Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MART 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI / ekonomi@cumhuriyet.com.tr 13
Liman-îş, IMF politikalannın işçiler üzerindeki sonuçlanna ilişkin çarpıcı saptamalarda bulunuyor
• •
UcretBler yoksııDaştırıkyorBANUSALMAN
ANKARA - Liman-Iş Sendikası
Uzmanı Oğuz Topak'ın. "tstikrar
Pakederi, IMF Pbtitikalan ve İşçiler"
araştırması, 1980'lerdenıtıbarenuy-
gulanan politikalarla çalışan kesım-
lerin sürekli hak kaybına uğratıldığı-
nı ortaya koyuyor. Araştırmada, ka-
mu sektöründe ve özel sektörde reel
ücret artışlan söz konusu olduğunda,
"işten çıkarmalar, tekelci fiyatlama
yöntemivekavıtdışr uygulamalany-
la emek maliyetindekı artışın yine
topluma ve devlete yansıtıldığına
dikkat çekiliyor.
Araştırmaya göre, kamudaki reel
ücretler 1979'daki 100 seviyesinden
1988'de (Thrgut Özal dönemi)
49.7'ye
kadar düşerken özel sektör
reel ücretleri de aynı yıllarda 1 OO'den
83.9'a geriledi. Araştırmada, IMF
politikalannın işçiler üzerindeki so-
nuçlanna ilişkin olarak şu saptama-
lar yer alıyor
• Araştırmada, kamu sektöründe ve özel sektörde reel ücret artışlan
söz konusu olduğunda, "işten çıkarmalar, tekelci fiyatlama yöntemi ve
kayıt dışı" uygulamalanyla emek maliyetindeki artışın yine topluma ve
devlete yansıtıldığına dikkat çekiliyor. Özal döneminde kamudaki reel
ücretler 1979'daki 100 seviyesinden 1988'de 49.7'ye kadar düştü.
Özel sektördeki reel ücretler ise 83.9'a geriledi.
1989 sonrası: Bahar eylemleriyle
ücretler arttınldı. Malı sektörün özel
dış borçlanma ve içeride topladığı
mevduatlan devlete borç vermesine
dayanan mekanizmanın başlama ne-
deni artan emek maliyeti olarak gö-
rülüyor. Gerçekte maliyet, tekelci fi-
yatlama yöntemiyle ücretliler başta
olmak üzere topluma enflasyon ola-
rak yansıtıldı. Enflasyon ortalaması,
1983-1987 döneminde yüzde
39.5'ken 1989-1993 döneminde yüz-
de 66.4'e sıçradı. Sermayenin kârlı-
lığı, aym dönemde yüzde 32.6'dan
yüzde 39.6'ya çıktı. Sermaye, artan
emek mahyetini kayıt dışılıkla karşı-
lama yolunu da uyguladı. 1996'daki
bir araştırmaya göre kayıt dışı, kayıt-
lı sektör düzeyine ulaştı. Reel ücret
artışlannın topluma ve devlete yan-
sıtılması, kısa süre sonra mali kriz
olarak sonuçlandı. Devlet de, reel üc-
ret zamlannı işçi çıkararak geri alma-
ya dönük bir politika izledi. Kamu
imalat sanayii verilerine göre Eylül
1989'da 220 bin olan kamu işçisi sa-
yısı Eylül 1994'e gelindiğinde 130
binlere düştü.
1994 krizi: Maaş ve ücretlerin ulu-
sal gelirden aldığı pay 1993'te yüz-
de 32.8'ken 1994'te yüzde 25.1'e ge-
riledi. Faiz, kâr ve temettüden oluşan
girişimcilerin payı ise 1993 'te yüzde
50.1'ken 1994'te yüzde 57.6'ya fir-
ladı. Resmi verilere göre 1 Ocak-22
Haziran 1994 tarihleri arasında 577
bin 180 işçi işini kaybetti.
Memur ve kamu sektörü işçileri-
nin, özel sektör işçilerine; kamu sek-
törü işçilerinin memurlara şikâyet
edilmesini öngören politika yürürlü-
ğe kondu. Özel sektör işçileri işsiz-
lik tehdidiyle yoksullaştınldı. İmalat
sanayii özel kesim işçilerinin satın
alma gücü 1994'te yüzde 24 düşü-
rüldü. Kamu işçilerinin gerçekleşmiş
enflasyon kadar zam öngören toplu-
sözleşmeleri yürürlükten kaldınldı.
Böylece kamu reel ücretleri, Aralık
1993'e göre Aralık 1994'e gelindi-
ğinde yüzde 38 oranında düştü. Me-
Enflasyon
değil
ücretler
gerileyecek
• Liman-Iş Sendikası
uzmanı Oğuz Topak'ın,
enflasyonun 2001 yılında
yüzde 40 düzeyinde
gerçekleşeceği
varsayımıyla yaptığı
hesaplamaya göre memur
maaşlanndaki gerileme
yüzde 43'e ulaşacak.
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Hükümetin yürüttüğü enflasyonla
mücadele porgramının
çökmesiyle, 2001 yılında >
enflasyonun yüzde 40-50
düzeyinde gerçekleşmesi
beklenirken ücretlerde ciddi
kayıplar yaşanacak. Lıman-Iş
Sendikası Uzmanı Oğuz Topak'ın,
enflasyonun 2001 yılında yüzde
40 düzeyinde gerçekleşeceği
varsayımıyla yaptığı hesaplamanın
sonuçlan şöyle:
• Zaten 1 OO'den 66 düzeyine
inmiş en düşük seviyedeki
memurlann oluşturduğu 1.
kesımin maaşlanndaki gerileme
2001 'de hedef enflasyona göre zam verilirse kamu işçflerinin ücretlerinde yüzde 20 kayıp oluşacak.
2001 yıh sonunda yüzde 43'e
ulaşacak. Bu grubun satın alma
gücü 57'ye kadar inecek.
• Yine düşük gelirli memurlann
yer aldığı 2. kesimin reel maaşlan
Aralık 2000 itibanyla 1994 yıh
başına göre yüzde yüzde 38
oranında gerilemiş durumda. Satın
alma gücü 2001 sonunda yüzde 53
seviyesine inecek.
• Orta düzey memurlan temsil
eden 3. kesimin reel maaşlan ise
Ocak 1994'e göre yüzde 39
kayıpla yüzde 61 seviyesine
gerilemiş durumda. 2001 sonunda
ise gerileme oranı yüzde 48'e
ulaşacak ve satın alma gücü yüzde
52 seviyesine inecek.
• Memurlann üst gelir
seviyesindekilerin oluşturduğu 4.
kesimin ise Ocak 1994'e göre
2000 yıl sonunda yüzde 57
seviyesine gerilemiş olan maaşlan
2001 sonunda yüzde 48'e inecek.
• Özel sektör işçilerinin reel
ücretleri Ocak 1994'e göre yüzde
23 oranında gerilemiş bulunuyor.
Hedeflenen enflasyon zammıyla,
Aralık 2001'de ücretlerde
gerileme oranı yüzde 23'ten yüzde
40'a yükselecek. Böylece satın
alma gücü de yüzde 60'a inmiş
olacak.
• Toplumda yaklaşık 4 milyon
kişinin aldığı asgari ücret de, 2000
yıl sonunda 1993 yılına göre 100
düzeyinden 74.2'ye geriledi. Ocak
2001 'de verilen zamla bile asgari
ücret ancak 85 düzeyine çıktı.
2001 yılında yaşanacak yüzde
40'lık bir enflasyon asgari ücretin
66 düzeyine kadar gerilemesine
neden olacak.
• Yoksulluk sınınnı geçebilen tek
ücretli kesim olan kamu işçilerine,
2001 'de hedef enflasyona göre
zam verilir, ancak 2001
enflasyonu yüzde 40 olursa, yüzde
20 kayıp oluşacak. Böylece kamu
işçi ücretleri de 2001'deki 108
olan düzeyden 88'e inecek.
murlann 1993'te 100 olan ortalama
maaşlan 1994'te 67'ye geriledi. Özel
sektör ve kamu sektörü işçileri ile
memurlar birlikte yoksullaştınldı.
Ancak ücretler geriletilırken rantiye-
nin payı arttınldı. Faiz ödemelerinin
bütçedeki payı yüzde 24'ten yüzde
33.2'yeçıkanhyordu. 1994-1995 yıl-
lanndapersonel giderleri reel olarak
yüzde 27 ve yüzde 2 duşürülmüşken
faiz ödemeleri yüzde 16 ve yüzde 3
oranında arttınldı. Reel ücretler,
Temmuz 1994'e göre Şubat 1997'de
40 düzeyine kadar indi.
Sendikalann bölünmesiyle 1997
yıh toplusözleşmelerinde her ay ya-
şanan enflasyonun kamu kesimi işçi
ücretlerine yansıtılması öngörüldü.
Ücretler belli bir düzeyde sabitlenir-
ken ilk 5 ayda yaşanan enflasyonun
yok sayılmasıyla sabitleme de düşük
ücret düzeyinde gerçekleştirildi.
Böylece yaklaşık yüzde 20'lik kayıp
yaratıldı. Türk-lş'in kaybı 305 tril-
yon liraya, yüzde 100'lük bir yılhk
faiz üzerinden ise 531 trilyon liraya
ulaşıyor.
1998 krizi: IMF'yle yakından izle-
me anlaşması çerçevesinde örtülü bir
stand-by yürürlüğe konuldu. Kamu
sektörü ücret ve maaşlan ile tanmsal
destekleme fiyat artışlannda geçmiş
enflasyon uygulaması terk edilirken
1999'daki faiz yükünü düşürmek adı-
na enflasyona ve dövize endeksli Ha-
zine kâğıtlan çıkanldı. Asya ve Rus-
ya krizlerinin yansıması olarak özel-
likle tekstil, deri ve otomotiv sektö-
ründe işten çıkarmalar büyük boyut-
lara ulaştı.
Seçim dönemi: Sendikalar, 18 Ni-
san 1999 seçimleri öncesinde kamu
kesimi toplusözleşmelerinde iyi bir
zam elde ettiler. Bu süreçte kamu-
özel kesim farkhhğı ise derinleşti.
Memur maaşlan gerilemeye devam
etti. Asgari ücretliler, özel sektör ve
memurlar sefalette birleşti.
EVfPyk yeni anlaşma: Aralık
1999'da IMF'yle ekonomik program
yürürlüğe konuldu. Bu süreçte özel
sektör ve belediye işçilerinin grevle-
ri ertelendi. K&nu kesiaıı reel ücret-
leri, özel kesirnin2.5kafina çıktı. Ka-
muda 1994'te çalışan 100 işçi 1999
yıh sonunda 62'ye düştü. Bu süreç-
te, özel sektörde ücretler düşerken is-
tihdam arttı. Bu yapı, yeniden "tşçi-
ye verdik, memura kalmadı, genel
müdür şu kadar alırken odacısı bu
kadar alıyor" söylemlennı gündeme
getirdi. Gerçekte ise memur ve kamu
işçisinin paylan rant kesimine akta-
nhnaktadır. Bütçeden personele ay-
nlan pay 1995'te yüzde 29.1'ken,
2000'de yüzde 21.2'ye düştü. Ancak
büyük bölümünü faizlerin oluşturdu-
ğu transfer harcamalannın payı yüz-
de 56.6'dan yüzde 65.6'ya çıktı.
D Ü N Y A E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA ergin.yildizoglu@btintemet.com
Afrika dün, sömürgecilik, diğer bir deyişle
önceki küreselleşme döneminde emperyaliz-
min "karanlığının kalbiydi". Bugün de öyle...
Afrika, 1980'lerden bu yana krizler, felaketler
içinde kıvranıyor, küreselleşme eğiliminin ba-
sıncı arttıkça, Afrika'da talan da acılar da artı-
yor IMF'nin yapısal uyum programlannın top-
lumsal, ekolojıktahribatını; Yugoslavya'nın da-
ğıtılmasından, Endonezya'nın dilim dilim kesil-
meye başlanmasından önce, kronik kuraklık,
açlık ve iç savaşlar olarak Afrika'da gördük.
Sonra, ABD-lngiftere ekseniyle Fransa arasın-
da nüfuz alanlannın yeniden paylaşılması sıra-
sında yaşanan Ruanda soykınmlan, ozel savaş
şirketlen, Kongo'nun paylaşılması, elmas üze-
rinden oynanan oyunlar ve nihayet ortaçağın
vebasından çok daha beter bir AIDS salgını.
Afrika, yapısal krizine yeni bir küreselleş-
me/emperyalizm atılımı ile cevap arayan, ka-
pitalizmin içinde, bir türlü kapanmayan bir
çatlak. Sistemin gerçeği, sık sık bu çatlaktan
içeri sızarak göze batıyor.
Geçen haftalarda Afnka'dan iki haber geldi.
Biri, ilaç şirketlerinin uluslararası kamuoyunun
baskısına boyun eğmeye başladığını gösteriyor-
du; öbürüyse tarihte ilk kez Kilimanjaro Dağı'nın
tepesindeki kariann erimeye başlamasıyla ilgi-
liydi. Bu iki haber, küreselleşmenin bugününe ve
geleceğine ilişkin kimi gerçekleri gözler önüne
serdi.
Dlrenen kazanıyor!
Dünyadaki yaklaşık 36 milyon HlVtaşıyıcısı-
nın yüzde 70'i Afrika'da. Yetişkin nüfusunun
yüzde 20'si HIV'li Güney Afrika, dünyada bu
alanda liste başı. Veba salgınından çok daha
trajik bir durum söz konusu Afrika'da: Veba
salgını sırasında "kara ölümün" tedavisi yok-
tu. Bugün bir ilaç kanşımı kullanıldığı takdirde
ölüm oranını yüzde 75 düşürmek mümkün. An-
cak, çok az sayıda dev şirket tarafından üreti-
len bu kanşımın hasta başına maliyeti, yıllık
10.000-15.0X30 dolar arasında değişiyor. Afri-
ka'da yaşayanlann, bunu ne bireysel ne de
devlet bütçesinden karşılamalan mümkün de-
ğil. Bu yüzden, AIDS'ten ölüm oranı gelişmiş
ülkelerde hızla düşerken Afrika'da artmaya de-
vam ediyor. Geçen yıl AIDS'ten, Sahraaltı ül-
kelerinde 2.5 milyondan fazla insan öldü (New
York Times, 8/03). Ancak, uluslararası ilaç fır-
malan, araştırma, geliştirme maliyetlerini ileri
Afrika'dan İki Haberşurerek fîyat düşürmüyoriar. Dünya Ticaret
Örgütü'nün küreselleşmeyi sürdürmek için
kurmaya çalıştığı kurumsal yapı içindeki patent
yasalan, bu ilaçlann Afrika'da yerel olarak da-
ha ucuza yapılmasını ya da Brezilya ve Hindis-
tan gibi DTÖ'ye aldırmadan bu ilaçlan ürete-
rek halkına çok daha ucuza, hatta Brezılya'da
ulusal sağlık hizmetinin bir parçası olarak üc-
retsiz sunabilen ülkelerden ithal edilmesine izin
vermiyor.
mahkeme binasının önünde yaptığı konuşma-
da, "Kaprtalizm, insanlığın ürettiği en açgöz-
lü, en benmerkezci, en zalim sistem olduğu-
nu bir kez daha ortaya koydu" dıyordu (co-
satu.org.za). Duruşmada çok önemli bir geliş-
me oldu. Hâkim, HIV/AIDS'Iİ hastalann haklan-
nı savunan bir yerel örgüte (TAC) mahkemede
ifade verme, delil sunma hakkı tanıdı. Böylece
TAC Başkanı Zaki Ahmat'ın sözleriyle "llk kez
ilaç şirketteri, Güney Afrika'da ve dünyanın
Bu yüzden, uluslararası ilaç şırketlerine ve
DTÖ'nün patent yasalanna karşı bir muhalefet
hareketi, genel küreselleşme karşıtı dalganın da
bir parçası olarak yükseliyor. 1997'de Güney
Afrika hükümeti, çare olarak bu ilaçlan, gerek
kendi ülkesinde üretmesine gerekse de daha
ucuz kaynaklardan ithal etmesine olanak veren
bir yasa tasansı hazırlamıştı. 39 ilaç şirketi, bu
yasayı önlemek için hükümeteyönelık tazminat
davası açtı. 5 Mart günü bu dava Yüksek Mah-
keme karşısına geldi. Aynı gün, Sendikalar Bir-
liği Cosatu, TAC, Sınır Tanımayan Doktoriar,
Oxfam, Teknoloji ve Tüketici Projesi gıbi ye-
rel, uluslararası gruplann öndertiğinde binlerce
gösterici, Yüksek Mahkeme'nin önünde top-
landılar, ABO elçiliğine yürüdüler, uluslararası
ilaç sanayiinin girişimini protesto ettiler. 1.8 mil-
yon üyeli Cosatu'nun lideri Zvvelinzima Vavi,
AIDS'ten, Sahraaltı
ûlkelerinde 2.5 milyondan
fazla insan öklü. Ancak,
uluslararası ilaç fîrmalan,
araşürma, geliştirmenin
maliyeti gerekçesiyle fîyat
düşürmüyoriar.
gözleri önünde, milyonlar ölürken fiyatlann
neden bu kadar yüksek olduğunu açıkla-
mak zorunda kalacaklardı" (The South Afri-
ca Mail and Guardian, 6/03). Ertesi gün Wall
Street Journal, ilaç şirketlerinin bunu göze al-
maktansa geri adım atmaya karar verdiğini gös-
teren bir haber verdi: İlaç şirketi Merck, Jour-
nal'ın ifadesiyle "geçen sene düşünülmesi bi-
le mümkün olmayan" bir adım atarak AIDS
ilaçlannı azgelışmış ülkelere özel fiyattan, Was-
hington Post'a göre de (8/03) kâr etmeden sat-
maya karar verdiğini açıklıyordu. Böylece Mer-
ck'in iki ilacının hasta başına yıllık maliyeti 600
dolara düşerek DTÖ yasalannı tanımadan üre-
tim ve ihracat yapan kimi Hindistan firmalarının
düzeyine yaklaşıyordu. Ancak aynı günlerde bir
başka Hindistan firması Hetero International,
ilacın maaliyetini 347 dolara kadar çekebilece-
ğini açıkladı. DTÖ'nün patent yasası olmasa,
Güney Afrika'nın da Brezilya gibi bu ilaçlan ye-
rel olarak çok daha ucuza üretmesi mümkün.
ilaç şirketlen, yükselen muhalefet karşısında
daha fazla yıpranmamak ve patent yasasını del-
dirmemek için taviz veriyoriar ama, muhafaza-
kâr CATO Institute'den Mark Groombrige'in,
ilaç sanayii "bundan sonra büyük bir olası-
lıkla hep kaygan bir zeminde olacak. Bugün
sorun AIDS, yann neden kalp hastalıklan,
kanser ilaçlan olmasın" sözleriyle dıle getir-
diği gibi, artık geri dönülemez bir yola girdiler.
Böylece DTÖ'nün meşruiyeti bir darbe daha
yemiş oldu.
Kllimanjaro'nun karları
20 Şubat'ta San Francisco'da toplanan Hü-
kümetter Arası Iklim Değişikliği Paneli, ya-
yımladığı raporda, Afrika'nın, Ernest Heming-
way'in meşhur kısa hikâyesine konu olan Kili-
manjaro Dağı'nın ölümsüz kariannın, 15 yıl için-
de yok ofabileceğini açıkladı. Rapora göre Kili-
manjaro'nun kariı tepesi, atmosferde gittikçe ar-
tan sera gazlannın etkisiyle 1912'den bu yana
yüzde 80 küçülmüş. Kilimanjaro'nun yanı sıra
Kenya Dağı'nda, Peru ve Venezüella'daki buzul-
larda görülen bu enme, toplantıda konuşan Prof.
Thomson'a göre, yalnızca yerel topluluklann
yaşamlan üzerinde sarsıcı etki yapmakla kalmı-
yor, aynı zamanda gezegenin büyük bir değişim
geçirmekte olduğuna da işaret ediyordu (New
York Times, 20/02). Kapitalizmin büyüme ve
yayılma eğilimi, geçen 20 yılda gittikçe siyasi
denetımden çıkan piyasa ilişkileri, bunlan des-
tekleyen DTÖ yasalan, öngörülenden çok daha
hızla artan küresel ısınmaya karşı etkin önlem-
ler alınmasını engelliyor.
Afnka'dan gelen haberier bize, serbest piya-
sa ve küreselleşmenin artık yalnızca insan ya-
şamının değıl, tüm canlılann geleceğini tehdit
etmeye başladığını gösteriyor. Ancak Güney Af-
rika'dan gelen haber, yerel halkın küreselleşme
ve uluslararası sermaye karşısında sanıldığı gi-
bi güçsüz olmadığını, direndiği takdirde yerel
(hatta genelde süreci tersine çevirebilecek) ka-
zanımlar elde edebildiğini, üsteiik de, bir ulusla-
rarası dayanışmanın Seattle'dan bu yana gide-
rek artmakta olduğunu da ortaya koydu. Ulusal
bağımsızlığın anlamını yeniden tartıştığımız şu
günlerde bu iki haberin, konuyla bir ilişkisi var
mı acaba?
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Ne Kadar Yoksullaşük?
Ekonomide yaşanan büyük bunalım sırasında ün-
lü bir işadamıntn, mal variığının "yüzde 40'ını yitir-
dtğini" söylemesi kamuoyunda ayn birtartışma ya-
rattı. Ekonomik bunalım nedeniyle, kimler, ne ölçü-
de yoksullaşıyor? Ya kazananlar?
Bu sorulara doğru yanıt verilmesi gerekiyor.
Bunalım Türk Lirası'nın ABD Dolan ve öbür yaban-
cı paralar karşısında değer yitirmesi olarak başladı.
Bunu borsa düşüşleri ve bankalann faizlerini yükselt-
meleri izledi. Sonrasında da dalga dalga mal ve hiz-
met fiyatlan artıyor.
Kişisel yoksullaşmalar irdelenmeden önce bir ge-
nel kural açıklık kazanmalıdır.
Birey, emeğini, ücret ya da maaş karşılığı satarak
gelir elde eder. Aynca birey ya da işletmeler, sattık-
lan mal ve hizmet karşılığı kazanç sağlar. Fiyat ar-
tışlan, gelirini ya da kazancını aynı oranda ve aynı
zamanda arttıramayan kişilerin ve -kullandıklan gir-
dilerin fiyatı değişmemişse- işletmelerin göreli ola-
rak yoksullaşması sonucunu verir.
Burada çok önemli olan etken, zamandır. Ücret ve
maaş artışlan, fiyat artışlannı, çoğu kez olduğu gibi,
bir süre sonra izliyorsa, hükümetin "çalışanlan enf-
lasyona ezdirmeyeceğiz" sözleri anlamsızdır.
Döviz kurunun değışmesı, parasını dolar olarak tu-
tanlan ve dolar alacaklıiannı göreli olarak kazançlı çı-
kardı. Bunlar dövizlerini Türkiye'de kullanırlarsa, bu-
nalım öncesine göre daha çok mal ve hizmet satın
alabileceklerdir. Parasını borsada değerlendirenler
de, sahip olduklan kâğıtlara göre, son gelişmeler-
den zarariı çıktılar; bu arada kimi kâğıtlar da değer
kazanmış oîabilir. Ekonomik bunalım banka faizle-
rinin yükseltilmesıne neden oldu. Bu durumda, fiyat
artışlannın üzerindeki bir faiz artışı, parasını faiz
karşılığı ödünç verenleri kazançlı çıkaracaktır; tersi-
ne bunalım öncesine göre daha yüksek faiz ödeyen-
ler de yoksullaşacaktır.
Fiyat artışlan sonucu yoksullaşmanın öznel yön-
lerine de deginilmelidir. Geliri değişmeyen kişi ya da
kuruluşlann yoksullaşma düzeyi, hangi mal ve hiz-
metin satın alındığına bağlıdır. Ücret artmadan, ör-
neğin benzin bunalım sonrasında yüzde 10 daha
yüksek fiyattan alınırsa, yoksullaşma da benzin kul-
lanımı miktanna, daha doğrusu benzin tüketiminin
toplam tüketim giderieri içindeki büyüklüğüne bağ-
lı olarak, bu oranda olur. Eğer fiyatı artan mal ve hiz-
meti hiç satın almazsanız, bu başanyı gösterirseniz
sevinin, çünkü yoksullaşmanız da söz konusu de-
ğildir.
Asıl yoksullaşanlar ve yıkıma uğrayanlar hiç geli-
ri olmayanlar, yani işsizlerdir Işsizlere, bunalım ne-
deniyle yenileri ekleniyor; ışlerinden edilenlerin sa-
yısı her gün artıyor. Onlar, varsa geçmişten kalma
birikimlerini tüketirler. Yoksa? Işte yanıt verilmeyen
büyük soru bu.
•••
Bunalım sonucu ülke yoksullaştı mı? Bu sorunun
yanıtını vermek hiç de kolay değil. Çünkü bunalımın
üretim ve hizmet üzerine ne kadar olumsuz etki ya-
pacağını sayısal olarak aynca saptamak güçtür.
Bunalım nedeniyle yatınmlarazalır, verimlilik ve üre-
tim düşüşleri yaşanırsa, ülke bu nedenle yoksulla-
ştr. Ancak bu düşüşlerin bunalım nedeniyle mi yok-
sa başka nedenle(rle) mi olduğunu sayılaria kanıtla-
mak olanaksız degilse bile çok güçtür. Yalnız buna-
lım nedeniyle devletin iç ve dış borçlan ve bunlann
faiz yükü artarsa, ülke bu nedenle de yoksullaşıyor
demektir.
Bunalımın sayısal sonuçlan gelecekte açıklık ka-
zanacaktır. Ancak bir de sayısal olmayan sonuçlan
var. Bunalımın çok olumsuz ya da yıkıcı etkisi, eko-
nomik ve toplumsal yaşamı sıkıştırmasında ve da-
raltmasında görülüyor. Yurttaşlann, bir sabah uyan-
dıklannda yoksullaştıklannı görmelennın ya da yok-
sulluğa uyanmalannın yaratacağı yıkımın deprem
yıkımından çok mu farkı var? Yalnız bunalım doğa
işi değil, insan yapımı; ülkeyi yönetenlerin becerik-
sizliklerinin doğrudan sonucudur. Üsteiik yolsuz-
luklann üzerine yeterince gidilmiyor ve insanlar,
kendilerine büyük haksızlık yapıldığı kanısına kapı-
lıyor çalışmanın, yatınm ve üretim yapmanın an-
lamsızlaştığını düşünüyorsa, çok mu haksızlar?
Yaklaşık 25 yıldır yaşatılan ve ne zaman sona ere-
ceği kestırilemeyen bunalımlar sonucu toplum ka-
çınılmaz olarak bu soruna odaklanıyor; ruhsal ve fi-
ziksel variığıyla bunalıma dolanıyor. Toplumsal ve
tarihsel değeriere sahip çıkma, sağlıklı düşünme ve
bireysel sorunlan aşarak toplumsal konulara eğilme
bir tarafa bırakılıyor. Kalıcı ve büyük projeler üretile-
miyor; bireyin ve toplumun ufku daralryor.
Ülkeyi yöneten siyasal sorumlulan aklama ya da
iyimserlik dağrtma çabalan nasıl olursa olsun, ülke-
nin gelişmesını engelleyen asıl yoksullaşma budur
ve kuşaktan kuşağa acıyla yaşanıyor.
e-posta: yakupcg metu.edu.tr
Hazûıe^ııiıı iki
büyük
Ekonomi Servisi -
Bu hafta ve onu takip
eden 21 Mart'ta Hazi-
ne'yi iki büyük sınav
bekliyor. Hazine'nin,
faizin ve piyasaların
yönünü tayin edecek
olan mart ayı iç borç-
lanma programını kriz
öncesinde açıklaması
bekleniyordu.
Kriz sebebiyle şubat
ayı iç borçlanma prog-
ramını değiştiren Ha-
zine'nin mart ayı geri
ödeme yükü önemli
ölçüde ağırlaştı. Hazi-
ne'nin 21 Mart'ta ya-
pacağı 2.8 katrilyon li-
ralık en yüklü geri öde-
menin finansmanının
nasıl yapılacağı da
borçlanma programı-
nın ipuçlanyla ortaya
çıkacak.
Bu nedenle Hazi-
ne'nin borçlanma prog-
ramında, ıhale gününü
smavı
yine 19 Mart olarak be-
lirleyip vadelerde deği-
şikliğe gidebileceği
tahmin ediliyor.
Bu arada Hazine, bu
hafta 351.2 milyon do-
larlık dış borç geri öde-
mesüıde bulunacak.
Hazine'nin verilerine
göre, bu haftaki öde-
melerin büyük bölümü
ilk iki günde gerçek-
leştirilecek.
Bugün 110.7 milyon
dolar, yann 110.2 mil-
yon dolarlık ödeme ya-
pacak olan Hazine, iz-
leyen üç gün sırasıyla
13.1 milyon, 48.7 mil-
yon ve 68.5 milyon do-
larlık dış borç ödeye-
cek. Bu haftaki öde-
menın gerçekleştiril-
mesiyle Hazine'nin
mart ayının ilk 16 gü-
nündekı toplam öde-
meleri 441.1 milyon
dolara ulaşacak.