17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17EKİM2004PAZAF 2 OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Eli Bastonlu Olmak? Şu gjnlerde en yakın arkadaşım, Büyükbabamın hastonu! Yüzyrilık! Eski fotoğraflarda bile var. Neler görmüş, neler yaşamış.. Dili olsa da konuşsa!.. Şu günler, dedim, ama, tam attı aydır elimde, kolu- mun altnda, nereye gitsem yanımda.. otururken, kal- karken, yürvmeye çalışırken... Baston nedir, bilirsiniz. Babalanmızın bir süs gibi, ki- rri zaman bir yardımcı olarak kullandığı. Bakın, Mus- tafa Kemal'in resimlerine.. elinde hep baston görürsü- niz. Bat'da da modaydı, bizde de.. zamanla eskidi. unu- tudu. Şimdilerdeyalnızyaşlılar, hastalar taşryor. Bırvaz- geçilmezdostgıbi... Aradabir, uzuncayurüyüşlereçıktığımdaalırdım. Süs diye, belki de herhangi bir saldınya, köpeklere, bilinmez dLşmanlara karşı... Şimdilerde ise aynlmaz bir par- çam... Dkurlanm, dostlanmdır. Oyle böyle değil kırk-elli yıl- (ık. nerdeyse benimleyaşıt... Saklayacak bir şeyim yok onlardan! Uzunca bir süredir ayaklarımdan rahatsızım. Bacaklar. sırt.. Beş on adım attım mı bir ağn! Hemen oturmalı. hemen dinlenmeli. Oturuncabirşey yok. Yaz- dıklarımdan da belli değil mi? Ama yürümek, birazcık sokakta dolaşmaya kalkmak, yasak, sağlığın yasağı... Yaş dediler, kireçlenme dediler! Şeker, dediler. Hep- si var. Ama sonuç ne? llaçlar, iğneler, hekimler, hasta- neler. uzmanlar, dostlar, sevenler... Zaman insanoğlunun en büyük düşmanı, Yoksa dos- tu mu, demelıyım! Yeter, diyor bir güç. Yeter, bak en ya- kın arkadaşlann çekti gitti, zaman yükünü iyıce bındir- di, sen ıstediğin kadar kendini yaşlanmamış say, iste- diğin kadar dostlar "Oktay'ın yaşı yok" desinler; iste- dikleri kadar "Oktay yaşlanmaz, yaş alır" diye beni de kendilenni de avutsunlar. işte sonuç, yürüyememekJ... Sevgili Velidedeoğlu nun bir yazısını anımsıyorum. "Ayağımla Konuşma". Oturmuş hoca, ayağını karşısı- na almış dertleşmiş! Unutulmaz bir yazıydı. Bulsam da size sunsam! Neymış ne olmuş, unuttum. BiraraABD'ye götüreceklerdi, belki bacağını keseceklerdı. Ama hoca hekimlerden daha mı bilgili. daha mı zeki, tutmuş, "Ba- na birsüre verin, iyileşmezse o zaman kesin" demiş. Gerçekten de biraygeçmeden ayak iyileşmiş... Bir mu- cize mı, yoksa bılimin, tıbbın çözemediği bir durum mu, aklın inancın, üste çıkması mı... Zaman zaman düşündüm ben de. Bak, dedim Ser- ver Tanilli'yı düşün. Haın bir kurşun onu öldüremedi, ama yanm bıraktı. Yanm mı, neden ki? Tanilli yirmi yıl- dır bir tekeriekli sandalyede yaşıyor. Amma ciltlerce ya- pıt ortaya koyarak, durmaksızın yaratarak, yazarak. Yet- miyor. Yalnız dünyayı değil Türkiyemızin kentlerini, ka- sabalannı gezerek, konuşarak.. ulusalcılığı, Kemalizmi, uygarlığı, insanlığı anlatarak, sevdirerek, duyurarak... ABD Başkanı Fr. Roosevett'ı düşündüm. Tam on iki yıl tekerfekli sandalyesinden Amerika'yı yönetmişti, tam bir ustalıkla. Bir de Ikinci Dünya Savaşı!.. Ya Süperman'e ne demeli, attan düşerek felç olma- sına rağmen yaşamo durdurmadı. Bir örnek oldu; o ka- dar ki, tıp alanında yeni araştırmalara güç katmasını da bildi, yaşamının son gününe dek... "O nasıl hasta.. baksana yazılan çıkıyor?" diyenler ol- muş! Ayakla, bacakla yazılmaz ki yazı dediğin, kafan iş- liyorsa, gözün görüyorsa; okuyorsan, düşünüyorsan, gü- cün varsa yazacaksın elbet. Okuriann bekliyorsa, isti- yorsa, ilgi göstenyorsa... İşte böyle, hazirandan bugüne yapmadığım kalma- dı, gıtmediğim hastane, hekim, ilaç, iğne vb... Bir so- nuç alınsa diye hâlâ bekliyorum. Belki bir gün diye di- ye... Bu arada, içtenlikle, teşekkür etmek istediklerim var: Prof. Dr. Hasan Yazıcı, Prof. Dr. Coşkun Özdemir. Prof. Dr. Sibel Ertan, Prof. Dr. Ayşe Kaypmaz, Prof. Dr. Se- bati Özdemir ve Op. Dr. Necati Ozdemir, As. Dr. Ha- san Özkan... Ayrıca, Muğla Yücelen Hastanesi'ni, Ak- yaka beldesinde Dr. Hüseyin Köseoğlu'nu da anmak isterim. Her zaman dostça tedavisini gördüğüm Kardi- yolog Dr. Oryal Gökdemir'i de... Hepsine teşekkür borçluyurn. sağlığımla ilgilenen tüm dost ve arkadaşlanma, okurlanma ve bastonu- ma!... En başta da sevgili eşime... Halk Bu Döngünün Neresinde? Romancı (aydın) oturur bir roman yazar; yıllanm verir, kafa patlatır, çalışır didinir ve sonunda söyleyeceklerini bitirir ve kitabı koltuğımun altında yayıncının yolunu tutar. O sürecin nelere mal olduğu da ayn ve ilginç bir öykü. Kitap yayımlanır. diyelim... Tanıtımlar. söyleşiler, dergilerde yazılar... Ancak kitap tutmaz ve satılmaz. Prof. Dr. Necdet ADABAG • çinde yuvarlandığımız bu kısırdön- I gü ıçinde halk aydınıru arayadursun (*) aydın da belki halkını anyordur. Ortaİc ereklerde buluşmanın kaçınıl- maz olduğu: çıkar çatışmalannın gün- begün hız kazandığı. değer yargılannın yok olmaya yüz tuttuğu, hırsızlığın. yolsuz- luğun kol gezdiğı. özgürlük adına girilen topraklarda müzelerin yağma edildiğı ulu- sal ve uluslararası böylesi ortamlarda ay- dının da halkına gereksinimi olması ve gü- venmesi kaçınılmaz olmuştur. Aydının, halk olmadan bir şeyi başarmış olduğunu görmek tarih boyunca görülmemiştir bel- ki de... Tarihte yaşananlara bakıldığında her türlü etkinlikte ya da başkaldında. hak sa- vunuculuğunda bu iki toplumsal katma- nın birlikteliğıni görürüz. Doğal olarak ba- şı çeken aydındır. çünkü kuramcıdır. Etkin- liği tasarlayan, boyutlannı, olumluluğunu ya da olumsuz yanlannı düşünen odur. Bel- ki kılgıya indirgeyen de odur, ama etkin- liğin serpilip gelişmesini, yayılıp duyulma- sını sağlayan, kısacası toplum tarafından benimsenip özümsenmesinde itici güç olan halktır. Romancı (aydın) oturur bir roman yazar; yıliannı venr, kafa patlatır, çalışır didinir ve sonunda söyleyeceklerini bitirir ve ki- tabı koltuğunun altında yayıncının yolunu tutar. O sürecin nelere mal olduğu da ayn ve ilginç bir öykü. Kitap yayımlanır, diye- lim... Tanıtımlar, söyleşiler, dergilerde ya- zılar... Ancak kitap tutmaz ve satılmaz. Ya da ünlii bir müzisyen güzel bir konçerto ya- zar... Yazar ama boş konser salonlanna yazmış olabilir. Konçerto tutmaz. Yılian- nı boşuna harcamış olabilir. Her kitap tu- tacak. her konçerto alkışlanacak diye bir kural yoktur doğal olarak: dahası, zama- nında rutmayan bir kitap ya da alkışlanma- yan bir konçerto yıllar sonra, belki yüzyıl- lar sonra beğenilip alkışlanabilir. Üne ulaş- tığını göremeyen çok sanatçı ve çok yazar vardır. Ama çok yetkin sanat yapıtlannın görmezden gelindıği ya da çok etkileyici yazınsal yapıtlann okunmadan depolara atıldığı da unutulmamalıdır. Eğitiın dizgemizin gözden geçirilmesi Bu aşamada bir kavga başlar; bir itişme kakışmadır alır gider başını. Halk yazılan- ların anlaşılmadığını, parasal ederinin yük- sek olduğunu, bu nedenle kitap ve plakla- ra ulaşılamadığını iddia ederken aydın, hal- kın okumadığını, ekinsel ve sanatsal et- kinliklere ılgısiz kaldığını savunur. Gerçek- te, biz öğretim üyeleri, fakültelerde böy- lesi olaylara her gün yakından tanık olu- yoruz. Boynuna pahalı, marka fular takan öğrenci. saydığımız nedenlerden ötürü ki- tap alamadığını ya da bir araştırma görev- lisi kitaptakı bir şiırden ötürü o kitaba yir- mi beş milyon veremeyeceğini söylüyor- sa burada, üzerinde durulup düşünülmesi gereken bir olay var demektir. İlk ağızda insanın aklına gelen, söz konusu öğrenci- nin ya da araştırma görevlisinin bu yönde eğitilmemiş. olduğudur. Ne ailesi içinde ne de okuduğu okullarda. Cniversite sıralan- na gelmiş öğrenciler kitap okuma konusun- da rehberlere gereksinim duyuyor, uyan- lar alacak kadar gelişmemış olduklan göz- leniyorsa, eğitim dizgemizin gözden geçi- rilmesi kaçınılmaz olmuştur, demektir. Ne yazık ki çoğu üniversitelenmizde bu uya- nlara karşın bir kitap bıle okumadan yal- nızca elindeki ders notlannı ezberleyerek üniversite bitiren binlerce öğrenci var. Bu- rada iki etmen söz konusu bence: Biri, öğ- rencinin önüne oturduğu öğretim üyesinin de eğitilmemiş olması: öteki de yoğun ders yükünden ve öğrenci kalabahğından yor- gun ve bıkkın öğretim üyesinin öğrencıle- rine gereken ılgiyi gösterememiş olmasın- dandır. Dramatik tablo Öğretmen-öğrenci etkileşiminin salt an- latılan ders ortamıyla sınırlı kalması gide- rek kendisını yenilemek konusunda zorlan- mayan öğretim üyesini de köreltince orta- ya okumayan ve de yazmayanlardan olu- şan kitlelerin dramatik tablosu çıkar. Bu- na ister halk kitlesi deyın, ister aydın kit- lesi, bir şey değışmez, temelde ıkisı de bu toplumun parçalandır ve toplum bu parça- lardan oluşmaktadır. Şimdı böylesi üni- versite ortamlanndan gelmiş insanlanmı- zın ülke kalkınmasındaki payları nedir di- ye düşünmek gerek. Ülke fikirsel olarak kal- kınmadığı sürece, okur sayısının artacak yer- de giderek azalacağına tanık olmak kaçı- nıhnaz olacaktır. Fikir üretemeyen ve ya- ratıcı olmayan bir toplumun da çağdaş oia- bilmesüıin olanaksızhğı ortadayken bu so- rumluluğu salt aydının sırtına yüklemenin haksızlık olacağını düşünüyorum. Çünkü bugün artık birkaç numara çevir- mekle dünyanın bir ucuna ulaşmanız ola- naklı. Iletişim teknolojisinin insana bağış- ladığı kazanımlan gene insanın yaranna kul- landığınız zaman hem kendinize hem de insanlığa hizmet etmiş olursunuz. Yoksa boş yere salt gösteriş olsun diye ya da çene çalmak için elinizde taşıdığınız cep tele- fonlan, hiçbir işlevi olmadığı gibi, sağlı- ğınıza zarar veren bir unsur olarak sizi teh- dit eder. Ya da televizyonlar... Sabahtan akşama kadar gözlerimizi ayı- ramadığımız aygıtlann hiç mi bize yaran yoktur! Hiç mi halkımız o aygıt aracılığıy- la dünyayı dolaşmıyor; dünyada olan bite- ni görmüyor ve ders almıyor? Gereksiz ka- nallarda tur atıhr ve sanatsal, ekinsel olay- lann konu edildiği birkaç kanal göz ardı edi- lirse ders alınamaz doğal olarak. Hiç mi kalkınmış ülkelerde halkın ağzın- daki ya da boğazındaki fazlalıklan soka- ğa döküp saçmadığını; otobüslere biner, inerken itişip kakışmadığını; restoranlar- da hizmet eden garsonların ter kokmadı- ğını; insanlann ağız kokulannın olmadığı- nı; ölüyü birkaç dakikada gömmediğini; bir- kaç dakikada evlenmedığini, dıreksiyon başına geçtiğinde uçmadığını; tadına va- rarak yavaş yavaş yapması gereken şeyi birkaç saniyede bitirivermediğıni; gençle- rin üniversite kapılannda beklemediğini; işsizliğin bu boyutlarda yaşanmadığını; in- sanın hiçe sayılmadığınj; ülkenin varsılh- ğının yüzde kırk beşinin yüzde onu arasın- da, yüzde ellı beşinin de yüzde doksanı arasında paylaşılmadığını; başbakanların, bakanların Yüce Divan'a gitmediklerini; kimsenin gen dönmediğini, tam tersine sü- rekli ilenye açılmanın yollannı aradıkla- nnı; çağdaş giyim kuşamı bırakarak geri- ci kılık-kıyafeti yeğlemediklerini; çocuk- lannı ve gençlerini bilimsellik adına nes- nel doğrular bağlamında büyütüp yetiştir- diklerını görmüyor, bilmiyor mu acaba? Tüm bunlan görebilmenın ve bilebilmenin de artık kendi sorumluluğunda olduğunun aynmında ohnası gerektiğinı ya da en azın- dan aynmına varmasını engelleyenleri ar- tık ayırt etmesi ve arkasından gitmesinin yanlış olduğunu öğrenmesinin; kısacası. bir daha kötü günler görmemek ve mutlu- luğa erişmek içın gözünü açmasının za- manının gelip çoktan geçtiğinin bilinme- sinin hem kendisine hem de ülkesine ya- rar sağlayacağını anlaması gerekir artık. Halk sorgulayıcı olmalıdır. llkeli olmak ve ılkeleri uğruna savaşım vermek -bunun okumuşlukla ilgisı yoktur- her halkın te- mel ereği olmalıdır. Sudan bahanelerle adam vurmak; gözünün yaşına bakmadan adam dolandırmak ve ülkeyi soymak; ök- süzün hakkına göz dikmek gibi alışkanlık- lan olan bir halkın bireyleri, düzgün insan olmaktan uzaktır. îlMartveîTEyİüİ Gurur duyulmaması gerekenlerle gurur duymak; gurur duyulması gerekenleri or- tadan kaldırmak gibi bir alışkanlığı olan bir halkın değer yargılannı gözden geçirme- sı gerektiğini düşünüyorum. Içinizden mmldandığınızı, sıkınrı ve iç ağnlarla terbiye edilmiş halkımıza haksız- lık ettiğimi söyleyenlerinizi duyargibi olu- yorum. Hamum bıkkınlık ve umutsuzluk- la yoğrulmuş halkımızın çok çektiğini, 12 Mart ve 12 Eylül'ü gördüğünü, çocuklan- nı anarşi ve teröre kurban verdiğini; çoğu zaman kolunun kanadının kınldığını ve yaşamın bir anda gözünde karardığını söy- İeyenleri görüyor gibiyim. Doğrudur. An- cak acı, insanı yozlaştırmak yerine olgun- laştırmalı ve yetkinleştirmelidir. Üstat JVlefihCevdetAndav birşürinde şöy- le diyor: "Ayağa kalkmış bir taş Anado- lu/Halk taşın üstünde >anlar7Seherde çö- züien bir anlanıı \arAie uyuyan kuşlann uğultusu/Sabırsız söğütfcri saflar/Belki,ye- re oturmuş ağlayan bir tannAakryor saba- Yoksa aydının da halkını aradığı doğru mu? (*)Cumhuriyet,7.7J004 CEPÖĞRENCİ PENCERE Superman!.. Masallarımızda çaresiz kalan kişiye bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir arap görünür: - Dile benden ne dilersen?.. Kimdir bu? Superman!.. Eskiden çocukları masallarfa uyuturiardı; sonra resimli roman çağı başladı. 20'nci yüzyılın ilk ya- rısında resimli romanla süregelen masallar, çekim teknolojisinin gelişmesiyle, sinema salonlannı is- tilaettiler... Peki, resimli romandaki Superman'i beyazper- dede oynayan kişinin adı neydi: Christopher Reeve!.. Içeriği ve sanat değeri üç kuruş otuz para et- mez bir filmle adı bütün dünyayı sardı. • Oysa Reeve iyi yetişmiş bir tiyatro oyuncusuy- du; şöhreti yanlış rolle yakalamıştı.. Insanüstüydü.. Kitleler 'insanüstü' güçlere tapartar, bayılırlar, bağlanırlar. Hele masallardaki bir dudağı yerde bir dudağı gökte arap beyazperdede yakışıklı bir erkek gibi ortaya çıkarsa seyirciyı nasıl yüreğinden fethetmez, sıradan kalabalığı nasıl peşinden sürüklemez!.. Bir sinema biletinde güdük hülyalannı tatmin etmek isteyenlerin kahramanı oldu Superman.. Ama, hayat ona da tuzağını kurmuştu. 1995'te, daha 43 yaşındayken Superman, ger- çek hayatında attan düşüp boynunu kırarak felç oldu... Tekerlekli sandalyelere, hastanelerin laboratu- var deneylerine, karmaşık makinelerine bağlanan Superman, değil uçmak, yerde bile sürünemiyor- du... Ne yapacaktı?.. Eşı ve çocukları adına intihar etmekten vazgeç- tiğini açıklayan Superman'ın önündeki yaşam yal- nız kendi hayatının özelliği değildi artık... İnsanlığa da bir derstı!.. Hangi insanlığa?.. Kendisini, bir dudağı yerde bir dudağı gökte araptan üstün insana geçerek oyalamaya çalışan, kısır düş gücüyle hayatın mutluluğunu karanlık si- nema salonlarında patlamış mısır çiğneyerek du- yumsayan sıradan kişinin benliğinde bu dram bir açılım yaratabilecek miydi?.. Peki; Superman tekerlekli sandalyede ne yap- tı?.. Uçabildi mi?.. • Uçtu.. Tüm felçlilerin sözcülüğüne sıvandı.. Milyonlarcadolartopladıbuyolda, olmadıkde- neyimlere öncülük erti.. Başta Başkan Bush olmak üzere Amerikan'ın uygunsuzlarını ve gericilerini eleştirdi.. 'Gerçek insan' üstünlüğünün yaşamda nasıl olabileceğini dünya âleme gösterdi.. Superman, rolüyle kitleleri fethederken bir za- vallıydı; felç olduktan sonra kahramanlaştı.. Gerçek Superman oldu!.. • Tekerlekli sandalyedeki Superman birkaç gün ön- ce yaşama gözlerini kapadı.. Hayatı hepimize derstir!.. Bizim de bir Superman'imiz var: Server Tanilli. 1 .. Alçak bir teröristin, gericinin, karşıdevrimcinin kurşunuyla felç olup tekerlekli sandalyeye bağla- nan Tanilli kaç yıldan beri yazıyor, kitaplar yayım- lıyor, üretiyor; Aydınlanma, demokrasi, sosyalizm yolunda dur durak bilmeden koşuyor... Server, masalların bir dudağı yerde bir dudağı gökte arabı, hakça düzenin Superman'i, hepimi- ze eşi bulunmaz bir hayat dersi.'.. Araştırmacı gazeteci adaylanna çağrı Dünyayı ve Türkiye'yi tamyan... Geüşmeleri izleyen, sorgutayan ve denetleyen... Meslek ükelerine saygıh... Toplumsal duyarbhk ve sorumluluk taşıyan... Vğur Mumcu 'nun gazetecilik çizgisini devam etürecek... Gazeteciler yetiştirmek amacıyla Arajtırmacı Gazetecilik Kursu düzenJenmektedir. Şu anda bir yerde çalışmayan, 25 ya§mı aşmamış, üniversite mezunu gençler arasından yuz yuze görüşmeler sonucunda seçilecek adaylara, karşılıksız bursla 3.5 ay kuramsal eğıtım verilecek ve eğıtimi başanyla tamamlayanlara basın kuruluşlannda mesleki deneyimierini gelişıinne olanağı sağlanacaktır. Vakfimi7dan alınacak başvuru dosyalannm 19 Kasıra 2004 Cuma günü saat 1 X:OO'e kadar Vakta teslun edılmesı gerekmektedır. Aynitılı tnigı Telsım C«pShot)!ar'da CapÛfrOTCfye !»•. dmftarM v» Gnvnito Mn>nc*n ıbon» ofeMr. 500 luntSr yOkmMnto 100.1000 «onl* yü«J»<)Afy» 2W kon«f t»dk» « » . Ayt» 2wra<i» f«dF» Kortör»&VB teınparji^ıvlar •n az% konterfl otmtdır. CtpÖğrana a6o™ten ladac* ksid «uteıınJ» kontartanıfony«j«b*t«- Bc (Madt an az 20 kottr trvata adMülr Tnnstar «Uan lunıMar, akH b M n teMania 9b» 100 kontOra 100 SMS promosycnu abonsK \m*tmiMıı tstmmt 1 yıl boyvnca. soçılon nunanUrta indMmK gMKme «^SMS'lar30ganKf*n*l><l^^ e fmmosyonuu 32_20O5 odm{ m*Or SaBvt ourmnbr •ft A $ T I | A C I mumcu» 6 .';, 1 ,'"""Pans CaOdssı No 14 e, utsw ANKAHA haks (0312)417 57 46 e-posta ımag©umag org tr «vm umaQ.ofg.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle