Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4ŞUBAT2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
BİR KONU UÇ KONUK
Türkmedyasından üçkadınportresi^T 1TT f Güzide medyamızın, toplumdaki kiHenmenin hangi noktasında olduğu yolundaki
J
** iTil.il genel(vedesürekli) tartışmalannyamnda uzuncasüredir birbirinden bağımsızmış
gibi görünen, aslında sıh sıkıya ilişkili iki konu tartışıhyor. Bunlardan birincisi, kamuoyuna biraz yansımış olsa
da "vah vah"nidalanylageçiştirilen, pek kimseyi ilgilendirmeyen, daha çok medyanm içindeyankı bulan ama
binlerce basın emekçisinin yaşamım derinden etkileyen trajikbir "tensikat"öyküsü!.. tkincisi ise, kamuoyunu çok '
yakmdan ilgilendiren, başrol oyunculuğunun konu olduğu haberler en çok satan gazetelerin birinci sayfasında
aynı gün manşet üstü yer bulan bir medyatik mankenimizle, medyanm bizzat kendisinin paylaştığı, çok satışlı ve
de trajikomik bir "gazetedlik"öyküsü!.. tsterseniz biraz açalım; Önümüzdeki günlerde, belki de buyazıyı
okuduğunuz gün, bankacıhk alanındaki mifyar dolarlık batış nedeniyle basın alamnda sayılan binlerle ifade
edilen gazeteci işten atılacakl.. "Böyle saçmahk ohır mu, bir bankanın batmasının gazete çakşanlanyla ne ügisd
olabiür?"demeyin, burası Türkiye!.. Üstelik medyanm hangi "halier" içinde bulunduğunun da çarpıcı bir
göstergesi... Aynı zaman dilimi içinde kamuoyunu çok dahafazla ilgilendiren başka bir olay yaşamyor. Kimine
göre 1200, kimine göre 1700 gazeteciyi işten çıkaran basın grubunun amiral gemisi olan gazetenin röportajlar
yapması için transfer ettiği ünlü mankeninyeteneği, "gazeteciliğeyatkm"olup olmadığı enine boyuna tartışıhyor.
Televizyon programlan yapıhyor, koca koca köşe yazarîarı konuyu inceleyen uzun yazılar döşeniyor!.. Bu toz
duman arasında hiç Itimse u
bu ünlü mankenin çok saüşk birgazetenin sürmanşetinden röportajyapabilmesi için en
üstdüzeydenye^ışıkgörmesigavkl^inifbuturişierinpolemikyaratacağı bitinerek tezgâhlandığını, Ugiyiherne
şeküde olursa olsun çekmeyi hedefletüğini, sonuçta o manken başta olmak ü'zere kamuoyu dahilherkesin tepe tepe
kullanüdığmı"düşünmüyor!.. Ben kendi hesabıma bu "çadır üyatrosu"kılıklı gösteriyi uzunca bir süre izledikten
sonra konuya bir başka açıdan yaklaşmaya karar verdim. Biri gazeteci ve hsa süre önce işten çıkanlan, diğeri
ünlü bir manken ve gazetecihk tartışmalannın odak noktasını oluşturan, bir diğeri de eski bir güzellik kraliçesi
ve büyük bir kanalın ana haber bültenini sunan üç kadınla yüz yüze görüştüm. Ortaya medyanm üç ayrı yüzünü
yansıtan bu röportaj çıktı. Umarım üç ayn özellikteki, üç ayrı kadımn söyledikleri ortalığı saran suni sis
perdesinin biraz olsun yırtılmasına yardımcı olurl..
O şimdi ana haber spikeri
'Ureten kalır,
diğetierigider.L'Defhe SamyeK Türkiye'nin ilk özel kanalı Star TVnin düzenlediği ilk güzellik
yanşmasında üçüncü seçildiğinde henüz 18 yaşındaydı. Hemen ardından Avrupa
Güzellik Yanşması'nda da Türkiye'ye üçüncülük kazandırmıştı... Samyeli, güzel
adayı olarak geçtiği kameralann karşısından bir daha hiç aynlmadı. Gençlik
programı sunuculuğu ile başlayan televizyonculuk mesleğinin sekizinci yıhnda
ise Kanal D'nin Ana Haber Spikeri koltuğûna oturdu...
Deftıe Samyeli ile Kanal D'nin haber toplantı salonunda, meslekte geçen 10 yı-
lın kronolojık sıralamasından, mankenlik, gazetecilik, güzellik kraliçeliği, spi-
kerlik tartışmalanna dek tüm konulan konuştuk...
- Sen de meslekte "eskfler" arasına katridm-.
- Evet, ilk özel televizyon kadar eskiyimL O zamankı adıyla Star-1 Televizyo-
nu'nun düzenlediği "Magic Bcs" güzellik yanşmasına katıldığım tanhten ıtıbaren
sayarsak 10. senem doldu... •
- îlk pnogramın hangisiydi, sonra nasü devam etti?. '
- İlk sunduğum bır gençlik programıydı. Kendimi göstermem pek zaman al-
madı açıkçası. Bır ay sonra o kanalın en önemli müzik-eğlence programlannı
sunmak için seçüen dört kişiden biriydim ki, dığer üçü TRTden transfer edilmış
deneyınüi isimlerdi. Ondan hemen sonra "tyi Günler Türiaye" isimli sabah prog-
ramını sunmaya başladım...
- İlk kez haberie tanjşnğm program da oydu galiba?_
- Evet, o zamankı sabdh programlanrun formatı TRTnin çizgisine çok yakındı.
Dolayısıyla benim gelişmemde büyük katkısı olmuş bir programdu-. İki buçuk
sene her gün canlı yayın yaptım. Aynı dönemde açılan özel radyolarda heT gün
haber okudum. Akşamlan çekiliş, hafta sonlannda da müzik-eğlence programı
sunuyordum. Tam anlamıyla bir staj dönemiydi benim için, yapmadığım iş kal-
madı diyebilirim... Sonra Show TVye geçtim. Bir buçuk yıl sonra da Kanal D'ye
geçtım. Burada da beşinci senem bitiyor...
- Bu senin haberci otananm da başlangıcL. YıDarca "Gecenin tçinden" isiınli ge-
ce haber-programım sundun. Başladığmda eteştiri aMm mı?.
- Aldım tabii, ama çok sert eleştırilerle karşüaşmadım. Neden?. Çünkü ben te-
levizyoncuydum zaten... Beş yıldır canlı yayın yapıyordum. Dal değiştirdiğün
için makul eleştırilerle karşılaşnm, belki olması gereken... Bir süre sonra da bit-
ti...
- Peki, ana habere geçtiğinde nasddı tepkfler?.
- Aslına bakarsan, hanı burada yer açıldı, koltuk boşaldı da böyle oldu denebi-
lecek bir dunım değil. Daha önceleri de zaman zaman gündeme getirilmiş bir
konuydu benim ana habere geçmem. Ama biz bunu biraz zamana yaydık. Aynca
hiçbir olumsuz eleştınyle karşüaşmadım. Ne halktan, ne basından olumsuz bır
şey gelmedı. Tam aksine izleyıciden müthiş destek aldım.
- Ana haber sunduğun bir buçuk yıl içnıde ekştiri gekli mi?.
- Hayır... Ben bu işe adımımı atûğım günden itibaren hem işimde, hem de özel
yaşamımda çok disiplinli oldum. Bunun için özel gayret de sarf etmedim. Bu be-
nim çünkü. Genç yaşta çok iyi bir noktada olduğumu bilıyorum, ama ben geldi-
ğim yerin çok büyük bölümünü çalışmama, azmime, kanıma ve terime borçlu-
yum...
- Bugünlerde bir mankenin gazetecilik yapması üzerine medyada bir tarbşma
baslankü. Bazı köşe yazdannda ve televizyon programlarmda "güzeffik kraliçesi
spikerler" de suçiandı. Sen nasd bakryorsun konuya?.
- Güzellik kraliçeliği bir meslek degıl kı!.. O bır yanşma... Mesela bugün iyi
yemek pışirdiğime ınanıyorsam gıdıp "iyi aşçı" yanşmasuıa girer, ödülümü alıp
evimin duvanna asar, işime devam edebüirim!.. Bu da onun gibi bir şey. Önemli
olan seçtiğin meslekte gösterdiğin performanstır. Üstelik ben on yıldır aynı işi
yapıyorum, bir meslek filan değiştirmiş değilim ki.. Aynca televizyonda güzellik
olayını da yadsımamak lazun. Orneğin güzelliğin önemli olmadığını savunan ki-
mi kadın spikerlere, gazetecilere bakıyorum hepsi en az bir kez bıçak altına yat-
mış!.. Onun için bunda doğruluk payı olduğuna ınanmıyorum. Tartışmalara ge-
lince; Deniz Akkaya'nm Sabah gazetesine yazmasını eleştiremem, çünkü okuma-
dun!. Benim için önce yapılan iş önemh; eğer düzgün röportaj yapıyorsa, yerin-
de sorular soruyorsa, mantıkh cevaplar alıp bunlan bir araya getirebiliyorsa ne-
den olmasın?.
- Yani dikkaderi başka yöne kaydırmak gibi mi?.
- Gayet tabıı. Denız Akkaya sadece bır küçük unsur bu tartışmarun göbeğinde.
Onun da söyledığı doğru bir söz var; "Başkalanna bu haktanmmazken bana na-
sıl tanınır diye geri mi çevirseydim" dedı. Gayet tabıi çevirmeyecekti. Ondan bek-
lenen bu değildi, o da bekleneni yaptı!. Aynca gerçekten hevesliyse, firsat tanın-
masını istiyorsa bu-akalun denesin. Bekleyip görelim. Çünkü bu işler çok emek
gerektirir, meşakkat gerektirir. Benim saçlanm şimdıden beyazladı bile...
- Peki bu yol olursa, kısa ve koiay yoMan ekranlar, gazete sayfalan parseflenme-
ye başlarsa ne ohır?.
- Bence bu bir yol olacaktır!. Çünkü geçmişte de hep obnuştur.. Bir örneğin il-
gi çektiğini gören diğerleri mutlaka bu yolu kullanacaktır. Bu yazılı basuıda da
kimileri için geçerli. Bir "renkli" ismin peşinden her gazetede benzerleri türeme-
ye başlıyor!.. Benim görüşüme göre zaman bunlann üstesinden gelecektir. Yani
moda olan isimler, modası geçınce elenecektır. Donanım ve bırikimi ohnayanlar,
üretemeyenler gidecektir.
- Bu süreçte geien zararlardan kaçmmak da pek oiası değfl gaüba?.
- Bu kaçmılmaz bir şey.. Mesela özel televizyonlar hâlâ tam oturmadı. Haber-
ler oturmadı.. Ve bana kalırsa Türkiye'ye her gün büyük zararlar veriliyor televiz-
yonlarda!.. Topluma büyük zararlar veriliyor. Arabesk ve yoz bir kültürü resmen
dayatıyor kimi televizyonlanmız.. Bunun yol açtığı hasarlan düzeltmek çok za-
man alacak diye düşünüyorum...
O şimdi 'gazeteci'
'Ashnda köşeyazariığı
teklifettüerU- O medyayı birbirine katan, ortahğı kanştıran Deniz Akkaya siz nua-
niz?L
Hayatımda ilk kez 20 santim yakmdan gördüğüm ünlü mankene elimi
uzatırken ıster istemez dudaklanmdan dökülen ilk sözcükler bunlardı... Çün-
kü karşımda duran blucin pantolonlu, kocaman pembe gözlüklü, makyajsız
genç kizm gazeteler, dergiler ve televizyonlarda gördüğüm, o "şuh" pozlan
veren Deniz Akkaya ile pek bir benzerliği yoktu!.. Yanlış anlaşümasın; çirkin
olduğunu söylemeye çalışmıyorum, yalnızca her hangi bir genç kızdan farklı
değildi...
Farkı, röportajı yaptığun günün akşamı katıldığı Vizontele fihninin ga-
lasında, denn dekolteli mini elbisesiyle kameralara gülümserken çekilen fo-
toğraflannı gazetelerde görünce anladım.. "Insanlar ne kadar da değisebfli-
yor" diye şaşırdığıını anımsıyorum...
Denız Akkaya ile Istanbul'un kalburüstü semtlerinden Bebek'te, denize
neredeyse bıtişik sevimli bir "cafe"de buluşup, bir saatten fazla konuştuk.
Açıkçası bende, rahat, akıcı konuşan, ve hırslı bir kadın izlenimi bıraktı..
Deniz Akkaya, Istanbul Üniversitesi Amerikan Filolojisi 3. sınıf öğren-
cisi. Bu yıl dondurma hakkmı kullandığmı, aslında bitırmeyi hiç düşünmedi-
ğini, okulun kendisine bir şey kazandırmadığma inandığım anlattı. Ama üni-
versite dıploması önemli bir knter olarak gösterildiği ve bu konuda saldınya
uğradığı için, kısacası sırf dıploma için bitirecekti... Bir de gazetecilik yap-
mayı çok istediği için...
- Gazetecilik nereden gekü akhnıza, naal başladı?.
- Aslında bu da tesadüfl. Yaşamımda tesadüflerin Önemli yeri var.
NTV'nin dergisi benimle bir röportaj yapmak istedi. Sonra telefon açıp, "Size
dört sorumuz var, bunlan cevaplayıp gönderin" dedıler. Ben sekiz sayfa yazıp
gönderdım. O yazının sonrasında bana Akşam gazetesinden teklif geldi.
- Yazı yazmak için?.
- Evet, köşe yazmam teklif edildi. Ben de, "Benim haddime değfl o işler"
yanıtuıı verdim..
- Neden, herkes yazryor!_
- Yazıyor da... Şimdi, yani ben onun için birazcık daha vakit olduğunu
düşünüyorum. Daha vaktı var, öyle kolay bir şey değil... O kadar da değil ya-
ni!.. Tam Akşam'da başlayacakken, tesadüf oldu, Sabah gazetesine döndü
olay.. Orada da köşe yazmamı teklif ettiler, onlara da "yapamam" dedim..
-Tekfif nereden gekH?.
- Yönetimden geldi... Erdal Bey bizim yazıişleri müdürümüz, Akşam
gazetesı ile konuştu, hallettiler aralannda... Sabah yöneticileri "Günlük olay-
larlaflgfliyaz, takip et" dedıler Ben yazamam dedun. Yani böyle lay lay lom
yazı yazacağım, beni küçültür o. Bunu yapmak istemiyorum, röportaj yap-
mak istiyorum dedim. Tamam dediler... Bana röportaj yapacağım kişilerin
isimlerini onlar verdiler. Yani gidip bir Hande Ataizi'yle yapmamı istemedi-
ler..
- Peki, Sabah vönetimivte anlaştımz— Once Seiahattin Duman, ardmdan
Semra Özal röportajlaruu yaptinız. Bütün tasarun, sorularm hazDİanması, çö-
zümü ve yazımı size mi ait?.
- Hepsi bana aıt. Yapamadığım tek şey bilgısayar çıkışı!. Çünkü klavyeyi
kullanamıyorum. Onun için elle yazıyorum. Menajerim bilgisayar çıkışını
alıyor...
- Örneğin Semra Özal röportajma nasıl hazırlandmız?.
- İlk bilgileri internetten topladun. Şimdi, benim babam da ANAP'taydı.
Ondan öğrenip çok dik sorular da sorabilırdim ama ikınci röportajunda seki-
zınci cumhurbaşkam kansma gidip de yakışıksız sorular soramam ki!. Mese-
la internetten bir yazı çıkardım ben; ışte bunlann konıması aynı zamanda Ça-
kıa'mn korumasıymış... Çok iyi hatırlamıyorum.. AbduDah Çatb.. Veya yol-
suzluk iddialan, köşkten çalınan, sözde çalınan gümüşler filan... Evet, bir
kısmmı sordum, bir kısmmı da soramadım.. Açıkçası cesaret edemedim... ya-
ni aradan seneler geçse, beş sene geçse çatır çatır soranm ama ben zaten...
Çok sempatim vardı Semra Özal'a.. Ben onunla sadece bir kadın olarak rö-
portaj yapmak istedim. Yoksa ben de ona çok rahat abuk sabuk sorular...
Abuk sabuk demeyeyım, daha böyle ses getirecek sorular sorabilirdim. Onu
sinirlendirebilirdirn. Bunu özellıkle yapmadım. Belki üç, beş sene sonra ola-
bilir...
- Gazetecilik mesleğini sürdürecek nüsiniz?. "Benim bu işe yeteneğim
var" dryor musunuz?_
- Yanı benim asıl mesleğım olan mankenlik çok geleceğı olan, senelerce
sürecek bir iş değil. Bugüne kadar hangi manken gazetecilik yapmak istemiş,
üstelik bu kadar eleştirilirken inat etmiş?. Çok keyifle yazıyorum, çıktığı za-
man büyük keyifle okuyorum, "Vay be, nasd yazmı-
şım, hayret" bile diyorum açıkçası. Üstelik
para filan da kazanmıyorum. Gazeteden
para ahnıyorum.
Ama evet, ciddi ciddi bu işi yap-
mak istiyorum. Yeteneksizsen yazı da
yazamazsın, mankenlik de yapa-
mazsm. Herhalde biraz yeteneğim
var, yoksa gazetede bu kadar yer
aynlmaz değil mi?!..
- Ama hiç kimseye de kolay
kolay sürmanşetten röportaj im-
kânı verilmez. Bu biraz da sizin
• medyatik olmanızdan kaynak-
lanmryor mu?_
- Doğru!. Ama ben man-
ken olarak da, gazeteci ola-
rak da bu işin iyi kısım-
larından yararlana-
mıyorum. Çok mar-
jinal yaşayan gaze-
tecileT de gördüm,
tanıdun. Ama ga-
zeteci oldukları
için hiçbir za-
man bu kapak-
tan girmiyor!..
Halbuki ben
k ı y a s ı y a
eleştiriliyo-
rum. Ikisi-
nin de nî-
metlerin-
den, şu an
ortada kaldı-
ğım için yarar-
lanamıyorum...
O şimdi işsiz
'Bizçdbuk
yaşlanacağız!.'
Ben Sedef Kabaş'a ilk kez Bursa Olay TV'de rastladım... "Portreler'' ısım-
li bir söyleşi programı yapıyordu. Genç bir kadın, her hafta, Türkiye'nin kendi
alamnda popüler olan isimlennden birini karşısına alıyor, eğip bükmeden,
adam gibi sorularla bir programlık sürede belirgin bır portre çizi>ordu!.. Ger-
çekten sıcak, düzeyi yüksek bir söyleşi programıydı... Hatta, "Ulusal tele>iz>on-
larda söyleşi yapbğuu sanan birçok kişinin iziemesi gereken bir program. Tabii o
tdevizyonlann yönetidkrinin de!." diye düşündüğümü de anımsıyorum..
Bir gün aynı program NTV'de karşuna çıkıverdi... Uzunca bir süre devam
etfikten sonra da bir gün aniden sona erdi. Sedef Kabaş kısa bir süre sonra, bu
defa gecenin bir yansı atv'de karşıma çıktı.. "Portreler"in yenni "Dönence" al-
mıştı bu kez. Aslında gece haberleriydi ama jeneriğınden içenğıne, akışından
konuklanna tam anlamıyla bir program hüviyetındeydi.. Ve talıhı pek yaver gıt-
meyen bir programdı... Tıpkı "PVntreler" gibi!..
"Portreler" NTV'de hafta sonlan gece saat 01.00'den sonra yayımlanıyor-
du. atv'nin gece haberi "Dönence"nin ise saati bile belli değildi!. Aslında kesın
olan bir şey vardı tabii; çoğunlukla gece yansını çok aştıktan sonra yayma gıre-
biliyordu!. Aslında bu, Türkıye'deki özel televızyonların tümünde bulunan
u
sarkma''hastalığuun, plana bir türlü uymamanın tipik örneklerinden binydi.
Ama bir gün, "Dönence" alışıldığınm aksine gece yansından önce başla-
dı... Ve o akşam Sedef Kabaş programa son noktayı şöyle koydu:
- Yaklaşık bir sene önce size "merhaba" diyen Dönence, bu akşam veda
ediyor. Zaman zaman gecenin zifiri karanlığı hayatlanmızda olsa da yüreğiniz-
deki sevginin, düşüncelerinizde bilginin ve vicdanınızda adaletin ışığı hiç eksik
olmasın...
Sedef Kabaş'ın işine son programdan yaklaşık dört saat önce son veril-
miş, "Dönence" yayından kaldınhnıştı. Tıpkı Coşkun Aral'ın "Habercrsi gibi,
Nebil Özgentûrk'ün "Bir Yudum lnsan"ı gibi!..
Peki, Sedef Kabaş kim?. 1992 yılmda Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası
Hişkiler bölümünden mezun oldu. Özel bir radyonun haber bölüniünde bır süre
çalışhktan sonra Tulbright" bursunu kazanarak Boston Üniversitesi'nde "tele-
vizyon gazetecttiğr üzenne master yaptı. Ardından CNN'in sınavlanna gırdi,
kazandı ve 2 yıl boyunca bu yayın kuruluşunun çeşitli bölümlerinde haberci
olarak çalıştı. Türkiye'ye döndükten sonra üç ay iş aradı ve sonunda NTV'ye
girdi. Haber Programlan Editörü olarak çalıştı. İlk programı "Portrekr"i önce
aynı bünyedeki yerel "Olay TV"de yapmaya başladı. 250 program sonra
NTV'de de yayunlanmaya başlandı. 370 program sonra da durduruldu!. O da
atv'den gelen teklifi kabul edip "Dönence"yi sunmaya başladı. Bu- yıl sonra da
geniş çaplı bir işten çıkarma hareketınin kurbanlanndan biri oldu. Kısacası o,
yaşamım gazetecilik üzerine kurdu. Başka bir iş yapmayı düşünmedi.. Ve şimdi
işsiz!..
Sedef Kabaş'la işsiz kaldıktan kısa bir süre sonra konuştum. Biraz üzgün,
biraz kırgın, biraz da kızgmdı... Yıllannı verdiği mesleğinden kopmaya da hiç
niyeti yoktu...
- Niçin kakunkn "Dönence", iyi olmadığı için mi?.
- İlk neden mali kriz. Ashnda "Dönence", maliyeti neredeyse sıfır olan,
reklam alan, düzeyli ve prestijli bir programdı. Genel olarak ekonomik kriz
şeklinde lanse ediliyor, kısmen de doğru ama öncesine bakmak lazım. Bence
bu noktaya gehnesini sağlayan, sektörii çözümsüzlüğe ve krize götüren; yaşa-
nan ahlaki krizdir, ahlaki yozlaşmadn"!.. İyi ve kötü arasında kötü lehine yapı-
lan tercihlerdir.. Bilgi birikimi, tecrübe, düzey, saygınlık yerine, popüler olma-
sı, güzel ohnası, iş bitirici ohnası, patronla ilişkilerinin iyi ohnası gibi...
- Bir taraftan binlerce gazeteci işinden olurken, diğer taraftan mankenlerin
gazetedlik yapması, ünlü simalara genel yayın yönetmeni pozisjonu sunulması
tartısılryor.-
- Geçenlerde her konunun uzmam olarak bilinen bir köşe yazan, "Man-
ken otmak suç mu?" başlığım atmış köşesinde. Ben de şu soruyu sormak isti-
yorum; "Emeğinle, eğhiminle, bfigi birüdminle, tecrübenle ve salt \apüğın işle
varouna mücadelesi vermek suç mu"?!.. Burada bence hedef saptınlıyor.
- O gazetede bir köşe yazan, Deniz Akkaya'nın "çoğundan yetenekii" oldu-
ğunu yazdu
- Bu sektörde yıllarca emek vermiş, çok iyi kalemi olanlara bile bu şans
tanınmıyor, onu da bırakın pek çok başanlı gazeteci işinden ediliyor. Bunlann
hepsi mi yeteneksiz?!.. Şimdi burada hedefı doğru koymak lazım. Kımi eleştir-
diğinize çok dıkkat etmeniz lazım. Örneğin bu manken çeşitli programlara ça-
ğnlıyor, "Sen ne hakla yazı yazarsm" türünden sorular soruluyor. Çok yanlış'.
Doğju soru, "Sana bu görevi kim verdi, bu teklifi Idm yaptı" şeklinde olmalıdır.
Niçin bu kızı suçlayalım?. Onun yerinde başka biri olsaydı aynı şeyi yapardı.
Bir yanda 1200 kişiyi işten çıkanp, diğer yandan bu oyunu oynayanlara bak-
mak lazun!..
- Peki, şbndi ne yapacaksın?.
- İş anyorum!.. Gazetecıliği "her ne pahasuıa olursa olsun" değil; doğru
yerde, doğru insanlarla yapmak istiyorum...