16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 EYLÜL 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur(g cumhuriyet.com.tr 15 AtıfYılmaz, izleyidnin taleplerinin sinemayı etkilcdiğigörüşünde B)izim değiştiremediğimiz tüm sanatlar eskimeye mahkûmdur. Biz, kendi hayal gücümüzle bir şeyleri değiştirebiliyorsak o sanatyaşar. * Sinema, insanın karşısına bitmiş olarak geliyor. Onu değiştirmemize olanak vermiyor. Eskimeye mahkûm, çünkü biz değişiyoruz. 'Artık heyecan duymuyorum' AYŞE KÖKSAL Geçen yıl, 113'ûncü filmi 'Eylöl Fırünası'm çekti AtıfYılmaz 50 yılı aşkın bir süredir sinemanın içinde. Onun için Türk sinemasının kilomet- re taşı denilebilir. Sinema onu ne ka- dar şekillendirdiyse, o da Türk sine- masını o denli etkiledı aslında. Yü- maz Güney. Ertem Göreç, Zeki Ök- tea AffiÖzgentürk, Halit Reftğ gıbı us- taların ustası. Ortaokula giderken ar- kadaşlannın taktığı 'rejisör' lakabını bir ömûr boyu taşıyan Yılmaz, 'dûn- yamn en gûzel mesleği' sinemayı ya- şamının sonuna dek sürdürecek. Yıl- maz, şu sıralarda TurgutOzakman"ın 'Romantika 1 adlı kitabının sinemaya uyarlanması üzennde çalışıyor. Orta yolu bulmafc mümkün - Effiyıldan beri sinemanın içinde bi- ri olarak, Türk sinemasının geçirdiği evTelere ayak uydurabilmenMn anhn- da ne yatîyor? ATIF YILMAZ- Sinema sanatı, iz- leyıcinin taleplerindeki, sosyal yapı- daki değişimleri gözleyen ve yaşadı- ğı toplumu birebir yansıtan bir dal. Türkiye de çok hızlı değişen bir top- lum olduğu için doğal olarak sinema da etkileniyor. Değiş,imlerıne ayak uy- durmadığınız zaman sizi dışlıyor za- ten. Ben de hâlâ birebir hayatın için- de olup, okuyup, dışımda gelişen olay- lan izleyip değişim- len dogru değerlen- dirmeye çalışıyo- rum ve yanımda çalışaneİdbigenç- leştirerek onlar- dan beslenıyo- rum. - 'Modalara uyanyönetmen' sıfatı da böyle ortaya çıkü belkide.- YILMAZ - Çünkü bunun başka yo- lu yok. Sinema; resim, şiir gibi sade- ce sanatsal değil, ancak izleyicisi ile var olan bir sanat. Bu yüzden izleyi- cinin taleplerindeki değişim, istese- niz de istemeseniz de yapacağınız işi beliriiyor. 'Sinemada moda' kavramı da izleyicının taleplerinı karşılama an- lamına geliyor aslında. - Peki ülkemizde şu anda Zeki De- mirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi yö- netmenlerin sinenıasıyla Hollvwood'a uygun bir Türk sineması var. Sizce hangisi bizi ileri götürecek? YILMAZ - Tabıı kı Zeki'nin, Nuri Bilge Ceylan'ın, YeşimUstaoğhı'nun yaptığı... Nasıl müzikte pıtrak gibi adam çıkjyor ve iki gün sonra da yok oluyorsa, bu tür filmler de popüler kültürün bir sonucu olarak doğup bir dönem sonra bitecek bir sinema anla- yışı. - Ama izleyici kirJesine ulaşma açı- andan bakarsak bu tür filmler daha çok başan kazaımor. Bu noktada bir tersük yok mu? YILMAZ - Ben de bir bakıma, ken- di prensiplerimi koruyarak tam anla- mıyla bu kitlenin isteklerine kendımi bırakmamaya çahşıyorum. Genç yö- netmen arkadaşlanmızdan. sadece, "Daha büyük kitielere nasıl ulasabib- riz"i de düşünmelerini istiyorum, ama düşüncelerimizden taviz vermeden. Bunun yollan bulunabilir. Toplumda çok kişiyi ilgilendiren sorunlara deği- nebilirler. Mesela ben bir dönem, Türk toplumunu kadın kahramanlann ara- cılığıyla anlatma çabası güden fılm- ler yaptım ve bunlar tican olarak da başanlı oldu. Çünkü o zaman kadın ha- reketinın en hızlı bir biçimde gelişti- ği bir dönemdi ve o bakışı yansıtan filmlere ilgi vardı. Gerçi şımdi gençliğin beyni, Ame- rikan sinemasıyla o kadar yıkanmış du- rumda ki hiçbir şeye ilgi duymuyor. Bu yüzden bu tür talepleri yakalamak çok daha zor. Ama yine de genç arka- daşlann yaptığı filmler zamanla yurt- dışında da pazar bulacak. Çünkü Tür- kiye pazan, bugün bir filmin maliye- tini, eğer tam bir popüler tatta değil- dar teknolojik imkânlar geüşse de ken- dine bir yer bulamıyor. - Bir de Türk sinemasında iyi sena- rist bulmak güçlûğünden söz ediUyor yülanhr.- YBLMAZ - Yılda on beş film üre- tihneye başlayınca, sinema bir sektör olmaktan çıku. Türkiye'de sinema sek- törü var denmesi için yılda en az 60- 70 film çekilmesi lazım. Artık insan- lann sınemadan para kazanması ve hayatlannı sürdürmesi mümkün değil. iyi bir film senaryosu insanın bir yı- lını, en az altı ayını alır. Ama bunun karşıhğında alınan para sadece bir ay yeterse kimse de senaryo yazmaz. Böyle olunca bütün yeteneklı yazar- lar televizyona, reklam şirketlerine, medyanın çeşitli kollanna yöneldı. Bu yüzden aslında %\ senaryocu yok' me- selesi değil bu. pılmış diye izliyorsun. Biz, kendi ha- yal gücümüzle bir şeyleri değiştirebi- liyorsak o sanat yaşar. Stendhal'ı. Bal- zac'ı, Zola'yı okurken aslında yeniden bir roman yazma olanağına sahipsin. Bir masa, tarif edilen bir insanın dav- ranışmı hayal etme gücün, senin üze- rinde etkilerini taşıdığın döneme gö- re değişebiliyor. Kitabı yeniden üre- tiyorsun. Ama sinema, insanın karşı- sına bitmiş olarak geliyor. Onu değış- tirmemize olanak vermiyor. Eskime- ye mahkûm, çünkü biz değişiyoruz. Sa- dece yüzde otuzunu algıladığınuz ise bilimsel bir gerçek. Bu konuda şu ör- neği veriyorum hep: Halit Refiğ, Ms- conti hayraru, 'Senso' filmını çok de- fa izledi. Yirmi sekizinci seyredişin- de, bir sahnede, Wagner'in müziğini hangi anlayışla kullandığını ancak an- layabilmiş. Hepımiz, eleştirmenlerimiz 'EylülFırtınası hataydı' -KendiniriTürfciye'deki değişmleıfesımriamıyorsu- nuz~ YILMAZ- Bugünkü si- nema izteyicisinin yüzde sek- seni, 15-16 ile 20-25 yaş ara- sında. Onların isteklen de Amerikan sineması ile doğ- rudan iltntıli.Film yaparken bunu göz önüne almahsınız. Büyük bir kıtle ıçın film ya- pıyorum. Buna karşın bazen hata da yapıyorum, 'Eylül Fırtinas'ndakı gibi. 80 son- rası cuntanın baskısı ve ya- salanyla toplumu apolıtıze etmesi, gençleri geçmiştekı politik olaylardan tamamen koparmış. Bu yüzde 80'lik gnıp, Türkiye'nin geçmişiy- le hiç ilgilenmiyor Ozaman yaptığnn, acığa düşüyor. 12 Eylül'ü yaşayanlar beğeni- yor, ama onlar, ilgüenme- dıklen gibi üstelik rahatsız da oluyor. 'Hülya Avşar çok yetenekli' - Star oyuncu kalmadı diyorsunuz. Bu yüzden artık/ilmkrinizde 'oyuncu otanayan oyuncu'lara rastiıyoruz» YILMAZ- Star oyuncu kalmadı derken artık projelerin daha önemli olduğunu düşünüyordum. Ama son ömekler benım yanıldığımı kanıtladı. Mehmet AB Erbil'in oynadığı bir film, ne ohırsa olsun, çok izleyiciyi çekiyor. Bu romanı okuyup seçerken bıraz bunu da göz önüne aldım aslında. Mesela daha senaryo fılan yok ama kitabı Hülya Avşar'a yolladım, Arzu karakteri için. Hülya, her zaman hayranlıkla ızledığim ve çok yetenekli bulduğum bir oyuncu. Fılmın hcan yanını da etkileyeceğine ınanıyorum. Ama sadece o yüzden sinemaya almırsa o doğru değil. se, karşılayamıyor. Zeki'lerin avanta- jı imece usulü ile yapmalan, ucuza mal edip kendilerini kurtanyorlar. Ama profesyonelleştikçe, istekleri, onlardan beklenen de farklılaşacak, yeni arayışlar içine girecekler ve ma- İiyetleri de artacak. tster istemez pa- rayı nereden çıkaracağım düşüncesi içi- ne girecekler. Ama ben parayı da, ken- di prensiplerini de koruyarak yapıla- cak bir sinemayı, orta yolu bulmak mümkün diye düşünüyorum. Artık para kazamlmıyor - 'Söylemek Güzeldir* adh anı kita- bmızda eskiden sinemaya girmek da- ha kolav dı divorsunuz. Ama günümüz- de sinema okullanna talep çok daha fazla- YILMAZ - Benim zamammda yıl- da 150-200 film çekiliyordu ve onla- n yapacak eleman bulunmuyordu. Şimdi yılda on beş film çekiliyor. Si- nema işine girmek isteyen çok, ama girebilen veya girip devam edebilen az. Bugün, benim sinemaya başladığım dönemdeki donanımımdan çok daha bilgili, yetenekli biri bile, her ne ka- - Peki sizce iyi bir senaryo nasıl ol- malı? YDLMAZ - Amerikan sinemasuım kendine ait dram yapısı formülleri var ve ona göre film yapılıyor. Standart bir ticari sinema formatı var. Toplumu ve izleyiciyi de buna şartlıyorlar ve bu- na benzer fıhnler bekliyorlar. Buna uyarsamz para kazanıyorsunuz. Ama dışladığınız zaman farklı bir yol izle- mek zorundasınız. Sinemaya sanat olarak bakıldığında, bu yol aslmda si- nemayı ileri götürüyor. Ama bu, yö- netmenın ve senaristin seçimi. Benim için iyi senaryo, yönetmenin kendini en iyi biçimde ifade edebildiği senar- yodur. - "Sinema sadece yüzde oruzu algı- lanabilen bir sanat,bu yüzden de kahcı değil" düşünce- nia hâlâsavunuyor mu- sunuz? YILMAZ-Bizim de- ğiştiremediğimiz tüm sa- natlar eskimeye mahkûm- dur. Hâlâ 'PotemkmZırh- ha' izleniyor deniyor, ama onu da o dönemde, o im- kânlarla ilginç bir şey ya- de dahil bu" filmi en fazla ıki-üç kez izliyonız. Film, önümüzden akıp gi- den görüntülerden ibaret. Yanınızda- ki patlamış mısır yese ya da arkada- şmız bir şey söylese yansı gıdiyor za- ten. Yaşlanmış olablllrlm - Bir de sizi hevecanlandıracak ko- nular bulamamaktan şikâyetçisiniz. Bu, sinema hakkmdaki düşûnceİeriniz- den kayuaklanrj-or olabinr mi? YILMAZ - Hayır. Bunun iki açık- laması var. Birincisi, eskimiş ve yaş- lanmış olabilirim. Çünkü, zamanla in- sanın gençliğınde birtakım olaylar kar- şısında duyduğu heyecam kaunıyor. Artık bir şey ile karşılaştığımda deneyimlerün sayesinde sonucun ne olacağını biliyorum. Deği- şimlerin saçmahğını fark ede- biliyorum. lkinci neden ise iyi senaryo yazılmadığı için yönetmenler kendi senaryolanm yazmaya başladı. Bu da ınsanı üşendi- riyor. iyi bir senaryonun üze- rinde çok düşünmek lazım. Ne zaman film çekeceğim peki? Benim de en azından bu" film şirketini döndürmek gibi bir sorumluluğum var. Belki tüm bunlann bir sonucu olarak artık kolay kolay heyecanlanmıyorum. Aşkvarl bir film çekeceğim - Ama her şeye karşın televizyona da yönelmediniz. Herkes dizi çekerek pa- ra kazanmaya çahşryor. YILMAZ - Dızi çekmek istemiyo- rum. 'Stdıka'yı, sadece üç bölüm, o da nasıl yapıbnası gerektiğıni anlatmak için yönettim. Aslında televizyonun kendisine değil, süregiden kalitesizli- ğe karşı bır tavnm var. Ama yine de iyi bir dızı olsa bıle, zorunlu kahna- dıkça çekmek istemem; çünkü dizi, adı üstünde, çok uzun süren bir iş. Bu da insanın yaratıcılığını yok ediyor ve insanı memurlaştırıyor. Ben de me- mur olmak istemiyorum. - 'Eylül Fırtması'nda olduğu gibi, yeni canşmanızdada"Romantika'yısj- nemaya uyarlıyorsunuz. Neden kitap uyarlamalarını tercih ediyorsunuz? " YILMAZ - Daha çok, dediğiniz gi- bi, heyecanımı cezbedip beni yazma- ya yöneltecek bir şey bulamamaktan. O zaman başka bınsinın sana sunduk- lanndan ve onun heyecanından yarar- fanıyorsunuz. Çünkü kıtapian sine- maya uyarlamak aslında bir senaryo- yu çekmekten daha uzun ve güç bir iş. Kitabın, yazı ile kurulmuş, kendine ait bir dünyası var. Bunu sinema di- hyle yenı bir dünyaya aktaracaksın. Ya- zar kendine ait bir dünyayı yansıttığı için hiçbir şeyin hesa- bını vermiyor. Bir gün Yaşar Kemal'e sormuş- tum, "Ya, burayı nasıl öyleyazdm" diye, "Yazdnnişte, nebfleyim"dedive geçtı. Ama sinema- da her bir karenin hesabını vermek zo- rundasınız. Bir kahramanı 25 yaşm- dan sonra filme sokuyorsanız, onu ço- cukluğundan itibaren tarumak zorun- dasınız. Çünkü yaşamının o adam üzerinde etkısı vardır. Konuşmayı, mi- miklerini, el hareketlerini ona göre çizmek zorundasınız. tzleyiciye bu kadar geçmese de senaristin ve yö- netmenin böyle çalışması gerek. - 'Romantika'ya siziçeken ne oldu? YILMAZ - Son politik sinema de- neyimimden sonra daha aşkvari bir fıhn çekeyim dedim. Ikı kuşağın dün- yaya, aşka ve hayata bakışı arasında yaşanan çelişki ve benzerlikleri orta- ya koyan bir roman. Çünkü bu kuşak- lararası fark, özellikle Türkiye'de çok daha belirgın biçimde ve çabuk deği- şiyor. - Peki romanı sinema filmi haline getirirken yazann dünyasma ne dere- ce bağlı kalacaksuuz? YILMAZ - Bir kitabı çekerken si- nemaya uymayan noktalannı düzelt- mek lazım. Aslında romana hiç ben- zemeyen, benim yarattığım romanın fiuTÛni de yapabüirim. Mesela ben- ce Arzu karakteri çok güçlü olduğu için ondan hareket geldiğini düşündüğüm için sanınm onun çevresinde dönecek. 4 Harry Martîıısson harakiri yaptı' Martinsson, 1974te NobeJ Edebiyat Ödülû'nû almıştL GÜRRANUÇKAN STOCKHOLM - 1974te iki tsveçh yazar Nobel Edebiyat Ödülü'nü paylaştı: Harry Martinsson ve Eyvind Johnson. Harry Marunsson'un bazı eleştırmenler ve yazarlar tarafindan süreklı olarak eleştirilmesine dayanamayarak, bir rahatsızhğı sonucu kaldınldığı hastanede makasla harakin yaparak, yani makası karnına sokarak ıntihar ettiği ve bunun yazann aılesı tarafindan bugüne kadar gizlı tutuldugu, gelecek hafta yayımlanacak olan bir kıtapta ifşa edılıyor. Kıtabuı yazan, Nobel • Bazı yazarlar ve eleştirmenler tarafindan sürekli eleştirilmesine dayanamayan yazann harakiri yaparak intihar ettiği ve bunun, ailesi tarafindan bugüne kadar gizli tutuldugu gelecek hafta yayımlanacak olan bir kitapta açıklanacak. Komitesı'nın önceki genel sekreterlennden, tanınmış Isveçli yazarlardan Lars Gyllenstea Gyllensten, Isveç Akademısi'nın Nobel Komitesi'ni oluşturan 18 kışiden bin. Gyllensten, Salman Rûşdü'ye Ayetullah Humeyni tarafindan ölümfermanı çıkanlmasından sonra akademinin açık olarak bunu kınamaması nedeniyle ıkı yazarla birlikte komitenin çalışmalanna katılmamaya karar veremiştı. (Yasa gereğı, bu komiteye bir kez seçilen kımse, toplantılara katılmasa bile resmen aynlamıyor ve yenne başkası alınamıyor.) Gyllensten'm "Anılar, Yahuzca Anüar" adlı kıtabında. Marunsson'un Nobel'ı aldıktan 4 yıl sonra ıntihar etmesınde, Akademi'nin bazı yazarlannın ve ıkı büyük gazetenin kültür redaksıyonu şefinin büyük payı olduğu ileri sürülüyor. Martinsson'un 1978 yılında hastanede karnına makas sokarak intihar etmış olduğu ve yazann ailesınin vermış olduğu ızinle ilk kez bu kıtapta ifşa edıliyor. Kıtapta, Harry Martinsson'un düşmanlanndan bazılan için kullanüan sıfatlar şöyle: StureAD'en (Nobel Komıtesi'nin bundan önceki daımi sekreten)- "Unvan ve presaj delisL Her an kendini ön plana çıkarmak istejen biri." \azar Sven DeJblanc: "Harry Martinsson'un aleyhinde en ağır sözleri yazan idşL Martinsson ölünce pişman oldu ama arbk çok geçti." Ozan Lars Fbrsen(Akademi üyesi): "Asla herhangi birriskigöze ahna^an, tdevizyon kameralan karşısuıda gülümseyerek halkm kalbini çalıyın hiri." KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Avpupa'mn İsteklerine Karşı KüRürel Kimlik Polonyalı usta film yönetmeni Krzysztof 2a- nussi aslında bir bilim adamıdır. Varşova Üniver- sitesi'nde teorik fızik okumuş, bir süre de felsefe eğitimi almıştır. Genç yaşında bu donanımla ülke- sinin ünlü Lodz Sinema Okulu'na girer. "Sinema- cı" olmaya karar vermiştir. Bu büyük yönetmen, 1966 yılından beri birçok kısa, uzun, belgesel, öz- gün filmi yazmış, yönetmiş, gerçek sinema tutkun- lanna başeserler sunmuştur. Zanussi çok başan- lı bir tiyatro ve opera yönetmenidir aynca. Benim okuduğum kadanyla birinci sınıf bir oyun yazarı- dır. Beş altı dili güzel konuşur. Su katılmamış bir hümanist, felsefi derinligi olan dindar bir Hıristiyan- dır aynı zamanda. Işte bütün bunlar, teorik fizik, felsefe, Polonyalı olmak, Avrupalı olmak, sinema yapmak, oyun yö- netmek-yazmak, opera sahneye koymak, birkaç dilde okuyup konuşabllmek, sanat ve siyaset ku-, rumlannda aktif görevler yürütmek ve derin bir hü-! manizma bilinci, Zanussi sinemasının temelini oluş- turur. Temelini. özünü değil! Yalnızca temelini. Geçenlerde sonuçlanan Moskova Film Festiva- li'nde Büyük Ödül Zanussi'nin son filmine verildi. | Filmin adı: Seks Yoluyfa Bulaşan Ölümcül Bir Has-1 talık Olarak Hayat. Film genelde Polonya sinema-: sının inceliklerini, özelde ise Zanussi'yi Zanussi yapan insancıl/karmaşık bir örgünün izlerini taşı- yor. Yine bir ikilem, bir ahlak filmi yapmış Zanus-; si. Son derece ciddi bir konuyu, olanca ciddiye- tiyle ama gülümseyerek ve soru sorarak anlatıyor. Birçok kesinleme atıyor ortaya, sonra "acaba" di- ye soruyor. Acaba? Bu önemli bir sorudur. Geçen Ankara Film Festivali'nde önce Polonya Büyükelçiliği'nde, sonra Dedeman Oteli'nde, son- ra Atatürk Orman Çiftliği'ndeki lokantada, sonun- da da hayvanat bahçesinde uzun uzun yedik, ıç- tik ve konuştuk Zanussi ile. Ben, bilim adamı pro-', fesör dostum Ongun Onaran ve Zanussi. Sine- ma da konuşuldu elbette, tiyatro ile opera da. Ama! en çok düşünsel bir eksende, günümüzde insa- '• nın ve dünyanın durumunu konuştuk. Zanussi, son derece derin kesinlemelerie konuşabilen, ala-. ğanüstü sakin bir eda ile gülümseyerek ve hafif-: ten kendisiyle de dalga geçer bir tavırla söyleye-' bilen bir insan. Söz'ün, kelimenin gücüne; yazının ! kudretine inanmış insanlann dingin tavnyla anla-' tryor. Kendisine anlatılanlan ise keskin bir dikkat- le dinliyor. Bu durum ne yazık ki benim okur-çizer çevremde pek alışık olduğum bir durum değil! Saatlerce konuştuk. Güveçte kuzu kavurmanın üstüne kınnızı pul biber boca etti. Rakıyı sert bul- du. Bergman, Tarkovski, Kieslovvski konuşul- du. Ben konuşmayı hızlandınnca Ongun ile bera- ber beni sohbetin dinginlik hızasına çekti. Ameri- ka Birteşik Devletlen'ni ve Avrupa Biriiği'nı konuş- tuk. Spinoza ile Sokrates'ın adı geçti galiba! Ka- tolik olmak, Müslüman olmak, inanç, iman, bilgi üstüne de konuştuk. Maçoluk, eşcinsellik, sinema- da pazar ekonomisi anlatım şekillerinin başka di- siplinlerie ilişkisi, militanlık, zor zamanlarda politik sanat yapmak üstüne de konuştuk. Sonra... tüy- ler ürpertici bir doğallıkla çocukluğumuzu, genç- liğimizi, ilk aşklan, ilk okumaları, ilk darbeleri ko- nuşmaya başladık. Bir de baktık aslanların önün- deyiz, oradan zürafalan ve gergedanlan geçtik, maymunlara bakmadan konuşarak baykuşlan, kartallan, akbabalan geçtik. Hayvanat bahçesi bu üçlü sohbet için yalnızca bir dekor, bir geri plan- dı. Zanussi, kimi toplumlann honmonlu aydınlan için modası geçmiş bir aydınlık insan. Yakın ve eski bir uygariığın temsilcisi. Bizdeki kimi zıpıriann hiç sev- mediği bir "aydınlanmanın" temsilcisi. Postmo- dernizmi Amerikalı ağalanndan öğrenmiş, yanm ya- malak bir "ilericilik" ile doğal olarak hiçbir ilgisi yok. Geçmişiyle ve ona bağlı olarak gelecekte bağ- lannı koparmayı reddeden bir geleneğin usta sa- natçısı. Bu yazının başlığı, Zanussi'nin yedi yıl önce Amsterdam'da verdıği bır konferansın başlığıdır. Esinlenmenın Kaynaklan üst başlığında Profesör Zanussi, "Avrupa 'nın isteklerine karşı kültürel kım- lik" üstüne konuşmuş! Yine önemli olgulan son de- rece eğlenceli, dingin ve sağlam bir üslupla dile getiriyor Polonyalı usta yönetmen. Bu konferans- tan önümüzdeki Kuşbakışı'nda söz edeceğim. Şimdi gidip bir Polonya filmi seyredemeyeceğimi- ze göre Radikal'in sinema ekinde göklere çıkan- lan bir feminist Amerikan macera filmi seyredelim diyorum. Devamı haftaya... Haman aktör Tom van Landuyt Tenten'i oynayacak • BRÜKSEL(AFP)-Flaman aktör-şarkıcı Tom van Landuyt, Belçika'nın ünlü çizgi roman kahramanı Tenten'i bir müzikalde canlandıracak. Tenten'in yaratıcısı Herge'nin 1948-1949 yıllan arasında çizdiği 'Yedi Kristal Top' ve 'Güneşin Esirleri' adlı kitaplarından esinlenilerek tiyatro sahnelerine uyarlanan müzikal, önümüzdeki yıl Belçika'nın en çok Almanca konuşulan kenti olan Brüksel'de oynanacak. A>nca bu müzikal için geniş kapsamlı bir dünya turnesi düşünülüyor. Geçen BinyılHi Mhnarisi • KüHür Servisi - Harvard Oniversitesi Mimarlık Tarihı Bölümü öğretim üyelerince Fogg Museum'da 26 Ağustos'ta 'Mimarhk ve Binyıl' adlı bir sergi açıldı. 31 Aralık'a kadar sürecek olan sergide Cristine Smith, Marion ve Robert Weinberg, Batı Avrupa Romanesk mimarisinden başlayarak bin yılm mimarisinin kısa tarihini görselleştuıneyi amaçlıyorlar. Sergide 'Tann ve dünya kenti' olarak Batı Avrupa şehirleri özel olarak incelenıyor. BUGUN • BEYOĞLU StNEMASInda 'Genç Sinemacı- lardan Seçmeler' kuşağında Alfonso Cuaron'un 'Great Expectations-Bü\ük L muüar' adlı filmi iz- lenebilir.C25/ 32 40) • 3.UluslararasıİzmitSokakrrvatrosuFesti\-alinde saat 19.00'da Küçük Sahne'de Lale Müldür'ün şiir dinletisi, saat 20.00'da Fuar Müdürlüğü Önü'nde Fransa'dan Denis Tricot ve Kumpanyası'nın 'Şehir Turu' adlı gösterisı ve Amerika'dan La MaMa gnı- bunun Gulfstar Yolu'nda tüm gün sürecek olan 'Gerçek Rüyalann Mimarisi' adlı etkınlıği yer alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle