Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 EYLÜL 2000 ÇARŞAMBA
14 KULTUR kultur(g>cumhuriyet.com.tr
JüriBaşkanı Milos Forman, bütün ödüllerin ortak kararla verilmediğini belirtti
'Ulkemin kadınlan kazandı'Kfiltür Servisi - 57. Venedik
Film Festivali sonuçlandı ve
lranlı yönetmen Jafer Pana-
hi'nin yönettiği 'Daire' filmi
4
Ahm Aslan'ı kucakladı. Her-
kesin, "tnsaniyet, sansürüyen-
di" olarak ele aldığı bu sonuç,
2000 yılı Altın Aslan'ın kadın-
lann, faşizm karşıtlannın, de-
tnokrasinin, laıklığın yanında
yer aldığı yorumlan ile karşı-
landı. Ama. her ne kadar sonuç
politik olarak doğru birkarar gi-
bi görünse de arka planda pek
çok tartışma ve anlaşmazlığı
banndırdığının izlerini de taşı-
yor.
Jüri başkanı MOosForman1
ın
ödülü verirken sahnede söyle-
diği sözler de bunun bir göster-
gesi: "Bu karan vermek ve or-
tak bir noktada birleşmek ko-
lay olmadı. Diğer bütün ödül-
ler, tartışmalar, anlaşmazhklar
sonucunda ahndı. Ben bütün
arkadaşlanmdan bu tartışma-
lan iyi sinema üzerine yoğun-
laşürmalanru istedim. Sinema-
da pek çok şaşaalı ama boş film
var. Bir de, bizim ödüllendirdi-
ğimiz gibi, cesur, konuşulmak-
tan korkulan konulara eğflen
fiimkr var."
Yine de herkes, büyük bir
duygusallıkla izlediği, tran'da-
ki kadınlann zor koşullannı an-
latan 'Daire' filminin yönet-
menı Panahf yı ödülü alırken
ayakta alkışladı. Bunu üzerine
Panahı, "Benim aldığım bu
ödülle, ulkemin bütün kadınla-
n kazandı. Bu ödülün onlara
umut kavnağı olmasına çalışı-
yorum. Ben insanlann hayat aş-
kıyla dolu olduğu, dünyanın en
eski kültürierini içinde banndı-
ran tran'dan gelhorum. Bana
ilhanı veren de insanlann yaşa-
dığı koşullara karşın gösterdik-
leri bu neşe ve canlıük oldu. Bu
ödülü ülkemdeki bütün ryi in-
sanlara adryorum" dıyerek içın-
de geleceğe dair umutlar bes-
lediğini belirtti.
'Dünyaya mesaj verildT
Buna karşılık, aldığı büyük
ödüle karşın filmin tran'da gös-
terilmesıne ızın verılmedi. Pek
çokgazetede, "kadınlanonur-
suzlaşbran ve küçük düşüren bir
film" olarak nıtelenen 'Daire',
'Islam'da uyubnası gereken ku-
rallar ve kanuıüar üzerinde şüp-
he vararmaja çahşmakla' ıt-
ham edıldi.
Festiv.alde ikinci en iyı fîlme
verilen 'Jüri Büyük Ödülü'nü
alan 'Before Night FaBs'un yö-
netmeni Jufian Schnabel ıse ga-
rip elbıseleri, neşelı ve coşku do-
lu tavırlanyla salonu bir anda
ıran'da gösterilmesine izin yok
'Bu ödü'l halkıma
umut verecek'
enerji ile doldurdu: "Ben bir
ressamım, yapügım filmle en
önemli ödüDerden birini kazan-
dım ve bir hayalim gerçek oldu"
diye konuştu. Eşcinsel olduğu
için Küba'da yaşayamayan ve
Amerika'ya kaçan yazar Re-
inakk)Arenas' ın hikâyesini an-
latnğı fdmini çekerken Küba ru-
hunu kaybetmemenin kendisi
için en önemü kriterlerden bi-
ri oldugunu söyledi: "Halktaş-
kmhk, hayalkne dolu, muthı ve
neşeü filmleri seviyor. Venedik
ise dünyadald bazı gerfdderi
aa bir biçimde gözönüneseren
filmleri ödüJlendirerek dünya-
ya bir mesaj vermiş oldu."
Aynı fılmde, Arenas'ı canlan-
dıran Javier Bardem en iyi er-
kek oyuncu ödülünü alırken,
Clara Law'ın yönettiği 'The
Goddess of 1967' filminde kör
bir kadını canladıran Rose
Bryne ise en iyi kadın oyuncu
ödülünü aldı.
Yanşmada dört filmle temsil
edilen İtalyan sinemasından sa-
dece bir film en iyi senaryo
ödülü sahıbi oldu. MarcoTul-
bo Giordana'nın yönettiği ve
afar Panahi,
Altın Aslan'ı
bir umut
kaynağı olarak
nitelendirdi.
Julian
Schnabel,
'Jüri Büyük
Ödülü' ile
hayalini
gerçekleştirdi.
mafyaya karşı çıkan birgencin
hikâyesinin anlattığı "I Cento
PassT zaten Italyanlar tarafın-
dan da çok beğenilmişti. "Bizi
birleştiren, paradan çok filmin
anlatüklannı düşünmek, aptal-
hğa,konformizrneveküresefleş-
meyekarşıyapöğnmzkavga" di-
yen Giordana, büyük ödülün
bir tran fılmine verilmesini şa-
şırtıcı bulmadığını da belirtti.
Çok az bir bütçeyle sanatsal ta-
rafı güçlü filmler çekmeyi ba-
şardıklannı söyleyen Giordana
şöyle ekliyor: "Bfcn de onlann
izlediği yoDarı denemeye çahşt-
yorum. Sadece temel ve basit
konuları anlatan, insanlann
içindeki duygulara yer veren
filmler çekmeyi istiyorum. 'I
Cento Passi" ile buna yaklaşo-
ğuna inanryorum."
'Sansür çok komik'
Her ne kadar jüri ortak bir
karara varamadığını söylese de
'Liam'ın 14 yaşındaki genç
oyuncusu Megan Bnrns'e, ba-
şanh çıkış yapan oyunculuğu
için verilen MarceDo Mastro-
ianni Özel Ödülü'nde de jüri
ortak bir karara vardı. Rod Ste-
iger ödülü verirken herkesi,
İtalyan sınemasının bu unutul-
maz oyuncusu Marceflo Mast-
roianni için ayağa kalkmaya
çağırdı.
Barbet Schoeder Kolombi-
ya'daki uyuşturucu ve çeteler
üzerine olan fılmi 'Lavirgende
los sicarios' ile aldığı 'İtalyan
Senatosu adına verilen Altın
Madalya' sayesinde Ameri-
ka'daki sansürii geçip sinema-
lara girebileceğini umuyor:
"Amerikan sinemalannda sü-
regelen şiddet fılmlerinden son-
ra, Kolombiya'daki gerçekleri
anlatmak için metafor olarak
Ifiıllanrfığım şiddet oğeleri yü-
zünden fılmimim sansürienme-
si çok komik bir olay. 'Before
Nigfat Falls'unda Küba'da gös-
terilebflmesini isterdim. Çün-
kü bu da Küba'ya karşı değil,
tum totaliterrejimlerekarşı bir
film. Aynca Buddhadeb Das-
gupta'nm 'Uttara' fibni uzak
ülkelerden zorluklan ve ada-
letsizlikleri anlaüyor. Hepimiz
aynı iş için uğraşıyoruz: Demok-
rasi, adalet ve insaniyet"
KültürServisi-Jafar Pa-
nahi"nın 'Daire' filminin
Yenedik'te 'Altın Aslan
Ödülü'nü alması, filmin
dünya çapında kazanaca-
ğı başanyı bir açıdan ga-
ranti altına almış oldu. Her
ne kadarfilmin tran'da gös-
terimine izin venlmemiş
olsa da Panahi, bu ödülün
tran halkma umut verece-
ğine inanıyor.
- Filmlerinizde hayata
kaduüann bakış açısmdan
yaklaşryorsunuz_
JAFAR PANAHt - Bu
önceden düşündüğüm bir
şey değildi. Her öykünün
kendine ait bir for-
mu var. Ben insana
genel olarak bakıyo-
rum, kadın-erkek di-
ye ayırmıyorum. Be-
nim ülkemdeki ka-
dınlann durumlan-
nın zor oldugunu dü-
şünüyorum. Belki
Avrupa'da 50 yıl ön-
ce de böyleydi. As-
lında hepimiz, açısı-
nı genişleterek, öz-
gürleşmeye çalıştı-
ğımız bir daire için-
de yaşıyoruz. Benim
filmlerimdeki kötü-
ler bile kendi ıstek-
leri ile böyle olmu-
yor. Yaptıklan iş, bu-
lunduklan konum
onları böyle olmaya
itiyor. Ben bazı de-
ğerleri koruyorum,
ama bunlara sahip ol-
sallığı ve belki de samimi-
yeti ile sıyrılıp başanya
ulaşıyor.
-Bu sayede de en büyük
ödülü aldııuz_.
PANAHt-Bu ödül saye-
sinde filmin ülkemde en
kısa zamanda göstenme
gireceğini umuyorum. Bu-
nu yapabihnek için çok aa
çektim ve bu başannın ta-
dını, yeni aalarla bezenme-
den çıkarmak istiyorum.
- Bu ödül size aynca ryi
birgişe haslat da getirecek,
Yeni film projelerinizi da-
ha kola\ gerçekleştirebüe-
ceksiniz belki de_.
mayanlan da suçlamıyo-
rum.
-BeJki bir açıdan dadin-
seüîk içeriyor galiba?
PANAHİ - Belki, ama
kimsenin kontrol altına ala-
madığı, kendime ait bir
dinsellik. Antik gelenekle-
rin, kültürlerin ve sanatm
bir arada bulundugu bir ül-
kede yaşıyorum. Bunun
yansunalannı da daha yo-
ğun bir dille, sinemayla su-
nuyorum. Görüyorum ki
bu yoğunluk sayesinde, bu
kadar çok ünlü ismin yer
aldığı bir festivalde, kü-
çük bir tran fımîi, duygu-
'Djyre'nİD bajana, İnsaniyet, san-
sürû yendi' biçiminde yorumtandL
PANAHİ - Benim için
problem, para ile ilgili de-
ğil. Benim yaptıgım fihn-
ler zaten dar bütçeli, ucuz
yapımlar. Önemli olan, be-
nim içime sinen bir fikrin
yavaş yavaş gelişerek bü-
yümesi. Şimdi de kafam-
da pek çok düşünce var.
Ama bunlan gerçekleştir-
mek için acele etmiyorum.
Çünkü projenin gerçekten
iyi olduğuna inandığım za-
man o işe girerim. Ama
her zaman insanlar üzeri-
ne filmler çekeceğim. Ken-
di toplumum ve kültürüm
üzerine.
Elizabeth Raygard, 'Gönlümdeki Köşk Olmasa' adlı filmini Uşak ve Afyon'da çekiyor
^Sıııırların hiçbir aıılaııu yok'
MELTEM KERRAR
AFYON-Danımarkalı yönetmen EB-
zabeth Raygard ın Gönlümdcki Köşk
Ofanasa' adlı filminin çekimleri tamam-
lanmak üzere. Danimarka, Türkiye, Iz-
landa ortak yapımı olan filmin çekim-
len Uşak'tan sonra Afyon'un Akko-
yunlu köyünde sürüyor. Yönetmen Ray-
gard, beş yıl süren araştırmalar ve üç
yıl önce başlayan ön hazırlıklar sonun-
da kafasındaİcı hıkâye için en uygun
ımekânlan seçtiğini belirtiyor.
! Türkiye'de özellikle 60'h ve 70'li yıl-
larda yoğunluk kazanan Avrupa'ya ış-
. çı göçüne farklı bir pencereden baka-
îrak acı, nefret, açhk ekseninde anlatma-
yı amaçlayan filmde, Anadolu folklo-
ru ve şiin de önemli bir motrfolarak iş-
lenıyor. Bu amaçla filmde ÂşıkVfeysel
ve türküleri önemli bir motif olarak yer
ı alıyor. Kendisi de bir âşık olan Kul Ha-
san, filmde Veysel'i canlandınyor. Kul
Hasan'ın sazının yanında, filmin diğer
müzikleri başrol oyunculan arasında
olan Mazlum Çimen'e ait.
Projenin yapımeüığını Danimarka'dan
LarsvionTner'in fılmlerinindeyapım-
cısı olan Zentropa Film ve Türkiye'den
ÖmerKavur'a ait Alfa Film üstleniyor.
Çekimlerden sonra teknik aynnnlar için
Danimarka'ya gidecek olanfilminTür-
kiye bölümünün maliyeti ise 350 mil-
yar lira.
Büyük çoğunluğu tiyatroculardan
oluşan filmde Menderes Samancılar,
Mazlum Çimen, Şebnem Kocatürk,
Tomris Incer, Hikmet Karagöz, Serra
Yılmaz,SelçukUluergüven, Levent Yıl-
maz ve çocuk oyuncular Bora Akkaş
ile Büşra Bora oynuyorlar.
Daha önce Ziya Öztan'run 'Cumhu-
riyet'filminede ev sahipliği yapan Ak-
koyunlu halkı da filmin yöresel oyun-
culannı oluşturuyor.
Sesü olarak çekilenfilm,23 Eylül'de
tamamlanacak. Yapuncı şirket, gele-
cek yü AntalyaAltın Portakal Fihn Fes-
tivali 'ne kahlmayı planladığı filmin ga-
lasını da Uşak ve Afyon'da yapmak is-
tiyor.
Herkesin ortak düşüncesi, filmin öz-
gün bir senaryoya sahip olması ve yö-
netmeninmükemmeliyetçiliği. Filmde
yer alan oyuncular, yabancı bir yönet-
menle çalışmanın, özünde büyük bir
farklıhk getirmediğini, kişisel nıtelik-
lerin fihrıe etkisi oldugunu ifade edi-
yorlar.
ELİZABETH RAYGARD- Sınırla-
nn ve ülkelerin hiçbir anlamı yok. Ma-
teryalist bir dünyada yaşarken özellik-
le düşman resimleriyle ilgıleniyoruz. Ba
ülkeler arasında anlamsız duvarlar oluş-
masına yol açıyor. Çektiğun filmde şi-
irin ve ruhun sesi başrolü oynuyor.
Oyuncuların çabası ve güveniyle bunu
başaracağıma inaruyorum.
MENDERESSAMANCILAR-Dün-
yanın her yerinde yönetmen-oyuncu
ilişkisi aynı. Önemli olan, aynı dılı bu-
labilmek, onu konuşabilmek. Bızim
için önemli olan, onun ne ıstediğinı an-
layıp onu verebümek. Yönetmenımiz
her ne kadar bir masalı anlatıyoruz de-
se de anlatılan, bizim insanımızın ger-
çeğı. Kendi ülkesinde bile uyum zor-
luğu çeken insanlar yurtdışına gidip
Türkıye'yı temsil etnler. Bugünün dün-
yasında onlar hâlâ aynı dilde bizi tem-
• "Materyalist bir dünyada
yaşarken düşman resimleriyle
ilgüeniyoruz. Bu, ülkeler
arasında anlamsız duvarlar
oluşmasına yol açıyor. Filmde
şiirin ve ruhun sesi başrolde."
sil edıyorlar. Göç, çok büyük acılar ge-
tırdi bu ülkeye. Filmde o dönemdekı aç-
hk anlatılıyor. Bunu bınlen anlatacak-
tır. Danimarkalı, Alman, Türk olması
önemli değil; önemli olan, anlatılan şe-
yın evrensel ohnası. Hiçbir insan ülke-
sini terk edip başka bir ülkeye işçi ola-
rak gitmez. Bu sorunun yanıtını, filmin
temelini araştınyor. Önemli olan, ger-
çek bir şeyi anlatmak.
SERRA YDUVIAZ - Biz yıllar bo-
yunca Avrupa'ya göçmen yolladık, bu
insanlar belırlı hayallerle gıttiler, ama
farklı bir sonla karşılaştılar. Bu yüzden
öykü bize çok yakın bir öykü. Fihnin
en özgün yanı, bütün bu göç hikâyesi-
nin çocuk gözünden anlatıhnası. Yönet-
menin Türk ya da yabancı ohnası ise
çok önemli değil, o kişinin oyuncular-
la iletışimi çok önemli. Elizabeth ipek
gibi bir kadın. Çok yumuşak, ama çok
da mükemmeliyetçi.
SELÇUKULUERGÜVEN-Filmin
en güzel yanı, Avrupa'ya giden Türk iş-
çilerini sadece bir sefalet edebiyaüyla
ya da yurtdışında çalışmak zorunda
kalmış ohnakla değil, çok daha insani
bir boyutta ele ahnası. Saz âşığının Da-
nimarka'ya gidişi üzerinden Anadolu
saz kültürünün de olaya bağlanması,
Avrupa insanına, yalnızca bir işçi gö-
züyle baktıklan insanlann bir kültürü,
yaşamı oldugunu göstermesi açısmdan
çok önemli. Tüm olanlan farkh bir kül-
türle karşılaşan bir çocuğun gözüyle
anlatmak da senaryoya ayn bır özgün-
lük kazandınyor. Yabancı bir yönet-
menle çalışmanın benim ıçın çok far-
kı yok. Oyuncuların tıyatrodan seçikne-
si, sesli çekilen bir film için çok doğ-
ru bir tercıh aynca.
BÜKMET KARAGÖZ - Film üzeri-
ne beş yıldır çalışılmış. Bu anlamda, üç-
beş aylık bir masa başı çalışması sonu-
cu ortaya çıkmış bir film değil. Fakat
buna rağmen bence bazı eksik kalan
ve oturmayan yerler var. Türkıye'de çe-
kilen ve tamamı Türk oyunculardan
oluşan bir filmde özellikle filmin geç-
tıği yörelere özel bır dil kullanılmahy-
dı. Bu gibi aynntılar giderek konunun
özünden uzaklaşmayı getinyor. Senar-
yo çok özgün ve çok farklı aslında. Ço-
cuğunu burada bırakıp Danimarka'ya
para kazanmaya giden bir adamın
"Onun için gidryorunı'' derken zaman
içinde kendi hayatının da yıtip gittiği-
ni göstermesi senaryonun çok üıce bir
tarafı. Yabancı bır yönetmenle çalış-
manın teknik olarak getinlen var. Biz-
den daha çok soru yöneltiyor, daha çok
ne yapmamız gerektiğini soruyor.
DEFTVE GÖLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
BirHayat
İnsanlar yaşar, geçip giderler şu dünyadan.
Çoğu için hayat, yalnızca geçirilecek birzaman-
dır. Yakın çevreleri dışında önemli bir iz kalmaz ge-
ride bu insanlardan.
Bir de hayatlannı, yeryüzünde geçirdikleri o sü-
reyi, insanlığa, yerkürenin daha güzel, daha yaşa-
nası olmasına harcayanlar vardır.
Kimi insanlık için yollar, evler yapar, kimi labo-
ratuvariarda çalışır, kimi insanlık düşüncesini ge-
liştirir.
Şair Nâzım Hikmet'in hayatı da böylesi hayat-
lardandır.
Aile kökenleriyle, gördüğü eğıtimle, kurulu dü-
zenin en tepelerinde yer alabilecek bir kişilikken,
inandığı doğrulann peşinde, yeryüzüne, insanlığa
yeni ufuklar açabilmenin çabasına adamıştır ha-
yatını.
Memet Fuat'ın yazdığı Nâzım Hikmet adlı ya-
şamöyküsü bu hayatı anlatıyor, bilinen bilinmeyen
aynntılara dek inerek.
Nâzım Hikmet'in hayatı bir yandan son derece
bireysel bir hayattır.
"Çılgmlar gibi" âşık, sevdikleri için deli, gözü
başka bir şey görmeyen bir karasevdalı olmuştur
hep. Kansının çalışmasına izin vermeyecek denli
"maço "laşabilen de, şiirini kadınlan etkilemek için
kullanılacak bir araç olarak görebilen de yine odur.
Çocuklan, annesi, kardeşi, arkadaşlan da onun
yakın çevresinde, geniş gönüllü sevgisini paylaş-
mışlardır. Geçimini sağlayabilmek için sürekli bir
kalem emekçisidir. Gazetecilik, dergicilik, sinema-
cılık, oyun yazarlığı, çeviımenlik, dokumacılık...
Hepsi geniş aile ve ariodaş çevresi düşünülerek
girişilen işler. Ve hep süren parasızlık. 1950'de ha-
pisten çıktığında yeryüzünün en ünlü şairierinden
biri olarak kendisine Dünya Banş Konseyi'nin ba-
nş ödülü verildiğinde, ev tutabilecek bir geliri bile
olmadığından kansıyla biriikte annesinin kent dı-
şındaki evinde oturuyordu.
Bu bireysel hayat, aynı zamanda yeryüzünde
olupbiten her şeyle de son derece ilgili. Yalnızca
ilgili de değil, hapiste bile olsa yeryüzünde yaşa-
nan bütün gelişmelerin içinde. Şiirlerine üstten bir
bakışla bile, Endonezya'dan Hindistan'a, Italya'dan
Rusya'ya, Fransa'dan Çin'e, Küba'dan Tangani-
ka'ya dek yeryüzündeki her şeyle yakından ilgilen-
diği görülür.
Bu ilgi, Nâzım'ın dünyayı tanımaya başladığı yıl-
larda dünyanın uluslararası bir devrim arifesinde
bir hareketlilik içinde olmasından doğmuştur. Şa-
ir ilk gençlik yıllannı, Almanya'da SpartakisrJerin kent
Sovyetler'ı kurduğu, Rusya'da sosyalist devrimin
gerçekleştiği, Türkiye'de Ulusal Kurtuluş Sava-
şı'nın verildiği bir dönemde geçirmiş, özellikle de
Rusya'da okuduğu beş yıl boyunca yeryüzünde
sanat ve düşüncenin en özgürteştiği ortamlarda ken-
dini geliştirme olanağı bulmuştur.
Yıllar içinde sosyalist uygulama türlü nedenler-
le kirlenirken, Nâzım, ilk günlerin heyecan ve bi-
linç düzeyinden hiç aynlmayarak kafasındaki veyü-
reğindeki yüce ülküyü yaşatmayı sürdürdü.
1951 'de yurtdışına çıkıp da yeryüzünün her kö-
şesinde yüzyılın kahramanlanndan biri olarak ta-
nındığını gördüğünde de bu dünya yurttaşlığını hiç
yadırgamadı ve bu konumuna uygun biryaşam ve
yazınsal üretim sürecine girdi.
Dünyanın önde gelen aydınlanyla biriikte Dün-
ya Banş Konseyi yöneticileri arasına girdiğinde bir
görev yapar gibi "Japon Balıkçısı", "KızÇocuğu",
"Bulutlar Adam öldürmesin"'\, Kübadevrimi üze-
rine yazılmış en güzel şiirleri yazdı.
Stalin'in yöneticileri karşısında da aynı insandı,
Bulgaristan'daki Türklerin haklannı savunurken
de, Türk mahkemeleri karşısında da aynı insandı,
Fıdel'in elini sıkan\en de...
Şimdi durup düşünelim: Bu denli değişken bir
dünyada, bu denli değişik koşullarda hep doğru
bildiğini savunabilmiş, eğilmemiş, bükülmemiş
kaç insan tanıyorsunuz?
Nâzım'ın insan olarak en büyük özelliği burada
karşımıza çıkıyor. Bugünün dünyasının pek de
önemsemediği bu özellik, bence onun yeni kuşak-
lara bıraktığı, en az yapıtlan denli önemli bir yanı.
Memet Fuat'ın yedi yüz sayfalık kitabını okudu-
ğumda bu benzersiz kişiliğin, son derece dalgalı
bir hayatta nasıl ayakta kalabildiğini bir kez daha
hayranlıkla izledim.
Nâzım Hikmet'in şiirierini sevenlerin, o şiirlerin
nasıl bir hayattan çıktığını gördüklerinde, bu sev-
gilerinin daha da artacağını düşünüyoaım.
K U L T U R ÇİZlK
K A M Î L M A S A R A C I