16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MART 2001 CUMARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] Öğretim Birligi ve Karşıdevrimci Gelişmeler Prof. Dr. Mahnmt ADEM Ankara Üni. Eğ. Bilimleri Fakültesi K uşkusuz cumhuriyetin kuruluşu en büyük dev- rimdir. Bununlabirlik- te cumhuriyetin ilanın- dan dört ay, dört gün sonra gerçekleştirilen ilk eğitim de\Tİmi de cumhuriyetingüç- lenmesi ve yaşatılmasında çok önemli bir devrimdir. Genelde cumhuriyetin eğitim devri- miderulıncc, Öğretim BJrüği,HarfDev- rimi, tstanbul Darülfünûnu'nun kapar ülarak yerine İstanbul ÜniversitesPniıı kurulmasL,eğitmen kurslan üe başlayan veKöy Enstitükri'nin kunıhnasj ik ge- lişen yeni bir köy öğretmeni yetiştirme modeli vb. akla gelmektedir. Ancak başta Mustafa Kemal olmak üzere cumhuriyeti kuranlar, eğitimi, cumhuriyetin de demokrasinin de alt- yapısı, temeli olarak kabul etmişlerdir. Kuşkusuz bu nedenle cumhuriyetten sonra ilk eğitim devrimini gerçekleş- tirmişlerdir. Çünkü eğitim, bir toplu- mun varlığını sürdürebilmek için, o top- lumu oluşturan tûm bireyleri toplumun amaçlanna göre yetiştirme sürecidir. 3 Mart 1924- Türkiye'nin Toplumsal Ortamı Nasıldı? Öğretim Birligi Yasa- sı'nın kabul edildiği tarihte ülkemizin nüfusu, çoğukadın obnaküzere 12 mil- yon dolayında tahmin ediliyordu. Bu nüfusun yüzde 90'a yakını köylerde oturuyordu. Birey başına düşen ortala- ma ulusal geür yalnızca 67 dolardı. Top- luiğne, kefen bezd bile yurtdışından ge- liyordu. Henûz ülkemize radyo gelme- mişti. Başkentte en çok satan gazete 2- 3 bin kadar basıyordu. Yirmi kadar et- nik kökenden insan vardı ama bir ulus yoktu. Toplum, dayanışma duygusu ko- nusunda hiç mi hiç bilinçlenmemişti. Cumhuriyetin ilanından az önce Tu- nalı Hflmi, TBMM'de yaptığı bir ko- nuşmada, yapüacak ilk nüfiıs sayımın- da kadınlann da sayılmasını isteyince, büyük tepki ile karşılanmış ve kürsüden indirilmişti. Mahalle mekteplerinde ve medrese- lerde öğrenim görenlerin hepsi, sabah akşam "Padişahım çok yaşa* diye ba- ğınyor, besmele çekip kelime-i tevhid ya da tekbir getiriyor, Kur'an okuyarak egitiminı tamamlıyor ama anlamını bil- miyordu. Öğretim Birligi Yasası'nın kabulün- den önceki ilkokul programında "Arap- ça Konuşmanın KuraDan" ders kitabı- run önsözü şöyle başlıyor: "MfleHmub- telife ve akvam ve kavahi-vi mutenehvi- ya'nın nokta-i vahide de_" Bu metnüı Türkçesi şöyle: tt Arapça,tûmdfflerinüs- tûnde bir dü. Bunu toplum içinde kay- naşmanın birgereğiolarakbütünçocuk- lanmıza öğreteceğiz. Ancak bu sayede uluslar, tophımlar, kabüekr arasmdaki aynşmalangideririz. Birleşmeyi, buluş- mayı da kolaylaşünnz_" Türk ulusuna, ulus ohna bilinci böyle mi verilir? Öz olarak Türk halkırun büyük çoğunluğu din ve şeriat kurallan baskısı altına alın- mıştı. Halkın tümüne yakını, çeşitli ta- rikatlar ve bu tarikatlara bağlı tekke, zaviye ve türbelerin etkisi alûnda bulun- maktaydı. Çünkü halkın ezici çoğunlu- ğu okumaz-yazmazdı. Öğretim Birligi Yasası kabul edildi- ğinde, tüm ülke nüfusunun yüzde 7 ka- dan Elifba'yı (Arap Alfabesi) okuyabi- liyordu. Bu oran erkek nüfus için yüz- de 10, kadın nüfus içinbinde 4 dolayın- da idi. Okuma bilenlerin yahnzca yüz- de 5 kadan yazma biliyordu. Yüzde doksandan fazlasında okul ve öğretmen bulunmayan köylerin nüfusunun tümü- ne yakını okumaz-yazmazdı. Öğretim BüüğiYasası'nın kabulünden sonra yap- nnlan sayımda 18.000 kayıtlı medrese öğrencisi olduğu halde, bunlardan öğ- renimini sürdürenler 1.800 kadardı. 40 yaşın üstünde olup da medreseye kayıtlı yüzlerce öğrenci vardı. Medre- seye kaydını yaptıranlar sakalık, ma- navlık, kasaplüc vb. işlenni yapmak için tezgâhmın başında ama medreseye gıt- miyordu. Çünkü medreseye kayıtlı olduğu sü- rece askere alınmıyor, vergi vermiyor, ehl-i dinden sayılıyor, dine hizmet eden ulum-u dıniye eğitimi yapan adam sa- yılıyor, bir çeşit dokunulmazlığı var; kirrıse bir şey yapamıyor. îşte bu ortam- da 430 sayüı Öğretim Birligi Yasası TBMM'ce şu gerekçe ile 3 Mart 1924 tarihınde kabul edilmıştir: Birulus bireyleri, ancakbir eğitim gö- rebflir. Bir ülkede iki türlü eğitim, iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu, dü- şüncew dayanjşma büüğiamaçlannı tü- müyleyokeder. Öğretim Birligi Yasası, anayasanın 174. maddesine göre korunacak dev- rim yasalannın ilkidir. Buna göre: Ana- yasanın hiçbir hükmü, Türk toplumu- nu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarma ve Türkiye Curnhuriyeti'nın laiklik niteliğini koruma amacrnı gü- den aşağıda bulunan hükümlerinin, ana- yasaya aykın olduğu şeklinde anlaşıla- maz ve yorumlanamaz. Eğitimde Devrimd Aülımlar Hukukçular anayasanın 174. madde- sinde sayılan ve "Anayasaya aykın ol- duğu şekfinde anlaşüamayacağı ve yo- rumlanamayacağT ifadesini, Öğretim Birlığı Yasasın'ın anayasa hükmü hali- ne geldiği bıçiminde kabul etmektedir- ler. Bunun sonucu olarak Vural Savaş şöyle diyor: O halde, 1) Gereğinden fazla İbhiyat Fakültesiacüması.2)tmam hatipgjbi din görev i görecek memurlann yetişmesini sağla\acakadedigececekşekilde, başka bir anlatımla mflyonlarca çocuğumuzu dini eğitime tabi küacak şeküde imam hatip okullan açüması, açikça anayasa- ya \e eğitimde laiklik ükesine aykındır. Çünkü Öğretim Birligi Yasası'nda "Milli F.gitim Rakanlığı,yiikspk din ıız- manlan yetiştirmek üzere ünfversitede bir Üahiyat Fakültesi ile imanüık ve ha- tiplik gibi dinsel hizmetierin yerine ge- tirilmesiyle görevli memurlann yetişme- si için ayn okullar açacaknr" yaptınmı yer almaktadır. Öğretim Birligi'nden sonra eğitimde gerçekleştirilen devrimci atıhmlar şöy- le özetlenebilir. - 26 Ekim 1926tarıhinde Medeni Ka- nun kabul edildi. -10 Nisan 1928 tarihinde anayasanın "TürkiyeDevletinin dinitslanıdir" yap- tınmı anayasadan çıkanldı. -1 Kasım 1928 tarihinde Harf Dev- rimi Yasası kabul edildi. - 1927-1928 öğretim yılında orta- okuüarda, ertesi yıl liselerde karma eği- time geçildi. - Öğretim Birligi Yasası'nın 4. mad- desi uyannca, 1924 yılında çeşitli iller- de açılan 29 imam hatip okulu, 1930 yı- hnda ortaokula dönüştürülerek kapatıl- mıştır. - Öğretim programlannda yer alan din dersleri, Arapça ve eski yazı 1927 yıhnda ortaokul, 1928 yılında ilkokul ve 1931 yılında öğretmen okulu program- lardan*çıkanlmıştır. -1933 yılında tstanbul Darülfunûnu kapatılmış, yerine istanbul Üniversite- si kunümuş, bu arada tlahiyat Fakülte- si kadro dışı bırakılarak kapatılmıştır. -1926 yılında Denizli ve Kayseri'de açılan ikiköy öğretmen okulu, 1933 yı- hnda kapatümış, ancak 1937 yıhnda tz- mirve Eskişehir'de yeniden iki köy öğ- retmen okulu açümıştır. - Yine 1937 yılında Köy Eğitmenle- ri Yasası, 1940 yılında da rahmetli Mus- tafa Ekmekçf run "Öksüz Yamalığf de- diği Köy Enstitüleri Yasası kabul edil- miştir. Devrimci aülımın önü, karşıdevrim- cflerce nasıl kesfldi? Gelecek yazımdabu çok önemlı sorunu sergileyeceğün... EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Yazarlarımı İstiyorum! Daha düne kadar gazetesindeki sütununda dü- şüncelerini okuduğunuz bir yazar birden suskun- luğa itilmişse nedenini sormaz mısınız? Belli birya- şa gelmiş, belli aşamalardan geçmiş, deneyimli bir yazar bir anda saf dışı ediliyor, sütunundan çekilip kopanlıyor, işsizliğe mahkûm ediliyor... Oysa o kişi yıllardır okurlannın sevdiği biriydi. Ne oldu da bir ya- na itildi, okuıianndan uzaklaştınldı? Bunalım mı? Ekonomideki çöküş mü? Gazeteler kapatılıyor, eklere, yurtdışı baskılara son veriliyor... Bir anda beş bin insan işsiz kalıveriyor... Çok satış- lı gazeteler bir anda yoksullaştı mı, okur sayısı mı azaldı, reklam geliri mi?.. Herkes bilir ki o "büyük" gazetelerin patronlan daha çok basın dışı işlerie il- gilenirler. Bankalar, şirketlervb... Gazetecilik bir çe- şit yardımcı güçtür onlar için!.. Iktidardakılerle ıvi ge- çinmenin, türlü çıkariar sağlamanın yolu!.. Demek bir anda hepsini biryana itmişler, yıllardır işlerine bağ- lılıkla çalışanlan kapı dışına atıvermişler... Denecek ki sendika var! Gazeteciler Sendikası!... Ama bu "büyük" gazetelerimızde çalışanlar için sendika dıye bir şey yok! Nedeni de yıllar önce pat- ronlann emriyle sendika üyeliğınden çıkarılmış ol- malan!.. Bir "Cumhuriyet"tir sendikaya bağlı olan, sendika ile oturup toplusözleşme imzalayan... Ki- mi zaman sendika yönetiminin akıl almaz istekle- riyle karşılaşsa bile yine de sendikacılık anlayışın- dan vazgeçmeyen... Geçenlerde yüzlerce gazete çalışanı Ankara'ya gitti. Bakanlarla görüştü. Onlann durumuna ger- çekten üzülen Temizel'den başkası olmadı sanınm... ' Tepe'deki Bunalım... r 1 " A" A i r r İ T l r- ^ nlmemesı gerekırdı. Bu yansıtmanm baş so- irUnailZ AIVtrUL, Erneklı C. Savcm rumlusu Sayın Başbakan'dır, demek yanlış ol- -^ 9 Şubat 2001 günü toplanan Müli Gü- cağı,olayınsiyasiboyutununeksikkalacağıko- maz. Kabul görmese bile bir gerçeğı açıklamak- 1 venlik Kurulu olağan toplantısında yaşa- nusunda kuşkulan bulunmaktadır. tan kendimi alamıyonım: Hıçbir art düşüncesi 1 nan olay, çoktan var olan bir yönetim bu- Aynı kuşkulan Sayın Cumhurbaşkanı da duy- olmadan ülkenin çıkarlannı her şeyin üstünde - L nahmınınpatlamaanıdır. Cumhurbaşka- muş olacak ki anayasal bir kuruluş olan ve doğ- tutan kamu görevlileri, bu çıkarlann zedelendi- nı Sayın Ahmet Necdet Sezer, göreve başladıgı rudan Cumhurbaşkam'na bağlı Devlet Denetle- ğini görünce, elinde olmadan değişik üslup kul- günden beri, önüne gelen yasa, yasa gücündekı me Knrulu'nu görevlendırmiştir. Yolsuzluğun lanıp, sertleşebiliyorlar. Burada önemli olması kararnameler ve başka uygulamalan ile, hükü- üzerine gıttiğı ile övünen 57. hükümetin bu gö- gereken ele alınankonunun içeriğidir. Sayın Se- metle bir doku uyuşmazlığı içindedir. Kamuoyu revlendirmeden memnun olması gerekirken ra- zer, konuşmasında, yolsuzluklardan, bu yolsuz- tüm gelişmeleri sabırla ızlemekte ve bugüne ka- hatsızlık duymasını anlamak mümkün değil. luklann üzenne gereğince gidılmedığınden, adı dar yaptığı değerlendirmeler ile de herkese ge- Hükümet, kamuoyunda büyük rahatsızhk ya- yolsuzluğa bulaşmış bakanlann halen görevde reken notunu vermiş bulunmaktadır. ratan ve anayasanın eşitlik ilkesine aykın Af Ya- tutulduklanndan söz etmektedır. Bu ıddıalar çok Meslektaşı olmak ve kendisini tanımakla gu- sası'nı Meclis'ten geçirterek, tarikat mensupla- ciddi ve ürkütücü iddialardır. Üslup uygundu, de- rur duyduğum, Sayın Ahmet Necdet Sezer, mes- nna ayncahk tanıyan gömü (defin) kararname- ğildi diye bunlar göz ardı edilemez. Aksi halde lek yaşamı boyunca dürüstlüğü, hukukun üs- lerinı çıkartarak, değişik hükümetler tarafından bunlann altından kalkılamaz. Kaldı ki yine ba- tünlüğüne inanmayı ılke edınmış ve bu ilkele- değişik yorumlara tabı tutulması olanaklı dev- sından öğrendiğımiz kadan ile sayın bir bakan, rinden ödün vermemeyı yaşam felsefesi haline letmemurlannadisıplinuygulamalan getirenka- Cumhurbaşkanı'na, onun kullandığı üsluptan getümiştır. Kendisini aday göstererek bu nok- ramameyi kabul ederek, Sayın Sezer'in onayı- daha ağır bir uslüpla hıtap etmiştir. Acaba dev- taya taşıyanlar, sıyasal yaşamlaruun ve yıllann na sunmaktadır. Bir hukukçu olan Sayın Cum- let geleneğimizde sayın bakanın böyle bir hak- verdiği alışkanlıkla, Sayın Sezer'in diyet öde- hurbaşkanı haklı gerekçelerle onay vermeyince kı var mı ki, Başbakan bunu tek kelıme ile olsa mesini ve bu amaçla Çankaya Noteri ohnasını kıyamet kopmaktadır. Hükümetin sayın Başba- bile dile getırrruyor. Hatta "Denetlemenin denet- istemektedirler. Ömrünü hukuka adamış Sayın kanı, duygusalhğı bir yana bu^kıp bu konular- temesi mi olurdh orsunuzdejip anayasayı yüzû- Sezer, bu diyeti ödemeyince de kıyamet kopmak- da ciddi bir şekilde düşünmesi gerekirken, Cum- me nrlatü_ Daha sonra Hüsamettin Bey de ba- tadn-. hurbaşkan'mı, hükümetin çahşmalannı engel- naatüğıanayasayıalıpkendisineatmış"' (Hürri- Yapılan ve rahatsız olunan olaylar nedir? lemekle suçlamaktadır. Ben hükümetin onaylan- yet 20 Şubat 2001, s. 18) diyerek sayın bakana Ülkemizde ortalık toz duman, son zamanlar- mayan olumsuz çahşmalannı sıraladım. Sayuı arka çıkıyor. Sayın Sezer, yolsuzluklann ohna- da başlahlan Kartal, Balına, Fırhna, Buffalo, Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı'nm, hüküme- dığı, demokrasinin bütün kurum ve kurallan ile Kasırga 1-2-3, Sis, Matador, Beyaz Enerji ve tın hangı olumlu çalışmasını engelledığini açık- işlerUk kazandığı, hukukun üstün olduğu, eme- adlanru anımsamadığım bir dizı temizelkrope- larsa. bılgılenır ve kendisine yurttaş olarak te- ğe değer verildiği, bireyuı hak ve hürriyetleri- rasyonn ile ülke esenliğe çıkanhnak istenmek- şekkür ederiz. nin öne çıktığı, laik ve sosyal bir devlet düzeni te ve bu operasyonlar kamuoyundan da büyük Milli Güvenlık Kurulu toplantısında yaşanan istemekte ve buna işlerlik kazandırmak için bü- destek görmektedir. Ne var ki gerek kamuoyu- olayı, basma yansıdığı kadanyla öğrenmış bu- yük çaba harcamaktadır. Bu tür devlet özlemi için- nun, gerek basuıımızuî namuslu köşe yazarla- lunuyoruz. Burada sert üslup kullanılmasaydı da- de olan tüm yurttaşlann, bu çabasında Sayın ruun ve gerekse namuslu bürokratlann, bu ope- ha doğm olurdu. Ancak bu toplannlarda giztilik Sezer'e yardımcı olmalan yurttaşlık ödevidir. Bu rasyonlann bir yerlerde tıkanacağı, gerçek fail- esas olduğuna göre konuşulanlann orada kalma- ödev başan ile yapılmalı ve eserüiğimız için so- lerinin yerine maşalann bulunup cezalandmla- sı ve kamuoyuna yansıtılıp bunalıma meydan ve- nuç alınmalıdır. Ellerinden ne gelir ki! Işle- rinden atılmış genç-yaşlı gazetecilere hükümet na- sıl yardım edebilir? Ney- se ki mahkemeler var, gi- der haklannı orada arar- lar, o da ellerinde sağlam bir anlaşmalan varsa... 'Milliyef\e, "Hürriyet"\e yazılannı severek okudu- ğum, kimi eski arkadaşla- nm, artık sütunlannda yok- lar... Yalçın Doğan, Umur Talu, Zeynep Oral, Tur- han Selçuk, Bedri, Cer- rahoğlu, Duygu Asena. Hepsi de nice cikura gün- cel olayiar, sanat, küttür, politika üstüne yazdıkla- nyla kendilerini benimset- mişlerdi. Köşe yazarlığı, okurlarla, insanlarta ilişki kurma, onlaria dertleşme, tartışma sanatıdır. Kay- naşmak belirti görüşlerde düşüncelerde... Sevdiği- miz yazarlar bizden uzak- laştınldı mı kendimizden de bir şeyler eksilmez mi? Beş bin insan! Bir bay- ram öncesinde bir kalem- de adlan silinen!.. Bunun başka bir anlamı var, o da gerçek düşüncenin, ger- çek yorumculuğun orta- dan kaldınlmak istenme- sidir... Ikbdardaki güçler, kı- sacası küreselleşmeci an- layış, özgür düşünceye karşı... Tek ses, tek soluk mu isteniyor? "Sizin dü- şüncenize karşıyım, ama onu yitirmemeniz için sa- vaşınm" diyen anlayışın kökü mü kazınmak isteni- yor? Adı büyük gazete- lerde başlatılan, Orhan Erinç'in deyişiyle "basın- kınmı", içinesürüklendiği- miz çıkmazın en önemli göstergesi değil mi? Yazaıianmı arayacağım, sevdiğim yazar dostlan- mın her türlü baskıya kar- şı direnecekterine, "tek seslilik" anlayışına karşı, tüm zor koşullara karşı di- reneceklenne inanarak... PENCERE Eniştemin Opücüğü?.. Öyle bir duruma geldik ki neyi tutsan elinde kalıyor; hangisini sayalım?.. Bankalar?.. Bir ülkede en ciddi kurum sayılması gereken bankacılık nasıl bu duruma düşer de halkı soy- manın aracına dönüştürülür?.. Büyüğünden kü- çüğüne zincirleme bir yozlaşmanın içine rtilir, çıkmazasaplanır?.. Partiler?.. Demokrasinin "vazgeçilmezleri" sayılan si- yasal partiler umutsuz birer vakaya dönüştüler. Partinin başındaki kişi genel başkan ya da lider değil, sultan!.. Parti içinde demokrasinin D'si yok!.. Partisini Meclis dışına düşürmüş lider bi- le koltuğunda oturuyor. Meclis?.. Liderlerinin emirleri dışına çıkmayan milletve- killerinden oluşmuş bir parlamentoyla ülke na- sıl demokrasiyi yaşayacak?.. Parlamentarizm bu mu? Meclis ülkede güven duygusu yaratıyor mu?.. Umut veriyor mu?.. Yolsuzluklar?.. Dağı taşı, köyü kentiyle Türkiye yolsuzluk ah- tapotunun kollannda soluksuz kalıyor; sömürü- ye razı olduk; ama, hortumlama söz konusudun iliğimizi kurutuyor. Medya?.. Medyayı açıklamaya gerek yok!.. Devletin koskoca bankasının içini boşaltıp kendi gaze- telerine ve televizyonlanna hortumlayan kafa- nın Allahaşkına gazetecilikle ne ilgisi olabilir?.. Medyanın bugün yaşadığı deprem boşuna mı?.. Ekonomi?.. Ekonomiyi az buçuk bilenlerin yürekleri tir tir titriyor; koskoca şirketler ve holdingler ne ya- pacaklannı şaşırmış durumdalar; beürsizlik bo- ğucu bir duman gibi piyasayı sarmış; yaprak kı- mıldamıyor. IMF programı yıkjırtm çarpmış birçürümüş ağaç gibi kökünden devrildi. • . Elbirliği şart!.. El ele verilirse bu kıyametin içinden düze çık- mak otanağı yaratılabilir. Ancak şu da açık ki Tür- kiye'de el ele vermek kolay bir iş değildin çün- kü bu ülkeyi "Balkanlaştırma" politikası sürekli pompalanıyor; irtica ve bölücülük "Balkanlaş- tırma" siyasetinin içerdeki odaklandır. Peki, ne olacak?.. Türkiye'yi rahat bıraksalar biz bu işin içinden çıkanz; dış kıskaçtan kurtulmak olası mı?.. Avrupa Birligi Türkiye'yi köşeye sıkıştınyon Amerika Ankara'ya haber vermeden Irak'a sal- dınyor, sözüm ona Ermeni soykınmı sorunu ta- zeleniyor; bölücülük arkalanıyor; IMF'nin valisi yalnız ekonomiyi değil, politikayı da kapsayan bir aynntılı programı tüm ülkeye uyguluyor; so- nuçta iflasın kırmızı ışığı yanıp sönüyor. >y os« * rî?;:~ Bu yazının sonu nasıl biter?.. ^ " .'- ABD'nin yeni Başkanı Bush, işlerin sarpa sar- dığını görünce Türkiye'nin Başbakanı'na ve Cumhurbaşkanrna üst üste iki mektup yazma- dı mı?.. Ortalık hem bayram hem seyran yerine dön- düğüne göre eniştem beni ille de öpecek... Eniştemin Cumhurbaşkam'na yazdığı mek- tubun içinden ne çıkıyor: IMF!.. Başka ne çıkacaktı?.. FORCES 0F HATURE (FIRTINALIAŞK) 9 Mart Cuma, 15:25 Sandn Bullock - Ben Affletk SBtANOTHECITY 5 Mart Pızarteıl. 21:00 Sarah Jtulca Parker BRIT AWARDS 2061 ÖOUL TÖREHİ 5 Mart Pazarteti. 2320 MR. BEAN Bn«üfl, 19:45 AŞK VE YAŞAM (SENSE & SENSIBILITY) 10 Mart Cumartesi, 22:50 Emma Thompson - Hugh Grant - Kaie Wiralet YOU'VE GOT MAIL (MESAJIHIZ VAR) 4 Mart Pazar, 21:06 Tom Hanh - Meg Ryan MAGICPUPPETPLANET 5 Mart Paartni, 09:15 SOPRANO 8 Mart Penembe, 23:00 PRACTICAL MAGIC (AŞKIH BUYÜSU) 6 Mart Salı, 22:50 İN DREAMS (RUYAOA) 11 Mart Pazar, 21:00 Annrtto B«ılng • Aldan OUİIM LAYOVERlMOLA) 10 Mart Cumartesi, 21:96 David HatMlhoH - Grtgg Hemv DESPERAOO 6 Mart Salı, 21:00 Aırtonio Banderas - Salma Haytk RED CORNER (KIZIL KÜŞL 7 Mart Çarşamba, 22:30 Richard Gsre
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle