Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3EYLÛL 2000 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Eski Çalışma Genel Müdürü IsmaüBayer ile çalışma yaşamı üzerine konuştuk
sosyal devletinbirgereğidir'LEYLA TAVŞANOĞLU Birzamanlar düzgün bir çalışmayaşamına sahip Türkiye'de, özellikle 12 Eylülsonrası uygulamalarla bütün
sektörlerde çalışanlann hakları neredeyse sıfırlandı. Resmi raporlarda Türkiye 'de sendikalı işçi sayısı 2.5-3
milyon dolayında gösterilirken gerçek sayının 500 bini geçmediğini ilgili ağızlar söylüyor. "Uygar, şeffaf, demokrat" bir ülke olmaya
sıvanan Türkiye 'de bu nasıl bir uygulamadır ki, başta basın sektörü olmak üzere türlü sektörlerde işçi hakları, işçinin geleceği patronlar
ve temsilcilerinin iki dudağı arasından çıkacak
Basın
îskolunda
yasal durıım
- Basın işkolunda belkiöbiir işkollanndan ön-
ce taşeronlaşma baslutüdı. Sizce neden taşeron-
laşma önce basın işkolunda başladı?
RAYER-Basm işkolu benim için önemli. Çok
değıl, 50 yıl öncesıne gıdelım. Demokrat Parti ik-
tidan dönemi. İstanbul Gazeteciler Sendikası ku-
ruldu. Bunun ardından Ankara ve Izmir'de de
sendıkal örgütlenme oldu.
İstanbul Gazeteciler Sendikası ilk kez kurum-
larla ilgıli bir seminer düzenledi. Birinci gün her
şey güllük gühstanlık. Dönemin valisi LütfıKır-
dar'ın davranışı degışti. İstanbul Gazeteciler Sen-
dikası "na. "Sizneyapıyorsıınıi2''sorususoruldu.
Bir gazetc patronu da. "Vann eümizden gazete-
lerimizi de alın da bu iş toptan bhsüT dıye tepkı
gösterdı DP ıktıdan sırasında basın işçileriyle il-
gılı çıkanlan yasa ve sendikanın toplantısından
sonra ikincı gün Başbakan Adnan Menderes'e
özür telgrafı çekildı. O da yetmedi ve bir süre son-
ra bir bahaneyle tstanbul Gazeteciler Sendikası
kapatıldı. 1960'tan sonra 212 sayılı yasayla ba-
sın işçılennın haklarına ılişkin önemli değişiklik-
ler yapıldı. Daha ıyı haklar sağlanarak basın iş-
koluna ıvme kazandınldı. 12 Eylül 1980 sonrası
birçok yasada tırpanlama yapılırken 212 sayılı
yasaya dokunulmadı, ama altı oyuldu. Bugün sa-
dece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'nı de-
ğil, bütün bakanlan izleyen gazeteci ordusu için-
de san basın kartı taşıyanlann oranının yüzde
10"u geçtiğini hiç sanmıyorum. Bugün gazeteci
tanımi} la kurulan yasal bağlantılarla gazeteci ça-
lışmıyor. Gazeteciler artık gider makbuzuyla, is-
tisna akdiyle, başka çeşit düzenlemelerle çalışti"
nlıyor. Böylece gazeteci tanımına giren gazeteci
sayısı da giderek azalıyor.
Gazeteci. 1475 sayılı yasaya tabi ya da 506 sa-
yılı yasayla sigortası da olmayan bir basın çalı-
şanı olma durumuyla karşı karşıya bıraktınlıyor.
Yeni
örgütlenme
modeli
- tyi de işveren, gazeteci tanımına tümüyle sa-
hip bir gazeteciyi nasıl 212 'den çıkarıp örneğin
1475 sayılı yasaya tabi tutabilir? Bu çok ciddi
biçimde yasalann ihlali değilmi?
BAYER- Bırakın özel basın sektörünü, TRT'de
ıstisna akdiyle çahşan kışıler var. TRT'nin çah-
şanlan için sunduğu hıçbir sosyal haktan yarar-
lanamazlar. 199O'lı yıllann başındaydı; şimdi
akademisyen olan bir arkadaşımızın dilekçesine
dayanarak dava açıldı. TRT, cezalı sigortaprim-
len ve cezalı vergıler ödedi. lnsanlar sıkıntıya dü-
şünce yan yollar anyorlar. Toplusözleşme düze-
ninden kaçmak için taşeronlaşmaya yöneliyorlar.
Hizmet akdı ilişkisinden kaçmak için istisna ak-
dini gündeme getiriyorlar. Bizim toplumda en
çok aydın kesımin bu konuda duyarlı olması la-
zım. O kesim hiç duyarlı olmuyorsa başkalannı
suçlayamayız
- Aydın olduğunu varsaydığımız kesim içinde
gazetelerdeki köşelerinde sendikasızlaşmayı ve
bireyselliği özendirici yazılaryazanlar var. Siz-
ce aydın kesim neden bu konuda biUnçsiz ve du-
yarsız?
BAYER - Burada ben sadece onlan değil, sen-
dikacılan da suçluyorum. Artık sendikacılık ye-
ni söylemler bulmak. yeni örgütlenme modelle-
ri gehştirmek zorunda. Şunu da söylemem lazun.
En körü sendıka. sendikasız olmaktan iyidir. Ben
meslek sendıkacılığına karşıydım. Bugün karşı
değiüm. Çok sendikaya karşıydım. Bugün deği-
lim. Jşyeri sendikacılığma karşıydım. Bugün kar-
şı değilım.
Örgütlü toplum olacaksak bırakalım gerekir-
se bir günde ıki bın sendika kurulsun.
- tşyeri sendikasmdan söz ettiniz. Işverenin
kurduğu sendikaya işçi nasıl güvenebttir?
BAYER- Hiç örgütsüz olduğumuz zaman kım
kime nasıl güvenecek? Güvenmediği birörgütü
güvenilir hale getirmek o insanın elinde değil
mi? Bu da hıç örgütsüzlükten daha iyi değil mi?
tşyeri sendikacılığını da. meslek sendikacıhğıru
da yaşamak zorundayız. Yeter ki örgütlenelim.
- Basın ve medyaya geri dönersek, televizyon-
larU sayılı gazetecilik işkoluyerine 17 sayılı ti-
caret, büro, eğitim vegüzelsanatlar işkolu kap-
samına atındılar. Bunu nasıl değerlendiriyorsu-
nuz?
BAYER - Meslek sendikacılığı buralarda özel-
likle belirgınleşır. tkıncısı, Türkiye'de 28 işkolu
var. Dünyada hiçbir ülkede 28 işkolu yok. Ama
bugünkü yapılanma içinde herkesin belii bir ça-
lışma alanı oluşmuş. belli bir uyum sağlanmış.
17 Ocak'ta 10 sendika yüzde 10 barajını zaten
aşamadı. denmişti. Bu yalanlanmadığına göre
doğrudur sanınm. Sonradan bu 10 sendika yüz-
de 10 barajını aşar gözüktü. Bunu da bazı sendi-
ka yöneticilerinin girişimleri sağladı. Bu yapıl-
dıysa suc işlenmiştir. Böyle olduysa 17 Tem-
muz'da vapılanın niye yapddığının sorgulanma-
sı lazım. O nedenle arrik hep birlikte toplum ola-
rak bu yüzde 10 olayına bir son verelttn. Bu bi-
ze yarar getirmez. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı'nın bakanlıktan yönetilmesi lazım.
PORTRE / İSMAİL BAYER
1948 Bahkesir, Bigadiç doğumlu.
Ankara Sosyal Hizmetler AkademisVnden mezuniyet tezini
Türkiye 'den yurtdışına giden işçilerin Türkiye 'de kalan
ailelerinin sorunları üzerinde Ankara ölçeğinde bir alan
araştırması yaparak hazırtadığı için, daha mezun olmadan
Çalışma Bakanlığı f
nda çahşmaya başladı. 1971 'de Yurtdışı İşçi
Sorunları Genel Müdürlüğü kuruluş çalışmalannda bulundu.
Çalışma Bakanlığı 'nın hemen hemen tüm birimlerinde çalıştL
1992-98yılları arasında Çalışma Genel Müdürlüğü görevinde
bulundu. Bu yıl emekli oldu.
sözlere bırakılıyor. Hükümetlerimiz, siyasi
partilerimiz, sendikalarımiz hiç mi çalışma
yaşamıyla ilgili yeni modeller, projeler,
projeksiyonlar üretemezler? Bunu yapmaktan
yoksun mudurlar? Yoksa birilerinin dümen
suyuna girme kolaycılığı ve işe gelirliğini mi
yeğlerler? Çözümler neler olabilir? Çalışma
yaşamının önü, bütün kesimlerin de uzlaşmaya
varmalarıyla nasıl açüabilir? Bu saydıgım
iltihaplı noktalan, çiçeği burnunda emekli olan
eski Çalışma Genel Müdürü îsmail Bayer'le
konuştuk. . , .
- Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü 'nün (ILO) bazı ka-
rarlanna neden imza atmamakta direniyor?
BAYER- ILO'da çalışma yaşamına ilişkin uluslararası stan-
dartlar belirleniyor. Bunu yaparken de üçlü bir yapılanma, işçi,
işveren ve hükümet ilişkisı de belirleniyor.
Bu standartlan belirleyen sözleşmeler, tavsiye kararlan var.
Her yıl ILO'nun haziran ayında Cenevre'de yaptığı toplantılar-
da bu sözleşmeler. tavsiye kararlan ve kararlar üç-dört yılı aşan
inceleme ve araştırma sürecinden sonra üye ülkelerin onayıyla
yürürlüğe giriyor. Ülkeler. bunlan onaylamakta özgürler.
Ama bunlan onayladıklannı bildirdikten sonra bir yıl içinde
o sözleşmeyle ilgili hükümlere uymak zorundalar. Ama onay-
lanan sözleşmeyle ilgili ıç düzenleme yapılmazsa da üçlü yapı-
lanma içindeki işçi ve işveren kesimi, hükümeti ILO'ya şiİcâyet
ediyor.
Böylece de siz, "Kara Defter" denilen Başvuru Komisyo-
nu'nda (Application Çommittee) masaya yatınlıp değerlendiri-
lerek uyanlıyorsunuz.
Türkiye'de öncekı ydlarda birçok sözleşme onaylanmıştır. A-
ma bunun onaylandıktan sonra nasıl uygulandığına ilişkin bir
yakınma söz konusu olmadı.
Ne zaman ki 12 Eylül 1980 sonrası sendikalar kapatıldı, bu
konu ILO'da gündeme geldi.
- Nedeni neydi?
BAYER - Bu konu ILO'ya götürülmemiş, aynca onaylanan
bazı sözleşmelerle ilgili hükümler yerine getirilmemişti.
1990'dan sonraki oluşum içinde, 49. hükümet döneminde yedi
ILO sözleşmesi daha onaylandı. Bunlar, memurlann örgütlen-
mesi, iş güvencesi, çocuklann çalışması ve üçlü yapılanmayla
ilgili çok önemli sözleşmrierdir --,»«1^.* . * «*-«fF-«r-fc r • -
Şu anda esas onayladığımız
bu sözleşmelerle ilgili olarak biz
ILO'nun gündeminde yer alıyo-
ruz ve Başvuru Komitesi'nde
tartışmaya açılma durumuyla
karşı karşıya bulunuyoruz.
- Peki, ILO sözleşmelerini
onaylamanın hükümet bakı-
mından yararlan nedir?
BAYER-Bunun iki yaran var.
Buna "dtşdinamikler" diyoruz.
Örneğin biz memur sendikala-
nyla ilgili sözleşmeleri onayla-
yarak bunun iç düzenleme yap-
ma zorunluluğunu iç kamuoyun-
da yaratmak istedik. O dönem iş
güvencesi konusunda ILO söz-
leşmelerini onaylamak istedik.
Ancak iç düzenleme geri kaldı.
Yine de kısa bir maceradan son-
ra iş güvencesiyle ilgili sözleş-
meleri, memur sendikalanyla il-
gili sözleşmelen onayladık. A-
ma bununla ilgili iç düzenleme-
leri ne yazık ki çıkaramadık.
O yüzden son 10 yılda
ILO'daki tartışmalar hükümetleri düşündürmeye başladı. Bu
sözleşmeleri onaylamak büyük bir olay da değil. Demokratik
toplum olmanın, insana sa\ gı duymanın bir gereği.
- Bu uluslararası standartlan sadece ILO istediği için onay-
lamak ne kadar doğru.
BAYER - Bizim halkımız, bizim çalışanımız bu standartlara
layıktır. Bu istemleri biz zaten veriyoruz, diye onaylamamız la-
zım. Tabii ki onayladıktan sonra da Baş\ııru Komisyonunda tar-
tışma konusu olmamalıy ız.
Slyasilerin açmazı
Ben 29 yıl bürokraside çalıştım. Hiçbir siyasal partinin, ikti-
dara geldiğinde çalışma yaşamıyla ilgili yapılması gereken dü-
zenlemeler konusunda somut bir politikası, programı olduğunu
görmedim. O nedenle de muhalefetteyken ayn, iktidardayken
ayn açmazlara düşüyorlar.
Mesut Ydmaz'ın önderliğindekı ANAP "Mezarükta emekli-
liğe hayır" dıye kampanya yürütmüştür. Sonradan da sosyal gü-
venlikle ilgili yasa, bu hükümet döneminde çıkmıştı. O yasa çı-
karken de ANAP'ın bir miUetvekili çalışma bakanıydı.
-Acaba bizdekisiyasipartiler ve üyeleri, birilerinden çokpa-
ralar aldıkları için mi çalışma yaşamıyla ilgili düzenlemeleri
yapmaya yanaşmıyorlar?
BAYER - Ben bu konuda bir şey söylemeye kendimi yetkin
hissetmiyorum. Ama, çalışma yaşamına ilişkin konulardâ siya-
sal partilerin politika üretmediklerini. aynca da üretilen politı-
kalara sahip çıkmadıklannı söylemek istiyorum. Sendikalar da
politika üretmiyorlar. O yüzden politikacılar bir kısır döngünün
içindedirler.
Sivil örgütlenmeler, sendikalar, bilim çevreleri bu konuda po-
litika üretseler ve bu üretilen politikalan politikacılara taşısalar.
bunlan takıp etseler, politikacılar da bu kadar açmaza gırip ken-
dilerini tekrarlamaktan kurtulmuş olurlar. Ama politika üretıl-
mediği için hükümetler değışiyor, polıtıkalar değişmiyor.
Bir hükümet çıkıp da, "Ben yüzde 10 barajını kaldıracağım.
Ben Türkiye'de sendikalaşmayla ilgili şu engelleri kaldıracağım.
Ben memur sendikalanna toplusözleşmeli ya da tophısözleşme-
siz hak vereceğinı" yolunda somut bir program. somut bir pro-
je sunmuyor.
Iktıdara gelince "Ne yapacağun?" diye düşünüyorlar. Politi-
kasızlık politika haline gelince de bir şey olmuyor. .. .^
- Peki, Türkiye 'de işçi sendikalannın böylesine güçsüz hale
getirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAYER - Bence sendikalar, sosyal devlet olmanın bir gereği;
demokrasinin "ohnazsaolmaz" kuralı. Bunlar sivil örgütlenme-
ler içinde en önemli oluşumlar. Aynı zamanda örgütlü toplum
olmanın simgeleri.
Evet, sosyal devlet öldü. Oysa üçüncü binyılda yeniden yapı-
lanma içinde sosyal devlet gereğini biraz daha fazla duyacağız.
O nedenle de sosyal devleti günümüzde yeniden yapılandırmak
zorundayız. Bu amaçla da sendikalara büyük görev düşüyor.
- Sizce sendikalar neden güç kaybediyor?
BAYER-Örgütlü bir toplumda örgûtlerin başındaki kişilerin
olumsuz tutumlanndan hareketle kurumu yıpratmaya gönlüm
pek elvermiyor. Ama bugün geldiğimiz nokta kaçınılmaz bir so-
nuç. tşçi sendikalanyla ilgili 19'uncu yüzyılda uzun mücadele-
ler sonucu alınan haklar ülkemize 1961 Anayasası'yla giriyor.
274 ve 275 sayılı yasalar, bir çeşit dış dokudan üremiştir. Bu ya-
salar örgütlenme konusunda 1963 yılmda bir doruktur.
12 Eylül sonrası
I963'ten 2000'li yıllara gelinceye kadar burada bir düşüş
meydana gelmiştir. 12 Eylül 1980 darbesi kapıyı çalarken rah-
metli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bahir Ersoy zama-
nında çok önemli düzenlemeler yapıldı. Ama ne yazık ki bu dü-
zenlemeler Başbakanlık'tan öteye gidemedi. O sırada Kıbns çı-
karması ve ardından gelen olaylar olmuştu ve sanıyorum Baş-
bakan'ın bu düzenlemeleri incelemeye zamanı olmadı.
Ama bu çalışmalar hayata geçirilebilmiş olsaydı belki 12 Ey-
lül'ü de yaşamayacaktık.
12 Eylül sonrası sendikalar kapatıldı, toplu iş sözleşmesi dü-
zeni askıya alındı, örgütsüz bir toplum yaratılmak istendi. Bir-
leşik kaplar örneği, bunun acısını bugün birçok alanda yaşıyo-
ruz, aşmaya çalışıyoruz, ama bazı konulardâ da aşamıyoruz.
- Örgütsüz toplum yaratma çabalan insanlan nasılyönlen-
dirdi?
BAYER - Demokratik örgütlenmeler dışında insanlan başka
arayışlara itti. tnsanlarbireycilik, yalnızlık, karamsarlık ve umut-
suzluğa düştüler.
- Bir kısım medyamız da insanlan böylesine umutsuzluk ve
karamsariığa düşüren örgütsüzlüğü pompalamıyor mu?
BAYER- Bazen. sabah evden çıkıp akşam eve dönünceye ka-
dar. u
Gündem nedir?" diye düşünüyorum. Türkiye'de gerçek
ınsanlann yaşadıklan gündemle akşam televizyonlarda yaratı-
lan ayn bir gündem var. Daha açık söyleyeyim; gerçek gündem
dıye dayatılan bir gündemi yaşamaya zorlanıyoruz.
- Peki medya bunda başanlı olabiliyor mu sizce?
BAY"ER - Olmadığı için karmaşayı yaşıyoruz. Gerçek gün-
demle yapay gündem arasında bir denge olsa bu karmaşayı ya-
şamayacağız.
Sendikaların yetkisl
Tekrar sendikacılığı dönersek... 1980 öncesi binin üzerinde
sendika ve sendikalann toplu iş sözleşmesi yetkisi konusunda
müthiş bir sahtecilık vardı. Bunlan açık açık konuşmamız la-
zım
Sendika çokluğu ve yetki sonınunu çözmek için o dönem re-
ferandum çözümü bulunmuştu. Ama referanduma yasalar en-
gel olunca ve gerçekçi bir sendikal yetkiyi belirleme yöntemi-
ni bulamamak, durumu tam bir çıkmaza soktu ve 12 Eylül gel-
di. Sendikalar kapatıldı, toplusözleşme düzeni askıya alındı.
12 Eylül sonrası 2820 sayılı Sendikalar Yasası, sendika üye-
liğıni noter kanalıyla bildirim esasma dayadı. Tabiri caizse zap-
turapta almak istedi.
tkinci olarak çok sendika yerine az. ama güçlü sendikacılık
savıyla ortaya çıktı. Yüzde 50 barajının yanı sıra bir de yüzde
10 barajını getirdi. Ancak noter kaydına bağlama ve baraj ko-
nulması daha kanun çıkar çıkmaz delindi. Kayda bağlama bel-
ki sistemi işletecek bir mekanizmaydı, ama kanun çıkar çıkmaz
delinip başlangıçta kaydın noterden geçirümemesi yüzünden
sahtecilik baştan başladı, bugüne kadar da devam etti.
Ben bunu bugün söylemiyorurn. O yasalar çıkarken müfettiş
ve genel müdür olarak hep söyledim. 17 Ocak ve 17 Temmuz
istatistiklerinde biz topluma başuıdan beri yalan söylüyoruz.
Çünkü bunlar hiçbir zaman gerçekçi istatistikler değil. Biz bu-
gün Türkiye'de 2.5-3 milyon sendikalı olduğunu söylüyoruz. A-
ma iş öyle değil.
- Gerçek sendikalı sayısını nasıl belirleyeceğiz? , -•
BAYER- Türkiye'de toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçi
sayısmı belirleyin. Çıkan, gerçek sendikah işçi sayısıdır. Bugün
bu sayı 500 bin civanndadır. Bu gerçeğin altını çizerek bağıra
bağıra da söylemek lazım.
Bu gerçeği sendikacılar, işverenler, bilim adamlan, bakanlar
biliyor.
- Peki sendikacılar niye susuyor?
BAYER - Amaç bugünü kurtarmak. Ne zaman ki yüzde 10
barajının altına düşüyonız, bağırmaya başlıyoruz. Eğer bugün
yönetim isterse Türkiye'de hiçbir sendika yüzde 10 barajını ge-
çemez.
Ilginç bir noktaya dıkkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemizde
iki tane işkolu işletmedir. Biz yıllardır şeker fabnkalannda şe-
ker işkolu diye bir işkolu icat etmişiz. Demiryollan Genel Mü-
dürlüğü bir işletmedir. Burada da demiryolu taşımacılığı diye
bir işkolu icat ettik. Ama özelleştirilen her yerde sendikacılık
da bitmiştir. Bunun da altını çizelim.
- Bugün içine girdiğimiz çıkmaz ülkeyi nereye sürükler? " *
RAYER - Bu çıkmaz, yasalar-
dan ve sendikal yönetim anlayı-
şuıdan kaynaklanmaktadu". Bu du-
rumda sendikacılık dıbe vurmuş-
tur ya da vurmak üzeredir. Bura-
da da karamsar olmak ıstemiyo-
rum. Çünkü her dibe vuruştan
sonra yükselme trendine geçilir.
Şu anda yükselme trendine han-
gi aşamada geçebileceğımızın
arayışı içindeyiz. O yüzden
2000'li yıllar sendikacılığm gele-
ceğini belirleyecek. Sosyal dev-
letsek, demokrat olmak istiyorsak
bu sendikacılık olacak. Insan bir
toplumsal varlıksa örgütlenme ka-
çınılmazdır. Bu gerçeği görmek
zorundayız.
Yönetimlerin görevi burada
başlıyor ve bugünkü sendikacıla-
nn kendi içlerinde yaşadıklan bu
sıkıntılardan hareketie bu yolu aç-
malan gerekiyor.
Bu yolu açmanın çaresi gökten
vahiyle inmeyecek, dışandan ter-
cüme de edilmeyecek. Bunu hep
birlikte yaşayarak birlikte çözmek
zorundayız.
Türkiye'de işçi sendıkalan olmazsa işveren sendikalan da ol-
maz. tşveren sedikalan, "Sendikacıhğı nasıl geBştirebiliriz" so-
rusunu düşünmek zorunda. İşçi sendıkalan da sadece işyerle-
rinde toplu iş sözleşmesi zammı alma yanlışlığmdan, toplu iş
sözleşmesi zammına dayalı politika üretme kısırüğından çıkmak
zorunda.
Türkiye'de sendikacılığı bitiren bir önemli konu seyyanen
zamdır. Esas çalışıp üretenle yan sektörde çalışanın aldığı para
arasmdaki farklılık azalmaya başlayınca başka formüller üreti-
Ür. işverenler yan sektördeki bu olayın bilıncınde taşeronlaşma-
ya giderler.
Ta$eronla$ma „/•':•_ '
Ülkemizde taşeronlaşmanın çıkışı seyyanen zam anlayışıdır.
Burada işverenin de, işçi sendikalanmn da yanlışı vardrr.
İşveren Sendikalan Konferederasyonu Başkanı Refık Bay-
dur, bir tarihte, benim yanımda, "Taşeronlaşma geleceğin maf-
yasHÜr," demişti. Bu gerçeği işverenlenmiz gördü. Ama ne ya-
zık ki işçi sendikalan "Taşeronlaşmaya hayır" sözcüğunün al-
tmı dolduramadıklan için taşerorûaşma da arttı.
- Taşeronlaştırma, sendikasızlaştırmanın başhcayolu hali-
ne mi geldi?
BAYER - Evet. Taşeronlaştırmayla işçi sendikalan üye kay-
bına uğradı. işçi sendikalan son 10 yıldîr yeni örgütlenmeyi ya-
pamaz durumdalar. işçi sendikalannın yeni örgütlendikleri yer
oranı yüzde beşi geçmez.
Yeni örgütlenme yok, üye kaybı var. Artık Türkiye'de yüzde
10 baraj diye bir şey olmayacağını bilmek ve bu yanlışa bir
"dur" demek gerek. Baraj pazarlık konusu edilemez. Bu tür pa-
zarlıklar çalışma yaşamına huzur getirmez.
Bir de yönetici süresi konusuna dikkat çekmek istiyorum. Bu
yasa yönetici süresini smırlamıştır. Ama insanlar birileri tara-
fından seçileceklerse biz bunlara niye suıır koyuyoruz? Bu sı-
rjra dayalı olarak niye pazarlık yapıyoruz?
1990 sonrası, bu ayıbı çözmek gerektiğini düşündük. 4101 sa-
yılı yasayla pek çok güzel iş yapılacaktı, ama yapılamadı. Yüz-
de 10 barajı gerçekçi bir temele oturtulacaktı, olmadı. Bunu sen-
dikacılar da, işveren de istemedi. Bakanlık da yapmadı. Böyle-
ce de büdirime dayalı sistem çöktû.