25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
i MART 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA JI. L J 1 \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 lllll UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCÎ Belediyenin 'koruyarak gelişmeyi' hedefleyen çabalanna herkes ortak olmalı Barbn^da dayanışma zaıııaıuBir kent, "gekceğe" nasıl hazırla- nır?.. Elbette ki "planlanarak''... Peki, o kentin "lrîmlikli ve yaşaıu- hr" bir geleceği nasıl planlanır?.. Tarihsel ve kültürel dokusu "göze- tilerek", çevre ve yaşam kaynaklan da "sürdürelerek''... Şehircilik büimindeki bu temel il- keleri "yadayan" kentler, ne kadar büyümüş, gelişmiş ya da "modern" (!) görünümlü olursa olsunlar, 21. yûzyıla doğru aydınlığa değil "ka- ranhğa" sürûkleniyorlar... Yine bu ilkeleri "rehber" edinen kentler ise bir yandan 20. yüzyılda- ki "tera" politikalardan kaynaklanan "tahribatiannı" durdurup onarma- ya başlarken, öbür yandan "kişiliği- ni yitirmemiş bir çağdaşhğm" gü- vencesıyle yannlara bakıyorlar... Türkiye'de, sayılan az bile olsa, işte bu ikinci ve "zorhı" yolu yeğle- yen kentlerimizden biri de Bartm... Planlamaya karşı "imar ranti öz- gürlüğünü" dayatan, mimari mirasa "daha fazla inşaat alanı için" düş- manca bakan ve imar önceliklerinin halkın çıkarlanna göre değil "kendi bekkntilerine göre belirlenmesini" isteyen kesimler ne derlerse desin- ler, Belediye Başkanı M. Rıza Yal- çmkaya yönetimindeki bir avuç du- yarlı belediyeci ve uzman, Bartın'da adeta "akademik bir pilot uygula- ma" için kollan sıvamışlar, "onlara inat" çalışıyorlar... Her gidişimizde yenilerinin eklen- T arihi caddeler temizlenip bezenerek sadece yayalara aynlıyor; cepheler boyanıyor, direkler kalkıyor; trafolar "Bartın Evi" gibi kaplanıyor; sağır duvarlara "yerel mimari" giydiriliyor; başanlı restorasyon ömekleri giderek çoğalıyor... Gözden ırak Bartın'da, görülmesi ve kutlanması gereken güzellikler yaşanıyor... Hükümet Caddesi'nde binalar kente karşı en temiz yüzteriyk bakıyor; yayalar da bu güzel cephelerle gurur duyuyor~ (ûstte) Trafo binalan artık bu görünümdeler. (yanda) diğini sevinçle gördüğümüz "resto- rasyon" uygulamalannda artık dev- reye "Belediye''nin de girmesi çok önemli... Örneğin, kent merkezın- deki "yavalaşnnna" uygulamasına koşut olarak, özellikle tarihi Hükü- met Caddesi ve çevresmdekı tüm bi- nalarda "cephderin" temizlenip bo- yanarak özgün mimarinin "farkedi- lir" kılınması... Mimar Selda Çelikyay'ın danış- manlığındagerçekleştınlen bu"kiın- Kkü" peyzaj. aynı caddede söz geli- mi mimar Selim Karakaş'ın başan- lı "tnceoğlu Oteti Restorasyonu" gi- bı güzel uygulamalann da "kendile- rine layıkkomşuluklar" içinde kent- le buluşmalannı sağlıyor... Benzer şekilde Dcvlet Hastanesi önûndeki çırkın sağır duvarlara ya da beton trafo binalanna da "Bartm Ev- lerT gibi duran ahşap cepheler giy- dirilmesi... Bütûn bunlarla birlikte Dr. Ünıit Özcan'ın danışmanlığında sürdürü- len "planlama" çalışmalan da koru- mayla birlikte "sûrdürülebflir birya- şamı" hedeflemiş olması açısından yine Türkiye'de enderrastladığımız ve özlemini duyduğumuz bir süreci izliyor. imar öncelikleri için her mahalle- de yapılan ve "halkın büinçti kaülı- mını" da örgütleyen "anketier" yol göstenyor... Ardından bu anketlerde- ki "eğuunler" ile kentin genel imar öncelikleri ve hedefleri, "bölgesel verfleri" de gözeten bir "masterptan" ölçeğinde değerlendiriliyor... Kcnşııksu\wuhuı içince... Başanlı bir restorasyon örneği: Inceoğlu Oteü. (Hükümet Cad.) Son depremlerin ardından "kıymete binen" ahşabın Anadolu'daki sivil mimarlıkta en "bügece" kullanıldığı kentlerden biri de Bartm... Bu nedenle MimarlarOdası'mn 15 Aralık 2000 tarihindeki "Gelencksel ve Çağdaş Mimarlıkta Ahşap" konulu bilimsel toplantısına sadece ev sahipliği değil. "öğretmenlik" de yapmış oldu. Toplantının başlangıcında "Bartm evteri" konulu bir sunuş yapan mimar Selda ÇeHkyay, mesleğini "hemşerisi'' olduğu Bartın'a adarken özellikle ahşap ağırhklı yapılann kendisini bu kente nasıl bağladığını şöyle özetliyordu: "Günümüzün rüketim kültürüyle bu evierdeld yapı kümlrûnü kıyasladığunızda, en büyük vanhşımızın eskiyi unurmak olduğunu çok daha açıkça görüyoruz-." Gerçekten de Bartm evleri, sadece "estetiğm" değil, rasyonelliğin, insancıllığın ve "tutumhT olmarun da ne demek olduğunu hemen tüm aynntılannda öğretiyorlar... Yine Selda Çelikyay, buna ömek olarak "daraba" denen bahçe çitlerini de gösteriyor. Yapıda kullanılan ağacın "kabukiarr (kapaklar) bile değerlendiriliyor. atılmayıp bahçeleri çeviriyor. Aynı ağaçtan çıkartılan "dikmeler" binayı taşırken, küçülen parçalardan elde edilen "çrtalar" da bağdadi sıva altlığında kullanıhyor... Bartıa evlerı, "Türkçe n Bİa. de güzellıkleriyle yaşıyor. Odalara "içer", bahçeye bakan sofalara ise "dtşar" deniyor. Bu özlü söylem, uygarca bir yaşam geleneğiyle de bütünleşmiş. Pencerelerde eskiden "kafes" yoktu, şimdi de "perde" yok. Çünkü evde, gizlenecek, ayıp bir şey yok... Bu "kentii'' kültürün yine kent dokusundaki ve yaşamındaki diğer bir zenginliği de Bartın'ın ünlü "Kavşak Suyu" çeşmeleri... Selda Çelikyay diyor ki; "Bu sudan içen, ya bu kentte kalır, ya da bir daha geHr_." Biz de bir çeşmeden kana kana içtikten sonra güzel Bartın'dan aynldık. Henüz gidemedik ama bu yazıyla da sanki yeniden gitmiş kadar olduk... Aynı süreçte geliştirilen "sûrdûrö- lebiÜr kalkmma planı" da yeniden alt ölçekli ve uygulamaya dönük nâzım plan, imar planı ve hatta "kentselye- nilane^tasanmprojekrine" yön ve- riyor... 'Kırgınhklan' aşmak gerek... İşte bu gözlemlerle Bartın'da ge- çirdiğimiz birkaç günün tek "bu- ruk" yanı da "yazmıızm başhğma" esin kaynağı oldu... Yıllardır bu kentimizin her türlü de- ğerinı kahramanca koruyan, kentin adeta bekçileri gibi gece gündüz öz- veriyle Bartın'a sahip çıkan bazı "çok sevgüi dosüanmızla", beledi- yenin bu duyarlı yeni yönetimi ara- sında sankı "soğukluk" sezdik... El ele vermeleri gerekenlerin, bundan "kaçındıklarT izlenimini edindik... Dahası, örneğin binalann cepheleri- nin temizlenip bezenmesı gibi bugün hemen tüm Avrupa kentlerınde yay- gınlaşan uygulamanın bile "bunlar makyaj" denerek önemsenmediğini duyduk... Kimbilır, belkı de haklı nedenleri vardır ama ne olursa olsun hiçbir ge- rekçe "Bartın'dan daha önemli" de- ğildir... Yerel yönetimin bu güzel ça- balan kimi kırgınlıklan unutmaya, hatta yeniden kucaklaşmaya "yeter- ti neden" değil midir?.. Bu nedenle yazımızı, Bartın'ın tüm güzel insanlanna ve tüm eski, ye- ni dostlanmıza seslenerek noktalıyo- ruz: Evet... "Barün'da arnk daya- nışma zamani—" Sadece Bartın de- ğil. biz de bunu bekliyoruz... Dave Holland, grubuyla Iş Sanat 'ta azm serin sulanndaKühflr Servisi - Iş Sanat Kültür Merkezi, çağdaş cazm başanlı ve yenilikçi müzisyenlerinden Dave Holland'ı ağırlıyor. Holland'a bu konserde caz dünyasının ödüllü müzisyenleri eşlik edecek. Cazseverler, 13 Mart tarihindeki konserde Hol- land'ın yanı sıra, Chris Potter(soprano, alto, tenor saksofon), 'Herel Stand' adh çalışmasıyla 1998'de 'cazda en i>i enstrümantal sok)' dalında Grammy adayı olan Antonio Hart(saksofon), Dovvn Beat der- gisirun 1994 ve 1998 anketlerinde ilk sırada yer alan bariton saksofoncu Gary Smuhan, KennyWbeeler(trompet), Down Beat'ın Uluslararası Eleştir- menler Anketi'nde 1992-94 ve 1997 yıllannda 'enbeğe- nflen trombonist' seçılen Ro- bin Eubanks (trombon), vib- rafonda Steve Nefeon \e davul- da BiDy KOson gibi ünlü mü- zisyenleri dinleme fırsatı bu- lacak. Dovvn Beat dergisince 2000 yı- lınm en başanlı akustik basçı- sı seçilen Dave Holland, erken yaşlarda müzikle tamştı. 13 ya- şmda, arkadaşlanyla kurduğu orkest- rayla danslı gecelerde ve yerel kulüp- lerde çalışmaya başladı. Bas gitarda kendini geliştirme arayışına girdiği bu dö- nemde, caza olan ilgisi artan Holland Ray Brown ve Leroy Vinnegar gibi ustalardan etkilendi. Londra'daki Guildhall Müzik ve Tiyatro Okulu'nda burslu öğrenci olarak sürdürdüğü müzik öğrenimi boy^mca swing'den modern caza, farklı top- luluklarla çahna olanağı bul- du. 1966'daJohnSurman, John McLaugtin, Evan Parker,Kcnm VVhe- eler, John Taylor, ChrisMacGregor ve cazdaki deği- şim ve yenilik- lerindenetkile- nen Londra kökenli diğer müzisyenlerle çahnaya başlayan Holland, Colemen Hawldns, Ben Webs- ter ve Joe Henderson'un da aralannda bulunduğu caz ustalanyla avTiı sahneyi paylaştı. 1968'de Miles Da\is ıle tanışan ve iki yıl boyun- ca Davis ile turnelere çıkan Holland, 'In A SUent Way ve 'Bitches Brew' gibi kayıtlar yaptı. 1970 sonlannda Chkk Korea,AnthonyBraxton ve Barry Altschul ile birlikte 'Circle' adh grubu kuran sa- natçı, bu dönemde bas yanında viyolonsel de çal- maya başladı. 1981'de ilk solo viyolonsel albümü 'Life Cyle'ı çıkardıktan sonra Kenny VVheeler, Julian Priester, SteveColeman ve SteveEllington'la beşlisini kuran Holland, Herbie Hancock ve Pat Metheny'nin Grammy kazanan kayıtlannda da yer aldı. 1993 'te Avrupa'da solo konserler vermeye başlayan Holland, 1996 yılında Herbie Hancock dörtlüsü ıle dünya tur- nesi yaptı ve o dönemde Grammy'e aday gösteri- len Mkhael Brecker m 'Tales From The Hudson. Herbie Hancock'un 'TheNewStandard' ve Büly ChUd'ın 'The Child Within' adh albümlerinde çal- dı.l997'de Herbie Han- cock'un 'New Standard' ve Mıchael Brecker'ın 'TafcsFromTheHud- son' adlı gruplannda çalan Dave Holland, Anouar Brahem ve John Surman ile Av- rupa turnesine katıldı. Cassandra VVUson'ın Miles Davis projesinin kayıt ve turnelerinde yer aldı. 1999'da'yıhnbasçısı' kategorisinde, Bell At- lantic Caz Ödülü'ne değer görülen sanat- çı, son olarak Av- rupa ve ABD'de turnelergerçek- leşürdi. Yeni Binyılda Gençlik Kültür Servisi-Konusu 'YeniBm- yılda GençKk' olarak belırlenen The Bntısh Council'm Fotoğraf Yanş- ması 2000'in sonuçlannı içeren ser- gı ve ödül töreni, 14 Mart tarihin- de Ankara'da The British Council Art Gallery'de yapılacak. Aclan Uraz, Tuğrul Çakar, Çerkes Kara- dağ. Dursunali Sarıkoç ve Can Öz- gün'den oluşan yanşmajürisi, 3 Şu- bat'ta toplanarak yanşmaya katılan 45 sanatçının 111 eserini değerlen- dirdi. Bunlann ıçinden üç yanşma ödülü, bir de Türkiye Fotoğraf Sa- natı Dernekleri Birlıği Özel Jüri Ödülü seçildi. Yanşmaya katılan eserlerden birinin orijinalliği nede- niyle bir de Jüri Özel Ödülü eklen- mesi karan alındı. Bunun dışında 22 sanatçının 31 eseri de sergiye değer bulundu. Yanşmadabirinciliğe Oz- gün Tanglay. ıkinciliğe Haluk Sar- gm. üçüncülüğe de OzerKanburoğ- hı seçildi. Türkiye Fotoğraf Sanatı Dernekleri Birliği Özel Odülü'nün sahibi Devrim Koç olurken Jüri Özel Ödülü de Ediz Vüdırım a verildi. H. Metin Soner'in 'Kedim Bik Var -O' başbkb fotoğrafi sergUenenler arasmda. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Ayla Algan'dan Bir Tiyatro Dersi... Geçen hafta, Muhsin Ertuğrul'u konu alan bir televizyon söyleşisinde, her zaman günümüz Türk tiyatrosunun en büyüklerinden saydığım Ay- la Algan, söz genç oyuncuların ya da oyuncu adaylarının sahnede kullandıkları Türkçeye gel- diğinde şöyle dedi: "Bence konservatuvarlan- mızın programlanna retorik dersinin de konul- ması gerekiyor. Aynca sorun, genç oyuncula- nn sahnede yalnızca doğru diksiyonla konuş- malan ya da konuşamamalan da değil... Doğ- ru konuşanlann önemlice bir bölümü de, met- ni doğru okuyor, fakat metnin altındaki ilişkile- re inmediğinden, o ilişkilerin gerektirdiği gibi konuşmuyor! Yani, alt-metni okuyamıyor!" Ayla Algan'ın bu sözleri, oyuncu adayları, da- hası günümüzün çoğu genç tiyatro oyunculan için başlı başına bir ders olabilır. Ama bunun öne- mini kavramak için sanınm şu retorik kavramı- na biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Sözcük anlamı güzel, etkili ve inandıncı ko- nuşmak olan retoriğin en özlü tanımlarından bi- rine Aristoteles'te rastlamaktayız: "Tek tek her olayda inanılırkılınabilecek olanı göz önünde bu- lundurabilme yeteneği." Biz, tiyatro bağlamın- da "etkili olma" ve "her olayda inanılır kılınabi- lecek olan" öğelerıni ele aldığımız takdirde, şu sonucavarabilıriz: Sahnedekı konuşmada etki- li olma, durumlar konusunda vanlan yorumu, baş- ka deyişle oyun metninden çıkanlmış alt-metin- leri izleyiciye ulaştırabilecek biçimde dile getir- me anlamını taşır. "İnanılır kılınabilecek olan" da işte bu alt- metinden başkası degildir. Her oyun metni, kişilerle olaylardan oluşma du- rumlann meydana getirdiği bir örgüdür. Bu ör- güde oyuncunun metni ezberlemesi ve -dilin kuralları açısından- doğru konuşması, tiyatro bakımından ikincildir. Birincil olan ise oyuncu- nun -önceden- konuşmalanyla hangi durum- lan dile getireceğini tam olarak saptamış bulun- masıdır, zira oyuncu kendi oyunculuk yorumu-' nu bu saptamanın sırtına giydirecektir. Bunun ak- si söz konusu olduğunda, yani oyuncu rolünün hangi durumdan kaynaklandığını çok iyi bilme- diğinde ise yorumuna ilişkin söyleyecekleri ne kadar güzel söylenmiş olursa olsun, yalnızca vitrındeki bir giysi için söylenmiş olmakla sınırlı kalacaktır. Dahası, böyle bir durumda ortaya - Ayla Algan'ın çok yerinde deyişiyle- Stanislavs- ki'nin "ftyafroya/an/"diyeadlandırdığıdurumçı- kacak, yani izleyiciye yanlış imge aktafilacak- tır. Eğer oyuncu, insanoğlunun varlık sorununu tar- tışan bir oyunda rol almışsa eğer, metne yöne- lik okuması kesinlikle bu sorun bağlamında ken- di önceki birikimlerinden etkilenecektir -ya da, böyle bir birikimden yoksunsa eğer, okuması böy- le bir şeyden etkilenmeyecektir. Ve bu etkilen- me ya da etkilenmeme de doğrudan oyuncu- nun oynama biçimine yansıyacaktır. Zaten sö- zü edilen birikimin eksikliği durumunda, oyun- cunun kendine özgü herhangi bıryorumunun var- lığından da söz edilemeyecektır. Ayla Algan'ın anılan söyleşide dile getırdikle- rini sanınm şöyle tamamlayabiliriz: Bugün ülke- mizdeki tiyatro oyunculuğu eğitiminde belki de en büyük -ve sonuçlan ağır olan- sakınca, bu eğitim boyunca "oynama" öğesinin gerektiğin- den çok vurgulanmasıdır. Evet, bu eğitimi almak- ta olan genç, sonuçta elbette ki "oynayacaktır." Ama önemli olan, bu eğitim boyunca ona yal- nızca oynamanın tekniğini değil, fakat her oyun- da neyi oynadığının bılıncıne varabılmesi için ge- rekli yolları da gösterebilmektir. Tiyatro oyunculuğu eğitimine başlayan genç- ler, doğal olarak sahneye çıkma konusunda - bu sahne, konservatuvar sahnesi bile olsa- ace- lecidırler. İşte bu noktada onların bu acelecilik- lerini frenlemek için başvurulabılecek en sağlık- lı çare, onlara sahneye çıkmanın ancak ciddi bir sürecin sonucu olabileceğini çok iyi kanıtlamak- tır. Çünkü tiyatronun hazırlık aşamasında her sorun, sahne üstündeki çalışmalarla çözümle- nemez. Başka deyişle, sahnede çözümlenebi- lecek ve çözümlenemeyecek sorunlar vardır. Örneğin oyundaki durumların saptanması, sahneye çıktıktan sonra gerçekleştirilemez. Zi- ra sahne, ancak önceden saptanmış durumla- nn sergilenme yeri olabilir; bundan ötürü de sah- ne çalışmalan, durumların en iyi nasıl sergilene- bileceğıne ilişkin tartışmalarla sınırlıdır. Ayla Algan'ın söylediklerinden de anlaşıldığı kadarıyla bizim sahne üstündeki sorunlarımız, sahneden öncesi'nden kaynaklanmakta... e-posta: ahmetcemalC" superonline.com . acem20(â hotmail.com Asya film Festivali'nin galibi Güney Kore'den • FRANSA (AFP) - Fransa'nın Deauville kentinde düzenlenen Asya Filmleri Festivali'nde birincilik ödülü Güney Kore'den 'Joint Security Area' (Ortak Güvenlik Alanı) adh filme verildi. Yönetmenliğini Chan - Wook Park'ın yaptığı film. sınırda Güney Koreli askerlerle Kuzeyli karşıtlan arasmdaki dostluğun öyküsünü anlatıyor. Filmin başrol oyuncu Kang-Ho Song da festivalde en iyi erkek oyuncu dalında ödüle değer görüldü. En iyi yönetmen ödülü ise 'The Cabbies' (Şoförler) adh filmin iki yönetmeni Chang Hwa-Kun ve Chen Yıvven ile 'Bangrajan' filminin Taylandlı yönetmeni Tanit Jirnukul arasında paylaştınldı. Jüri başkanı Alain Corneau, seçici kurulun 'gösterilen filmlerin niteliği ve çeşitliliğı karşısında' çok etkilendiğini belirtti. Festival boyunca sekizi yanşma bölümünde olmak üzere Asya sinemasının toplam otuz örneği gösterildi. BUGÜN • BABYLON'da saat 21 30da Duman grubunun konseri izlenebilir. (292 73 68) • JAZZ CAFE'de saat 22.30'da Erkan Oğur ve Tehin'in konseri gerçekleşecek. ^-,J ^ j. jj
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle