Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 EYLÜL 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr 15
AtıfYılmaz, izleyidnin taleplerinin sinemayı etkilcdiğigörüşünde
B)izim değiştiremediğimiz
tüm sanatlar
eskimeye mahkûmdur.
Biz, kendi hayal gücümüzle
bir şeyleri değiştirebiliyorsak
o sanatyaşar.
* Sinema, insanın karşısına
bitmiş olarak geliyor.
Onu değiştirmemize
olanak vermiyor.
Eskimeye mahkûm, çünkü biz
değişiyoruz.
'Artık heyecan duymuyorum'
AYŞE KÖKSAL
Geçen yıl, 113'ûncü filmi 'Eylöl
Fırünası'm çekti AtıfYılmaz 50 yılı
aşkın bir süredir sinemanın içinde.
Onun için Türk sinemasının kilomet-
re taşı denilebilir. Sinema onu ne ka-
dar şekillendirdiyse, o da Türk sine-
masını o denli etkiledı aslında. Yü-
maz Güney. Ertem Göreç, Zeki Ök-
tea AffiÖzgentürk, Halit Reftğ gıbı us-
taların ustası. Ortaokula giderken ar-
kadaşlannın taktığı 'rejisör' lakabını
bir ömûr boyu taşıyan Yılmaz, 'dûn-
yamn en gûzel mesleği' sinemayı ya-
şamının sonuna dek sürdürecek. Yıl-
maz, şu sıralarda TurgutOzakman"ın
'Romantika
1
adlı kitabının sinemaya
uyarlanması üzennde çalışıyor.
Orta yolu bulmafc mümkün
- Effiyıldan beri sinemanın içinde bi-
ri olarak, Türk sinemasının geçirdiği
evTelere ayak uydurabilmenMn anhn-
da ne yatîyor?
ATIF YILMAZ- Sinema sanatı, iz-
leyıcinin taleplerindeki, sosyal yapı-
daki değişimleri gözleyen ve yaşadı-
ğı toplumu birebir yansıtan bir dal.
Türkiye de çok hızlı değişen bir top-
lum olduğu için doğal olarak sinema
da etkileniyor. Değiş,imlerıne ayak uy-
durmadığınız zaman sizi dışlıyor za-
ten. Ben de hâlâ birebir hayatın için-
de olup, okuyup, dışımda gelişen olay-
lan izleyip değişim-
len dogru değerlen-
dirmeye çalışıyo-
rum ve yanımda
çalışaneİdbigenç-
leştirerek onlar-
dan beslenıyo-
rum.
- 'Modalara
uyanyönetmen'
sıfatı da böyle ortaya çıkü
belkide.-
YILMAZ - Çünkü bunun başka yo-
lu yok. Sinema; resim, şiir gibi sade-
ce sanatsal değil, ancak izleyicisi ile
var olan bir sanat. Bu yüzden izleyi-
cinin taleplerindeki değişim, istese-
niz de istemeseniz de yapacağınız işi
beliriiyor. 'Sinemada moda' kavramı
da izleyicının taleplerinı karşılama an-
lamına geliyor aslında.
- Peki ülkemizde şu anda Zeki De-
mirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi yö-
netmenlerin sinenıasıyla Hollvwood'a
uygun bir Türk sineması var. Sizce
hangisi bizi ileri götürecek?
YILMAZ - Tabıı kı Zeki'nin, Nuri
Bilge Ceylan'ın, YeşimUstaoğhı'nun
yaptığı... Nasıl müzikte pıtrak gibi
adam çıkjyor ve iki gün sonra da yok
oluyorsa, bu tür filmler de popüler
kültürün bir sonucu olarak doğup bir
dönem sonra bitecek bir sinema anla-
yışı.
- Ama izleyici kirJesine ulaşma açı-
andan bakarsak bu tür filmler daha
çok başan kazaımor. Bu noktada bir
tersük yok mu?
YILMAZ - Ben de bir bakıma, ken-
di prensiplerimi koruyarak tam anla-
mıyla bu kitlenin isteklerine kendımi
bırakmamaya çahşıyorum. Genç yö-
netmen arkadaşlanmızdan. sadece,
"Daha büyük kitielere nasıl ulasabib-
riz"i de düşünmelerini istiyorum, ama
düşüncelerimizden taviz vermeden.
Bunun yollan bulunabilir. Toplumda
çok kişiyi ilgilendiren sorunlara deği-
nebilirler. Mesela ben bir dönem, Türk
toplumunu kadın kahramanlann ara-
cılığıyla anlatma çabası güden fılm-
ler yaptım ve bunlar tican olarak da
başanlı oldu. Çünkü o zaman kadın ha-
reketinın en hızlı bir biçimde gelişti-
ği bir dönemdi ve o bakışı yansıtan
filmlere ilgi vardı.
Gerçi şımdi gençliğin beyni, Ame-
rikan sinemasıyla o kadar yıkanmış du-
rumda ki hiçbir şeye ilgi duymuyor.
Bu yüzden bu tür talepleri yakalamak
çok daha zor. Ama yine de genç arka-
daşlann yaptığı filmler zamanla yurt-
dışında da pazar bulacak. Çünkü Tür-
kiye pazan, bugün bir filmin maliye-
tini, eğer tam bir popüler tatta değil-
dar teknolojik imkânlar geüşse de ken-
dine bir yer bulamıyor.
- Bir de Türk sinemasında iyi sena-
rist bulmak güçlûğünden söz ediUyor
yülanhr.-
YBLMAZ - Yılda on beş film üre-
tihneye başlayınca, sinema bir sektör
olmaktan çıku. Türkiye'de sinema sek-
törü var denmesi için yılda en az 60-
70 film çekilmesi lazım. Artık insan-
lann sınemadan para kazanması ve
hayatlannı sürdürmesi mümkün değil.
iyi bir film senaryosu insanın bir yı-
lını, en az altı ayını alır. Ama bunun
karşıhğında alınan para sadece bir ay
yeterse kimse de senaryo yazmaz.
Böyle olunca bütün yeteneklı yazar-
lar televizyona, reklam şirketlerine,
medyanın çeşitli kollanna yöneldı. Bu
yüzden aslında %\ senaryocu yok' me-
selesi değil bu.
pılmış diye izliyorsun. Biz, kendi ha-
yal gücümüzle bir şeyleri değiştirebi-
liyorsak o sanat yaşar. Stendhal'ı. Bal-
zac'ı, Zola'yı okurken aslında yeniden
bir roman yazma olanağına sahipsin.
Bir masa, tarif edilen bir insanın dav-
ranışmı hayal etme gücün, senin üze-
rinde etkilerini taşıdığın döneme gö-
re değişebiliyor. Kitabı yeniden üre-
tiyorsun. Ama sinema, insanın karşı-
sına bitmiş olarak geliyor. Onu değış-
tirmemize olanak vermiyor. Eskime-
ye mahkûm, çünkü biz değişiyoruz. Sa-
dece yüzde otuzunu algıladığınuz ise
bilimsel bir gerçek. Bu konuda şu ör-
neği veriyorum hep: Halit Refiğ, Ms-
conti hayraru, 'Senso' filmını çok de-
fa izledi. Yirmi sekizinci seyredişin-
de, bir sahnede, Wagner'in müziğini
hangi anlayışla kullandığını ancak an-
layabilmiş. Hepımiz, eleştirmenlerimiz
'EylülFırtınası hataydı'
-KendiniriTürfciye'deki
değişmleıfesımriamıyorsu-
nuz~
YILMAZ- Bugünkü si-
nema izteyicisinin yüzde sek-
seni, 15-16 ile 20-25 yaş ara-
sında. Onların isteklen de
Amerikan sineması ile doğ-
rudan iltntıli.Film yaparken
bunu göz önüne almahsınız.
Büyük bir kıtle ıçın film ya-
pıyorum. Buna karşın bazen
hata da yapıyorum, 'Eylül
Fırtinas'ndakı gibi. 80 son-
rası cuntanın baskısı ve ya-
salanyla toplumu apolıtıze
etmesi, gençleri geçmiştekı
politik olaylardan tamamen
koparmış. Bu yüzde 80'lik
gnıp, Türkiye'nin geçmişiy-
le hiç ilgilenmiyor Ozaman
yaptığnn, acığa düşüyor. 12
Eylül'ü yaşayanlar beğeni-
yor, ama onlar, ilgüenme-
dıklen gibi üstelik rahatsız
da oluyor.
'Hülya
Avşar çok
yetenekli'
- Star oyuncu kalmadı
diyorsunuz. Bu yüzden
artık/ilmkrinizde
'oyuncu otanayan
oyuncu'lara
rastiıyoruz»
YILMAZ- Star oyuncu
kalmadı derken artık
projelerin daha önemli
olduğunu
düşünüyordum. Ama
son ömekler benım yanıldığımı kanıtladı. Mehmet AB
Erbil'in oynadığı bir film, ne ohırsa olsun, çok
izleyiciyi çekiyor. Bu romanı okuyup seçerken bıraz
bunu da göz önüne aldım aslında. Mesela daha
senaryo fılan yok ama kitabı Hülya Avşar'a yolladım,
Arzu karakteri için. Hülya, her zaman hayranlıkla
ızledığim ve çok yetenekli bulduğum bir oyuncu.
Fılmın hcan yanını da etkileyeceğine ınanıyorum.
Ama sadece o yüzden sinemaya almırsa o doğru değil.
se, karşılayamıyor. Zeki'lerin avanta-
jı imece usulü ile yapmalan, ucuza
mal edip kendilerini kurtanyorlar.
Ama profesyonelleştikçe, istekleri,
onlardan beklenen de farklılaşacak,
yeni arayışlar içine girecekler ve ma-
İiyetleri de artacak. tster istemez pa-
rayı nereden çıkaracağım düşüncesi içi-
ne girecekler. Ama ben parayı da, ken-
di prensiplerini de koruyarak yapıla-
cak bir sinemayı, orta yolu bulmak
mümkün diye düşünüyorum.
Artık para kazamlmıyor
- 'Söylemek Güzeldir* adh anı kita-
bmızda eskiden sinemaya girmek da-
ha kolav dı divorsunuz. Ama günümüz-
de sinema okullanna talep çok daha
fazla-
YILMAZ - Benim zamammda yıl-
da 150-200 film çekiliyordu ve onla-
n yapacak eleman bulunmuyordu.
Şimdi yılda on beş film çekiliyor. Si-
nema işine girmek isteyen çok, ama
girebilen veya girip devam edebilen az.
Bugün, benim sinemaya başladığım
dönemdeki donanımımdan çok daha
bilgili, yetenekli biri bile, her ne ka-
- Peki sizce iyi bir senaryo nasıl ol-
malı?
YDLMAZ - Amerikan sinemasuım
kendine ait dram yapısı formülleri var
ve ona göre film yapılıyor. Standart bir
ticari sinema formatı var. Toplumu ve
izleyiciyi de buna şartlıyorlar ve bu-
na benzer fıhnler bekliyorlar. Buna
uyarsamz para kazanıyorsunuz. Ama
dışladığınız zaman farklı bir yol izle-
mek zorundasınız. Sinemaya sanat
olarak bakıldığında, bu yol aslmda si-
nemayı ileri götürüyor. Ama bu, yö-
netmenın ve senaristin seçimi. Benim
için iyi senaryo, yönetmenin kendini
en iyi biçimde ifade edebildiği senar-
yodur.
- "Sinema sadece yüzde oruzu algı-
lanabilen bir sanat,bu yüzden de
kahcı değil" düşünce-
nia hâlâsavunuyor mu-
sunuz?
YILMAZ-Bizim de-
ğiştiremediğimiz tüm sa-
natlar eskimeye mahkûm-
dur. Hâlâ 'PotemkmZırh-
ha' izleniyor deniyor, ama
onu da o dönemde, o im-
kânlarla ilginç bir şey ya-
de dahil bu" filmi en fazla ıki-üç kez
izliyonız. Film, önümüzden akıp gi-
den görüntülerden ibaret. Yanınızda-
ki patlamış mısır yese ya da arkada-
şmız bir şey söylese yansı gıdiyor za-
ten.
Yaşlanmış olablllrlm
- Bir de sizi hevecanlandıracak ko-
nular bulamamaktan şikâyetçisiniz.
Bu, sinema hakkmdaki düşûnceİeriniz-
den kayuaklanrj-or olabinr mi?
YILMAZ - Hayır. Bunun iki açık-
laması var. Birincisi, eskimiş ve yaş-
lanmış olabilirim. Çünkü, zamanla in-
sanın gençliğınde birtakım olaylar kar-
şısında duyduğu heyecam kaunıyor.
Artık bir şey ile karşılaştığımda
deneyimlerün sayesinde sonucun
ne olacağını biliyorum. Deği-
şimlerin saçmahğını fark ede-
biliyorum.
lkinci neden ise iyi senaryo
yazılmadığı için yönetmenler
kendi senaryolanm yazmaya
başladı. Bu da ınsanı üşendi-
riyor. iyi bir senaryonun üze-
rinde çok düşünmek lazım. Ne zaman
film çekeceğim peki? Benim de en
azından bu" film şirketini döndürmek
gibi bir sorumluluğum var. Belki tüm
bunlann bir sonucu olarak artık kolay
kolay heyecanlanmıyorum.
Aşkvarl bir film çekeceğim
- Ama her şeye karşın televizyona da
yönelmediniz. Herkes dizi çekerek pa-
ra kazanmaya çahşryor.
YILMAZ - Dızi çekmek istemiyo-
rum. 'Stdıka'yı, sadece üç bölüm, o da
nasıl yapıbnası gerektiğıni anlatmak
için yönettim. Aslında televizyonun
kendisine değil, süregiden kalitesizli-
ğe karşı bır tavnm var. Ama yine de
iyi bir dızı olsa bıle, zorunlu kahna-
dıkça çekmek istemem; çünkü dizi, adı
üstünde, çok uzun süren bir iş. Bu da
insanın yaratıcılığını yok ediyor ve
insanı memurlaştırıyor. Ben de me-
mur olmak istemiyorum.
- 'Eylül Fırtması'nda olduğu gibi,
yeni canşmanızdada"Romantika'yısj-
nemaya uyarlıyorsunuz. Neden kitap
uyarlamalarını tercih ediyorsunuz?
" YILMAZ - Daha çok, dediğiniz gi-
bi, heyecanımı cezbedip beni yazma-
ya yöneltecek bir şey bulamamaktan.
O zaman başka bınsinın sana sunduk-
lanndan ve onun heyecanından yarar-
fanıyorsunuz. Çünkü kıtapian sine-
maya uyarlamak aslında bir senaryo-
yu çekmekten daha uzun ve güç bir iş.
Kitabın, yazı ile kurulmuş, kendine
ait bir dünyası var. Bunu sinema di-
hyle yenı bir dünyaya aktaracaksın. Ya-
zar kendine ait bir dünyayı yansıttığı
için hiçbir şeyin hesa-
bını vermiyor.
Bir gün Yaşar
Kemal'e sormuş-
tum, "Ya, burayı
nasıl öyleyazdm"
diye, "Yazdnnişte,
nebfleyim"dedive
geçtı. Ama sinema-
da her bir karenin
hesabını vermek zo-
rundasınız. Bir kahramanı 25 yaşm-
dan sonra filme sokuyorsanız, onu ço-
cukluğundan itibaren tarumak zorun-
dasınız. Çünkü yaşamının o adam
üzerinde etkısı vardır. Konuşmayı, mi-
miklerini, el hareketlerini ona göre
çizmek zorundasınız. tzleyiciye bu
kadar geçmese de senaristin ve yö-
netmenin böyle çalışması gerek.
- 'Romantika'ya siziçeken ne oldu?
YILMAZ - Son politik sinema de-
neyimimden sonra daha aşkvari bir
fıhn çekeyim dedim. Ikı kuşağın dün-
yaya, aşka ve hayata bakışı arasında
yaşanan çelişki ve benzerlikleri orta-
ya koyan bir roman. Çünkü bu kuşak-
lararası fark, özellikle Türkiye'de çok
daha belirgın biçimde ve çabuk deği-
şiyor.
- Peki romanı sinema filmi haline
getirirken yazann dünyasma ne dere-
ce bağlı kalacaksuuz?
YILMAZ - Bir kitabı çekerken si-
nemaya uymayan noktalannı düzelt-
mek lazım. Aslında romana hiç ben-
zemeyen, benim yarattığım romanın
fiuTÛni de yapabüirim. Mesela ben-
ce Arzu karakteri çok güçlü olduğu için
ondan hareket geldiğini düşündüğüm
için sanınm onun çevresinde dönecek.
4
Harry Martîıısson harakiri yaptı'
Martinsson, 1974te NobeJ Edebiyat Ödülû'nû almıştL
GÜRRANUÇKAN
STOCKHOLM - 1974te iki
tsveçh yazar Nobel Edebiyat
Ödülü'nü paylaştı: Harry
Martinsson ve Eyvind Johnson.
Harry Marunsson'un bazı
eleştırmenler ve yazarlar
tarafindan süreklı olarak
eleştirilmesine dayanamayarak, bir
rahatsızhğı sonucu kaldınldığı
hastanede makasla harakin
yaparak, yani makası karnına
sokarak ıntihar ettiği ve bunun
yazann aılesı tarafindan bugüne
kadar gizlı tutuldugu, gelecek
hafta yayımlanacak olan bir
kıtapta ifşa edılıyor.
Kıtabuı yazan, Nobel
• Bazı yazarlar ve eleştirmenler tarafindan sürekli
eleştirilmesine dayanamayan yazann harakiri yaparak intihar
ettiği ve bunun, ailesi tarafindan bugüne kadar gizli tutuldugu
gelecek hafta yayımlanacak olan bir kitapta açıklanacak.
Komitesı'nın önceki genel
sekreterlennden, tanınmış Isveçli
yazarlardan Lars Gyllenstea
Gyllensten, Isveç Akademısi'nın
Nobel Komitesi'ni oluşturan 18
kışiden bin. Gyllensten, Salman
Rûşdü'ye Ayetullah Humeyni
tarafindan ölümfermanı
çıkanlmasından sonra akademinin
açık olarak bunu kınamaması
nedeniyle ıkı yazarla birlikte
komitenin çalışmalanna
katılmamaya karar veremiştı.
(Yasa gereğı, bu komiteye bir kez
seçilen kımse, toplantılara
katılmasa bile resmen aynlamıyor
ve yenne başkası alınamıyor.)
Gyllensten'm "Anılar, Yahuzca
Anüar" adlı kıtabında.
Marunsson'un Nobel'ı aldıktan 4
yıl sonra ıntihar etmesınde,
Akademi'nin bazı yazarlannın ve
ıkı büyük gazetenin kültür
redaksıyonu şefinin büyük payı
olduğu ileri sürülüyor.
Martinsson'un 1978 yılında
hastanede karnına makas sokarak
intihar etmış olduğu ve
yazann ailesınin vermış olduğu
ızinle ilk kez bu kıtapta ifşa
edıliyor. Kıtapta, Harry
Martinsson'un düşmanlanndan
bazılan için kullanüan sıfatlar
şöyle: StureAD'en (Nobel
Komıtesi'nin bundan önceki daımi
sekreten)- "Unvan ve presaj delisL
Her an kendini ön plana çıkarmak
istejen biri." \azar Sven DeJblanc:
"Harry Martinsson'un aleyhinde
en ağır sözleri yazan idşL
Martinsson ölünce pişman oldu
ama arbk çok geçti." Ozan Lars
Fbrsen(Akademi üyesi): "Asla
herhangi birriskigöze ahna^an,
tdevizyon kameralan karşısuıda
gülümseyerek halkm kalbini
çalıyın hiri."
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Avpupa'mn İsteklerine
Karşı KüRürel Kimlik
Polonyalı usta film yönetmeni Krzysztof 2a-
nussi aslında bir bilim adamıdır. Varşova Üniver-
sitesi'nde teorik fızik okumuş, bir süre de felsefe
eğitimi almıştır. Genç yaşında bu donanımla ülke-
sinin ünlü Lodz Sinema Okulu'na girer. "Sinema-
cı" olmaya karar vermiştir. Bu büyük yönetmen,
1966 yılından beri birçok kısa, uzun, belgesel, öz-
gün filmi yazmış, yönetmiş, gerçek sinema tutkun-
lanna başeserler sunmuştur. Zanussi çok başan-
lı bir tiyatro ve opera yönetmenidir aynca. Benim
okuduğum kadanyla birinci sınıf bir oyun yazarı-
dır. Beş altı dili güzel konuşur. Su katılmamış bir
hümanist, felsefi derinligi olan dindar bir Hıristiyan-
dır aynı zamanda.
Işte bütün bunlar, teorik fizik, felsefe, Polonyalı
olmak, Avrupalı olmak, sinema yapmak, oyun yö-
netmek-yazmak, opera sahneye koymak, birkaç
dilde okuyup konuşabllmek, sanat ve siyaset ku-,
rumlannda aktif görevler yürütmek ve derin bir hü-!
manizma bilinci, Zanussi sinemasının temelini oluş-
turur.
Temelini. özünü değil! Yalnızca temelini.
Geçenlerde sonuçlanan Moskova Film Festiva-
li'nde Büyük Ödül Zanussi'nin son filmine verildi. |
Filmin adı: Seks Yoluyfa Bulaşan Ölümcül Bir Has-1
talık Olarak Hayat. Film genelde Polonya sinema-:
sının inceliklerini, özelde ise Zanussi'yi Zanussi
yapan insancıl/karmaşık bir örgünün izlerini taşı-
yor. Yine bir ikilem, bir ahlak filmi yapmış Zanus-;
si. Son derece ciddi bir konuyu, olanca ciddiye-
tiyle ama gülümseyerek ve soru sorarak anlatıyor.
Birçok kesinleme atıyor ortaya, sonra "acaba" di-
ye soruyor. Acaba? Bu önemli bir sorudur.
Geçen Ankara Film Festivali'nde önce Polonya
Büyükelçiliği'nde, sonra Dedeman Oteli'nde, son-
ra Atatürk Orman Çiftliği'ndeki lokantada, sonun-
da da hayvanat bahçesinde uzun uzun yedik, ıç-
tik ve konuştuk Zanussi ile. Ben, bilim adamı pro-',
fesör dostum Ongun Onaran ve Zanussi. Sine-
ma da konuşuldu elbette, tiyatro ile opera da. Ama!
en çok düşünsel bir eksende, günümüzde insa- '•
nın ve dünyanın durumunu konuştuk. Zanussi,
son derece derin kesinlemelerie konuşabilen, ala-.
ğanüstü sakin bir eda ile gülümseyerek ve hafif-:
ten kendisiyle de dalga geçer bir tavırla söyleye-'
bilen bir insan. Söz'ün, kelimenin gücüne; yazının !
kudretine inanmış insanlann dingin tavnyla anla-'
tryor. Kendisine anlatılanlan ise keskin bir dikkat-
le dinliyor. Bu durum ne yazık ki benim okur-çizer
çevremde pek alışık olduğum bir durum değil!
Saatlerce konuştuk. Güveçte kuzu kavurmanın
üstüne kınnızı pul biber boca etti. Rakıyı sert bul-
du. Bergman, Tarkovski, Kieslovvski konuşul-
du. Ben konuşmayı hızlandınnca Ongun ile bera-
ber beni sohbetin dinginlik hızasına çekti. Ameri-
ka Birteşik Devletlen'ni ve Avrupa Biriiği'nı konuş-
tuk. Spinoza ile Sokrates'ın adı geçti galiba! Ka-
tolik olmak, Müslüman olmak, inanç, iman, bilgi
üstüne de konuştuk. Maçoluk, eşcinsellik, sinema-
da pazar ekonomisi anlatım şekillerinin başka di-
siplinlerie ilişkisi, militanlık, zor zamanlarda politik
sanat yapmak üstüne de konuştuk. Sonra... tüy-
ler ürpertici bir doğallıkla çocukluğumuzu, genç-
liğimizi, ilk aşklan, ilk okumaları, ilk darbeleri ko-
nuşmaya başladık. Bir de baktık aslanların önün-
deyiz, oradan zürafalan ve gergedanlan geçtik,
maymunlara bakmadan konuşarak baykuşlan,
kartallan, akbabalan geçtik. Hayvanat bahçesi bu
üçlü sohbet için yalnızca bir dekor, bir geri plan-
dı.
Zanussi, kimi toplumlann honmonlu aydınlan için
modası geçmiş bir aydınlık insan. Yakın ve eski bir
uygariığın temsilcisi. Bizdeki kimi zıpıriann hiç sev-
mediği bir "aydınlanmanın" temsilcisi. Postmo-
dernizmi Amerikalı ağalanndan öğrenmiş, yanm ya-
malak bir "ilericilik" ile doğal olarak hiçbir ilgisi
yok. Geçmişiyle ve ona bağlı olarak gelecekte bağ-
lannı koparmayı reddeden bir geleneğin usta sa-
natçısı.
Bu yazının başlığı, Zanussi'nin yedi yıl önce
Amsterdam'da verdıği bır konferansın başlığıdır.
Esinlenmenın Kaynaklan üst başlığında Profesör
Zanussi, "Avrupa 'nın isteklerine karşı kültürel kım-
lik" üstüne konuşmuş! Yine önemli olgulan son de-
rece eğlenceli, dingin ve sağlam bir üslupla dile
getiriyor Polonyalı usta yönetmen. Bu konferans-
tan önümüzdeki Kuşbakışı'nda söz edeceğim.
Şimdi gidip bir Polonya filmi seyredemeyeceğimi-
ze göre Radikal'in sinema ekinde göklere çıkan-
lan bir feminist Amerikan macera filmi seyredelim
diyorum. Devamı haftaya...
Haman aktör Tom van Landuyt
Tenten'i oynayacak
• BRÜKSEL(AFP)-Flaman aktör-şarkıcı Tom van
Landuyt, Belçika'nın ünlü çizgi roman kahramanı
Tenten'i bir müzikalde canlandıracak. Tenten'in
yaratıcısı Herge'nin 1948-1949 yıllan arasında
çizdiği 'Yedi Kristal Top' ve 'Güneşin Esirleri' adlı
kitaplarından esinlenilerek tiyatro sahnelerine
uyarlanan müzikal, önümüzdeki yıl Belçika'nın en
çok Almanca konuşulan kenti olan Brüksel'de
oynanacak. A>nca bu müzikal için geniş kapsamlı
bir dünya turnesi düşünülüyor.
Geçen BinyılHi Mhnarisi
• KüHür Servisi - Harvard Oniversitesi Mimarlık
Tarihı Bölümü öğretim üyelerince Fogg
Museum'da 26 Ağustos'ta 'Mimarhk ve Binyıl'
adlı bir sergi açıldı. 31 Aralık'a kadar sürecek
olan sergide Cristine Smith, Marion ve Robert
Weinberg, Batı Avrupa Romanesk mimarisinden
başlayarak bin yılm mimarisinin kısa tarihini
görselleştuıneyi amaçlıyorlar. Sergide 'Tann ve
dünya kenti' olarak Batı Avrupa şehirleri özel
olarak incelenıyor.
BUGUN
• BEYOĞLU StNEMASInda 'Genç Sinemacı-
lardan Seçmeler' kuşağında Alfonso Cuaron'un
'Great Expectations-Bü\ük L muüar' adlı filmi iz-
lenebilir.C25/ 32 40)
• 3.UluslararasıİzmitSokakrrvatrosuFesti\-alinde
saat 19.00'da Küçük Sahne'de Lale Müldür'ün şiir
dinletisi, saat 20.00'da Fuar Müdürlüğü Önü'nde
Fransa'dan Denis Tricot ve Kumpanyası'nın 'Şehir
Turu' adlı gösterisı ve Amerika'dan La MaMa gnı-
bunun Gulfstar Yolu'nda tüm gün sürecek olan
'Gerçek Rüyalann Mimarisi' adlı etkınlıği yer
alacak.