17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3EYLÛL 2000 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Eski Çalışma Genel Müdürü IsmaüBayer ile çalışma yaşamı üzerine konuştuk sosyal devletinbirgereğidir'LEYLA TAVŞANOĞLU Birzamanlar düzgün bir çalışmayaşamına sahip Türkiye'de, özellikle 12 Eylülsonrası uygulamalarla bütün sektörlerde çalışanlann hakları neredeyse sıfırlandı. Resmi raporlarda Türkiye 'de sendikalı işçi sayısı 2.5-3 milyon dolayında gösterilirken gerçek sayının 500 bini geçmediğini ilgili ağızlar söylüyor. "Uygar, şeffaf, demokrat" bir ülke olmaya sıvanan Türkiye 'de bu nasıl bir uygulamadır ki, başta basın sektörü olmak üzere türlü sektörlerde işçi hakları, işçinin geleceği patronlar ve temsilcilerinin iki dudağı arasından çıkacak Basın îskolunda yasal durıım - Basın işkolunda belkiöbiir işkollanndan ön- ce taşeronlaşma baslutüdı. Sizce neden taşeron- laşma önce basın işkolunda başladı? RAYER-Basm işkolu benim için önemli. Çok değıl, 50 yıl öncesıne gıdelım. Demokrat Parti ik- tidan dönemi. İstanbul Gazeteciler Sendikası ku- ruldu. Bunun ardından Ankara ve Izmir'de de sendıkal örgütlenme oldu. İstanbul Gazeteciler Sendikası ilk kez kurum- larla ilgıli bir seminer düzenledi. Birinci gün her şey güllük gühstanlık. Dönemin valisi LütfıKır- dar'ın davranışı degışti. İstanbul Gazeteciler Sen- dikası "na. "Sizneyapıyorsıınıi2''sorususoruldu. Bir gazetc patronu da. "Vann eümizden gazete- lerimizi de alın da bu iş toptan bhsüT dıye tepkı gösterdı DP ıktıdan sırasında basın işçileriyle il- gılı çıkanlan yasa ve sendikanın toplantısından sonra ikincı gün Başbakan Adnan Menderes'e özür telgrafı çekildı. O da yetmedi ve bir süre son- ra bir bahaneyle tstanbul Gazeteciler Sendikası kapatıldı. 1960'tan sonra 212 sayılı yasayla ba- sın işçılennın haklarına ılişkin önemli değişiklik- ler yapıldı. Daha ıyı haklar sağlanarak basın iş- koluna ıvme kazandınldı. 12 Eylül 1980 sonrası birçok yasada tırpanlama yapılırken 212 sayılı yasaya dokunulmadı, ama altı oyuldu. Bugün sa- dece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'nı de- ğil, bütün bakanlan izleyen gazeteci ordusu için- de san basın kartı taşıyanlann oranının yüzde 10"u geçtiğini hiç sanmıyorum. Bugün gazeteci tanımi} la kurulan yasal bağlantılarla gazeteci ça- lışmıyor. Gazeteciler artık gider makbuzuyla, is- tisna akdiyle, başka çeşit düzenlemelerle çalışti" nlıyor. Böylece gazeteci tanımına giren gazeteci sayısı da giderek azalıyor. Gazeteci. 1475 sayılı yasaya tabi ya da 506 sa- yılı yasayla sigortası da olmayan bir basın çalı- şanı olma durumuyla karşı karşıya bıraktınlıyor. Yeni örgütlenme modeli - tyi de işveren, gazeteci tanımına tümüyle sa- hip bir gazeteciyi nasıl 212 'den çıkarıp örneğin 1475 sayılı yasaya tabi tutabilir? Bu çok ciddi biçimde yasalann ihlali değilmi? BAYER- Bırakın özel basın sektörünü, TRT'de ıstisna akdiyle çahşan kışıler var. TRT'nin çah- şanlan için sunduğu hıçbir sosyal haktan yarar- lanamazlar. 199O'lı yıllann başındaydı; şimdi akademisyen olan bir arkadaşımızın dilekçesine dayanarak dava açıldı. TRT, cezalı sigortaprim- len ve cezalı vergıler ödedi. lnsanlar sıkıntıya dü- şünce yan yollar anyorlar. Toplusözleşme düze- ninden kaçmak için taşeronlaşmaya yöneliyorlar. Hizmet akdı ilişkisinden kaçmak için istisna ak- dini gündeme getiriyorlar. Bizim toplumda en çok aydın kesımin bu konuda duyarlı olması la- zım. O kesim hiç duyarlı olmuyorsa başkalannı suçlayamayız - Aydın olduğunu varsaydığımız kesim içinde gazetelerdeki köşelerinde sendikasızlaşmayı ve bireyselliği özendirici yazılaryazanlar var. Siz- ce aydın kesim neden bu konuda biUnçsiz ve du- yarsız? BAYER - Burada ben sadece onlan değil, sen- dikacılan da suçluyorum. Artık sendikacılık ye- ni söylemler bulmak. yeni örgütlenme modelle- ri gehştirmek zorunda. Şunu da söylemem lazun. En körü sendıka. sendikasız olmaktan iyidir. Ben meslek sendıkacılığına karşıydım. Bugün karşı değiüm. Çok sendikaya karşıydım. Bugün deği- lim. Jşyeri sendikacılığma karşıydım. Bugün kar- şı değilım. Örgütlü toplum olacaksak bırakalım gerekir- se bir günde ıki bın sendika kurulsun. - tşyeri sendikasmdan söz ettiniz. Işverenin kurduğu sendikaya işçi nasıl güvenebttir? BAYER- Hiç örgütsüz olduğumuz zaman kım kime nasıl güvenecek? Güvenmediği birörgütü güvenilir hale getirmek o insanın elinde değil mi? Bu da hıç örgütsüzlükten daha iyi değil mi? tşyeri sendikacılığını da. meslek sendikacıhğıru da yaşamak zorundayız. Yeter ki örgütlenelim. - Basın ve medyaya geri dönersek, televizyon- larU sayılı gazetecilik işkoluyerine 17 sayılı ti- caret, büro, eğitim vegüzelsanatlar işkolu kap- samına atındılar. Bunu nasıl değerlendiriyorsu- nuz? BAYER - Meslek sendikacılığı buralarda özel- likle belirgınleşır. tkıncısı, Türkiye'de 28 işkolu var. Dünyada hiçbir ülkede 28 işkolu yok. Ama bugünkü yapılanma içinde herkesin belii bir ça- lışma alanı oluşmuş. belli bir uyum sağlanmış. 17 Ocak'ta 10 sendika yüzde 10 barajını zaten aşamadı. denmişti. Bu yalanlanmadığına göre doğrudur sanınm. Sonradan bu 10 sendika yüz- de 10 barajını aşar gözüktü. Bunu da bazı sendi- ka yöneticilerinin girişimleri sağladı. Bu yapıl- dıysa suc işlenmiştir. Böyle olduysa 17 Tem- muz'da vapılanın niye yapddığının sorgulanma- sı lazım. O nedenle arrik hep birlikte toplum ola- rak bu yüzde 10 olayına bir son verelttn. Bu bi- ze yarar getirmez. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın bakanlıktan yönetilmesi lazım. PORTRE / İSMAİL BAYER 1948 Bahkesir, Bigadiç doğumlu. Ankara Sosyal Hizmetler AkademisVnden mezuniyet tezini Türkiye 'den yurtdışına giden işçilerin Türkiye 'de kalan ailelerinin sorunları üzerinde Ankara ölçeğinde bir alan araştırması yaparak hazırtadığı için, daha mezun olmadan Çalışma Bakanlığı f nda çahşmaya başladı. 1971 'de Yurtdışı İşçi Sorunları Genel Müdürlüğü kuruluş çalışmalannda bulundu. Çalışma Bakanlığı 'nın hemen hemen tüm birimlerinde çalıştL 1992-98yılları arasında Çalışma Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. Bu yıl emekli oldu. sözlere bırakılıyor. Hükümetlerimiz, siyasi partilerimiz, sendikalarımiz hiç mi çalışma yaşamıyla ilgili yeni modeller, projeler, projeksiyonlar üretemezler? Bunu yapmaktan yoksun mudurlar? Yoksa birilerinin dümen suyuna girme kolaycılığı ve işe gelirliğini mi yeğlerler? Çözümler neler olabilir? Çalışma yaşamının önü, bütün kesimlerin de uzlaşmaya varmalarıyla nasıl açüabilir? Bu saydıgım iltihaplı noktalan, çiçeği burnunda emekli olan eski Çalışma Genel Müdürü îsmail Bayer'le konuştuk. . , . - Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü 'nün (ILO) bazı ka- rarlanna neden imza atmamakta direniyor? BAYER- ILO'da çalışma yaşamına ilişkin uluslararası stan- dartlar belirleniyor. Bunu yaparken de üçlü bir yapılanma, işçi, işveren ve hükümet ilişkisı de belirleniyor. Bu standartlan belirleyen sözleşmeler, tavsiye kararlan var. Her yıl ILO'nun haziran ayında Cenevre'de yaptığı toplantılar- da bu sözleşmeler. tavsiye kararlan ve kararlar üç-dört yılı aşan inceleme ve araştırma sürecinden sonra üye ülkelerin onayıyla yürürlüğe giriyor. Ülkeler. bunlan onaylamakta özgürler. Ama bunlan onayladıklannı bildirdikten sonra bir yıl içinde o sözleşmeyle ilgili hükümlere uymak zorundalar. Ama onay- lanan sözleşmeyle ilgili ıç düzenleme yapılmazsa da üçlü yapı- lanma içindeki işçi ve işveren kesimi, hükümeti ILO'ya şiİcâyet ediyor. Böylece de siz, "Kara Defter" denilen Başvuru Komisyo- nu'nda (Application Çommittee) masaya yatınlıp değerlendiri- lerek uyanlıyorsunuz. Türkiye'de öncekı ydlarda birçok sözleşme onaylanmıştır. A- ma bunun onaylandıktan sonra nasıl uygulandığına ilişkin bir yakınma söz konusu olmadı. Ne zaman ki 12 Eylül 1980 sonrası sendikalar kapatıldı, bu konu ILO'da gündeme geldi. - Nedeni neydi? BAYER - Bu konu ILO'ya götürülmemiş, aynca onaylanan bazı sözleşmelerle ilgili hükümler yerine getirilmemişti. 1990'dan sonraki oluşum içinde, 49. hükümet döneminde yedi ILO sözleşmesi daha onaylandı. Bunlar, memurlann örgütlen- mesi, iş güvencesi, çocuklann çalışması ve üçlü yapılanmayla ilgili çok önemli sözleşmrierdir --,»«1^.* . * «*-«fF-«r-fc r • - Şu anda esas onayladığımız bu sözleşmelerle ilgili olarak biz ILO'nun gündeminde yer alıyo- ruz ve Başvuru Komitesi'nde tartışmaya açılma durumuyla karşı karşıya bulunuyoruz. - Peki, ILO sözleşmelerini onaylamanın hükümet bakı- mından yararlan nedir? BAYER-Bunun iki yaran var. Buna "dtşdinamikler" diyoruz. Örneğin biz memur sendikala- nyla ilgili sözleşmeleri onayla- yarak bunun iç düzenleme yap- ma zorunluluğunu iç kamuoyun- da yaratmak istedik. O dönem iş güvencesi konusunda ILO söz- leşmelerini onaylamak istedik. Ancak iç düzenleme geri kaldı. Yine de kısa bir maceradan son- ra iş güvencesiyle ilgili sözleş- meleri, memur sendikalanyla il- gili sözleşmelen onayladık. A- ma bununla ilgili iç düzenleme- leri ne yazık ki çıkaramadık. O yüzden son 10 yılda ILO'daki tartışmalar hükümetleri düşündürmeye başladı. Bu sözleşmeleri onaylamak büyük bir olay da değil. Demokratik toplum olmanın, insana sa\ gı duymanın bir gereği. - Bu uluslararası standartlan sadece ILO istediği için onay- lamak ne kadar doğru. BAYER - Bizim halkımız, bizim çalışanımız bu standartlara layıktır. Bu istemleri biz zaten veriyoruz, diye onaylamamız la- zım. Tabii ki onayladıktan sonra da Baş\ııru Komisyonunda tar- tışma konusu olmamalıy ız. Slyasilerin açmazı Ben 29 yıl bürokraside çalıştım. Hiçbir siyasal partinin, ikti- dara geldiğinde çalışma yaşamıyla ilgili yapılması gereken dü- zenlemeler konusunda somut bir politikası, programı olduğunu görmedim. O nedenle de muhalefetteyken ayn, iktidardayken ayn açmazlara düşüyorlar. Mesut Ydmaz'ın önderliğindekı ANAP "Mezarükta emekli- liğe hayır" dıye kampanya yürütmüştür. Sonradan da sosyal gü- venlikle ilgili yasa, bu hükümet döneminde çıkmıştı. O yasa çı- karken de ANAP'ın bir miUetvekili çalışma bakanıydı. -Acaba bizdekisiyasipartiler ve üyeleri, birilerinden çokpa- ralar aldıkları için mi çalışma yaşamıyla ilgili düzenlemeleri yapmaya yanaşmıyorlar? BAYER - Ben bu konuda bir şey söylemeye kendimi yetkin hissetmiyorum. Ama, çalışma yaşamına ilişkin konulardâ siya- sal partilerin politika üretmediklerini. aynca da üretilen politı- kalara sahip çıkmadıklannı söylemek istiyorum. Sendikalar da politika üretmiyorlar. O yüzden politikacılar bir kısır döngünün içindedirler. Sivil örgütlenmeler, sendikalar, bilim çevreleri bu konuda po- litika üretseler ve bu üretilen politikalan politikacılara taşısalar. bunlan takıp etseler, politikacılar da bu kadar açmaza gırip ken- dilerini tekrarlamaktan kurtulmuş olurlar. Ama politika üretıl- mediği için hükümetler değışiyor, polıtıkalar değişmiyor. Bir hükümet çıkıp da, "Ben yüzde 10 barajını kaldıracağım. Ben Türkiye'de sendikalaşmayla ilgili şu engelleri kaldıracağım. Ben memur sendikalanna toplusözleşmeli ya da tophısözleşme- siz hak vereceğinı" yolunda somut bir program. somut bir pro- je sunmuyor. Iktıdara gelince "Ne yapacağun?" diye düşünüyorlar. Politi- kasızlık politika haline gelince de bir şey olmuyor. .. .^ - Peki, Türkiye 'de işçi sendikalannın böylesine güçsüz hale getirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? BAYER - Bence sendikalar, sosyal devlet olmanın bir gereği; demokrasinin "ohnazsaolmaz" kuralı. Bunlar sivil örgütlenme- ler içinde en önemli oluşumlar. Aynı zamanda örgütlü toplum olmanın simgeleri. Evet, sosyal devlet öldü. Oysa üçüncü binyılda yeniden yapı- lanma içinde sosyal devlet gereğini biraz daha fazla duyacağız. O nedenle de sosyal devleti günümüzde yeniden yapılandırmak zorundayız. Bu amaçla da sendikalara büyük görev düşüyor. - Sizce sendikalar neden güç kaybediyor? BAYER-Örgütlü bir toplumda örgûtlerin başındaki kişilerin olumsuz tutumlanndan hareketle kurumu yıpratmaya gönlüm pek elvermiyor. Ama bugün geldiğimiz nokta kaçınılmaz bir so- nuç. tşçi sendikalanyla ilgili 19'uncu yüzyılda uzun mücadele- ler sonucu alınan haklar ülkemize 1961 Anayasası'yla giriyor. 274 ve 275 sayılı yasalar, bir çeşit dış dokudan üremiştir. Bu ya- salar örgütlenme konusunda 1963 yılmda bir doruktur. 12 Eylül sonrası I963'ten 2000'li yıllara gelinceye kadar burada bir düşüş meydana gelmiştir. 12 Eylül 1980 darbesi kapıyı çalarken rah- metli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bahir Ersoy zama- nında çok önemli düzenlemeler yapıldı. Ama ne yazık ki bu dü- zenlemeler Başbakanlık'tan öteye gidemedi. O sırada Kıbns çı- karması ve ardından gelen olaylar olmuştu ve sanıyorum Baş- bakan'ın bu düzenlemeleri incelemeye zamanı olmadı. Ama bu çalışmalar hayata geçirilebilmiş olsaydı belki 12 Ey- lül'ü de yaşamayacaktık. 12 Eylül sonrası sendikalar kapatıldı, toplu iş sözleşmesi dü- zeni askıya alındı, örgütsüz bir toplum yaratılmak istendi. Bir- leşik kaplar örneği, bunun acısını bugün birçok alanda yaşıyo- ruz, aşmaya çalışıyoruz, ama bazı konulardâ da aşamıyoruz. - Örgütsüz toplum yaratma çabalan insanlan nasılyönlen- dirdi? BAYER - Demokratik örgütlenmeler dışında insanlan başka arayışlara itti. tnsanlarbireycilik, yalnızlık, karamsarlık ve umut- suzluğa düştüler. - Bir kısım medyamız da insanlan böylesine umutsuzluk ve karamsariığa düşüren örgütsüzlüğü pompalamıyor mu? BAYER- Bazen. sabah evden çıkıp akşam eve dönünceye ka- dar. u Gündem nedir?" diye düşünüyorum. Türkiye'de gerçek ınsanlann yaşadıklan gündemle akşam televizyonlarda yaratı- lan ayn bir gündem var. Daha açık söyleyeyim; gerçek gündem dıye dayatılan bir gündemi yaşamaya zorlanıyoruz. - Peki medya bunda başanlı olabiliyor mu sizce? BAY"ER - Olmadığı için karmaşayı yaşıyoruz. Gerçek gün- demle yapay gündem arasında bir denge olsa bu karmaşayı ya- şamayacağız. Sendikaların yetkisl Tekrar sendikacılığı dönersek... 1980 öncesi binin üzerinde sendika ve sendikalann toplu iş sözleşmesi yetkisi konusunda müthiş bir sahtecilık vardı. Bunlan açık açık konuşmamız la- zım Sendika çokluğu ve yetki sonınunu çözmek için o dönem re- ferandum çözümü bulunmuştu. Ama referanduma yasalar en- gel olunca ve gerçekçi bir sendikal yetkiyi belirleme yöntemi- ni bulamamak, durumu tam bir çıkmaza soktu ve 12 Eylül gel- di. Sendikalar kapatıldı, toplusözleşme düzeni askıya alındı. 12 Eylül sonrası 2820 sayılı Sendikalar Yasası, sendika üye- liğıni noter kanalıyla bildirim esasma dayadı. Tabiri caizse zap- turapta almak istedi. tkinci olarak çok sendika yerine az. ama güçlü sendikacılık savıyla ortaya çıktı. Yüzde 50 barajının yanı sıra bir de yüzde 10 barajını getirdi. Ancak noter kaydına bağlama ve baraj ko- nulması daha kanun çıkar çıkmaz delindi. Kayda bağlama bel- ki sistemi işletecek bir mekanizmaydı, ama kanun çıkar çıkmaz delinip başlangıçta kaydın noterden geçirümemesi yüzünden sahtecilik baştan başladı, bugüne kadar da devam etti. Ben bunu bugün söylemiyorurn. O yasalar çıkarken müfettiş ve genel müdür olarak hep söyledim. 17 Ocak ve 17 Temmuz istatistiklerinde biz topluma başuıdan beri yalan söylüyoruz. Çünkü bunlar hiçbir zaman gerçekçi istatistikler değil. Biz bu- gün Türkiye'de 2.5-3 milyon sendikalı olduğunu söylüyoruz. A- ma iş öyle değil. - Gerçek sendikalı sayısını nasıl belirleyeceğiz? , -• BAYER- Türkiye'de toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi sayısmı belirleyin. Çıkan, gerçek sendikah işçi sayısıdır. Bugün bu sayı 500 bin civanndadır. Bu gerçeğin altını çizerek bağıra bağıra da söylemek lazım. Bu gerçeği sendikacılar, işverenler, bilim adamlan, bakanlar biliyor. - Peki sendikacılar niye susuyor? BAYER - Amaç bugünü kurtarmak. Ne zaman ki yüzde 10 barajının altına düşüyonız, bağırmaya başlıyoruz. Eğer bugün yönetim isterse Türkiye'de hiçbir sendika yüzde 10 barajını ge- çemez. Ilginç bir noktaya dıkkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemizde iki tane işkolu işletmedir. Biz yıllardır şeker fabnkalannda şe- ker işkolu diye bir işkolu icat etmişiz. Demiryollan Genel Mü- dürlüğü bir işletmedir. Burada da demiryolu taşımacılığı diye bir işkolu icat ettik. Ama özelleştirilen her yerde sendikacılık da bitmiştir. Bunun da altını çizelim. - Bugün içine girdiğimiz çıkmaz ülkeyi nereye sürükler? " * RAYER - Bu çıkmaz, yasalar- dan ve sendikal yönetim anlayı- şuıdan kaynaklanmaktadu". Bu du- rumda sendikacılık dıbe vurmuş- tur ya da vurmak üzeredir. Bura- da da karamsar olmak ıstemiyo- rum. Çünkü her dibe vuruştan sonra yükselme trendine geçilir. Şu anda yükselme trendine han- gi aşamada geçebileceğımızın arayışı içindeyiz. O yüzden 2000'li yıllar sendikacılığm gele- ceğini belirleyecek. Sosyal dev- letsek, demokrat olmak istiyorsak bu sendikacılık olacak. Insan bir toplumsal varlıksa örgütlenme ka- çınılmazdır. Bu gerçeği görmek zorundayız. Yönetimlerin görevi burada başlıyor ve bugünkü sendikacıla- nn kendi içlerinde yaşadıklan bu sıkıntılardan hareketie bu yolu aç- malan gerekiyor. Bu yolu açmanın çaresi gökten vahiyle inmeyecek, dışandan ter- cüme de edilmeyecek. Bunu hep birlikte yaşayarak birlikte çözmek zorundayız. Türkiye'de işçi sendıkalan olmazsa işveren sendikalan da ol- maz. tşveren sedikalan, "Sendikacıhğı nasıl geBştirebiliriz" so- rusunu düşünmek zorunda. İşçi sendıkalan da sadece işyerle- rinde toplu iş sözleşmesi zammı alma yanlışlığmdan, toplu iş sözleşmesi zammına dayalı politika üretme kısırüğından çıkmak zorunda. Türkiye'de sendikacılığı bitiren bir önemli konu seyyanen zamdır. Esas çalışıp üretenle yan sektörde çalışanın aldığı para arasmdaki farklılık azalmaya başlayınca başka formüller üreti- Ür. işverenler yan sektördeki bu olayın bilıncınde taşeronlaşma- ya giderler. Ta$eronla$ma „/•':•_ ' Ülkemizde taşeronlaşmanın çıkışı seyyanen zam anlayışıdır. Burada işverenin de, işçi sendikalanmn da yanlışı vardrr. İşveren Sendikalan Konferederasyonu Başkanı Refık Bay- dur, bir tarihte, benim yanımda, "Taşeronlaşma geleceğin maf- yasHÜr," demişti. Bu gerçeği işverenlenmiz gördü. Ama ne ya- zık ki işçi sendikalan "Taşeronlaşmaya hayır" sözcüğunün al- tmı dolduramadıklan için taşerorûaşma da arttı. - Taşeronlaştırma, sendikasızlaştırmanın başhcayolu hali- ne mi geldi? BAYER - Evet. Taşeronlaştırmayla işçi sendikalan üye kay- bına uğradı. işçi sendikalan son 10 yıldîr yeni örgütlenmeyi ya- pamaz durumdalar. işçi sendikalannın yeni örgütlendikleri yer oranı yüzde beşi geçmez. Yeni örgütlenme yok, üye kaybı var. Artık Türkiye'de yüzde 10 baraj diye bir şey olmayacağını bilmek ve bu yanlışa bir "dur" demek gerek. Baraj pazarlık konusu edilemez. Bu tür pa- zarlıklar çalışma yaşamına huzur getirmez. Bir de yönetici süresi konusuna dikkat çekmek istiyorum. Bu yasa yönetici süresini smırlamıştır. Ama insanlar birileri tara- fından seçileceklerse biz bunlara niye suıır koyuyoruz? Bu sı- rjra dayalı olarak niye pazarlık yapıyoruz? 1990 sonrası, bu ayıbı çözmek gerektiğini düşündük. 4101 sa- yılı yasayla pek çok güzel iş yapılacaktı, ama yapılamadı. Yüz- de 10 barajı gerçekçi bir temele oturtulacaktı, olmadı. Bunu sen- dikacılar da, işveren de istemedi. Bakanlık da yapmadı. Böyle- ce de büdirime dayalı sistem çöktû.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle