiniz. Peki neden Tûrk yazarlar yok? BOLAT - Öykü v e roman yazmak- la ilgili Türk yazarlanmızın, benım ki- tabımdakı yabancı yazarlann olduğu gıbi dıdaktık anlamda metınlerıne rastlayamadım. Yoksa nıye almama- yım? Ama bakın. daha önce şıır sa- natı üzenne bir kıtap hazırlamıştım. Orada pek çok Türk şairin görüşüne yer vermiştim. Çünkü şiir Türk top- İumunun adeta bir mılli sanah. Şiir- le ilgili üretilmiş düşünceler var. Öte yandan öykü ve roman yazmanın Türk edebiyatında geçmişının çok eskile- re dayanmıyor olmasından kaynakla- nıyor. - Kitabımzda Liberation gazetesinin iinlii yazarlara sorduğu 'Niçin vazryor- sunuz?' sorusuna verdikleri cevaplar var. Peki siz 'Niçin yazıyorsunuz? BOLAT - Kendımı dönüştürmek ve kendımı gerçekleştırebılmek için yazıyorum. Varoluşsal tedirgınlikle- rimı ıfade edıp paylaşılır hale getır- mek için ve hayat ile dünya arasında dengemı sağlamak ıçın. - Kitabınızın yazarlara, okurlara ve akademisyenlere yararlı olmasını di- lemişsiniz... BOLAT - Okur bu kitabı okuyun- ca 'eleştirel okur' olmayı öğrenecek. Ülkemizde okur, genel olarak ken- diliğinden da\Tanan, eleştirel olma- yan duygularla kıtaba yaklaşıyor. Çün- kü dış yönlendırmelerden kolayca et- kilenıyor. Oysa iyi yazann yetışme- sı, ıyı okurla mümlcün. Akademıs- yenler açısından kıtabın bence yara- n şöyle olacak: Öncelıkle yazma ko- nusunda dılde bir kurmaca oluştura- caldar. Kjtapta yer alan metinler, doğ- rudan doğruya yazarlann kendi dü- şünceleri. Bu yüzden de bu konuda- ki kuramsal çalışmanın ilk elden ve- risi olarak görülebilir. Yazarlar açısın- dan baktığımızda ise, yazann yazma süreci içindeki gelişmesinin yam sı- ra, başka yazarlarla düşünsel açıdan iletişim kuracak. •Yazar' »e 'Yazan' - 'İyi Yazann' öiçütü var mıdır? BOLAT - 'İyi yazar' olmanın genel- leşhnlebilecek kurallanru koymak ta- biı ki akıl dışı olur ama gözlemlere dayanarak en azından bazı genelleme- ler yapılabileceğını düşünüyorum. Büyük ve önemli fıkırlere sahıp ol- ması, kendı dılini ve toplumunu çok iyi tanıması gerekır. Tanh. sosyolojı gibı bılgılen tunstik anlamda değil, kendi varoluşsal sorunu olarak gör- mesi gerekır. Şu ya da bu, bir dünya görüşü olmalı. Bireyi, toplumu, do- ğayı anlahrken kendıne özgü gelıştir- diği bir yaşam projesi olmayan bir yazar sadece sanınm betımleyebilir. - O zaman herkese yazar denflme- mesi gerekiyon.. BOLAT-RolandBart'ın 'Yazarlar ve Yazanlar" adlı bır yazısı vardı. Ora- da yazar ile yazan arasındakı farkı anlatıyor. Belkı de yazar değil de ya- zan insan oluşturmaya yöneliktır. Çün- kü yazar da yazandan geçer. - Sizce Türk öykücülerin en büyük eksikliği nerede? BOLAT - Öykücü ve romancılan- mız kendilerini sosyolog olarak gö- rüyorlar. Toplumsal bir soruna çö- züm üretmeye çahşmak, bireysel çö- züm üretmek gıbi kaygılan var. Bı- limin yerine getirmesi gereken birta- kım işlevlen romanlardan bekliyo- ruz. Bır ıkıncısi de özellikle kadın yazarlarda önemli bır problem olarak gördüğüm konu: Yazdıklan öyle ıç dökme türünden. Içinı dökmesin de- miyorum ben, bunu daha farklı ya- pabılır. Yurtdışında yaşayan Türklere ülkemizi tanıtma bağlamında düşen görevler (2) Yazınyapıtlanmızın çevrilmesi JürivetzJeyiriÖdüneri 'Alfebetik Düşler'fleTanTolga Demirti'nin. Kazananlar belli oldu Kültür Servisi - Bu yıl üçüncüsü yapılan !f tstanbul Bağımsız Filmler Festivali, pazar akşamı AFM Beyoğhı Sinemalan'nda yapılan 'Kısa Film Ödül Töreni'yle kapandı. Törene, basın kuruluşîannın temsilcilerinin yanı sıra seyirci ve kısa filmcilerin de ilgisi çoktu. Türkiyeli kısa fılmcileri desteklemek ve izleyiciyle buluşturmak amacıyla düzenlenen !f Kısa Film Yanşrnah Bölümü'nde verilen Jüri Ödülü ve Izkyici Odülü'nü bu yıl 'Alfabetik Düşler' ile Tan Tolga Demirci aldı. tzleyiciden en çok oyu toplayan filmler sıralamasında, Güven Çatak'ın 'K'nin Dosyası' ıkınci, Aydm Ketendağ'ın 'An'ı üçüncü, Deniz Buga'nın 'Kardeşler'i dördüncü oldu. Başvuran 116 film arasından seçilen 16 filmin gösterildiği yanşmalı bölümün seçici kunılu, Tül Akbal, Taner Birsel, Serra CilhT , Cem Yardımcı ve Derviş Zaim'den oluşuyordu. 40 uzun metraj bağımsız filme yer verilen festivalin ardından, izleyicinin yoğun istekleri doğrultusunda düzenlenen ek gösterimler de yann sona eriyor. Yine festival kapsamında yapılan yan etkinliklerden 'Aşk' adlı, daha önce 14 Şubat Sevgililer Günü'ne seçenek olarak düzenlenen parti, 28 Şubat'ta yapılacak. Tophane-i Amire Binasf ndaki parti, 22.30'da. fu'Hvv. lfistanbul.com) • Yazarlann seçiminde yapıtlann ulusallığı ve evrenselliği temel ölçüt olarak ele alınmalıdır. Kayırma ve yanlış seçimlerin amacınıza ulaşmanızda en büyük engeli oluşruracağı da hiç unutulmamalıdır. TUNCER CÜCENOĞLU Geçen yazımda gırişıni yaptı- ğım "Sınırlanmız dışında yaşayan Türkler, yaban ellerde, kendilerini saygın bir konuma getirebilmek için neleryapnıahlar?" sorusuna ya- nıt bulmaya çalışacağım bu ya- zımda da. Ancak öncelıkle Alman- ya'dan Avustralya'ya, Kanada'dan Güney Afrika'ya, Japonya"dan, Ar- jantin ve benzeri ülkelere uzanan dünya coğrafyasında var olma sa- vaşımı veren Türkler, nasıl bir ko- numdadırlar o ülkelerde, ona ba- kalım. Yaban ellerde yaşam savaşımı veren bizimkilen, dört ana başlık altında toplayabiliriz: Bunlardan birincisini işçiler, ikincisini farklı nedenlerle gelmiş olsalar da iş bul- mak için savaşım veren işsizler, üçüncüsünü öğrencüer. dördüncü- sünü de, az sayıda da olsa. işadam- lan ya da bir iş kurmaya çalışan gi- rişimcfler olarak belirlememiz ola- sıdır... En avantajlıları tşadamları Kuşkusuz bu ana başlıklar için- de en avantajh kesim 'işadamlan' dır. Her ne şekilde olursa olsun, oralara gitmişler ve başarmışlardır. Üstelik parasal bağlamda önemli bir sıkıntılan da yoktur. İşçilerin de, kendilen ve ailele- nne daha güvenlı bır ortam sağla- dıklan, biraz para biriktirip anava- tanlannda en azından bir ev alabil- dikleri, bir arabaya sahip olabıl- dikleri ve üç-beş kunış da bır yer- lere atabildikleri için şanslı olduk- lannı söylemek olasıdır. Işte özel- likle bu iki kesime; daha saygın bir konuma ulaşmalan ve gırişim- cilerle işsizlerin önünü açmalan ve genelde de ülkelerinin tanıtı- mına katkıda bulunmalan bağla- mmda önemli görevler düşmekte- dir. Bunu da "ülkemizdeğerlerinin (özellikle yazarianran), o ülkelerde tamnmasını sağlamak için çaba göstermek" şeklinde özetleyebılı- riz... Bu iki kesimin sendika ve derneklerinde oluşturulacak özel bi- nmlerin bihnçlı çabalan bu işin üstesmden gelecektır ınancında- yım. Bulunulan ülkede üm\ersıteler- de bır Türkolojı Bölümü varsa ön- celikle onlarla ilişkı kurulmalı. çe- vın işlennın bu kanalla ancak tam bır profesyonellik ıçinde çözüm- lenmesı sağlanmalıdır. Kuşkusuz çeviri işlemlen yal- nızca bu bölümlerle sımrlandınl- mamalı. bu konuda ilgili ülkeler- de ad yapmış kişiler de devreye sokulmalıdır. Gene o ülkenin cid- di yayınevieriyle ilişki kurulmalı, çevirisi yapılan yapıtlann baskı- lannın en iyi şekilde gerçekleştı- rilmesi ve tamtımlannın yapılma- sı için gene profesyonelce çaba gösterilmelidir. Ancak yazarlann seçiminde bır- çok kültürün kesişme noktası olan Anadolu'da yaşadığımız hiç unu- tulmadan. yapıtlann ulusallığı ve evrenselliği temel ölçüt olarak ele alınmalıdır. Kayırma ve yanlış se- çimlerin amacınıza ulaşmanızda en büyük engeli oluşruracağı da hiç unutulmamalıdır. Içerıksız ya- pıtlar için göstereceğiniz çaba bo- şuna olacak ve asıl tanıtılması ge- rekenlere de kuşkuyla bakılmasın- da gerekçe gösterilecektir. Öyley- se yapılması gereken iş, yayımla- nacak yapıtlann doğru saptanma- sıdır. Aziz Nesin, Nazım Hikmet, Ya- şar KemaL Orhan KemaL Saba- hattin Ali, Rıfat Ilgaz. Sait Faik, Yunus Emre, Orhan Veli, Melih CevdetAnday, Cemal Süreya, Edip Cansever, Ataol BehramoğJu, Os- man Şahin. Bekir Yüdız, Attilâ İl- han, Fakir Baykurt, Oktay AkbaL Abbas Sayar ve daha birçok ad (ba- zılan romanlanyla, bazılan da şi- ir ve öyküleriyle) bulunduğunuz ülke halkına kazandınlmahdır (Kaldı ki bu ve benzeri yazarlan- mızın bazılan çevirileriyle zaten varlar oralarda...) Bu arada tıyat- ro yazınımızın ustalannın başan- lı ve evrensel oyunlan da ihmal edilmeden çevrilip oralann tiyat- TO clünyasına sunulmahdrr. Unut- maym ki; bulunduğunuz ülkede başanyla oynanacak bir tiyatro ya- pıtımız ya da yapıtlanmız, her ge- ce açtığı perdeyle, hem ülkemizin admı önyargılı beyinlere kazımak- ta yararlı olacak, hem de sizin kim- likli ve kişilikli bir halkın çocuk- lan olduğunuzu sürekli anımsata- caktır onlara. İ;çl sendlkalannın destefli Ülkemizin tanıtımını ve sizin ba- şımızm dik olmasını sağlayacak bu gırişıminiz için işçi sendikala- nnıa derneklennin ve ışadamlan- nın örgütlennin küçük parasal kat- kılan bu çabanın başansmı sağla- yacaktır. Ve hiç unutmayın kı, o ül- kelerde yaptıracağınız camılerden daha hayırh olacaktır bu girişim... Ülkenizi ve kendinizi seviyorsa- nız bir saniye bile gecikmemelisi- niz! Ancak bu girişimin öncesin- de hemen yapmanız gereken ilk iş, bu ve benzeri yazar ve şairlen- mizi öncelikle kendi dilinizden gü- zel Türkçemizle okumaya başla- mak olmalıdır oralarda... Fabrika- larda, metrolarda. otobüslerde, parklarda, pastanelerde, kısacası heryerde... tcucenoglu(5 yahoo.com DEFNE GOLGESÎ TURGAY FİŞEKÇİ Zaman Parçaları Rauf Mutluay'ı tanımadım. Ama Atatürk Erkek Lisesi'nde öğrencisi olmuş arkadaşlarım sık sık anariardı: Gür sesi, güzel konuşmasıyla ders anla- tışını, disiplinli ve sevilen kişiliğini, ikiz çocuklan Mete ile Tepe'yi... 1980 öncesinin terör günlerin- de bir akşam evlerinin salonuna atılan bombayı kü- çük oğlu Emre'nin geri fırlatmasıyla nasıl canlannı kurtardıklannı, bu dehşet anından sonra gelen ölüm tehditleriyle ailenin bozulan düzenini... Dünya Ki- taplan'nın deneme dizisinden yeni yayımlanan Ra- uf Mutluay'ın Pas Demiri Yiyor adlı kitabını eski bir tanıdıkla karşılaşmanın sevinciyle okumaya baş- ladım. Kitapta yer alan denemeler 1964- 1974 arasın- da yazılmış. Bu yıllann edebiyat ortamının nitelik- çe yüksekliğini gösteren ürünler. Günümüz yazar- lannın yaygın eğilimi olan savruk, özensiz yazı di- linden iz yok. Her cümlesi üzerinde düşünülmüş, tartılmış, dil güzelliğiyle düşünce yükü dengelen- miş, usta işi yazılar. Rauf Mutluay, mitolojiden çağdaş şiire ve düz- yazıya uzanan geniş edebiyat kültürü içinde, konu- lanna egemen bir edebiyat adamının rahatlığıyla yaz- mış söyleyeceklerini. Yazılar, göndermeleri, alıntı- lan, kaynaklanyla da has edebiyattan tatlar, sesler taşıyor. Yazı adamı eve, sokağa, okula, yazara, ki- taba, sarıneye baktığı yazılarda hep çağından, dün- yadan ve insandan sorumlu aydm kişiliğiyle çıkıyor okur karşısına. Bu eski ama hiç eskimemiş yazılan okurken gün- cel olayiardan başını kaldınp ne geçmişine, ne de geleceğine bakabilen günümüz insanlannı düşün- düm bir yandan da: Nasıl da sersemletildik hepi- miz, adına post modern çağ denilen bu parçabö- lük yaşamlar içinde. Ne geçmiş ilgi alanımızda.. ne gelecek... Günlük,anlamsız uğraşlar içinde tükenen hayatlar. Rauf Mutluay'ın anımsattığı Dağlarca'nın 'Sofra'sı nerde? Bir büyük sofra olsa yurdumda Bütün ulus karnını doyursa oradan Bir ucu Çankayalar öbür ucu Edirne, Van, Muş Toplansak üç öğün 0 kocaman masanın kıyısına Eşit ekmeklerle, eşit peynirterle hepimiz Yesek içsek Sonra ayağa kalksa sofrabaşı Dese; bugün yemek iyi değildi ya Daha iyilerini sunacağız yann • • • Tiyatro Pera'da sahnelenmekte olan Seyir Def- teri (Julia) adlı oyun da izleyıcileri bir başka zaman dilimine, iki dünya savaşı arasında Avrupa ile Ame- rika'nın kentlerine yayılan bir öyküye götürüyor ABD'li oyun yazan Lillian Hellman'ın anılanndan yola çıkarak Fred Zinneman 1977'de Julia filmi- ni çekmişti. Bu kez de Tiyatro Pera'nın sanat yönetmeni Nes- rin Kazankaya, aynı konuyu bir sahne metnine dönüştünmüş, sonra da oyunu sahnelemiş. Orta- ya üç saat boyunca soluksuz izlenen bir sahne ya- pıtı çıkmış. Kişisel dramlarla toplumsal acıların iç içe geçti- ği 20. yüzyılın ilk yansı, savaşlanyla ve mücadele- leriyle insanlık tarihinin unutulmaz bir dönemi ola- rak kalacak. Bu dönemde iki kadının yaşam çizgi- leri çevresine bütün bir çağın acısını sığdırabilmek kolay değil. Ama bu iki kadından biri gözü pek bir yazar, öteki bilim ve toplum sevdasıyla tutuşan can- lı bir beyin olunca, sevdalardan kavgalara, acılar- dan ölümlere dek koca bir çağın görüntüsü serili- veriyor izleyenlerin önüne. Julia unutamadığım filmlerden biri olmuştu. Se- yir Defteri de unutamadığım oyunlardan biri olacak. Ey insanlar, arada bir kendinizi kurtann şu anlam- F;Z günlük uğraşlann hay huyundan da doldurun şu salonlan! Orada sizi bambaşka dünyalar bekliyor. tfisekci <; superonline.com Bir haftada bir milyon sattı • NEW YORK (AFP) - Norah Jones'un yeni albümü 'Feels Like Home", ABD lıstelerinde ilk sıraya yükseldi ve satışa sunulduğu ilk hafta bır milyon sattı. 2001 yıhndaN'SYNCın 'Celebnty' adlı albümünden bu yana, ilk kez bir albüm bu satış rakamına ulaştı. Albümü çıkaran EMI yetkililerine göre. Jones'un son albümü, 16 ülkede ilk sırada yer alıyor. R Ü L T Ü R İ Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle