16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MART 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI / [email protected] 13 Liman-îş, IMF politikalannın işçiler üzerindeki sonuçlanna ilişkin çarpıcı saptamalarda bulunuyor • • UcretBler yoksııDaştırıkyorBANUSALMAN ANKARA - Liman-Iş Sendikası Uzmanı Oğuz Topak'ın. "tstikrar Pakederi, IMF Pbtitikalan ve İşçiler" araştırması, 1980'lerdenıtıbarenuy- gulanan politikalarla çalışan kesım- lerin sürekli hak kaybına uğratıldığı- nı ortaya koyuyor. Araştırmada, ka- mu sektöründe ve özel sektörde reel ücret artışlan söz konusu olduğunda, "işten çıkarmalar, tekelci fiyatlama yöntemivekavıtdışr uygulamalany- la emek maliyetindekı artışın yine topluma ve devlete yansıtıldığına dikkat çekiliyor. Araştırmaya göre, kamudaki reel ücretler 1979'daki 100 seviyesinden 1988'de (Thrgut Özal dönemi) 49.7'ye kadar düşerken özel sektör reel ücretleri de aynı yıllarda 1 OO'den 83.9'a geriledi. Araştırmada, IMF politikalannın işçiler üzerindeki so- nuçlanna ilişkin olarak şu saptama- lar yer alıyor • Araştırmada, kamu sektöründe ve özel sektörde reel ücret artışlan söz konusu olduğunda, "işten çıkarmalar, tekelci fiyatlama yöntemi ve kayıt dışı" uygulamalanyla emek maliyetindeki artışın yine topluma ve devlete yansıtıldığına dikkat çekiliyor. Özal döneminde kamudaki reel ücretler 1979'daki 100 seviyesinden 1988'de 49.7'ye kadar düştü. Özel sektördeki reel ücretler ise 83.9'a geriledi. 1989 sonrası: Bahar eylemleriyle ücretler arttınldı. Malı sektörün özel dış borçlanma ve içeride topladığı mevduatlan devlete borç vermesine dayanan mekanizmanın başlama ne- deni artan emek maliyeti olarak gö- rülüyor. Gerçekte maliyet, tekelci fi- yatlama yöntemiyle ücretliler başta olmak üzere topluma enflasyon ola- rak yansıtıldı. Enflasyon ortalaması, 1983-1987 döneminde yüzde 39.5'ken 1989-1993 döneminde yüz- de 66.4'e sıçradı. Sermayenin kârlı- lığı, aym dönemde yüzde 32.6'dan yüzde 39.6'ya çıktı. Sermaye, artan emek mahyetini kayıt dışılıkla karşı- lama yolunu da uyguladı. 1996'daki bir araştırmaya göre kayıt dışı, kayıt- lı sektör düzeyine ulaştı. Reel ücret artışlannın topluma ve devlete yan- sıtılması, kısa süre sonra mali kriz olarak sonuçlandı. Devlet de, reel üc- ret zamlannı işçi çıkararak geri alma- ya dönük bir politika izledi. Kamu imalat sanayii verilerine göre Eylül 1989'da 220 bin olan kamu işçisi sa- yısı Eylül 1994'e gelindiğinde 130 binlere düştü. 1994 krizi: Maaş ve ücretlerin ulu- sal gelirden aldığı pay 1993'te yüz- de 32.8'ken 1994'te yüzde 25.1'e ge- riledi. Faiz, kâr ve temettüden oluşan girişimcilerin payı ise 1993 'te yüzde 50.1'ken 1994'te yüzde 57.6'ya fir- ladı. Resmi verilere göre 1 Ocak-22 Haziran 1994 tarihleri arasında 577 bin 180 işçi işini kaybetti. Memur ve kamu sektörü işçileri- nin, özel sektör işçilerine; kamu sek- törü işçilerinin memurlara şikâyet edilmesini öngören politika yürürlü- ğe kondu. Özel sektör işçileri işsiz- lik tehdidiyle yoksullaştınldı. İmalat sanayii özel kesim işçilerinin satın alma gücü 1994'te yüzde 24 düşü- rüldü. Kamu işçilerinin gerçekleşmiş enflasyon kadar zam öngören toplu- sözleşmeleri yürürlükten kaldınldı. Böylece kamu reel ücretleri, Aralık 1993'e göre Aralık 1994'e gelindi- ğinde yüzde 38 oranında düştü. Me- Enflasyon değil ücretler gerileyecek • Liman-Iş Sendikası uzmanı Oğuz Topak'ın, enflasyonun 2001 yılında yüzde 40 düzeyinde gerçekleşeceği varsayımıyla yaptığı hesaplamaya göre memur maaşlanndaki gerileme yüzde 43'e ulaşacak. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Hükümetin yürüttüğü enflasyonla mücadele porgramının çökmesiyle, 2001 yılında > enflasyonun yüzde 40-50 düzeyinde gerçekleşmesi beklenirken ücretlerde ciddi kayıplar yaşanacak. Lıman-Iş Sendikası Uzmanı Oğuz Topak'ın, enflasyonun 2001 yılında yüzde 40 düzeyinde gerçekleşeceği varsayımıyla yaptığı hesaplamanın sonuçlan şöyle: • Zaten 1 OO'den 66 düzeyine inmiş en düşük seviyedeki memurlann oluşturduğu 1. kesımin maaşlanndaki gerileme 2001 'de hedef enflasyona göre zam verilirse kamu işçflerinin ücretlerinde yüzde 20 kayıp oluşacak. 2001 yıh sonunda yüzde 43'e ulaşacak. Bu grubun satın alma gücü 57'ye kadar inecek. • Yine düşük gelirli memurlann yer aldığı 2. kesimin reel maaşlan Aralık 2000 itibanyla 1994 yıh başına göre yüzde yüzde 38 oranında gerilemiş durumda. Satın alma gücü 2001 sonunda yüzde 53 seviyesine inecek. • Orta düzey memurlan temsil eden 3. kesimin reel maaşlan ise Ocak 1994'e göre yüzde 39 kayıpla yüzde 61 seviyesine gerilemiş durumda. 2001 sonunda ise gerileme oranı yüzde 48'e ulaşacak ve satın alma gücü yüzde 52 seviyesine inecek. • Memurlann üst gelir seviyesindekilerin oluşturduğu 4. kesimin ise Ocak 1994'e göre 2000 yıl sonunda yüzde 57 seviyesine gerilemiş olan maaşlan 2001 sonunda yüzde 48'e inecek. • Özel sektör işçilerinin reel ücretleri Ocak 1994'e göre yüzde 23 oranında gerilemiş bulunuyor. Hedeflenen enflasyon zammıyla, Aralık 2001'de ücretlerde gerileme oranı yüzde 23'ten yüzde 40'a yükselecek. Böylece satın alma gücü de yüzde 60'a inmiş olacak. • Toplumda yaklaşık 4 milyon kişinin aldığı asgari ücret de, 2000 yıl sonunda 1993 yılına göre 100 düzeyinden 74.2'ye geriledi. Ocak 2001 'de verilen zamla bile asgari ücret ancak 85 düzeyine çıktı. 2001 yılında yaşanacak yüzde 40'lık bir enflasyon asgari ücretin 66 düzeyine kadar gerilemesine neden olacak. • Yoksulluk sınınnı geçebilen tek ücretli kesim olan kamu işçilerine, 2001 'de hedef enflasyona göre zam verilir, ancak 2001 enflasyonu yüzde 40 olursa, yüzde 20 kayıp oluşacak. Böylece kamu işçi ücretleri de 2001'deki 108 olan düzeyden 88'e inecek. murlann 1993'te 100 olan ortalama maaşlan 1994'te 67'ye geriledi. Özel sektör ve kamu sektörü işçileri ile memurlar birlikte yoksullaştınldı. Ancak ücretler geriletilırken rantiye- nin payı arttınldı. Faiz ödemelerinin bütçedeki payı yüzde 24'ten yüzde 33.2'yeçıkanhyordu. 1994-1995 yıl- lanndapersonel giderleri reel olarak yüzde 27 ve yüzde 2 duşürülmüşken faiz ödemeleri yüzde 16 ve yüzde 3 oranında arttınldı. Reel ücretler, Temmuz 1994'e göre Şubat 1997'de 40 düzeyine kadar indi. Sendikalann bölünmesiyle 1997 yıh toplusözleşmelerinde her ay ya- şanan enflasyonun kamu kesimi işçi ücretlerine yansıtılması öngörüldü. Ücretler belli bir düzeyde sabitlenir- ken ilk 5 ayda yaşanan enflasyonun yok sayılmasıyla sabitleme de düşük ücret düzeyinde gerçekleştirildi. Böylece yaklaşık yüzde 20'lik kayıp yaratıldı. Türk-lş'in kaybı 305 tril- yon liraya, yüzde 100'lük bir yılhk faiz üzerinden ise 531 trilyon liraya ulaşıyor. 1998 krizi: IMF'yle yakından izle- me anlaşması çerçevesinde örtülü bir stand-by yürürlüğe konuldu. Kamu sektörü ücret ve maaşlan ile tanmsal destekleme fiyat artışlannda geçmiş enflasyon uygulaması terk edilirken 1999'daki faiz yükünü düşürmek adı- na enflasyona ve dövize endeksli Ha- zine kâğıtlan çıkanldı. Asya ve Rus- ya krizlerinin yansıması olarak özel- likle tekstil, deri ve otomotiv sektö- ründe işten çıkarmalar büyük boyut- lara ulaştı. Seçim dönemi: Sendikalar, 18 Ni- san 1999 seçimleri öncesinde kamu kesimi toplusözleşmelerinde iyi bir zam elde ettiler. Bu süreçte kamu- özel kesim farkhhğı ise derinleşti. Memur maaşlan gerilemeye devam etti. Asgari ücretliler, özel sektör ve memurlar sefalette birleşti. EVfPyk yeni anlaşma: Aralık 1999'da IMF'yle ekonomik program yürürlüğe konuldu. Bu süreçte özel sektör ve belediye işçilerinin grevle- ri ertelendi. K&nu kesiaıı reel ücret- leri, özel kesirnin2.5kafina çıktı. Ka- muda 1994'te çalışan 100 işçi 1999 yıh sonunda 62'ye düştü. Bu süreç- te, özel sektörde ücretler düşerken is- tihdam arttı. Bu yapı, yeniden "tşçi- ye verdik, memura kalmadı, genel müdür şu kadar alırken odacısı bu kadar alıyor" söylemlennı gündeme getirdi. Gerçekte ise memur ve kamu işçisinin paylan rant kesimine akta- nhnaktadır. Bütçeden personele ay- nlan pay 1995'te yüzde 29.1'ken, 2000'de yüzde 21.2'ye düştü. Ancak büyük bölümünü faizlerin oluşturdu- ğu transfer harcamalannın payı yüz- de 56.6'dan yüzde 65.6'ya çıktı. D Ü N Y A E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA [email protected] Afrika dün, sömürgecilik, diğer bir deyişle önceki küreselleşme döneminde emperyaliz- min "karanlığının kalbiydi". Bugün de öyle... Afrika, 1980'lerden bu yana krizler, felaketler içinde kıvranıyor, küreselleşme eğiliminin ba- sıncı arttıkça, Afrika'da talan da acılar da artı- yor IMF'nin yapısal uyum programlannın top- lumsal, ekolojıktahribatını; Yugoslavya'nın da- ğıtılmasından, Endonezya'nın dilim dilim kesil- meye başlanmasından önce, kronik kuraklık, açlık ve iç savaşlar olarak Afrika'da gördük. Sonra, ABD-lngiftere ekseniyle Fransa arasın- da nüfuz alanlannın yeniden paylaşılması sıra- sında yaşanan Ruanda soykınmlan, ozel savaş şirketlen, Kongo'nun paylaşılması, elmas üze- rinden oynanan oyunlar ve nihayet ortaçağın vebasından çok daha beter bir AIDS salgını. Afrika, yapısal krizine yeni bir küreselleş- me/emperyalizm atılımı ile cevap arayan, ka- pitalizmin içinde, bir türlü kapanmayan bir çatlak. Sistemin gerçeği, sık sık bu çatlaktan içeri sızarak göze batıyor. Geçen haftalarda Afnka'dan iki haber geldi. Biri, ilaç şirketlerinin uluslararası kamuoyunun baskısına boyun eğmeye başladığını gösteriyor- du; öbürüyse tarihte ilk kez Kilimanjaro Dağı'nın tepesindeki kariann erimeye başlamasıyla ilgi- liydi. Bu iki haber, küreselleşmenin bugününe ve geleceğine ilişkin kimi gerçekleri gözler önüne serdi. Dlrenen kazanıyor! Dünyadaki yaklaşık 36 milyon HlVtaşıyıcısı- nın yüzde 70'i Afrika'da. Yetişkin nüfusunun yüzde 20'si HIV'li Güney Afrika, dünyada bu alanda liste başı. Veba salgınından çok daha trajik bir durum söz konusu Afrika'da: Veba salgını sırasında "kara ölümün" tedavisi yok- tu. Bugün bir ilaç kanşımı kullanıldığı takdirde ölüm oranını yüzde 75 düşürmek mümkün. An- cak, çok az sayıda dev şirket tarafından üreti- len bu kanşımın hasta başına maliyeti, yıllık 10.000-15.0X30 dolar arasında değişiyor. Afri- ka'da yaşayanlann, bunu ne bireysel ne de devlet bütçesinden karşılamalan mümkün de- ğil. Bu yüzden, AIDS'ten ölüm oranı gelişmiş ülkelerde hızla düşerken Afrika'da artmaya de- vam ediyor. Geçen yıl AIDS'ten, Sahraaltı ül- kelerinde 2.5 milyondan fazla insan öldü (New York Times, 8/03). Ancak, uluslararası ilaç fır- malan, araştırma, geliştirme maliyetlerini ileri Afrika'dan İki Haberşurerek fîyat düşürmüyoriar. Dünya Ticaret Örgütü'nün küreselleşmeyi sürdürmek için kurmaya çalıştığı kurumsal yapı içindeki patent yasalan, bu ilaçlann Afrika'da yerel olarak da- ha ucuza yapılmasını ya da Brezilya ve Hindis- tan gibi DTÖ'ye aldırmadan bu ilaçlan ürete- rek halkına çok daha ucuza, hatta Brezılya'da ulusal sağlık hizmetinin bir parçası olarak üc- retsiz sunabilen ülkelerden ithal edilmesine izin vermiyor. mahkeme binasının önünde yaptığı konuşma- da, "Kaprtalizm, insanlığın ürettiği en açgöz- lü, en benmerkezci, en zalim sistem olduğu- nu bir kez daha ortaya koydu" dıyordu (co- satu.org.za). Duruşmada çok önemli bir geliş- me oldu. Hâkim, HIV/AIDS'Iİ hastalann haklan- nı savunan bir yerel örgüte (TAC) mahkemede ifade verme, delil sunma hakkı tanıdı. Böylece TAC Başkanı Zaki Ahmat'ın sözleriyle "llk kez ilaç şirketteri, Güney Afrika'da ve dünyanın Bu yüzden, uluslararası ilaç şırketlerine ve DTÖ'nün patent yasalanna karşı bir muhalefet hareketi, genel küreselleşme karşıtı dalganın da bir parçası olarak yükseliyor. 1997'de Güney Afrika hükümeti, çare olarak bu ilaçlan, gerek kendi ülkesinde üretmesine gerekse de daha ucuz kaynaklardan ithal etmesine olanak veren bir yasa tasansı hazırlamıştı. 39 ilaç şirketi, bu yasayı önlemek için hükümeteyönelık tazminat davası açtı. 5 Mart günü bu dava Yüksek Mah- keme karşısına geldi. Aynı gün, Sendikalar Bir- liği Cosatu, TAC, Sınır Tanımayan Doktoriar, Oxfam, Teknoloji ve Tüketici Projesi gıbi ye- rel, uluslararası gruplann öndertiğinde binlerce gösterici, Yüksek Mahkeme'nin önünde top- landılar, ABO elçiliğine yürüdüler, uluslararası ilaç sanayiinin girişimini protesto ettiler. 1.8 mil- yon üyeli Cosatu'nun lideri Zvvelinzima Vavi, AIDS'ten, Sahraaltı ûlkelerinde 2.5 milyondan fazla insan öklü. Ancak, uluslararası ilaç fîrmalan, araşürma, geliştirmenin maliyeti gerekçesiyle fîyat düşürmüyoriar. gözleri önünde, milyonlar ölürken fiyatlann neden bu kadar yüksek olduğunu açıkla- mak zorunda kalacaklardı" (The South Afri- ca Mail and Guardian, 6/03). Ertesi gün Wall Street Journal, ilaç şirketlerinin bunu göze al- maktansa geri adım atmaya karar verdiğini gös- teren bir haber verdi: İlaç şirketi Merck, Jour- nal'ın ifadesiyle "geçen sene düşünülmesi bi- le mümkün olmayan" bir adım atarak AIDS ilaçlannı azgelışmış ülkelere özel fiyattan, Was- hington Post'a göre de (8/03) kâr etmeden sat- maya karar verdiğini açıklıyordu. Böylece Mer- ck'in iki ilacının hasta başına yıllık maliyeti 600 dolara düşerek DTÖ yasalannı tanımadan üre- tim ve ihracat yapan kimi Hindistan firmalarının düzeyine yaklaşıyordu. Ancak aynı günlerde bir başka Hindistan firması Hetero International, ilacın maaliyetini 347 dolara kadar çekebilece- ğini açıkladı. DTÖ'nün patent yasası olmasa, Güney Afrika'nın da Brezilya gibi bu ilaçlan ye- rel olarak çok daha ucuza üretmesi mümkün. ilaç şirketlen, yükselen muhalefet karşısında daha fazla yıpranmamak ve patent yasasını del- dirmemek için taviz veriyoriar ama, muhafaza- kâr CATO Institute'den Mark Groombrige'in, ilaç sanayii "bundan sonra büyük bir olası- lıkla hep kaygan bir zeminde olacak. Bugün sorun AIDS, yann neden kalp hastalıklan, kanser ilaçlan olmasın" sözleriyle dıle getir- diği gibi, artık geri dönülemez bir yola girdiler. Böylece DTÖ'nün meşruiyeti bir darbe daha yemiş oldu. Kllimanjaro'nun karları 20 Şubat'ta San Francisco'da toplanan Hü- kümetter Arası Iklim Değişikliği Paneli, ya- yımladığı raporda, Afrika'nın, Ernest Heming- way'in meşhur kısa hikâyesine konu olan Kili- manjaro Dağı'nın ölümsüz kariannın, 15 yıl için- de yok ofabileceğini açıkladı. Rapora göre Kili- manjaro'nun kariı tepesi, atmosferde gittikçe ar- tan sera gazlannın etkisiyle 1912'den bu yana yüzde 80 küçülmüş. Kilimanjaro'nun yanı sıra Kenya Dağı'nda, Peru ve Venezüella'daki buzul- larda görülen bu enme, toplantıda konuşan Prof. Thomson'a göre, yalnızca yerel topluluklann yaşamlan üzerinde sarsıcı etki yapmakla kalmı- yor, aynı zamanda gezegenin büyük bir değişim geçirmekte olduğuna da işaret ediyordu (New York Times, 20/02). Kapitalizmin büyüme ve yayılma eğilimi, geçen 20 yılda gittikçe siyasi denetımden çıkan piyasa ilişkileri, bunlan des- tekleyen DTÖ yasalan, öngörülenden çok daha hızla artan küresel ısınmaya karşı etkin önlem- ler alınmasını engelliyor. Afnka'dan gelen haberier bize, serbest piya- sa ve küreselleşmenin artık yalnızca insan ya- şamının değıl, tüm canlılann geleceğini tehdit etmeye başladığını gösteriyor. Ancak Güney Af- rika'dan gelen haber, yerel halkın küreselleşme ve uluslararası sermaye karşısında sanıldığı gi- bi güçsüz olmadığını, direndiği takdirde yerel (hatta genelde süreci tersine çevirebilecek) ka- zanımlar elde edebildiğini, üsteiik de, bir ulusla- rarası dayanışmanın Seattle'dan bu yana gide- rek artmakta olduğunu da ortaya koydu. Ulusal bağımsızlığın anlamını yeniden tartıştığımız şu günlerde bu iki haberin, konuyla bir ilişkisi var mı acaba? ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Ne Kadar Yoksullaşük? Ekonomide yaşanan büyük bunalım sırasında ün- lü bir işadamıntn, mal variığının "yüzde 40'ını yitir- dtğini" söylemesi kamuoyunda ayn birtartışma ya- rattı. Ekonomik bunalım nedeniyle, kimler, ne ölçü- de yoksullaşıyor? Ya kazananlar? Bu sorulara doğru yanıt verilmesi gerekiyor. Bunalım Türk Lirası'nın ABD Dolan ve öbür yaban- cı paralar karşısında değer yitirmesi olarak başladı. Bunu borsa düşüşleri ve bankalann faizlerini yükselt- meleri izledi. Sonrasında da dalga dalga mal ve hiz- met fiyatlan artıyor. Kişisel yoksullaşmalar irdelenmeden önce bir ge- nel kural açıklık kazanmalıdır. Birey, emeğini, ücret ya da maaş karşılığı satarak gelir elde eder. Aynca birey ya da işletmeler, sattık- lan mal ve hizmet karşılığı kazanç sağlar. Fiyat ar- tışlan, gelirini ya da kazancını aynı oranda ve aynı zamanda arttıramayan kişilerin ve -kullandıklan gir- dilerin fiyatı değişmemişse- işletmelerin göreli ola- rak yoksullaşması sonucunu verir. Burada çok önemli olan etken, zamandır. Ücret ve maaş artışlan, fiyat artışlannı, çoğu kez olduğu gibi, bir süre sonra izliyorsa, hükümetin "çalışanlan enf- lasyona ezdirmeyeceğiz" sözleri anlamsızdır. Döviz kurunun değışmesı, parasını dolar olarak tu- tanlan ve dolar alacaklıiannı göreli olarak kazançlı çı- kardı. Bunlar dövizlerini Türkiye'de kullanırlarsa, bu- nalım öncesine göre daha çok mal ve hizmet satın alabileceklerdir. Parasını borsada değerlendirenler de, sahip olduklan kâğıtlara göre, son gelişmeler- den zarariı çıktılar; bu arada kimi kâğıtlar da değer kazanmış oîabilir. Ekonomik bunalım banka faizle- rinin yükseltilmesıne neden oldu. Bu durumda, fiyat artışlannın üzerindeki bir faiz artışı, parasını faiz karşılığı ödünç verenleri kazançlı çıkaracaktır; tersi- ne bunalım öncesine göre daha yüksek faiz ödeyen- ler de yoksullaşacaktır. Fiyat artışlan sonucu yoksullaşmanın öznel yön- lerine de deginilmelidir. Geliri değişmeyen kişi ya da kuruluşlann yoksullaşma düzeyi, hangi mal ve hiz- metin satın alındığına bağlıdır. Ücret artmadan, ör- neğin benzin bunalım sonrasında yüzde 10 daha yüksek fiyattan alınırsa, yoksullaşma da benzin kul- lanımı miktanna, daha doğrusu benzin tüketiminin toplam tüketim giderieri içindeki büyüklüğüne bağ- lı olarak, bu oranda olur. Eğer fiyatı artan mal ve hiz- meti hiç satın almazsanız, bu başanyı gösterirseniz sevinin, çünkü yoksullaşmanız da söz konusu de- ğildir. Asıl yoksullaşanlar ve yıkıma uğrayanlar hiç geli- ri olmayanlar, yani işsizlerdir Işsizlere, bunalım ne- deniyle yenileri ekleniyor; ışlerinden edilenlerin sa- yısı her gün artıyor. Onlar, varsa geçmişten kalma birikimlerini tüketirler. Yoksa? Işte yanıt verilmeyen büyük soru bu. ••• Bunalım sonucu ülke yoksullaştı mı? Bu sorunun yanıtını vermek hiç de kolay değil. Çünkü bunalımın üretim ve hizmet üzerine ne kadar olumsuz etki ya- pacağını sayısal olarak aynca saptamak güçtür. Bunalım nedeniyle yatınmlarazalır, verimlilik ve üre- tim düşüşleri yaşanırsa, ülke bu nedenle yoksulla- ştr. Ancak bu düşüşlerin bunalım nedeniyle mi yok- sa başka nedenle(rle) mi olduğunu sayılaria kanıtla- mak olanaksız degilse bile çok güçtür. Yalnız buna- lım nedeniyle devletin iç ve dış borçlan ve bunlann faiz yükü artarsa, ülke bu nedenle de yoksullaşıyor demektir. Bunalımın sayısal sonuçlan gelecekte açıklık ka- zanacaktır. Ancak bir de sayısal olmayan sonuçlan var. Bunalımın çok olumsuz ya da yıkıcı etkisi, eko- nomik ve toplumsal yaşamı sıkıştırmasında ve da- raltmasında görülüyor. Yurttaşlann, bir sabah uyan- dıklannda yoksullaştıklannı görmelennın ya da yok- sulluğa uyanmalannın yaratacağı yıkımın deprem yıkımından çok mu farkı var? Yalnız bunalım doğa işi değil, insan yapımı; ülkeyi yönetenlerin becerik- sizliklerinin doğrudan sonucudur. Üsteiik yolsuz- luklann üzerine yeterince gidilmiyor ve insanlar, kendilerine büyük haksızlık yapıldığı kanısına kapı- lıyor çalışmanın, yatınm ve üretim yapmanın an- lamsızlaştığını düşünüyorsa, çok mu haksızlar? Yaklaşık 25 yıldır yaşatılan ve ne zaman sona ere- ceği kestırilemeyen bunalımlar sonucu toplum ka- çınılmaz olarak bu soruna odaklanıyor; ruhsal ve fi- ziksel variığıyla bunalıma dolanıyor. Toplumsal ve tarihsel değeriere sahip çıkma, sağlıklı düşünme ve bireysel sorunlan aşarak toplumsal konulara eğilme bir tarafa bırakılıyor. Kalıcı ve büyük projeler üretile- miyor; bireyin ve toplumun ufku daralryor. Ülkeyi yöneten siyasal sorumlulan aklama ya da iyimserlik dağrtma çabalan nasıl olursa olsun, ülke- nin gelişmesını engelleyen asıl yoksullaşma budur ve kuşaktan kuşağa acıyla yaşanıyor. e-posta: yakupcg metu.edu.tr Hazûıe^ııiıı iki büyük Ekonomi Servisi - Bu hafta ve onu takip eden 21 Mart'ta Hazi- ne'yi iki büyük sınav bekliyor. Hazine'nin, faizin ve piyasaların yönünü tayin edecek olan mart ayı iç borç- lanma programını kriz öncesinde açıklaması bekleniyordu. Kriz sebebiyle şubat ayı iç borçlanma prog- ramını değiştiren Ha- zine'nin mart ayı geri ödeme yükü önemli ölçüde ağırlaştı. Hazi- ne'nin 21 Mart'ta ya- pacağı 2.8 katrilyon li- ralık en yüklü geri öde- menin finansmanının nasıl yapılacağı da borçlanma programı- nın ipuçlanyla ortaya çıkacak. Bu nedenle Hazi- ne'nin borçlanma prog- ramında, ıhale gününü smavı yine 19 Mart olarak be- lirleyip vadelerde deği- şikliğe gidebileceği tahmin ediliyor. Bu arada Hazine, bu hafta 351.2 milyon do- larlık dış borç geri öde- mesüıde bulunacak. Hazine'nin verilerine göre, bu haftaki öde- melerin büyük bölümü ilk iki günde gerçek- leştirilecek. Bugün 110.7 milyon dolar, yann 110.2 mil- yon dolarlık ödeme ya- pacak olan Hazine, iz- leyen üç gün sırasıyla 13.1 milyon, 48.7 mil- yon ve 68.5 milyon do- larlık dış borç ödeye- cek. Bu haftaki öde- menın gerçekleştiril- mesiyle Hazine'nin mart ayının ilk 16 gü- nündekı toplam öde- meleri 441.1 milyon dolara ulaşacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle