25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 EYLUL 2002 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr *EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Yeni Bip 'Tekâlifi Milliye'ye Doğru Bu pazar günü, hiç de hoş olmayan bir sorunu sizlerie konuşmak ıstıyorum. Sizlerte, okuriarla olduğu kadartüm yurttaşlarla... "Aydınhk"deıgisinde Doğu Perinçek'in şu satırlannı oku- yunca konuyu e(e alayım dedim. Ne diyor İP lideri: "Bütünyollar, Milli Meclis'e, MilliHükümet'e ve Diren- me EkoncrriıSİ'ne çıkıyor. Türkiye'nin imkânlannı ve kuv- vetlenni hertes görecek. lyi olacak." Bağımszltk Savaşı günlerini düşündüm: Elde ne silah ne cephane vardı, ne de para!.. Yeniden örgütlenen ordu bin bır yokluk iç/ndeydi. Yıflardır savaştan savaşa koşan haJk, bezgın, bitkin, umutsuzdu... Ne oldu? Nasıl oldu da bir yok edifmişlik, bir umutsuz- luk alt edildi? Başta düşman ordulan, onlan destekleyen dünyanın en güçlü devletteri, emperyalist kapttalist güç- ler yenildi, alt edıldı. Türk halkı yeniden dinldi, güçlendi. Türkiye Cumhunyeti'rit kurdu. Tüm borçlan ödedi, yaban- cı sermayeyi kapı dışan etti. Ne zamana kadar? Yirmı otuz yılda devrimin ateşi söndürüldü, yeni arayış- lar, istekler başladı. Bır kez daha yabancı etkıler aranır ol- du. Kalkınma. demokrası, özgürlük, uygarlıkdiye yeniden borç ustüne borç alarak ve aldığı borçlan kimlere, nerete- re harcayarak. sonunda IMF'lere, Dünya Bankalanna, gırt- lağımıza kadar borçlandık. Onlann verdiği reçetelere gö- re, onların gonderdiği uzmanlann denetimine girdik? Bugün Türkiye'nin, yanı hepımızin, beşikteki bebekten doksanlık yaşlılara, hatta gelecekteki kuşaklara kadar he- pimiz altından kaikılmaz dış borçlann ezici mengenesi al- tındayız. Kıpırdamak, hakaramak, "Bizözgürülkeyiz"di- yebilmek, yabancı baskısından kurtulmak... O kadargüç mü? 0 kadar olanaksız mı? Bağımsızlık Savaşı'nın o en tehlıkelı günlennde TBMM bir yasa çıkarmıştı. Bir çeşit vergıydi, vergiden de üstun bir özveri çağnsıydı. Halkımdan nesı var nesi yok, verme- si ısteniyordu. Atı, ineği, eşyası, çamaşın, erzağı, nesi var- sa! Bir tür seferberlik, bir tür canj kanı pahasına düşman- dan kurtulmak seferberliği... Türk halkı sıra sıra geldi, kağ- nılarla, atlarla. yayan geldi katkısını sundu yeni devlete, da- ha doğrusu Mustafa Kemal'e... Ikincı Dünya Savaşı'nda, düşman ordulan kapımıza da- yandığında bir milyon askerimiz sınır boylannda çok kötü koşullarda savaşmayı beklediği anlarda, bir Variık Vergisi çıkarmıştık. Varlığı olandan alınıp yurt savunmasında har- candı o paralar... Şimdi soracaksınız, bizi mengene gibi boğan dış borç- lardan kurtulmanın yolu yok mu? Kuşaklar boyu hep ba- şımız yere eğık mi gezecegız? Tek bir yöntem var kurtu- luş içın. o da tüm variık gücümuzü seferber edip bu bor- cu son metelığıne kadarödemek... Nasıl Osmanlı'nın borç- lannı ödediysek, öyle... Lüks, zengin dışalımlardan vazgeçerek; aşın kazançlar- dan, karmaşık gelırierden vergi almayı becererek; gözler önünde çılgmca eğlenen, akla durgunluk veren harcama- lar yapıp Malıye'ye hesap vermeyen, dört yanı çevrili, özel korumalann güvencesi altındaki srtelerde, zengin gettola- nnda keyif sürenlerden gereklı vergilen alarak halkımızın gönütlü katılımıyla bir çeşit Variık Vergisi uygulayarak!.. Kendi olanaklanmızı kullanarak, kendi zenginlıklerimizi, kendi topraklanmızdakı hazineleri çıkarmayı bılerek, "Tür- kiye'nin imkânlannı ve kuvvetini" herkese göstererek... Olmaz böyle şeyler, dıyorsanız. Biz, kuşaklar boyu onun bunun buyruğunda kalacağız, diyorsanız. Yeni borçlar ala- rak eskı borç faizlerinı ödeye ödeye yaşayıp öleceğiz, di- yorsanız. Yarınki kuşaklan da birer borç kölesı yapacağız, diyorsanız... Benım, yaşlı biryazarın önerisini duymamış, okumamış olun!.. Evet, yeni birTekâlif-ı Milliye gerekıyor... Korku Basında -ara sıra da olsa- diyelim, bilgisayarlann, sağlığa bir dizi olumsuz etkileri üstüne uyanlar çıkabiliyor: Art arda dizili bu aygıtlann, arka kısırnlannda oturulmaması. Gel de uygula. Sayısız işyerinde, (basın dahil), oturma- çalışma düzeni böyle. Bir insan -çoğu da genç- bir cihaz. Tespihin taneleri gibi dizililer. ÇeükGULERSOY s ^*H^^ arih boyunca Ttoplumlara egemen olan en belirgin duygu nedir' diye sorulsa, karşımıza çıkan, baş olgu, bu olur: Korku! însa- noğlu, yer yuvarlağına ayak bas- nğı ilk andan bu yana, içinde be- liren bu güçlü kıpırdanmanın tutsagı olmuş: Önce, gökyüzünden ve çev- resini kuşatan doğadan ürkmuş. Korkulmayacak gibi de değil: Sı- ğınabilecek tek yer olan mağa- ranın, içi bir türlü: Derinlikle- rinden sular. seller geliyor. Ta- vanlanndan sipsivri kayalar te- penize sarkıyor. Çok-çok sonralan "roman- tilder" adı altında oluşan "gfi- zeflikâşıklarr, magaralann bi- çim-oluşum ve renk zenginliği- ne vurulmuşlar, onu şiirleriyle, resimleriyle yüceltmişler ama, onlann işi kolay. Kendinizi ilk insanlann yerine koyun, baka- lım._ "Cstte yok, başta yok." Han- gi hayvanı öldürebildi ise onun postuna bürünmüş. Mağara dı- şına çıkınca, yaratığın her tür- lüsü, üstüne üstüne geliyor: Ulu ağaçlardan sarkan kahn yılan- lardan tut, iki pençesini havaya kaldınp yaya gibi saldıran aslan- kaplanlara kadar. Dev ağaçlar boyundaki dinozorlan hiç say- mayahm. Çevrenin hali, bu. Doğadan payını böylece kor- ku ile alan insanoğlunun. top- luluk halinde yaşamaya başla- dıktan sonra da yakasını, bu ilk ve doğal duygusundan kurtara- madığı kesindir: Önce içlerinden birisi, bul- duğu ne kadar kabuk, boynuz.. varsa kafasına geçirmiş, orası- nı burasınj boyanuş. ortaya "bû- yücü" olarak çıkmış. însan, on- dan da korkmuş! "Ulan bu dü- ne kadar beninı gibi biriydi. Bu boynuzlan ile doğmadı ya!" de- memiş. Büyücüleri. "şePlerizIemiş. Yine toplum içinde biri, eline so- palann en kalınmı almış. (Ne yapsın, o zamanlar 21. yy'ın gereçleri yok!) Karşı çıkmaya yeltenen herkesin kafasına in- dirmiş. Olmuş sana çağına gö- re şef, kabile başkanı, derebe- yi-senyör, kral filan. tnsan, on- dan da korkmuş. Yitirecek hiç- bir şeyi olmayan ilk insanlar ve kesimler de korkmuş. Yoksa, neyini alacak! Olsun. Korku, korkudur. O yüzden, binlerce yıl, insa- noğlu ne ürettiyse götürmüş, toplumdan aynhp tepede bir yerde kocaman taş bir yapıda oturmaya başlayan "efendi"nin eteğine sunmuş. Hatta küni top- lumlarda, "köylü"nün yalnız- lık canına tak edip bir kızla ya- şamını birleştirmeye kalktığın- da, eşi ile birlikte olacağı ilk gece üstünde de senyörün ön- celiği var. tnsan böyle bir şeye nasıl katlanır? Ancak, içindeki tek egemen duygunun etkisi ile: Korku. Sonra zamanlar ilerlemiş. Bir iki "akdh" adam çıkmış: Toplumlan kışkırtmış: "Yahu, akfanızı kuUarun. Odasizm gi- bi bir insan. Çevresine topladV ğı kadifeK, sırmah, labçh adam- lan da öyle. Siz, insansınız. Do- ğuştan haklannız\ar. Sahip çık- sanıza, haklannıza, onurunu- za!" Eh, bir süre sahip çıkmış- lar. "Yettigayn" diyerek tırpa- nını, yabasını kapan, şatolara yürümüş. Içindekileri indirmiş. Onlann yerini, şehirlerin palaz- lanmaya başlayan ve artık top- rağın değil, paranın sahibi işa- damlan almış. Zaten köylüyü, soylulara karşı kışkırtanlar da onlar. Halk bu kez, bu para sa- hiplerinden korkmuş: Ya işyer- lerini kapatıp (ya da hiç kapat- madan) onlan kapı önüne koyar- larsa! Son 150 yıl da bu korkuy- la geçti. Neyse, bütün bu öykü- leri, Cumhuriyet okurlan bilir. Hepsinden özür dileyerek, son bir sayfa açayım: Bilindiğine tam güven duya- madığım yeni bir korku konu- su, sermayeden çok, güçlü tek- nolojiye karşı duyulan -bu kez hayranlık ile kanşık- bir korku. Bunu, modera yaşama konfor, rahatlık ve üstünlük sağlayan bütün buluşlar ve yenilikler ala- nında gözlemliyoruz. Basında -ara sıra da olsa-, di- yelim, bilgisayarlann, sağlığa bir dizi çok olumsuz etkileri üs- tüne uyanlar çıkabiliyor: Art arda dizili bu aygıtlann, arka kısımlannda oturulmaması. Gel de uygula. Sayısız işyerinde, (basın dahil), oturma-çalışma düzeni böyle. Bir insan -çoğu da genç-, bir cihaz. Tespihin tane- leri gibi dizililer. Bir başka bilimsel uyan, bil- gisayann arka yüzünün kesin- likle bir duvara dönük ohnası- nı. ama duvann arkasmda bile bir çocuk, bir bebek olmaması- nı duyuruyor. Ara sıra -kontrolden kaçmış- bir haber, cep telefonlannın "hiç degflse" vücut organlan üstün- de taşınmaması, konuşmalann kısa rutulması, çocuklara bun- lann verilmemesi.. gereklerini belirtiyor. Yaygın kullanımlar ise bunla- nn tam tersinde. Kaç kişi uya- nlan dikkate alıyor, kendi sağ- hğını savunacak davranışlan göze alabiliyor? Bu pasiilikte de baş olgu, o ölümsüz iç duygusudur "Aman, ben kanşma> a> ım! Aman, güç- lü kapital gruplannı karşınıa afanayayun. Aman, teknik kon- fora başkaldın, benden gelroe- sin. Aman, a n n n . " Yıllar önce, Çamlıca'mn yö- netimi bizde iken, bir olaya ta- nık olmuştum: Garsonlarm çoğu Bolulu idi. Haftada bir kez köy- lerine giderler. Baş garson, bun- lan haraca bağlamış! Hepsi, ya- sal -ve doğal- haklannı kullan- mak için, buna düzenli olarak avanta vermişler! Rastlantı ile haberim olunca, sordum: "Ne- den bu yersiz, hakstz -ve çirkin- düzeni kurdunuz?" Yanıt, tek- ti. "Korktuk!" Generale değil de başçavuşa bile duyulan korkuyu sileme- dikçe, hiçbir şey insanoğlunu kurtaramaz ve uyandıramaz. Kentlerin, şu cep cihazlan ile, onlan aktaran baz kuleleri ile... Ürettiği çok yoğun bir elektrik gücünün, gökyüzünde artık tu- haf yıldmmlar ve şimşekler do- ğurup yağmur da indirmeden, aralıksız çatırtılarla gönderme- ye başladığı "mesajlar" bile, insanuı içindeki, güçlüye karşı duyduğu o eski korkuyu, med- yaya yönelik çekingenliği ve teknolojik üstünlüğe duyduğu gözü kapalı hayranlık ve bağlı- lık içgüdülerini silemeyecek. Korkuya devam! Son güne kadar! Universitede insan Kaynaklan Uzerine Tartışma... AJMCelal ŞENGÖR iTÜÖgretim Üyesi, TÜBA ve Avrupa Akademisi Asli Üyesi, ABD Ulusal Bilimler Akademisi Yabancı Üyesi ^\ P^ Ağustos 2002 günKi Cumhuriyet J J gazetesinin 2. sayfasındabiröğ- £* / retim üyesi ve bilim adamı ola- rak beni şoke eden bir yazı okudum: YÖK EskiCAD*'inizi rafa kaldırın! Şimdi tutun CAD'inizi ensesinden, doğru rafa. Yeni bir CAD'iniz var artık, eskisiyle %100 uyumlu ve onun sadece 10'da 1'i fiyatına. Alın size eski CAD'inizi rafa kaldırmak için iyi bir sebep! Daha ne bekliyorsunuz? Eski CAD'inize gelecek yeni bir zammı mı? Bricscad IntelliCAD 2002 Yeni CAD'iniz" ^ww.intellicad.tc Bilgısayar destsMı tasanm pro^amı. Biryıl boyunca destek hızmetı. versiyon gOncetiemesı ve Türkçe kullaran kılavuzu fiyata dahıldi üyesi Sayın Prof. Dr. TOrkan Saylan "Kan Kaybeden Üniviersiteteriıniz v« tnsan Ka>- naldan''ndan söz ediyordu. Sayın Saylan ya- zısını YÖK üyesi olarak değil de ÇYDD Baş- kanı olarak imzalamayı yeğlemiş! Yazıdaüniversitelerimizinhepimi- zin bildiği bazı sorunJan dile geli- yor. Bu arada bir de YÖK'e veryan- sın! Beni şaşırtan ise YÖK üyesi sa- yın profesörün her politikacının ağ- zında çiklet olmuş "insan kaynak- larHugeöştirnıek''gibiJaflardışın- da (nasıl olacak bu?) hiçbir somut çözüm önerisi getirmemesi. Insana demezler mi, YÖK'e yuvarlak laf- larla veryansın etmek, YÖK üyesi olmadan da mümkündür. Acaba o üyeliği niçin kabul buyurdunuz? Maksat dertlere çözüm üretmekse, var mı çözüme katkıda bulunabile- cek somut fikirleriniz? Varsa bun- lan YÖK'e sundunuz mu? (Yoksa sunmak niyetiniz, bir kez daha so- rayım, YÖK üyeliğini hangi ama- ca hizmet için kabul ettiniz?) Üniversitenin en büyük derdi, üniversiteye kaliteli insan çekeme- mektir. Bu konuda Sayın Saylan'la hemfîkiriz. Bunun iki nedeni var: 1) Öğretim üyelerinin parasal ka- zançlan çok yetersiz (kendilerini sefalet düzeyinde hıtmaya ancak yetmektedir). 2) Niteliksiz öğretim üyelerinin köşebaşlannı tutmuş ol- malan gençleri bezdirmektedir. 1-Parasaldurumsorununa çözüm tekhfl: Türkiye, her öğretım üyesi- ne birkaç bin dolar karşıhğı doyu- rucu bir maaş veremez. Buna para- sı yetmez. Demek ki çözüm, öğre- tim üyeleri arasında maaş farkı ya- ratmak. en nitelikli olanlan en iyi besleyerek bir de rekabet ortamı oluşturmaktır. Nitelik nasıl belirie- nir? Basit: Ünrversite öğretim üye- sinin yasayla belirlenmiş ilk göre- vi araştırma yapmaktır (bunu yap- mazsa öğretimi de doyurucu ola- maz). Araştırma niteliklerinin ulus- lararası ölçütleri vardır. En basitten en zora doğru bunlar şunlardır: 1) Uluslararası gönderme (atıf) en- deksinde alınan yıllık atıf sayısı; 2) "TEKNDLOJI USTASI" Bilgisayar Mühendislik Danışmanlık San. ve Tic. Ltd. Şti. Kuşdili Cad. No: 44 Kadıköy / Istanbul Tel: 0 216 347 6B 90 (pbx) Faks: 0 216 347 97 69 www.b0tabilgisayar.com Uluslararası gönderme (atıf) endekslerin- ce taranan dergilerde yapılan yayın sayısı; 3) Bu tür dergilerde hakemlik; 4) Bu tür der- gilerde yayın kurulu üyeliği, editör yardım- cılığı veya editörlük; 5) Uygar ülkelerin uluslararası saygın bilim kuruluşlannca ve- rilen ödüller; 6) Uygar ülkelerin uluslara- rası saygın akademilerinde üyelik. Ulusla- rarası gönderme endekslerince taranan der- gilerin birinde her yıl tek bir yaym yapan ve ayru endekslerde yüok gönderme sayısı 10'u geçen öğretim üyesinin maaşı (Türk Si- lahlı Kuvvetleri'nin sunduğu tüm yan avan- tajlara normallenerek) bir albayınkine eşit tutulsun. (Bu iki basit şartı yerine getiren öğretim üyelerinin toplam sayısı çocuğunu ünrversiteye güvenerek yollayan her Türk vatandaşmı şaşırtacaknr. Bunun üzerindeper- fonnans, puanlanarak her bir üstpuana eri- şenin maaşı buna göre arttınlsın. En yük- sek puan aylık 10.000 Amerikan Dolan karşıhğı olsun. (Sakın korkmayın, tüm Tür- kiye'de bu maaşı alabilecek en çok bir ve- ya iki profesör çıkabilir.) Puanlama siste- mini YÖK'ün oluşturacağı bir komisyon, Türkiye Bilimler Akademisi'nin ve TÜBİ- TAK'ın oluşturacağı birer komisyonla bir- likte ortak yapsın. 2) Kab'tesiz öğretim üyesi bovıınduruğu- naçözüm tekifi: Universitede demokrası de- ğil meritokrasi egemen kılınmalıdır. Bu- nun yöntemi de idari görevlere öncelikle yu- kandaki kriterleri en iyi dolduranlann ge- tirihnesi veya (bunlann çoğu bu tip görev- leri istemeyeceklerinden) bunlann üniver- she idaresindeki sözhaklannın başanlan nis- petinde arttınlmasıdır. Üniversitenin toplu- ma karşı olan sorumluluğu göz önüne alın- dığında üniversiteyi yöneten organlarda üniversite dışından toplumun çeşitli kesim- lerine başanlı olmuş kişilerin de bulundu- rulması mutlak gereklidir. Kanımca YÖK üyelerinin görevi, hiçbir somut katkıda bulunmadan içinde bulunduk- lan kurumu topluma büyük Atatürk'ün de- yimiyle "hâyide ve fersûde" laflarla şikâ- yet etmek değil, yukandakilere benzer so- mut çözüm önerileri geliştirerek bunlan YÖK bünyesinde tartışıp, siyasal erkin kul- lanabileceği önerilerhaline getirmektir. Ab- dülhak Hamit Tarhan bir defasında "Bi- zinı mfllet söyiemez, söylenir" demişti. Sa- runm Cumhuriyetimizin kuruluşunun 80. yılını kutlamaya bir yıl gibi bir zaman kal- mışken bu alışkanlıktan kurtulmanın zamanı gehniş olmalıdır. KARTAL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDEN DosyaNo. 2001 224 Davacı Maliye Hazinesi vekilı tarafuıdan davalı Istanbul Defterdarlığı ale)hine açılan gaiplik ve tapu iptalı ile tescil davasınm mahkememızce yapılan açık vargılamasında verilen ara karan gereğınce, Davacı vekilı da\a dilekçesinde dava konusu olan Istan- bul, Küçükyalı Mahallesı, Pafta: 25/2. Ada 2817 ve Parsel No: 2'de kayıtlı taşınmaz maliklerinden Osman Özdemir. Cumali Özşahın \e H. Basn Kuşluoğlu ve Adviye Öze- ler'in gaıp oimalan nedenıyle Kartal 1 Sulh Hukuk Mahkemesı'mn 1984463-493 esas- karar sayılı ve 19.10.1990 tanhlı ılamı ile Istanbul Defterdan'nın kay>-um olarak atandı- ğını, MK'nin 530. maddesi uyannca Hazine'nüı tescil ıstemı hakkı doğmuş olduğundan \e dava konusu taşınmazın 10 yıllık kayyumla idare süresi dolmuş olduğundan kendile- nne kay>-um atanan tapu malıklen Osman Özdemir, Cumali özşahın, H. Basn Kuşfuog- lu ve Ad\iye Özeler'ın gaıpliklerine ve adlanna kayıtlı taşınmazın tapu kayıtlannın ıpta- li ile Hazine adjna tesciline karar verilmesinı talep ettifinden. Bu şahısfann kendileri veya bu şahıslan tanıyan veya bılenlerin ve bu şahıslar hakında bılgısi olanlann duruş- ma tarihı olan 14.11.2002 tarihinden önce mahkememize başvurmalan ve bılgi verme- len, aksı takdırde adı geçen şahıslann gaıpliklenne karar verileceöı hususu ilan olunur. 16.08.2002 Basın: 53555 PENCERE jnsanlık Düşmanlık Üzerine Kurulamaz... 30 Ağustos kutlamalannın medyaya yansıma- ları ilginçti, Türkiye gerilimli günleryaşıyor... Ve yaşayacak... Ismet Paşa döneminin ünlü politikacılanndan Cevdet Kerim Incedayı, Ikinci Dünya Savaşı'nın tehlikeli günlerinden birinde Meclis kürsüsüne çıkmış, Balkanlar'a sarkan Hitler'in generalleri- ne yönelik bir konuşma yapmıştı: "- Biz" demişti, "amâli erba'ya gelmeyen bir milletiz..." Nazilere "Ayağınızı denk alın, biz hesaba kita- ba gelmeyiz, Anadolu tekin değildir" demek is- tiyordu; karanlıkta korkudan türkü söylemek gi- bi bir şeydi bu... Bugünden geriye bakınca Ismet Paşa'ya bor- cumuzun ne kadar büyük olduğu daha çok an- laşılıyor; Inönü, Atatürk'ün 'Aydınlanma Devri- m/'ni sürdürürken Türkiye'yi Avrupa'da yaşanan cehennemin dışında tutmasını bilerek Cumhuri- yet'in barışçılık ilkesini de tarihe yazarak gerçek- leştirmişti. • Bizim Ulusal Kurtuluş Savaşımız savaş içinde savaştır: 1) Emperyalizme karşı savaştır. Tarihte ilk kez bir mazlum halk, basında Ingil- tere'nin bulunduğu emperyalist cepheye karşı verdiği Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda başarıya ulaş- tı. 2) İç savaştır. Bir yandan emperyalizme karşı savaşırken iç savaşı da yaşadık... Hilafet ordusuna karşı savaş, Çerkez Ethem'e karşı savaş, Anzavur'a karşı sa- vaş, Anadolu'da başkaldıran gerici isyanlara kar- şı savaş... 3) Din savaşıdır. Ingiliz, Fransız, Italyan, Yunan ile Anadolu 'da- ki Ermeni ve Rumlar Hıristiyan cepheyi oluşturu- yorlardı. Ankara'datoplanan Millet Meclisi'nde Hı- ristiyan milletvekili yoktu; Istanbul'daki patrikha- ne Milli Mücadele'ye karşı elinden geleni yaptı. 4) Etnik savaştır. Anadolu'da yaşayan Ermenilerle Türkler, Birin- ci Dünya Savaşı'nda birbirlerine girmişlerdi; bu acı olayın dumanı tüterken Rumlarla Türkler arasın- da çatışma başladı; ülke tam bir cadı kazanına dönüştü. • Dış ve iç savaş aynı süreçte yürütüldü... 30 Ağustos'ta yengiye ulaştık... Celladın elinden kurtulduk... Cellat kimdi?.. Batı!.. Batı adına konuşan Ingittere Başbakanı Lloyd George ne diyordu: "Türkler veba mikrobu gibidirler, en ağır ceza- lara çarptınlacaklar, Avrupa'dan atılacaklardır; Türkleryaşamaya layık bir halk değildir." 1919'da Avrupalının Türklere ilişkin söylemi buydu... 30 Ağustos'un önemi bu söylemde anlamını bu- lur... • Nereden nereye?.. Batı'nın emperyalizmine karşı savaştık, 'Aydın- lanma'sıru benimsedik, varoluşumuzu çağdaşla- şarak gerçekleştirdik... Devrim savaşımı bugün de sürüyor... Demokrası olanaklarını çok partili rejimde kar- şıdevrim gibi kullananlar ülkeyi geri bıraktırmak- ta büyük işlev gördüler; ama, uygarlık yolunda ge- ri dönüşümüz olmayacak... Karmaşık bir tarihimiz var.. Duru bir geleceğimiz olacak... Çünkü aklı basında bir kişi Türkleri 1919'da ve- ba mikrobu sayan Avrupa'nın nereden nereye geldiğini de görüyor... Insanlık düşmanlık üzerine kurulamaz... Yazma Seminerleri'ne çagrı • Yazma Semineri • Felsefeye Giriş - Felsefe Yazın İlişkisi Semineri • Sinema Tarihi Semineri ile yaşamıruzdaki sıradanlıktan sıynlıp kendinizi geliştirmek, kuramsal ve uygulamaiı çalışmalarla düşüncelerinizi güzel bir dille yazıya dökebilmek istiyorsanız: Emin Özdemir Mehmet Eroğlu Ahmet İnam Ali Cengizkan Yıldırım Doğan Asuman Suner ile birlikte yazma diinyasmda coşkulu bir serüvene hazırsanız, 16 Ekim 2002'de başlayacak yeni dönem seminerlerimize bekliyoruz. Aynntılı biJgiyi vakfımızdan edinebilirsiniz. Son başvuru tarihi 15 Ekim 2002'dir. UQUİARA$TIRMACI G A Z E T E C l l i K s.s •fr Parıs Caadesı No 14 KavaMıdere, 06540 ANKAHA Tel (0312)417 77 20 pbx Faks (0312)417 57 46 e-csosta ı.mag0umag org tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle