Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 ŞUBAT 2001 PAZAf
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected]
Yargı da Uyanr-2
Yekta Güngör ÖZDEN Hukukçu
A
nayasalar ulusal uz-
laşma belgesidir,
ulusal yaşam andı-
dır. Herkesüı malı-
dır. Bir anlamda
ulusal onuru yansı-
tır. Adalet de toplumsal namustur.
Anayasa Mahkemesi, anayasanm
öngörülerini, ereğini gerçekleştir-
mekten, aykınlıklan önleyerek sos-
yal hukuk devletini tüm nitelikle-
riyle güçlendırmekten başka amaç
gütmez. Hukukun üstûn kurallannı
gözeten, ulusunun güveninden baş-
ka dayanak aramayan, ödûn verme-
den, yönünü ve yolunu değiştirme-
den, baskı sayılacak gözdağlanna
aldınş etmeden, anayasal gerekler dı-
şına çıkmadan, hiçbir şeye kapılma-
dan, hak ve uygunluktan başka bir
şey aramadan çabalannı özveriyle
sürdüren bir yargı yeridir. Anayasa
değişikliği konusunda olsun, genel-
de kararianyla açıkladıklan olsun, gö-
rüşleri eleştiridir, öneridir, uyarıdır.
Anayasa ulusun, tüm bireylerin ma-
lıdır. Herkes bu konuda görüşlerini
belirtmelidir. Içtenlikli yardım, kat-
kı, asla el atma olarak nitelendinle-
mez ve suçlanamaz. Kimi üyeleri
amaçlı, özellikle getirilmiş olsa da
durum değişmez. Anayasanın ön-
gördüğü düzeye vannada öncûlük
görevi, kurumsal bilincidir.
Kararlanna katlanamayanlar yıl-
larca "yasamaorgaıunınûzermeçık-
mak,yasamaorganıyerİDegeçergi-
bi davranıp yenikunü koymak" ya-
kıştırmasında bulundular. Hiçbiri
haîdı çıkmadı. Siyasal iktidarlan
uyanp özen ve hukuka saygıya ça-
ğırmak, anayasa sınırlan içinde tut-
mak görevini kötüye kullanmadı (*).
Kararlan anayasa kurallanyia eşde-
ğer, anayasayı yorumlayıp açarak
koruyan, kurucu güçle yasama or-
ganı, ulusun anayasaya yansıyan is-
tenciyle, yasama çoğunluğunun ya-
salara yansıyan ıstenci arasında be-
liren uyumsuzluklan gıderir. Sav,
savunma, karar üçlüsünden oluşan
yargının ülkemizdeki en üst kurumu,
tutumuylagüvenceleringüvencesi ol-
duğunu kanıtlanuştır. Demokrasiyi
yeterince kavrayamayanlar, parti-
zanlıkJa karanp kücülerüer olmadık
nedenlerle saldınlannı sürdürecek-
lerdir. Yurttaşlıkbilincinden, ulusal
kimlik taşıma kıvancmdan yoksun
olanlann her şeye saldırdığını bilme-
yen yok.
Sorunun içerik yönü ayn yazıyı ge-
rektirmekJe birlikte özetle değin-
mekte yarar vardır. Bölüeü, yıkıcı ve
köktendincilerin amaçlanndan vaz-
geçrnedikleri gözetilerek ancak ana-
yasal-temel ilkelere aykınlık dışın-
daki kapatmalarda aşamah uygula-
ma yöntemi getirilebilir. 7 oya kar-
şı 4 oyu geçerli saymak, 3'e bölün-
meyen ve tam sayı üzerinden ço-
ğunluk aramak sakathğı yanında
parti kapatmalannı anayasa değışik-
İikleriyle bir tutmak aymazlığı, ya-
nnlarda büyük tehlikeler doğurur.
Salt bu nedenle gereksiz degişiklik,
içerik yönünden de sakıncahdır. 20
yıldır söyleyip yazdığımız özlem-
ler, toplumsal belleğin zayıflığı ne-
deniyle gerçekleşmemiştir. Yinele-
meler, "yeni" sanılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi'ne, anayasa
dışında başka bir düzenlemeyle gö-
rev verilemez. Yasalar anayasa buy-
ruklannı yineler, aynntılan kapsar.
Yasamayı, yûrütme-yönetimi geçer-
li kılıp koruyan yargıdır. Alınmaya,
gocunmaya gerek yoktur. Anayasa
Mahkemesi hukukun siyasallaşma-
sına karşı çıkar, siyasetin hukuksal-
laşmasını ister.
Kimse hukukun üstünde ve dışın-
da değildir. Anayasa koyucuya ev-
rensel kurallan anımsatmak, yanlış-
lıklan önlemek için uyanda bulun-
mak görevidir. Devletsiz hukuk. hu-
kuksuz devlet olmayacağı kanısını
kamuoyuyla paylaşmaktadır. Dev-
letin tek'liğini, ülkenin tüm'lüğü-
nü, ulusun bir'liğini ödünsüz koru-
mak gereğini, karannda ilk kez açık-
layan kuruluş olmak kıvancını her
zaman duyacaktır. Uluslararası an-
laşmalan gözetmek gereğini vur-
gulayan da Anayasa Mahkemesi'dir.
Yargının gösteriye kaüaşmayacağını,
yan tutmayacağını, yaranmaçabasma
girmeyeceğini, yalvarıp yakar-
mayacağını, yanaşmayı düşün-
mediğini herkes bilmelidir. Adalet,
yargmın karakteridir.
Anayasa Mahkemesi anayasa
değişiklikleri konusunda savsaklan-
maz ve kaçınılmaz görevini yerine
getirmiştir. Yargıç da uyanr, yargı
da... Uyan gecikmiştir, yetersizdir,
ama doğrudur ve yerindedir.
Anayasalar kimsenin, özellikle
siyasetçilerin tekelinde değildir. Bilim
adamlan da yazsa, konuşsa, eleştir-
se, önerse, uyarsa iş işten geçmeden...
(*) 25.4.1987 günlü Milliyet,
25.4.1987,25.5.1987,20.2.1989ve
25.4.1989 günlü Cumhuriyet
gazetelerindeki yazılarımiz.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Bir Şeyler Yapmak
Zamanı...
Hangi birini?
Evet, hangi birini ele almalı, hangi biri üstünde
düşünmeli, konuşmalı, tartışmalı?
Birbiri ardına geliyor, geçiyor, unutuluyor olay-
lar... Hem de ne olaylaıi Daha önceleri yaşanmış-
lan bir yana bırakıyorum, yeni yeni başgösteren-
ler, akıllara durgunluk venecek ölçüde şaşırtıcı, kız-
dıncı olanlar, bir değil, beş, on değil!..
Yurttaş büyük sıkıntı içinde. Her gün geçim ola-
naklan darlaşryor. Gide gide açlık sıntnnın attına bi-
le iniyor! Bu ülkede kim ayda beş yüz milyondan
düşük bir kazanç sağlıyorsa, o açlık sınınnın çiz-
gisindedir, hele dört beş kişilik bir aile sahibi ise...
Soruşturma dosyalan yığın yığın! Her biri cum-
huriyet savcılannın elinde! Mahkemeler, yargıçlar
dosyalan incelemeye yetişemez durumda. Hırsız-
lık, yolsuzluk, soygunculuk, utanmazfık, şımank-
lık, kolay yoldan çok kazanç elde etme, ülkedeyay-
gın bir salgın...
Hangi birini, hangi birini?
Geçenlerde überal Parti Başkanı Tibuk bir söz
söylemişti, unutamadım:
"Kuzeyülkeleri, Hollanda, Danimarkagibiûlke-
ler kapılan açıp, isteyen ûlkemize gelebilir dese-
ler, bu ülkede kimse kalmaz. *
Böyle birsöz korkunç biranlam taşımaz mı? De-
mek, yetmiş milyona yaklaşmış bir toplumda kim-
se ülkesini sevmiyor, herkes canını kurtarmak te-
laşında; kim elini uzatırsa tutmaya, o yabancı ül-
kelerde ekmek parasını çıkarmak için koşup git-
meye hazır... öyle mi?.. Acaba? Hemencecik T7-
buk'un dedikleri saçma " diyebil/yor musunuz?
Kırk beş yıldır köşe yazısı yazan bir yurttaşını-
zım. Bir edebiyat adamı. Bir yurtsever. Atatürk
devriminin yaşfartmış bir savunucusu... On cum-
hurbaşkanı, üç darbe, sayısız başbakan dönemi
gördüm, yaşadım. Zaman zaman umutlara kapıl-
dığım oldu. Genç kuşaklaryetişsin, üfke yönetimin-
de söz sahibi olsun diye...
Bugün siyaset dünyasının önde gelen adlanna
bir bakın. Hepsi kırklı, ellili, en çok aftmışlı yasla-
nn insanlan: Çüler, Yılmaz, BahçeJİ, Baykal, Oz-
kan, Gül, Tayyip vb... Yaşlılan, Ecevit, Kutan, Er-
bakan kuşağını çoktan aşmalan gerekmez mi?
Daha yurtsever, daha çağdaş, daha uygar, ulusal
değerlere daha bağlı, daha onurlu olmalan gerek-
mez mi? Ülkeyi, ulusu öncekilerden daha çok sev-
meleri, benimsemeleri, savunmalan!..
Geçen akşam TVde bir tartışma izledim. Eski
Cumhuriyet, derken Milliyet, sonra Hürriyet, Sa-
bah yazan. Hatta kimi zaman başyazan olan bir
kişi gençlerle tartıştı. Doğrusu onun yerinde ol-
mak istemezdim. Gençlerin okJukça ağır suçlama-
lanna karşı şöyle bir yorum yaptı: "1923'lerdeya-
şanan sıkıntılann iki binliyıllarda da aynenyaşan-
dığını; yetmiş yılda başansız kalınmasının nede-
ninin araştınlmadığını..."
Demek istediği, Lozan'ın, cumhuriyet dönemi-
nin, Atatürk ilke ve devriminden kaynaklanan bir
anlayışın başansız olduğu; yetmiş yıl sonra bile
halkın ülkenin gerilik batağında çırpındığı... Ama
unuttuğu bir gerçek var, o da Atatürk'ten sonra
işbaşına gelenlehn, özellikle 1950 sonrasında Ba-
yar'lann, Menderes'lerin, Demirel'lerin, Özal'la-
nn, Çiller'lerin, Yılmaz'lann... 12 Mart ve 12 Eylül-
cülerin, ha/ktan yana cumhuriyet anlayışını tanın-
maz hale getirdiklerini, Atatürkçü cumhuriyet dev-
rimi çizgisine sürekli ters düştüklerini...
Evet, hangi birini yazmalı, tartışmalı, konuşma-
lı? Gözle görünen gerçek, bugün siyaset dünya-
sının büyük bir boşluk içinde olduğu, halkın gü-
ven duyduğu birtek lider kalmadığıL Oysa, cum-
huriyet devrimine yürekten bağlı milyonlarca in-
sanımız var. Umut onlarda, onlann bir araya gel-
melerinde. Derneklerde, örgütlerde darmadağı-
nık durumdaki bu birikimin bir çatı attında buluş-
masında!.. Evet o şarkıda denildiği gibi, artık "bir
şeyleryapmalı..."
tLAN
T.C.
İZMİR10. ASLtYE HÜKUK
MAHKEMESİ'NDEN
EsasNo: 2000/621
Davacı Izmır Büyükşehir Belediyesı vekili tarafın-
dan davalı lsmaı! Bakırlısoy aleyhiöe açılan 16. mad-
deye göre tescil davasında,
Aramalara ragmen adresi temin edilemeyen davalı
Ismaıl Bakırlısoy'a tebligat yapılamadjğındaıı ilanen
davetiye tebliğine karar verilmiş olmakla;
Yukanda ad ve soyadı yazılı davaluun Lzmir 10. As-
liye Hukuk Mahkemesi'nde yapılacak olan 2.4.2001
günü saat 10.40'taki dunışmasında hazır bulunması ve-
ya kendısijıı bir vekii iletetnsUettınnesi, aksi halde du-
ruşmalann yokluğunda devam edeceği hususu tebligat
yenne geçmek ûzere ilanen tebliğ olunur. 26.1.2001.
Basın: 5292
'Düğme' Tartışmacılan Pentagon'u Görsün!
H. BaSIİ AKGtRAY Hukukçu, Eski Parlamenter
eyaz Enerji operasyonunda, "Düğ-
ı meyeklnı basa" ya da "Operasyo-
k
mı Idm bj^Jatn" tarnşması, hiç ge-
j yokken kırai yöneticilerinıiz ta-
r
rafindan, birrejimsorunu haluıe ge-
tirilmek istendi. Oysa soruşturma,jandarma-
nın düğmeye basmasıyle başlanlmış olsada usul
ve yasalara aykın bir durumdan söz etmenin
hiçbir anlamı yoktur. Şundan ki, 10 Mart 1983
günü yürüdüge gıren 2803 sayılı Jandarma
Teşkilat ve Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 3.
maddesi, jandarmanın "~anniyBtve asayiş 9e
kamu düzeninin korunmasnıı sağlavun sflab-
h, askeri bir gövnıiik w kofiok kjmçti" oldu-
ğunu kabul etmiş ve 7. maddesinin 'a' bendi
ile de "emniyrt ve asayiş ile kamu düzenini
sağtamak, konımak ve koOamak, kaçakçıbğı
men, taidp ve tahkik (sornşturma) etmek, suç
işknmesini önlemek" görev yetkilerini tanı-
mıştır.
Açıkladığım yasa kurallanndan da anlaşı-
lacağı gıbi, birkolluk gûcü olanjandarma, ge-
nel komutanından en alt sıradaki karakol ko-
mutanına kadar her görevli bir suçu, her ne şe-
kilde olursa olsun, haber aidığı anda, el at-
mak, güncel deyişle, "dnğmeye basaiAk
n
la
yükümlüdür. Olaya hemen el koyar ve duru-
mu, sıradaki yerine (hiyerarşi) göre, kayma-
kam, vali, Içişleri Bakanlığı ve cumhuriyet
savcıhğına bildirir.
Anladığımıza göre olay böyle başlamış, yü-
rütülmüş ve ilgili yerlere de duyuruda bulu-
nulmuştur. Bu denli yasaya uygun yürütülen
bir soruşturma nedeniyle kopanlan yaygara-
yı anlamak olanakh değildir.
İnsanlann belli bir yaşa ulaşıaca daha du-
yarh ve coşkulu olmalan doğaldır. Sayın baş-
bakanm, sesi titreyerek askeri otoriteyi erek alan
sözlerinin bu coşku ve duyarhğın ürünü oldu-
gu kabul edilebilır.
Ama, birkaç kez düğmesine basılan ve düğ-
mesine basılan ötekı yoldaşlanyla anlaşıp her
seferinde düğmenin aii sesini kesen yardım-
cısuun, birtakım halli (1) hareketlerle kanşık
demeçleri, kimi seçmenlerine bir "fleti* (me-
saj) değilse, başka amaçlarayönelik olduğu dü-
şünülebüir.
Öyie anlaşılıyor ki, AB 'nin istekleri doğrul-
tusunda, ülkemıan demokratgeçinenleri, söz-
de solculan ve bir bölüm kişisel çıkar peşin-
de olan işadamlannı da arkasına alan sıyasi-
lerimiz, TSK'yi, ülke sorunlan konusunda
suskunlaştırma amacı gütmektedirler.
Çünkü AB öyle istemektedir.
Çünkü araşnrmalar, halkın yüzde 40'ının
siyasal partilere güvenmediğuıi, başka bir de-
yişle demokrasımizin vazgeçilmez öğeleri olan
siyasal partilerden, halkın çoktan vazgeçtiği-
ni göstermektedir.
Çünkü TSK, irticanın, yolsuzluklann ön-
lenmesini istemektedir. MGK'nın, AB'ye ahn-
mamıza engel gibi gösterilmesinin 28 Şubat'ın
yeniden tartışmaya açılmasınuı altında hep bu
amaç yatmaktadır. Oysa, bize demokrasi der-
si vermeye kalkışan birçok ülkede, konsey,
komite, kurul gibi adlarla oluşmuş benzer ku-
rumlar vardır. Örneğin ABD'de Pentagon'a
damşmadan bir ulusal sorun haklanda karar
aYmtbğı görühnemiştir. Anımsanacağı gibi, Er-
meni soykmnu konusunda Temsilcikr Mecfi-
d'ndegünJerctgörüşmderjapdmjşvtkoiHi ka-
rar aşamasına kadar getirilmiştir. ABD yöne-
timinin sürekti u>
p
anlanna ve Başkan Clın-
ton 'm direnjneti istekJerinedekuiakasdmannş-
ü. Ama son aoda, bem de oviama aşamasında,
işePentagonelatt vegenelkurmay başkanuun
oyansı üzerine tasan geri çekflmiştL
Böyle bir davranış hıç kuşkusuz askerin si-
vil otoriteye dayatmasıdır, ama hiç kimse,
Amerika 'da demokrasi yoktur diyememiştir. Bi-
zim, "Tûrldye'de demokrasi yok" diye haykı-
ranlardan da bu konuda bir ses çıkmamıştır.
Portekiz'de, 1976 Anayasası'yla kabul edilen
ve askerlerden oluşan "Devrim Konseyi", ki-
mi konularda hükümete uyanda bulunabil-
mekte ve askeri konularda yasa koymak yet-
kisini bile kullanabilmektedir (2).
Örnekleri çoğaltmak olanaklıdır. Ne var ki,
bizim entel takunma göre bunlar önemli de-
ğildir. Onlara göre, Türkiye, AB'nin tüm da-
yatmalanna boyun eğmekle demokratikleşe-
cek, Avrupah olacaktır. O halde, kayıtsız ko-
şulsuz tesümiyetçiliğe karşı çıkan TSK'nin
sesi MGK kaldınlmah ya da daha çok srvil ağır-
hkh olmalıdır.
îşte, Beyaz Enerji soruşturması üzerine ko-
panlan firtına ile güdülen amaç budur.
Hukuk devleti, hukukun üstünlügü, insan
haklan, eşitük gibi, demokrasinin temel ilke-
lerinin değişmezliği aynk tutulursa, her ülke-
nin demokrasi uygulaması başkadır. Örneğin,
ABD demokrasisi ile Fransa ya da Isviçre'de
uygulanan demokrasi uygulamasının aynı ol-
duğukabul edilemez. Her ülkenin tarihsel ya-
pısı, toplum ilişkileri, gelenek ve görenekle-
rine göre uygulamanın değişik olması doğal-
dxr.
Bilındiği gibi demokrasilerde, yurî sorun-
lan üzerinde tüm bireylerin konuşraa hakkı var-
dır. Askerler de bu toplumun eğitilmış, ayduı-
lanmış bireyleridir. Bu nitelikli ldşilerin konuş-
malanndan demokrasinin zarar göreceği savı
geçerli olmamahdır.
Eğer, her asker kişinin, her zaman ve yerde
gelişigüzel konuşması istenmiyorsa (doğal ki
böyle bir durum kabul edilemez) ve hele eğer
askeri dayatmalara, darbelere meydan verilme-
mek isteniyorsa, MGK sürgit var olmalı ve
asker kişi orada konuşup tartışabümeu'dir.
Anayasamıza göre, MGK'de aluıacak so-
nuç, ancak hükümete bir düşünce bıldırmek-
ten öte bir anlam taşunadığına ve hükümetin
bu düşüncenin tersine birkararalmasının her-
hangi bir yaptınmı da olmadığına göre,
MGK'nin demokrasiyle bağdaşmaz olduğu
savı dayanaksız kalmaktadır.
Unutulmamahdır ki, laik Türkiye Cumhu-
riyeti De\leti'nin kuruluşunda, Başasker Mus-
tafa Kemal ve tsmet, Fevzi, Kazım gibi komu-
tanlann büyük payı vardır.
Kurduğu devleti konımak, kollamak kadar
doğal ve haklı bir davTanış olamaz.
(1) Argo bir sözcüktür. Değişik duruş ve
davranışlaıia kabadayılık gösterisı anlatır.
(2) Bİa. "Türkiye de Askeri Müdahalelerin
AnayasalEtkilen."Dr. Serap Yazıcı.
Yurttaşlık Bilinci ve Hoşgörü
Bahir M. ERÜRETENHukukçu
Kendisini hoşgörü sa-
hibi olarak niteleyen kimi
aydın köşe yazarlan, ül-
kemizin anayasasında an-
laümını bulan vetemel fel-
sefesini oluşturan Atatürk-
çü degerlere bağlı vatan-
daşlan, gerici ve bağnaz
kesimdekılere karşı hoş-
görüsüz olmakla, hatta
"dayatnua" olmakla suç-
lamaktadırlar.
Aslında butûr suçlama-
lar, kendisini Atatürkçü
gösterip öte yandan dınsel
bağnazlarla kol kola olan-
lardan gehnekte, nedense
gerçek Atatürkçüler de
-herhalde geniş hoşgörü
sahibi olduklanndan- bu
tür suçlamalara seyirci kal-
mayı yeğlemektedirler.
Düimizde hoşgörü söz-
cüğü (eski dilde müsama-
ha, Batı'da tolerans) inan-
madığimızve benimseme-
diğimiz kişilerin söz ve
eylemlerine karşı tepki
göstermemek anlamında
kullanılan bir sözcüktür.
Ancak asla unutulma-
mahdır ki hoşgörü kavra-
mı, bireysel aknda söz ko-
nusu olabilen bir kavram-
dır. Yalnızca ahjak aianın-
da söz konusu olanbir dav-
ranışûr. Başka bir deyişle,
kamusal alanda, yaptinm-
lar içeren hukuk alamnda
geçerliliği olamaz.
Hukuk alanuıda, aykın
eylemler bir sorumluluk
gerektiriyor, bir suç oluş-
turuyorlarsa, bunun gerek-
tirdiği sorumluluğa kat-
lanmak zorundadırlar.
Böylesi bir eylemi övmek
ya da hoşgörü adı altında
onay vermek olanaklı bu-
lunmadığı gibi, hatta bazj
durumlarda, hoşgörü adı
altında o fiili öven ya da
gizleyen kimse de suçlu
olur.
Bukonuyu somutbir ör-
nekle göstermekte yarar
var. Örneğin, anayasa ve
yasalanmızın suç saydığı,
halkın dinsel duygulannı
sömürmekyoluyİa bölücü-
lük yapmak, iktidarolmak
için din sömürûsü yapmak
ya da devrim yasalannın
suç saydığı fulleri işlemek
suç sayılmıştır.
Bunlar, bu suçlannın ce-
zalannakatlanmak zorun-
dadırlar. Savcılann göre-
vi, bu kişilen mahkeme
önüne çıkarmak, eylem-
lerine uyan yasa maddele-
rine göre cezalandınlma-
lannı istemektir.
Aynı eylemlere, Ata-
türkçü düşünce sistemini
özünden benimsemiş bir
yurttaşın da karşı çıkma-
sı gayet doğaldır ve bunun
hoşgörü kavramı ile uzak-
tan yakından birilgisi yok-
tur.
Bir vatandaşın, vatan-
daşlık duygu ve bilinci ile
yasadışı eylemlere karşı
olmasını
u
dayatmacıhk
olarak" göstermek haksız
ve hoş karşıianmaz bir tu-
tumdur, güven vermeyen
bir kişilik sergilemedir.
Yasalann suç saydığı ey-
lemlere karşı "hoşgörü"
adı altındayandaş olmak-
nr.
Daha aç± söylemek ge-
rekirse. gerçek Atatürkçü.
laik ve çağdaş olan, ana-
yasa ve yasalara saygılı
olan bir vatandaş, dinsel
bağnazlıklara, yasalarla
önlenmiş aykın eylem ve
söylemlere karşı çıkıyor-
sa, bunun nedeni, yalnız-
ca o kişilerin Atatürkçü
oluşu ya da yalnızca Ata-
türk sevgisinden kaynak-
lanmıyoc Bu bağnazca ey-
lemlerin, anayasa ve yasa-
lara karşı suç oluşturan ey-
lemlerden bulunması ne-
deninden kaynaklanıyor.
Hiçbir bireyin -ister ay-
dın. ister yazar olsun- suç
oluşturan eylemleri "hoş-
görö" adı altında benim-
semesı ve karşı görüşte
olan gerçek Ataturkçüle-
ri "dayatmacıhlda" suçla-
ması, asla kabul edilebile-
cek bir görüş değildir.
PENCERE
Once Kendimizi
Aydınlatmak
Soykırım suçunu temel krtaplar nası\ tanımlıyor-
lar: "Aynı ulustan, soydan, ırktan, dinden olan br
insan topluluğunu bilerek (bilinçli) ve sistemli (plart
lı) bir biçimde yok etmek."
1946'da Birieşmiş Milletler'cle kararalınıyor Uy-
gar dünyada soykınm suçu işleyen cezalandınla-
caktır. BM Gene) Kurulu'nun 1948'de onayladığı
Türkiye'nin 1950'de imzaladığı sözleşme, ilginç biı
içerik taşıyon "soykınm suçu zamanaşımına uğ-
ramaz." 1915'ten bu yana Ittihatçılardan kimse
hayatta kalmadı; ama madde, özü bakımından an-
lamlı ve yüklemli...
Soykınm diye Türkiye'nin önüne çıkanlan sorun
temelde ne bir hukuk sorunu, ne de tarih!.. Altın-
da ekonomik gerekçeteryatan ve Anadolu'yu dört
yandan kuşatan çıkar savaşımının parçası!.. Ana-
dolu'yu kuşatan çemberde Ermeni, Yunan, Rum
ve Kürtlerin kullanılmak istenmesi, Osmanlı Impa-
ratorluğu'nun bölüşülmesindeki bütün kavgalan
körükleyip hortlatmak güdüsündeki emperyaliz-
min tezgâhını yeniden kurduğunu vurguluyor.
1991'de Sovyetter'in yıkılması ve "Soğuk Sa-
vaş'm sonu, bu kapıyı ardına kadar açmıştır. Kim-
se kendi kendisini aldatmasın. Karşıdaki cephe ne
yaptığını, neyi amaçladığını çok iyi biliyor.
•
Tarihte tragedyalar var; insanlann birbirteriyte
boğazlaşmalan her zaman ve her coğrafyada gö-
rüldü. 1936'dan 1939'a dek süren "Ispanya Iç Sa-
vaşı"nda bir milyon Ispanyol birbiriyle boğazlaşt;
kardeş kardeşin canına kıydı; sonra birbirierinin
yüzüne nasıl bakabileceklerdi?.. .
Unutmaya karar verdiler. ' *.''••
Mustafa Kemal'in kurduğu "laik cumhuriyet"rn
ilk döneminde de bir karar verilmişti, ülkede yaşa-
nan kanlı dramlar unutulacaktı, kimse eski defter-
leri kanştırmayacaktı; Istanbul Türkiye'nin en bü-
yük kentiydi, yan yanya Türk ve Hıristiyandan olu-
şuyordu; Yahudi, Rum, Ermeni, Türk vb. bir arada
yaşıyor, kimse kimseye, geçmiş nedeniyle düş-
manlaşmak hakkını kendisinde görmüyordu.
Ya şimdi ne oluyor?..
Yaşadığımız coğrafya biryana, dünyayı yöneten
egemenlerin metropollerinde Türklere yönelik es-
ki defterieri açıp kanştırmak, ortak bir siyasetin bi-
linçli stratejisine dönüşmedi mi?..
Aptallığın gereği yok!.. •' **
Rastlantı değil bu!..
Yazık ki kanlı geçmişi unutmak hakkını bu hari-
tada yaşayan mazlum halklara tanımıyorlar.
Emperyalizm işte budur!..
Avrasya, yaşadığımız "kûre'nin en zengin ener-
ji yataklanna sahiptir.
Bu coğrafyada halklara rahat yok!.. ,. ,-j -
•
Peki, 1915'te soykınm var mı?..
Osmanlı, hangi dine, ırka, ulusa "bilinçti ve sis-
temli yok etme" yöntemini uygulayabilirdi?.. Çok
dinli, çok uluslu, çok ırklı bir kavramdır Osmanlı!..
Ittihatçılann ham milliyetçilikleri, devlet kuramırta
dönüşmecten ırkçı soykınm teorisine nasıl dönü-
şebilirdi?.. Istanbul'daki Ermenileri baş tacı eden
Osmanlı Devleti, Ermeni soyunu yok etmeyi plan-
lamakla nası! suçlanabilir?..
Suçlamanın "c/d'd'/"birteme/iyok!..
Ne var ki "ciddi" bir sorun karşısındayız; aymaz-
lığımızı aşmak zorundayız; dağınık, biz bize, saç-
ma sapan tepkileri aşarak silkinmek gerekiyor; ilk
işimiz halkımızı tepeden tırnağa aydınlatmaktır.
Bu işin başını Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet
Necdet Sezer çekmelidir.
T.C.
ADANA 7. ASİÜYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1999/836 Esas
2000/939 Karar
Davacı 11 Özel Idare Müd. ızafeten Adana Valilıği
vek. Av. Hülya özdemir tarafindan davalılar Ramazan
Kalay miıascılan, Hasan Ali Kalay, Mevlüt Kalay, Or-
han Kalay, Ummi Kalay aleyhine açılan tapu iptalı ve
hükmen tescil davasında 14.12.2000 günlü karannda
verilen hükûm geregince;
Suluca köyü, 374 parsel tapu kaydının iptali ile dava-
cı Adana ll Ozel Idare yönetinn adma tapuya yazılma-
sına dair venlen 14.12.2000 tarihli hüküm özeti, dava-
lılar Ümmi Kalay, Orhan Kalay, Hasan Ali Kalay'a teb-
ligat yerine kaim olmak üzere ve süresi içensinde tem-
yız ve cevap hakkını kullanmak üzere ilanen tebliğ olu-
nur. 23.1.2001.
Basın: 5445
numara
AV-'J*. K A R,T «jiTUBKCELU tfı I M