17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2001 PERŞEMBE 14 4İ LJ J \ [email protected] Altiyüönceyitirdiğimiz OnatKuûar'uı 'adını bile bümediği arkadaşları nayazdığı birmektup Düşle gerçek arasmdaONATKLTLAR 15Aralık'82 Marquez'in Milliyet Sanat'ta çevirisi yayunlanan güze- lim öyküsü Kardaki Kan tzlerVm. sen, içeri girmeden ön- ce, sanınm geçen şubat ayında Nouvel Obs'ta okuyup ba- na da salık venruştin. Sonra da oturup ikimizin de yakın- dan tanıdığı Paris'in hastanelerinden ve mezarlıklanndan söz etmıştiks Mezarlıklar güzeldir Paris'te. Hastaneler ise çirkin ve kasvetli. Marquez'in öykûsûndeki hastaneyi, o ga- rip soğukluğu, insansızlığı dûşûn. Malte 'nin Notları'ndan da öyle ıssız bır hastane duvan hatırlanm. Ölümün sapsa- n bir yüzle dibinde sûrüklenip durduğu. Bir de Montpar- nasse Mezarlığı'nı hatırlamaya çalış. Sen anlatnuştın. Bir kez Aiglon otelinde kalmışsın ve Bunuel'le karşılaşmışsın. Bunuel amlannda o oteli, mezarlığın şinn görüntüsüne açı- lan penceresini. hatta Select'i, Coupole'ü "gûlümseyen bir keştş"in (üstelik dinsiz) rahatlığıyla öylesine güzel anlatı- yor ki. Günlerdir, Fransa'da yeni yayunlanan iki kitap yûzûnden düşle gerçek arasında sahnıyorum. Bi- ri Marquez'le söyleşiler. Başlığı "Une Odeurde Goyave." (Hintarmudu Koku- su dıye mı çevirmeli gerçekten?). îkin- cısi ise Bunuel'in anılan: "Son Iç Çe- ltişiınn . Gerçekle düş. Aynı olayın iki yüzü sanki. Hanı o çok bilinen Çin öy- küsünde olduğu gibi. Chuang-chu, bir gece düşünde kendini kelebek olarak görmüş. O geceden beri de düşünüyor- muş. Acaba Chuang-chu gerçekten o ge- ce, düşünde kendini kelebek olarak mı görmüş, yoksa Chuang-chu aslında bir kelebekmiş de şimdi kendisi düşünde Chuang-chu olarak mı görüyormuş? "Bırocakılöndisi, başkanlık balko- nunda gurubu gözleyen bir inek gör- müştük; düşünün bır, ulusal balkonu- mıızda bir inek, ne korkunç birşey, ne boktan ülke, herkes ıneklenn merdi- ven çıkamayacağım bildiğinden, ine- ğin neyapıp edip balkona çıktığı uzun uzun tartışıldı ve sonunda, ineği ger- çekten gördük mü, yoksa ikindi üstü alanda gezinirken başkanlık balkonunda bir inek gördü- ğümüzü mü sandık, anlayamadık; o balkondayıllardır bir şey görmemiştik çünkü ve geçen cuma tan ağınrken gelen ilk akbaba sürüsü de olmasa daha nice yıllar göremeye- cektik..." Marquez'ın Başkan Babamızın Sonbaharinda, aynı say- fada. az yukanda Ruben Dario'ya da bir selam var. Nika- ragua'nun unutulmuş şaıri Dario'ya. Geçmiş yıllarda "Au- tomne du Patriarche"ı Fransızcasından okumaya çalıştığım- da bütün kıtabı bır tür retoriğin çalılanna dolanmış bulmuş- tum. Bu duygumu Tomris Uyar'ın çok başanlı çevirisi de gıderememişti. Şimdi yeniden okuyorum. Gerçekle düş arasında salmarak. Çünkü sık sık soruyor değil miyiz ken- dimize? Bu gördüklenmiz, görmekte olduklanmız mı düş, yoksa geçmiş yıllarda yaşadıklanmız mı? Biri doğruysa öbü- rü nasıl doğru olabilir? Nasıl bir alacakaranlık... Geceyle gündüzün arasına sı- kışmış uzun bir kör saat. Geçmişle geleceğin, doğuyla ba- tının, ölümle yaşamın arasına sıkışmış. Alacakaranlık gö- rünmez bır çevrintiyle yutup götürüyor her şeyi. Bu nokta- da onurla alçakhğın sınırlan birbirine kanşır. Her şeyin. Di- 1 vasübir alacakaranlık.. Geceyle gündüzün arasına süaşmış uzun bir kör saat Geçmişle geleceğjn, doğuyla batının, ölümle yaşamın arasına sıkışmış. Alacakaranlık görûnmez bir çevrintiyleyutup götürüyor herşeyl Bu noktada onurla alçaklığın sınırlan birbirine kanşır. Her şeyin. Direnmenin, köşeyi dönmenin, özgütiüğün, tutsakhğm. renmenin, köşeyi dönmenin, özgürlüğün, tutsakhğın. Çık mak? Böyle durumlarda herkesten önce birilerinin dönüp kapıya bakmalan gerekir. Oysa Bizans'ın iç içe çemberlerinde, sıkıştınlmış köle sarhoşluğu ile dolamyoruz. "Zaman zaman, Yok ediciMelek 7 (L'ange Exter- minateur) Meksika da çektiğim içın hayıflamyorum. Daha çokParisya da Londra da, giysilerin ve akse- suvarın daha görkemli olabildiği bir yerde çekmek isterdim. Viridûuta'nınki gibi tûmüyle özgün olan se- naryo, bir akşam, bir tiyatro gösterisinden çıktıktan sonra bir köşkün salonunda geçe yansı yemeği için bir araya gelen bir grup insanı anlatır. Yemekten son- ra daha geniş bir salona geçen konuklar, filmde açık- lanmayan bir nedenle bir türlü oradan çıkamazlar.. Fil- min ilk gösterisinden sonra, yanımda oturan Gustavo Alatriste bana eğilerek, 'Don Luis, esto es un canon. Hiç bir şey anlamadım' dedi. Canon, çok güçlü, çar- pıcı, müthiş demek tspanyolcada..." Luis Bunuel'in anılannda konusunu yukandaki gibi kı- saca özetlediği Fılmi hatırlıyor musun? Bir edilginliği, çürümeyi, donup kalışı anlatır Yo- kedici Melek. Önce her şey normal gibidir. Konuklar içer, aralannda söyleşır, eğlenirier. Zaman geçer. Arada, birinden zayıfbir ses duyu- lur: "Arük çıksak?" Ama kimse çıkmaz. Gece sürer. Sonra o güç- süz kurtuluş niyetini bir başkasının ağzından duyanz. Sonuç aynı. tliş- kiler, bir düşüşün yamaçlanndaki çalılar gibi birbirine dolamrken renkler solar. Öfke, kin, ihanet acı, güçsüzlük. "ArHkçıksak?-" Ama herkes gene orada. Genç konuk Letiüa'nın olağanüstü güzel konuş- masım hatırhyorum fılmden. Es- ki bir Avant-Scene 'den olduğu gi- bi alıyorum: LETITIA - Bilmiyorum... Da- hadoğnısu... Evet. Olağanüstübir şey bu... Nice zamandan beri bu- radayız. (Sessizlik) Bilmiyorum. (Oradakilerin her birini ayrı ayrı inandırmak ister gibi) Ama düşünün ne olur, bu korkunç sonsuzluk sonrasında kimler yerlerini değiştirdi? (Israrh) Binlerce birbirine benzemez du- rumu bir düşünün. Satranç piyadeleri gibiyiz. Eş- yalar bile. Yüz kez değiştirildi belki yerleri. Ama şu anda hepimiz.. eşyalar ve biz.. o gecenin başladığı andakı yenmizdeyiz. Bütün gördüklerimiz bir düş mü acaba? Söyle Alvaro, düş mü? Söyleyin hepiniz..." Bir uyurgezerin mınldanmalandır Letitia'nın söz- leri. Konuklar, sızlanan, kusan. yerlerde sürüklenen konuklar bu sözler üzenne, ancak salondan çıkıp yan- daki küçük kiliseye gidecek kadar bir güç bulabilirler kendilennde. Sonra da orada kapanıp kalırlar. Aşçılar, uşaklar, hizmetçiler çoktan terk etmiştir onlan. Sabaha karşı dışarda büyük gürültüler duyarlar. Derken birden kapı açılu-.. ve, içenye bir koyun sürüsü girer. Filmi gördüğümde, bu koyun sürüsünün ne anlama geldiğini uzun uzun düşünmüştüm. Bir düş, mü acaba? Bugünlerde ise sık sık şunu soruyorum: Içerde olan sen mısin, yoksa bizler mi? (Yeter ki Kararmasut) Kültür tarihiyle bir hesaplaşma Handan Öztürk, yaşamm bütünüyle 'tecavüzler silsilesine' döndüğünü belirtiyor ÖZLEMALTUNOK 1. Dünya Savaşı sonrası, işgal zamanı, sırtını Galataya yaslamış Istanbul'dan insan manzara- lan sunuyor Handan Öztürk. son romanı 'Mor Tecavüz'de. Öztürk. 'Bir Doğu Masah Galata' belgeselinden sonra 'Mor Tecavüz'de iç içe geç- miş tecavüzler örgüsünü, Istanbul'a tecavüzle ör- tüştürerek Ali Murat'ın gözüyle yine Galata'dan 'sesleniyor' bizlere. Müziğin, kahkahanın, iç ses- lerin gücüyle. Handan öztürk'le, tarihi çok geri planda kul- landığı için 'çağdaş bir roman' olarak değerlcn- dirdiği 'Mor Tecavüz' üzerine konuştuk: - Galata çevresinde geçen kkabunan 'Bir Do- ğu Masah Galata' belgeselinizkbağlantısınedir? HANDAN ÖZTÜRK- Belgeseli çekerken çok sıkı bir ilişki içindeydim Galata'yla ve bir belge- sele sığdıramayacağım kadar çok bilgi ve mal- zeme birikmişti elimde. Yine bir gün keşif gezi- sindeyken bir randevum iptal oldu. O arada St, Pietro Kilisesi'nde yaşlı bir îtalyan papazın ver- diği org konserine gittim. Konser sırasında kili- sede elektnkler kesildi ve yüzlerce mum yakıl- dı. tlk imgeler, ilk cümleler işte o an oluştu. Ali Murat'ın kıliseyle kurduğu ses ilişkisı oradan geldı mesela. tlk cümleleri de orada, o konsere ait broşürden aldığım notlar oluşturdu. O yüzden belgeselin çocuğu da diyebilirim 'Mor Tecavöz'e. tnsanlann kendi yarathklan esareüeri - Romanın belgeselle bağlan&sı zayıf ama Ga- lata De ifişltisi yoğun. ÖZTÜRK-Evet. Belgesel paralelinde gelişen değil de, belgeselin altyapısmdan beslenen bir ro- man oldu. Niko'nun bankerliği, entelektüelliği me- sela. Neden Hüseyin değil de Niko? Çünkü o dö- nemde kültüre, edebiyata vakıf olma ilişkisini ancak azınlıktan biri kurabilirdi, o yüzden Niko oldu. Alt bilgiler belgeselciliğimden gelse de, or- tak olan o dönemin Istanbul'u, Galata'sıydı. Ban- kerlikten bankacılığa geçiş döneminde Istan- bul'un teslim olduğu, çöküşe geçtiği, allak bul- lak yıllar. O dönemde tstanbuTun yaşadığı teca- vüz, bankerlikten bankacılığa geçiş süreciyle ça- kışıyor. Ortak olan noktalar bunlar. - 'Duymak' üzerine kurulu roman biraz da. Galata, ses, kahkaha ve müak~ ÖZTÜRK - İlk ıvmeyi müzik ve ses ilişkisin- '77 - K %^/ ç tecavüz gıbı görünse de - Konaklı'nın yaşadığı tecavüz, Istanbul'un uğradığı tecavüz ve Ali Murat'ın işkence yoluyla uğradığı tecavüz- benim derdim insanlık kültür tarihine karşı bir tavır oldu. Ve bütün bilgileri tersten okuma gibi bir anlayış oldu. Hayat bütünüyle bir tecavüzler silsilesine döndü artık. Tüketim, vitrinler, yaşama biçimleri, reklamlar, aşklar tecavüz ediyor artık yaşamımıza.' den kazandım. Orada ses üzerine kurulan bır kur- gu var, bu gerçekten önemli. Ama bır de müzik ve Ingiliz hapishanesinde işkence gören bir yurt- sever arasında kurduğum ilişkide de belki şunun şifresini veriyorum: lnsanlann farklı da olsaken- di yarattıklan esaretlerin tutsaklığı, çok dahabü- yük olabiliyor. Ali Murat işkence görüyor, işken- ceci tngiüzle daha sonra dost da olabiliyor, ama müziğin sürekli esiri oluyor. Insanın kendi ego- sunun yarattığı malzemelere esareti. o zoraki esa- retlerden çok daha güçlü ve çok daha çıkmaz. - Kendi sesmi dinleyerek. iç sesine hapsolarak da esir oluyor Ali Murat ÖZTÜRK- Evreninritminide yakalıyor iç se- siyle. O yalnızlık, ölüm noktası ve hayatın mini- muma indiği noktada, kendi iç sesleriyle ve mü- zikle, nesneleri de yeniden keşfediyor. Kaosun dı- şına indiğin zaman çok sade, çok yalın olaylar- da o kocaman evrenin ahengıni yakalamak çok dahamümkün. Ali Murat da oralarda, onu birpar- ça yakahyor. - Seslerin ve kendi iç sestnin peşinden gitmek, aynı zamanda Uetişünsizliği de vurguluyor mu? ÖZTÜRK-Benim bu tavrım romana ne kadar sindi bilmiyorum ama ınsanın kendini ifade ediş biçiminde, en fire veren eylem konuşmadır. Ko- nuşmanın olmadığı durumlarda iç seslerle daha iyi bir diyalog kurulması daha doğal. - Roman kahramanlan cinsel kimlik sorunu yaşıyorlar. Nedir bu sorunun kaynağı? ÖZTÜRK - tnsanlık kültür târihı, yaşama bı- çiminı, ilişkileri, ama en çok da kadın- erkek iliş- kisini arapsaçı haline getirmeyi başardı. En ba- sit çözülebilecek olan ilişkilerin, bu kadar kaos haline gelmesi oldukça ilgınç. Roman bıraz da bir eleştiri içeriyor insanlık kültür tarihine. lnsanla- nn cinsellikleri içinde bocalamalan, yan aseksü- el durumlan, yan aktıf olma ve gen çekilme du- rumlan... Romanda geçen o erkekler evi, kadı- nın anaerkilliğıne karşılık erkeklerin kendilerinı konıma ıçgüdüsüyle kurduklan bir erkekler evi- dir. Orada kadınlara karşı tepkıden ötürü önce asek- süel, sonra biseksüel ve eşcınsel bir süreç yaşa- nır. İnsan doğasının yaşadığı çeşitlıliğin dışında, tavır olarak gelişen bir eğıhm görüyoruz. 'Ytizümti Doğu'ya çevireceğiın^ -Erkeklerinbocalamasma karsıhk Konakh'nın cesurtavnvbbaskmgeln^deviırgulavıabirözel- Kk. ÖZTÜRK - Konaklı orada resmen bir savaş açıyor. Uğradığı tecavüz ve bakireliğinin gittiği suçlaması karşısında pathyor. Eğer aradığınız ba- kirelikse ben de bakir erkek aranm, diyor ve sa- dece bakir erkeklere hızmet veren bir kutsal fa- hişeler evi kuruyor. Bakir erkekler buradan da Ku- vayi Milliye'ye katılıyor. Bu aslında bır savaş, bir ahlaksızlık süreci değil, bir başkaldırma. Üç te- cavüz gibi görünse de - Konaklı'nın yaşadığı te- cavüz, îstanbul'un uğradığı tecavüz ve Ali Mu- rat'ınişkence yoluyla uğradığı tecavüz- benim der- dim insanlık kültür tarihine karşı bir tavır oldu. Ve bütün bilgileri tersten okuma gıbı bir anlayış oldu. Bir kadının bir erkek tarafından tecavüze uğraması, bir kadının sevmediğı bir işte ömür boyu çalışması kadar acıklı değil aslında. Hayat bütünüyle bir tecavüzler silsilesine döndü artık. Tüketim, vitrinler, yaşama biçimleri, reklamlar, aşklar tecavüz ediyor arukyaşamımıza. Bütün bun- lann içinde nedense kadının yaşadığı tecavüz -tabii ki karşı çıkılması gereken bir şey- öbürle- rine gösterilen tepkiden çok daha abartıh olma- sma biraz dokunmak istedim. -Yenijırojeleriııiz var mı? ÖZTÜRK-Türkiye çokyoğun bir malzeme su- nuyor insana. Türkçe bilmeyen, Batman'da inti- har eden, köyleri yakıhpboşaltılıp varoşlara hap- solan Kürt kadınlarla ilgili bir belgesel projem var. Ön araştırma için Doğu'ya gittim. Malzemeler de o kadar yoğun ve bir belgeseli aşacak boyuttay- dı ki, yine birroman yazıyorum şimdi Doğuluka- dınlar üzerine. Arkasmdan martta belgesel gele- cek. Tarihten çıkmak gibi bir niyetım hep vardı, gerçek çok daha etkileyici aslında. Bundan son- ra yüzümü Doğu'ya çevireceğim. VE YELPAZE ATtLLA BİRKİYE Zaman, Cevdet Kudret'i Anımsamak Akşam, attt kendini Yedikule survndan... "Yedikule'de Akşam" şiirinde, Cevdet Kudret bir akşam alacasında sözü geçen mahalleyi ve zamanı "betimler". Şiir elli iki yıl önce yayımlanan Birinci Per- de adlı kitabında yer alır. Cevdet Kudret (Solok) 7 Şubat 1907 doğumlu. Bir "Ved/ Meşale'cl Edebiyata şiirte başlamış, roman, hikâye, oyuntür- lerinde yazmış; daha sonra deneme, inceleme, araş- tırma ve edebıyat tarihine ilışkin ürünlervermiş, kılı kırk yaran bir yazar. Cevdet Kudret için ne söylesek azdır; gerçek bir ede- biyatçı, gerçek bir edebiyat eğitmenidir. En güzel ve iyi/dogru ders kitaptannı o yazmıştır. Türkiye'de aydın olmanın "kaderini ve kederini" birçoklanyla paylaşmış bir "aydınlanmacı'dır. Birini "anmak" için ölüm ya da doğum günterini mi beklemeli yalnızca? Çeş'ıtli "ves/te"ler gerekmez mi? Ömegin şu dolunaylı günlerde, 2001 'in ilk dolunayın- da neden Cevdet Kudret'i anımsamayayım? Ya da ni- ye anımsayayım? Dolunay benim için imgesel bir aşk betimlemesiy- se ve de bu, yazının dilıyle daha çok şiirse, Cevdet Kudret'i anımsamam edebıyat tarihimde, edebiyat atmosferimde çok doğal. O değil miydi, Gösteri der- gisinde yayımlanan "Morkadm" adlı -bir ilk- şiiri oku- duktan sonra "Saton yazmayı bırakma" diyen ve be- ni onuriandıran? Belki de doğum tarihi 1929 olan Birinci Perde'nin hüzüntü bir anımsanışıydı... Zaman ve mekân içinde bir yol alarak biz de onun tek şiir kitabına uzanalim. "Haft'ç'ın Mavnalan" şiirin- de de bir akşam/zaman teması vardır. Dinleyin, uzaklarda bugün bir inilti var Uzun şarkılannı dağıtarak rüzgâra Akşamı getiriyor sahile mavnacılar.. Birağaç gölgesinde çalarken çiftenara Geliyor ağır ağır akşam Kâathaneden Yorgun bir vûcut gibi uzanıp mavnalara.. Bir gözlemin/izlenimin yer aldığı şiir; yirmili yaşlann ötekisinde bir "bilgeliği" içeriyor. Ahmet Haşim'in etkisinden söz etmek olanaklı. Zamanın geçişinin -im- gesel- somuttanışını da göz ardı etmemeliyiz ki bu hem şiirin bütününde hem de Bınnci Perde'nin öteki şiir- lerinde vardır. Haliç'in bır başından öteki başına yol alır tekneler; yelkeniergünün yorgunluğu, yelkenlertarihın soluğu- dur. Akşam bu kez de Haliç'in üzenne düşmektedir. Yelken direkterinin ucunda güneş neden Benziyor o nebînin haç üstûnde etine?.. Geliyor ağır ağır akşam Kâathaneden.. Yelkenler, varamadan günûn nihayetine, Yırtık bir göğüs gibi asılınca yukan, Direkler benziyordu nebî iskeletine.. Tekrarlar da yadırgatmamalı. Genç bır şairin, Köp- rü üstünde yaşanan bır akşam huznünde/kederinde, müziği aramasıdır belki. Ya da duyması/duyumsa- ması... Soyutlamayla zaman katmanının içinde yol alınz; ve yine imgesel bir söylem bizi (okuru) zamanın derinlik- lerine götürür. Burada, alt metinlerde bir "Istanbulmi- tolojisi" mi vardır acaba? Yoksa Haliç'in -ve de Istanbul'un- "yaşadığı" çe- şitli katliamlannın anlatılması mıdır? Osmanlılann, La- tinjerin ve de zaman ıçindeki birçok -başka- ordula- nn' Istanbul'u yağmalaması mıdır? Yoksa yalnızca, ömeğın Haşim'in Merdiven'i çıkma- sı gibi, genç bir şaınn Köprü üzerinde yaşından bü- yük duruşu, bakışı mıdır Haliç'e ve yaşama? Bu şiir de bizim anlam -ve de zaman- katmanlan arasında/ıçinde bir yolculuğa çıkartmıştır. Durak bei- li değildir; gidebileceğinız kadar gıdersiniz... Birim zaman dolmuştur, akşam artık Haliç'tn, Ista- bul'un üzerindedir; ve açık bir anlatımla "bitiş" gelir - Akşamı böyle taşır Haliç'in mavnalan.. Nadp GöktüPk yamyor • KüKür Servisi - ODTÜ Tanhsel Değerleri Araştırma Merkezi'nın bilımsel desteği ile HP'nin sponsorluğunda hazırlanan 'Keşfln Kıyısında' adlı belgesel filmin müziğini 1982 yılından beri Ezginin Günlüğü grubunda yer alan çalışan Nadir Göktürk yapıyor. Karkamış ve Ihsu barajlannın sular altında bırakacağı arkeolojik kültürel varlıklann belgelenmesi ve kurtanlmasına yönelik hazırlanan fîkn, Fu-at ve Dicle havzasındaki Hasankeyf, Zeugma, Teleiat, Gre Cano, Gre Cano, Gre Verike, Şaraga gibi 18 arkeolojik kazı merkezi ve havzadaki kültürel zenginliği konu alıyor. iki bölümden oluşan 'Keşfın Kıyısında', ocak ayında izleyicıyle buluşacak. Behçet Aysan Şiir ÖdüReri sahiplepini buMu • ANKARA (AA) - Türk Tabıpler Birliği'nin (TTB), 2 Temmuz 1993'teki Sıvas olaylannda hayatını kaybeden şaır Dr. Behçet Aysan adına düzenlediği Behçet Aysan Şiir Ödülleri sahiplerini buldu. Yanşmanın Seçici Kuulu Şükran Kurdakul, Ahmet Telli, Emin Özdemir, Arif Damar, Ataol Behramoğlu ve Ahmet Erhan'dan oluşuyordu.Behçet Aysan Şiir Ödülü, Özlem Sezer'in 'Sevışme' adlı dosyası ile Veysel Çolak'ın 'Güzel Suç' adlı kitabına verildi. Aynca Sehna Ağabeyoğlu'nun 'Gecikmiş Bir Cocuk' dosyası ve A. Kadır Paksoy'un 'Ote-Beri' kitabı övgüye değer bulundu. İTÜ Sahnesi Oyunculan Macanistan'da • KüMr Servisi - Macaristan'da 14-16>ubat tarihleri arasında düzenlenecek 'FranscOyıınlan Festıvali'ne Türkiye'yı temsilen ITÜ Sîinesi Oyunculan katüacak. İTÜ festıvalde, Finsız edebiyatının ünlü yazarlanndan Molien'in tiyatro klasikleri arasında yeT alan 'Zonsi Hekim' adlı oyunu sahneleyecek. 10 Oak Çarşamba günü saat 19.00'da İTÜ Massk Kampusu'nda, 27 Ocak Cumartesi gün: saat 16.00'da Hadı Çaman Yeditepe Oyuncuın sahnesinde seyirciyle buluşacak olan orın, sezon boyunca da İTÜ'de sahnelenmeye devaı edecelc-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle