Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2001 PERŞEMBE
HABERLER
10 SOruda kriZİ anlamak ve aşmak2000'defaizödemeleri, toplam vergigelirlerininyüzde80'iniemdi
Borçlaruzun vadeye yayılmalı•JT^amunun borçlanması kısa sûreli ve yüksek
ğ{ faizli. Sık aralıklarla yenilemnek zorunda.
A. \» Kamudaki sağlıksız yapılanmada, 12 Eylül
ve ANAP iktidarlannın büyük vebali var. Kamu
kuruluşlannda verimliliği bir yana atan bu zihniyet,
kaynaklar için borçlanmayı tercih etti.
orç tiryakiliği, 1989'da sermaye
hareketlerinin libere edilmesi ile birlikte
zincirinden boşandı ve 1989'danberi
ekonominin genişleme-daralma sarkacı, büyük
ölçüde dışandan gelen ve adına sıcak para da
denilen sermaye girişlerine bağımlı hale geldi.
MUSTAFASÖNMEZ
EBu yapıyı dönüştürmek
üzere ne yapıldı?
IMF ile 1998'de yakın izleme an-
laşması adıyla sürdürülen gevşek iliş-
ki, 9 Aralık 1999'da çeşitli reformla-
n içeren bir "anti-enfjasyon progra-
nu"na dönüştürüldü. Üç yıllık bu is-
tikrar programını IMF hazırladı ve
Merkez Bankası ve Hazine Müsteşa-
n ile birlikte hükümetin önüne koy-
du, Programa destek istedi. Hükümet
de desteğini verdi ve programın ar-
kasında olduğunu belirtti. Hazırla-
nan reformlar
Bankacılık ve fînans / Özelleştir-
me / Vergi ve Maliye / Kamu banka-
lannı yeniden yapılandırma / Tanm
reformu / Sosyal güvenlik başhkla-
nnı taşıyor.
Ancak bu reformlardan, son iki-
sinde belli mesafeler ahnırken diğer-
lerinde pek başanh olunamadı. Prog-
ramın temel esprisi, döviz kurunu ça-
pa olarak kullanmaktı. Böyle yapıla-
rak enfiasyon, döviz sepetindeki yüz-
de değişime yaklaştınlmak istendi.
Tûketici fıyatlan için 2000'den baş-
layarak yüzde 25, yüzde 12 ve yüz-
de 5'lik hedefler konuldu. Ama ol-
madı. Döviz yüzde 20 artarken
2000'de TÜFE yüzde 39, TEFE yüz-
de 32 artrı. Bu durum güven sarstı.
Aşın TL değerlemesi, ithalatı pat-
lattı ve yıl sonunda dış açık 25 mil-
yar dolan bulurken turizm ve diğer
gelirlerle açık kapatılamadı ve cari
açık 12 milyar dolan buldu. Bu,
1994'teki krize göre, cari açığın iki
katına çıkması demektı.
BCari açık krize nasıl bir
zemin hazırladı?
Ekonomiyi bu kadar kınlgan, bu-
luttan nem kapacak kadar hassas ha-
le getiren etkenlerden biri, Türki-
ye'nin 2000 yılında taribinin en bü-
yük cari işlemler açığını vermiş ol-
masıdır.
Resmi açıklamaya göre 2000 yılı-
nın ilk 11 ayında cari açık 9.322 mil-
yon dolar; net hata noksan rakamının
da eksi 2.869 milyon dolar olduğu
dikkate alındığında, gerçek açığın 12
milyar dolann üstünde olduğu görü-
lüyor. Cari açığı bu boyuta ulaşan
Türkiye'nin dış kaynak ihtiyacı da
büyüktü. Prof. KorkutBoratav'ınbe-
lirlemelerine göre, 1 dolarhk cari iş-
lem açığı, yabancılardan kaynakla-
nan 3.85 dolarlık sermaye girişi ge-
rektiriyor veya 3.47 dolarlık dış borç
artışına yol aç'ıyor.
Bu durumda 12 milyar dolara ula-
şan cari açık; 50-60 milyar dolarlık
bir sermaye girişi gerektiriyor. Peki
bu giriş, güvenin bu kadar azaldığı,
kredi notunun düşürüldüğü bir nok-
tada nasıl gerçekleşecek? Tabii ki
gerçekleşemeyecek, bütün ABD ve
IMF desteğine rağmen, Türkiye dış
borç servislerini yerine getirmekte
zorlanacak.
0Sıcak para biçimindeki
sermaye girişi ile büyüme
arasında nasıl bağımlılık
ilişkisi oluştu?
Kamunun son yirmi yıldır aşın
borçlanması nedeniyle 2000 yılında
iç ve dış borç faiz ödemeleri, toplam
vergi gelirlerinin yüzde 80'ini em-
miştir. 2001 için yüzde 55 olacağı
umulan bu ödemelerin son krizle bir-
likte en iyi ihtimalle yüzde 80'leri
bulması kaçınılmaz görünüyor.
Kamunun borçlanması kısa sürelı
ve yüksek faizli. Sık aralıklarla yeni-
lenmek zorunda. Kamudaki sağlıksız
yapılanmada, 12 Eylül ve ANAP ik-
tidarlannın büyük vebali var. Liberal-
leşme adına kamu kuruluşlannda ras-
yonalizasyonu ve verimliliği bir ya-
na atan bu liberal zihniyet, yanlışa
vergileri azaltarak başladı ve kamu-
nun ihtiyacı olan kaynaklar için ise
borçlanmayı tercih etti.
Borç tiryakiliği, 1989'da sermaye
hareketlerinin libere edilmesi ile bir-
likte ziııcirindenboşandıve 1989'dan
beri ekonominin genişleme-daralma
sarkacı, büyük ölçüde dışandan ge-
len ve adına sıcak para da denilen
sermaye girişlerine bağımlı hale gel-
di.
1990-1993 dönemine ait genişle-
me aralığında giren sermaye, milli
gelirin yüzde 3.8' ine ulaşırken büyü-
me hızı da yıllık yüzde 6'yı buldu.
lkinci genişleme dönemi olan 1995-
1997 aralığında da sermaye girişinin
milli gelire oranı yüzde 4.8'i buldu,
Türkiye'nin ekonomi polhikasına yön verecek ldşfler, geçmişte yapılan hatalardan ders almak zorunda.
ortalama büyüme de yüzde 7.8'e u-
laştı.
Buna karşılık sıcak paranın kaçtı-
ğı 1994'te çıkan sermaye milli geli-
rin yüzde 4.51 boyutunu bulurken o
yıl ekonomi yüzde 6 küçülmüştü.
1998'de de giriş, milli gelirin yüzde
1.8'ine inerken büyüme de yüzde
3.9'da kaldı. 2000 yılının ilk dokuz
ayında, yabancı kökenli sermaye gi-
rişlerinin toplamı 14.3 milyar dolan
buldu. 1999'da kamu borçlanması-
nın ortalama reel faiz oranı yüzde 34
iken 2000 yılının ilk 11 ayında yüz-
de 0'a düştü. Bu durum, hızlı bir tü-
ketim konjonktürüne alan açtı. Reel
faizin sıfirlanması, bankalan da tüke-
tici kredilerine yönelmeye zorladı.
Konut, otomobil gibi mal satışlan
hızlandı.
f] Eğer iktisat politikası IMF
u düzleminde değil, ulusal
düzlemde belirlenseydi
çevrim nasıl olurdu?
O zaman, sennaye gırişinden ba-
ğımsız olarak sağlıklı bir büyüme çiz-
gisi belirlenir, rasyonel boyutta ve içe-
rikte ithalat yapılır ve buradan doğa-
cak açıktan kaynaklanan cari açık için
akılcı borçlanmaya gidilir ve o yolla
sermaye girişi gerçekleştirilirdi.
IMF'ye gitmek yerine, TCdeki aşı-
n değerlenmeyi ördeyecek bir kur po-
litikası belirlenirdi. tthalattan uzak ka-
lacak bir iç talep dizaynı yapılu"dı.
Sennaye kaçışlanna ve girişlerine
kontrol getirilirdi. Yüzde 5 'lik bir bü-
yüme, 2 milyar dolarhk bir açık yara-
tırdı ve 3 milyar dolarlık bir sermaye
roplu işten çıkarmalar birbirini izliyor. îşyerleri, kriz
karşısında insan kaynaklanndan bu kadar kolay
vazgeçmemeli, kriz dönemini dayanışma ile geçirmenin
imkânlannı sonuna kadar kullanmalı, karşılıklı özverilerle
istihdamı korumanın yollan sonuna kadar zorlanmalı. Kötü niyetli,
firsatçı tensikatlar konusunda da çalışanlar çahşma bölge
müdürlüklerini göreve çağırmalı.
Sadece otomobil satışlannda itha-
latın payımn yüzde 55 'e çıktığını ha-
tırlatmakla yetinelim.
Reel faizdeki düşüş, ekonomiye
güçlü bir genişleme ivmesi getirdi.
ilk 9 ayda milli gelir yüzde 5.4 bü-
yüdü. Çapaya bağlanan döviz,
TL'nin reel değerlenmesine yol açtı.
2000 boyunca, döviz sepeti yüzde 20
artarken TEFE yüzde 33 arttı. Tür-
kiye'nin ticaret partnerlerinde enf-
lasyonun yıllık yüzde 2.5 arttığı var-
sayılırsa döviz sepetinin reel olarak
yüzde 7.3 değer yirirdiği, TL'nin ise
yüzde 7.9 değer kazandığı görülür.
Böylece 1989 sonrası zincir şöyle
oluştu: Sermaye girişiyle büyüme
yaşanıyor, büyüme ithalatı arttınyor
ve cari açığın büyümesine yol açıyor.
Cari açık, yeni borç bulunursa aşılı-
yor ve yeni sermaye girişi ile tekrar
büyüme yaşanıyor....
girişi, Türkiye'nin dış finansman so-
runlannı çözerdi, dış borçlanmadaki
artışlar makul düzeylerde kalırdı, IMF
ile stand-by'a gerek kalmazdı. Makul
sınırlar içinde kaldığı için cari açık ra-
kamlan güven sarsıcı boyutlara ulaş-
mazdı.
Kısacası Türkiye, 1989 sonrası ma-
liye, para ve kur politikalanndan sa-
dece birini izlemeye mahkûm edildi
ve ekonominin gelişim doğrultusu,
çok kısa dönemli ve sıcak para giriş
ve çıkışlarma bağımlı kılındı. 2000
yılının IMF patentli programı nomi-
nal kurhedeflenmesine angaje, bu ne-
denle de maliye politikasını devre dı-
şı bırakıyor. Yüksek tempolu serma-
ye girişleri karşısında para arzı endo-
jenleşti; ekonomi, kontrolsüz bir ge-
nişleme patikasına girdi, talep geniş-
lemesinin kurpolitikası ve serbest dış
ticaret rejimi ile beslenmesi sonunda
orç stokunun mali sisteme ve giderek tüm
reel ekonomiye olan yükünü azaltmak için
Hazine, Merkez Bankası ve bankacılık kesimi
arasında, borcun vadesini uzun döneme yayan ve bu
borcun reel faiz yükünü düşüren bir düzenlemeye
gitmenin yollan mutlaka araştınlmalı.
küitlenmesine yol açıyorlar. Örneğin
Ziraat Bankası'nın görev zaran 8 kat-
riryon TL, bankaya Hazine'den öde-
nen 1.5 katrilyon TL. Halk Banka-
sı'nın görev zaran ise 6 katrilyon TL
ve bankaya Hazine'nin ödeyebildiği,
1 katrilyon TL bile değil.
Türkiye gibi ülkelerde bankacılık,
kınlganlığı yüksek bir sektör. Aktif
yapılannın güçlendirümesi gerekiyor.
M Borçlar ve sermaye hareket-
u leri konusunda
ne yapılabilir?
Tekrar hatırlatahm ki, 12 milyar do-
lara ulaşan mevcut cari açık ; 50-60
milyar dolarlık bir sermaye girişi ge-
rektiriyor. Bu giriş, güvenin bu kadar
azaldığı bir konjonktürde nasıl ger-
çekleşecek? Bütün ABD ve M F des-
teğine rağmen Türkiye, dış borç ser-
vislerini yerine getirmekte zorlana-
cak. Tam da bu nedenle borçlan kon-
solide etmek yani uzun vadeye yay-
mak, ama aynı zamanda sermaye ha-
reketlerine de makul bir kontrol getir-
mek gerekiyor.
Borç stokunun mali sisteme ve gi-
derek tüm reel ekonomiye olan yükü-
nü azaltmak için Hazine, Merkez
Bankası ve bankacılık kesimi arasın-
da, borcun vadesini uzun döneme ya-
yan ve bu borcun reel faiz yükünü dü-
şüren bir düzenlemeye (konsolidas-
yona) gitmenin yollan mutlaka araş-
tınlmalı.
İç borcun konsolidasyonu, ancak
sermaye hareketleri üzerine getirilen
kontroller ile birlikte ele alınabilir. Bu
seçenek dışında 2001 'i orta-uzun dö-
nemde yeniden istikrarh bir büyüme
politikasına dönüştürecek başka bir
çıkışın olmadığı bilinmeli.
Sermaye kontrolüne gelince... Ön-
celikle, kısa vadeli yabancı sermaye
giriş ve çıkışlarma makul bir denetim
getirilmeli. Dünyada benzer krizleri
yaşamış ülkelerde, özellikle de As-
ya'da denenmiş ve etkisi ölçülmüş
araçlarla sermaye hareketleri kontrol
altına alınmah. Yatınm öncelikleri,
uluslararası kısa vadeli sermayenin
spekülatif giriş-çıkışlanna dayalı kon-
jonktürel ve yapay büyüme-kriz sar-
malına terk edilemez. Reel olarak
yüzde 30'lara ulaşan spekülatif faiz-
lerengellenmeli. Merkez Bankası, ta-
sarruflann armnlması ve yatınmlann
stratejik önceliklere göre yönlendiril-
mesi işlevinde bağımsız döviz kuru
ve faiz politikası izleme olanağı bul-
malı.
ffîl Diğer ivedi önlemler
USJ neler olmalı?
İşten çıkarmalar, krizin en can alı-
cı sorunu. Özellikle servis sektörün-
de, bankacılık, medya vb. sektörler-
de nitelikli personel tensikatı ürkütü-
cü boyutlarda. Sanayide de kriz kar-
şısmda başvurulan önlemlerin başm-
da tensikatlar geliyor.
Toplu işten çıkarmalar birbirini iz-
liyor. Işyerleri, kriz karşısında insan
kaynaklanndan bu kadar kolay vaz-
geçmemeli, kriz dönemini dayanış-
ma ile geçirmenin imkânlannı sonu-
na kadar kullanmalı, karşılıklı özve-
rilerle istihdamı korumanın yollan
sonuna kadar zorlanmalı. Kötü niyet-
li, fırsatçı tensikatlar konusunda da
çalışanlar çalışma bölge müdürlükle-
rini göreve çağırmalı.
Maliye ile ilgili önlemler de önem-
li. Ivedilikle sermaye gelirleriyle ver-
gi tabanı genişletilmeli. Türkiye'de
en zengin hanelerin yüzde 1 'inin ül-
ke hanelerinin yüzde 45'inin gelirine
denk bir gelire elkoyduğu gerçeği
anımsanarak en varlıklı kesime -özel-
Ukle de Istanbul'un en zengin yüzde
1 'ine dönük özel bir vergi getirilme-
li. Vergi denetimleri hakkıyla yapıl-
malı, özellikle serbest meslek kesi-
minin vergi kaçaklannın önüne ge-
çilmeli. Maliye politikalan krize kar-
şı etkin biçimde kullanılmalı. Bunun
için, krizle birlikte çöken 2001 yılı
bütçesi yerine, yeni ve gerçekçi bir
bütçe yapılmalı. 1999'u yüzde 6 re-
el daralmayla geçirmiş olan ekonomi-
nin, 14 ay sonra yeniden 2001 bütçe-
sinin öngördüğü ölçekte daraltıhnası-
na ve reel faiz yükü ile sıkıştınhnası-
na toplumun tahammülü yoktur.
Kamu yatınmlan ile özel sektör ya-
unmlan birbirlerini tamamlar. Tür-
kiye'nin bu gerçeği göz ardı edil-
meden kamunun yatınmcı işlevin-
den, özellikle azgelişmiş bölgeler için
vazgeçiknemeli.
BİTTİ
dış açıklar hızla arttı. Sıcak para ha-
reketlerini ellerinde tutanlar, dış den-
genin sürdürülemez olduğunu anla-
dıklan anda da sermayelenru çektıler
ve bu kaçışlarla birlikte, yaşanan pa-
nik döviz çapasına hücumla sonuç-
landı, kriz patlak verdi.
M Krizin ortaya çıkmasında
a bankacılık sektörünün
rolüne? ; •
Bankacıhk kesimi belki de ekono-
minin en sağlıksız sektörünü oluştu-
ruyor. Öztin Akgüç'ün belirttiği gibi,
bankalann likidite riski yüksek, öz-
kaynaklan yetersiz, donuk kredileri
tehlikeli boyutta, dövizde açık pozis-
yonlan taşınamayacak düzeyde. Da-
ha da kötüsü, yönetim riskleri çok
yüksek. Teknik bilgisi yetersiz, mak-
yajcı yöneticiler tarafindan yönetüi-
yorlar.
Türkiye gibi ülkelerdeki bankalar,
makro ekonomik ve fmansal değış-
kenler açısından volatilitenin, dolayı-
sıyla belirsizliğin yüksek olduğu bir
ortamda faaliyet gösteriyorlar.
Türkiye gibi ülkelerdeki bankacılık
krizlerinin ikinci nedeni, bu ülkeler-
deki bankalara siyasi müdahaleler ve
eş-dost kapıtalizmi olarak çevrilebile-
cek "crony caphalism" olgusudur.
Krediler konusunda bankalar çok
yüksek risk almış, banka aktif kalite-
si düşmüş. Öncelikle kamu bankala-
nnın zararlan vahim. Ziraat ve Halk
bankalannın görev zararlan toplamı,
2000 yılı sonu itibanyla 20.2 milyar
dolar. Zararlar Hazine'ce ödenmiyor,
erteleniyor, bankalar zor duruma dü-
şüyor, kriz anında ödeme sisteminin
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Ulusal Program?!
f
Türkiye'nin gözlerinin üzerinde olduğu Kemal
Derviş'in, Esenboğa'dan ABD'ye uçmadan önce
havaalanında gazetecilere yaptığı açıklamada ver-
diği üç mesajdan belki de en önemlisi, hazırlan-
makta olan bilmem kaçıncı ekonomiyi kurtarma
programının "Ulusal Program" olacağını söyle-
mesiydi.
Yani IMF'nin vb. değil de, Türkiye'nin programı!
Gazeteci arkadaşlanm Derviş'e sorular sordu-
lar, hatta bir meslektaşım, ulusal karakterde bir
programı IMF ve diğer uluslararası kuruluşlann ka-
bul edip etmeyeceğini sordu; bekledim ki hazırla-
nacak programın ulusal yönünün ne olduğu sorul-
sun. Ama bu soru gelmedi.
Burada soralım. Acaba, "kurtarma programı"n\n
ulusal özelliği nedir?
Derviş'in "UlusalProgram"dan kastettiği, anlat-
mak istediği nedir?
Bizi hangi "Ulusal Program'a destek olmaya
çağırmaktadır?
•••
Derviş, akademisyen ve ekonomi teknisyenidir,
Dünya Bankası'nın kalkınma programlannın için-
den gelmedir. Dünya Bankası ile IMF'nin farklı ya-
pı ve işlevlere sahip olması da, Dünya Bankalı olan
Derviş'i, IMF'nin dayattığı ve uyguladığı program-
lardan doğal olarak farklı kılar. Aynca, birtele-eko-
nomici akademisyen meslektaşının yazdığına gö-
re kalbinin bir köşesinde ücretli kesimlere ait de
sosyal bir köşe taşımaktadır.
Acaba programın ulusal yönünü, Derviş'in sos-
yal demokrat eğilimi mi, yani orta vadede ücretli-
lere verilecek vaatler, programa konacak bazı sos-
yal kavramlar mıdır, programı "Ulusal Program"
yapacak olan?
Yoksa, hükümet içinde birçıkmazda bulunmak-
tan kaynaklanan zorunlu bir mutabakat, IMF prog-
ramlannın şakşakçısı tele-ekonomici akademis-
yenlerin ve tekelci-bulvar basınının tam desteği-
nin alınması mıdır programı "ulusal" yapacak
olan!?
Sözü uzatmadan doğrudan soralım:
Program, eşit olmayan rekabet koşullannda bi-
zim gibi ülkelerin korumasız kaldığı ve ezildiği,
"milli", daha doğrusu iç ekonomilerini adım adım
çökerten ve işsizliği giderek arttıran küresel piya-
sa ekonomisinin koşullannı/dayatmalannı mı içe-
recek?
Yoksa, "Ulusal Program", Türk ekonomisinin ve
ülkenin önceliklerini dikkate alan, ekonominin re-
kabetçi özelliklerini hemen arttıncı önlemler geti-
ren, yeni iş alanlannı giderek geliştiren, Türkiye
ekonomisini güçlendiren bir karaktere mi sahip
olacak? . -
Soruları çoğaltalım:
Programın Türkiye ekonomisini bilimsel-teknik
yönden güçlendirecek bir yönü olacak mı?
Program, ekonomik faaliyetlerin esas olarak
araştınmacı, yenilikçi, buluşçu temelde sürdürül-
mesini; Türi<iye'nin teknoloji geliştiren, üreten bir
ülkeye dönüştürülmesini amaçlayacak mı?
Program sadece, para edecek eldeki kuruluş-
lann basitçe satışını ve böylece yaratılacak kay-
nakla "günün kurtanlması" ideololjisini mi içeriyor,
yoksa Türkiye'yi kısa ve orta vadede güçlü, üreti-
ci ve rekabetçi kılacak bir altyapıya sahip mi? Ya-
ni, Türkiye ekonomisini güçlendirecek teşviklere,
önlemlere önem veriyor mu?
•••
Derviş'in düşüncelerini henüz bilmiyoruz.
Şüphesiz, Derviş'in öncelikleri olacaktır
Bankalann yapısını düzeltmek gibi...
Siyasılerin, devlet bankalannı pianlı bir kalkınma-
da kullanmak yerine, siyasi gelecekleri için biralet
olarak görmelerinin ve kullanmalannın önüne geç-
mek gibi...
Siyasi iktidariarın bürokratlar ve iş dünyasının
aşağılık kesimleri ve kişileriyle işbiriiği halinde, Tür-
kiye'nin kaynaklannı, ihale, yolsuzluk vb. aracılı-
ğıyla iç etmelerinin önünü kesmek gibi...
Türkiye'nin gelişmesine ve ekonomisine, eski-
miş, katkıdan çok köstek olan birçok kuruluşunu
ekonomik bir hale getirmek, onlann yenilenmesi-
neyol açmakgibi...
Ancak, "Ulusal Program" ekonomiyi bir süre ra-
hatlatacak ve günü kurtaracak bir karaktertaşıyor-
sa, ulusal program olamaz.
Ekonomik Ulusal Program, Türkiye ekonomisi-
ni dünyada güçlü kılacak ekonomik kalkınmanın
çağdaş programını da içeriyorsa, Ulusal Program
olur...
Tele-ekonomicilerin ve IMF'nin Türkiye'ye yut-
tunmaya çalıştıklan gibi, sadece küresel bir eko-
nomi yoktur; ulusal ekonomilerin kıyasıya yanştı-
ğı ve birbiriyle çarpıştığı, rekabet ettiği ve pasta-
dan ulusunu mutlu edecek mümkün olan en ge-
niş payı almaya çalıştığı bir küresel ekonomi var-
dır.
Kemal Derviş, Dünya Bankası Başkan Yardım-
cısı değil, artık bir Türk bakanıdır, Meclis'te ulusun
esenliği için de yemin edecektir.
Umanz bunun gereklerini yerine getirecek bir
ekonomik vizyona sahiptir.
obursali" bilimmerkezi.org.tr
Yurttaşlardan tepki
Ölüm yoluna bir
milyar lira ödenek
KONYA (Cumhuri-
yet) - Konya-Adana
Devlet Yolu'nun 30-70.
kilometreleri arasında
bulunan ve "ölüm yo-
Iu" olarak adlandınlan
bölümün genişletilme-
si için Ulaştırma Ba-
kanlığı'nca 1 milyar li-
ra ödenek aynlması
tepkilere neden oldu.
Karapınar, Ereğli,
Halkapmar ve Emirga-
zi ilçelerinden bazı si-
yasi parti temsilcile-
riyle birlikte çok sayı-
da yurttaş, yaptıklan
protesto gösterilerinde
"Karapınar yolunda
yanarak ölmek istemi-
yoruz", "KarayoIIan-
na 1 mflyar, yandaşla-
ra 1 milyon dolar",
"Sanld yol değil sırat
köprüsü" pankartlan
taşıdılar. Yurttaşlar ay-
nca 4 yıl önce 48 üni-
versite öğrencisinin
yanarak öldüğü yere
yapılan anıtın etrafına
da fidanlar diktiler.
Konya-Karapmar
arasmdaki karayolun-
da 2000 yılmda mey-
dana gelen 240 kaza-
da 25 kişi yaşamını yi-
tirmiş, 352 kişi yara-
lannııştı.