19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2001 PAZAf O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] Yargı da Uyanr-2 Yekta Güngör ÖZDEN Hukukçu A nayasalar ulusal uz- laşma belgesidir, ulusal yaşam andı- dır. Herkesüı malı- dır. Bir anlamda ulusal onuru yansı- tır. Adalet de toplumsal namustur. Anayasa Mahkemesi, anayasanm öngörülerini, ereğini gerçekleştir- mekten, aykınlıklan önleyerek sos- yal hukuk devletini tüm nitelikle- riyle güçlendırmekten başka amaç gütmez. Hukukun üstûn kurallannı gözeten, ulusunun güveninden baş- ka dayanak aramayan, ödûn verme- den, yönünü ve yolunu değiştirme- den, baskı sayılacak gözdağlanna aldınş etmeden, anayasal gerekler dı- şına çıkmadan, hiçbir şeye kapılma- dan, hak ve uygunluktan başka bir şey aramadan çabalannı özveriyle sürdüren bir yargı yeridir. Anayasa değişikliği konusunda olsun, genel- de kararianyla açıkladıklan olsun, gö- rüşleri eleştiridir, öneridir, uyarıdır. Anayasa ulusun, tüm bireylerin ma- lıdır. Herkes bu konuda görüşlerini belirtmelidir. Içtenlikli yardım, kat- kı, asla el atma olarak nitelendinle- mez ve suçlanamaz. Kimi üyeleri amaçlı, özellikle getirilmiş olsa da durum değişmez. Anayasanın ön- gördüğü düzeye vannada öncûlük görevi, kurumsal bilincidir. Kararlanna katlanamayanlar yıl- larca "yasamaorgaıunınûzermeçık- mak,yasamaorganıyerİDegeçergi- bi davranıp yenikunü koymak" ya- kıştırmasında bulundular. Hiçbiri haîdı çıkmadı. Siyasal iktidarlan uyanp özen ve hukuka saygıya ça- ğırmak, anayasa sınırlan içinde tut- mak görevini kötüye kullanmadı (*). Kararlan anayasa kurallanyia eşde- ğer, anayasayı yorumlayıp açarak koruyan, kurucu güçle yasama or- ganı, ulusun anayasaya yansıyan is- tenciyle, yasama çoğunluğunun ya- salara yansıyan ıstenci arasında be- liren uyumsuzluklan gıderir. Sav, savunma, karar üçlüsünden oluşan yargının ülkemizdeki en üst kurumu, tutumuylagüvenceleringüvencesi ol- duğunu kanıtlanuştır. Demokrasiyi yeterince kavrayamayanlar, parti- zanlıkJa karanp kücülerüer olmadık nedenlerle saldınlannı sürdürecek- lerdir. Yurttaşlıkbilincinden, ulusal kimlik taşıma kıvancmdan yoksun olanlann her şeye saldırdığını bilme- yen yok. Sorunun içerik yönü ayn yazıyı ge- rektirmekJe birlikte özetle değin- mekte yarar vardır. Bölüeü, yıkıcı ve köktendincilerin amaçlanndan vaz- geçrnedikleri gözetilerek ancak ana- yasal-temel ilkelere aykınlık dışın- daki kapatmalarda aşamah uygula- ma yöntemi getirilebilir. 7 oya kar- şı 4 oyu geçerli saymak, 3'e bölün- meyen ve tam sayı üzerinden ço- ğunluk aramak sakathğı yanında parti kapatmalannı anayasa değışik- İikleriyle bir tutmak aymazlığı, ya- nnlarda büyük tehlikeler doğurur. Salt bu nedenle gereksiz degişiklik, içerik yönünden de sakıncahdır. 20 yıldır söyleyip yazdığımız özlem- ler, toplumsal belleğin zayıflığı ne- deniyle gerçekleşmemiştir. Yinele- meler, "yeni" sanılmaktadır. Anayasa Mahkemesi'ne, anayasa dışında başka bir düzenlemeyle gö- rev verilemez. Yasalar anayasa buy- ruklannı yineler, aynntılan kapsar. Yasamayı, yûrütme-yönetimi geçer- li kılıp koruyan yargıdır. Alınmaya, gocunmaya gerek yoktur. Anayasa Mahkemesi hukukun siyasallaşma- sına karşı çıkar, siyasetin hukuksal- laşmasını ister. Kimse hukukun üstünde ve dışın- da değildir. Anayasa koyucuya ev- rensel kurallan anımsatmak, yanlış- lıklan önlemek için uyanda bulun- mak görevidir. Devletsiz hukuk. hu- kuksuz devlet olmayacağı kanısını kamuoyuyla paylaşmaktadır. Dev- letin tek'liğini, ülkenin tüm'lüğü- nü, ulusun bir'liğini ödünsüz koru- mak gereğini, karannda ilk kez açık- layan kuruluş olmak kıvancını her zaman duyacaktır. Uluslararası an- laşmalan gözetmek gereğini vur- gulayan da Anayasa Mahkemesi'dir. Yargının gösteriye kaüaşmayacağını, yan tutmayacağını, yaranmaçabasma girmeyeceğini, yalvarıp yakar- mayacağını, yanaşmayı düşün- mediğini herkes bilmelidir. Adalet, yargmın karakteridir. Anayasa Mahkemesi anayasa değişiklikleri konusunda savsaklan- maz ve kaçınılmaz görevini yerine getirmiştir. Yargıç da uyanr, yargı da... Uyan gecikmiştir, yetersizdir, ama doğrudur ve yerindedir. Anayasalar kimsenin, özellikle siyasetçilerin tekelinde değildir. Bilim adamlan da yazsa, konuşsa, eleştir- se, önerse, uyarsa iş işten geçmeden... (*) 25.4.1987 günlü Milliyet, 25.4.1987,25.5.1987,20.2.1989ve 25.4.1989 günlü Cumhuriyet gazetelerindeki yazılarımiz. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir Şeyler Yapmak Zamanı... Hangi birini? Evet, hangi birini ele almalı, hangi biri üstünde düşünmeli, konuşmalı, tartışmalı? Birbiri ardına geliyor, geçiyor, unutuluyor olay- lar... Hem de ne olaylaıi Daha önceleri yaşanmış- lan bir yana bırakıyorum, yeni yeni başgösteren- ler, akıllara durgunluk venecek ölçüde şaşırtıcı, kız- dıncı olanlar, bir değil, beş, on değil!.. Yurttaş büyük sıkıntı içinde. Her gün geçim ola- naklan darlaşryor. Gide gide açlık sıntnnın attına bi- le iniyor! Bu ülkede kim ayda beş yüz milyondan düşük bir kazanç sağlıyorsa, o açlık sınınnın çiz- gisindedir, hele dört beş kişilik bir aile sahibi ise... Soruşturma dosyalan yığın yığın! Her biri cum- huriyet savcılannın elinde! Mahkemeler, yargıçlar dosyalan incelemeye yetişemez durumda. Hırsız- lık, yolsuzluk, soygunculuk, utanmazfık, şımank- lık, kolay yoldan çok kazanç elde etme, ülkedeyay- gın bir salgın... Hangi birini, hangi birini? Geçenlerde überal Parti Başkanı Tibuk bir söz söylemişti, unutamadım: "Kuzeyülkeleri, Hollanda, Danimarkagibiûlke- ler kapılan açıp, isteyen ûlkemize gelebilir dese- ler, bu ülkede kimse kalmaz. * Böyle birsöz korkunç biranlam taşımaz mı? De- mek, yetmiş milyona yaklaşmış bir toplumda kim- se ülkesini sevmiyor, herkes canını kurtarmak te- laşında; kim elini uzatırsa tutmaya, o yabancı ül- kelerde ekmek parasını çıkarmak için koşup git- meye hazır... öyle mi?.. Acaba? Hemencecik T7- buk'un dedikleri saçma " diyebil/yor musunuz? Kırk beş yıldır köşe yazısı yazan bir yurttaşını- zım. Bir edebiyat adamı. Bir yurtsever. Atatürk devriminin yaşfartmış bir savunucusu... On cum- hurbaşkanı, üç darbe, sayısız başbakan dönemi gördüm, yaşadım. Zaman zaman umutlara kapıl- dığım oldu. Genç kuşaklaryetişsin, üfke yönetimin- de söz sahibi olsun diye... Bugün siyaset dünyasının önde gelen adlanna bir bakın. Hepsi kırklı, ellili, en çok aftmışlı yasla- nn insanlan: Çüler, Yılmaz, BahçeJİ, Baykal, Oz- kan, Gül, Tayyip vb... Yaşlılan, Ecevit, Kutan, Er- bakan kuşağını çoktan aşmalan gerekmez mi? Daha yurtsever, daha çağdaş, daha uygar, ulusal değerlere daha bağlı, daha onurlu olmalan gerek- mez mi? Ülkeyi, ulusu öncekilerden daha çok sev- meleri, benimsemeleri, savunmalan!.. Geçen akşam TVde bir tartışma izledim. Eski Cumhuriyet, derken Milliyet, sonra Hürriyet, Sa- bah yazan. Hatta kimi zaman başyazan olan bir kişi gençlerle tartıştı. Doğrusu onun yerinde ol- mak istemezdim. Gençlerin okJukça ağır suçlama- lanna karşı şöyle bir yorum yaptı: "1923'lerdeya- şanan sıkıntılann iki binliyıllarda da aynenyaşan- dığını; yetmiş yılda başansız kalınmasının nede- ninin araştınlmadığını..." Demek istediği, Lozan'ın, cumhuriyet dönemi- nin, Atatürk ilke ve devriminden kaynaklanan bir anlayışın başansız olduğu; yetmiş yıl sonra bile halkın ülkenin gerilik batağında çırpındığı... Ama unuttuğu bir gerçek var, o da Atatürk'ten sonra işbaşına gelenlehn, özellikle 1950 sonrasında Ba- yar'lann, Menderes'lerin, Demirel'lerin, Özal'la- nn, Çiller'lerin, Yılmaz'lann... 12 Mart ve 12 Eylül- cülerin, ha/ktan yana cumhuriyet anlayışını tanın- maz hale getirdiklerini, Atatürkçü cumhuriyet dev- rimi çizgisine sürekli ters düştüklerini... Evet, hangi birini yazmalı, tartışmalı, konuşma- lı? Gözle görünen gerçek, bugün siyaset dünya- sının büyük bir boşluk içinde olduğu, halkın gü- ven duyduğu birtek lider kalmadığıL Oysa, cum- huriyet devrimine yürekten bağlı milyonlarca in- sanımız var. Umut onlarda, onlann bir araya gel- melerinde. Derneklerde, örgütlerde darmadağı- nık durumdaki bu birikimin bir çatı attında buluş- masında!.. Evet o şarkıda denildiği gibi, artık "bir şeyleryapmalı..." tLAN T.C. İZMİR10. ASLtYE HÜKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2000/621 Davacı Izmır Büyükşehir Belediyesı vekili tarafın- dan davalı lsmaı! Bakırlısoy aleyhiöe açılan 16. mad- deye göre tescil davasında, Aramalara ragmen adresi temin edilemeyen davalı Ismaıl Bakırlısoy'a tebligat yapılamadjğındaıı ilanen davetiye tebliğine karar verilmiş olmakla; Yukanda ad ve soyadı yazılı davaluun Lzmir 10. As- liye Hukuk Mahkemesi'nde yapılacak olan 2.4.2001 günü saat 10.40'taki dunışmasında hazır bulunması ve- ya kendısijıı bir vekii iletetnsUettınnesi, aksi halde du- ruşmalann yokluğunda devam edeceği hususu tebligat yenne geçmek ûzere ilanen tebliğ olunur. 26.1.2001. Basın: 5292 'Düğme' Tartışmacılan Pentagon'u Görsün! H. BaSIİ AKGtRAY Hukukçu, Eski Parlamenter eyaz Enerji operasyonunda, "Düğ- ı meyeklnı basa" ya da "Operasyo- k mı Idm bj^Jatn" tarnşması, hiç ge- j yokken kırai yöneticilerinıiz ta- r rafindan, birrejimsorunu haluıe ge- tirilmek istendi. Oysa soruşturma,jandarma- nın düğmeye basmasıyle başlanlmış olsada usul ve yasalara aykın bir durumdan söz etmenin hiçbir anlamı yoktur. Şundan ki, 10 Mart 1983 günü yürüdüge gıren 2803 sayılı Jandarma Teşkilat ve Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 3. maddesi, jandarmanın "~anniyBtve asayiş 9e kamu düzeninin korunmasnıı sağlavun sflab- h, askeri bir gövnıiik w kofiok kjmçti" oldu- ğunu kabul etmiş ve 7. maddesinin 'a' bendi ile de "emniyrt ve asayiş ile kamu düzenini sağtamak, konımak ve koOamak, kaçakçıbğı men, taidp ve tahkik (sornşturma) etmek, suç işknmesini önlemek" görev yetkilerini tanı- mıştır. Açıkladığım yasa kurallanndan da anlaşı- lacağı gıbi, birkolluk gûcü olanjandarma, ge- nel komutanından en alt sıradaki karakol ko- mutanına kadar her görevli bir suçu, her ne şe- kilde olursa olsun, haber aidığı anda, el at- mak, güncel deyişle, "dnğmeye basaiAk n la yükümlüdür. Olaya hemen el koyar ve duru- mu, sıradaki yerine (hiyerarşi) göre, kayma- kam, vali, Içişleri Bakanlığı ve cumhuriyet savcıhğına bildirir. Anladığımıza göre olay böyle başlamış, yü- rütülmüş ve ilgili yerlere de duyuruda bulu- nulmuştur. Bu denli yasaya uygun yürütülen bir soruşturma nedeniyle kopanlan yaygara- yı anlamak olanakh değildir. İnsanlann belli bir yaşa ulaşıaca daha du- yarh ve coşkulu olmalan doğaldır. Sayın baş- bakanm, sesi titreyerek askeri otoriteyi erek alan sözlerinin bu coşku ve duyarhğın ürünü oldu- gu kabul edilebilır. Ama, birkaç kez düğmesine basılan ve düğ- mesine basılan ötekı yoldaşlanyla anlaşıp her seferinde düğmenin aii sesini kesen yardım- cısuun, birtakım halli (1) hareketlerle kanşık demeçleri, kimi seçmenlerine bir "fleti* (me- saj) değilse, başka amaçlarayönelik olduğu dü- şünülebüir. Öyie anlaşılıyor ki, AB 'nin istekleri doğrul- tusunda, ülkemıan demokratgeçinenleri, söz- de solculan ve bir bölüm kişisel çıkar peşin- de olan işadamlannı da arkasına alan sıyasi- lerimiz, TSK'yi, ülke sorunlan konusunda suskunlaştırma amacı gütmektedirler. Çünkü AB öyle istemektedir. Çünkü araşnrmalar, halkın yüzde 40'ının siyasal partilere güvenmediğuıi, başka bir de- yişle demokrasımizin vazgeçilmez öğeleri olan siyasal partilerden, halkın çoktan vazgeçtiği- ni göstermektedir. Çünkü TSK, irticanın, yolsuzluklann ön- lenmesini istemektedir. MGK'nın, AB'ye ahn- mamıza engel gibi gösterilmesinin 28 Şubat'ın yeniden tartışmaya açılmasınuı altında hep bu amaç yatmaktadır. Oysa, bize demokrasi der- si vermeye kalkışan birçok ülkede, konsey, komite, kurul gibi adlarla oluşmuş benzer ku- rumlar vardır. Örneğin ABD'de Pentagon'a damşmadan bir ulusal sorun haklanda karar aYmtbğı görühnemiştir. Anımsanacağı gibi, Er- meni soykmnu konusunda Temsilcikr Mecfi- d'ndegünJerctgörüşmderjapdmjşvtkoiHi ka- rar aşamasına kadar getirilmiştir. ABD yöne- timinin sürekti u> p anlanna ve Başkan Clın- ton 'm direnjneti istekJerinedekuiakasdmannş- ü. Ama son aoda, bem de oviama aşamasında, işePentagonelatt vegenelkurmay başkanuun oyansı üzerine tasan geri çekflmiştL Böyle bir davranış hıç kuşkusuz askerin si- vil otoriteye dayatmasıdır, ama hiç kimse, Amerika 'da demokrasi yoktur diyememiştir. Bi- zim, "Tûrldye'de demokrasi yok" diye haykı- ranlardan da bu konuda bir ses çıkmamıştır. Portekiz'de, 1976 Anayasası'yla kabul edilen ve askerlerden oluşan "Devrim Konseyi", ki- mi konularda hükümete uyanda bulunabil- mekte ve askeri konularda yasa koymak yet- kisini bile kullanabilmektedir (2). Örnekleri çoğaltmak olanaklıdır. Ne var ki, bizim entel takunma göre bunlar önemli de- ğildir. Onlara göre, Türkiye, AB'nin tüm da- yatmalanna boyun eğmekle demokratikleşe- cek, Avrupah olacaktır. O halde, kayıtsız ko- şulsuz tesümiyetçiliğe karşı çıkan TSK'nin sesi MGK kaldınlmah ya da daha çok srvil ağır- hkh olmalıdır. îşte, Beyaz Enerji soruşturması üzerine ko- panlan firtına ile güdülen amaç budur. Hukuk devleti, hukukun üstünlügü, insan haklan, eşitük gibi, demokrasinin temel ilke- lerinin değişmezliği aynk tutulursa, her ülke- nin demokrasi uygulaması başkadır. Örneğin, ABD demokrasisi ile Fransa ya da Isviçre'de uygulanan demokrasi uygulamasının aynı ol- duğukabul edilemez. Her ülkenin tarihsel ya- pısı, toplum ilişkileri, gelenek ve görenekle- rine göre uygulamanın değişik olması doğal- dxr. Bilındiği gibi demokrasilerde, yurî sorun- lan üzerinde tüm bireylerin konuşraa hakkı var- dır. Askerler de bu toplumun eğitilmış, ayduı- lanmış bireyleridir. Bu nitelikli ldşilerin konuş- malanndan demokrasinin zarar göreceği savı geçerli olmamahdır. Eğer, her asker kişinin, her zaman ve yerde gelişigüzel konuşması istenmiyorsa (doğal ki böyle bir durum kabul edilemez) ve hele eğer askeri dayatmalara, darbelere meydan verilme- mek isteniyorsa, MGK sürgit var olmalı ve asker kişi orada konuşup tartışabümeu'dir. Anayasamıza göre, MGK'de aluıacak so- nuç, ancak hükümete bir düşünce bıldırmek- ten öte bir anlam taşunadığına ve hükümetin bu düşüncenin tersine birkararalmasının her- hangi bir yaptınmı da olmadığına göre, MGK'nin demokrasiyle bağdaşmaz olduğu savı dayanaksız kalmaktadır. Unutulmamahdır ki, laik Türkiye Cumhu- riyeti De\leti'nin kuruluşunda, Başasker Mus- tafa Kemal ve tsmet, Fevzi, Kazım gibi komu- tanlann büyük payı vardır. Kurduğu devleti konımak, kollamak kadar doğal ve haklı bir davTanış olamaz. (1) Argo bir sözcüktür. Değişik duruş ve davranışlaıia kabadayılık gösterisı anlatır. (2) Bİa. "Türkiye de Askeri Müdahalelerin AnayasalEtkilen."Dr. Serap Yazıcı. Yurttaşlık Bilinci ve Hoşgörü Bahir M. ERÜRETENHukukçu Kendisini hoşgörü sa- hibi olarak niteleyen kimi aydın köşe yazarlan, ül- kemizin anayasasında an- laümını bulan vetemel fel- sefesini oluşturan Atatürk- çü degerlere bağlı vatan- daşlan, gerici ve bağnaz kesimdekılere karşı hoş- görüsüz olmakla, hatta "dayatnua" olmakla suç- lamaktadırlar. Aslında butûr suçlama- lar, kendisini Atatürkçü gösterip öte yandan dınsel bağnazlarla kol kola olan- lardan gehnekte, nedense gerçek Atatürkçüler de -herhalde geniş hoşgörü sahibi olduklanndan- bu tür suçlamalara seyirci kal- mayı yeğlemektedirler. Düimizde hoşgörü söz- cüğü (eski dilde müsama- ha, Batı'da tolerans) inan- madığimızve benimseme- diğimiz kişilerin söz ve eylemlerine karşı tepki göstermemek anlamında kullanılan bir sözcüktür. Ancak asla unutulma- mahdır ki hoşgörü kavra- mı, bireysel aknda söz ko- nusu olabilen bir kavram- dır. Yalnızca ahjak aianın- da söz konusu olanbir dav- ranışûr. Başka bir deyişle, kamusal alanda, yaptinm- lar içeren hukuk alamnda geçerliliği olamaz. Hukuk alanuıda, aykın eylemler bir sorumluluk gerektiriyor, bir suç oluş- turuyorlarsa, bunun gerek- tirdiği sorumluluğa kat- lanmak zorundadırlar. Böylesi bir eylemi övmek ya da hoşgörü adı altında onay vermek olanaklı bu- lunmadığı gibi, hatta bazj durumlarda, hoşgörü adı altında o fiili öven ya da gizleyen kimse de suçlu olur. Bukonuyu somutbir ör- nekle göstermekte yarar var. Örneğin, anayasa ve yasalanmızın suç saydığı, halkın dinsel duygulannı sömürmekyoluyİa bölücü- lük yapmak, iktidarolmak için din sömürûsü yapmak ya da devrim yasalannın suç saydığı fulleri işlemek suç sayılmıştır. Bunlar, bu suçlannın ce- zalannakatlanmak zorun- dadırlar. Savcılann göre- vi, bu kişilen mahkeme önüne çıkarmak, eylem- lerine uyan yasa maddele- rine göre cezalandınlma- lannı istemektir. Aynı eylemlere, Ata- türkçü düşünce sistemini özünden benimsemiş bir yurttaşın da karşı çıkma- sı gayet doğaldır ve bunun hoşgörü kavramı ile uzak- tan yakından birilgisi yok- tur. Bir vatandaşın, vatan- daşlık duygu ve bilinci ile yasadışı eylemlere karşı olmasını u dayatmacıhk olarak" göstermek haksız ve hoş karşıianmaz bir tu- tumdur, güven vermeyen bir kişilik sergilemedir. Yasalann suç saydığı ey- lemlere karşı "hoşgörü" adı altındayandaş olmak- nr. Daha aç± söylemek ge- rekirse. gerçek Atatürkçü. laik ve çağdaş olan, ana- yasa ve yasalara saygılı olan bir vatandaş, dinsel bağnazlıklara, yasalarla önlenmiş aykın eylem ve söylemlere karşı çıkıyor- sa, bunun nedeni, yalnız- ca o kişilerin Atatürkçü oluşu ya da yalnızca Ata- türk sevgisinden kaynak- lanmıyoc Bu bağnazca ey- lemlerin, anayasa ve yasa- lara karşı suç oluşturan ey- lemlerden bulunması ne- deninden kaynaklanıyor. Hiçbir bireyin -ister ay- dın. ister yazar olsun- suç oluşturan eylemleri "hoş- görö" adı altında benim- semesı ve karşı görüşte olan gerçek Ataturkçüle- ri "dayatmacıhlda" suçla- ması, asla kabul edilebile- cek bir görüş değildir. PENCERE Once Kendimizi Aydınlatmak Soykırım suçunu temel krtaplar nası\ tanımlıyor- lar: "Aynı ulustan, soydan, ırktan, dinden olan br insan topluluğunu bilerek (bilinçli) ve sistemli (plart lı) bir biçimde yok etmek." 1946'da Birieşmiş Milletler'cle kararalınıyor Uy- gar dünyada soykınm suçu işleyen cezalandınla- caktır. BM Gene) Kurulu'nun 1948'de onayladığı Türkiye'nin 1950'de imzaladığı sözleşme, ilginç biı içerik taşıyon "soykınm suçu zamanaşımına uğ- ramaz." 1915'ten bu yana Ittihatçılardan kimse hayatta kalmadı; ama madde, özü bakımından an- lamlı ve yüklemli... Soykınm diye Türkiye'nin önüne çıkanlan sorun temelde ne bir hukuk sorunu, ne de tarih!.. Altın- da ekonomik gerekçeteryatan ve Anadolu'yu dört yandan kuşatan çıkar savaşımının parçası!.. Ana- dolu'yu kuşatan çemberde Ermeni, Yunan, Rum ve Kürtlerin kullanılmak istenmesi, Osmanlı Impa- ratorluğu'nun bölüşülmesindeki bütün kavgalan körükleyip hortlatmak güdüsündeki emperyaliz- min tezgâhını yeniden kurduğunu vurguluyor. 1991'de Sovyetter'in yıkılması ve "Soğuk Sa- vaş'm sonu, bu kapıyı ardına kadar açmıştır. Kim- se kendi kendisini aldatmasın. Karşıdaki cephe ne yaptığını, neyi amaçladığını çok iyi biliyor. • Tarihte tragedyalar var; insanlann birbirteriyte boğazlaşmalan her zaman ve her coğrafyada gö- rüldü. 1936'dan 1939'a dek süren "Ispanya Iç Sa- vaşı"nda bir milyon Ispanyol birbiriyle boğazlaşt; kardeş kardeşin canına kıydı; sonra birbirierinin yüzüne nasıl bakabileceklerdi?.. . Unutmaya karar verdiler. ' *.''•• Mustafa Kemal'in kurduğu "laik cumhuriyet"rn ilk döneminde de bir karar verilmişti, ülkede yaşa- nan kanlı dramlar unutulacaktı, kimse eski defter- leri kanştırmayacaktı; Istanbul Türkiye'nin en bü- yük kentiydi, yan yanya Türk ve Hıristiyandan olu- şuyordu; Yahudi, Rum, Ermeni, Türk vb. bir arada yaşıyor, kimse kimseye, geçmiş nedeniyle düş- manlaşmak hakkını kendisinde görmüyordu. Ya şimdi ne oluyor?.. Yaşadığımız coğrafya biryana, dünyayı yöneten egemenlerin metropollerinde Türklere yönelik es- ki defterieri açıp kanştırmak, ortak bir siyasetin bi- linçli stratejisine dönüşmedi mi?.. Aptallığın gereği yok!.. •' ** Rastlantı değil bu!.. Yazık ki kanlı geçmişi unutmak hakkını bu hari- tada yaşayan mazlum halklara tanımıyorlar. Emperyalizm işte budur!.. Avrasya, yaşadığımız "kûre'nin en zengin ener- ji yataklanna sahiptir. Bu coğrafyada halklara rahat yok!.. ,. ,-j - • Peki, 1915'te soykınm var mı?.. Osmanlı, hangi dine, ırka, ulusa "bilinçti ve sis- temli yok etme" yöntemini uygulayabilirdi?.. Çok dinli, çok uluslu, çok ırklı bir kavramdır Osmanlı!.. Ittihatçılann ham milliyetçilikleri, devlet kuramırta dönüşmecten ırkçı soykınm teorisine nasıl dönü- şebilirdi?.. Istanbul'daki Ermenileri baş tacı eden Osmanlı Devleti, Ermeni soyunu yok etmeyi plan- lamakla nası! suçlanabilir?.. Suçlamanın "c/d'd'/"birteme/iyok!.. Ne var ki "ciddi" bir sorun karşısındayız; aymaz- lığımızı aşmak zorundayız; dağınık, biz bize, saç- ma sapan tepkileri aşarak silkinmek gerekiyor; ilk işimiz halkımızı tepeden tırnağa aydınlatmaktır. Bu işin başını Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer çekmelidir. T.C. ADANA 7. ASİÜYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1999/836 Esas 2000/939 Karar Davacı 11 Özel Idare Müd. ızafeten Adana Valilıği vek. Av. Hülya özdemir tarafindan davalılar Ramazan Kalay miıascılan, Hasan Ali Kalay, Mevlüt Kalay, Or- han Kalay, Ummi Kalay aleyhine açılan tapu iptalı ve hükmen tescil davasında 14.12.2000 günlü karannda verilen hükûm geregince; Suluca köyü, 374 parsel tapu kaydının iptali ile dava- cı Adana ll Ozel Idare yönetinn adma tapuya yazılma- sına dair venlen 14.12.2000 tarihli hüküm özeti, dava- lılar Ümmi Kalay, Orhan Kalay, Hasan Ali Kalay'a teb- ligat yerine kaim olmak üzere ve süresi içensinde tem- yız ve cevap hakkını kullanmak üzere ilanen tebliğ olu- nur. 23.1.2001. Basın: 5445 numara AV-'J*. K A R,T «jiTUBKCELU tfı I M
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle