Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2001 PERŞEMBE
HABERLER
Bakanlar Kurulu Nâzun Hikmet'i yurttaşhktan çıkarırken keyfi davranmıştır
Hukukdışıverilenkarar~Tk "Tâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkanlması
/ \ / karan 23 Mayıs 1928 tarihinde kabul
_Z V edilen 1312 Sayılı Türk Vatandaşhğı
Kanunu'nun 10/1. maddesi kuralına
dayandırılmıştır. Bu maddenin öngördüğü eylem,
'vatan hainliği suçunun' kapsamı içerisinde
değildir. Bakanlar Kurulu kararnamesinde, bu
anlamda bir irtibat dahi kurulmamıştır.
/
çışlen BakanlığYnın Nâznn Hikmet
ıle ılgıli dosyasında yer alan Nâzun
Hikmet'in yurttaşlıktan çıkanlması-
na ılışkın Emnıyet Genel Müdürlüğü'nün
"teklif jazeT 25 Temmuz 1951 tanhıni
taşımaktadır Bu yazı aynı gûn, Içışleri
Bakanlığı'na sunulmuş, ardından özel
ulakla Başbakanlığa ulaştınlmıştır. Baş-
bakanlık, Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan
çıkanlması kararnamesını yıne aynı gün
ıçensınde hazırlamış ve gün bıtmeden iş-
lemın sonuçlandınlmasını ıstemıştır. Ba-
kanlann ve Cumhurbaşkanı'nın ımzası da
tamamlanır ve Nâzım Hıkmet, bır gûn
içensınde yurttaşlıktan çıkanlu". Telaşla
ve aceleyle alınan bir karardır bu.
Hukufcun gözüyle bafalacafaa
Söylenen ya da ıddıa edilen şu:
Nâzım Hıkmet "vatan hainliği suçunu"
ışledığı ıçın >T«ttaşlıktan çıkanldı. O ne-
denle. karar doğrudur, yerindedır, huku-
ka uygundur.
Eger hukukun gözii ıle bakılacaksa, iş-
te o zaman daha cıddı olunması gerek-
mez mı? Hemen belırtelım. Bu ıddıa doğ-
ru değil. Tümüyle yanlış.
Türk hukukunda vatan hainliği suçu,
ılk kez, Büyük Mıllet Meclısı'nın 29 Ni-
san 1920 tarihlı 2 Sayılı "Hıyanet-i Vto-
niye Kanuno" ıle tanımlanmışbr. Nâzun
Hıkmet, bu kanun nedenıyle hiçbır za-
man suçlanmamış ve yargılanmamıştır.
Nâzım Hıkmet ile ilgilı tüm davalar,
uygulanması ıstenılen yasa maddesi her
ne olursa olsun, komünızm düşüncesıni
yaymak kastına dayalıdır. Harp Okulu ve
Donanma Mahkemelen'ndekı siyasal
komplo nıtelıklı son yargılamalar da bu
anlamdadır. Nâzım Hıkmet, yaşamı bo-
yunca düşünce ve uıançlan nedenıyle yar-
gılanmıştır. Nâzım Hikmet'in yurttaşlık-
tan çıkanlması karan ıse 23 Mayıs 1928
tanhınde kabul edilen 1312 Sayılı Türk
Vatandaşhğı Kanunu'nun 10/1. maddesi
kuralına dayandınlmıştır Bu maddenin
öngördüğü eylem, "vatan hainliği suçu-
nun" kapsamı içensınde değildir Karar-
namede, bu anlamda bu- ırtıbat dahı ku-
rulmamıştır. Bu ön belırlemeden sonra
konunun özüne dönelım Nâzım Hik-
met'in yurttaşlıktan çıkanlması karan hu-
kuka ve yasaya uygun mudur?
Türk Vatandaşhğı Kanunu'nun 10/1.
maddesinm öngördüğü düzenleme şöy-
ledır "Madde 10 - Ecnebi bir devletin as-
kerlikten gayn birhizmetini deruhteetmiş
olanlardan kabul ettiği hizmetin tayin otu-
nacak müddet zarfinda terki için Türki-
>e'de bulunduklan mahal hükümetieri ve
ecnebi merrüeketinde Türk eiçflik ve şeb-
benderhaneieri vasıtasüe verilecek emre
imrisal etme>en ve>a Türkhe iie muharip
olan bir devletin hizmetinde bflamezuni-
yetdevam eden Türkler vatandaşhktan B-
kat ohınabihr.''
Gorulduğü gıbı yasa, Türkıye'de veya
Türkıye dışında herhangı bır ülkede ya-
şayan bırTürk'ün, "Ecnebibirdevletinas-
kertikten gayn bir hizmetini deruhte et-
artışması
"Y 7"Urttaşlıktan çıkarma yasasında, kişinin
Y yabancı bir devletin görevini üstlenmesi
J~ noktasında, tahminde bulunmak ya da
yorumla karar vermek olanaksızdır. Iddianm,
kesin kanıtlarla kanıtlanması gerekmektedir.
Bakanlar Kurulu kararnamesinde, Nâznn
Hikmet'in Sovyet hükümetinin bir hizmetini
üstlendiği iddiası doğrulanmamıştır.
SaMan: Tahsin Akma (cezaevi müdürü, sava), Nad Sadullah, Nâznn Hikmet, Esat Adi] Müstacabboğlu, Abidin Dino, Tevfik Hekimoğlu (diş doktonı).
HMŞ" ohnasını (üstlenmesini), yurttaşlık-
tan çıkarma nedenı saymaktadır.
Yasanın öngördüğü düzenleme gere-
ğınce, üstlenılen ışın, askerhk dışında ve
yabancı devletin hıyerarşısı, yam dısıph-
nı içensınde ohnası ya da yabancı devlet
yönetimirun ıstencıne bağlı olarak ger-
çekleşmiş bulunması ve nıhayet, süreklı-
lik göstermesı gerekmektedır.
Kışüıın yabancı bır devletin görevını
üstlenmesi noktasında, tahminde bulun-
mak ya da yorumla karar vermek olanak-
sızdır. Iddıarun, hukuka uygun ve kesın
kanıtlarla kanıtlanması gerekmektedır.
Kararname, Nâzım Hikmet'in Sovyet hü-
kümetinin bır hızmetım üstlendiği ıddi-
asını ve aynca söz konusu hizmetin, ya-
sanın tanımına uygun nıtelik taşıdığı tar-
tışmasını bıle yapmamakta ve bu yolda
herhangı bir karuta da dayanmamaktadır
Aynca behrtelım kı Nâzım Hikmet'in
Sovyet hükümetımn verdığı hızmetı ıfa
ettığıne ılışkın hükümetın ıddıası samımı
de değıldır. Yaşam, bu ıddıayı yadsımak-
tadır. Anımsanacağı üzere, Nâzım Hik-
met'in yurtdışına çıkışı 17 Hazıran 1951
günü gerçekleşmıştır. Moskova'ya gıdışı
ıse 29 Hazıran 1951'dır. Aradan bir ay
geçmeden, 25 Temmuz 1951 günü yurt-
taşhktan çıkanlmıştır.
Kısacası hükümet, Nâzım Hikmet'in
Moskova'ya gelır gehnez henüz kendısı-
ne bannacak bir yer bile bulmadaru aya-
ğınuı tozuyla propaganda ve yayın faalı-
yetıne başlamış olduğunu ıddıa etmekte-
dır. Böyle bır ıddıa ne derece ıçten ve cıd-
dı olabılır kı?
Yurttaşlılctan çıfcarma
Türk Vatandaşhğı Kanunu'nun 10.
maddesıne göre, Türk yurttaşhğından çı-
kanlma karan verilebiİmesı belli bır usu-
le bağlanmıştır.
Yasanın getırdığı düzenlemeye ya da
usule göre, yabancı bır devletin bırhızme-
tını üstlenen Türk yurttaşına, söz konusu
hızmeti, belırtılecek süre içerisinde terk
etmesı ıçın bır süre verilir, eğer bu süre
içerisinde bu görevi bırakmamışsa veya
ızuısiz olarak sürdürmüşse. bu takdırde
yurttaşlıktan çıkanhnası karan alınabılır.
Bu koşul, yasanın bağlayıcı bır kuralıdır.
Bu kural yenne getınkneden, kışuun
yurttaşlıktan çıkanhnası mümkün değü-
dır Aksı halde venlecek karar yasaya ay-
kınolur.
Bakanlar Kurulu, yasanın öngördüğü
bu usule uymaksızın Nâzım Hikmet'in
yurttaşlıktan çıkanlmasına karar vermış-
nr. Bakanlar Kurulu'nun kararnamesinde,
"_. Sovyet hükümetinin vcrdiği hizmeti i-
fa etmekte olan maruf komünist Nâzmı
Hikmet Ran'ın kendisine bu hizmeti terk
etrnesi hususunda >apıiacaktebiigabn bir
fayda \erme>eceği müiahazaedndiğinden
Türk>3tandaşbğmdan çıkanlması(_) ka-
rarlaştmhmştır'' denılmektedir.
Yalnızca bu özeUık bıle, Nâzım Hık-
met'in yurttaşlüctan çıkanlması karannın
ne denlı keyfı olduğunu göstermeye yet-
mektedır. Evet. karar hukuk dışıdır.
MHP'II bakanlara blrkaç soru...
Televızyon kanallannda ılen gen ko-
nuşmayı manfet sayan MHP'h bakanlar!..
Sizler;
UNESCO'nun 2002 yılıru, Türk Dıh-
nın Şaıri "Nâznn Hikmet'in Yüzüncü Yı-
V olarak ilan etmesıne karşı mısınız?
Inanın, bunu tüm Tûrkçe Dünyası ve
Türkiye bılmek ıstiyor!.
Sizler; 2002 yılı boyunca, Türkiye'nin
tüm dünya gündemınde konuşuluyor, iz-
lemyor ohnasuu ıstemıyormusunuz? Nâ-
zım Hikmet'in adının, Türkıye'ye böyle
bır firsat sağlamasına karşı mısuıız?
lnanın, bunu tüm Türkıye bılmek is-
tiyor!..
Vâzım ile Celile'den portreler
Her iki ressam da bir resimde kolay kolay ele geçirilemeyecek olan gerçek bir suretin peşinde
LEVENT ÇALIKOĞLU
Nâzun'ın hiç akademik eğitim almadığı hal-
de insan vücudunun anatomik olarak en bela-
lı bölgesi olan "yüz" üzerinde ısrarla bekinme-
si size de garip gelmiyor mu?
Tabii kı öyle müzelere yaraşır klasik portre
değil hiçbiri. Ne pişkin bir kentsoyluyu ne de
kibırli (hafif yollu paranoyak!) bir aristokratı
memnun etmek için üretilmişler. Daha çok Nâ-
zım 'ın yakın çevresine ve tanıklıklanna teka-
bül ediyorlar. Bazen ziyarete gelen Piraye'yi,
bazen iş başında bır emekçiyi, çoğunlukla da
cezaevi arkadaşlannı imliyor. Aynca teknik
açıdan ıncelendiğinde özellikle yağlıboya ile
üretilenler çoğunlukla bir olmamışlık, bir ek-
siklık banndınyor. Nâzım'ın, mekân ve zaman
bağlamından kopardığı modelini derinlikli bir
hacim yerine yüzeysel bir boyamayla oluştur-
duğu bir uzam içerisine oturtması, bu olma-
rruşlığın en büyük nedeni. Bu yüzden, üst üs-
te çakışmayan renk pasajlan oylum intibaını
dışlayarak model alınan kişiyi neredeyse bir
afiş kahramanına dönüştürüyor. Özellikle Çan-
kın Cezaevi'ndeki arkadaşlannın yüzleri, re-
sımden ziyade illüstrasyona yakınlaşıyor, mo-
del, yaşayan bir karakterden çok, unutulma-
mak için betimlenen bir hatırat nesnesine dö-
nüşihenyor. Şüphesiz, bu yüzlerin her birin-
de derın bır yaşanmışlık, acı, gurur, hasret, ço-
ğunlukla da hülyalı bir bakış söz konusu. Ama
yıne de yağlıboyanın derin dokusuyla uzlaşma-
yan bu özellikler, geride kişiliğini tam anla-
mıyla çözemediğimiz bir yüz bırakıyor.
Yıne de hakkını vermek lazım. Nâzım'ın
özellikle pastel boyayla ürettiği portrelerde şa-
şırtıcı bir ustalık hâkim. Yağlıboyada üzerine
resim yaptığı yüzeyı sadece bır altlık olarak
kullanan ressam, burada kâğıdın dokusunu da
kurguya dahil ediyor.
Yüze ait fizyonomik özellikler, kâğıdın ren-
gıyle buluşuyor; tüm portre, ışıklı bir alana dö-
nüşerek oylumlu bir derinlik kazanıyor. Ayn-
ca yağlıboyada firçanın ardmda bıraktığı 12,
burada karakterin biçimsel olarak betimlen-
meyen çizgilenne de ışaret etmeye başlıyor.
Daha doğrusu malzeme bir süre sonra ortadan
kalkınca yüzün, karakterin, ruhun kendisine
toslamaya başlıyorsunuz. Doğrusu birbirini
dışlayan bu iki farklı teknik ve yöntemin, bir
Otoportre, tuval üzerine yağhboya.
ressamda nasıl buluştuğunu kestirebilmek güç.
Nâzun'ın bu portre sevdasını ve teknik do-
nanımı, annesi Cetile Hanınrdan mıras olarak
devTaldığı ortada. Benzer problemler ilk kaduı
ressamlanmızdan olan Cehle Harum'ın port-
relerinde de dikkati çekiyor. Yağhboya çaüş-
malarm acemiliğine karşıhk, pastel ile üretilen-
ler oldukça başanlı. Buna karşılık Cehle Ha-
nım'm Nâzun'a oranla daha geniş bir konu re-
pertuvan var. Vazo ıçmde çıçekJer, bırkaç mey-
venin tabak içerisinde yan yana getirildiği na-
türmortlar, kadın bedeninin ustalüda incelen-
diği hamam kompozisyonlan ve kara kalemle
yapılan çıplak etüdler. Fakat yine, yakın çev-
reye ait portrelerin diğer bütün çalışmalardan
sayıca fazla ve ciddiyetle ele almdığuıı tesbit
etmek mümkün.
Her iki ressamın da bır resımde kolay kolay
ele geçirilemeyecek olan gerçek bır suretin pe-
şinden koştuğunu düşünüyorum. Arada krmi
portre, modelden daha çok ressamın kendi
dünyasrru görünür kılsa da başkasını kendine
katmakla, çoğarmakla ilgilı bu yüzler. Bir ya-
zısında suretin ölümle olan ilişkisinden söz et-
mişti John Berger (1). Insanın öldüğünde ken-
disini tanıyanlara bir boşhık bıraknğuu, kişi-
nin benzeyışine ve suretine tekabül eden bu
uzanun canlı bir portre yapmaya çahşan res-
samın aradığı şeyin ta kendisi olduğunu iddia
etmişti. Nâzım ile Celüe'nin portrelerinin ara-
rulan bu boşluğa çekidüzen vermekle ilişkili
olduğunu düşünmek en doğnı yaklaşım ola-
caktır.
(1) John Berger: "GörünüreDcdrKiiçükBirTeon-
ye Doğru Achmlar ", Çev: Bülent Somay, Defter, Sayı:
34,s.56,1998
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Çankın, 1940, mukavva üzerine guvaş.
0 Sfizttmüş Gelenek, Görenek
ve Devtet Adamüğı...
Bir sürü meslektaş ve özellikle Demirelci siya-
setçiler, son çıkan krizi "devletimizin gelenek ve
göreneklerine" ve "devlet adamlığına" yakıştır-
mama yanşındalar.
örneğin son 50 yıldan bu yana düşünürsek,
acaba bu "süzülmûş" gelenek-görenekler
nelerdir? Bu sözcüklerie neyi kastettiğimiz belli
değildir. Menderes döneminin "gelenek ve gö-
reneği" nedir? 1960 darbesini yaşatan, ülkeyi
12 Mart 1971 darbesine, arkasından 1980 dar-
besine götüren "devlet geleneği ve görene-
ği"ri\n ne olduğunu merak etmez misiniz? Ve
askeri darbelerin bu gelenek ve görenekle ilişki-
sini sormaz_mısınız?
Ülkenin Özal tarafından soyguna açılmasının,
hayali dışsatımın teşvik edilmesi ve üstelik ha-
yali dışsatımlara vergi iadesi ve teşvik ödenme-
sinin, banka talanlannın başlatılmasının, planla-
manın tamamen rafa kaldınlmasının, en büyük
harcamalann devlet bankalan ve kurulan fonlar
aracılığıyla plan ve program dışına kaydınlması-
nın, memurun rüşvet almasını teşvik etmenin ne
tür bir gelenek-görenek, devlet adamlığı ve si-
yasetçi tipi yarattığını düşünmez misiniz?
Aile fotoğrafını ve bu fotoğrafa giremeyen kişi-
leri anımsayın; Demirel nasıl bir gelenek ve gö-
reneğin temsilcisidir veya nasıl bir gelenek ve
göreneğin temellerini atmış ve sürdürmüştür?
Devlet adamlığı veya gelenek-görenek, siya-
sal hayattan, yöneticilik tarzından ve Türkiye'nin
son 50 yılda yaşadıklanndan bağımsız bir olgu,
gökyüzünde uçuşup arada sırada Ankara'nın te-
pesine konan bir melek, asla kirienmeyen beyaz
renk, asla degişmeyen bir gökkuşağı... mıdır ki
ona utvi nitelikler atfediyoruz? Hem de kenann-
dan bile geçmediğü?
• • •
Devlet geleneğimiz, bence, özellikle son 50
yıldır, ülkeyi sık sık kıçüstü oturtmaktır.
Devlet geleneği ve göreneği; politikacıların,
milletin bütçesinin ve devlet bankalanndaki pa-
ralannın mümkün olduğunca büyük bölümünü
istedikleri gibi harcamalandır.
Tersini mi iddia edeceğiz?.
Dibe vurmuş, tepeden tırnağa talan edilmekte
olan; her biri yüz milyonlarca dolan ve bin mil-
yarlarca lirayı aşan soygunun bazen günaşırı
patlak verdiği, kasası tamtakır bırakılmış, her
gün milyonlarca işsize yüzlerce ve binlercenin
katıldığı ülkeyi bu hale, acaba hangi "süzülmûş'
gelenek-görenekler ve devlet adamlığı getirdi!?.
Bırakın Allah aşkına!
• • •
Devletin tepesinde kavga mı olurmuş!..
Türkiye bütünüyle büyük bir kavganın içinde...
Soyma ve soyduımama kavgasının içinde. Ülke
dibe vurunca, mecbunyetten ve iki-üç politikacı-
nın gayretryle ülke ayağa kaldınlmaya çahşılıyor.
Bir kısım, mali bakımdan biraz toparianmasın-
dan sonra ülkeyi yeniden soyulacak bir duaım-
da tutmaya çalışıyor! Bunlar, "siyasi irade"n\n
büyük çoğunluğunu oluşturmaktalar ve aynı za-
manda önemli ölçüde de iktidardalar. Cumhur-
başkanı'nın kişiliğinde kimliğinı bulan bir kısım
"Devlet" ve az sayıda "Politikacı" ve "Bürokrat"
da üfkeye, yeniden bu öfçülerde asla soyulama-
yacak bir yapı kazandırmaya çalışıyor.
Bütün krizin düğümlendiği nokta burada.
Soyguna ve taJana kesin karşı çıkacak, kesin
temizlik yapacak, en sert önlemleri alacak ve
çok hızlı hareket edeceksiniz... özellikle iç ve
dış koşullanna bakacak olursak, Türkiye'nin ge-
reksindiği tamamen böyle bir tutumdur.
Hükümetin genel tavn ıse (Tantan dışında) te-
mizliğin enine ve dikine genişlemesıne karşı çık-
mak veya karşı çıkmasa bile destek olmamak
veya gizli-açık engellemeler yapmak ve soruş-
turmayı sürdürenleri de yıldırmaktır. Hükümet,
soruşturmanın gelip dayandığı bakanı yerinde
tutuyor ve soygunun önemli bir siyasal boyutu
üzerine şal örtmeye çalışıyor.
Zirvedeki kavganın temelinde bu yatıyor!
"Siyasi irade", bugune kadar hiçbir denetime
tabi olmadan, devleti, babasının çiftliği gibi har
vurup harman savurmuştur.
Bunu da "seçilmişlik meşru temeiine" dayan-
dırmıştr.
Şimdi, 50 yıldır alıştığı biçimiyle saltanatını
sürdürmek istemekte ve sürdürebileceğini san-
maktadırl
Kıyametin koptuğu nokta burasıdır!
• • •
"Devletin tepesinde kavga olur mu" diye so-
racağımıza...
"Devletin tepesinde bugüne kadar neden
kavga çıkmadı" diye sormamız gerekir...
Çünkü soygunun sürmesinin bir nedeni de
bugüne kadar bu kavganın çıkarılmaması, çık-
mamasıdır!..
Şimdi umudumuzu büyütebiliriz!
obursali@biKmmerkezi.org.tr
Creensvjlle'de hükümlü olmak
Beyazperdeden
farklı bir cezaevi
VIRGINIA (AA) -
ABD'nın Virginia eya-
letindeki Greensville
Cezaevi, aralannda ra-
hatça dolaşabileceğiniz
mahkûmlanyla, kavga-
lı-gürültülü Hollyvvood
filmlerindeki örnekle-
rinden farklı bir görün-
tü çiziyor.
Yabancı Basın Mer-
kezi, "ABD'dc İnsan
Haktan" programı çer-
çevesinde bir grup gaze-
teciye Greensville Ce-
zaevi'ni gezdirdi. iki ki-
şilik hücrelerin bulun-
duğu Greensville'de
mahkûmlara, sigara içi-
len ve içümeyen yerler
olmak üzere hücrelerini
seçme şansı tanınıyor.
Cezaevinde mahkûmlar,
her gün sabah 06.30'da
uyandınlıyor, gün bo-
yunca eğitim ve iş prog-
ramlanna katılıyorlar ve
saat21.30'dadahücrele-
rine kihtleniyorlar.
Mahkûmlar cezaevi
sınırlan içinde, belli ku-
rallar çerçevesinde, ça-
lışma, basketbol oyna-
ma, kantınden ahşveriş
yapma, hse öğrenimini
tamamlama, mikrodal-
ga finn ve kahve maki-
nesinı kullanma, tele-
vizyon izleme olanakla-
nndan yararlanıyorlar.