17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2001 PERŞEMBE OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] ^lsuzluğun Iki Yüzü AIİ SERDAR Sayıştay Üyesı 2 000 ydına damgasıru vuran yolsuzluk olay ve tartış- malannın, 2001 yılında da gündemden düşmeyeceği görülüyor. Düşmemesi de gerekir. Ta ki, yolsuzluğa yol açan bataklıklann kurutulmasına kadar. Bugüne kadar yolsuzluk kavramı- na, doğru bir şekilde, geniş bir tanım- la bakıldı. Soygun, hrrstzlık, usulsüz ve haksız zengınleşme, kaçakçılık, rüşvet gibi kavramlar hep yolsuzluk olarak ele alındı. Ashnda. TİıncayÖz- kan'ın ısrarla vurguladığı gibi, yol- suzluk bir şekilde yolunu bulmaktır. Kısaca, yasal ve yasadışı yollardan bir yol bularak sebepsiz zenginleşme- yi yolsuzluk olarak tanımlayabiliriz. Bu taruma göre yolsuzluğun iki yü- zü kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Yolsuzluğun bir yüzü yasadışı, ikinci yüzü ise yasal olanıdır. 2000 yılında gündeme getirilen yol- suzluklann hemen hemen tamamı ya- sadışı yolsuzluklarla ilgilidir. Banka- lann içinin boşaltüması, hayali ihra- cat yoluyla haksız vergi iadesi alınma- sı, her çeşit kaçakçılık, ihale yolsuz- luklan, tanmsal desteklerin kötüye kullarulması. rüşvet, görevi ihmal ve kötüye kullanma gibi yolsuzluklar, yasalara karşı sahte ve hileli yollarla haksızzengınleşme örnekleridir. Bun- lar bir yömjyle ceza hukuku alanına da girmektedir. Bunlarla mücadele, önlenmesi için çareler arama, kamu- nun kaybının giderilmesi, yapanlann cezalandınlması ve ciddiyetle takibi çok önemlidir. Oysa, yasadışı yolsuzluklar kadarya- sal yolsuzluklar da önemlidir. Yasal yol- suzluklan, yasalara ve usullere uygun olarak, yasalann teşvik edici ve yeter- siz özelliklerinden yararlanarak dev- letin, kişi ve kurumlann zarara uğra- tılması ve bu yollarla haksız zengin- leşmelerin oluşması olarak tanımlaya- biliriz. Buna, yasalarda öngörülen ce- za ve takip usullerinin yetersizliği ile yolsuzluğun teşvik edilmesi de ekle- nebilir. Bunlann da gûndemde tutul- ması, takibi, önlenmesi zorunluluğu açıktır. Yasal yolsuzluklann başında, iyi ni- yetlerle düzenlenen teşvik sistemleri gelmektedir. Devlet ekonominin iyi- leştirilmesi için başta düşük faizli. kur garantili krediler olmak üzere bazı ya- tınmlan teşvik edici sistemler getiri- yor. Uygulamada bu sistemler bazı ki- şi ve gruplara çıkar sağlayarak ayn- calık mekanizmasına dönüşüyor. Da- ha da ileri gidilerek, bu ayncalıklı gruplar için özel yasal düzenlemeler bile yapılabiliyor. Her şey yasal ortam- da gerçekleşmesine karşılık devlet za- rara uğruyor, gerçek hak sahipleri ye- rine bu ayncalıklı kişi ve gruplar hak- sız zenginleşiyorlar. Medyadan sana- yiye, esnaftan tüccara uzanan bir ay- ncalık devleşiyor. Bugün kaynağını devletten almayan zenginleşmeye rast- lamak oldukça zordur. Devlet Öıale Kanunu, iyi niyetle de hazııiansa, rekabeti gerçekleştinnek te- mel amaç olsa da, gerek ihalerün ya- pıhnası gerekse yürütülmesi ve so- nuçlanması aşamasmda devletin zara- nna yol acılması bir sistem haline gel- miştir. Ozellikle inşaat işlerinde uygula- nan bayındırlık birim fîyat sistemi tam bir kargaşaya ve köhnemişliğe dönüş- müştür. Her şey yasal olmakla birlik- te sistem bütünüyle devlet zaranna iş- lemektedir. Kamu harcamalannın denetimini sağlayan Sayıştay Kanunu ve Genel Muhasebe Kanunu'ndaki yetersizlik- ler de yasal yolsuzluğun bir başka bo- yutudur. Sistem sadece zavalh tahak- kuk memurlan ile saymanlan sorum- lu tutmaktadır. Harcama karannı ve- ren ita amiri vb. yetkililer ile devletin parasını haksız yere alan ahiz denilen müteahhitlerin (uygulamada işleme- yen rücu dışında) bir sorumluluğu bu- İunmamaktadır. Üstelik, devletin pa- rasının haksızyere ödenmesinden son- ra geriye alınmasında uygulanan en çok %10 faiz uygulanması, (yıllık ortala- ma %2) yolsuzluğuözendirmektedir. Kamu otoritesini ve mallannı kul- lanan. kanun gücüyle aıdat toplayan, harç benzeri gelir sağlayan istisnalar dışındaki bazı meslek odalan, demek, vakıf ve bunlara ait şirketler ayn bir yolsuzluk alanıdır. Bunlar bir yandan kamu kaynaklannı ve otoritesini kul- lanırken mensuplarının çıkarlannı ve dayanışmasını bir yana bırakabilmek-. te, yönetim ağahklan ve arpalıklan oluşturmaktadır. Yönetime gelenler bir türlü değişmemekte, fahri olarak yapılması gereken yöneticilik karşılı- ğında on milyarlarca liralık aylık ge- lir sağlayabilmekte, yöneticilerin ve ya- kınlanmn yaranna ekonomik faali- yetlerde bulunabilmektedirler. Kamuya kambur oian KÎT'Ierden sonra BlT'ler (Beledıye lktisadi Ku- ruluşlan) yaygınlaşmıştır. KlT'ler için özelleştirme çabalan sürdürülürken buna tezat yerel yönetimlerce özel hü- kümlere tabi anonim ve limitet şirket niteliğindeki bu kuruluşlar tümüyle denetim dışı, seçilmiş siyasilerin ra- hatça istismar edebileceği ve ettiği bir yolsuzluk alanı yaratılmıştır. Bu şir- ketlere siyasilerin yakınlan yönetici, müdür, personel ve işçi olarak atanmak- ta, istedikleri sayıda ve ücretle istih- dam olanağı yaratılmakta, transfer ve iş verme şeklinde kamunun parası çar- çur edilmektedir. Özelleştirme dahil olmak üzere buna karşı ciddi hiçbir ön- lem ahnmamakta, daha vahimi, gün- deme bile getirilmemektedir. Genel bütçe dışında oluşturulan fon- lar ve vergi benzeri gelir sağlayan özerk kamu kuruluşlan da denetim dışı ayn bir yolsuzluk alanıdır. Bun- lar denetim dışında kalmakla birlikte, kamu personel ve ücret rejimini de al- tüst etmekte, adaletsiz bir ortam ya- ratmaktadırlar. Kamu bankalanndan usulüne uy- gun olarak alınan ayncalıklı krediler, gizlenen görev zararlan, orman ara- zilerinin yerleşim ve tanma açılması, kamu taşınmazlannın tahsisi gibi ya- sal yolsuzluk örneklerini çoğaltmak mümkün. Gerekyasal gerekse yasadışı yolsuz- luklann ortadan kaldınlması için tek tek olaylann üstüne gidilmesinin ya- m sıra yolsuzluğa yol açan alanlann ortadan kaldınlması gerekir. Sivrisi- neklerle uğraşmak yerine bataklığı kurutmanın gereği ortadadır. Bunu da sağlamanın başında saydamlık gel- mektedir. Saydamlığın önemi ve ge- reği, 17.12.2000 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki yazımızda vurgulan- mıştır. Saydamlık, bataklık alanlannı göz- ler önüne serecek ve kurutulması için devlete güveni artnracak, önlem alrna- ya, kamuoyunu baskı yapmaya zorla- yacaktır. Aksi halde saydam olmayan, karanlık ortamda yolsuzluklann biri bitirilse diğerleri devam edip gidecek- tir. 2001 yılı Türkiyesi'nin saydam ve aydınhk ohnasını istiyor ve kamuoyu- nun buna sahip çıkmasını bekliyoruz. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Aynaya Deği KencMze!.. önemli olan nedir? Düğmeye sivillerin mi, askerlerin mi basması? Enerji Bakanlığı'nın yüksek görevlileriyle eski bir ANAP'lı bakan gözaltına alındı! Enerji Bakanlı- ğı'ndaki ihale rezaletleri jandarmanın çabasıyla ay- dınlığa çıkanldı... Artık önemli mi, düğmeye kimin basıp kimin basmadığı? Başbakan ve başbakan yardımcısı bu olayı man- şetten duyuran gazetelere veryansın ettiler! Bu tür naberteri büyüterek duyurmakta amaç neymiş? Yoksa sivil hükümetlerin böyle durumlarda bece- riksiz kaldığr, oysa askerlerin kolaylıkla birtakım dü- ğümleri çözebildiği mi?.. Habere göre bir komutan "Düğmeye biz bastık" diyesiymiş! Şimdi bir çekişme, bir suçlama!.. Her zamanki gibi basındır suçlanan... "Basın askersel bir yönetim mi istiyor?" Ne Başbakan, ne yardımcısı Enerji Bakanlığı'nda- ki büyük olayın üstünde gereği gibi durmuyorlar da, haberi yazan basını hedef alıyorlar! Herzaman yaşadığımız bir durum!.. Basın, haber alır, haber verir. Haber, yanlışsayetkili makam açıklamagön- derir. Nitekim Jandarma Genel Komutanlığı "Düğ- meye biz basmadık" diye yalanlama gönderdi... Ama ortada duran bir gerçek var, o da enerji iha- leleri rezaletini ortaya çıkaranlann, konuyla ilgili ki- şiteri toparlayanlann jandarma olduğudur. Başbakan'la yardımcısı bilmem neden bu den- 11 öfkeli konuştular? Hele gazetecilere "Siz asker rejimi mi istiyorsunuz" diye sorulması çok çirkin- dir... Bugüne deknezaman bir 27 Mayıs, 12Mart, 12 Eylül olayı yaşanmışsa, ne zaman bir 28 Şubat uyansı yapılmışsa buna sivil yöneticiler yol açmış- lardır. Bu gerçeği unutmak, unurturmak olası mı? Demirel-Ecevft anlaşmazlığı sonunda Evren Paşa cuntası 12 Eylül'de yönetime el koymuşsa suç kimdeydi? Askerlerde mi, sivillerde mi? Bir cumhurbaşkanını bir türlü seçemeyen parti lider- leri kimlerdi, unuttuk mu? Şimdi, arada bir asker Atatürk devrimleri doğrultusunda düşüncesini be- lirtiyorsa, belirtmek zorunda kaldığındandır... Nereye elinizi uzatsanız bir pisliğe, bir kiriiliğe de- ğiyor! Şöyle böyle otuz kırk yıldıryönetimin herya- nı bozulmuş! Özal'ın "Benim memurum işini bilir. Anayasayı bir kez ihlal etsek ne olur" gibi özlü sözleri toplumu üçkâğıtçılığa, kolay yoldan servet yapma alışkanlığına itmemiş midir? Bugün yüzler- ce kişi hem de önemli görevlerde, sorumluluklar yüklenmiş, okumuş yazmış, Avrupa Amerika gör- müş insan, türlü suçlamalann ağırtığı altındadır... Banka olaylan, enerji vb. ihale dümenleri her gün halkın dilinde, TV'lerde, gazetelerde!.. Niye kızmalı toplum gerçeklerine ayna tutan gazetele- re, yazarlara?.. Hangi hakla, yetkiyle? Başbakan işe jandarmanın kanşması konusun- daki soruya "Zihnimde soru işaretleri var" diyor. Nedir o işaretler? Bir komutan konusmuş, gazeteler haberi alıp yazmış. O komutan aranıyor, bulunur- sa hesap sorulacakmışL "Milliyet"te yazılannı ilgiyle okuduğum genç bir yazar, Umur Talu'nun sözleriyle bıtireyim: "Demokrasi hukuk ve siyasetin itiban için, hay- di Bülent Bey! Madem ciddiye aldınız. Demek ki durum sizin bile ciddiye alacağınız kadar ciddi... Aktörterin muhtemel ve mümkün kıvırtmalanna rağmen 'büyük hesaplaşma' taksit taksit alev- leniyor." Evet, sayın siyasetçiler, aynaya değil, kendinize kızın!.. Yabancı Kaçak îşçiler... D r . EngÜl Ü N S A L Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1 960 yılından bu yana yurtdışına iş- çi gönderen Tüririye bir süredir ken- di sınırlan içinde yabancı işçi soru- nu yaşar olmuştur. Göç alan ülke- lere yasal yollardan gelmiş ve o ül- kelerde göçmen işçi ya da konuk işçi olarak anılan yabancı işçiler yanında bir de o ülkelere yasadışı yollardan girmiş kaçak işçiler sorunu vardır ki bu sonuncular ekono- mik ve sosyal açıdan gittikleri ülkelerde çok ciddi sorunlar yaratmaktadırlar. Bugüne değin göç veren bir ülke olarak anı- lan Türkiye, son yıllarda göç alan bir ülke ko- numuna gelmiş ve ülkede kaçak olarak çalı- şan yabancı işçilerin sayısmın dört milyona ulaştığı belirtilmiştir (1). Önce komşu ülkelerdekı savaşlar bu göçün yolunu actı. Iran-Irak savaşı, ardından 1991 'de Körfez Savaşı, 1.5 milyon dolaymda insanın sığmmacı olarak Türkiyc'ye gelmesine ve ço- ğunun burada kalmasına neden oldu. Sonra- lan Doğu Avrupa ülkelerinde başlayan eko- nomik ve siyasal çözülme sonucu sayısı be- lirsiz bir işgücünün büyük kentlerin varoşla- nnı doldurması gözlendi. Yetmedi ve ülke Fi- lipinler'den, Güney Kore'den, Tayland'dan Moldova'dan gelen, ev hizmetlerinde çalıştı- nlan insanlara tanık oldu. Bunlara bir de eğ- lence sektöründe türlü isimler altında çalışan- lan katönız mı ülkenin kaçak yabancı işçi gü- cünün çerçevesini çizmiş olursunuz. 3 Aralık 2000 tarihli Cumhuriyet'te yer alan bir habere göre Bakanlar Kurulu, yakında ka- çak yabancı işçilerle ilgili bir yasa tasansını TBMM'ye sunmak üzere gerekli hazırlıklan yapacakmış. Hükümetin bu soruna el atmak konumuna gelmesi, sorunun önemini vurgu- lar niteliktedir. Anayasamızın 48. maddesi, herkesin çalış- mak ve sözleşme yapmak özgürlüğünden söz etmektedir. 16. maddesinde ise bu temel hak ve özgürlüğün, yabancılar için, uluslararası hu- kuka uygun olarak sınırlanabileceğini belir- tiyor. Hükümet bu maddede belirtilen sımr- lama yetkisini, çıkaracağı yasa ile kullanmak istiyor. Pasaport Yasası'nın 8. maddesinde, "Tür- krye'deTfirkler için sakb turubnuşişleri yapa- cak yabancılanı giriş hakkı verilmez'' deni- yor. TûrkiyeUeTürkVMandaşlarmaTahsisEdi- len Sanat ve Hizmetkr Hakkuıda 2007 Sayıh Yasa, 1. maddesinde salt Türk \ atandaşlan- nın yapabileceği işleri belirliyor. 1995 tarih ve 95/6990 sayılı Yabancı Sermaye Çerçeve Ka- ran ve buna bağlı olarak çıkanlan 2 No'lu tebliğ ile özel sektörün işlendireceği (istihdam edeceği) yabancı uyruklu yönetici ve teknik personelin durumu düzenlenmiş, Türkiye'ye_ çahşmak için gelecelderin konsolosluklardan çalışma vizesi alması ve Türkiye'de polisin Ya- bancılar Şubesi'nden oturma izni sağlaması zorunlu kılınmıştır. Bunca yasaya karşın, Tür- kiye, neden kaçak yabancı işçi sorunu yaşa- maktadır. Konunun ilginç boyutlan vardır. Bunlar ekonomiktir, sosyaldir, hukuksaldır ve iç güvenlikle yakından ilgilidir. Yabancı kaçak işçilerin bir kısmı ülkeye ya- sal yollardan girmiş, fakat kaçak olarak, ya- salann uygulama alanı dışında bir işçi olarak çalışmakta, bir kısmı ülkeye yasadışı yollar- dan gelmiş ve çalışma olanağı bulmuş, bir kısmı yasal yollardan gelmiş Türk uyruğuna geçmek için başvurmuş ve bu arada çalışma- ya başlamış, sığınmacı olarak gelmiş ve bir iş bularak kalmış kişilerdir. Göç veren bir ülke konumundaki Türkiye, neden göç alan bir ülke konumuna geliyor? Ülkeler arasındaki ekonomik farklılıklar bu- nun en büyük nedenidir. Türkiye, Avrupa ül- kelerine bakarak ekonomik olarak geri, ama Suriye, tran, Irak, Bulgaristan, Romanya, Mol- dova, Kafkas özerk cumhuriyetlerine oranla gelişmiş birekonomıdir ve gönenç (refah) dü- zeyi o ülkelerle karşılaştınldığında yüksektir. Işte bu farklıhk, Türkiye'yi işgücü açısmdan bir çekim alanı yapmaktadır. Bu ülkelerden Tür- kiye'ye turist değil ancak kaçak yabancı işçi gelmektedir. Komşu ülkelerdekı ekonomik ve sosyal çözülmeler Türkiye'nin göç almasının önemh' bir katmanıdır. Türkiye'nin emek piyasasında çok önemli ve ekonomi için o denli tehlikeli bir ölfim üç- geni belirmiştir. Bu üçgenin bir açısında ül- kenin yaşadığı açık ve gizli işsizlerolgusuvar- dır. Bunun sayısınuı bu yıl 5 milyon dolaym- da olması beklenmektedir. Üçgenin ikinci açı- sında Türk uyruklu kaçak işçiler gerçeği var- dır. Artan girdilernedeni ile, prim ve vergi yük- sekliği nedeniyle işverenler yasalan dolan- mak için kaçak yerli işçi çalıştırmaktadır. Oç- genin son açısı ise kaçak yabancı işçilerdir. Bu üçgen aynı zamanda devletin çok önemli bir gelir kaybını da ortaya koymaktadır. Küreselleşme gerçeği sermayeyi amansız bir yanşın içine sokmuştur. Işverenlerimiz, yaban- cı tekeller ile yanşabilmek için girdileri ala- bildiğine düşük tutma sürecine girmek zo- runda kalmışur. Bu konuda ilk başvuracağı kay- nak da emek girdisidir. Hükümet bu konüda yeni bir tasan hazırla- makta ve yabancı kaçak işçi çalıştıran işve- renleri, çalıştırdığı her işçi için 2.5 milyar li- ra para cezası ile cezalandırmak istemektedir. Konuya hakça yaklaşmak gerekirse salt pa- ra cezası ile hükümetin caydıncı olmaya ça- hşması yetersiz ve bir anlamda haksızdır. Dev- let, ücretliden (işçiden) ve işverenden yüksek vergi, fon ve sigorta primi almaktadır. Bun- lar ücretin yüzde 42 'sine yaklaşmaktadır (2), Buna bir de işçilerin sendikalara ödedikleri yük- sek ödentilen katarsanız, zaten yoksulluk sı- nınnda ücret alan emekçilerin çoğunluğunun ücretini ve işverenlerin bu ağır yükünü iyileş- rjrmek sorunun çözümünü biraz daha kolay- laştırmaz mı? Yüksek prim, vergi ve fon yü- künden göreceli olarakkurtanlacak işveren aca- ba kaçak yabancı ve yerli işçi çalıştırmaktan vazgeçip yasal işçi kullanma sürecını başla- tamaz mı? Hükümet, işverenleri yeni para ce- zalan ile karşı karşıya bırakmadan önce üc- ret dışı girdilerin maliyet içindeki ağırlığını ke- sinlikle düşünmek zorundadır. 2001 yılının iş- verenler üzerinde yaratacağı bunalımı ve kıs- kacı görmezlikten gelerek bu sorunu çözmek olası değildir. Işçiyi nerede ise unutmuş gö- züken anamalcı sendikalann işçiden aldıkla- n ödentilere bir üst sınıf getirilmesi hem sen- dikalan daha üretken olmaya zorlayacak hem de işçinin ücretinde önemli bir iyileştirme sağlayacaktır. Işçi-işveren ilişkilerinin 2000'li yıllardaki baskın niteliği, karşılıklı söyleşme (diyalog) ile sorunlann çözümlenmesi olacaktır. Bu söyleşmeye hükümetin de katılması ve tepe- den inmeci yönetim anlayışını terk etmesi ge- rektiği kanısındayız. (1) Friedrich Ebert Vakfi Ekonomi Forumu, Türidye'de Yabancı Kaçakİşçilik, 25.02.1995, s.15 (2)tbid.s. 17 VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Türk Tiyatrosu'nun değerli insanı, oynn yazanmız NECAlt CUMAU'yı kaybettik. Tüm tiyatro camiasına. yakınlanna, dostlanna ve ailesine başsağlığı dileriz. Yer-Saat: Cenaze 12 Ocak 2001, saat 10.30'da Tak- sim Devlet Tiyatrosu Sahnesi'nde yapılacak tören- den sonra Teşvikiye Camiı'nden Zincirlikuyu Kab- ristanı'na kaldınlacaktır. DEVLET Tt^ATROLARI GEINEL MÜDÜRLÜGÜ 1 IVECATt CUMAU'yı KAYBETTİK ~ BERİN CUMALI Not: 12 Ocak Cuma günü Teşvikiye Camisinde kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu'da toprağa verilecektir. DEĞERLİ YAZARIMIZ NECAH CUMALI V yitirdik. Acımız büyük, okurlanna ve ailesine başsağlığı dileriz. CumhUfİyef Çahşanlan PENCERE Siluet Asker' Siluet Frenkçe bir sözcük.. Hümyet gazetesinde yayımlanan bir general si- lueti ortalığı birbirine kattı. Dört yıldızlı bir general, sol elinde eldivenleri, sağ eliyle selam veriyor. Herşeyi tamam.. Yalnız yüzü silinmiş.. Siluet mi bu?.. Her neyse konu bu değil; general "Beyaz Ener- ji Operasyonu" için diyor ki: "- Bizyaptık.." - Bakan'ın haberi var mı?.. "- Enerji Bakanı'nın düğmeye basıp operasyo- nu başlattığı iddiası doğru değil. Bu iddianın üs- tünü çizin. Olayın boyutlan farklı..." - Başka?.. "- Pisliğe, rüşvete bulaşan kimler varsa îızerie- rine ğitmekte karahıyız." "Siluet asker" böyle konusmuş!.. Kıyamet koptu. Ecevit konuştu: "- jfS//t;ef asker) İlgili bakan için 'Düğmeye o de- ğil biz bastık' ifadesini kullanmaktadır. Iddia son derece yakışıksızdır." Mesut Yılmaz çok kızdı bu işe... Askere verdi veriştirdi, askeri dönemlerde daha çok yolsuzluk olduğunu söyledi. • Ecevit daha geçenlerde ekonomik krizin patla- ması üzerine soruyordu: "- Biri düğmeye bastı, ama kim?.." Bizimki düğmeli devlettir. Biri düğmeye basar.. Ortalık kanşır. Çoğu zaman düğmeye kimin bastığı belli olmaz; bu kez yine düğme kavgası başladı; siluet asker diyor ki: "- Biz bastık.." Enerji Bakanı Cumhur Ersümer diyor ki: "- Ben bastım.." Mesut Yılmaz diyor ki: "- Biz bastık.." Suç, Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğ- rul Özkök'tedir. Özkök son günlerde köşesindeki fotoğrafını değiştirdi; eskisi pek seçilmiyordu; ye- rine konan portre pınl pınl. Eğer Özkök "siluet as- ker"\n yerine generalin açık seçik bir fotoğrafını koysaydı, sorun çıkmayacaktı. Çünkü bizde göre- nektin Generaller sık sık konuşup açık seçik de- meçler veririen bugüne dek sorun çıktı mı?.. • Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller'in sırtlannda dağ gibi yolsuzluk dosyalan vardı; oturup pazariık yap- tılar; Ecevit de onayladı; Meclis komisyonlannda iki IkJerin yolsuzluk dosyalan kaldınldı; "ahlaksızpa- zahık" hayata geçirildi. "S/7uef asker" bunu biliyor.. Bu yüzden işkilli.. Halk da işkilli.. ŞAİR, ÖYKÜCÜ, ROMAN VE 0YUN YA^ARI; ŞtlRSEL DtLl VE AYRINTILARIUSTACA KULLANMASIYLAÜNLÜ YAZARIMIZ NECATt CUMALPyı kaybetmenin onulmaz üzüntüsü içindeyiz. Onu 12 Ocak Cuma günü öğle namazından sonra Teşvikiye Camii 'nden uğurlayacağız. Yüreklerimizdeki buruklıığu ] ve acıyı unutulmazlığıyla hafıfleterek... Cumi ^ kitap kulübü Cumhuriyet Kitap Kulübü Çalışanlan Türk Edebiyatımn Seçkin Yazarlarından NECATt CUMALI 'yı yitirmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Okurlanna, ailesine başsağlığı dileriz. P.E.N. YAZARLAR DERNEĞI Yayın sorumlusu - yazar ilişkisi dışında, dünya görüşümün gelişmesi ve başarı çıtamın yükselmesinde desteğini hiç eksiltmeyen Saygıdeğer Büyüğüm NECATİ CUMALI yok artık. Onu hiç unutmayacağım. DERYAAYYILDIZ VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Temel taşlanmızdan olan şair, romancı ve tiyatro yazan NECATİ CUMALPyı kaybetmekten büyük üzüntü duymaktayız. Yazanmızın yeri doldunılamaz. Türk tiyatrolan camiasına ve ailesine başsağlığı dileriz. Devlet Tiyatrolan VakfiYönetim Kunıiu adına Prof. M. BOZKURT KURUÇ Sevgili ONATKUTLARJ bizleri zamansız yalnız bırakışının 6. yıldönümünde, 11 Ocak Perşembe günü Aşiyan daki mezarı başında saat 12 de anacağız EJHİDOSTLARI mmm^^^ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladt^ günlük Bizim Gazete Ülke somnlanna ılışkın raporlanyla, araştırmalanyı. köşe yazılanyla, tarafsız haberienyle srvıl toplumlann gszsiesi. Düzenli okumak için abooe olun. Tel: 0.212.51" 09 75
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle