Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
i MART 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
JI. L J 1 \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
lllll UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCÎ
Belediyenin 'koruyarak gelişmeyi' hedefleyen çabalanna herkes ortak olmalı
Barbn^da dayanışma zaıııaıuBir kent, "gekceğe" nasıl hazırla-
nır?..
Elbette ki "planlanarak''...
Peki, o kentin "lrîmlikli ve yaşaıu-
hr" bir geleceği nasıl planlanır?..
Tarihsel ve kültürel dokusu "göze-
tilerek", çevre ve yaşam kaynaklan
da "sürdürelerek''...
Şehircilik büimindeki bu temel il-
keleri "yadayan" kentler, ne kadar
büyümüş, gelişmiş ya da "modern"
(!) görünümlü olursa olsunlar, 21.
yûzyıla doğru aydınlığa değil "ka-
ranhğa" sürûkleniyorlar...
Yine bu ilkeleri "rehber" edinen
kentler ise bir yandan 20. yüzyılda-
ki "tera" politikalardan kaynaklanan
"tahribatiannı" durdurup onarma-
ya başlarken, öbür yandan "kişiliği-
ni yitirmemiş bir çağdaşhğm" gü-
vencesıyle yannlara bakıyorlar...
Türkiye'de, sayılan az bile olsa,
işte bu ikinci ve "zorhı" yolu yeğle-
yen kentlerimizden biri de Bartm...
Planlamaya karşı "imar ranti öz-
gürlüğünü" dayatan, mimari mirasa
"daha fazla inşaat alanı için" düş-
manca bakan ve imar önceliklerinin
halkın çıkarlanna göre değil "kendi
bekkntilerine göre belirlenmesini"
isteyen kesimler ne derlerse desin-
ler, Belediye Başkanı M. Rıza Yal-
çmkaya yönetimindeki bir avuç du-
yarlı belediyeci ve uzman, Bartın'da
adeta "akademik bir pilot uygula-
ma" için kollan sıvamışlar, "onlara
inat" çalışıyorlar...
Her gidişimizde yenilerinin eklen-
T
arihi caddeler temizlenip bezenerek sadece yayalara aynlıyor; cepheler boyanıyor, direkler kalkıyor; trafolar
"Bartın Evi" gibi kaplanıyor; sağır duvarlara "yerel mimari" giydiriliyor; başanlı restorasyon ömekleri
giderek çoğalıyor... Gözden ırak Bartın'da, görülmesi ve kutlanması gereken güzellikler yaşanıyor...
Hükümet Caddesi'nde binalar kente karşı en temiz yüzteriyk
bakıyor; yayalar da bu güzel cephelerle gurur duyuyor~
(ûstte) Trafo binalan artık bu görünümdeler. (yanda)
diğini sevinçle gördüğümüz "resto-
rasyon" uygulamalannda artık dev-
reye "Belediye''nin de girmesi çok
önemli... Örneğin, kent merkezın-
deki "yavalaşnnna" uygulamasına
koşut olarak, özellikle tarihi Hükü-
met Caddesi ve çevresmdekı tüm bi-
nalarda "cephderin" temizlenip bo-
yanarak özgün mimarinin "farkedi-
lir" kılınması...
Mimar Selda Çelikyay'ın danış-
manlığındagerçekleştınlen bu"kiın-
Kkü" peyzaj. aynı caddede söz geli-
mi mimar Selim Karakaş'ın başan-
lı "tnceoğlu Oteti Restorasyonu" gi-
bı güzel uygulamalann da "kendile-
rine layıkkomşuluklar" içinde kent-
le buluşmalannı sağlıyor...
Benzer şekilde Dcvlet Hastanesi
önûndeki çırkın sağır duvarlara ya da
beton trafo binalanna da "Bartm Ev-
lerT gibi duran ahşap cepheler giy-
dirilmesi...
Bütûn bunlarla birlikte Dr. Ünıit
Özcan'ın danışmanlığında sürdürü-
len "planlama" çalışmalan da koru-
mayla birlikte "sûrdürülebflir birya-
şamı" hedeflemiş olması açısından
yine Türkiye'de enderrastladığımız
ve özlemini duyduğumuz bir süreci
izliyor.
imar öncelikleri için her mahalle-
de yapılan ve "halkın büinçti kaülı-
mını" da örgütleyen "anketier" yol
göstenyor... Ardından bu anketlerde-
ki "eğuunler" ile kentin genel imar
öncelikleri ve hedefleri, "bölgesel
verfleri" de gözeten bir "masterptan"
ölçeğinde değerlendiriliyor...
Kcnşııksu\wuhuı içince...
Başanlı bir restorasyon örneği:
Inceoğlu Oteü. (Hükümet Cad.)
Son depremlerin ardından "kıymete binen" ahşabın
Anadolu'daki sivil mimarlıkta en "bügece"
kullanıldığı kentlerden biri de Bartm... Bu nedenle
MimarlarOdası'mn 15 Aralık 2000 tarihindeki
"Gelencksel ve Çağdaş Mimarlıkta Ahşap" konulu
bilimsel toplantısına sadece ev sahipliği değil.
"öğretmenlik" de yapmış oldu. Toplantının
başlangıcında "Bartm evteri" konulu bir sunuş
yapan mimar Selda ÇeHkyay, mesleğini "hemşerisi''
olduğu Bartın'a adarken özellikle ahşap ağırhklı
yapılann kendisini bu kente nasıl bağladığını şöyle
özetliyordu: "Günümüzün rüketim kültürüyle bu
evierdeld yapı kümlrûnü kıyasladığunızda, en büyük
vanhşımızın eskiyi unurmak olduğunu çok daha
açıkça görüyoruz-." Gerçekten de Bartm evleri,
sadece "estetiğm" değil, rasyonelliğin, insancıllığın
ve "tutumhT olmarun da ne demek olduğunu
hemen tüm aynntılannda öğretiyorlar... Yine Selda
Çelikyay, buna ömek olarak "daraba" denen bahçe
çitlerini de gösteriyor. Yapıda kullanılan ağacın
"kabukiarr (kapaklar) bile değerlendiriliyor.
atılmayıp bahçeleri çeviriyor. Aynı ağaçtan
çıkartılan "dikmeler" binayı taşırken, küçülen
parçalardan elde edilen "çrtalar" da bağdadi sıva
altlığında kullanıhyor... Bartıa evlerı, "Türkçe
n
Bİa.
de güzellıkleriyle yaşıyor. Odalara "içer", bahçeye
bakan sofalara ise "dtşar" deniyor. Bu özlü söylem,
uygarca bir yaşam geleneğiyle de bütünleşmiş.
Pencerelerde eskiden "kafes" yoktu, şimdi de
"perde" yok. Çünkü evde, gizlenecek, ayıp bir şey
yok... Bu "kentii'' kültürün yine kent dokusundaki
ve yaşamındaki diğer bir zenginliği de Bartın'ın
ünlü "Kavşak Suyu" çeşmeleri... Selda Çelikyay
diyor ki; "Bu sudan içen, ya bu kentte kalır,
ya da bir daha geHr_." Biz de bir çeşmeden kana
kana içtikten sonra güzel Bartın'dan aynldık.
Henüz gidemedik ama bu yazıyla da sanki yeniden
gitmiş kadar olduk...
Aynı süreçte geliştirilen "sûrdûrö-
lebiÜr kalkmma planı" da yeniden alt
ölçekli ve uygulamaya dönük nâzım
plan, imar planı ve hatta "kentselye-
nilane^tasanmprojekrine" yön ve-
riyor...
'Kırgınhklan' aşmak gerek...
İşte bu gözlemlerle Bartın'da ge-
çirdiğimiz birkaç günün tek "bu-
ruk" yanı da "yazmıızm başhğma"
esin kaynağı oldu...
Yıllardır bu kentimizin her türlü de-
ğerinı kahramanca koruyan, kentin
adeta bekçileri gibi gece gündüz öz-
veriyle Bartın'a sahip çıkan bazı
"çok sevgüi dosüanmızla", beledi-
yenin bu duyarlı yeni yönetimi ara-
sında sankı "soğukluk" sezdik... El
ele vermeleri gerekenlerin, bundan
"kaçındıklarT izlenimini edindik...
Dahası, örneğin binalann cepheleri-
nin temizlenip bezenmesı gibi bugün
hemen tüm Avrupa kentlerınde yay-
gınlaşan uygulamanın bile "bunlar
makyaj" denerek önemsenmediğini
duyduk...
Kimbilır, belkı de haklı nedenleri
vardır ama ne olursa olsun hiçbir ge-
rekçe "Bartın'dan daha önemli" de-
ğildir... Yerel yönetimin bu güzel ça-
balan kimi kırgınlıklan unutmaya,
hatta yeniden kucaklaşmaya "yeter-
ti neden" değil midir?..
Bu nedenle yazımızı, Bartın'ın
tüm güzel insanlanna ve tüm eski, ye-
ni dostlanmıza seslenerek noktalıyo-
ruz: Evet... "Barün'da arnk daya-
nışma zamani—" Sadece Bartın de-
ğil. biz de bunu bekliyoruz...
Dave Holland, grubuyla Iş Sanat 'ta
azm serin sulanndaKühflr Servisi - Iş Sanat Kültür Merkezi, çağdaş
cazm başanlı ve yenilikçi müzisyenlerinden Dave
Holland'ı ağırlıyor. Holland'a bu konserde caz
dünyasının ödüllü müzisyenleri eşlik edecek.
Cazseverler, 13 Mart tarihindeki konserde Hol-
land'ın yanı sıra, Chris Potter(soprano, alto, tenor
saksofon), 'Herel Stand' adh çalışmasıyla 1998'de
'cazda en i>i enstrümantal sok)' dalında Grammy
adayı olan Antonio Hart(saksofon), Dovvn Beat der-
gisirun 1994 ve 1998 anketlerinde ilk sırada yer alan
bariton saksofoncu Gary Smuhan,
KennyWbeeler(trompet), Down
Beat'ın Uluslararası Eleştir-
menler Anketi'nde 1992-94
ve 1997 yıllannda 'enbeğe-
nflen trombonist' seçılen Ro-
bin Eubanks (trombon), vib-
rafonda Steve Nefeon \e davul-
da BiDy KOson gibi ünlü mü-
zisyenleri dinleme fırsatı bu-
lacak.
Dovvn Beat dergisince 2000 yı-
lınm en başanlı akustik basçı-
sı seçilen Dave Holland, erken
yaşlarda müzikle tamştı. 13 ya-
şmda, arkadaşlanyla kurduğu orkest-
rayla danslı gecelerde ve yerel kulüp-
lerde çalışmaya başladı. Bas gitarda
kendini geliştirme arayışına girdiği bu dö-
nemde, caza olan ilgisi artan Holland Ray
Brown ve Leroy Vinnegar gibi ustalardan
etkilendi. Londra'daki Guildhall Müzik ve
Tiyatro Okulu'nda burslu öğrenci olarak
sürdürdüğü müzik öğrenimi boy^mca
swing'den modern caza, farklı top-
luluklarla çahna olanağı bul-
du. 1966'daJohnSurman,
John McLaugtin, Evan
Parker,Kcnm VVhe-
eler, John Taylor,
ChrisMacGregor
ve cazdaki deği-
şim ve yenilik-
lerindenetkile-
nen Londra kökenli diğer müzisyenlerle çahnaya
başlayan Holland, Colemen Hawldns, Ben Webs-
ter ve Joe Henderson'un da aralannda bulunduğu
caz ustalanyla avTiı sahneyi paylaştı.
1968'de Miles Da\is ıle tanışan ve iki yıl boyun-
ca Davis ile turnelere çıkan Holland, 'In A SUent
Way ve 'Bitches Brew' gibi kayıtlar yaptı. 1970
sonlannda Chkk Korea,AnthonyBraxton ve Barry
Altschul ile birlikte 'Circle' adh grubu kuran sa-
natçı, bu dönemde bas yanında viyolonsel de çal-
maya başladı.
1981'de ilk solo viyolonsel albümü 'Life Cyle'ı
çıkardıktan sonra Kenny VVheeler, Julian Priester,
SteveColeman ve SteveEllington'la beşlisini kuran
Holland, Herbie Hancock ve Pat Metheny'nin
Grammy kazanan kayıtlannda da yer aldı. 1993 'te
Avrupa'da solo konserler vermeye başlayan Holland,
1996 yılında Herbie Hancock dörtlüsü ıle dünya tur-
nesi yaptı ve o dönemde Grammy'e aday gösteri-
len Mkhael Brecker m 'Tales From The Hudson.
Herbie Hancock'un 'TheNewStandard' ve Büly
ChUd'ın 'The Child Within'
adh albümlerinde çal-
dı.l997'de Herbie Han-
cock'un 'New Standard'
ve Mıchael Brecker'ın
'TafcsFromTheHud-
son' adlı gruplannda
çalan Dave Holland,
Anouar Brahem ve
John Surman ile Av-
rupa turnesine katıldı.
Cassandra VVUson'ın
Miles Davis projesinin
kayıt ve turnelerinde
yer aldı.
1999'da'yıhnbasçısı'
kategorisinde, Bell At-
lantic Caz Ödülü'ne
değer görülen sanat-
çı, son olarak Av-
rupa ve ABD'de
turnelergerçek-
leşürdi.
Yeni Binyılda Gençlik
Kültür Servisi-Konusu 'YeniBm-
yılda GençKk' olarak belırlenen The
Bntısh Council'm Fotoğraf Yanş-
ması 2000'in sonuçlannı içeren ser-
gı ve ödül töreni, 14 Mart tarihin-
de Ankara'da The British Council
Art Gallery'de yapılacak. Aclan
Uraz, Tuğrul Çakar, Çerkes Kara-
dağ. Dursunali Sarıkoç ve Can Öz-
gün'den oluşan yanşmajürisi, 3 Şu-
bat'ta toplanarak yanşmaya katılan
45 sanatçının 111 eserini değerlen-
dirdi. Bunlann ıçinden üç yanşma
ödülü, bir de Türkiye Fotoğraf Sa-
natı Dernekleri Birlıği Özel Jüri
Ödülü seçildi. Yanşmaya katılan
eserlerden birinin orijinalliği nede-
niyle bir de Jüri Özel Ödülü eklen-
mesi karan alındı. Bunun dışında 22
sanatçının 31 eseri de sergiye değer
bulundu. Yanşmadabirinciliğe Oz-
gün Tanglay. ıkinciliğe Haluk Sar-
gm. üçüncülüğe de OzerKanburoğ-
hı seçildi. Türkiye Fotoğraf Sanatı
Dernekleri Birliği Özel Odülü'nün
sahibi Devrim Koç olurken Jüri Özel
Ödülü de Ediz Vüdırım a verildi.
H. Metin Soner'in 'Kedim Bik Var -O'
başbkb fotoğrafi sergUenenler arasmda.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Ayla Algan'dan
Bir Tiyatro Dersi...
Geçen hafta, Muhsin Ertuğrul'u konu alan bir
televizyon söyleşisinde, her zaman günümüz
Türk tiyatrosunun en büyüklerinden saydığım Ay-
la Algan, söz genç oyuncuların ya da oyuncu
adaylarının sahnede kullandıkları Türkçeye gel-
diğinde şöyle dedi: "Bence konservatuvarlan-
mızın programlanna retorik dersinin de konul-
ması gerekiyor. Aynca sorun, genç oyuncula-
nn sahnede yalnızca doğru diksiyonla konuş-
malan ya da konuşamamalan da değil... Doğ-
ru konuşanlann önemlice bir bölümü de, met-
ni doğru okuyor, fakat metnin altındaki ilişkile-
re inmediğinden, o ilişkilerin gerektirdiği gibi
konuşmuyor! Yani, alt-metni okuyamıyor!"
Ayla Algan'ın bu sözleri, oyuncu adayları, da-
hası günümüzün çoğu genç tiyatro oyunculan
için başlı başına bir ders olabilır. Ama bunun öne-
mini kavramak için sanınm şu retorik kavramı-
na biraz daha yakından bakmak gerekiyor.
Sözcük anlamı güzel, etkili ve inandıncı ko-
nuşmak olan retoriğin en özlü tanımlarından bi-
rine Aristoteles'te rastlamaktayız: "Tek tek her
olayda inanılırkılınabilecek olanı göz önünde bu-
lundurabilme yeteneği." Biz, tiyatro bağlamın-
da "etkili olma" ve "her olayda inanılır kılınabi-
lecek olan" öğelerıni ele aldığımız takdirde, şu
sonucavarabilıriz: Sahnedekı konuşmada etki-
li olma, durumlar konusunda vanlan yorumu, baş-
ka deyişle oyun metninden çıkanlmış alt-metin-
leri izleyiciye ulaştırabilecek biçimde dile getir-
me anlamını taşır. "İnanılır kılınabilecek olan"
da işte bu alt- metinden başkası degildir.
Her oyun metni, kişilerle olaylardan oluşma du-
rumlann meydana getirdiği bir örgüdür. Bu ör-
güde oyuncunun metni ezberlemesi ve -dilin
kuralları açısından- doğru konuşması, tiyatro
bakımından ikincildir. Birincil olan ise oyuncu-
nun -önceden- konuşmalanyla hangi durum-
lan dile getireceğini tam olarak saptamış bulun-
masıdır, zira oyuncu kendi oyunculuk yorumu-'
nu bu saptamanın sırtına giydirecektir. Bunun ak-
si söz konusu olduğunda, yani oyuncu rolünün
hangi durumdan kaynaklandığını çok iyi bilme-
diğinde ise yorumuna ilişkin söyleyecekleri ne
kadar güzel söylenmiş olursa olsun, yalnızca
vitrındeki bir giysi için söylenmiş olmakla sınırlı
kalacaktır. Dahası, böyle bir durumda ortaya -
Ayla Algan'ın çok yerinde deyişiyle- Stanislavs-
ki'nin "ftyafroya/an/"diyeadlandırdığıdurumçı-
kacak, yani izleyiciye yanlış imge aktafilacak-
tır.
Eğer oyuncu, insanoğlunun varlık sorununu tar-
tışan bir oyunda rol almışsa eğer, metne yöne-
lik okuması kesinlikle bu sorun bağlamında ken-
di önceki birikimlerinden etkilenecektir -ya da,
böyle bir birikimden yoksunsa eğer, okuması böy-
le bir şeyden etkilenmeyecektir. Ve bu etkilen-
me ya da etkilenmeme de doğrudan oyuncu-
nun oynama biçimine yansıyacaktır. Zaten sö-
zü edilen birikimin eksikliği durumunda, oyun-
cunun kendine özgü herhangi bıryorumunun var-
lığından da söz edilemeyecektır.
Ayla Algan'ın anılan söyleşide dile getırdikle-
rini sanınm şöyle tamamlayabiliriz: Bugün ülke-
mizdeki tiyatro oyunculuğu eğitiminde belki de
en büyük -ve sonuçlan ağır olan- sakınca, bu
eğitim boyunca "oynama" öğesinin gerektiğin-
den çok vurgulanmasıdır. Evet, bu eğitimi almak-
ta olan genç, sonuçta elbette ki "oynayacaktır."
Ama önemli olan, bu eğitim boyunca ona yal-
nızca oynamanın tekniğini değil, fakat her oyun-
da neyi oynadığının bılıncıne varabılmesi için ge-
rekli yolları da gösterebilmektir.
Tiyatro oyunculuğu eğitimine başlayan genç-
ler, doğal olarak sahneye çıkma konusunda -
bu sahne, konservatuvar sahnesi bile olsa- ace-
lecidırler. İşte bu noktada onların bu acelecilik-
lerini frenlemek için başvurulabılecek en sağlık-
lı çare, onlara sahneye çıkmanın ancak ciddi bir
sürecin sonucu olabileceğini çok iyi kanıtlamak-
tır. Çünkü tiyatronun hazırlık aşamasında her
sorun, sahne üstündeki çalışmalarla çözümle-
nemez. Başka deyişle, sahnede çözümlenebi-
lecek ve çözümlenemeyecek sorunlar vardır.
Örneğin oyundaki durumların saptanması,
sahneye çıktıktan sonra gerçekleştirilemez. Zi-
ra sahne, ancak önceden saptanmış durumla-
nn sergilenme yeri olabilir; bundan ötürü de sah-
ne çalışmalan, durumların en iyi nasıl sergilene-
bileceğıne ilişkin tartışmalarla sınırlıdır.
Ayla Algan'ın söylediklerinden de anlaşıldığı
kadarıyla bizim sahne üstündeki sorunlarımız,
sahneden öncesi'nden kaynaklanmakta...
e-posta: ahmetcemalC" superonline.com .
acem20(â hotmail.com
Asya film Festivali'nin galibi
Güney Kore'den
• FRANSA (AFP) - Fransa'nın Deauville
kentinde düzenlenen Asya Filmleri Festivali'nde
birincilik ödülü Güney Kore'den 'Joint Security
Area' (Ortak Güvenlik Alanı) adh filme verildi.
Yönetmenliğini Chan - Wook Park'ın yaptığı
film. sınırda Güney Koreli askerlerle Kuzeyli
karşıtlan arasmdaki dostluğun öyküsünü
anlatıyor. Filmin başrol oyuncu Kang-Ho Song
da festivalde en iyi erkek oyuncu dalında ödüle
değer görüldü. En iyi yönetmen ödülü ise 'The
Cabbies' (Şoförler) adh filmin iki yönetmeni
Chang Hwa-Kun ve Chen Yıvven ile 'Bangrajan'
filminin Taylandlı yönetmeni Tanit Jirnukul
arasında paylaştınldı. Jüri başkanı Alain
Corneau, seçici kurulun 'gösterilen filmlerin
niteliği ve çeşitliliğı karşısında' çok
etkilendiğini belirtti. Festival boyunca sekizi
yanşma bölümünde olmak üzere Asya
sinemasının toplam otuz örneği gösterildi.
BUGÜN
• BABYLON'da saat 21 30da Duman
grubunun konseri izlenebilir. (292 73 68)
• JAZZ CAFE'de saat 22.30'da Erkan Oğur
ve Tehin'in konseri gerçekleşecek. ^-,J ^ j. jj