24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2001 PERŞEMBE HABERLER Bakanlar Kurulu Nâzun Hikmet'i yurttaşhktan çıkarırken keyfi davranmıştır Hukukdışıverilenkarar~Tk "Tâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkanlması / \ / karan 23 Mayıs 1928 tarihinde kabul _Z V edilen 1312 Sayılı Türk Vatandaşhğı Kanunu'nun 10/1. maddesi kuralına dayandırılmıştır. Bu maddenin öngördüğü eylem, 'vatan hainliği suçunun' kapsamı içerisinde değildir. Bakanlar Kurulu kararnamesinde, bu anlamda bir irtibat dahi kurulmamıştır. / çışlen BakanlığYnın Nâznn Hikmet ıle ılgıli dosyasında yer alan Nâzun Hikmet'in yurttaşlıktan çıkanlması- na ılışkın Emnıyet Genel Müdürlüğü'nün "teklif jazeT 25 Temmuz 1951 tanhıni taşımaktadır Bu yazı aynı gûn, Içışleri Bakanlığı'na sunulmuş, ardından özel ulakla Başbakanlığa ulaştınlmıştır. Baş- bakanlık, Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkanlması kararnamesını yıne aynı gün ıçensınde hazırlamış ve gün bıtmeden iş- lemın sonuçlandınlmasını ıstemıştır. Ba- kanlann ve Cumhurbaşkanı'nın ımzası da tamamlanır ve Nâzım Hıkmet, bır gûn içensınde yurttaşlıktan çıkanlu". Telaşla ve aceleyle alınan bir karardır bu. Hukufcun gözüyle bafalacafaa Söylenen ya da ıddıa edilen şu: Nâzım Hıkmet "vatan hainliği suçunu" ışledığı ıçın >T«ttaşlıktan çıkanldı. O ne- denle. karar doğrudur, yerindedır, huku- ka uygundur. Eger hukukun gözii ıle bakılacaksa, iş- te o zaman daha cıddı olunması gerek- mez mı? Hemen belırtelım. Bu ıddıa doğ- ru değil. Tümüyle yanlış. Türk hukukunda vatan hainliği suçu, ılk kez, Büyük Mıllet Meclısı'nın 29 Ni- san 1920 tarihlı 2 Sayılı "Hıyanet-i Vto- niye Kanuno" ıle tanımlanmışbr. Nâzun Hıkmet, bu kanun nedenıyle hiçbır za- man suçlanmamış ve yargılanmamıştır. Nâzım Hıkmet ile ilgilı tüm davalar, uygulanması ıstenılen yasa maddesi her ne olursa olsun, komünızm düşüncesıni yaymak kastına dayalıdır. Harp Okulu ve Donanma Mahkemelen'ndekı siyasal komplo nıtelıklı son yargılamalar da bu anlamdadır. Nâzım Hıkmet, yaşamı bo- yunca düşünce ve uıançlan nedenıyle yar- gılanmıştır. Nâzım Hikmet'in yurttaşlık- tan çıkanlması karan ıse 23 Mayıs 1928 tanhınde kabul edilen 1312 Sayılı Türk Vatandaşhğı Kanunu'nun 10/1. maddesi kuralına dayandınlmıştır Bu maddenin öngördüğü eylem, "vatan hainliği suçu- nun" kapsamı içensınde değildir Karar- namede, bu anlamda bu- ırtıbat dahı ku- rulmamıştır. Bu ön belırlemeden sonra konunun özüne dönelım Nâzım Hik- met'in yurttaşlıktan çıkanlması karan hu- kuka ve yasaya uygun mudur? Türk Vatandaşhğı Kanunu'nun 10/1. maddesinm öngördüğü düzenleme şöy- ledır "Madde 10 - Ecnebi bir devletin as- kerlikten gayn birhizmetini deruhteetmiş olanlardan kabul ettiği hizmetin tayin otu- nacak müddet zarfinda terki için Türki- >e'de bulunduklan mahal hükümetieri ve ecnebi merrüeketinde Türk eiçflik ve şeb- benderhaneieri vasıtasüe verilecek emre imrisal etme>en ve>a Türkhe iie muharip olan bir devletin hizmetinde bflamezuni- yetdevam eden Türkler vatandaşhktan B- kat ohınabihr.'' Gorulduğü gıbı yasa, Türkıye'de veya Türkıye dışında herhangı bır ülkede ya- şayan bırTürk'ün, "Ecnebibirdevletinas- kertikten gayn bir hizmetini deruhte et- artışması "Y 7"Urttaşlıktan çıkarma yasasında, kişinin Y yabancı bir devletin görevini üstlenmesi J~ noktasında, tahminde bulunmak ya da yorumla karar vermek olanaksızdır. Iddianm, kesin kanıtlarla kanıtlanması gerekmektedir. Bakanlar Kurulu kararnamesinde, Nâznn Hikmet'in Sovyet hükümetinin bir hizmetini üstlendiği iddiası doğrulanmamıştır. SaMan: Tahsin Akma (cezaevi müdürü, sava), Nad Sadullah, Nâznn Hikmet, Esat Adi] Müstacabboğlu, Abidin Dino, Tevfik Hekimoğlu (diş doktonı). HMŞ" ohnasını (üstlenmesini), yurttaşlık- tan çıkarma nedenı saymaktadır. Yasanın öngördüğü düzenleme gere- ğınce, üstlenılen ışın, askerhk dışında ve yabancı devletin hıyerarşısı, yam dısıph- nı içensınde ohnası ya da yabancı devlet yönetimirun ıstencıne bağlı olarak ger- çekleşmiş bulunması ve nıhayet, süreklı- lik göstermesı gerekmektedır. Kışüıın yabancı bır devletin görevını üstlenmesi noktasında, tahminde bulun- mak ya da yorumla karar vermek olanak- sızdır. Iddıarun, hukuka uygun ve kesın kanıtlarla kanıtlanması gerekmektedır. Kararname, Nâzım Hikmet'in Sovyet hü- kümetinin bır hızmetım üstlendiği ıddi- asını ve aynca söz konusu hizmetin, ya- sanın tanımına uygun nıtelik taşıdığı tar- tışmasını bıle yapmamakta ve bu yolda herhangı bir karuta da dayanmamaktadır Aynca behrtelım kı Nâzım Hikmet'in Sovyet hükümetımn verdığı hızmetı ıfa ettığıne ılışkın hükümetın ıddıası samımı de değıldır. Yaşam, bu ıddıayı yadsımak- tadır. Anımsanacağı üzere, Nâzım Hik- met'in yurtdışına çıkışı 17 Hazıran 1951 günü gerçekleşmıştır. Moskova'ya gıdışı ıse 29 Hazıran 1951'dır. Aradan bir ay geçmeden, 25 Temmuz 1951 günü yurt- taşhktan çıkanlmıştır. Kısacası hükümet, Nâzım Hikmet'in Moskova'ya gelır gehnez henüz kendısı- ne bannacak bir yer bile bulmadaru aya- ğınuı tozuyla propaganda ve yayın faalı- yetıne başlamış olduğunu ıddıa etmekte- dır. Böyle bır ıddıa ne derece ıçten ve cıd- dı olabılır kı? Yurttaşlılctan çıfcarma Türk Vatandaşhğı Kanunu'nun 10. maddesıne göre, Türk yurttaşhğından çı- kanlma karan verilebiİmesı belli bır usu- le bağlanmıştır. Yasanın getırdığı düzenlemeye ya da usule göre, yabancı bır devletin bırhızme- tını üstlenen Türk yurttaşına, söz konusu hızmeti, belırtılecek süre içerisinde terk etmesı ıçın bır süre verilir, eğer bu süre içerisinde bu görevi bırakmamışsa veya ızuısiz olarak sürdürmüşse. bu takdırde yurttaşlıktan çıkanhnası karan alınabılır. Bu koşul, yasanın bağlayıcı bır kuralıdır. Bu kural yenne getınkneden, kışuun yurttaşlıktan çıkanhnası mümkün değü- dır Aksı halde venlecek karar yasaya ay- kınolur. Bakanlar Kurulu, yasanın öngördüğü bu usule uymaksızın Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkanlmasına karar vermış- nr. Bakanlar Kurulu'nun kararnamesinde, "_. Sovyet hükümetinin vcrdiği hizmeti i- fa etmekte olan maruf komünist Nâzmı Hikmet Ran'ın kendisine bu hizmeti terk etrnesi hususunda >apıiacaktebiigabn bir fayda \erme>eceği müiahazaedndiğinden Türk>3tandaşbğmdan çıkanlması(_) ka- rarlaştmhmştır'' denılmektedir. Yalnızca bu özeUık bıle, Nâzım Hık- met'in yurttaşlüctan çıkanlması karannın ne denlı keyfı olduğunu göstermeye yet- mektedır. Evet. karar hukuk dışıdır. MHP'II bakanlara blrkaç soru... Televızyon kanallannda ılen gen ko- nuşmayı manfet sayan MHP'h bakanlar!.. Sizler; UNESCO'nun 2002 yılıru, Türk Dıh- nın Şaıri "Nâznn Hikmet'in Yüzüncü Yı- V olarak ilan etmesıne karşı mısınız? Inanın, bunu tüm Tûrkçe Dünyası ve Türkiye bılmek ıstiyor!. Sizler; 2002 yılı boyunca, Türkiye'nin tüm dünya gündemınde konuşuluyor, iz- lemyor ohnasuu ıstemıyormusunuz? Nâ- zım Hikmet'in adının, Türkıye'ye böyle bır firsat sağlamasına karşı mısuıız? lnanın, bunu tüm Türkıye bılmek is- tiyor!.. Vâzım ile Celile'den portreler Her iki ressam da bir resimde kolay kolay ele geçirilemeyecek olan gerçek bir suretin peşinde LEVENT ÇALIKOĞLU Nâzun'ın hiç akademik eğitim almadığı hal- de insan vücudunun anatomik olarak en bela- lı bölgesi olan "yüz" üzerinde ısrarla bekinme- si size de garip gelmiyor mu? Tabii kı öyle müzelere yaraşır klasik portre değil hiçbiri. Ne pişkin bir kentsoyluyu ne de kibırli (hafif yollu paranoyak!) bir aristokratı memnun etmek için üretilmişler. Daha çok Nâ- zım 'ın yakın çevresine ve tanıklıklanna teka- bül ediyorlar. Bazen ziyarete gelen Piraye'yi, bazen iş başında bır emekçiyi, çoğunlukla da cezaevi arkadaşlannı imliyor. Aynca teknik açıdan ıncelendiğinde özellikle yağlıboya ile üretilenler çoğunlukla bir olmamışlık, bir ek- siklık banndınyor. Nâzım'ın, mekân ve zaman bağlamından kopardığı modelini derinlikli bir hacim yerine yüzeysel bir boyamayla oluştur- duğu bir uzam içerisine oturtması, bu olma- rruşlığın en büyük nedeni. Bu yüzden, üst üs- te çakışmayan renk pasajlan oylum intibaını dışlayarak model alınan kişiyi neredeyse bir afiş kahramanına dönüştürüyor. Özellikle Çan- kın Cezaevi'ndeki arkadaşlannın yüzleri, re- sımden ziyade illüstrasyona yakınlaşıyor, mo- del, yaşayan bir karakterden çok, unutulma- mak için betimlenen bir hatırat nesnesine dö- nüşihenyor. Şüphesiz, bu yüzlerin her birin- de derın bır yaşanmışlık, acı, gurur, hasret, ço- ğunlukla da hülyalı bir bakış söz konusu. Ama yıne de yağlıboyanın derin dokusuyla uzlaşma- yan bu özellikler, geride kişiliğini tam anla- mıyla çözemediğimiz bir yüz bırakıyor. Yıne de hakkını vermek lazım. Nâzım'ın özellikle pastel boyayla ürettiği portrelerde şa- şırtıcı bir ustalık hâkim. Yağlıboyada üzerine resim yaptığı yüzeyı sadece bır altlık olarak kullanan ressam, burada kâğıdın dokusunu da kurguya dahil ediyor. Yüze ait fizyonomik özellikler, kâğıdın ren- gıyle buluşuyor; tüm portre, ışıklı bir alana dö- nüşerek oylumlu bir derinlik kazanıyor. Ayn- ca yağlıboyada firçanın ardmda bıraktığı 12, burada karakterin biçimsel olarak betimlen- meyen çizgilenne de ışaret etmeye başlıyor. Daha doğrusu malzeme bir süre sonra ortadan kalkınca yüzün, karakterin, ruhun kendisine toslamaya başlıyorsunuz. Doğrusu birbirini dışlayan bu iki farklı teknik ve yöntemin, bir Otoportre, tuval üzerine yağhboya. ressamda nasıl buluştuğunu kestirebilmek güç. Nâzun'ın bu portre sevdasını ve teknik do- nanımı, annesi Cetile Hanınrdan mıras olarak devTaldığı ortada. Benzer problemler ilk kaduı ressamlanmızdan olan Cehle Harum'ın port- relerinde de dikkati çekiyor. Yağhboya çaüş- malarm acemiliğine karşıhk, pastel ile üretilen- ler oldukça başanlı. Buna karşılık Cehle Ha- nım'm Nâzun'a oranla daha geniş bir konu re- pertuvan var. Vazo ıçmde çıçekJer, bırkaç mey- venin tabak içerisinde yan yana getirildiği na- türmortlar, kadın bedeninin ustalüda incelen- diği hamam kompozisyonlan ve kara kalemle yapılan çıplak etüdler. Fakat yine, yakın çev- reye ait portrelerin diğer bütün çalışmalardan sayıca fazla ve ciddiyetle ele almdığuıı tesbit etmek mümkün. Her iki ressamın da bır resımde kolay kolay ele geçirilemeyecek olan gerçek bır suretin pe- şinden koştuğunu düşünüyorum. Arada krmi portre, modelden daha çok ressamın kendi dünyasrru görünür kılsa da başkasını kendine katmakla, çoğarmakla ilgilı bu yüzler. Bir ya- zısında suretin ölümle olan ilişkisinden söz et- mişti John Berger (1). Insanın öldüğünde ken- disini tanıyanlara bir boşhık bıraknğuu, kişi- nin benzeyışine ve suretine tekabül eden bu uzanun canlı bir portre yapmaya çahşan res- samın aradığı şeyin ta kendisi olduğunu iddia etmişti. Nâzım ile Celüe'nin portrelerinin ara- rulan bu boşluğa çekidüzen vermekle ilişkili olduğunu düşünmek en doğnı yaklaşım ola- caktır. (1) John Berger: "GörünüreDcdrKiiçükBirTeon- ye Doğru Achmlar ", Çev: Bülent Somay, Defter, Sayı: 34,s.56,1998 PERŞEMBE ORHAN BURSALI Çankın, 1940, mukavva üzerine guvaş. 0 Sfizttmüş Gelenek, Görenek ve Devtet Adamüğı... Bir sürü meslektaş ve özellikle Demirelci siya- setçiler, son çıkan krizi "devletimizin gelenek ve göreneklerine" ve "devlet adamlığına" yakıştır- mama yanşındalar. örneğin son 50 yıldan bu yana düşünürsek, acaba bu "süzülmûş" gelenek-görenekler nelerdir? Bu sözcüklerie neyi kastettiğimiz belli değildir. Menderes döneminin "gelenek ve gö- reneği" nedir? 1960 darbesini yaşatan, ülkeyi 12 Mart 1971 darbesine, arkasından 1980 dar- besine götüren "devlet geleneği ve görene- ği"ri\n ne olduğunu merak etmez misiniz? Ve askeri darbelerin bu gelenek ve görenekle ilişki- sini sormaz_mısınız? Ülkenin Özal tarafından soyguna açılmasının, hayali dışsatımın teşvik edilmesi ve üstelik ha- yali dışsatımlara vergi iadesi ve teşvik ödenme- sinin, banka talanlannın başlatılmasının, planla- manın tamamen rafa kaldınlmasının, en büyük harcamalann devlet bankalan ve kurulan fonlar aracılığıyla plan ve program dışına kaydınlması- nın, memurun rüşvet almasını teşvik etmenin ne tür bir gelenek-görenek, devlet adamlığı ve si- yasetçi tipi yarattığını düşünmez misiniz? Aile fotoğrafını ve bu fotoğrafa giremeyen kişi- leri anımsayın; Demirel nasıl bir gelenek ve gö- reneğin temsilcisidir veya nasıl bir gelenek ve göreneğin temellerini atmış ve sürdürmüştür? Devlet adamlığı veya gelenek-görenek, siya- sal hayattan, yöneticilik tarzından ve Türkiye'nin son 50 yılda yaşadıklanndan bağımsız bir olgu, gökyüzünde uçuşup arada sırada Ankara'nın te- pesine konan bir melek, asla kirienmeyen beyaz renk, asla degişmeyen bir gökkuşağı... mıdır ki ona utvi nitelikler atfediyoruz? Hem de kenann- dan bile geçmediğü? • • • Devlet geleneğimiz, bence, özellikle son 50 yıldır, ülkeyi sık sık kıçüstü oturtmaktır. Devlet geleneği ve göreneği; politikacıların, milletin bütçesinin ve devlet bankalanndaki pa- ralannın mümkün olduğunca büyük bölümünü istedikleri gibi harcamalandır. Tersini mi iddia edeceğiz?. Dibe vurmuş, tepeden tırnağa talan edilmekte olan; her biri yüz milyonlarca dolan ve bin mil- yarlarca lirayı aşan soygunun bazen günaşırı patlak verdiği, kasası tamtakır bırakılmış, her gün milyonlarca işsize yüzlerce ve binlercenin katıldığı ülkeyi bu hale, acaba hangi "süzülmûş' gelenek-görenekler ve devlet adamlığı getirdi!?. Bırakın Allah aşkına! • • • Devletin tepesinde kavga mı olurmuş!.. Türkiye bütünüyle büyük bir kavganın içinde... Soyma ve soyduımama kavgasının içinde. Ülke dibe vurunca, mecbunyetten ve iki-üç politikacı- nın gayretryle ülke ayağa kaldınlmaya çahşılıyor. Bir kısım, mali bakımdan biraz toparianmasın- dan sonra ülkeyi yeniden soyulacak bir duaım- da tutmaya çalışıyor! Bunlar, "siyasi irade"n\n büyük çoğunluğunu oluşturmaktalar ve aynı za- manda önemli ölçüde de iktidardalar. Cumhur- başkanı'nın kişiliğinde kimliğinı bulan bir kısım "Devlet" ve az sayıda "Politikacı" ve "Bürokrat" da üfkeye, yeniden bu öfçülerde asla soyulama- yacak bir yapı kazandırmaya çalışıyor. Bütün krizin düğümlendiği nokta burada. Soyguna ve taJana kesin karşı çıkacak, kesin temizlik yapacak, en sert önlemleri alacak ve çok hızlı hareket edeceksiniz... özellikle iç ve dış koşullanna bakacak olursak, Türkiye'nin ge- reksindiği tamamen böyle bir tutumdur. Hükümetin genel tavn ıse (Tantan dışında) te- mizliğin enine ve dikine genişlemesıne karşı çık- mak veya karşı çıkmasa bile destek olmamak veya gizli-açık engellemeler yapmak ve soruş- turmayı sürdürenleri de yıldırmaktır. Hükümet, soruşturmanın gelip dayandığı bakanı yerinde tutuyor ve soygunun önemli bir siyasal boyutu üzerine şal örtmeye çalışıyor. Zirvedeki kavganın temelinde bu yatıyor! "Siyasi irade", bugune kadar hiçbir denetime tabi olmadan, devleti, babasının çiftliği gibi har vurup harman savurmuştur. Bunu da "seçilmişlik meşru temeiine" dayan- dırmıştr. Şimdi, 50 yıldır alıştığı biçimiyle saltanatını sürdürmek istemekte ve sürdürebileceğini san- maktadırl Kıyametin koptuğu nokta burasıdır! • • • "Devletin tepesinde kavga olur mu" diye so- racağımıza... "Devletin tepesinde bugüne kadar neden kavga çıkmadı" diye sormamız gerekir... Çünkü soygunun sürmesinin bir nedeni de bugüne kadar bu kavganın çıkarılmaması, çık- mamasıdır!.. Şimdi umudumuzu büyütebiliriz! [email protected] Creensvjlle'de hükümlü olmak Beyazperdeden farklı bir cezaevi VIRGINIA (AA) - ABD'nın Virginia eya- letindeki Greensville Cezaevi, aralannda ra- hatça dolaşabileceğiniz mahkûmlanyla, kavga- lı-gürültülü Hollyvvood filmlerindeki örnekle- rinden farklı bir görün- tü çiziyor. Yabancı Basın Mer- kezi, "ABD'dc İnsan Haktan" programı çer- çevesinde bir grup gaze- teciye Greensville Ce- zaevi'ni gezdirdi. iki ki- şilik hücrelerin bulun- duğu Greensville'de mahkûmlara, sigara içi- len ve içümeyen yerler olmak üzere hücrelerini seçme şansı tanınıyor. Cezaevinde mahkûmlar, her gün sabah 06.30'da uyandınlıyor, gün bo- yunca eğitim ve iş prog- ramlanna katılıyorlar ve saat21.30'dadahücrele- rine kihtleniyorlar. Mahkûmlar cezaevi sınırlan içinde, belli ku- rallar çerçevesinde, ça- lışma, basketbol oyna- ma, kantınden ahşveriş yapma, hse öğrenimini tamamlama, mikrodal- ga finn ve kahve maki- nesinı kullanma, tele- vizyon izleme olanakla- nndan yararlanıyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle