25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
**SPORCumhuriye! Yaşam 10 t\Şon elli yılda hemen her alanda yapılan büyük hataların hesabı yetkilerini yanlış ve haksız kullananlardan sorulmalı Sorun devletiyönetenlerdeNASUH MAHRUKİ B\ evlet. sonuçta bir kurumlar bütünıjdür ve bu bütünü var eden de toplumun kendıs-ıdir. Devlet otoritesincieta en küçük bir boş-luk. bu boşluğun birtakım gayri meşru yapılanmalar tarafından doldurulmasıyla sonuçlanır, bundan da tüm bıreyler zarar görür. j üyükönder Atatürk'ün bizlerearmağan et- ttğı, bırincı vazrfemiz olarak onu sonsuza dek korumak ve kollamakgörevini verdiğı ve her zaman en kıymetli hazınemız olarak tanımladığımız Cum- huriyetimızı temsil eden devletimizin, son 50 yılda kır- madığı, haksızlığa uğratmadığı, şu ya da bu nedenle ca- nını yakmadığı neredeyse bir tek namuslu vatandaşı- mız yoktur. Ne yazık ki tarıhımiz de bu tür yanlış uygu- lamalarta doludur. Devlet, kendısıni vatandaşından daha önemli gör- düğü ve onun uzerinde her tür hakka sahıp olduğunu düşündüğü ıçın, vatandaşına her tür uygulamayı, hu- kuka veya ahlaka uygun olsun olmasın, kendisinde bir hak olarak görmüştür ve hâlâ da görmektedır. Bu ba- kış açısı öyle yer etmıştir ki, kendisinin bile son şansı olabilecek en üstün ve en fedakâr evlatlan olan Musta- fa Kemal ve silah arkadaşlan bile, haklannda çıkanlan idam fermanlan ile o zamanki Osmanlı devletinin ken- dısine düşman belledığı, kırdığı evlatlannın listesine da- hildir. Benzer uygulamalar Atatürk sonrası süreçte bu- gün de devletimiz tarafından çok az değişikhklerle ay- nen uygulanmaktadır. Devlet, gücu yettiğıne adaleti uy- gular, yetmediğine uzaktan bakar, kayıt altına alabildı- ğinden vergı, elektrik, tapu gibi borçlannı tahsil eder, ka- yıt altına alamadığını görmezden gelir. Kendısıne, dola- yısıyla aslında millete ait olanı gasp edenlere peşkeş çe- kerek, o milli değerlerde vatandaşlık hakkı olanlann haklannı bir kalemde si- lervebunuda birtakım uydurukgerek- çelerle savunmaya çalışır. Böylece ka- mu malına karşı hırsızlık, gasp gibı suç- lan işlemeyen namuslu vatandaşlannı da hiç rahatsızlık duymadan mağdur eder. Tahmin edebileceğinız gibı bu ömek- len öyle çok arttırabılirim kı sayfalarca devlet aleyhine yazmam gerekir. Şimdi yukarıda yazdığım parag- rafta "Devlet" yerine, "devletin o ko- numdakiyetkılileri" cümlesıni koyup lüt- fen bir daha okuyun. Yukarıda da belırt- tığım o sayfalarca devlet tarafından yapılan yanlış ve hak- sız uygulamaların tamamı, gerçekte devletin karar ve- riciler ve uygulayıcılar konumlannda olan atanmış ve/ve- ya seçilmiş ınsanlartarafından yapılan haksızlıklarve yan- lışlıklar, hatta ihanetlerdır ve hıçbin, soyut bir kavram olan devletin ve sonuçta Cumhuriyetimizin üzerıne atılacak suçlar değıldir. Kararlan insanlar alır ve ınsanlar uygu- lar, sonuçlarından da ınsanlar sorumludur. Bu sorum- luluğun daelbette kı iki boyutu vardır, bınncisi seçılmiş- lerin yetkilerini yanlış kullanarak. hatta aşarak yaptıkla- n haksız ve yanlış uygulamalar, ikincisi de bu konumla- ra vatandaşın, seçmenin, yanı bizlerin özgür iradesiyle getirilen bu kışılerden bir hesap sorma mekanizmasını kuramayıp, yaşadığımız sorunlarta ilgilı bütün faturayı dev- let adını vedığimiz soyut kavrama çıkanp sorumluluğu üzerimizden atma kolaycılığına kaçmamızdır. Devlet iradesinin ne yönde ve ne şekilde gerçek- leşeceğini belırleyenler, devleti oluşturan kurumla- rın her bırinde görev alan insanlardır. Çok açık ola- rak ortadadır ki. son elli yılda hemen her alanda çok önemli hatalar yapılmıştır. Ancak burada üze- rine basarak vurgulamaya çalıştığım tek şey, bu hataların, Atatürk'ün bıze armağan etti- ğı Turkiye Cumhunyetı'nın planlı, bıtinçli, istekli bir şekilde, bu yönde bir irade kul- lanarak gerçekleştirdiğı eylemler olma- dığıdır. Devlet yönetimınde elbette kul- lanılan ve hâkım olan bir irade vardır, ancak bu irade, devletin kurumlannı yönet- me konumunda bulunan ınsanlann ıradesidır. Bunun hesabı sorulacaksa, ki mutlaka sorulmalıdır, bu hesap yetkilerini yanlış ve haksız kullanan yetkilılere sorulma- lıdır. Çünku akla, zihne ve bılınce sahip olmayan ve an- cak soyut bir kavram olan devlet, açık olarak bir irade geliştirme ve uygulama yeteneğinden yoksundur. Bu- rada kullanılan irade atanmış veya seçilmiş olan insan- lann ıradesidır. Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan bir toplumda, toplumu duzenleme, topluma güvenlik, re- fah ve huzur sağlama amacını güden ve bu amaca yö- nelik olarak kanun koyma, bu kanunlan uygulama, yar- gılama, cezalandırma gıbi güçlere sahip olan kurumdur. Devlet, sonuçta bir kuaımlar bütunüdür ve bu bütünü var eden de toplumun kendisidir. Devlet otoritesindekı & ; • Kayak MUZAFFER ERGÖZ U 980-liyıllardı. Kayak I sporunun gidişini iyi I görmüyordum. Cumhuriyet gıazetesinde bu gidişin önüne geçilmesi için yazdığım yazıya uygun başlık bulundu: "Kayak Federasyo- nu Buz Tuttu^. Dondum kal- dım. Benim ornca özene beze- ne yazdığım sayfalar dolusu yazı tek cümleye sığmıştı. Son- ralan bu başlıjğın kayak spo- runda hiç değ işmediğini gör- dük. Eldeki yasa veyönetme- Bkleregöre hata ve başan Tür- kiye Kayak Federasyonu'na aittir. Bu adresi beliriedikten sonra neden yapamadıklannı irtJeleyelim. - Kayakcta hatanın ve başarmın son_jmlusu var mı? Bugün (Balatasaray Fut- bol Takımı'ndan en küçükspor kulübüne kadar uzanan çizgi- desözsahibi; tesis ve finans- mandır. Yasalar amatör, ekono- mik kurallar ise profesyonel olunca spor kulüpleri ve spor- cular bu makas arasında ka- larak yok olma noktasına ka- dar geldi. Işte çöküşün son noktası... - Türkiye'nin en zen- gin maJ ve müik sahtoi; Genç- lik Spor Genel Müdüriûğü. Sporculann kullanacağı tüm arazi, sahsa, tesis, malze- me gibi ağırtaşınmazlar ile kul- lanılabilir bütçe bu kurumun envanterinde ve emrindedir. Ancak ekonornik koşullar bu kurumu öylesi ne dağıttı, siya- sal müdahaleier kafalan öyle kanştırdı ki bu«günkü yönetici- ler bu kanşık yumağı çözme- ye kalksalar ö«nür1eri yeter mi bilemem. Bufccurumunelinde bulunan kayaR tesisleri ve ka- yakevlerinin irsşaatı, geçmişin nabuztuttu! DAĞ KAZALARI SONMEZ TARGAN kısırolanaklanna karşın bugün bir kayak devi olan Avusturya ileaynı tarihte başiadı. (Bu ka- yakevieri Bursa, Ankara, Bitlis. Bingöl, Erzurum, Sankamış ve Sivas'tayapıldı.) - Devtetin malı deniz, yemeyen kayak sporcusu... Bu tesisler yenilenme- yince, profesyonel olarak yö- netilmeyince ya elden çıktı ya ona buna özelleştirme adı al- tında hibe edildi ya da kader- lerine terk edildi. Hiç unutmam Bursa ka- yakevinin yıkılması için otel sa- hipleri yoğun baskı yaptı. Eğer bu kayakevi yıkılsaydı, sporcu- lann kalacağı hiçbıryer kalma- yacaktı. Bugün de söz konu- su kayakevi yaşamaktadır. Ama ne yazık ki mekanik tesisleri elinden alınmış olarak. - Çöküşün sonunda- yız, nasıl çıkış yapabiliriz? Bu konuda tartışma aç- madan önce konunun tarafla- nnı belirtemekte yarar var. Bu taraflan iki kısma ayıralım; yet- ki zengini ama tesis fakiri GSGM ile Kayak Federasyo- nu başkanı, karşısında iseTu- rizm Bakanlığı. Bu kurumlann bir masa etrafına toplanarak kullanacaklan yetkileri belir- lemelerinde yarar var diyorum. Medyamızda dağcılık sporu daha çok dağ kazalan olunca gündeme gelir. Bu- nun nedenlerini sorgulayacak değilim. Ama şurası bir gerçek ki Türkiye'de bu spc- run var olan potansiyelinin ötesinde dağ kazası yaşandı ve çoğu öliimle sonuçlan- dı. Birçok spor dalında yapılan hatalar küçük sakatlıklaria, kişi ya da takım ola-, rak çok çok yenilgiyle sonuçlanır ve bunun böyle olması' sporun doğasında vardır. Türkiye'de ölümle sonuçlanmış dağ kazalannın en yoğun olduğu dağ Aladağlar'dır. Ku- zeyinden Niğde, güneyinden Adana'ya komşu olan bu da- ğın Demirkazık doruğuna Batı yüzünden tırmanırken ölen (8 Eylül 1956) Engin Kongar bılinen ilk dağ şehidimizdir. Dağ kazalan sonucu yaşamını yitirmiş dağcı sayısı başta Avrupa olmak üzere diğer ülkelenje de oldukça faz- ladır. Dağcılann yaşamını en çok yitirdiği dağlar içinde Hi- malaya sıralaması başta gelir ve bu sıralamanın içinde 8 bin metreyi aşan başta Everest olmak üzere 14 doruk var- dır. örneğin bunlardan yüksekliği 8 bin 125 metre olan Nanga-Parbat'a 1945 yılına değin, tırmanırken ölen ya- bancı dağcı sayısı 40'm üzerindedir ve bunlann 30'a ya- kını Alman olduğu için bu dağa "Alman Mezariığı" da de- nilmektedir. Ama dağcılık sporunda mutlaka kaza olur diye bir yazgı da yoktur. Dağ kazalannın iki temel nedeni vardır. Birincisi tek- nik ve pratik yetersizliklerin yol açtığı kazalardır. Bunlan maddeler halinde sıralayalım: - Tırmanılacak yerin etüdünün tam ve doğru yapılma- ması. - Tırmanma planlamasının ve zamanlamasının iyi yapıl- maması. - Tırmanmanın gerektirdiği malzemeleri iyi seçememe ya da tam almama. - Denenmiş yollar varken bilinmeyen yollardan tırman- ma. - Tırmanacak ekibi fizik ve teknik yeteriilik bakımından birbirinden farklı kişılerden oluşturma. - Dağın değişebilen koşullarını hesaba katmama. ikincisi görünmeyen kazalardır. Yaz tırmanışlannda heyelan, deprem ve ısı farklılıklannın yarattığı kaya ve buz kopmalan sonucunda ortaya çıkar. (*)Engin KONGAR Gazetemiz danışmanı Prof.Dr.Emre KON- GAR'ın ağabeyidir. Bisiklet yoldan çıktı F E Y Z t A Ç I K A L I N f f lusların, kendi dillerine çevır- f f meden kullandıklan bazı ka- ^ ^ nıksanmış deyişler vardır... 'Mountain Bike' da (Dağ Bisikleti) ulusal dil- lere çevirme zahmetine katlanmadan kul- lanılan kelimelerden birisi. Insan ile bir makinenin birleşip güce dönüştüğü en müthiş sporlardan biri olan bısıkletin tanhi çok eskılere dayanır. 1896 Pa- ris Olimpiyatlannda yer alan yedı spor da- lından birisi de bisiklet. Oysa dağ bisikleti. daha ağzı süt kokan, dünün çocuğu (!). Ayn bir düzeneğe, özellikle de süspan- siyon (Türkçesi 'asıttı' ymış!) sistemine sa- hip olan dağ bisikleti, Amerika'nın bıraz da- ha tuzu kuru bölgesı olan Kalifornıya'da ha- yat bulmuş. Dağ bisikletınin 'buluşçusu' olan Marin County'li Joe Breeze'in, Mount Tamalpaıs bisiklet kulübü öndertiğınde ekim 1977'de ılk yanşları düzenlemesı ile spor tanınmaya başlamış. Amerikalılann dünya- ya sunduğu dağ bisikletinın ilk ulusal şam- pıyonası yıne bu ülkede yapılmış. Dünya şampiyonası ilk kez 1987 yılında organize edilmiş. 1993'te Olimpık spor olan dağ bi- sikleti, 1996 Atlanta Olimpiyatlan ile atası olan bisıkletten tam 100 yıl sonra rüştünü (!) ka- nıtlamış. Çok hızlı gelişiyor Klasik bisiklet üretım firmalan ve de sporculartarafından ilk çıktığı yıllarda küçüm- senen dağ bisikleti, şimdiden spordaki ürün gelişimi ve pazar payı artırnı ile 'düz'! bisik- leti solladı. Tekerleklerin kalınlaşması ile baş- layan farklılık, gövdenin daha dayanıklı ve hafff; fren, vites sıstemı gibi teknik aksamın ise çok daha kullanışlı olarak üretilmesı ile hızla sürüyor. Kromoli, alüminyum derken şimdılerde karbon gövdeliler pıyasanın en iyilerı. Yarışma olarak dağ bisikleti Uluslararası kurallarla yönetılen bir doğa sporu olan dağ bisikletinde, yanşma mesafesi olarak belirlenen lımıtlerçok kes- kin değil. Yol bısikletinden farklı olarak, hiç din- lenme penyoduna fırsat kaimadan surekli güç harcandığı ıçın yanşma uzunluğu çok daha kısa tutuluyor. Büyük erkekler ıçın 40-50 km. toplam uzunluğunda olan, altı ya da yedı tur dönerek, 2 saat 15 dakıkada bitiril- mesi beklenen parkurlarönenliyor. Bayanlar için ise 30-40 km. uzunlu- ğunda. beş-altı turdan oluşan ve 2 saat ci- vannda bitirilmesi beklenen yanşma mesa- feleri belirienıyor. Dağ bisikletinde, tama- men ayn bir dal olarak, bol adrenalin salgılanan 'iniş' yanşlan da düzenleniyor. Türkiye'de durum ? "Mauntayin Bayk" bizde 1990'larda yaygınlaşmaya başiadı. Alanya, dağ bisik- letinde öncüiüğü aldı. 1997 yılında ilk kez ve de uluslararası ölçekte düzenlenen ve son- raki yıllarda da süren organızasyonlar bu spora ilgiyi arttırdı. en küçük boşluk, bu boşluğun birtakım gayn meşru ya- pılanmalar tarafından doldurulmasıyla sonuçlanır, bun- dan da tüm bıreyler zarar görür. Dolayısıyla bir toplu- mun içindekı her bıreyın, güçlü bir devlet mekanizma- sına taraftar olması gerekir. Kısacası devletıne sahıp çıkması gerekir. Bu konuyu çok iddialı olarak söylüyorum, çünkû benim de devlete kızmak için çok haklı gerekçelerım ol- makla bırlikte, asla boyle bir yanılgıya duşmedığimi si- ze daha iyi ıfade etmek için kendimden de birtakım ör- nekler vermek istiyorum. 1996 yılında dağcı arkadaşla- nmla birlıkte kurduğumuz (AKUT) Arama Kurtarma Der- neği ile yavaş yavaş bütün Türkıye bızden haberdar ol- maya başiadı ve once 1998 Adana Ceyhan depremın- de, ardından da 1999 Marmara depremınde yaptığımız gönüllü çabalarımız ve kurtardığımız yüzlerce can, AKUT'u. Türk milletınin gönlünde Türkiye'nin en güve- nilir kurumu yaptı. 1999 yılındaTESEV'in anketınde gu- venilirlık sıralamasında birinci, 2000'de ise Türk Silahlı Kuvvetlen'nin ardından ikinci seçildık. Derken bunu hiçbir zaman anlayamadık ama her şey bızım için daha zor olmaya başiadı. Marmara dep- reminde, aç. susuz, uykusuz, durup dinlenmeden bir can daha kurtarabilmek için enkazdan enkaza koşarken, dönemin Sağlık Bakanı bütün kamuoyuna bizım şov yap- tığımız yönünde açıklamalarda bulundu. Devletimıze olan koşulsuz bağlılığımız ve sadakatımızle, bütün med- ya bızden saldırgan bir tutum. sert bir cevap beklediğı halde, sadece başımızı önumüze eğdık ve sayın baka- nımız yanlış bılgılendirilmış dıyerek konuyu ge- a^ıştırdik. Ardından çeşıtli basın kuruluşlarınca hakkımda Ermeni ve Yahudi olduğum iddiaları satır aralannda yazılmaya başlandı. Sanki bu ül- kede gayrimuslım olmak suçmuş gibı. Ermeni ve Yahudi vatandaşlanmızdan özürdileyerek bunun doğru olmadığını bırkaç kez ıfade etmek zorun- da kaldım. Sonra devletımızın arama ve kurtar- ma konusundaki kurumu Sıvıl Savunma Genel Müdürlüğü'nün bazı personelı tarafından kamu- oyu önünde değişık vesilelerle şov yapmakla, öne çıkmakla, onlann başanlarını çalmakla suçlan- dık. Devletımize zarar gelmesındense, kendi- mızden önde gördüğumüz bincık AKUT'umuzu bile feda edebılecek tutumda olduğumuz ıçın, bu suçlamalara karşılık vermedik. llişkilerimizi kışı- ler değıl kurumlar bazında çözme yoluna gittık. 2000 yılı Şubat ayında sevgıli Iskender'ı (Iğdır) kaybetmemıze sebep olan dağ kazası ve tesadüfen tam o günlerde yaşanan medya önün- de ıstıfa eden üç üyemızın akıl almaz yalanlany- la, AKUTu yok etmek için fırsat bekleyen bazı medya kalemşorlannın gırdığı ışbıriığıne sadece şaşırdık, neden bunun yaşandığını bir türlü an- layamadık. 2001 yılı Şubat ayındakı Hındistan dep- remınde enkaz altından iki can kurtanp bütün dün- yayaTürkgönüllülennin fedakârlığını veçaltşkan- lığını gösterirken daha önce hiç olmayan bir şey başımıza geldi; polis, demeğimıze gelıp giden üye- lerın kayıtlannı kontrol etti. Bu konuyu da hiçbir yerde açmadık. Yıllar içerisınde defalarca de- netlendik, demek defterlerımız ilgili bütün ku- rumlar tarafından ayn ayn, üst üste denetlendi. Türkiye'de faal görünen 78 bin demeğın kaçının bizim kadar sıkı denetlendığini bugün bile me- rak ederim. Kimse ayncalıklı değildir Sonra 2001 yılı Mayıs ayında yönetim ku- rulu başkanı olarak ve yönetımdekı 6 arkadaşım- la bırlikte, valilikten izin almadan 3 üyemizı Ame- rika'da 11 farklı arama kurtarma kursuna gön- derdığimiz için mahkemeye çıkanldık ve 1 yıl ha- pisleyargılandık. Bütun gazetelenn, hatta Yuna- nistan ve Alman basınının bütün kışkırtmalanna rağmen, ağzımızdan sadece şu sözler döküldü: "Hiç kimse kanunlann önünde veya üzerinde de- ğıldir, bilmeden de olsa bir suç işlediysek, ka- nunlar karşısında boynumuz kıldan incedir. Yüz- lerce can kurtaran bir ekıp olmamız bize ayrıca- lık tanınmasını gerektirmez." Bu tutumun, beni arayan Yunan ve Alman basınını ne kadar şaşırt- tığını vann siz düşünün. Bu konuda da devletı- mize asla değil, ama asıl sorumlunun, konunun buralara gelmesıne sebep olan ve uluslararası kamuoyunda Türkıye'nin uğrayacağı zaran hiç düşünmeden topun gelışıne vuran valılik maka- mına bılgı veren kışiler, dernekler masası ve sav- cılık makamlarındakı kışılerin olduğu düşünce- sini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadık. BM'nn Arama Kurtarma yapısı olan IN- SARAG'a akredite bir kurum olmamıza ve OC- HA'nın afet planlamalarına dahil olmamıza rağ- men, 2003'te Cezayır'de yaşanan depneme, bü- tün bilgi birikımimize ve ülkemız adına bölgeye gidip can kurtarma çalışmalanna katılma konu- sundaki bütün çabalarımıza ve başvurulanmıza ve Türkiye'den ekıp yollanmasına rağmen bu ekibe dahil edilmedik. Aynı durum neredeyse son Iran depremınde de başımıza gelecekti ki, bu kez daha hazıriıklıydık ve büyük baskılarla, ulus- lararası standartlarda 18 kişi olarak hazırladığı- mız arama kurtarma ekibimizden, yer olmadığı gerekçesiyle sadece beş kişilik bir ekibe izin ala- bildik. Oysa bölgeye Türk ekipleri ciplerini bile götürmüştü. Sonuçta eğer devlete kızmak için bahane arasaydık, emın olun düşünemeyeceğinız ka- dan zaten vardı... Ancak bizler devletimizin var- lığını her zaman ve her koşulda kendi varlığımı- zın önünde görduk. Atatürk'ün dediği gibi, ken- dimizi ınkılapların ve rejımın sahıbi ve bekçisi olan Türk gençleri olarak tanımladık. Bir gün AKUT ve Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaatlan çatışırsa, haklı-haksız, doğru-yanlışaynmınagit- meden derhal geri adım atacağımızı ve bu yön- de en ağırfedakârlıklan bile yapmaktan geri dur- mayacağımızı bugün her üyemiz bilir ve ona gö- re hareket eder. Bu anlamda hedefimizi hiçbir zaman ka- nştırmamalıyız, hedef devletin yanlış işleyen ku- rumlan olabilir ama kendisi asla olamaz. Burada düzeltilmesi ve değiştırilmesi gereken; devlet gücü ve yetkısıni yanlış, eksik, haksız kullanan yöneticilerdir. www.nasuhmahruki.com nasuhinasuhmahruki.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle