17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 OCAK2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER İstanbul Üniversitesinde aydınlanma' semineri 'Laiklik tlevrmıi demokrasi devrimklir'tstanbul HaberServisi - Cumhuriyet Gazetesi Yazan ve Yayın Kunılu Başkanı tlhan Selçuk, Türkiye'deki laiklik dev- riminin demokrasi dev- rimi olduğunu belirterek "Bununhâlâ tarüşüması. iilkede aydınlanmanın gerçekleşrnediğinin gös- tergeadir'' de- di. llhan Sel- çuk, İstanbul Üniversite- si'nce düzen- lenen Aydın- lanma Eğitimi SertifıkaProg- ramı çerçeve- sinde, Fen Fakûltesi Konferans Salonu'nda "Aydınlanma" başlıklı seminer sundu. Özellik- le Islam dünyasının, ay- dınlanmayı irdelemeden yaşayamayacağını vur- gulayan llhan Selçuk, bi- limsel düşünceye kavuş- mayan ınsanın zaman ve mekân içerisindeki yeri- ni saptayamayacağnu kaydetti. Selçuk, "Sürfi içmde yaşayan ve dört ayağı üzerinde yürüyen insanlardan ilk olarak i- ki ayağı üzerine kalkan kişi, bence ilk sokudur, düzeni bozmuş, başını • Aydınlanma Eğitimi Sertifika Programı çerçevesinde, Fen Fakûltesi Konferans Salonu'nda düzenlenen seminerde konuşan îlhan Selçuk, "Türkiye'de laiklik devriminin hâlâ tarüşılması, aydınlanmanın gerçekleşmediğinin göstergesidir" dedi. dikmiştir. O güdü de ta- rih boyunca devam ettive insan haksızkklara karşı başkakhrdT diye konuş- tu. Sınıf açısından bakıl- madığı zaman dünya ve aydınlanmanın anlaşıla- mayacağını ifade eden Selçuk, Batı'da Aydın- lanma devriminin ger- çekleştiği 18'inciyüzyıl- da, insan haklannın, la- iklik, ulusçuluk, yurttaş- lık kavramlannın ortaya çıktığmı anlatö. Tüıki- ye'deki laiklik devrimi- nin demokrasi devrimi olduğunu, bunun hâlâ tartışılmasınm ûlkede aydın- lanmanın ger- çekleşmediği- ,ni gösterdiğini belirten Sel- çuk, "Türidye 20'nci yüzyd- da Atatürk'ûn öndertiğmde insan haklarmı, demok- rasyikadın-erkekeşitti- ğini duyumsayabfldi O- nun için bugûn demok- rasi ve insanhk diişman- ton, ekonomik çıkar gruplan Atatürk'ûn dfi- zeniniyıkmaya çahşmak- " dedi. CUMHURtYET ÜNtVERSİTESl REKTÖRLÜĞÜ'NDEN Üniversitemizin aşağıda yazılı birimlerine 2547 sayılı kanunun ilgili maddeleri gereğince profesör ve doçent (daimi statüde) ile yardımcı doçent, öğretim görevlisi, uzman, okutman ve araşhnna görevlisi alınacaktır. Adaylardan profesör ve doçent- ler ile okutmanlann rektörlüğe, diğer adaylann ilgili fakülte dekanlığına ve ilgili yüksekokul müdûrlûklerine ilan tarihinden itibaren 15 gün içerisinde başvurmalan gerekmektedir. 1. Profesörler: Dilekçe, özgeçmiş, yayın listesi ve altı takım bılimsel yayın dosyası, 2. Doçentler: Dilekçe, özgeçmiş, yayın listesi ve dört takım yayın dosyası, 3. Yardımcı doçentler: Dilekçe (yabancı dili belirten) özgeçmiş, yayın lis- tesi, doktora ya da uzmanlık belgesi ve dört takım bılimsel yayın dosyası, 4. Öğre- tim görevlisi, uzman, okutman ve araştırma görevlisi: Dilekçe, özgeçmiş, mezuni- yet belgesi. transkript. nüfus cüzdanı sureti, 1 adet resim,-araştırma görevlileri için aynca LES belgesi ve varsa KPDS belgesi, Not: Araştırma görevlisi adaylannm lisans not ortalamasımn en az 60 olması, LES'ten en az 45 standart puan almış olması gerekir. REKTÖRLÜK BÖLÜMÜ ÜNVAN1 ADET Enformatık Okutman 2* 'Bılgısayar donanımı, ışletim sistemleri, programlama dıllen ve oehrori; konusunda bîlgüı, deneyimli. TıPFAKÜLTESI CNVANI Doçent Doçent Doçent Doçent ••- , Doçent u."' Doçeot .• Doçent Doçent Doçent Yrd Doç. ÖgrGör FEN-EDEBİYAT FAKÛLTESİ ANABÜJMDAU Botanik (Bıtki Fizyolojısı) Zoolojı (Hayvan Sistematıği) Moleküler Bıyolojı Bıyokunya Kaühal Fıaği Tüıkiye Cumhuriyetı Tarihi ANABİLİM DALI Çocuk Saglıgı ve Hastalıklan Genel Mikrobiyolojı Tıbbı Bıyolojı Kulak Burun Boğaz Qöz Hastalıklan .s> Kadın Hastalıklan ve Dofum •-.. lç Hastalıklan Patolojı Tıbbı Farmakolojı ve Toksikolojı Kadın Hastalıklan ve Doğum Genel Cerrahı ADET BÖLÜMÜ Biyoloji Bıyolojı Bıyolojı Kımya Fizik Tarih Psikoloji Psıkoloji ÜNVANI Doçent Doçent Doçent YrADoç. Yrd. Doç. Ögr Gör. Öğr.Gör. ArsGör ADET 1 1 1 MÜHENDtSÜK FAKÜLTESİ BÖLÜMÜ ANABİLİM DALI ÜNVANI Kımya Mûh. Kımyasal Tetnolojıler (Polimer Teknoloji) Prof. Jeoloji Mûh Minârolojı-Petrografı (Mıneralojı) Doçent JeolojiMüh. MadenYataklan-Jeokımya(PetrolJeolojisı) Doçent Maden Mûh. Cevher Hazviama fFlotasyon ve Flokülasyon) Doçent EĞİTİM FAKÜLTESİ BÖLÜMÜ ANABİLİM DALI ÜNVANI Ortaöğretun Sosyal Alanlar Egıümı Doçent Ilköğretim Sosyal Bılgıler (Tanh) Yrd. Doç llkögreüm Fen Bılgisi Eğitimi Uzman tlköjŞretün Fen Bılşisı Eğıtımı Arş Gör Eğıtım Bilımlen Psıkolojık Danışma ve Rehberük Arş. Gör. llköğretun Matemaük Eğrtımı Arş. Gör. • 1 Fızık mezunu, 1 Kımya mezunu, ** Efıtün Bilımlen lisans mezunu, *** Matematik mezunu, İKTtSADt VE İDARİBİLİMLER FAKÛLTESİ ADET 1 2 1 1 ADET 1 1 2* 2* 1** BÖLÜMÜ İktısat Çalışma Ekonomisı ANABİLİM DALI İktısat Polıbkalan ÜNVANI Yrd. Doç. ArşGöt * En az 5 yıl öğretim üyelığı deneyunı olmak, GÜZEL SANATLAR FAKÛLTESİ ANABİLİM DALI/ANASANAT DAU ÜNVANI Resım Doçent Mûzık Bıumleri Doçent Müzık Bıhmleri YrADoç. Heykel Yrd.Doç. Halı Kılım ve Eski Kumaş Desenleri Yrd.Doç. Heykel ögrGör. Resım Öğr.Gör. Müzık Bilımlen ÖğrGör Halı Kılun ve Eskı Kumaş Desenleri Öğr.Gör ADET 1* 3 ADET 1 1 2 1 1 2» 2* 2* 2* * Güzel Sanatlar Fakültesi'nın ilgili bölûm mezunu ve alanında master yapmış olanlar tercih edilir. İLAHİYAT FAKÛLTESİ ANABİLİM DALI ÜNVANI ADET Tefsır Doçent . 1 SİVAS MESLEK YÜKSEKOKULU PROGRAMI ÜNVANI ADET Makine Doçent 1* * Konstrüksıyon ve Imalat füretim Yöntemleri) GÜRÜN MESLEK YÜKSEKOKULU PROGRAMI ÜNVANI Su Crûnleri Öğr.Gör. ADET 1* ADET 1* 1* * Yüksek lisans yapmış ohnak tercih nedenıdır. Not. Profesör, doçent ve yardımcı doçent kadrolan dışındakı kadrolara atamalar, kadro değışimı ve atama ızınleri geldikten sonra yapılacaknr. Basın: 693 * Su Urûnlen Mûhendisi PROGRAMI Maliye Turizm Otelcüik CUMHURİYET MESLEK YÜKSEKOKULL ÜNVANI ÖğrGör. ÖğrGör. BAKIRKÖY1. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No. 2000/392 Mahkememizce verilen 11.10.2000 tarih, 2000/392 esas, 2000/981 karar ile Mehmet ile Ayşe'den olma 1337 d.lu Zekenya Özveren'in vesayet altına alınarak kendısıne kızı 1948 d.lu Hatice Özveren (Doğan) vası tayin edilmiş olup işbu vasi karanna itirazı olanlann ka- nuni süresinde itiraz edebılecekleri, itiraz vaki olmadığı takdırde hükmün aynen kesınleş- miş sayılacağı hususu tebliğ yerine kaün olmak üzere ilan olunur. Basın 961 Bor madenlerinin özelleştirilmesine karşı kitlesel eylemler planlanıyor Soysal: Ulkeyi satacaklar• Dünya rezervinin yüzde 63 'ü Türkiye'de bulunan bor madenlerinin özelleştirilmesi girişimine işçi sendikalan ve TMMOB yetkilileri ortaklaşa yaptıklan bir açıklamayla tepki gösterdiler. KİGEM Başkanı Mümtaz Soysal, bu kadar önemli bir madeni satışa çıkarmanjn ekonomik bakımdan ülkeye karşı işlenmiş bir suç olduğunu vurguladı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - IMF'ye verilen ek niyet mektubunda özelleştirilecek kuruluşlar arasında bor madenlerinin yer almasına madencilik alanındaki sendikalar ve meslek kuru- luşlan sert tepki gösterdi. Kamu Işlet- meciliği'ni Geliştirme Merkezi (Kt- GEM) Başkanı Prof. Dr. MümtazSoj-saL ülkenin çok önemli zenginliklerinin dı- şanya gittiğine dikkat çekerek "Saüşı durdurma kararhbğı ve azmindeyiz" di- ye konuştu. Petrol-Iş Sendilcası Başkanı MustafaOztaşkm, özelleştirmelerin "re- zaiet" olduğunu belirterek Bandırma'da- ki fabrikada eyleme başladıklannı, yann kitlesel bir basın açıklaması yapacakla- nnı dile getirdi. Dünya rezervinin yüzde 63'ü Türki- ye'de bulunan bor madenlerinin özelleş- tirilmesi girişimine Türk Maden-lş, Türk-lş, Genel Maden-tş, Petrol-lş, Ma- den-Sen ve TMMOB yetkilileri ortakla- şa yaptıklan açıklamayla tepki gösterdi. Açıklamayı yapan KİGEM Başkanı Köprü zammına protestolar sürüyor DYP İstanbul il teşkilaü. Boğaz köprülerine yapılan yüzde 50'lik zammı protesto etmek amactylâ imza kampaması başlattj. Kadıköy ilçe teşkilarj önünde dün basın açıklaması yapan DYP'Iiler, yolsuziuklaria ka>bedilen paranın yapılan zanilarla halkın sıründan çıkanlmaya çaüşıldığını söylediler. DYP İl Başkan Yannmcısı İskender Oflaz, "Yeni vergilerte işçiye. memura yapılan yüzde 10. yüzde 20'lik zamlaria frtre veren memur. fitre abr duruma getirildi" dedi D\ P a>nca, İstanbul 4. tdare Mahkemesi'ne köprü zammuıın iptali için dava açnuştı. Bu arada, Karayollan Genel Müdürü Dinçer Yiğit, dün düzenlediği basın toplanüsında otoyol ve köprü ücrerJerine yapılan zamnun ortâlama yüzde 33 oranında olduğunu bildirdi. Yiğit, oto\ol ve köprülere bundan önee en son 19 Eylül 1999'da zanı yapıldığmı, DİE'nin 16 ayhk birikimli enflasyon oranının TEFE'de yıizde 71.1, TÜFE'de yüzde 72.9 olduğunu belirterek "16 ayuk birikimli enflasyon oranına göre biz ashnda otoyol ve köprülere zanı değü, indirim yapmış ohıyoruz" dedi (Fotoğraf: KADER TUGLA) ZLAMMjNA \ / H ) i- Prof. Soysal, borun önemine dikkat çek- ti. Soysal, "Ortadoğu. Yakındoğu veKaf- kaslar'daki ülkeler için petrol nasıl de- ğerü ise Türktje'nin elindeki bir maden zenginliği de yabancılann eline geçmek üzeredir" diye konuştu. Etibank'ın ban- kacılık ve maden işlermeciliği bölümle- rinin önce ikiye aynldığını anlatan Soy- sal, "Bankacıhğuı başına gelenleri bili- yorsunuz. Madenciliğin başına gelecekle- rideozamandankestirdiğimizicinbuay'- nma karşı çıkmışük. Bu bölünmeleri _ _ duyduğunuz zaman bilin ki satı- şa gidiyor" dedi. Sanşuı uzmanlar Eski Etibank Genel Müdürü Muammer Öcal'ın ABD'lilere bor hakkında bilgi vermediği için görevinden alındığını anımsatan Soysal, "Son aytarda genel mü- dürlükte sanşm uzmanlar befir- di Bunlar özel sektöre saûşla ilgi- li raporlan hazuiayan Morgan Garati'nin adamlarry dı. Özel Ugi- nin baş nedeniiseboryataklan ve üretimiydi'' diye konuştu. Bu ma- denin yeterince sağlıklı işletilme- diğini belirten Soysal, *Bu hauy- le bOe tam işletilse. daha da geü> tirilmiş, ürün haline dönüştürüle- bilse Türkiye'ye getirebileceği zenginlikyüda 750-800 miryon do- Jardır" dedi. Medyaya eleştıri Medyayı da eleştiren Soysal, "Bir medya, toplumun çıkarla- rrvla bu kadar ters düşemez" di- ye konuştu. Bu kadar önemli bir madeni sa- tışa çıkarmanın ekonomik ba- kımdan ülkeye karşı işlenmiş bir suç olduğunu vurgulayan Soysal, "Ulkeyi satacaklar, gözümüzün önünde gidiyor. Türkrye, göz gö- re göre para getiren kuruhışlan saüyor" dedi. Prof. Dr. REŞÎT SÖNMEZ * Biz ve tüm dünya her geçen gün Atatürk'ûn büyüklüğünü daha iyi anlıyoruz. Çanakkale kahramanı, Kurtuluş Savaşımrzın muzaffer başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ûn üs- tün kışılığını, yüksek karakterini düşündükçe o büyük ve ölümsüz insana karşı duyduğumuz sevgi ve bağlılık gönüllerimizden taş- maktadır. Savaşı sevmeyen bü- yük ve usta bir asker; binlerce ki- tap okuyan eşsiz bir fikir adamı; Türk milletini hızla uygarlık düze- yine koşturan büyük bir devrim- ci; sosyal ve ekonomik kalkın- mamızın önderi; Cumhuriyetimi- zin kurucusu bu büyük insan, Türk milletinin kalbinde sonsuza dek yaşayacaktır. Atatürk, toprağa ve yeşile bü- yük tutkusu olan bir "doğa âşığı * idi. Selanik'te çocukluğunda bir çiftlikte kâhyalık yapan dayısının yanında bulundugu günlerde karga kovalamış ve çiftlik yaşa- mının zevkini tatmıştır. Atatürk, bir konuşmasında şöyle demiş- tir: "NCrfusumuzun çoğunluğu köylü olmasaydı biz bugün dün- ya yüzünde yoktuk." Bir yandan kendi zevki için çiftlik kurmak; öte yandan verimsiz ve geri bir zira- at sistemi içinde fakirlikle boğu- şan Türk köylüsüne "modem ve teknik ziraat" için öncülük yap- mak istiyordu. Sıvas Kongresi sı- rasında, Mustafa Kemal ve arka- daşları, 1919 yılında Sıvas'a 9 km. uzaklıkta "Sıvas Ziraat Çift- lik Okulu"na giderier. Mustafa Kemal Paşa bir ara okul müdü- rüne der ki: "Müdür efendi, bu akşam sizinle bir çiftlik konusu üzerinde görüşelim". Tatlı bir sohbet sürer gider. Görüşler be- lirtilir, ekonomik hesaplar yapılır. O akşam Mustafa Kemal, konuş- masını "Şu işleri hayırlısı ile bir sonuçlandıralım da" diyerek bi- tirmiş ve konuyu, kısmet olursa gelecekte ele alacağını ffade et- miştir. Işler üç yıla varmadan ha- yırlısı ile mutlu bir sona emniş ve 9 Eylül 1922'de Izmir'e varan Mustafa Kemal, orada asker üni- fomnasını çıkartarak Ankara'ya sivil elbise ile dönmüştür. Kısa süre içinde bugünkü "Atatürk Orman Çiftliği"n\n bulundugu araziyi satın alarak "5 Mayıs 1925 Pazartesi günü" işe başla- ma emrini vermiştir. O günlerin ziraatçılarının anılanndan öğreni- yoruz ki Atatürk, çiftliğin kurulu- şu sırasında her çalışma ile ya- kından ilgilenmiş ve teknik zira- atla ilgili bilgilerini pekiştirmiştir. Çiftliğin bir köşesinde "Söğütö- zü" mevkiinde, küçük bir havuz başındaki kulübesinde kahvesi- ni yudumlayan Mustafa Kemal'in en büyük zevklerinden biri, taria- larda ve tesislerde "pratik çalış- ma" yapan Ziraat Fakûltesi öğ- rencilerinden bir grubu çağınp onlarla ziraatla ilgili konulan tar- tışmak idi. Atatürk'ün Tarun Politikası Kurtuluş Savaşı'ndan yorgun ve fakir çıkan Türk milleti, Mus- tafa Kemal ve arkadaşlannın di- rayetli yönetiminde yeni bir sava- şa giriyordu: "Ekonomik Kalkın- ma Savaşı". Çünkü ülke ekono- misi düzlüğe çıkmadığı sürece, "gerçek bağımsızlığa" kavuşa- mayacaktık. O günlerde bacası tüten fabrikalanmız yok; yollan- mız bozuk ve yetersiz; ticareti- miz cılız; öküzün çektiği karasa- banla yürütülen ziraatımız geri ve verimsiz, köylü yamalt ceket ve çankla dolaşıyor, şehiriiler geçim sıkıntısı içinde. Dış ticaretimizin temeli ve döviz kaynağımız, "üzüm, incir, fındık ve tütün"g\- bi birkaç geleneksel ürüne daya- lı. Bu koşular altında Atatürk, bir yandan "milli ekonomimizin te- meli ziraattır" diyor ve öte yan- dan gerçek kalkınmanın "denge- li biçimde sanayi ve tanm kalkın- masına" bağlı olduğunu düşünü- yordu. Aslında dünya gerçeği de bu yöndedır. Büyük Onder, aynı zamanda "Hayatta en hakikiyol gösterici bilimdir" demek sure- yük ûnder öldügü zaman lise 2. sınıftaydım. Aylarca ağladık, mil- letçe yas tuttuk. Liseyi bitirince Atatürk'ûn traktör üzerindeki res- mine bakarak ziraatçı olmaya ka- rar verdim ve 1942 yılında Anka- ra Ziraat Fakültesi'ne girdim. Ben bu yazımda "Atatürk'ûn tanm politikası "n\r\ temel ilkeleri üze- rindeki görüşlerimi özetlerken, 75 yıl önce Mustafa Kemal'in tanm- da izlediği politikanın ne kadar doğru olduğuna ve "bugünün gerçeklerine uygun sağlam te- meller üzerine oturtulduğuna" işaret etmek istiyorum. Bu doğ- ru yolda sonuna kadar yürüme yerine, çıkar çevrelerinin ve ülke- ye zarar veren politikacılann et- kisi ile "nasıl holding patronlan yarattığımızı" ve zavallı köylümü- zün çoğunluğunu nasıl yoksulluk smınna ittiğimizi en açık dilte "dü- şünen insanlara" hatıriatmak is- tiyorum. Atatürk'ûn tanm politi- kasının temel ilkeleri şöyle özet- lenebilin 1) Tanmda yeni ve ileri teknikleruygulamak. 2) Tanmsal üretimde kalite ve verimliltği sağ- "ileri teknikler" mutlaka uygulan- malıydı. Ama nasıl? Fakir çiftçi- nin bunlara gücü yetmiyordu. Hiç vakit kaybetmeden "Zırai Dona- tım Kurumu" yaşama geçirildi. Sağlanan düşük faızli kredilerie çiftçi desteklendi. Atatürk kendi çiftliğinde son teknikleri uygulu- yor ve köylüye ömek oluyordu. Yurdun değişik bölgelerinde ye- ni çiftlikler kuran Atatürk, ölü- münden önce hepsini millete ba- ğışladı. Günümüzde milletin ma- lını yağmalayanlann kulaklan çın- lasın!. Tanmda kalite ve verimHKği sağlamak Toprakla uğraşanlann yüzünün gülmesi için, "birim alandan en düşük maliyetii, en yüksek ürün alınması" ve hem de "elde edi- len ürünün kaliteli olması" gerek- lidir. Yüzyıllar boyu ihmal edilen Türk tanmı bu bakımdan "çok geri ve biryığın sorunlar içinde" idi. Türk çrftçisi, "bu yılki buğday ürününden gelecek yıl ekeceği tohumluğu ayınyordu." Halbuki  tatürk'ün tanm politikasının temel ilkeleri /m şöyle özetlenebilir: 1) Tanmda yeni ve ileri £-+ teknikler uygulamak. 2) Tanmsal üretimde JL -A. kalite ve verimliliği sağlamak. 3) Tanmda üreteni konımak ve alm terinin karşılığını vermek. tiyle, her girişimin bilimin ışığın- da yürütülmesi gereğine işaret ediyordu. Başka bir deyimle, 1923'lerde "Milliekonominin te- meliziraatır" diyordu, ama ülke- mizin sadece ziraatla kalkınama- yacağını, "sanayi kalkınmasının daşartolduğunu" kesinşekilde ifade ediyordu. Türkiye sadece tanm ürünü satan, başkalannın "manavı, sütçüsû" olamazdı. A- ma sermaye gücümüzün yeter- siz olduğu o günkü ortamda, ön- ce kendi öz variığımız olan top- raklanmıza dört elle sanlmamız gerekiyordu. Ancak toprakla uğ- raşanın yüzünün gülmesi için "bol, kaliteli ve düşük maliyetii üretim" yapmak gerekiyordu. Cumhuriyetin ilk yıllannda topla- nan "lktisatKongresi"nde, genel kalkınma çerçevesinde "tanm politikamızjn hedefleri" belirteni- yordu. Türk'ün en büyük evladı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, mil- letine asla "yalan ve yanlış şey- lersöylemedi", daima doğrulara parmak bastı, gerçekleri dile ge- tirdi. Ben yaşım gereği, Atatürk'le ' biriikte yaşadım. "O'nu tanıdım; O'nu dinledim ve O'nu alkışla- dım". Türkçe ezanın sadeliğini ve güzelliğini hâlâ unutamadım. Bü- lamak. 3) Tanmda üreteni koru- mak ve alın terinin karşılığını ver- mek. Genç Cumhuriyetin çalış- kan ve namuslu yöneticileri bu temel ilketerdoğrultusunda, plan ve projeler hazıriayarak işe ko- yuldular. Büyük adımlar atıldı. Ama ne yaztk ki, Atatürk'ûn ömrü yetmedi, düşünülen tüm hedeflere O'nun sağlığında ula- şılamadı. O'nun ölümünden son- ra, "özellikle çok partili siyaset döneminde", suyun başını tutan çıkar çevreleri palazlanmaya de- vam ederken, Atatürk'ûn "efen- dimiz" dediği Türk köyiüsü hep ezildi, feryadına kulak asılmadı. Şimdi bu temel ilkeler üzerinde kısa açıklamalar yapmak istiyo- rum Tanmda yeni ve ileri teknikler uygulamak Osmanlı'dan devraldığımız Türk tanmı hayvan gücü ile çeki- len aletlere dayanıyordu. Genel- likle öküzle çekilen "karasaban" ya da daha iyi koşullarda atla çe- kilen "pulluk". Hasat harman iş- leri de el aletleri ite. Hızla maki- neleşmek gerekiyordu. Ama hangi sermaye ile? Sulamak, kimyasal gübre kullanmak ve za- rarlılarta savaş gibi çok önemli "ıslahla geliştirilmiş ve ilaçlanmış fo/u/m"verimlitanmın "temel ko- $ulu" idi. Cumhuriyet yönetimi bir yandan, Tohum Islah veAraştır- ma Enstitüleri" kuruyor ve öte yandan uzman yetiştirmek üze- re dış ülkelere "teknik eleman" gönderiyordu. Bugün Türk çiftçi- si, o günlerde başlatılan çalışma- lar sonucu, Türk ziraatçı lannın geliştirdiği yüksek verimli tohum- ları kullanarak buğdayda, pa- mukta, ayçiçeği ve çeşitli sebze- lerde bol ürünler alabilmektedir. Atatürk'ûn TBMM'nin açılış ko- nuşmalannda, ısrarla üzerinde durduğu bir konu da "topraksa köylünün topraksahibiolması" i- di. Aynı zamanda, yurdun her bölgesi için en yüksek verimi sağlayacak "uygun işletme bü- yüklüğü" üzerinde duruluyordu. Cumhuriyetin ilk 15 yılı ile ne ka- dar övünsek azdııt. Cumhuriyetin ilk yıllannda nü- fusumuzun yüzde 80'i köylü ve çiftçi idi. Küçük aile işletmelerin- den oluşan bu tarımsal yapı, "kendini beslemeye dönük ve pazariçin üretmeyen" nitelikte i- di. Köylü kendi gereksiniminden artanı şehiriiye satıyordu. Sana- yiteşme ile biriikte "köylü nüfusu- nun azalması"; "topraklann aşın bölünmesinin önlenmesi"; "Pa- zar için üreten orta ve büyük iş- letmelerin çoğalması"; "küçük çiftçilerin kooperatifleşmesi ve üretenin desteklenmesi" gereki- yordu. Bunlar ancak çok sağlam bir politika temelinde olabilirdi. İlk yapılan iş, "Toprak Mahsulle- ri Ofisi'ni kurmak oldu. Ve Silrf- ke'de çiftçilik yapan Atatürk'ûn çevresindeki üreticiler, Türki- ye'nin ilk "Tanm Üretim ve Satış Kooperatifi"n\ kurdular. Bir nu- maralı üye Atatürk. Atatürk'ten sonra neler oldu? Yıllarca "kooperatifçiliği Cum- huriyet düşmanlığı gibi göste- ren" ya da "Türk köylüsünün ko- operatifleşme eğilimi zayıftır" maskesi altında "kredileri ve teş- viklerigüçlü çıkarçevrelerine ak- taranbirzihniyet", bildiğimiz "ta- nma dayalı sanayi holdinglerini" yarattı. Patron diyor ki, "Efendim ben süt fabrikasını kurdum, sa- nayi tamam, siz bana ham mad- deyi getirin". SevsinlerL Dünya gerçeği şudur: "Üretici sadece ucuz hammadde satmakla kalkı- namaz." Peki ne olacak? "Üreti- cinin de fabrikası olacak". Üreti- ci kooperatifleri kendi fabrikala- nnda, kendi ürettiği hammadde- yi "işleyip mamul madde haline getirecek ve kendi kooperatifle- ri kanalı ile pazariayacak" ve olu- şan "katmadeğerartışından'ya- rartanacak. Yani sadece süt ye- rine, peynir, tereyağı ve yoğurt satacak. Bu konuda dünyada durum nedir? Ömek olarak Fran- sa ve Almanya'yı alalım: Bu Av- rupa ülkelerinde çiftçilerin üretti- ği sütün yüzde 90 kadan çiftçile- rin sahip olduklan fabrikalarda iş- lenir ve çiftçi kooperatifleri tara- fından pazarianır. Böylece "tüke- ticinin 1 kg. süt için ödediği be- delin yüzde 50-55 kadan çiftçi- nin cebine girer". Türkiye'de bu durum tam tersidir. Bizim çiftçi- mizin ürettiği sütün yüzde 10 ka- dan çiftçilerin sahip olduğu fab- rikalarda işlenir geri kalan yüzde 90 kadan holding fabrikalanna ya da tüccar mandıralanna gider. Ve bugün üreticiden ortâlama 200 bin liradan satın alınan süt, tüke- ticiye 600-700 bin liradan satılır. Çiftçinin aldığı pay yüzde 30- 35tir. Bu yüzden gazeteterde ha- vadis olur "Çiftçi sağmal ineği- nipazara götürüyor" ya da "Süt- lerini köy meydanına döküyor". Süt Endüstrisi Kurumu'nun kuruluş kanununda "ileride çift- çilere devredilmek üzere" devlet tarafından kurulduğuyazılıdır. Ib- retle seyrettiğimiz "özelleştirme yağmasında", Köy-Koop ya da başka çiftçi kooperatifleri "tekbir süt fabrikası satın alabildi mi"? Asla!.. Paralan yoktu, kredi bula- madılar, destek görmediler. Vata- nı kurtarmak için seve seve ka- nını döken Türk köylüsünü kim kurtaracak? * Tüm Ziraatçdar Dayanışma Derneği Başkanı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle