Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2001 PERŞEMBE
14 4İ LJ J \ kultur@cumhuriyet.com.tr
Altiyüönceyitirdiğimiz OnatKuûar'uı 'adını bile bümediği arkadaşları nayazdığı birmektup
Düşle gerçek arasmdaONATKLTLAR
15Aralık'82
Marquez'in Milliyet Sanat'ta çevirisi yayunlanan güze-
lim öyküsü Kardaki Kan tzlerVm. sen, içeri girmeden ön-
ce, sanınm geçen şubat ayında Nouvel Obs'ta okuyup ba-
na da salık venruştin. Sonra da oturup ikimizin de yakın-
dan tanıdığı Paris'in hastanelerinden ve mezarlıklanndan
söz etmıştiks Mezarlıklar güzeldir Paris'te. Hastaneler ise
çirkin ve kasvetli. Marquez'in öykûsûndeki hastaneyi, o ga-
rip soğukluğu, insansızlığı dûşûn. Malte 'nin Notları'ndan
da öyle ıssız bır hastane duvan hatırlanm. Ölümün sapsa-
n bir yüzle dibinde sûrüklenip durduğu. Bir de Montpar-
nasse Mezarlığı'nı hatırlamaya çalış. Sen anlatnuştın. Bir
kez Aiglon otelinde kalmışsın ve Bunuel'le karşılaşmışsın.
Bunuel amlannda o oteli, mezarlığın şinn görüntüsüne açı-
lan penceresini. hatta Select'i, Coupole'ü "gûlümseyen bir
keştş"in (üstelik dinsiz) rahatlığıyla öylesine güzel anlatı-
yor ki.
Günlerdir, Fransa'da yeni yayunlanan iki kitap yûzûnden
düşle gerçek arasında sahnıyorum. Bi-
ri Marquez'le söyleşiler. Başlığı "Une
Odeurde Goyave." (Hintarmudu Koku-
su dıye mı çevirmeli gerçekten?). îkin-
cısi ise Bunuel'in anılan: "Son Iç Çe-
ltişiınn
. Gerçekle düş. Aynı olayın iki
yüzü sanki. Hanı o çok bilinen Çin öy-
küsünde olduğu gibi. Chuang-chu, bir
gece düşünde kendini kelebek olarak
görmüş. O geceden beri de düşünüyor-
muş. Acaba Chuang-chu gerçekten o ge-
ce, düşünde kendini kelebek olarak mı
görmüş, yoksa Chuang-chu aslında bir
kelebekmiş de şimdi kendisi düşünde
Chuang-chu olarak mı görüyormuş?
"Bırocakılöndisi, başkanlık balko-
nunda gurubu gözleyen bir inek gör-
müştük; düşünün bır, ulusal balkonu-
mıızda bir inek, ne korkunç birşey, ne
boktan ülke, herkes ıneklenn merdi-
ven çıkamayacağım bildiğinden, ine-
ğin neyapıp edip balkona çıktığı uzun
uzun tartışıldı ve sonunda, ineği ger-
çekten gördük mü, yoksa ikindi üstü
alanda gezinirken başkanlık balkonunda bir inek gördü-
ğümüzü mü sandık, anlayamadık; o balkondayıllardır bir
şey görmemiştik çünkü ve geçen cuma tan ağınrken gelen
ilk akbaba sürüsü de olmasa daha nice yıllar göremeye-
cektik..."
Marquez'ın Başkan Babamızın Sonbaharinda, aynı say-
fada. az yukanda Ruben Dario'ya da bir selam var. Nika-
ragua'nun unutulmuş şaıri Dario'ya. Geçmiş yıllarda "Au-
tomne du Patriarche"ı Fransızcasından okumaya çalıştığım-
da bütün kıtabı bır tür retoriğin çalılanna dolanmış bulmuş-
tum. Bu duygumu Tomris Uyar'ın çok başanlı çevirisi de
gıderememişti. Şimdi yeniden okuyorum. Gerçekle düş
arasında salmarak. Çünkü sık sık soruyor değil miyiz ken-
dimize? Bu gördüklenmiz, görmekte olduklanmız mı düş,
yoksa geçmiş yıllarda yaşadıklanmız mı? Biri doğruysa öbü-
rü nasıl doğru olabilir?
Nasıl bir alacakaranlık... Geceyle gündüzün arasına sı-
kışmış uzun bir kör saat. Geçmişle geleceğin, doğuyla ba-
tının, ölümle yaşamın arasına sıkışmış. Alacakaranlık gö-
rünmez bır çevrintiyle yutup götürüyor her şeyi. Bu nokta-
da onurla alçakhğın sınırlan birbirine kanşır. Her şeyin. Di-
1 vasübir
alacakaranlık.. Geceyle
gündüzün arasına
süaşmış uzun bir kör saat
Geçmişle geleceğjn,
doğuyla batının, ölümle
yaşamın arasına sıkışmış.
Alacakaranlık görûnmez
bir çevrintiyleyutup
götürüyor herşeyl Bu
noktada onurla alçaklığın
sınırlan birbirine kanşır.
Her şeyin. Direnmenin,
köşeyi dönmenin,
özgütiüğün, tutsakhğm.
renmenin, köşeyi dönmenin, özgürlüğün, tutsakhğın. Çık
mak? Böyle durumlarda herkesten önce birilerinin
dönüp kapıya bakmalan gerekir. Oysa Bizans'ın iç
içe çemberlerinde, sıkıştınlmış köle sarhoşluğu ile
dolamyoruz.
"Zaman zaman, Yok ediciMelek 7 (L'ange Exter-
minateur) Meksika da çektiğim içın hayıflamyorum.
Daha çokParisya da Londra da, giysilerin ve akse-
suvarın daha görkemli olabildiği bir yerde çekmek
isterdim. Viridûuta'nınki gibi tûmüyle özgün olan se-
naryo, bir akşam, bir tiyatro gösterisinden çıktıktan
sonra bir köşkün salonunda geçe yansı yemeği için
bir araya gelen bir grup insanı anlatır. Yemekten son-
ra daha geniş bir salona geçen konuklar, filmde açık-
lanmayan bir nedenle bir türlü oradan çıkamazlar.. Fil-
min ilk gösterisinden sonra, yanımda oturan Gustavo
Alatriste bana eğilerek, 'Don Luis, esto es un canon.
Hiç bir şey anlamadım' dedi. Canon, çok güçlü, çar-
pıcı, müthiş demek tspanyolcada..."
Luis Bunuel'in anılannda konusunu yukandaki gibi kı-
saca özetlediği Fılmi hatırlıyor musun? Bir edilginliği,
çürümeyi, donup kalışı anlatır Yo-
kedici Melek. Önce her şey normal
gibidir. Konuklar içer, aralannda
söyleşır, eğlenirier. Zaman geçer.
Arada, birinden zayıfbir ses duyu-
lur: "Arük çıksak?" Ama kimse
çıkmaz. Gece sürer. Sonra o güç-
süz kurtuluş niyetini bir başkasının
ağzından duyanz. Sonuç aynı. tliş-
kiler, bir düşüşün yamaçlanndaki
çalılar gibi birbirine dolamrken
renkler solar. Öfke, kin, ihanet acı,
güçsüzlük. "ArHkçıksak?-" Ama
herkes gene orada. Genç konuk
Letiüa'nın olağanüstü güzel konuş-
masım hatırhyorum fılmden. Es-
ki bir Avant-Scene 'den olduğu gi-
bi alıyorum:
LETITIA - Bilmiyorum... Da-
hadoğnısu... Evet. Olağanüstübir
şey bu... Nice zamandan beri bu-
radayız. (Sessizlik) Bilmiyorum.
(Oradakilerin her birini ayrı
ayrı inandırmak ister gibi) Ama düşünün ne olur,
bu korkunç sonsuzluk sonrasında kimler yerlerini
değiştirdi? (Israrh) Binlerce birbirine benzemez du-
rumu bir düşünün. Satranç piyadeleri gibiyiz. Eş-
yalar bile. Yüz kez değiştirildi belki yerleri. Ama şu
anda hepimiz.. eşyalar ve biz.. o gecenin başladığı
andakı yenmizdeyiz. Bütün gördüklerimiz bir düş
mü acaba? Söyle Alvaro, düş mü? Söyleyin hepiniz..."
Bir uyurgezerin mınldanmalandır Letitia'nın söz-
leri. Konuklar, sızlanan, kusan. yerlerde sürüklenen
konuklar bu sözler üzenne, ancak salondan çıkıp yan-
daki küçük kiliseye gidecek kadar bir güç bulabilirler
kendilennde. Sonra da orada kapanıp kalırlar. Aşçılar,
uşaklar, hizmetçiler çoktan terk etmiştir onlan. Sabaha
karşı dışarda büyük gürültüler duyarlar. Derken birden
kapı açılu-.. ve, içenye bir koyun sürüsü girer.
Filmi gördüğümde, bu koyun sürüsünün ne anlama
geldiğini uzun uzun düşünmüştüm. Bir düş, mü acaba?
Bugünlerde ise sık sık şunu soruyorum: Içerde olan sen
mısin, yoksa bizler mi?
(Yeter ki Kararmasut)
Kültür tarihiyle bir hesaplaşma
Handan Öztürk, yaşamm bütünüyle 'tecavüzler silsilesine' döndüğünü belirtiyor
ÖZLEMALTUNOK
1. Dünya Savaşı sonrası, işgal zamanı, sırtını
Galataya yaslamış Istanbul'dan insan manzara-
lan sunuyor Handan Öztürk. son romanı 'Mor
Tecavüz'de. Öztürk. 'Bir Doğu Masah Galata'
belgeselinden sonra 'Mor Tecavüz'de iç içe geç-
miş tecavüzler örgüsünü, Istanbul'a tecavüzle ör-
tüştürerek Ali Murat'ın gözüyle yine Galata'dan
'sesleniyor' bizlere. Müziğin, kahkahanın, iç ses-
lerin gücüyle.
Handan öztürk'le, tarihi çok geri planda kul-
landığı için 'çağdaş bir roman' olarak değerlcn-
dirdiği 'Mor Tecavüz' üzerine konuştuk:
- Galata çevresinde geçen kkabunan 'Bir Do-
ğu Masah Galata' belgeselinizkbağlantısınedir?
HANDAN ÖZTÜRK- Belgeseli çekerken çok
sıkı bir ilişki içindeydim Galata'yla ve bir belge-
sele sığdıramayacağım kadar çok bilgi ve mal-
zeme birikmişti elimde. Yine bir gün keşif gezi-
sindeyken bir randevum iptal oldu. O arada St,
Pietro Kilisesi'nde yaşlı bir îtalyan papazın ver-
diği org konserine gittim. Konser sırasında kili-
sede elektnkler kesildi ve yüzlerce mum yakıl-
dı. tlk imgeler, ilk cümleler işte o an oluştu. Ali
Murat'ın kıliseyle kurduğu ses ilişkisı oradan
geldı mesela. tlk cümleleri de orada, o konsere
ait broşürden aldığım notlar oluşturdu. O yüzden
belgeselin çocuğu da diyebilirim 'Mor Tecavöz'e.
tnsanlann kendi yarathklan esareüeri
- Romanın belgeselle bağlan&sı zayıf ama Ga-
lata De ifişltisi yoğun.
ÖZTÜRK-Evet. Belgesel paralelinde gelişen
değil de, belgeselin altyapısmdan beslenen bir ro-
man oldu. Niko'nun bankerliği, entelektüelliği me-
sela. Neden Hüseyin değil de Niko? Çünkü o dö-
nemde kültüre, edebiyata vakıf olma ilişkisini
ancak azınlıktan biri kurabilirdi, o yüzden Niko
oldu. Alt bilgiler belgeselciliğimden gelse de, or-
tak olan o dönemin Istanbul'u, Galata'sıydı. Ban-
kerlikten bankacılığa geçiş döneminde Istan-
bul'un teslim olduğu, çöküşe geçtiği, allak bul-
lak yıllar. O dönemde tstanbuTun yaşadığı teca-
vüz, bankerlikten bankacılığa geçiş süreciyle ça-
kışıyor. Ortak olan noktalar bunlar.
- 'Duymak' üzerine kurulu roman biraz da.
Galata, ses, kahkaha ve müak~
ÖZTÜRK - İlk ıvmeyi müzik ve ses ilişkisin-
'77 - K
%^/ ç tecavüz gıbı
görünse de
- Konaklı'nın yaşadığı
tecavüz, Istanbul'un
uğradığı tecavüz ve
Ali Murat'ın işkence
yoluyla uğradığı
tecavüz- benim
derdim insanlık kültür
tarihine karşı bir tavır
oldu. Ve bütün
bilgileri tersten
okuma gibi bir anlayış
oldu. Hayat bütünüyle
bir tecavüzler
silsilesine döndü
artık. Tüketim,
vitrinler, yaşama
biçimleri, reklamlar,
aşklar tecavüz ediyor
artık yaşamımıza.'
den kazandım. Orada ses üzerine kurulan bır kur-
gu var, bu gerçekten önemli. Ama bır de müzik
ve Ingiliz hapishanesinde işkence gören bir yurt-
sever arasında kurduğum ilişkide de belki şunun
şifresini veriyorum: lnsanlann farklı da olsaken-
di yarattıklan esaretlerin tutsaklığı, çok dahabü-
yük olabiliyor. Ali Murat işkence görüyor, işken-
ceci tngiüzle daha sonra dost da olabiliyor, ama
müziğin sürekli esiri oluyor. Insanın kendi ego-
sunun yarattığı malzemelere esareti. o zoraki esa-
retlerden çok daha güçlü ve çok daha çıkmaz.
- Kendi sesmi dinleyerek. iç sesine hapsolarak
da esir oluyor Ali Murat
ÖZTÜRK- Evreninritminide yakalıyor iç se-
siyle. O yalnızlık, ölüm noktası ve hayatın mini-
muma indiği noktada, kendi iç sesleriyle ve mü-
zikle, nesneleri de yeniden keşfediyor. Kaosun dı-
şına indiğin zaman çok sade, çok yalın olaylar-
da o kocaman evrenin ahengıni yakalamak çok
dahamümkün. Ali Murat da oralarda, onu birpar-
ça yakahyor.
- Seslerin ve kendi iç sestnin peşinden gitmek,
aynı zamanda Uetişünsizliği de vurguluyor mu?
ÖZTÜRK-Benim bu tavrım romana ne kadar
sindi bilmiyorum ama ınsanın kendini ifade ediş
biçiminde, en fire veren eylem konuşmadır. Ko-
nuşmanın olmadığı durumlarda iç seslerle daha
iyi bir diyalog kurulması daha doğal.
- Roman kahramanlan cinsel kimlik sorunu
yaşıyorlar. Nedir bu sorunun kaynağı?
ÖZTÜRK - tnsanlık kültür târihı, yaşama bı-
çiminı, ilişkileri, ama en çok da kadın- erkek iliş-
kisini arapsaçı haline getirmeyi başardı. En ba-
sit çözülebilecek olan ilişkilerin, bu kadar kaos
haline gelmesi oldukça ilgınç. Roman bıraz da bir
eleştiri içeriyor insanlık kültür tarihine. lnsanla-
nn cinsellikleri içinde bocalamalan, yan aseksü-
el durumlan, yan aktıf olma ve gen çekilme du-
rumlan... Romanda geçen o erkekler evi, kadı-
nın anaerkilliğıne karşılık erkeklerin kendilerinı
konıma ıçgüdüsüyle kurduklan bir erkekler evi-
dir. Orada kadınlara karşı tepkıden ötürü önce asek-
süel, sonra biseksüel ve eşcınsel bir süreç yaşa-
nır. İnsan doğasının yaşadığı çeşitlıliğin dışında,
tavır olarak gelişen bir eğıhm görüyoruz.
'Ytizümti Doğu'ya çevireceğiın^
-Erkeklerinbocalamasma karsıhk Konakh'nın
cesurtavnvbbaskmgeln^deviırgulavıabirözel-
Kk.
ÖZTÜRK - Konaklı orada resmen bir savaş
açıyor. Uğradığı tecavüz ve bakireliğinin gittiği
suçlaması karşısında pathyor. Eğer aradığınız ba-
kirelikse ben de bakir erkek aranm, diyor ve sa-
dece bakir erkeklere hızmet veren bir kutsal fa-
hişeler evi kuruyor. Bakir erkekler buradan da Ku-
vayi Milliye'ye katılıyor. Bu aslında bır savaş, bir
ahlaksızlık süreci değil, bir başkaldırma. Üç te-
cavüz gibi görünse de - Konaklı'nın yaşadığı te-
cavüz, îstanbul'un uğradığı tecavüz ve Ali Mu-
rat'ınişkence yoluyla uğradığı tecavüz- benim der-
dim insanlık kültür tarihine karşı bir tavır oldu.
Ve bütün bilgileri tersten okuma gıbı bir anlayış
oldu. Bir kadının bir erkek tarafından tecavüze
uğraması, bir kadının sevmediğı bir işte ömür
boyu çalışması kadar acıklı değil aslında. Hayat
bütünüyle bir tecavüzler silsilesine döndü artık.
Tüketim, vitrinler, yaşama biçimleri, reklamlar,
aşklar tecavüz ediyor arukyaşamımıza. Bütün bun-
lann içinde nedense kadının yaşadığı tecavüz
-tabii ki karşı çıkılması gereken bir şey- öbürle-
rine gösterilen tepkiden çok daha abartıh olma-
sma biraz dokunmak istedim.
-Yenijırojeleriııiz var mı?
ÖZTÜRK-Türkiye çokyoğun bir malzeme su-
nuyor insana. Türkçe bilmeyen, Batman'da inti-
har eden, köyleri yakıhpboşaltılıp varoşlara hap-
solan Kürt kadınlarla ilgili bir belgesel projem var.
Ön araştırma için Doğu'ya gittim. Malzemeler de
o kadar yoğun ve bir belgeseli aşacak boyuttay-
dı ki, yine birroman yazıyorum şimdi Doğuluka-
dınlar üzerine. Arkasmdan martta belgesel gele-
cek. Tarihten çıkmak gibi bir niyetım hep vardı,
gerçek çok daha etkileyici aslında. Bundan son-
ra yüzümü Doğu'ya çevireceğim.
VE YELPAZE
ATtLLA BİRKİYE
Zaman, Cevdet
Kudret'i Anımsamak
Akşam, attt kendini Yedikule survndan...
"Yedikule'de Akşam" şiirinde, Cevdet Kudret bir
akşam alacasında sözü geçen mahalleyi ve zamanı
"betimler". Şiir elli iki yıl önce yayımlanan Birinci Per-
de adlı kitabında yer alır.
Cevdet Kudret (Solok) 7 Şubat 1907 doğumlu. Bir
"Ved/ Meşale'cl
Edebiyata şiirte başlamış, roman, hikâye, oyuntür-
lerinde yazmış; daha sonra deneme, inceleme, araş-
tırma ve edebıyat tarihine ilışkin ürünlervermiş, kılı kırk
yaran bir yazar.
Cevdet Kudret için ne söylesek azdır; gerçek bir ede-
biyatçı, gerçek bir edebiyat eğitmenidir. En güzel ve
iyi/dogru ders kitaptannı o yazmıştır.
Türkiye'de aydın olmanın "kaderini ve kederini"
birçoklanyla paylaşmış bir "aydınlanmacı'dır.
Birini "anmak" için ölüm ya da doğum günterini mi
beklemeli yalnızca? Çeş'ıtli "ves/te"ler gerekmez mi?
Ömegin şu dolunaylı günlerde, 2001 'in ilk dolunayın-
da neden Cevdet Kudret'i anımsamayayım? Ya da ni-
ye anımsayayım?
Dolunay benim için imgesel bir aşk betimlemesiy-
se ve de bu, yazının dilıyle daha çok şiirse, Cevdet
Kudret'i anımsamam edebıyat tarihimde, edebiyat
atmosferimde çok doğal. O değil miydi, Gösteri der-
gisinde yayımlanan "Morkadm" adlı -bir ilk- şiiri oku-
duktan sonra "Saton yazmayı bırakma" diyen ve be-
ni onuriandıran?
Belki de doğum tarihi 1929 olan Birinci Perde'nin
hüzüntü bir anımsanışıydı...
Zaman ve mekân içinde bir yol alarak biz de onun
tek şiir kitabına uzanalim. "Haft'ç'ın Mavnalan" şiirin-
de de bir akşam/zaman teması vardır.
Dinleyin, uzaklarda bugün bir inilti var
Uzun şarkılannı dağıtarak rüzgâra
Akşamı getiriyor sahile mavnacılar..
Birağaç gölgesinde çalarken çiftenara
Geliyor ağır ağır akşam Kâathaneden
Yorgun bir vûcut gibi uzanıp mavnalara..
Bir gözlemin/izlenimin yer aldığı şiir; yirmili yaşlann
ötekisinde bir "bilgeliği" içeriyor. Ahmet Haşim'in
etkisinden söz etmek olanaklı. Zamanın geçişinin -im-
gesel- somuttanışını da göz ardı etmemeliyiz ki bu hem
şiirin bütününde hem de Bınnci Perde'nin öteki şiir-
lerinde vardır.
Haliç'in bır başından öteki başına yol alır tekneler;
yelkeniergünün yorgunluğu, yelkenlertarihın soluğu-
dur. Akşam bu kez de Haliç'in üzenne düşmektedir.
Yelken direkterinin ucunda güneş neden
Benziyor o nebînin haç üstûnde etine?..
Geliyor ağır ağır akşam Kâathaneden..
Yelkenler, varamadan günûn nihayetine,
Yırtık bir göğüs gibi asılınca yukan,
Direkler benziyordu nebî iskeletine..
Tekrarlar da yadırgatmamalı. Genç bır şairin, Köp-
rü üstünde yaşanan bır akşam huznünde/kederinde,
müziği aramasıdır belki. Ya da duyması/duyumsa-
ması...
Soyutlamayla zaman katmanının içinde yol alınz; ve
yine imgesel bir söylem bizi (okuru) zamanın derinlik-
lerine götürür. Burada, alt metinlerde bir "Istanbulmi-
tolojisi" mi vardır acaba?
Yoksa Haliç'in -ve de Istanbul'un- "yaşadığı" çe-
şitli katliamlannın anlatılması mıdır? Osmanlılann, La-
tinjerin ve de zaman ıçindeki birçok -başka- ordula-
nn' Istanbul'u yağmalaması mıdır?
Yoksa yalnızca, ömeğın Haşim'in Merdiven'i çıkma-
sı gibi, genç bir şaınn Köprü üzerinde yaşından bü-
yük duruşu, bakışı mıdır Haliç'e ve yaşama?
Bu şiir de bizim anlam -ve de zaman- katmanlan
arasında/ıçinde bir yolculuğa çıkartmıştır. Durak bei-
li değildir; gidebileceğinız kadar gıdersiniz...
Birim zaman dolmuştur, akşam artık Haliç'tn, Ista-
bul'un üzerindedir; ve açık bir anlatımla "bitiş" gelir
- Akşamı böyle taşır Haliç'in mavnalan..
Nadp GöktüPk yamyor
• KüKür Servisi - ODTÜ Tanhsel Değerleri
Araştırma Merkezi'nın bilımsel desteği ile
HP'nin sponsorluğunda hazırlanan 'Keşfln
Kıyısında' adlı belgesel filmin müziğini 1982
yılından beri Ezginin Günlüğü grubunda yer alan
çalışan Nadir Göktürk yapıyor. Karkamış ve Ihsu
barajlannın sular altında bırakacağı arkeolojik
kültürel varlıklann belgelenmesi ve
kurtanlmasına yönelik hazırlanan fîkn,
Fu-at ve Dicle havzasındaki Hasankeyf,
Zeugma, Teleiat, Gre Cano, Gre Cano,
Gre Verike, Şaraga gibi 18 arkeolojik kazı
merkezi ve havzadaki kültürel zenginliği konu
alıyor. iki bölümden oluşan 'Keşfın Kıyısında',
ocak ayında izleyicıyle buluşacak.
Behçet Aysan Şiir ÖdüReri
sahiplepini buMu
• ANKARA (AA) - Türk Tabıpler Birliği'nin
(TTB), 2 Temmuz 1993'teki Sıvas olaylannda
hayatını kaybeden şaır Dr. Behçet Aysan adına
düzenlediği Behçet Aysan Şiir Ödülleri
sahiplerini buldu. Yanşmanın Seçici Kuulu
Şükran Kurdakul, Ahmet Telli, Emin Özdemir,
Arif Damar, Ataol Behramoğlu ve Ahmet
Erhan'dan oluşuyordu.Behçet Aysan Şiir Ödülü,
Özlem Sezer'in 'Sevışme' adlı dosyası ile Veysel
Çolak'ın 'Güzel Suç' adlı kitabına verildi. Aynca
Sehna Ağabeyoğlu'nun 'Gecikmiş Bir Cocuk'
dosyası ve A. Kadır Paksoy'un 'Ote-Beri' kitabı
övgüye değer bulundu.
İTÜ Sahnesi Oyunculan
Macanistan'da
• KüMr Servisi - Macaristan'da 14-16>ubat
tarihleri arasında düzenlenecek 'FranscOyıınlan
Festıvali'ne Türkiye'yı temsilen ITÜ Sîinesi
Oyunculan katüacak. İTÜ festıvalde, Finsız
edebiyatının ünlü yazarlanndan Molien'in
tiyatro klasikleri arasında yeT alan 'Zonsi
Hekim' adlı oyunu sahneleyecek. 10 Oak
Çarşamba günü saat 19.00'da İTÜ Massk
Kampusu'nda, 27 Ocak Cumartesi gün: saat
16.00'da Hadı Çaman Yeditepe Oyuncuın
sahnesinde seyirciyle buluşacak olan orın, sezon
boyunca da İTÜ'de sahnelenmeye devaı edecelc-