Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2001 PERŞEMBE
L Â Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected]
Anayasamızın Sosyal Hukuk Devleti
Prof. Dr. Zafer GÖREN YükseköğretimDenetlemeKurulu Üyesi
hukuk devleti ilkesiyle aynlmaz bir
bağhlık içine yerleştirmiştir. Öte
yandan hukuk devleti ve sosyal dev-
let düşûnceleri, ne birbirleriyle öz-
deş, ne de birbirlerine ilgisiz iki bü-
tün (kompleks) olarak kabul edile-
bilirler. Hukuk devleti ve sosyal dev-
letin, anayasanın her ikisini bir so-
lukta ifade ettiği konusunu ele alma-
dan önce bu ikisinin kendine özgü
(spesifık) bir farkhlık içinde bulun-
duğunu da irdelemek gerekir. As-
lında hukuk devleti ve sosyal dev-
letın zıtlığı ve bağdaşırlığı sorunu,
modern anayasal devletin temel si-
yasal sorunudur. Hukuk devleti. kent-
soyJu (burjuva) toplumunun devle-
te karşı savaşından ortaya çıkmıştır.
Karşıtlık aynca korunması ve ger-
çekleştirilmesi söz konusu olan hu-
kuksal değerlerin farklılığında beli-
rir. Hukuk devleti bireyin yaşam,
özgürlûk ve mülkiyetinin korunma-
sına hizmet eder.
Sosyal devlet, sosyal açıdan teh-
likeye maruz kesimlerin varlıklan-
nın, tam çahşmalannın ve işgüçle-
rinin güvence altına alınmasına hiz-
met eder. Burada devlet gücûnûn
kapsamına ilişkin karşıtlık ortaya
çıkmaktadır. Hukuk devleti, devle-
tin özgürlûk ve mülkiyete yönelik
müdahalelerinin sınırlanmasmı is-
temektedir. Buna karşılık sosyal dev-
let, yaşamın, tam çahşmanın ve iş-
gücünün korunmasının güvence al-
tına alınması açısmdan gerekli gö-
rüldüğü oranda mülkiyet ve özgür-
lüğe daha güçlü devlet müdahalele-
ri istemektedir.
Hukuk devleti, müdahale etme-
yen devlettir. Sosyal devlet ise top-
lumsal ilişkilere devlet müdahalesi
istemektedir. Toplumun, özgürce ya-
şam düzenlemesi hukuk-devletsel-
dir. Toplumsal alanda devletin, ya-
şam düzenlemesi sosyal-devletsel-
dir. Hukuk devleti sosyal güvenliğe
zarar verse de kişisel özgürlûk iste-
mektedir. Sosyal devlet, kişisel öz-
gürlûk sınırlanmak zorunda kalsa
bile sosyal güvenlik istemektedir.
Hukuk devleti özgürlüğün başlangı-
cı, çahşmanın temeli ve özendirici
öğesi, gönencin, hümanizmin ve kül-
türün kökeni olduğu için özei mül-
A
nayasamız, 2. mad-
desindeki sosyal hu-
kuk devleti karany-
la anayasa kuramı-
nın (teorisinin) bir
yüzyıldan fazla bir
süre sadık kaldığı "hukuk devleti''
kavramını, çok daha az ahşümış ama
aynı derecede önem taşıyan "sosyal
devlet" kavramıyla birleştirmiştir.
Böylece ilk bakışta birbirlerine ya-
bancı ve hatta karşı görünen iki te-
mel düşünceyi eşgüdüm içinde dü-
zenlemiştir.
Amacı bireyin özgürlüğü olan hu-
kuk devleti, 'bir devlet sistemi'ni ta-
nımlamaktadır.
Sosyal devlet, amacı, herkesin mut-
luluğu ve toplumun gönenci, esen-
liği olan bir devlet sistemini tanım-
lamaktadır.
Hukuk devleti bireysel özgürlü-
ğû, sosyal devlet toplumun gönen-
cini garanti eder. Ancak bireysel öz-
gürlûk ve toplumun gönenci hem
dûşüncede hem gerçekte çeşitli ba-
kımlardan çelişki oluştururlar. Ana-
yasa, sosyal hukuk devleti formülü
ile açıkça şunu söylemek istemek-
tedir: Sosyal-devletsel ve hukuk-
devletsel öğeler, inkâr edilmesi ola-
naksız bu karşıthğa karşın mutlaka
birbirlerini ortadan kaldırmazlar.
Tersine, içinde yaşadığımız devleti
birleştirmek zorundadırlar.
Anayasa, bu birleşmeyi salt bir
topiama olarak sunmamaktadır. Böy-
le düşünmûş olsaydı: TürkiyeCum-
huriyeti bir hukuk devletidir ve ay-
nca -bundan bağımsız olarak- bir
sosyal devlettir'' demesi gerekirdi.
Anayasa 2. maddesinde bir solukta
"sosyal hukukdevteti" demekle, sos-
yal-devletsel ve hukuk-devletsel öğe-
lerin yaşamımızda eşyanın doğası
gereği bir bütünün parçalan olma-
suıı koşul (şart) koşmaktadır.
Sosyal devlet ve hukuk devleti
kavramlannın, anlaşılabilmesi için
birbirinden bağımsız değil, birlikte
düşünülmeleri gerekir. Anayasaya
göre, bir devlet ancak aynı zaman-
da sosyal devlet olarak kendini ger-
çekleştirirse gerçek bir hukuk dev-
leti olabilir.
Anayasa, sosyal devlet ilkesini,
kryetin korunmasım, buna karşılık
sosyal devlet, mûDdyetin bagjanma-
smı, smırianmasmı-ve hatta sosyal ih-
tiyaçlann dengetibir şekildekarşjbn-
ması ve sosyal geriümlerin ortadan
kakhnlması için gerekli görüldüğûn-
de- mülkiyete el konuhnasuu iste-
mektedir.
Ancak sadece mülkiyet bakımın-
dan değil, ekonomik anayasa bakı-
mından da bu karşıthk ortaya çıkmak-
tadır. Hukuk devleti, malikin belir-
leme yetkisine dayalı bir teşebbüs
anayasası ve güişimcilerin (müte-
şebbislerin) rekabet özgürlüğüne da-
yalı bir piyasa anayasasına eğilim-
lidir. Buna karşılık sosyal devlet, ya-
nşmacı ekonomik piyasa anayasası-
nı, ekonominin sosyal yükümlülü-
ğü kuralından ve devletin sosyal gi-
rişim yetkisinden kaynaklanan deği-
şiİdiklere ve sınırlamalara bağlı (ta-
bi) tutar.
Anayasa serbest rekabete dayalı
bir ekonomiyi smırsız birbiçimde ka-
bul ettiğinde, iş koruması, iş saatle-
ri ve iş akdi yasalannın içerdiği sos-
yal amaçlı devlet müdahaleleri ana-
yasaya aykın olacaktır. Çünkü reka-
bet özgürlüğü, bu sosyal müdahale-
lerle önemli ölçüde sınırlanmış ola-
caktır.
Bu tûr sosyal müdahaleleri içeren
bir ekonomik anayasa, serbest sunum
ve isteğe (arz ve talebe) göre oluşan,
fiyat otomatizmine göre kendisini
dengeleyen bir rekabet sisteminden
oldukça uzaktır.
"Sosyal bir piyasa ekonomisr salt
bir rekabet ekonomisi değildir. Ter-
sine sosyal devlet ilkesiyle önemli
ölçüde değişikliğe uğramış bir eko-
nomik sistemdir. Sosyal devletin
ekonomik anayasa hukukunda "re-
kabet ekonomisi'' düşüncesi ve "sos-
yal ekonomik'' düşünce çok açık bir
yanş içinde bulunurlar.
Anayasanın istediği, birbirlerine
karşıt olanlann bu tür birleştirilme-
si, anayasa-hukuksal bir aykırılık
(paradoks) değildir. Tek bir yapısal
(strüktürel) ilke üzerinde tek yanlı be-
lirleme anlamında model saflığı bir
anayasanın yapıhşında kullanılabi-
lir bir yöntem değildir. Aristoteksbi-
le karşrt öğelerden oluşan devlet şek-
lini eniyidevletşekB olarak kabul et-
miştir.
Toplumsal gerçek, iki yapının
(strüktûrûn) kendine özgü birleşme-
sine dayanır. Bunlar birbirlerinin içi-
ne nüflız ederler. Burjuva toplumu
ve endüstri toplumu zaman açısın-
dan kesin olarak birbirlerinden ay-
rümazlar. Burjuva ve endüstri top-
lumunun eşzamanlı niteliği nede-
niyle butoplumsal duruma uygun bir
anayasamn hukuk devleti ve sosyal
devlet ilkelerini birleştirmesi gere-
kir. Ama bu gerçekten daha fazla, hu-
kuk devleti ve sosyal devletin bütün-
lüğü, ilke gereği emredilmiştir. Hu-
kuk devleti, biçimsel, teknık ve ku-
ramsal öğelerden ibaret değildir. Beş
öğeden, yani: Erkler ayrunından,
yargı bağımsızlığından, idarenin ya-
saya bağlılığı, yargı yolu güvence-
si, devlet müdahalelerinden doğan za-
rann ödenmesi öğelerinden ibaret
de değildir. Hukuk devleti düşünce-
sine her şeyden önce kişisel özgür-
lüğün çekirdek alanının dokunul-
mazlığı dahildir.
Bu özgürlûk yalnız başına dünya-
mızdaki ahlak ve adabuı ve kültürün
kaynağını oluşturur.
Kişiliğin serbestçe geliştirilmesi-
nin zamanımızda birçok yönlerden
tehlikede olduğunu biliyoruz. Bu
tehlikelerin en büyûğü yaşamımı-
zın endüstrileşme ile artan tehlike-
leridir.
Teknoloji, rasyonelleşme, kitle-
leşme (kişiliğin kaybı) ve planlama
yani endüstri çağının ayıncı nitelik-
leri sadece sosyal açıdan bağımlı
kesimlerin sosyal varhğını tehdit et-
mekle kalmamışlar, aynı zamanda ki-
şiliğin serbestçe geliştirilmesi öz-
gürlüğünü de tehdit etmişlerdir. Bi-
çimsel hukuk devletinin kurumlan
olan erkler aynlığı, kanunilik ilke-
si, hukuksal koruma ilkesi yalnız
başlanna özgür kişiliği ve hukuk
devletinin korumak istediğini, en-
düstri çağuıın tehlikelerine karşı ko-
rumaya yetmiyorlar. Mülkiyetin, öz-
gürlüğün garantisi olduğu zaman-
Iar gerilerde kalmıştır. Endüstri top-
lumunda sadece mülkû obnayan sı-
nıfin özgürlüğü tehlikeye maruz de-
ğildir.
Endüstri çağında zengin olanlar,
kişiliklerini yitirme tehlikesıne yok-
sullardan daha az maruz değillerdir.
Endüstri toplumu içmde özgür kişi-
liğin korunması için hepsinin sosyal
devlete gereksinimi vardır. Sosyal
devlet, endüstri çağının tehlikeleri-
ne karşı bireyi korumaktadır. Sosyal
yardım, sosyal koruma, sosyal ba-
nş yani sosyal devletin üç büyük
görevi sayesinde ancak, endüstri top-
lumunun koşullan altında, hukuk
devletinin, 'kişiliğin serbestçe geliş-
tirflmesi' amacına ulaşılabilir. Günü-
müzde hukuk devleti, ancak, aynı
zamanda sosyal devlet ise anlamlı ve
gerçekleşmesi mümkündür. Gerçek
sosyal devlet hukuk devletçiliği, ger-
çek hukuk devleti sosyal devletçili-
ği şart koşar. Bu belirleme karşıt
olan nesnelerin uyumlu duruma ge-
tirilmesi anlamına gelmemekte, dev-
let, anayasa ve hukukun özlerinde zıt-
lıklann karşılıklı etkileşimine da-
yandığı anlamına gehnektedir. Bu
nedenle sosyal devletle hukuk dev-
leti arasındaki gerilim ilişkisinde il-
kelerden birine ya da ötekine önce-
lik tanınmamıştır. Gerçekte her iki
ilke de aynı basamaktadır.
Bu basamakta karşılıklı olarak bir-
birlerini belirier ve sınırlarlar. Bu, sos-
yal devletin mutlak bir ideal olma-
dığı anlamına gelir. 0nun gerçekleş-
mesi özgürlüğü garanti eden hukuk
devletinin sınırlan içinde tutulmalı-
dır. Tersine hukuk devletinin amacı
kişiliğin korunmasıdır. Ancak bu
koruma, endüstri toplumunda sade-
ce sosyal güvenlik ve sosyal adalet
temeli üzerinde olanaklıdır.
Anayasamızdaki "sosyal devlet''
kavramıyla, bireysel özgürlüğü gü-
vence altına almayı amaçlayan ama
bu görevin yerine getirilmesinde sos-
yal olma ek zorunluluğu ile engel-
lenmiş bir hukuk devleti kastedil-
miş değildir. Aynı şekilde bireyin
özgürlüğünün korunması için ko-
nuhnuş sınırlar nedeniyle kendisini
tam olarak geliştiremeyen bir refah
devleti ya da bakım devleti amaçlan-
mış olamaz.
Ne hukuk-devletsel güvenceler
nedeniyle mükemmel olmayan bir
sosyal devlet ne de sosyal-devletsel
ilkeler nedeniyle indirgenmiş bir hu-
kuk devleti söz konusudur. Burada
ulaşılmak istenen birbirlerine karşıt
görünen iki kavramm, yani hukuk
devleti ve sosyal devletin bütün-
lüğüdür.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Çamupun Üstünde İsen!
"Biz seni seçtik, ne dersek ona uyacaksın."
Son MGK toplantısında Bülent Ecevit'in tutu-
mu bu!.. Oysa cumhurbaşkanının rıasıl seçildiği
anayasada yazılı! Ama kim bakar anayasaya? O bir
krtap, orasından burasından delinir, ona ters düşü-
lür... önemli olan, siyaset "ağa"lannın egemenlik-
leridir... Partilerinde aradıklan yüzde yüz bağlılığı,
nerdeyse köleliği, cumhurbaşkanından istemeye
kalkblar mı yeri göğü titreten bunalım işte böyle pat-
lak verir...
"Çamurun üstünde oturuyorsunuz" diyor Cum-
hurbaşkanı... "Anayasayı, hukuku bilmiyorsunuz.
Yargıyı emrinize aldınız. Yasamayı baskı altına al-
dınız. Siz temizlemiyorsunuz biz temizleyelim."
Bu sözlerin neresinde "terbiye" dışı bir anlam var?
En küçük bir eleştiriye, en içten bir karşı çıkışa yıl-
lardır kapalı olan bir politikacıya Sezer'in sözleri bir
hakaret gibi gelmiş!.. Oysa aylardır bütün halkımı-
zın açık açık konuştuğu. yollan, alanlan çığlıklarla
doldurduğu bir arayışın belırtısı...
Üçgündüryorumlaryapıldı. Başbakan'ın, Sezer'in
sözleri, davranışlan her yönden ele alındı; geçmiş-
te buna benzer bir olayın yaşanmadığı; yaşanma-
ması da gerektiği dile getirildi... Olmaması gereken,
akla hayale sığmayan işler yaşanıyor nice zaman-
dır!..Yolsuzluklarsarmış toplumu! Çözüm yok! Ara-
yan da var mı ki?.. Hükümet konusunda halk ara-
sında dolaşan söylentilerin bini bir para... En son,
şu beyaz enerp sorunu: llgili bakanın hemen görev-
den alınması gerekmez miydi? Ama ortaklık bozul-
masın diye Başbakan işi sulandırmadı mı?
Mümtaz Soysal'ın dediği gibi "Birsistem ken-
di sorunlannı kendi içinde çözemiyorsa sonınlar
anormal yollaria ve beklenmedik yerierde patlak
veriyor. MGK'de olması, gerçekten ilk bakışta şa-
şırtocı. Ancak yolsuzluk sonınlannın daha yargıya
intikal etmeden, partilerde, Meclis'te ele alınma-
sı, düşünülmesi gerekir. Ama hiçbir şey yapılmı-
yor. Milletvekilleri kendilerini seçüren mekanizma-
lann kulu kölesi oluyorlar."
Milletvekilleri kul köle, bakanlar kul köle!.. Geçen-
de ne diyordu DSP'li bir bakan "Bakan kalacaksam
liderimin dediğine uyanm." Bugünkü TBMM üye-
leri halk tarafından gerçekten seçilmiş insanlar mı,
yoksa parti liderlerince atanmış üyeler mi?
Sezer'le Ecevit arasında yaşanan akıl almaz kav-
ganın en ilginç, en ayıp bir yönü de Devlet Bakanı
Ozkan'ın gerçekten "terbiyesizce>" Cumhurbaş-
kanı'na sataşmasıdır. "Sizi biz seçtik" demesidir...
Ya seni kim seçti? Sen, daha düne kadar bir "hiç"tin?
Mimkamındabirnokta!.. Ecevit akJı seni listeyekoy-
du, bakan bile yaptı! Bir bakıma da "yaver."
Bu hükümet gitmelidir. En başta Enerji Bakanı Er-
sümer, Devlet Bakanı Özkan ve daha başkalan
vakit geçirmeden istifalannı vermelidirler. Hükümet
kendi içinde gerçek bir temizlik yapmalıdır. Ancak
o zaman hükümet halk önünde aklanabilir, bir sü-
re daha işbaşında kalabilir.
Olan ülkeye, halka oldu! Dışandan yardım bek-
lerken elimizdekileri de yitirdik! Sayın Sezer'in hak-
lı eleştirilerine katlanamayıp hemen sokağafırlayan
her zamanki "aceleci", "sabırsız" hatta bir bakıma
"dengesiz" bir Başbakan'ın bu rezaletteki payı
küçümsenemez.
Türk Dil Kurumu'nun Durumu
Mustafa Şerif ONARAN
D
ilin bağımsız gelişmesini sağ-
lamak, siyasetin uydusu ol-
maktan kurtarmak için, Ata-
türk, birkaç ayn dunımun dı-
şında, kalıtını Dil Kurumu ile
Tarih Kurumu'na bırakmıştı. Demek ki bu
iki kuruma kendi çocuklan gözûyle bakı-
yordu.
Bu kalıttan pay almak isteyen zamanın
CHP'siyle TDK mahkemelik oldu. İki yıl bo-
yunca bekletime alınan parası yüzünden
TDK zor durumda kaldı. Günlük işlerini
yürütmede güçlük çekti. Mahkemeyi ka-
zanmış olması ancak onurunu korumasma
yaradı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit kalıt-
tan pay almanın haklan olduğuna inanıyor,
devlet bütçesinden kuruma destek sağla-
mak istiyordu.
Oysa Atatürk baska bir kaynağa gereksi-
nim duyulmasın, bağımsız kalabilsin diye
kalıtını kurumlara bırakmıştı.
TDK'ye devlet bütçesinden her yıl pay ay-
nlıyordu: Bu pay '1 Lira'ydı.
"12 Eylûl Dönemi
n
nde defteri dürühnesi
istenen TDK sıkı bir denetimden geçirildi.
Denetlemenin başında bulunan Tavazar Pa-
şa, "Ben hiçbir kuruluşun böyle düzenB, he-
saplarmın bu kadar doğru olduğunu görme-
dün" demek zorunda kalmıştı.
Türk Dil Kurumu'nun başkanlan Agâh Sır-
n Levent, Macit Gökberk, Seha Meray, Şe-
rafettin Turan bilimsel kişiliklerinin yanın-
da dürüstlükleriyie de anılan anıt insanlar-
dı. Adı TDK ile özdeşleşen kurumun Ge-
nel Yazmanı Ömer Asun Aksoy, adını anar-
ken bile önümüzü iliklememiz gereken bir
insandı. Ama TDK'nin son Genel Yazma-
nı CahitKulebi bütün oldu-bıttıJerekarşı koy-
masını, kuruma sahip çıkmasını bilen tek ki-
şilik bir ordu gibiydi. Kurumun kırk kuru-
şuna kırk düğüm vurmasım bilecek kadar
tutumlu, dürüst, açık yürekli bir ozandı.
"82 Anayasası'' TDK'nin bağımsız kim-
liğini değiştirdi, onun bir devlet dairesine dö-
nüştürdü. Bütçe musluklan açıldı.TDK'de
'relüah' dönemi başladı.
TDK'ye Atatürkçü kimliğini kazandıran-
lar yok sayıldı. Bunca üyesinin emeği göz
ardı edıldi. Osmanlıca üzerinden bakıhna
alışkanlığı başladığı için özleşmenin hızı
kesildi, yazım kargaşası başladı, dil kirlen-
mesi toplum kirlenmesinin temelini oluştur-
du. Bu kirlenme TDK'ye bulaşınca tuz da
kokmaya başladı.
TDK'deki trilyonluk yolsuzluk söylenri-
leri içimizi ezerken devlet dairesi olmadan
önceki Atatürk'ûn Türk Dil Kurumu, bir
kez daha aklanmış oldu.
Siyasetçiler TDK'ye yasal kimliğini ka-
vuşturmak, kendi ayıplartnı temizlemek için
daha ne bekliyorlar? Hukukun üstünlüğü-
ne, dil bilincine inanan Cumhurbaşkanı Ah-
met Necdet Sezer, nasıl bir çözüm düşünü-
yor? Özlediğımiz temiz toplumun oluşma-
sı, TDK'nin eski sahibi olan demek üyele-
rine teslim edilerek kimliğini yeniden ka-
zanmasıyla başlayacaktır.
ARAFAT, FIUSTIN'IN
GELECEĞİNİ ANLATIYORI
MİTHAT BEREKET SICAK BÖLGEDE
ı
Salcın pusulanızı şaşırma/ın!
BU AKŞAM 21:05
PENCERE
Dipten Doruğa
Dışavurum...
Yıl 1826...
Fransa'ya buğday satan Cezayirli Musevi tüc-
carlardan Susnach ve Pacri'nin alacaklan boş-
lukta kalmıştı. Tartışmalar büyüdü. Cezayir Dayı-
sı bu işle yakından ilgileniyordu. Bir konuşma sı-
rasında sinirlenip Fransız elçisinin suratına yelpa-
zeyle vurdu. Osmanlı yönetimindeki Cezayir'e göz
diken Paris bunu fırsat bildi.
Dayı yelpazesiyle Fransız'a vurmasaydı, Fran-
sa Cezayir'i işgai etmeyecek miydi?..
•
Yıl 1914...
Saraybosna'da bir Sırp öğrenci Avusturya Ve-
liahtı Franz Ferdinand'ı öldürdü.
Alman Imparatoru 2'nci Wilhelm'in desteğiyle
Avusturya-Macaristan, Sırbistan'a savaş açtı.
Birinci Dünya Savaşı böyle başladı.
Dünyayı ateşe atan, eylemci Sırp genci miy-
di?.. Yoksa savaşın nedenleri çok daha derinler-
de önceden hazırlanmış mıydı?..
•
örnekler çoğalhlabilir. Tarihsel olaylarda birey-
ler azımsanamaz; ama, olaylann anlamını ortaya
koymadan kişilerie uğraşmak omnanı bırakarak
ağaçlaria oyalanmaktan başka bir şey değildir.
Sezer ile Ecevit arasında patlayan tartışmanın
aynntılanyla uğraşan medyamız, dedikoduyu öte-
den beri seven eline bir fırsat da geçirmiş görü-
nüyor; oysa yaşanan olayın anlamı derin...
Kafkasya ve Ortadoğu bugün ateş çemberin-
de yaşıyor; daha dün Amerika Irak'a saldırdı, Is-
rail ile Filistin arasında banş, şimdilik hayal!.. Azer-
baycan'ın yüzde 20 toprağını işgal altında tutan
Errnenistan, diasporasıyla birlikte Türkiye'ye "soy-
kınm savaşı" açmış görünüyor.
Ve Ankara'daki dorukta yaşanan birtartışmay-
la ülkeden 5 (ya da 7) milyar dolar kaçıyor.
•
Yalnız Türkiye'nin değil, bütün dünyanın başı-
na bela bu sorun...
Adına 'finans kapital' (ya da 'mali sermaye")
denen yüzergezer para, sınır tanımaz bir vurucu
güç gibi ülkelerin ekonomilerini vurabiliyof. Bugün-
den yanna ne olacağını kimse bilemiyor. Küresel-
leşme sürecini derin bir güvensizliğe bağlayan
serbestlik kuralı kuralsızlıktan kaynaklanıyor.
Sanayi devrimini gerçekleştirememiş ülkelerde
sanal ekonominin "reel ekonomi'yi kıskaca alma-
sı "kara para aklama" trafığini hızlandırdıkça °is-
tikrar" çıtkınldımlaşıyor; siyasette bir üfürük, eko-
nomide fırtnaya dönüşüyon "paradan para ka-
zanma " kolaylaştıkça bankalar sistemi yozlaşıyor;
yolsuzluklar yumağı tüm ekonomiyi kanser gibi sa-
nyor.
•
Onyıllardan beri Türkiye'de bozulan yapının ce-
remesini çekiyoruz...
Ve çaresiz çekeceğiz...
Bir süreden beri uygulanan IMF patentli prog-
ramın patronlan istiyoriar ki ülke siyasetinde yap-
rak kımıldamasın, ses duyulmasın, politikada ça-
tışma olmasın, kitlelere vurulan ağıryüke sızıltısız
katlanılsın...
Otur otur.
Kalk kalk..
Olası mı?..
Dipten doruğa insaniann sinirieri de bu gerili-
me kimi zaman dayanamıyor, bir kibrit çaksan or-
talık parlıyori..
Sezer-Ecevit çatışması bir anlık...
Ama, birsüreç sonucu!..
Dipten doruğa bir gerçeğin dışavurumu..
NÂZIMHİKMET
KÜLTÜR VE SANAT VAKFI
SÖYLEŞİ:
NÂZIM HlKMET'tN
YURTTAŞLIK HAKKI
Konuşmacılar
Öhan Selçuk
Atdla Coşkun
22 Şubat 2001 Perşembe saat 18.30
Nâzım Hikmet Vakfı Kültür Merkezı
Sıraselviler Cad. No: 48 Kat: 1 Taksim
Tel&Faks (212) 252 63 14 -15
www.carettad8lyan.com
Muğla-Datyan'da
loğa, tarıh, dostjukta
içiçe sıradışı bir
BAYRAM TATİÜ
için hazır mısınız?/
Caretto Coretta ^ - — - \
PANSİYON "> J
infottcarettadalyan.com y J
TSl«252 284K01 <^__^^
FATtH 3. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
2000/446
Davacı Berayet Yümaz tarafindan açılan gaıplik da-
vasında;
tstanbul, Fatih, Hamamı Muhıttin Mah. Cılt 0023,
K. Sıra: 0360 no'da nufusa kayıtlı, Hatrullah ile Fat-
ma'dan olma, Pri2xen 1.1.1913 doğıunlu Ya^ar Üs-
tün'ün gaıplığı talep edıldığinden; adı geçeni bilen ve
görenlerin hayat ve mevatından bilgileri olanlann hâ-
kımliğımızrn 2000/446 esas sayılı dava dosyasına ilan
tarihinden ıtibaren 1 sene içinde bıldırmeleri, aksi tak-
dırde adı geçenin MK'nin 32. maddesınin 2 fikrası
gereğınce gaiplığine karar verileceğı ilan olunur.
15.2.2001.
Basın: 9694