Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 2003 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Kültür ve Sanatsız Kalkmma Düşleri...
Elek ve Kelek
SÖYLEYE SÖYLEYE dilde tüy bitti: Avrupa Bir-
liğâ'nin Türkiye politikası, tam anlamıyla bir vakit
kazanma politikasıdır. Bu arada da Kıbns'ta ve
Ege'de koparabildiğini koparma.
Ne var ki, bu ülkede çok kişi artık bunu gördü-
ğüı ve anladığı halde, gelip geçmiş hükümetlerin
hiçbiri negörmek istedi, ne de anlamak.
Oysa, verilen bütün mesajlar, biraz ciddi ince-
lenince bu gerçeği ortaya koyar niteliktedir. Son
belirti, yine AB Komisyonu'nun "genişlemeden
so rum/u"üyesiGünterVerheugen'den. Hazret,
salıgünüAB Parlamentosu'nun Dışişleri Komis-
yonu'nda. herzamanki gibi "Reformlaryetmez;
uygulamaya bakmalı" dedikten sonra, bu bakış
olumlu sonuçlansa bile, 2004 sonunda "müza-
kere tarihi" vermek yerine "screening" işlemle-
rine başlanabileceğini söylemiş.
"Elektengeçirme"anlamınagelen "screening"
sözü, AB sürecinde "AB müktesebatı", yani
10.000 küsur sayfalık "mevzuat birikimi" ile yi-
ne binlerce sayfalık aday ülke mevzuatını karşı-
laştırmak ve uyumsuzluk varsa uyumu sağla-
mak anlamına geliyor. Bu süreç, 700 binlik nü-
fusu olan "Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti", yani Gü-
ney Kıbns Rum Yönetimi için bile iki yıldan faz-
la sürdü; Türkiye için ne kadar süreceğini siz dü-
şünün.
Demek ki, yayılmaya çalışılan iyimserliğin ak-
sine, AB'nin Türkiye konusundaki ayak sü-
rümesi devam ediyor.
"Ayaksürüme", en hafrf deyim. Güya Ankara'nın
tam üyeliğinden yana olduğu varsayılan Schrö-
der hükümetinin Türklerden yana olduğu söyle-
nen Yeşil'lı Dışişleri Bakanı Fischer, 2002 Kopen-
hag zirvesinde Danimarkalı bakanla görüşürken
teyplere de geçen "Oyalamaya devam edelim "
sözünü etmemiş miydi? Türkiye'nin üyeliğine
açıkça karşı olduğu bilinen Alman Muhafazakâr
Partisi'nin başkanı Angela Merkel, kendilerine
iktidar yolunu açacak olan 2006 seçimlerinde
bu konuyu kullanacağını geçenlerde söylemedi
mi?
Almanya ve öbür Kuzey ülkeleri istemedikçe
AB'ye girilir mi?
Tam olmamış kavunaTürkçede "kelek"denir;
dizilerinde boşluk ve tanelerinde eksik olan
mısıra da. Benzetmek gerekirse, AB'nin var ol-
duğu söylenen "Türkiyeprojesi", en azından he-
nüz olmamış "kelek" bir projedir. Şimdi, açığa vu-
rulmayan kültürel ve dinsel nedenler yanında
Türkiye'nin nüfus ve ekonomi tablosundan kay-
naklanan bu kelek dunjm ortadayken, "elek" sö-
züne kanarak Kıbns'ta sakat çözümlere "evet"
deyip ve sonra apışıp kalmanın âlemi var mı?
"Karen Fogg çocukları"n\n "Avrupa yolunda
en büyük engel" sayıp durduklan Kıbrıs konu-
sunda Ankara AB'ye tam üye olmadan razı olu-
nabilecek herhangi bir çözüm, yalnız ada Türk-
lüğünün ve ada üzerinde Türkiye'ye tanınan hak-
ların sonu olmakla kalmaz, cumhuriyet tarihinin
en büyük diplomatik hatası ve lekesi olarak bu
devletin yeryüzündeki saygınlığını ve etkinliğini
kökünden sarsar.
Özlenen bir dünya için istediğimiz apaçık ortadadır. Mülkiyet güdülerinin en
küçük. yaratıcı güdülerin en büyük rolü oynayabildikleri bir dünya...
Hüseyin AKBULUT Eski KültürBakanlığı Müsteşar Yardımcısı
G
elişmiş, kalkınmış bir ülke ola-
bilmek hepimiz için bitmeyen
bir özlem. Bu hedeflere var-
mak için sunulan reçeteyi ise
artık hepimiz bilıyoruz. Uzun
bir süredır basın yayın organlannda yer al-
madık tek bir anmı hatırlamadığımız reçete-
deki iyileştirici ilacın adı; dövizkuriarubor-
sa endeksleri, altın fıyatlan. günlük-geceük fa-
iz oranlan vb.
Gelışmeyi yalnız maddi zengınleşme. in-
sanı ise sadece yiyen, gezen \e uyuyan bir
varlık olarak gören bu sığ düşüncenin bizi ge-
tirdiğı yer ise son yıllarda yaşadığımız derin
toplumsal bunalım. Oysa insanı öbür canlı-
lardan ayıran, onu insan yapan ve yaratıcı
kılan onun ruhsal yani, duygu ve düşünce dün-
yası. Sanatın asıl işlevi ise burada önem ka-
zanıyor.
Kültür ve sanatın bıreysel ve toplumsal ya-
şamımızdaki vazgeçilmez özel yenni yeni-
den düşünelim. Bu alan yalnızca yaşantımı-
zı. dünyamızı güzelleştiren, dekore eden bir
alan değildir. Saruldığı gibi eğlenmek için ya-
pılan; günlük, haftalık işlerimizden sonra ge-
reksinim duyacağımız bir alan da değildir. Kül-
tür ve sanat; bizim dünyayı algılama biçimi-
mizi, birbirimizle ilışkilenme biçımimizi,
birbirimızi sevme biçimimizi oluşfuran ve
geliştiren merkezsel bir alandır.
Başka bir yanıyla düşünülürse konu daha
da önem kazanıyor. Bilindiği gibi her toplum
sahip olduğu kültür değerleriyle kimlik ka-
zanır.
Toplumda bireyler arasındakı dayanışma ve
bütünleşme, ancak ortak kültür değerleri pay-
laşılınca gerçekJeşebılmektedır. Bu nedenle
de sözü edilen alanın sağlıklı işletılmesi ve
geliştirilmesi yaşamsal değerdedir.
20. yüzyılın ünlü bir düşünürü, siyaset
adamlanna onlann asıl ve tek görevleri olan
iyi bir yaşam, özlenen bir dünya tasansı su-
narken iki tür "maTdan ve insanda var olan
buna uygun iki tür "güdü"den söz eder: Ki-
şisel mülkiyete konu olan mallar ve herkesin
paylaşabileceği mallar...
Bir insanın yiyeceğı ve giyeceğı başka bir
insanın değildir. Bu genellikle kişisel mülki-
yete konu olan paylaşılmayan maddı mallar
içindir. Oysa herkesin paylaşabileceği, kişi-
sel mülkiyete konu olmayan bılim-sanat ürün-
lerini düşünelim. Bir insan bilimsel ve sanat-
sal bilgi ve yeteneğe sahipse; bu bilgi başka-
lannın onu bilmesine engel değildir. Bir in-
san büyük bir ressam ve besteci ise bu baş-
kalannın bu yapıtlan tüketmesine, resün yap-
masına engel değildir. Bu türde, paylaşılacak
belirli bir miktar olmadığından "mülkiyet''
de yoktur.
insanda, sözü edilen iki mal türüne uygun
olarak iki tür "güdü" vardır. Paylaşılmayan
özel mallan elde etmeye ve elde tutmaya yö-
nelik "müUdyetçi güdüler" ve kişisel mülki-
yete konu olmayan. herkesin kullanabilece-
ği mallann yaratılması amacını taşıyan "ya-
raücı güdüler".
En iyi dünya, yaşantımızda mülkiyetgüdü-
lerinin en küçük, yaraücı güdülerin ise en
büyük rolü oynadıklan yaşamdır.
Uzun yıllardır, maddi mallar ve mülkiyet-
çi güdüleri besleyerek yarattığımız dünyayı
düşünelim. Zorbalık ve zalimlik. Dünyada var
olan ahlak dışı kötülükler ve özellikle artık
her gün yaşadığımız yağmacılık ahşkanlık-
lan... Bu sonuçlar bizlere daha çok kendimi-
zi ve son yıllarda yarattığımız Türkiyemizi
çağnştırmıyor mu? Oysa herkesin paylaşa-
bileceği; duygu ve düşünce dünyamıza ait ya-
ratılan düşünelim: Bir ressam ya da besteci-
yi yok edebilirsiniz, ancak onun sanatını ya
da düşüncesıni elde edemezsiniz.
Arnk özlenen bir dünya için istediğimiz apa-
çık ortadadır. Mülkiyet güdülerinin en küçük,
yaratıcı güdülerin en büyük rolü oynayabil-
dikleri bir dünya...
Kültür ve sanatın asıl anlamı ve bu biçimiy-
le algılanışı, gelişme kavramının ekonomi-
den kültüre kaydığı yıllar çok yenidir. Sürek-
li gelişme ıle kültür evriminin birbirinden
aynhnazlığı düşüncesini ancak, UNESCO'nun
199O'lı yıllarda düzenlediği toplantılarda ve
alınan kararlarda görüyoruz.
Oysa Cumhuriyetimizin kuruluş yıllannı
düşünelim. Kültür ve sanatın insanlığın ge-
lişimindeki işlevini, onun kalkınmadaki ro-
lünü çok daha önce gördüğümüzü söyleye-
bilrriz. Cumhunyetin kuruluşundan hemen
sonra tüm yokluklara karşm bu alanda giri-
şilen büyük atılımlan ve kültür sanat kurum-
lannı bu düşünce ile açıklayabiliriz. Konser-
varuvar, yenıden oluşturulan orkesrra, Musi-
ki Muallim Mektebi, Halkevleri, Köy Ensti-
tüleri, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Ku-
rumu. tiyatro. opera ve balenin kurumlaş-
ması...
Bu düşüncede insan esas alınmıştır. Çün-
kü, aslolan insandır. Tüm değerleri yaratacak
olan da insanın kendisidir. Bu anlayışla kül-
tür ve sanat kurumlan; cumhunyetin kuru-
luşunda. yeni bir toplum yaratılırken yapı ta-
şı olarak önemle yer aldı. Çünkü öncelikle
insanı yararmak gerekli.
Düşünüyorum; gelişmiş ve kalkınmış bir
Türkiye olabilmek için sunulan reçetede; dö-
viz kuriaru borsa endeksleri, alün fryatlan ve
faiz oranlan yenne; ülkemızde o gün açılan
yeni bir sinema salonu, herhangi bir kenrimiz-
de kurulan yeni bir orkesrra, yeni bir tiyatro,
yeni yazılan bir roman. bir opera eseri. gös-
terime giren yeni bir Türk fılmi, yeni beste-
lenen bir Türk eseri haber olsa ve tüm bun-
larinançla desteklense; bunlan yaratanlar ve
destekleyenler toplumda baş köşeye oturtul-
sa, Türkiye bunlarla donatılsa. özlediğimiz
gelışmışlik düzeyine ulaşmamız daha çabuk
ve daha kolay olmaz mı? Ben buna yürekten
inanıyorum. Kuşkusu olanlara ise Cumhuri-
yetimizin, çağdaş ve evrensel ilkelere daya-
lı kuruluş tarihini tekrar okumalannı ve dün-
yanın uygarhk haritasını bu gözle inceleme-
lerini öneririm.
'Bazen Bir Tek Kalem Bile...'
Teoman KARAHUN
M
etinToker,Akis
Dergısı'nde
Devlet Bakanı
Mükerrem Sarol'u küçük
düşürdüğü gerekçesiyle
Ankara Merkez Ceza-
evi'ne girdiğinde Iz-
mir'den bir telgraf aldı:
"Bazen bir tek kalem bi-
le, bir nesn'n şerefini kur-
tanr. Dr. Mustafa KendL"
(Ulus Gazetesi-
16.02.1957)
Dr. Kentli, 1948 yıhn-
da MiIIet Partisi'nin ku-
ruculan arasında yer al-
mış, bu partinin bir süre
genel başkanhğını yap-
12. Ulusal Kalite Konaresi
"Avrupa Birliği ve Dünya Liderliği"
13-15 EKIM2OO3
OZEL OTURUM KONUŞMACİLARI
Lord VViliiam VVallate
Uiuslararası İÜşkiler
Profesörü ve Lordlar
Kamaraşındo Dış ilişltiler
Konusuncto Uberat
Demokrat Sözcüsü
MikeMoore
Dunya Ticaref Orgütü (DTÖ)
Eski Genel Direldörü
DBB etıca
Kemal Derviş
CHP Istanbul
AlejoVidal
Ouadras Roca
Avrupa
Pariamentosu Bşk. Yrd.
VVılIem Molle
ECORYSIS
Başkanı
Ulusal Kalite Ödül Törenî
15 EKİM 2003 r.\V\\
ARGE AEm AY&&7
8. Kalite Yönetim Sistemleri Fuarı
13-15 EKİM 2003 3?© o
www.kalder.org/kongre
Türkîye Kalite Derneği '
b 00 34 (pbx) Fax: 02J641J 00 36 ff.
;
Ş?&£"
Kongre
VIP
mıştı. Osman Bölükba-
şı'nın yakın arkadaşlann-
dan biriydi. Biz bu telg-
rafi büyük puntolarla diz-
dirdik ve dûvara astık. Hiç
unutmadık.
Son yıllarda, holding
patronlannın tekelindeki
medyada ne yazık ki, "ku-
şaklann onurlannı kur-
taran" kalemler azaldı.
Kirli bir bulut. basının bü-
yükçe bir bölümünün üze-
rıne çökmüş. Bozbulanık
bir ırmak, gerçekleri ka-
muoyundan kaçınyor. Ze-
keriya Sertel, gazeteyi.
"toplumun tüm sorunla-
nnın yansıdığı ayna"ya
benzetmıştir. Hükümet-
lerin,tophmıunhastahk \ e
sıkıntılannı görünce si-
nirlenerek aynayı kırma-
lanndan, ona düşman ol-
malanndan yakınmış,
"Gazetecinin bir görevi
de kötüHikkrlesava'jmak.
halkı uyandımıak \ e top-
hımu üerije götürmektir.
Ama bu tür gazetecilik
zordur, çetindir, şerefli, fa-
kat tehlikelerle doludur"
demiştı. (Hatırladıklanm-
1968) Şimdi bu onurlu
görevi hiçe sayanlar ço-
ğaldı. .\zgın bir çıkar sa-
vaşı var medyada. Bir
grup, çok sayıda gazete.
TV ve dergi ile, öteki gru-
bu silecek. Başkalannrn
da arkasında AKP iktıda-
n. Ötekinin TV'leri sus-
tunılmuş. "Kalem kavga-
sı" değil, "kan davası".
Kamuoyunun haber alma
özgürlüğü adeta yok sa-
yılıyor.
Gazeteleri gazeteciler
çıkanrdı: Basın tarihimi-
zi inceleyenler bilir: Çok
eski yıllarda gazeteleri,
gazeteciler çıkanrdı. Hü-
se>inCahitYakın, 2. Meş-
rutiyet sonrası
tt
Tanin''i
yayımlarken sermayesi
27 altın hra imiş (AamUs-
Hatıra Notlan). Ahmet
Emin Yalnıan'la Asım
Us'un "Vakit" gazetesı
için ayırabildikleri ser-
maye beşer yüz Hra.
(A.E.Yahnan. Yakın Ta-
rihte Gördüklerim ve Ge-
çirdiklerim. Cilt: 1)
AH Naci Karacan, Nec-
mettin Sadak, Falih Rıfkı
Atay ve Kâzım Dersan
"Akşam"ı çıkanrken
200"er lira sermaye koy-
muşlar. 1920'de Anka-
ra'da Milli Mücadele'nin
sözcüsü olarak kurulan
Hâkimiyeti Milliye gaze-
tesi -adı sonradan *Ulus"
olmuşrur-, Atatürk'ün
verdıği küçük bir serma-
ye ile yayın hayatına baş-
lamış. (EnverBehnanŞa-
poho- Türk Gazetecilik
Tarihi. Her Yönüyle Ba-
sın- 1969). Zekenya Ser-
tel, özgürlük savaşının ön-
cü gazetelerinden Cum-
huriyet'in, Yunus Nadi,
Nebizade Hamdi ve ken-
disi tarafından 10'ar bin
lira sermaye konularak
kurulduğunubelirtir. Ser-
tel sonradan gazetedeki
payını de\Tetmiştir. (Ha-
tırladıklanm).
Takvimi Vakayi'den bu
yana bu konudaki örnek-
ler sayısız. Bugün trilyon-
larakıtılarak yaşaülan ga-
zeteler, radyolar, TV'ler
ve dergiler var. Görkem-
li binalar, iletişim ağlan,
çağdaş araçlar. Ne var ki,
basında "insanayannm"
yok Gazetenın daman sa-
yılması gereken muhabir-
ler zor durumda. Meslek
kuruluşlan güçsüz. Da-
yanışma kahnamış. Yak-
laşık yedi bin yayıncı iş-
siz. Buna karşılık, yöne-
tim kadrolan \e patron
yakınlan mutlu. Medya-
devlet-ticaret ılışkisini or-
taya koyan keskin çizgi-
ye koşut çalışan bazı "vu-
nıcugüç"lerde...
Tanımak onuruna eriş-
tığimiz gazetici ve tarih-
çi yazar Enver Behnan
Şapolyo, 1930"lu yıllar-
daki basını anlatırkea "ts-
tihbaratta çalışanlar ile
muharrirlik edenlerin se-
fil hav adan pek acınacak
durumda idi. Onlar da-
ima fakir ve ecirdiler (üc-
retie çalışanlar)" der.
Kapanan TV kanaDan-
nı düşündükçe: Izan-
lar'm beş TV kanalı bir-
den kapatıldı de\Tİ Cum-
huriyette. "Ey hukuk! ne-
redesin?" diye soranlar
var. Biz, şimdi pek azı-
mızyaşayan, 1955-1960
dönemi CHP organı Ulus
çalışanlan. o yıllarda ga-
zetemizin 11 kez birer ay
kapatılmasına taruklık et-
tik.. Üç ayn davadan ar-
ka arkaya üç ay kapah kal-
dığımız oldu (Mayıs- Ha-
ziran-Temmuz 1959). Ya-
yınlan durdurulan TV'ler-
deki aylıklarım alamayan
arkadaşlanmızın hüznü-
nü, biz, yaklaşık 50 yıl
önce yaşadık. Ama, hiç
olmazsa ücretlerimizı al-
dık. Şimdi belleldenmiz-
de kalan: Boş salonlar,
odalar, sessizlik. Yahıız-
lığın yürekleri delen san-
cısı. Ve cezaevinde aylar-
ca yatan çahşma arkadaş-
lanmız, meslektaşlanmız.
"Ulus'un çetin bahü":
Başyazanmız Yakup Kad-
ri Karaosmanoğlu, kapa-
lı kaldığımız üç ay sonun-
da yeniden çıkarken şun-
lan yazdı:
"Bu üç a> lık kapaülma
sonucu,gazetemizen azın-
dan 284.442.-TL. zarara
ugradL Bu mebiağın, LTus
müessesesi sermayesinin
yansından fazlasını geç-
tiğini söylesek, bilmiyo-
nız, inanır nıısınız?"
(Ulus-25.07.1959)
Başı taçülan Her döne-
min kudret sahipleri var-
dır. Sadık hizmetkârlan
da... Ahmet İhsan Tok-
göz. "Abdülhamid'inbaş-
sansürcüsü" Hıfzı Bev' ın
ölümünü anlatıyor:
"Tam 15yıL bir gün bi-
leara \ernıeden sansürcü-
lük yapan ve ara sıra çağ-
nidıkçayürekçarptnûsıile
Saraj 'a koşan bu adam
nişanlar, rütbeier almış;
aylığa geçmiş; çok bol ba-
gışlara konmuştu. Zaval-
h adam,"başı taçhlar"m ne
olduğunu anlamamış bu-
lunduğu için birdenbire
hastalandığı sırada, her
gün padişah tarafindan
hatınnın sorulduğu ile
övünürken, hastalığının
artmasından sonra Sa-
ray'dan gelen-gîden ohna-
dığını görerek çok üzül-
müşrü. Sansürcülük işi
durnıayacağı için, daha o
yatakta krvTanırken yeri-
ne adam getirilmişti."
Ameliyat masasına götü-
rülürken. Hıfzı Bey,
A Î.Tokgöz'ün kulağma
fısıldar:
"Hırsa yenildim, irfanı
boğanlannceUatiığınıyap-
tun. Bir gün gehr de surz-
sı düşerse. pişmanhğımı
yaz; ceza masasına. Ben
buna lâyıktım' di>'e diye
gkfiyorum" (Matbuat Ha-
tırlarun. Mehmet Deügö-
nül'ün sadeleştirmesin-
den. Türk Dilı Dergisi. Sa-
yı:246. 1.3.1972)
Gazeteci arkadaşlanmın
yani srra, tüm siyasetçile-
re, bürokratlara ve her ke-
sünden yetkih yetkisiz her-
kese bir hatırlatma: Şu çıl-
dırmış kapitalist dünyada
bugün "başı taçh" padi-
şahlar, krallar ve hüİcüm-
darlar yok. Ama çevre-
mizden "başıtaçhlar" hâ-
lâ eksik olmuyor. Gaze-
teci olarak tek silahımız,
kuşaklann onurlannı kur-
taracak kalemler.
PENCERE
Buyrun Cenaze
Namazına?..
Dörtnala, doludizgin..
Nereye?..
•
Hüseyin Demirci demiş ki:
"- Kemal Gürüz ile Kemal Alemdaroğlu nun
cenaze namazlan kılınmayacak!.."
Hüseyin Demirci kim?
Türkiye Diyanet Vakfı Sendikası Konya Şube-
si Başkanı, Karataş Müftülüğü'ndeŞef, Imam-Ha-
tip çıkışlı, devlet memuru...
Diyanet işleri Başkan Vekili Fikret Karaman bir
açıklama yapmak zorunluğunu duymuş:
"- Cenaze işlemi Diyanet İşleri personelinin
görevidir, kimse bundan geri duramaz."
•
Imam kimdir?..
Kitaba başvuralım:
"Cemaate namaz kıldıran adam."
"Her muhterem Müslüman, namazın adup ve
erkânını kâfi derecede bilirse, imamlık vazifesi-
ni ifa edebilir. İmamlık ne bir sanat ne bir rütbe-
dir. Imam namazda imamet ettiği müddetçe
imam sayılır." (Islam Ansiklopedisi, cilt 5 II, say-
fa 980).
Peki, devlet memuru Hüseyin Demirci bu açık
seçik Müslümanlık kuralını bilmiyor mu?..
Müslümanın papazı mı Demirci?..
Ruhban sınıfından mı?
Alemdaroğlu ile Gürüz'ü aforoz etmek yetkisi-
ni bu devlet memuru kendinde nasıl görebiliyor?..
•
Türkiye'de Müslümanlık yobazların elinde din-
den imandan çıkıyor...
Islamı devlet düzeninde siyaset, ticaret, men-
faat için kullanmak isteyen tarikatlar, cemaatler,
holdingler ve sendikalara gün doğdu...
Tevfik Fikret gibi söylersek: Islam diye, Islam
diye, Islam tepeleniyor...
Bir milyar altı yüz milyon nüfuslu Müslüman
halklannı emperyalist Batı karşısında perişan eden
dincilik, Türkiye'yi de ele geçiriyor...
Bu gidişin sonu, bugün ayakta duran "laik Tür-
kiye Cumhuriyeti''nin hâk ile yeksan olmasıdır...
Sanki bu ülkede Müslümanlık çiğneniyor, san-
ki dine karşı yasak sürüyor, kimse orucunu tuta-
mıyor, hacca gidemiyor, namaz kılamıyor, seksen
bin caminin şerefelerinden beş vakit ezan okun-
muyor, müminler ibadet edemiyor ve de devlet
dine karşı düşmanmış gibi bir hava yaratılıyor...
Toplum baştan sona dindarlann özgürlüğü üze-
rine yaşarken nedir bu dinci saldırganlık?..
Bu, irticadır!..
•
Türkiye Diyanet Vakfı Sendikası'ndan Kemal
Alemdaroğlu ile Kemal Gürüz'e yöneltilen saldı-
n, AKP iktidannın "üniversite reformu" adı altın-
da neyi tezgâhlamaya çalıştığını da faş ediyor...
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, düpedüz Sa-
idi Nursi hayranı bir kişidir; Atatürk'e bakışı da
bu politikacının kafa yapısını ortaya koyuyor...
Diyanette görevli devlet memuru sendikacı Hü-
seyin Demirci ise açıkça fetva veriyor:
- YÖK Başkanı Kemal Gürüz ile Istanbul Üni-
versitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu 'nun cena-
ze namazlan kılınmayacak'...
Türkiye bir yere doğru gidiyor..
Dörtnala..
Doludizgin...
BARJŞ DffiNEĞİ BAŞKANI
MAHMUT DİKBİDEM ANILJYOR
12 Eylül döneminde kapatılarak, yöneticile-
riyle üyeleri uzun yıllar yargılanan Türkiye Ba-
nş Demeği'nin Başkanı Emekli Büyükdçi Mah-
mut Dikerdem ölümünün 10. yıldönümündeanı-
lıyor. Anma programı şöyledin
1.3 Ekim Cuma günü saat 15.30'da Karaca-
ahmet Mezarlığı'ndaki kabri başında anma
toplantısı,
2.17 Ekim Cuma günü saat 18.30'da Nâzım
Hikmet Kültürve Sanat Vakfı Konferans Sa-
lonu'nda "Arkadaşlan, barışçılar, seven-
leri Dikerdem'i anlatıyor" konulu toplantı.
NÂZIM HİKMET
KÜLTÜR VE SANAT VAKFI,
BARIŞÇIARKADAŞLARI
Cumhuriyet
. f c ı t a p l a r ı
SÖYLEV
Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
416Sayfa
14.000.000.TL.
Çağ Pazarlama A.Ş Türkocagı Cad. No 39/41
34334 Cagaloglu-tstanbuly g g 3 4 3 3 4
CagaloSlu-tstanbul
^ kltap kulubu T f l
,0212ı 51-Toi 96 Faks(0212) 514 01 95