17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 OCAK 2001 SAU O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] Yaşadığfinîz}.. A *"7 î VecihiTİMURÖĞLU E vrensel tartışmakonusudur "ekinsel yoriaşma". Kay- nağında, ekın (kültür), dö- nem dönem türlü etkenler- le, büyük ya da küçük oran- larda yozlaşmalar gösterir. Ne ki, bu eğilim, salt günümüze özgû değildir. Her çağda, denebilir ki, her toplum, ekinsel yozlaşmayı yaşamıştır. Ekinsel yozlaşma karşısında. toplum, büyük birtelaşakapılır, küçürnsenerneyecekbu- nalımlardan geçer, ama sonunda, "bir- lestirici'' egemen olur, ekinsel bütün- lük sağlanır. Bunalım ve derin çelişki kavramlan, her dönemde, hemen her düşünürün dikkatini çekmiştir. Kork- muşlardır da bu durumdan (*). Ekinsel yozlaşmalardan en çok çe- kinen halk, Fransız halkıdır. Özellik- le, ekinsel parçalanmalar tedirgin et- miştir onlan. Oysa, her dönemde, ekin- sel parçalanmalar olmuştur ama, ekin- sel bütünleşmeler de görülmüştür. Ül- kemizde de, son yıllarda sık sık sözü ediliyor ekinsel yozlaşmanın. Ne ki, kimsenin konunun ûzerine ciddi biçim- de gittiği söylenemez. Salt yakınıhyor. Ben korkmuyorum böylesi gelişme- lerden. Anadolu'da, yakınmacılarüçe bölünmüşler: Özeldnciler, Batıcılar, Ortaçağcüar. Özekincilerin (Benim "özekmcikr" dediğim "küMr'' yeri- ne "özekin'' diyenler değil) yitirmek- ten korktuklan şeyin ne olduğunu bil- miyorum. "ÖzeknT kavramından ne- yi murat ettiklerini de belirtemiyorlar. Orta Asya töresi mi, Osmanlı kırma- lığı mı, Anadolu bütünselliği mi? Or- ta Asya ekini, Çin, Hint, Moğol, tran ekinleriyle bütünleşmiş bir "çadıreki- ni"dir. Dili, dini, töresi, bir halklarka- nşımıdır. Osmanlıcılık ıse, tslam bas- kınlığında, Rum, Ermeni, Balkan, Türkmenbireşimi bir ekini ifade eder. Son dönemlerinde, biraz da, Fransız tuzu ekilmiş. Anadolu ekini, lyon de- rinliğinden uzaklaşarak yüzeyselleş- miştir. Türkmenler, Anadolu'ya gel- diklerinde, bu yüzeysel Anadolu eki- niyle karşılaştılar. Ancak, yerli, Orta Asyalı, Müslüman, Kafkash, Balkan- lı bileşimıyle, eski ekinin izleri sürü- yor. Banlılaşma sürecinde değişime uğ- rayan ekin, bu bireşimdir. Yakınmacı- lann yakındıklan, kaynağında,yozlaş- ma değildir Tüm istedikleri değişme- mektir. tt tboŞov*lu, tt HülyaŞov*lukus- turuculanna yaslanmalan, değişimi önlemek içindir. Kuşkusuz, halkın ge- leneklerine bağhlık yadsınamaz bir gerçekliktir. Ama yeni olan da gele- nekleşir. Atatürk devrimiyle getirilen birçok "yeni", yaşama geçirildikçe, halkın gelenekleri arasına girmiştir. Opera, bale, vb. sanatsal eylemler, top- lumun gelenekleri arasına giremedi ama, balolar, okul müsamereleri, spor şenlikleri, bilime inanış, festivaller, fuarlar, gelenekleşti. "BaühUerleme", kim yakınırsa yakınsın, giderek geniş- letiyor alanını. Siyasal çıkar güçleri- nin arkaladığı ırkçı ve şeriatçı dayat- malar, çağdaş yaşamın gelişmesini, bir ölçüde engellese bile, gösteriden öteyebiranlamtaşımazlar. Atatürk, bu Islamtoplumuna, bilimsel bilginin ik- tidarını sağlamıştır. Her iktidara kar- şı, aykın sesler çıktığı gibi, bilimsel bilginin iktidanna karşı da, inanç di- renmesi olacaknr. Tarih, bilinçle inan- cın çatışmasının öyküsüdür. Bilimsel bügi, kabul edelim ki, seçicidir, seç- kincidir, baskıcıdır. Bilimsel bilginin bu niteliği, birden değişime uğrayan toplumsal yaşama uyamayanlan, do- ğal olarak tedirgin eder. Bizim sava- şımımız, gerici güçlerin dımbırtılan ol- mamalıdır. Biz, "bflgCnin, emekçi sı- nıflann zaranna geüşmesiyle savaşma- lıyız. Bu sözüm, birçokkişiye, ük anda ters gelecektir. Oysa, bugün, bilimsel bil- gi, metalaşmıştır. Bilginin metalaş- ması, emekçi sınıflann daha yoğun biçimde ezilmesine yol açıyor, onla- nn önceki düzene özlem duyrnasmı kö- rûklüyor. Devrimcilerin savaşımı, tne- talaşan bilimsel bilginin yarattığı or- tamda, emekçi sınıflara doğruyu gös- termek, eski dûzen özleminin yanlış- lığını kanıtlamak olmalıdır. Bir bakı- ma, onlara, geçmişe değil, geleceğe bakma bilinci vermeliyiz. "Küresel- leşme" terimi, bütün dünya halklan- nın bütünleşmesinden çok ötede bir kavramı içeriyor. Metalaşan bilimsel bügi yoluyla, gelişmiş ülkelerin, ge- lişmemiş ülkelerin halklannı sömür- me siyasasıdır küreselleşme. Kısası, emperyalizmin en yüksek ideolojisi- dir. Kapitalist düzenin, gelişmemiş halklann doğal çevrelerini yoksullaş- tırmasıdırbu ideolojinin aslı. Açıkç'a- sı, gelişen teknolojiyle, geniş alanla- ra yayüan bağdaşık (homojen)bir eko- nomi siyasasını ifade ediyor küresel- leşme. Birçok kimse, "Ama küreselleşme, halklann ekinsel bütünlesmelerine, teknolojiningerikahnışülkelereyÖDd- mesine, toplumlann demokratikleş- melerine katkıda buhınur" dıye kar- şı çıkabılır buna karşı. Bizim ilerici- gerici kavgalanmız, emperyalizmin bu ideolojik çıkışının yanında çok gü- dük kahyor. Bu durum karşısında, en tehlikeli tutum da, *özekincfler''ın tu- tumudur. Anadolu'nun ekinsel çeşit- liliğini, bir "öztürk" ekininde yok et- mek istiyorlar. Oysa, doğal çeşitlilik, kaynağında, ekinsel çeşitliliğin kendi- sidir. Anadolu'da, Akdeniz ınsanıyla Karadeniz insanı arasında, o değin farkvardırki...Buikiinsanınyaşamı algılayışı bile birbirine karşıttır. Do- ğu Anadolulu yurttaşlanmızla Egeli yurttaşlanmızın duygusal yaşamlan bile farklıdır. tnsanın yaşadığı coğ- rafyanın özdeksel koşullan, onun duy- gusal ve düşünsel yapılanmasuu, de- rinden etkiler. Yazık ki, küreselleşme, ekinsel çeşitliliğimizi tehdit ediyor. Birörnek ve donukbir düzen öneriyor dünyaya. Halklann törelerine, gele- neklerine, göreneklerine, kurumlan- nakazandırdıklan olağanüstü zengin- likleri, tarihsel çeşitliliği, "birörnek'' yaprnakistiyoremperyalizrn. Küresel- leşme modehyle oluşturulan yaşam biçimi, birçok ekini daha şimdiden si- liyor. Hazır yufka, suböreğını çoktan yoketti. Televizyon ekranlan, gazete sayfa- lan, çarşılar, alanlar, sokaklar, beni ürkütüyor. Yeni bir "ekran dili", ga- rip bir "çarşı diü", kusturucu bir "ba- sm dili" oluştu. Toplumbilimcüerin "pidgin speaİdng" (bozuk, kırma dil) dedikleri bir dil doğdu. Bir zamanlar, Uzakdoğu ile ticaret yapan tüccarlar- la Çinli hizmetçiler, nıgiltere'de, Çin- ceyle kanşık bir îngilizce konuşurlar- mış. îngıliz dılbilimcileri, bu kırma dile "pidgin EngHsh" adını vermiş- lerdi. OzeUikle "ekrandüi''miz> "pid- gin Ttarkish'' oldu. Birçok usta yaza- rımız bile, "medyah, miknyumlu, di- zaynta, skoriu, vb" ekran diliyle bü- tünleştıler. Giderek düşgücümüz da- ralıyor. Özekinciler, çok inatcı görün- melerine karşın, küreselleşme sıyasa- sının kucağında göbek atıyorlar. Ba- tıcılar, bilimsel bilginin metalaşma- sının ayırdında değüler. Ortaçağcılar, tarihsel bilinçten yoksunlar. Devrim- ciler, hangi cephede savaşacaklanna karar vermemişler. Sanıyorum, ülke- mİ2İn büyük sıkıntısı burada. (*) Bkz. Roger Sperry Scıence and Mo- ral Pnonty, New Yoık 1985. (Bıhm ve Tö- rel Üstünlük). EVET/HAYIR OKTAY AKBAL CHP Bitiyor mu? Sevgili Ali Sirmen, be- nim çoktandır yazmayı dü- şündüğü mü bir -kaç cüm- leyle özetlemiş: "CHPartık eski CHP de- ğildir. Barajı aşsa da aşma- sa da Atatürk'ün kurduğu partiden bugünkü CHP'ye hiçbir şey kalmamıştır. Ar- tık o da öbür partiler ker- vanı içindeyeralmakta, on- larta aynı biçimde politika yapmaktadır." Şimdi size ikj ünlü araş- tırmanın sonuçlarını sun- mak isterim. Biri PlAR'ın, CHP'ye yakınlığı olan bir araştırma grubunun: MHP: 16.8, DYP: 14.4, DSP: 13.8, ANAP: 13.5, CHP: 11.9, FP: 10.4, HA- DEP: 04.4 vb. Fazilet'e yakın ANAR'ın verdiği sonuçlara göre ise durum şöyle: DSP: 10.6, MHP: 9.8, FP: 9.7, DYP: 8.3, ANAP: 8.2, CHP: 6.8, HADEP: 4, BBP: 2. Araştırmalar, CHP'yi yüz- de onluk barajın ya azıcık üstünde ya da epeyce al- tında gösteriyor. Kamu- oyundaki kanı ise bugünkü tutumu ve davranışıyla CHP'nin ilk genel seçimde barajı aşamayacağıdır!.. Altan Oymen'in çok kı- sa süren başkanlık döne- minde CHP belini doğrul- tur gibiydi. Önce partinin gerçek üyeleri saptanmış- tı. CHP, seçimlerde oy bi- le vermeyen, gerekli öden- tisini yapmayan, partisiy- le hiçbir biçimde ilgilen- meyen uydurma üyeter- den annmtş çağdaş bir par- ti niteliği kazanmak üze- reydi... Son genel seçim- lerde CHP'nin oylan yüz- de onun çok attına düş- müştü, yerel seçimde aldı- ğı oy oranı yüzde 15'ti... Partinin lider kadrosu de- ğişti, işler düzelecek gibi ol- du, ama eski kadro yeni- den partiyi ele geçirdi! Ge- çirir geçirmez de, CHP'nin gerçek aniamına, kişiliğine, geçmişine ters düşen bir tutuma girdi... En son olay, başkanlık makamının du- varına asılan Şeyh Ede- bali'nin sözde kalıt yazısı- dır. Bir de genel başkanır dilinden düşmeyen "Ana- dolu Solu" sözü!.. CHP, Atatürk devriminir partisi ise başkanlık duva- nna yalnızca kurucusunur sözteri asılmamat) mı? Ede bali'nin olduğu söylener o sözlerden çok daha önemli, çok daha değerti çok daha güncel sözler yok mu Mustafa Ke- mal'in?.. Bugün yedi yüî yıl önceden gelen bir uya- nyı mı dinlemeli, yoksa bü- tün ölümsüzlüğüyle içimiz- de yaşayan Atatürk'ün il- keleri, uyanlannı mı? CHP ne zaman sağa ya- naşmışsa, ne zaman dinsel ödünlervermeye kalkışmış- sa en acı yenilgilerie karşı- laşmıştır... En baştaGünal- tayiann CHP'sinin 1950'de uğradıâı bozgun anımsan- malı... Imam okullannı, ilahi- yat fakültesini yeniden can- landıran bir CHP, bu tutu- mundan ne kazandı? Ya DP'lilerin yanı sıra Türkçe ezanın kaldınlmasına katkı- sı... Kemalist çizgiden kop- muş bir CHP'nin Atatürk CHP'siyle ne ilgisi kalmış- tır. Başka bir partidir şimdi karşımızdaki, barajın hep altında kalmaya mahkûm kişiliksiz bir hizip!.. Hele "jApadolu Solu" diye orta- ya atılan düşünce ucubesi neyin nesi? Bir süre önce In- giliz Başbakanı Blair'in tak- litçiliğine kalkışan kafanın, bugün Şeyh Edebali'den kendine çıkar yol araması epeyce acıklı bir tutum ol- muyor mu? Sevgili Ali'nin saptaması- na ben de katılryorum. Ger- çek CHP'den, Atatürk dev- riminin CHP'sinden yana tüm okurlanm gibi: "Öyle görülüyor ki Ata- türk'ün kurduğu CHP, mis- yonunu tamamlamış ola- rak tarihteki yerini almanın hazırlığı içinde. 'Benim şey- him iyidir' politikası güden CHP'nin önümüzdeki se- çimlerde barajı aşıp aşma- ması da birönem tasımıyor artık. Çok yazık." ABD ve Nükleer Silahları Prof. Dr. LeZİZ O N A R A N Nükleer Tehlikeye Karşı Banş ve Çevre îçin Sağhkçılar Derneği Başkam BD ile Rusya'nın orta erimli nükleer silahlan kal- dırma karan genel bir ra- hatlama duygusu yarat- . mıştı. Gerçekte, silah nite- liği giderilmiş olsa da geride kalan rad- yoaktif maddeler ne olacaktı? Atık ola- rak mı kalacaktı? Nükleer silahlann yapılması azaltıl- dı. ABD de nükleer santrallann atığı olan plütonyumu, daha önce, silah yapı- mındakullanmak için alırken, almaktan vazgeçti. Nükleer santrallan işleten şir- ketler; anlaşmalannı bozduğu için dev- lete karşı davalar açtı. Atıklann saklan- ması sonmu (plütonyum için 240.000 yıl gerekmekteydi) kamuoyunda huzur- suzluğa, gûvensizliğe ve itirazlara yol açü.Körfez Savaşı'na katılan ABD asker- lerinde, sonradan, 'Körfez Sendromu' adı verilen bir hastalık ortaya çıkü. Bu- nun, ABD'nin kullandığı düşük düzey- li radyoaktif silahlardan kaynaklandığı söylendi. Şimdi de 'Balkan Sendromu' ile kar- şılaştık. Fransız, îtalyan, Belçikah, Por- tekizli askerler arasında kansere, lösemi- ye yakalanan, hatta ölenler varmış. Bos- na'da, Kosova'da yaşayan sivil halkla yerli askeTİerin dunımu daha açığa çık- madı. Toronto/Kanada'da çahşan Dr. Rosa- üeBertefl, 1978'debiraraştırmasınınso- nuçlannı yayımlamaya başladığını anla- tıyor. Konusu, 'Dûşûk dûzeyde radyas- yonun sağfak ûzerine etküert' Kendısine baslangıçta sağlanan parasal bütün des- teğinbirden kesildiğini, Birleşik Devlet- ler Ulusal Kanser Enstitüsü'nden,' araştırma çizgisini değiştirirse yeniden destekvermeyidüşünebileceklerini r bıl- direnbir yazı aldığını söylüyor. Büim in- sanlanrun araştırmalanm yayımlamak- ta güçlükleri olduğunu ekliyor. Ameri- kan Halk Sağhğı Kurumu'na yayımlan- mak üzere bir yazı gönderilince, bu ya- zı önce, 'nükleer uzmanlan'na yollanı- yor. Bunlar, hükümetin nükleer labora- tuvarlannda çahşan kimseler. Bildikle- ri şeylerle uyuşmadığı, yayımlanmama- sı bildirilince yazınız geri gelecektir. Destek de çekilecektir. 'Fazla gürültü' çı- karırsanız, adınız, saygınlığuuz saldın- ya uğrayacaktır. Nükleer Savaşın önlenmesi İçin Ulus- lararası Hekimler Birliği (IPPNW) 1996 yılında bir kitap yayımladı: Işlenmemiş Nükleer Silahlar (Crude Nuclear We- apons). Burada, uranyumla plütonyu- mun ince (sofistike) silah olmadan, te- röristler tarafından nasıl kullanılabile- ceği anlatılıyor. Şimdi, ABD'nin uran- yumla bulaştınlmış silahlan, hem de ba- nş adına kullandığını, bundan da vazgeç- meyeceğini söylediğini 'resmen' öğre- niyoruz. Yalnız bu kezbaşı belaya girecek. Çün- kü zarar görenler kolaylıkla uyutabile- ceğı, baskı altına alabileceği, sıradan, geri bıraktınlmış insanlar değil. Global- leşmeye için için karşı koymaya çahşan, kimliklerini korumak, savunmak iste- yen ülkelerin vatandaşlan. Kendi askeT- leri arasında lösemi tanısı konulanolma- masına karşın Yunanistan da ayağa kal- kıyor, kamuoyu orduya inanmadığını söyleyebiliyor. Genelkurmay Başkanlığımızdan, ge- nel sekreterliği aracılığıyla Türk asker- lerinde 'önemH' radyoaktif bulaşma ol- madığınm açıklanması bizi bir parça ra- hatlattı, ama bulaşığın düşük dozda ol- masının da nsk taşıdığuıın göz önüne alınmasını,riskaltında olan askerlerimi- zin sağlık açısmdan dikkatle izlenmesi- ni diliyoruz. Bilim insanlan, uluslararası ölçekte, Çernobil'de kötü sınav vermişlerdir. Yö- neticiler de öyle. Panik olmasın diye, ya da siyasal, ekonomik hesaplarla hiçbir gerçek saklanamaz. Sonra ödemek, mad- di-manevi, daha ağır olur. Kamuoyunda. radyasyonkonusunda, Çernobil'den son- ra, yeniden yaratılacak güvensizlik, po- litikacılanmızm çeşitli nedenlerle halk- taoJ^opuşuna ıvme kazandınr. ABD'nin, NATO'yu siper alarak, Dün- ya Sağlık Örgütü'nü etkisi altında tuta- rak bu işleri yapmaktan vazgeçmesi ge- rekir. Dünya Sağlık Örgütü ile Ulusla- rarası Atom Enerjisı Ajansı'nın arasuı- daki, radyasyonla ilgili belgelen karşı- lıkh olarak birbirlerine vermeyi ve bun- lan gizli tutmayı kararlaştuan anlaşma 2000 yılında ortaya çıktı. Bu anlaşma- nın tarihi 28 Mayıs 1959 idi. Şimdiye ka- dar nelerin saklandığını da bilmiyoruz. Balkan Sendromunda olaylar daha tam açıklığa kavuşmadan, Dünya Sağlık ÖT- gütü'nün yaptığı gibi. uranyumun zarar vermediğini söylemeye kalkmak bilim- sel etik'e sığmaz. Dünya insanlannın sağhğı üzerinde söz sahibi obnayı üst- lenmiş bir kuruluşa da hiç yakışmaz. Yıllar önce bir musluk reklamı vardı. Olaylar onu anunsatıyor. Musluğun başında duran aktör "Açıyorum, kapıyorum. Açıyorum, kapıyorum. Ben bunu hep yapryonun" diyordu. - - IAA ile Okulda 3ir Gün I 5 27 Ocak Z001 Cumarfesi 9:00-10:00 Koyıt IVers 10:00- 11.15 "&zrçek mı? Hilim Kurgu mu? Infernef ve Hayat" 3abur özden I lxir 'Pazarlama. reklam ve medya dünyasınm çalışanları ıçın hazırladığımız mesleki eğitım programına ilgınç konular ve konuşmacılarla yıne okulda devam ediyoruz. ~IAA ile Okulda D/r &Qn" adını verdiğimız bu programda kontenjanımız sınırlı olduğundan başvurularınızı oncelık sırasına göre kabul edeceğiz Yapacağınız tek şey. aşağıdakı numaralardan bir gun/uk unıversıte kaydınızı yaptırarak derse yetişmek / M5- 13:00 "öngörü eksiklicji mi markanın zayıflıâı mı? " Jefi'ı Medina I MedincrTurcjul "D"DT2> 3-Pcrs JfrOO- 15:15 "&özler yalan söylemez: Vücuf dili evrenseldir." Şer'rf /zgören /fiıkade-miInte-rna+ional f.Ders 15*5- 11:00 "^Politik Supermarkette Inenler- Çıkanlar. Politik "Reklam" /Aehmet Ural I Yoruırr'Publicis 3a$vuruiar. IAA Jûrkıye Bölümo Sekreterlığı Tel ÛZ!Z325 37 8SF<jks.0 2JZ3Z5 37?l " • £(ektronık"posto: lacrturkeychaptsuperonltnecom 27 Ocak 200 / Cumarfesi İTÜ Yabancı Vıller Yüksek Okulu - Maçka (Eski P\açka F^aden Fakuitesı) 3u ıfan Cumhunyet {rozetest nm katkılarıyh sızlere uhştırılmışfır PENCERE İrtica'da Deyletçilik Yerine Özelcilik... Fazilet parçalanıyor mu?.. Soruya yanrt ararken pusulayı şaştrmamak için 'irtica' tarihine göz atmakta yarar var. Irtica Cumhuriyet'ten öncedir. Osmanlı'da yenileşme hareketlerine karşı yo- bazlar hep başkaldırdılar... 31 Mart, yobazlığın son göstergesi!.. Irtica, Atatürk Cumhuriyeti'yle doğmadı; nice ilerici padişahı, sadrazamı, veziri düşman belledi; güzele, iyiye, aydınlığa karşı çıktı; bu tabiatından soyutlandığı anda sebeb-i hikmeti kalmaz. • Irticanın ikinci doğası, Müslüman ile Müslüman arasındaki kavga olmasıdır. irticanın Hıristiyanlık ya da Musevilik ile bir he- sabı yoktur. Mürtecinin düşmanı Müslümandır. Afganistan'a bakın!.. Müslüman Müslümanı yemeye doymuyor! Karanın da karası var.. Cezayir'e bakın!.. Müslümanın en büyük düşmanı kim?.. Müslüman!.. • Türkiye'de ibadet sınırsızdır; Müslüman nama- zını kılar, orucunu tutar, hacca gider, bu ülkede ye- di saatte bir cami yapılır, yetmiş bin camide beş vak'ıt namaz kılınır; ama, değil beş vakit, yirmi beş vakit namaz kılabilirsiniz. Peki, irtica kavgası neden?.. Ibadetten değil.. ' Siyasetten.. İbadet yerine siyaseti yeğleyen bezirgân takımı- nın sanal Müslümanlığı, iktidara geçip çıkar pay- laşımının kaptan köprüsüne kurulmak üzerinedir. Oysa Müslümanlık cüzdanla olmaz.. Vıcdanla olur. . . • 1923.. 1950.. 1997.. 1923'te laikTürkiye Cumhuriyeti kuruldu; çok par- tili rejtm ûzerine 1950'de iktidara geçen siyasal parti, Allah'ı, Peygamberi, Kuran'ı ve Islamı seçim sandığında pazarlama yöntemlerini politika yaşa- mına kattı; bu partinin kanatlan altında palazlanan dinci parti 1996'da iktidara geçti. Ve 28 Şubat ister istemez gündeme girdi. Köprülerin altından çoksu akmıştı; 1991 'de Sov- yetler Birliği yıkılmış; "komünizm en büyük tehli- ke" olmaktan çıkmıştı. "En büyük tehdit irtica" idi. 1950'den 1990'lann sonlanna kadar devlet eliy- le palazlanan irticanın karşısına bu kez devlet ge- çiyor; "komünizm tehlikesi" varsayımıyla körleşen Türkiye Cumhuriyeti'nin gözleri açılıyordu. • Irtica devlet eliyle beslenmese hiçbir zaman bu kadar palazlanamazdı. Irticada devletçilik dönemi bitti... Özelcilik dönemi baştech. Fazilet Partisi'nin içindeki kavgalann temelinde bu temel dönüşüm yatıyor. Bölümümüz okutmanlanndan can dostumuz, arkadaşımız ^ } - Doç. Dr. DOROTEA KURU'yu kaybettik. Sevgili Dora'yı her zaman . ' özlemle anacağız. İstanbul ünlversltesi Yabancı Diller Bölümü ACI KAYBIMIZ Türkiye Gazeteciler Cemıyeti Onursal Üyelerinden, Foto Muhabiri emekli gazeteci HİKMET ILDIZ ı (İFA MİFCIVIET) 7 Ocak 2001 Pazar günü vefat etmiştir. Vefatı topluluğumuzda üzüntü yaratan Hikmet lldız'ın cenazesi 9 Ocak Salı günü öğle namazından sonra Moda Camii'nden alınarak Kasımpaşa Kulaksız Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Hikmet lldız'a Tann'dan mağfiret, kederli ailesine ve üyelerimize başsağlığı dileriz. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ BAŞSAĞLIĞI Gazetemiz çalışanlarından FİKRET ÇAKIR'ın halası PAMUK ÇAKIR Hanımefendi vefat etmiştir. Meıtıumeye rahmet, arkadaşımıza ve ailesine başsağlığı dileriz. CUMHURİYET ÇALISANLARI Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nın yayınladığı giinlük Bizim Gazete Ülke sorunlanna ilişkin raporlanyla. araştırmatamyla, köşe yazılarıyla, tarafsa haberlenyle sivil topümlann gazetesı. Düzenli okumak ıçın abone olun. Tel: 0.212. 511 08 75
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle