Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLÜL 2000 PAZAR
OLLAYLAK \EJ olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Anlayamadıklanm..
Prof. Dr. Tuncer GUVENÇ
Y
ıllardır ülkemizde, ka- cilik yıllanndan beri aynlmadığım Ata-
mu düzeninde olanpek türk'ün yakasında altı ok bulunan res-
çok olayı anlayamıyo mim kaldırmamı da sanınm hiçbirisi
rum. Dört kuşak devle- anlamadı. Aynı şekilde 12 Eylül önce-
te hizmet etmiş bir ai- si gece 22-23 arası fakültedekı odam-
leden olmama, hukuk dan çıkıp evime kadar huzur içinde yü-
mu düzeninde olan pek
çok olayı anlayamıyo
rum. Dört kuşak devle-
te hizmet etmiş bir ai-
leden olmama, hukuk
ve siyasal bilımlere de pek yabancı ol-
mamama karşın anlayamadığım o kadar
olay var ki, artık kendimden kuşku duy-
maya başladım.
Kusura bakmayın, bu anlayamamak
bende 1970'li yıllarda başladı. O kan-
şık dönemde evinm balkonünda aşın
sağcı öğrencilere çay partisi veren ve son-
radan solcu öğrencilerden ölesiye dayak
yiyen dekanımı anlayamamıştım. Unı-
versitede öğrencilerin forumu var diye
ders yapılmamasını ve buna rağmen öğ-
rencilerim geldığı için ders yaptığımı
gören diğer bir dekanımın, "Sen deli
misin" demesini de anlayamamıştım.
Öğrencılen toplayıp, "En devrimci öğ-
retiın üyesi benim" diye söylev veren
meslektaşım doçenti de Almanya'da
öğrenciliğinden ben TKP üyesi olduğu-
nu söyleyen, üye olun diye tuvalet du-
varlanna el yazısı ile yazan ve odamda-
ki Atatûrkresmıni göstererek "Sen hâ-
lâ bu adamın resmini asıyor musun" dı-
yen başka bir doçent meslektaşımı da an-
layamamıştım. Aynı şekilde 14 ya da
16 Eylül 1980 günü başka bazı kendını
ileri-devrimci sanan ve yöneticilerin
odalarmda acele ile Atatürk resmi asma-
lannı da anlayamamıştım. O gün, öğren-
rüyerek gidebümemı de anlayamamış-
lardı.
Yine o dönemde polisin,jandarmanın,
askerin, gümrük teşkilatının haberi ol-
madan Sovyet, Çek, Bulgar, Fransız,
Alman, ltalyan ve Amerikan silahlan-
nın yurda nasıl sokulduğunu, nasıl ra-
hatça satıldığım veya dağıtıldığuu ve
taşındığını anlayamadım. Her zaman
bol bol kullanılan ve kimsenin adını ver-
meye cesaret edemediği "dış mihraklar,
dış düşman güçler" deyımlerini de an-
layamadım. Darbeci generallerin Ata-
türkçülük diye verdikleri söylevleri de
anlayamadım.
Anayasayı değiştireceğız, demokratik-
leştıreceğız dıyen polıtikacılann bu ko-
nuda hiçbir şey yapmamalannı ve hat-
ta geçici 15. maddeyı büe değiştirme-
yi, bunun suça teşvik olmasına rağmen
hiçbir gırişimde bulunmamalannı ve
hatta ağızlarına bile almamalannı anla-
yamadım.
Tüm siyasal partilerin YÖK'ü değiş-
tireceğiz demelerine rağmen iktidara
geldiklerinde hiçbir şey yapmamalan-
m ve YÖK'ün askeri düzeninden, en az
koltuk düşkünü zavallı üniversite "yö-
netküeri" kadar hoşnut görünmelerini
anlayamadım.
YÖK'te Akademik Inceleme Komis-
yonu üyeleri iken öğretim üyeliği için
yayın, uluslararası yayın ve atıfın en az
belli düzeyde ohnası gerektiği kuralla-
nnı koyan üyelenn (kimdi acaba bu üye-
ler ve şimdi neredeler?), hiç yaymı ol-
mayan, dolayısıyla hiç atıfı olmayan ıkı
bının üzerindekı yükseltilenler arasın-
da pek çok doçenti kıyak profesör yap-
malannı, ikide bir kriterleri yükselten,
düşüren bu üyelerin acaba öğretim üye-
si veya bilim adamı yetiştirmede bir ha-
tamız mı var diye bu üyelerin kendile-
rine sormamalannı bir türlü anlayama-
dım. Bunlardan bazdannın TÜBlTAK
ve YÖK başkam olduklannda aynı söz-
leri yinelemelerini de bir türlü anlaya-
madım. Hatta bunlardan birinin, bir öğ-
retim üyesuıe hangi ulusal ya da ulus-
lararası çalışmasında, hangi araştırma
projesine ya da öğretim üyesi yetiştir-
mesine kurumsal bir katkıda bulunduk
(bu katkı birkaç sayfa yazı yazacak sek-
reterlik hizmeti, birkaç şekil çizimi ve-
ya beyaz kâğıt bile olabilirdi) kendi ken-
dısıne sormadan "yaptiğmız uluslara-
rası düzeyde yayınlaruuz ve aüflannız,
fisansüstü düzeyde vapftğınızeğitim için"
kutlama ve başan dileklerinı gönderen
YÖK başkanını hiç anlayamadım.
Yıllar geçti, şeriat devleti kurmak is-
teyen mürteci tekkelen, zaviyeleri açıl-
dı. Tarikatçılık, hemen hemen tüm par-
tilere, hele kendini sol ve Atatürkçü bi-
len partiye bile oy uğruna yerleşti. llk-
çağ kıhk kıyafetleri ile ayin yapan, re-
jimı değiştirmek ve kendilerini ıktidar
yapmak için açıkça konuşan, örgütlenen
insanlar televizyona çıkana kadar hiç-
bir şey yapılmamasını, Cumhuriyet ya-
salannın yok sayümasuıı anlayamadım.
Devletin çeşitli haberalmakurumlartnın
ya bîhaber olrnalarını veya verdikleri
raporlara yöneticilerimizin ve savcıla-
nn hiçbir işlem yapmamasını anlaya-
madım. Daha da ötesi, yakından tanıdı-
ğımı sandığım, yedi yıl kadar da çalış-
malanna katkıda bulunduğum bir parti
başkamnın tarikatlann cici ve kaka di-
ye aynldığını, cicilerin (kendısıne bir
parça geçici oy sağlayan tarikatlann)
desteklenmesi gerektiğini söylemesini
ve bu tarikatın çalışmasından gunırdıry-
masrnı (diğer bir deyişle devletin, diğer
politikacılann ve bu arada kendisinin
bu konudaki acizliğinm itirafindan) hiç
mı hiç, bir şey anlayamadım. Tek anla-
dığım, "kendisinin de, diğer partilerin
de aciz olduklaruu ve bazı işlerin Atian-
tik ötesi ıhmb 1slam politikasıgüdengüç-
lerin yönettiği tarikatlann yapabilece-
ği" kanısmda olduklan itırafı oldu.
Şimdi ekonomıden hiç mı hiç anlama-
yan ve bunu defalarca kanıtlayan, ayn-
ca YÖK dosyalannda bunun kanıtlan bu-
lunan, basındaki deyişle bir 'kıyak pro-
fesör' ıktıdarda iken polis,jandarma ve
ordu dışında bir savaş bırlığı kuruyor, mil-
yonlarca dolarlık savaş silahı ithal edı-
liyor ve bu savaş silahlannın bir kısmı
kayıp görünüyor. Bunlann gümrükte,
poliste, ordudajandarmada, ithal eden
valide de hiçbir kaydı olmadığı ortaya
çüayor. Başbakan birâlem, vali birâlem,
HDM bir âlem, gümrükler bir âlem. Ku-
sura bakmayın, ben neyı anlayabilirim?
Orduda,jandarmada, poliste değil bir sa-
vaş silahı, sıradan bir tabanca veya mer-
mi kovanı kaybolsa ne olur? Nasıl bir iş-
lem yapılır? Bunu her yetkili, daha da
ötesi, askerlik yapmış herkes bilir. Bun-
lar neden bilmiyorlar? Türkiye'yi bir
yol geçen hanı sananlar için ne gıbi iş-
lem yapılacak? Mumcu'nun, Kışlah'nın
katıllenne ne yapıldıysa o yapılacak de-
meye dilim varmıyor. Susurluk'a ne ol-
duysa, örtülü ödenek peşkeşine ne ol-
duysa, daha nicelerine ne olduysa o ola-
cak diyemiyorum.
Bana okullanmda, Amasya'dan Ka-
bataş Lisesi'ne kadar Cumhuriyet ilke-
lerini öğreten, Kurtuluş Savaşı'nı, Ata-
türk Devrimleri'ni öğreten, her zaman
minnetle ve rahmetle andığım öğret-
menlerim mi; yoksa babamdan kalan
Vatandaş İçin Medeni BilgUer' kitabı-
nı veren ve bana Türkiye Cumhuriye-
ti'nde devlet, cumhuriyet, bağlüık, as-
kerlik, devlet yönetimi kavramlannı öğ-
reten Cumhuriyet öğretmeni annem mi,
bana Sorbonne'da hukuk esaslan, ana-
yasa ve kamu hukuku esaslannı öğre-
tenler mi yanıldılar? Uzun yıllardır bi-
zi yönetenler MustafaKemal'inve Cum-
huriyet'in gençlığınden değiller mi idi?
Anlayamıyorum. Evet, ben yıllardır
ülkemde olan pek çok şeyi ve daha pek
çok şeyi anlayamıyorum. Ne dersiniz,
bundan sonra anlayabilmem umudu var
mı? Bilemiyorum.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Aylık Kuyruğunda
Emeklilep...
Eylül geldı. Emekliler banka kuyruklannda. Gü-
neşte, yağmurda, karda... Sabahın beşinde gelir-
lersırayagirerter. Belki sabah çayını bile içemeden!
Çoğu yaşlıdır. Saatlerce beklerler. Kımi baygın dü-
şer, içlerinde son soluğunu verenlef olur. Bu görün-
tü bir türlü silinmez. Çare aranır, yazılır. Bir takım
açıklamalar yapılır!
Denir ki yaşlı emeklilerin aylıklan evlerinde öde-
necek ya da aylıklar her bankadan alınabilecek. Ne
o olur, ne bu! Yine emekliler düşe kalka gelir sıra-
ya girer, beklerler ha beklerler. Sonunda alırlar pa-
ralannı... En çok yüz milyondur, hadi yüz elli. Pek
çoğununki ise yetmiş sekseni bulmaz...
Hepsi devlete ya da çalıştıklan ışyerine en az
otuz yıl hizmet vermiştir. Yaşhlık günlerinde azıcık
rahat etmek, nerde! Yan açyarı tok, daha da çok
aç yaşarlar.. Gazinoda dört kişilik yemek parâsı bi-
le değildir aldıklan para... Türkiye'nin altmış beş
milyon insanının yüzde otuz beşi açlık sınınnın ya
altında ya da çizgisindedir.
Istatistikler böyle der, ger-
çekler böyleder...
öte yanda ülkenin yüzde
on beşi, yani dokuz milyon
insanımız çok daha yüksek
bir yaşam çizgisinde keyif
sürer... TV'lerde gösterilir
baharda, gazinolarda, Bod-
rum'larda Kuşadalarında,
Marmaris'lerde, Beyoğlu
meyhanelerinde garsonla-
nn ceketini elli milyona sa-
tın alıp yakanlan, yüz milyon
ödeyip masa devirenleri!...
Bir çelişkiler dünyasıdır
bu. Bir yanda açlar, bir yan-
da iyice doymuşlar!.. Doy-
gunluklanndan ne yapacak-
lannı şaşırmışlar!..
Eski dergileri kanştınrken
"Adam "\n bir sayısında Na-
hit Ulvi Akgün'ün "Emek-
liler" şiirine rastladım. Her
zaman gündemde duran bu
konuda, şair bakalım ne yaz-
mış:
"Yüreklerinde usanç kın-
şığıl Maaş, kuyruğunda
emekliler/ Bu yolda gide
gele söner/ Bir gün yaşa-
nır gün ışığı".. Kendisi de
emekliydi. Izmir Kordo-
nu'nda akşam üstleri gider
gelirdi. Şapkası başında
gençlik günlerinin Charles
Boyer benzerleri yansıta-
rak!.. Bir gün onun da "gün
ışığı" söndü. Geriye şiirleri
katdı. Dostlannda güzel anı-
lan!.
"Kopariargünlükyaşam-
danl Sürekli uslanndan ge-
çer/ Neden yalnız acılı gün-
lerl Nedir bu onmaz kara-
basan."
Hep görürsünüz yabancı
gemilerden, uçaklardan
inen yaşlı kadınları, erkek-
leri! Yetmişlikler, seksenlik-
ler! Hepsi emeklidir. Yaşam-
lannın, güzel anlannın tadı-
nı çıkanıiar. Dış gezılerde,
lüksotellerde, plajlarda, lo-
kantalarda. Ordan oraya,
Ispanya'sı mı, Italya'sı mı,
Yunanistan'ı mı?.. Emeklilik
bir çeşit dinlenme çağı ol-
mamalı mı? Biraz huzurduy-
ma dönemi, sıkıntısız, kim-
seye muhtaç olmadan... On-
ca çalışma yılının ardından
kısacık bir dönem, o kadar
kısa ki, ergeç kopacak en in-
ceyerinden...
Nahit UM şoyte bitirmiş şi-
irini:
"O üç aylar bu üç aylar
derkenl Cemre düşer mev-
simler dönerl Birşarkı duy-
maya görsünlerf Bir tuhaf
oluriar dinlerken."
Süleyman Bey'lerin Türkiyesi!
HüseyinİLBEY
tatürkne
yaptıysa
Süley-
man Bey
onun ter-
.sini yap-
tı. Süleyman Bey'lerin
Türkiyesi... Gericiliğin,
yolsuzluklann, çetelerin
cirit attığı Türkiye.
Epeydir kendi kendime
"Bjrtophımenindesonun-
da kendisini yönetenlere
benzer" demeye başladım.
Kırk yıldır yönettiği bu
toplum da eninde sonun-
da kendisine ve tezgâhm-
dan geçen çıraklanna, kal-
falanna benzedi. Boynuz
kulağı geçjp de çıraklany-
la kalfalann maval oku-
makta, toplumu aldatıp ya-
multmakta, beyin hasan-
na uğramakta, devlet kay-
naklannı mahdumJanna,
hısım akrabalanna, eşleri-
ne, dostlanna hortumlat-
makta seni bile eşekten in-
dirtip yaya bıraktıklannda,
yaptıklanndan dolayı de-
ğil, fakat senin önüne geç-
tiklerinden dolayı hep on-
lara "küs" oldun, ama so-
nunda da sen, hurdaya dö-
nen dozer gibi çekilip bir
kenara konulurken, ken-
dine benzemiş bir toplum
bıraktm geriye: Zayıfa ve
alttakine zulmeden; bilgi,
bilim ve teknoloji üreteme-
jçm kendisini hâlâ Aİ-.
lah'ın zavallı bir kulu,
Araplann Kureyş kabile-
sinden bir peygamberin
ümmetı ve yabancı analı
padişahlann tebası olarak
gören; hırsızlan, devlet ri-
caline dayanarak kentler-
de holdmgleşmiş eşkıya-
yı, soygtmcu ve katilleri
alkışlayıp başında tutan
bir toplum...
Çoban Sülü iken güttü-
gün kuzularla sıpalara ka-
val çalıp çamıadığını bil-
miyorum, ama Ameri-
ka'nın inayetiyle kırk yıl
güttüğün bu topluma dün-
yarun en ıyi maval oku-
yan politikacısı olduğuna,
kimse "öyle değü" diye-
miyor. Ülkelerini uzun yıl-
lar futbolla, fadpyla ve Fa-
tima masalıyla yöneten
Saloz'lar oldu, fakat kırk
yıl yalnızca mavalla yö-
neten bir başka üısan ör-
neği yok. Aşkolsun sana
Süleyman Bey, aşkolsun
sana ve yönettiğin toplu-
ma!..
"ÇobanhğT bırakmak
zorunda bıraktırıldığın
günlerde, zatına devlet tö-
reniyle yüksek hizmet ma-
dalyası verildi. Bence de
verilmeliydi. Ama bu ma-
dalyayla birlikte verilecek
plakette, bazı şeyler çok
özenle açıklanmalı, önem-
le vurgulanmalıydı. Örne-
ğin, senin neden hep soy-
gunculara, hırsızlara, vur-
gunculara "üstün hizmet
madalyası" verdiğını ya
da bu tür madalya verdik-
lerin neden sonradan soy-
guncu, hırsız, vıırguncu-
lukla şaibelı çıkmalanrun
açıklanması ve anlaşılma-
sı gerekiyor. Senin mutla-
ka, "Nereden bUeyim, ka-
vundeğillerdikikokiay»-
yım'' deyip yeni bir maval
okuyacağına eminım.
Ama ben, bu adamlann
"kavnn'' olduğunu bildi-
ğine, bu madalyalan da
onları iyice koklayarak
verdiğine de eminim. Sim-
di de devletin tepesinden
yuvarlandığından beri se-
ni yere göğe sığdırama-
yanlann, siyasetin duaye-
ni olarak satmak isteyen-
lerin kımler olduğunu, ha-
murlannın hangi topraktan
yoğrulduğunu bir güzel
kurcalamak gerekiyor.
Yüce Tann, biraderle-
rin Haa AM ile Şevket'ı,
yeğenlenn-I. Yabya ile IL
Yatava'yı, kaymbiraderin
AK'yi, aile fotoğrafindaki
Cavh'le Kâmuran'ı; tez-
gâhından geçerek pişen çı-
rakların, kalfalann Tansu
ve Turgırt'u, onlardan dev-
raldıklan mirası sürdüren-
leri, tümünûn değerli eş
ve mahdumlannı başımız-
dan eksik ermesin...
KAYMAKAMUĞrNDlAN
Kaymakamlığımızda
eskiden şofor olarak
görev yapan Müslüm
Çiftçi'nin hakkında
lçişleri Bakanlığı Yük-
sek Disiplin Kııru-
lu'nca Devlet Memur-
luğu'ndan çıkanlması-
na ilişkin verilen
16.6.2000 gün ve 16
sayılı karan tebliğ edil-
mek istenildiğiııden, il-
çemizdekı ikamet adre-
sinde bulunmadığı ve
yeni adresi tespit edil-
mediğınden, 7201 sayı-
lı Tebligat Kanunu'nun
3220 sayılı kanunla de-
ğişik 28, 29 ve 30.
maddeleri uyannca ila-
nen tebliğine, ilan tari-
hınden itibaren 15 gün
sonra muhataba devlet
memurluğundan çıka-
nlraa karannın tebliğ
edilmiş sayılacağı ilan
olunur. Basın: 48882
PENCERE
30 Yıl Önce,
30 Yıl Sonra
ÇetinAltandünküyazısındakiüç-beşsatırdabe)-
lek mangalının küllerini eşeleyip geçmişe gömül-
müş birkaç köz tanesinin sıcaklığını bugüne taşı-
yor.
12 Mart'ın ilk günlerinde, birlikte yaşadığımız
Maltepe tutukluluğuna nasıl başlamıştık:
İlhan Selçuk'/a birlikte kendimizi biranda Se-
limiye'de bulduk. Gözaltına alınmıştık. Benim gö-
zaftı-1961 Anayasası'na rağmen- biraz uzuncasür-
dü ve çok tatsız şeyler yaşadım. Sonra Kartal-
Maltepe Cezaevi'ne göndehldim. llhan'la buluş-
mamızı kutladık. Arkasından Aziz NesinV de ge-
tirdiler. Ûç ay sonra oradan kurtulunca; bu sefer
de Cumhurbaşkanı'na hakaret iddiasıyla gıyabım-
da yürütûlmüş bir dava mahkûmiyetinden Sağmal-
cılar'a tıktılar..."
Bugün gibi aklımda o günler...
Çetin'le Kartal-Maltepe Tutukevi'nde buluştu-
ğumuz gün bayram etmiştik. İnsanlar cezaevinin
dört duvan arkasında da yaşamın keyfini çıkara-
bilirter...
1971'in ilkbahanydı...
Mayıs gülieri açıyordu dışarda, ilkyazın kokusu
sinmişti havaya... •;
Kaç yıl geçmiş?.. «,
Yaklaşık30. \
•
30 yıl sonra bugün hapishanelerden acılı mek-
tuplar alıyorum; içerdeki ölümcül hastalan kurtar-
mak için "Cankurtaran Köprüsü" girişimine geç-
tik.
2000 yılında bile Türkiye demokrasiyi yerine otur-
tamadı. Dünyanın en belalı coğrafyasında, yan nü-
fusu köylerde yaşayan, 10 milyonu ABECE'siz bir
toplumda demokrasiyi hangi yapının üzerinde ku-
racaksın?.. Çok partili rejime geçmenin demokra-
siye geçmek olmadığını nice gözyaşı, acı ve kan
pahastna yanm yüzyılda ancak öğrenebildik.
•
Eskiler derler ki: . ,•
"Ağustosun yansı yaz, yansı kış."
Her yıl ağustosun ikinci yansında bir yağmur ya-
ğar; bilinçaltını bir hüzün basar; sonbahann eli ku-
lağındadın güzün kokusu siner ortalığa; Ahmet
Haşim'in şiiri gelir aklıma:
Su değil, mevsimin havası akan,
Duyduğun yaprağın dalın sesidin , , j,v,
Suda yıldızlann panltısıdır, . . t' v .;
Bu karanlıkta bazı bazı çakan.
Bir yazar için otuz yıl boyunca cezaevlerini yaz-
mak zorunda kalmak, ne talihsizlik!.. Ne demek ha-
pishanelere "Cankurtaran Köprüsü" kurmaya ça-
lışmak?..
Ne Fethullah umurumda..
NeErbakan.. •'• '• -
l
Ecevrt demiş ki:
"- Sayın Fethullah Gülen için tutuklama karan-
na çok üzüldüm."
BaşbakanfeezaevlerindeöKlmle boğuşan genç
hastalar içiı»«BÜIüyor mu?;?" •• J - '••••-
Demokrasinin neresindeyiz?.. •
Yine Ahmet Haşim'i anımsayalım; "Yan Yol" ad-
lı şiirinin son iki dizesi:
"Yan yoldan ziyade yerden uzak, .t, r . ,
Yan yoldan ziyade mâha yakın." '., '
Ayaklanmız yerden kesik; ekonomkje "hayaliih-
racat" gibi politikada "hayali ithalat" yaparak bu
sorun çözülemez; aklımız bir kanş havada!.. Boş
verelim içi boş demokrasi laflanna, önce içerde ölü-
me terk edilmiş gençleri kurtarmaya bakalım...
Dr. GÜLŞAHÎDEN DURUCAN
ile v - ;
?.?\ v-.v
Yük. Mak. Müh. AYDA KALAYO
Beyoğlu Öğretmenevi'nde
yapılan nikâh ve düğünde evlendiler.
LATİF HOTEL
Restaurant-Havuz Bar
BELDİBİ-KEMER
(klimalı)
Doğa - Deniz - Tarih ve Insan Sevdalılan; gezmek,
eğlenmek, dinlenmek istiyorsanız gönlümüz ve
kapımız sizlere açıktır. 7 gece, 8 gündüz yanm
pansiyon (açık büfe) 49.000.000 TL
Tel. : (0 242) 824 81 08
Faks: (0 242) 824 81 09 - . ü •
01:00'de (Naklen)
Kablotu yayında, S banck 5. kanakta.
Henwn ûye otun. (0212) 355 ŞS 55 www.supersport.com.tr