Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2001 PERŞEMBE
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
^lsuzluğun Iki Yüzü
AIİ SERDAR Sayıştay Üyesı
2
000 ydına damgasıru vuran
yolsuzluk olay ve tartış-
malannın, 2001 yılında da
gündemden düşmeyeceği
görülüyor. Düşmemesi de
gerekir. Ta ki, yolsuzluğa
yol açan bataklıklann kurutulmasına
kadar.
Bugüne kadar yolsuzluk kavramı-
na, doğru bir şekilde, geniş bir tanım-
la bakıldı. Soygun, hrrstzlık, usulsüz
ve haksız zengınleşme, kaçakçılık,
rüşvet gibi kavramlar hep yolsuzluk
olarak ele alındı. Ashnda. TİıncayÖz-
kan'ın ısrarla vurguladığı gibi, yol-
suzluk bir şekilde yolunu bulmaktır.
Kısaca, yasal ve yasadışı yollardan
bir yol bularak sebepsiz zenginleşme-
yi yolsuzluk olarak tanımlayabiliriz.
Bu taruma göre yolsuzluğun iki yü-
zü kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Yolsuzluğun bir yüzü yasadışı, ikinci
yüzü ise yasal olanıdır.
2000 yılında gündeme getirilen yol-
suzluklann hemen hemen tamamı ya-
sadışı yolsuzluklarla ilgilidir. Banka-
lann içinin boşaltüması, hayali ihra-
cat yoluyla haksız vergi iadesi alınma-
sı, her çeşit kaçakçılık, ihale yolsuz-
luklan, tanmsal desteklerin kötüye
kullarulması. rüşvet, görevi ihmal ve
kötüye kullanma gibi yolsuzluklar,
yasalara karşı sahte ve hileli yollarla
haksızzengınleşme örnekleridir. Bun-
lar bir yömjyle ceza hukuku alanına
da girmektedir. Bunlarla mücadele,
önlenmesi için çareler arama, kamu-
nun kaybının giderilmesi, yapanlann
cezalandınlması ve ciddiyetle takibi
çok önemlidir.
Oysa, yasadışı yolsuzluklar kadarya-
sal yolsuzluklar da önemlidir. Yasal yol-
suzluklan, yasalara ve usullere uygun
olarak, yasalann teşvik edici ve yeter-
siz özelliklerinden yararlanarak dev-
letin, kişi ve kurumlann zarara uğra-
tılması ve bu yollarla haksız zengin-
leşmelerin oluşması olarak tanımlaya-
biliriz. Buna, yasalarda öngörülen ce-
za ve takip usullerinin yetersizliği ile
yolsuzluğun teşvik edilmesi de ekle-
nebilir. Bunlann da gûndemde tutul-
ması, takibi, önlenmesi zorunluluğu
açıktır.
Yasal yolsuzluklann başında, iyi ni-
yetlerle düzenlenen teşvik sistemleri
gelmektedir. Devlet ekonominin iyi-
leştirilmesi için başta düşük faizli. kur
garantili krediler olmak üzere bazı ya-
tınmlan teşvik edici sistemler getiri-
yor. Uygulamada bu sistemler bazı ki-
şi ve gruplara çıkar sağlayarak ayn-
calık mekanizmasına dönüşüyor. Da-
ha da ileri gidilerek, bu ayncalıklı
gruplar için özel yasal düzenlemeler
bile yapılabiliyor. Her şey yasal ortam-
da gerçekleşmesine karşılık devlet za-
rara uğruyor, gerçek hak sahipleri ye-
rine bu ayncalıklı kişi ve gruplar hak-
sız zenginleşiyorlar. Medyadan sana-
yiye, esnaftan tüccara uzanan bir ay-
ncalık devleşiyor. Bugün kaynağını
devletten almayan zenginleşmeye rast-
lamak oldukça zordur.
Devlet Öıale Kanunu, iyi niyetle de
hazııiansa, rekabeti gerçekleştinnek te-
mel amaç olsa da, gerek ihalerün ya-
pıhnası gerekse yürütülmesi ve so-
nuçlanması aşamasmda devletin zara-
nna yol acılması bir sistem haline gel-
miştir.
Ozellikle inşaat işlerinde uygula-
nan bayındırlık birim fîyat sistemi tam
bir kargaşaya ve köhnemişliğe dönüş-
müştür. Her şey yasal olmakla birlik-
te sistem bütünüyle devlet zaranna iş-
lemektedir.
Kamu harcamalannın denetimini
sağlayan Sayıştay Kanunu ve Genel
Muhasebe Kanunu'ndaki yetersizlik-
ler de yasal yolsuzluğun bir başka bo-
yutudur. Sistem sadece zavalh tahak-
kuk memurlan ile saymanlan sorum-
lu tutmaktadır. Harcama karannı ve-
ren ita amiri vb. yetkililer ile devletin
parasını haksız yere alan ahiz denilen
müteahhitlerin (uygulamada işleme-
yen rücu dışında) bir sorumluluğu bu-
İunmamaktadır. Üstelik, devletin pa-
rasının haksızyere ödenmesinden son-
ra geriye alınmasında uygulanan en çok
%10 faiz uygulanması, (yıllık ortala-
ma %2) yolsuzluğuözendirmektedir.
Kamu otoritesini ve mallannı kul-
lanan. kanun gücüyle aıdat toplayan,
harç benzeri gelir sağlayan istisnalar
dışındaki bazı meslek odalan, demek,
vakıf ve bunlara ait şirketler ayn bir
yolsuzluk alanıdır. Bunlar bir yandan
kamu kaynaklannı ve otoritesini kul-
lanırken mensuplarının çıkarlannı ve
dayanışmasını bir yana bırakabilmek-.
te, yönetim ağahklan ve arpalıklan
oluşturmaktadır. Yönetime gelenler
bir türlü değişmemekte, fahri olarak
yapılması gereken yöneticilik karşılı-
ğında on milyarlarca liralık aylık ge-
lir sağlayabilmekte, yöneticilerin ve ya-
kınlanmn yaranna ekonomik faali-
yetlerde bulunabilmektedirler.
Kamuya kambur oian KÎT'Ierden
sonra BlT'ler (Beledıye lktisadi Ku-
ruluşlan) yaygınlaşmıştır. KlT'ler için
özelleştirme çabalan sürdürülürken
buna tezat yerel yönetimlerce özel hü-
kümlere tabi anonim ve limitet şirket
niteliğindeki bu kuruluşlar tümüyle
denetim dışı, seçilmiş siyasilerin ra-
hatça istismar edebileceği ve ettiği bir
yolsuzluk alanı yaratılmıştır. Bu şir-
ketlere siyasilerin yakınlan yönetici,
müdür, personel ve işçi olarak atanmak-
ta, istedikleri sayıda ve ücretle istih-
dam olanağı yaratılmakta, transfer ve
iş verme şeklinde kamunun parası çar-
çur edilmektedir. Özelleştirme dahil
olmak üzere buna karşı ciddi hiçbir ön-
lem ahnmamakta, daha vahimi, gün-
deme bile getirilmemektedir.
Genel bütçe dışında oluşturulan fon-
lar ve vergi benzeri gelir sağlayan
özerk kamu kuruluşlan da denetim
dışı ayn bir yolsuzluk alanıdır. Bun-
lar denetim dışında kalmakla birlikte,
kamu personel ve ücret rejimini de al-
tüst etmekte, adaletsiz bir ortam ya-
ratmaktadırlar.
Kamu bankalanndan usulüne uy-
gun olarak alınan ayncalıklı krediler,
gizlenen görev zararlan, orman ara-
zilerinin yerleşim ve tanma açılması,
kamu taşınmazlannın tahsisi gibi ya-
sal yolsuzluk örneklerini çoğaltmak
mümkün.
Gerekyasal gerekse yasadışı yolsuz-
luklann ortadan kaldınlması için tek
tek olaylann üstüne gidilmesinin ya-
m sıra yolsuzluğa yol açan alanlann
ortadan kaldınlması gerekir. Sivrisi-
neklerle uğraşmak yerine bataklığı
kurutmanın gereği ortadadır. Bunu da
sağlamanın başında saydamlık gel-
mektedir. Saydamlığın önemi ve ge-
reği, 17.12.2000 tarihli Cumhuriyet
gazetesindeki yazımızda vurgulan-
mıştır.
Saydamlık, bataklık alanlannı göz-
ler önüne serecek ve kurutulması için
devlete güveni artnracak, önlem alrna-
ya, kamuoyunu baskı yapmaya zorla-
yacaktır. Aksi halde saydam olmayan,
karanlık ortamda yolsuzluklann biri
bitirilse diğerleri devam edip gidecek-
tir. 2001 yılı Türkiyesi'nin saydam ve
aydınhk ohnasını istiyor ve kamuoyu-
nun buna sahip çıkmasını bekliyoruz.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Aynaya Deği KencMze!..
önemli olan nedir?
Düğmeye sivillerin mi, askerlerin mi basması?
Enerji Bakanlığı'nın yüksek görevlileriyle eski bir
ANAP'lı bakan gözaltına alındı! Enerji Bakanlı-
ğı'ndaki ihale rezaletleri jandarmanın çabasıyla ay-
dınlığa çıkanldı... Artık önemli mi, düğmeye kimin
basıp kimin basmadığı?
Başbakan ve başbakan yardımcısı bu olayı man-
şetten duyuran gazetelere veryansın ettiler! Bu tür
naberteri büyüterek duyurmakta amaç neymiş?
Yoksa sivil hükümetlerin böyle durumlarda bece-
riksiz kaldığr, oysa askerlerin kolaylıkla birtakım dü-
ğümleri çözebildiği mi?..
Habere göre bir komutan "Düğmeye biz bastık"
diyesiymiş! Şimdi bir çekişme, bir suçlama!.. Her
zamanki gibi basındır suçlanan... "Basın askersel
bir yönetim mi istiyor?"
Ne Başbakan, ne yardımcısı Enerji Bakanlığı'nda-
ki büyük olayın üstünde gereği gibi durmuyorlar
da, haberi yazan basını hedef alıyorlar! Herzaman
yaşadığımız bir durum!.. Basın, haber alır, haber
verir. Haber, yanlışsayetkili makam açıklamagön-
derir. Nitekim Jandarma Genel Komutanlığı "Düğ-
meye biz basmadık" diye yalanlama gönderdi...
Ama ortada duran bir gerçek var, o da enerji iha-
leleri rezaletini ortaya çıkaranlann, konuyla ilgili ki-
şiteri toparlayanlann jandarma olduğudur.
Başbakan'la yardımcısı bilmem neden bu den-
11 öfkeli konuştular? Hele gazetecilere "Siz asker
rejimi mi istiyorsunuz" diye sorulması çok çirkin-
dir... Bugüne deknezaman bir 27 Mayıs, 12Mart,
12 Eylül olayı yaşanmışsa, ne zaman bir 28 Şubat
uyansı yapılmışsa buna sivil yöneticiler yol açmış-
lardır. Bu gerçeği unutmak, unurturmak olası mı?
Demirel-Ecevft anlaşmazlığı sonunda Evren
Paşa cuntası 12 Eylül'de yönetime el koymuşsa
suç kimdeydi? Askerlerde mi, sivillerde mi? Bir
cumhurbaşkanını bir türlü seçemeyen parti lider-
leri kimlerdi, unuttuk mu? Şimdi, arada bir asker
Atatürk devrimleri doğrultusunda düşüncesini be-
lirtiyorsa, belirtmek zorunda kaldığındandır...
Nereye elinizi uzatsanız bir pisliğe, bir kiriiliğe de-
ğiyor! Şöyle böyle otuz kırk yıldıryönetimin herya-
nı bozulmuş! Özal'ın "Benim memurum işini bilir.
Anayasayı bir kez ihlal etsek ne olur" gibi özlü
sözleri toplumu üçkâğıtçılığa, kolay yoldan servet
yapma alışkanlığına itmemiş midir? Bugün yüzler-
ce kişi hem de önemli görevlerde, sorumluluklar
yüklenmiş, okumuş yazmış, Avrupa Amerika gör-
müş insan, türlü suçlamalann ağırtığı altındadır...
Banka olaylan, enerji vb. ihale dümenleri her
gün halkın dilinde, TV'lerde, gazetelerde!.. Niye
kızmalı toplum gerçeklerine ayna tutan gazetele-
re, yazarlara?.. Hangi hakla, yetkiyle?
Başbakan işe jandarmanın kanşması konusun-
daki soruya "Zihnimde soru işaretleri var" diyor.
Nedir o işaretler? Bir komutan konusmuş, gazeteler
haberi alıp yazmış. O komutan aranıyor, bulunur-
sa hesap sorulacakmışL
"Milliyet"te yazılannı ilgiyle okuduğum genç bir
yazar, Umur Talu'nun sözleriyle bıtireyim:
"Demokrasi hukuk ve siyasetin itiban için, hay-
di Bülent Bey! Madem ciddiye aldınız. Demek ki
durum sizin bile ciddiye alacağınız kadar ciddi...
Aktörterin muhtemel ve mümkün kıvırtmalanna
rağmen 'büyük hesaplaşma' taksit taksit alev-
leniyor."
Evet, sayın siyasetçiler, aynaya değil, kendinize
kızın!..
Yabancı Kaçak îşçiler...
D r . EngÜl Ü N S A L Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi
1
960 yılından bu yana yurtdışına iş-
çi gönderen Tüririye bir süredir ken-
di sınırlan içinde yabancı işçi soru-
nu yaşar olmuştur. Göç alan ülke-
lere yasal yollardan gelmiş ve o ül-
kelerde göçmen işçi ya da konuk
işçi olarak anılan yabancı işçiler yanında bir
de o ülkelere yasadışı yollardan girmiş kaçak
işçiler sorunu vardır ki bu sonuncular ekono-
mik ve sosyal açıdan gittikleri ülkelerde çok
ciddi sorunlar yaratmaktadırlar.
Bugüne değin göç veren bir ülke olarak anı-
lan Türkiye, son yıllarda göç alan bir ülke ko-
numuna gelmiş ve ülkede kaçak olarak çalı-
şan yabancı işçilerin sayısmın dört milyona
ulaştığı belirtilmiştir (1).
Önce komşu ülkelerdekı savaşlar bu göçün
yolunu actı. Iran-Irak savaşı, ardından 1991 'de
Körfez Savaşı, 1.5 milyon dolaymda insanın
sığmmacı olarak Türkiyc'ye gelmesine ve ço-
ğunun burada kalmasına neden oldu. Sonra-
lan Doğu Avrupa ülkelerinde başlayan eko-
nomik ve siyasal çözülme sonucu sayısı be-
lirsiz bir işgücünün büyük kentlerin varoşla-
nnı doldurması gözlendi. Yetmedi ve ülke Fi-
lipinler'den, Güney Kore'den, Tayland'dan
Moldova'dan gelen, ev hizmetlerinde çalıştı-
nlan insanlara tanık oldu. Bunlara bir de eğ-
lence sektöründe türlü isimler altında çalışan-
lan katönız mı ülkenin kaçak yabancı işçi gü-
cünün çerçevesini çizmiş olursunuz.
3 Aralık 2000 tarihli Cumhuriyet'te yer alan
bir habere göre Bakanlar Kurulu, yakında ka-
çak yabancı işçilerle ilgili bir yasa tasansını
TBMM'ye sunmak üzere gerekli hazırlıklan
yapacakmış. Hükümetin bu soruna el atmak
konumuna gelmesi, sorunun önemini vurgu-
lar niteliktedir.
Anayasamızın 48. maddesi, herkesin çalış-
mak ve sözleşme yapmak özgürlüğünden söz
etmektedir. 16. maddesinde ise bu temel hak
ve özgürlüğün, yabancılar için, uluslararası hu-
kuka uygun olarak sınırlanabileceğini belir-
tiyor. Hükümet bu maddede belirtilen sımr-
lama yetkisini, çıkaracağı yasa ile kullanmak
istiyor.
Pasaport Yasası'nın 8. maddesinde, "Tür-
krye'deTfirkler için sakb turubnuşişleri yapa-
cak yabancılanı giriş hakkı verilmez'' deni-
yor. TûrkiyeUeTürkVMandaşlarmaTahsisEdi-
len Sanat ve Hizmetkr Hakkuıda 2007 Sayıh
Yasa, 1. maddesinde salt Türk \ atandaşlan-
nın yapabileceği işleri belirliyor. 1995 tarih ve
95/6990 sayılı Yabancı Sermaye Çerçeve Ka-
ran ve buna bağlı olarak çıkanlan 2 No'lu
tebliğ ile özel sektörün işlendireceği (istihdam
edeceği) yabancı uyruklu yönetici ve teknik
personelin durumu düzenlenmiş, Türkiye'ye_
çahşmak için gelecelderin konsolosluklardan
çalışma vizesi alması ve Türkiye'de polisin Ya-
bancılar Şubesi'nden oturma izni sağlaması
zorunlu kılınmıştır. Bunca yasaya karşın, Tür-
kiye, neden kaçak yabancı işçi sorunu yaşa-
maktadır. Konunun ilginç boyutlan vardır.
Bunlar ekonomiktir, sosyaldir, hukuksaldır
ve iç güvenlikle yakından ilgilidir.
Yabancı kaçak işçilerin bir kısmı ülkeye ya-
sal yollardan girmiş, fakat kaçak olarak, ya-
salann uygulama alanı dışında bir işçi olarak
çalışmakta, bir kısmı ülkeye yasadışı yollar-
dan gelmiş ve çalışma olanağı bulmuş, bir
kısmı yasal yollardan gelmiş Türk uyruğuna
geçmek için başvurmuş ve bu arada çalışma-
ya başlamış, sığınmacı olarak gelmiş ve bir iş
bularak kalmış kişilerdir.
Göç veren bir ülke konumundaki Türkiye,
neden göç alan bir ülke konumuna geliyor?
Ülkeler arasındaki ekonomik farklılıklar bu-
nun en büyük nedenidir. Türkiye, Avrupa ül-
kelerine bakarak ekonomik olarak geri, ama
Suriye, tran, Irak, Bulgaristan, Romanya, Mol-
dova, Kafkas özerk cumhuriyetlerine oranla
gelişmiş birekonomıdir ve gönenç (refah) dü-
zeyi o ülkelerle karşılaştınldığında yüksektir.
Işte bu farklıhk, Türkiye'yi işgücü açısmdan
bir çekim alanı yapmaktadır. Bu ülkelerden Tür-
kiye'ye turist değil ancak kaçak yabancı işçi
gelmektedir. Komşu ülkelerdekı ekonomik ve
sosyal çözülmeler Türkiye'nin göç almasının
önemh' bir katmanıdır.
Türkiye'nin emek piyasasında çok önemli
ve ekonomi için o denli tehlikeli bir ölfim üç-
geni belirmiştir. Bu üçgenin bir açısında ül-
kenin yaşadığı açık ve gizli işsizlerolgusuvar-
dır. Bunun sayısınuı bu yıl 5 milyon dolaym-
da olması beklenmektedir. Üçgenin ikinci açı-
sında Türk uyruklu kaçak işçiler gerçeği var-
dır.
Artan girdilernedeni ile, prim ve vergi yük-
sekliği nedeniyle işverenler yasalan dolan-
mak için kaçak yerli işçi çalıştırmaktadır. Oç-
genin son açısı ise kaçak yabancı işçilerdir.
Bu üçgen aynı zamanda devletin çok önemli
bir gelir kaybını da ortaya koymaktadır.
Küreselleşme gerçeği sermayeyi amansız bir
yanşın içine sokmuştur. Işverenlerimiz, yaban-
cı tekeller ile yanşabilmek için girdileri ala-
bildiğine düşük tutma sürecine girmek zo-
runda kalmışur. Bu konuda ilk başvuracağı kay-
nak da emek girdisidir.
Hükümet bu konüda yeni bir tasan hazırla-
makta ve yabancı kaçak işçi çalıştıran işve-
renleri, çalıştırdığı her işçi için 2.5 milyar li-
ra para cezası ile cezalandırmak istemektedir.
Konuya hakça yaklaşmak gerekirse salt pa-
ra cezası ile hükümetin caydıncı olmaya ça-
hşması yetersiz ve bir anlamda haksızdır. Dev-
let, ücretliden (işçiden) ve işverenden yüksek
vergi, fon ve sigorta primi almaktadır. Bun-
lar ücretin yüzde 42 'sine yaklaşmaktadır (2),
Buna bir de işçilerin sendikalara ödedikleri yük-
sek ödentilen katarsanız, zaten yoksulluk sı-
nınnda ücret alan emekçilerin çoğunluğunun
ücretini ve işverenlerin bu ağır yükünü iyileş-
rjrmek sorunun çözümünü biraz daha kolay-
laştırmaz mı? Yüksek prim, vergi ve fon yü-
künden göreceli olarakkurtanlacak işveren aca-
ba kaçak yabancı ve yerli işçi çalıştırmaktan
vazgeçip yasal işçi kullanma sürecını başla-
tamaz mı? Hükümet, işverenleri yeni para ce-
zalan ile karşı karşıya bırakmadan önce üc-
ret dışı girdilerin maliyet içindeki ağırlığını ke-
sinlikle düşünmek zorundadır. 2001 yılının iş-
verenler üzerinde yaratacağı bunalımı ve kıs-
kacı görmezlikten gelerek bu sorunu çözmek
olası değildir. Işçiyi nerede ise unutmuş gö-
züken anamalcı sendikalann işçiden aldıkla-
n ödentilere bir üst sınıf getirilmesi hem sen-
dikalan daha üretken olmaya zorlayacak hem
de işçinin ücretinde önemli bir iyileştirme
sağlayacaktır.
Işçi-işveren ilişkilerinin 2000'li yıllardaki
baskın niteliği, karşılıklı söyleşme (diyalog)
ile sorunlann çözümlenmesi olacaktır. Bu
söyleşmeye hükümetin de katılması ve tepe-
den inmeci yönetim anlayışını terk etmesi ge-
rektiği kanısındayız.
(1) Friedrich Ebert Vakfi Ekonomi Forumu,
Türidye'de Yabancı Kaçakİşçilik, 25.02.1995,
s.15
(2)tbid.s. 17
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Türk Tiyatrosu'nun değerli insanı,
oynn yazanmız
NECAlt CUMAU'yı
kaybettik.
Tüm tiyatro camiasına. yakınlanna,
dostlanna ve ailesine başsağlığı dileriz.
Yer-Saat: Cenaze 12 Ocak 2001, saat 10.30'da Tak-
sim Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde yapılacak tören-
den sonra Teşvikiye Camiı'nden Zincirlikuyu Kab-
ristanı'na kaldınlacaktır.
DEVLET Tt^ATROLARI
GEINEL MÜDÜRLÜGÜ
1
IVECATt
CUMAU'yı
KAYBETTİK ~
BERİN CUMALI
Not: 12 Ocak Cuma günü Teşvikiye Camisinde kılınacak öğle
namazından sonra Zincirlikuyu'da toprağa verilecektir.
DEĞERLİ YAZARIMIZ
NECAH CUMALI V
yitirdik. Acımız büyük, okurlanna ve ailesine başsağlığı dileriz.
CumhUfİyef Çahşanlan
PENCERE
Siluet Asker'
Siluet Frenkçe bir sözcük..
Hümyet gazetesinde yayımlanan bir general si-
lueti ortalığı birbirine kattı. Dört yıldızlı bir general,
sol elinde eldivenleri, sağ eliyle selam veriyor.
Herşeyi tamam..
Yalnız yüzü silinmiş..
Siluet mi bu?..
Her neyse konu bu değil; general "Beyaz Ener-
ji Operasyonu" için diyor ki:
"- Bizyaptık.."
- Bakan'ın haberi var mı?..
"- Enerji Bakanı'nın düğmeye basıp operasyo-
nu başlattığı iddiası doğru değil. Bu iddianın üs-
tünü çizin. Olayın boyutlan farklı..."
- Başka?..
"- Pisliğe, rüşvete bulaşan kimler varsa îızerie-
rine ğitmekte karahıyız."
"Siluet asker" böyle konusmuş!..
Kıyamet koptu.
Ecevit konuştu:
"- jfS//t;ef asker) İlgili bakan için 'Düğmeye o de-
ğil biz bastık' ifadesini kullanmaktadır. Iddia son
derece yakışıksızdır."
Mesut Yılmaz çok kızdı bu işe...
Askere verdi veriştirdi, askeri dönemlerde daha
çok yolsuzluk olduğunu söyledi.
•
Ecevit daha geçenlerde ekonomik krizin patla-
ması üzerine soruyordu:
"- Biri düğmeye bastı, ama kim?.."
Bizimki düğmeli devlettir.
Biri düğmeye basar..
Ortalık kanşır.
Çoğu zaman düğmeye kimin bastığı belli olmaz;
bu kez yine düğme kavgası başladı; siluet asker
diyor ki:
"- Biz bastık.."
Enerji Bakanı Cumhur Ersümer diyor ki:
"- Ben bastım.."
Mesut Yılmaz diyor ki:
"- Biz bastık.."
Suç, Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğ-
rul Özkök'tedir. Özkök son günlerde köşesindeki
fotoğrafını değiştirdi; eskisi pek seçilmiyordu; ye-
rine konan portre pınl pınl. Eğer Özkök "siluet as-
ker"\n yerine generalin açık seçik bir fotoğrafını
koysaydı, sorun çıkmayacaktı. Çünkü bizde göre-
nektin Generaller sık sık konuşup açık seçik de-
meçler veririen bugüne dek sorun çıktı mı?..
•
Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller'in sırtlannda dağ
gibi yolsuzluk dosyalan vardı; oturup pazariık yap-
tılar; Ecevit de onayladı; Meclis komisyonlannda
iki IkJerin yolsuzluk dosyalan kaldınldı; "ahlaksızpa-
zahık" hayata geçirildi.
"S/7uef asker" bunu biliyor..
Bu yüzden işkilli..
Halk da işkilli..
ŞAİR, ÖYKÜCÜ, ROMAN VE 0YUN YA^ARI;
ŞtlRSEL DtLl VE AYRINTILARIUSTACA
KULLANMASIYLAÜNLÜ
YAZARIMIZ
NECATt CUMALPyı
kaybetmenin onulmaz
üzüntüsü içindeyiz. Onu
12 Ocak Cuma günü öğle
namazından sonra
Teşvikiye Camii 'nden
uğurlayacağız.
Yüreklerimizdeki buruklıığu ]
ve acıyı unutulmazlığıyla
hafıfleterek...
Cumi
^ kitap kulübü
Cumhuriyet Kitap Kulübü Çalışanlan
Türk Edebiyatımn Seçkin Yazarlarından
NECATt CUMALI 'yı
yitirmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Okurlanna,
ailesine başsağlığı dileriz.
P.E.N. YAZARLAR DERNEĞI
Yayın sorumlusu - yazar ilişkisi dışında, dünya
görüşümün gelişmesi ve başarı çıtamın
yükselmesinde desteğini hiç eksiltmeyen
Saygıdeğer Büyüğüm
NECATİ CUMALI
yok artık. Onu hiç unutmayacağım.
DERYAAYYILDIZ
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Temel taşlanmızdan olan
şair, romancı ve tiyatro yazan
NECATİ CUMALPyı
kaybetmekten büyük üzüntü duymaktayız.
Yazanmızın yeri doldunılamaz. Türk tiyatrolan
camiasına ve ailesine başsağlığı dileriz.
Devlet Tiyatrolan VakfiYönetim Kunıiu adına
Prof. M. BOZKURT KURUÇ
Sevgili
ONATKUTLARJ
bizleri zamansız
yalnız bırakışının
6. yıldönümünde, 11 Ocak
Perşembe günü Aşiyan daki
mezarı başında saat 12 de
anacağız
EJHİDOSTLARI mmm^^^
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladt^ günlük
Bizim Gazete
Ülke somnlanna ılışkın raporlanyla, araştırmalanyı. köşe
yazılanyla, tarafsız haberienyle srvıl toplumlann gszsiesi.
Düzenli okumak için abooe olun. Tel: 0.212.51" 09 75