Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 1 AGUSTOS 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kulturtg cumhuriyet.com.tr 15
SirAlec Guinness, yüzününsıradanlığıyla her rolü oynamayeteneğine sahipti
'Kencümi boş kâğıt gibi görürüm'Kûttür Servisi - Sir Alec Gu-
inness meslektaşlannagörepek
çok teatral avantajlardan yok-
sun bir oyuncuydu aslında. Ne
CMBvier kadar yakışıklı bir yüz
ve doğal bir çekiciliğe sahipti,
ne de Gieguld gibı tıyatro ge-
leneğinden gehyordu. Richard-
son'ın kendine güveninden ve
sertliğinden de yoksundu. Ama
elinde çok büyük bir yetenek
vardı: Herrolegirebilmek...
Her ne kadar kendini Olivi-
er, Richardson, Gielgud ya da
diğer büyükler arasında görme-
se de, birçok kişi için o, sine-
manın en büyük oyuncuların-
dandı. Çünkü o gerçek bir bu-
kaJemundu. Olivier sahnede
Olivier'i, Gieguld Gieguld'u
canlandınyorsa, Guinness ta-
mamen kendi kişiliğinden sıy-
nlıp o rolü üzerine yapıştınrdı.
O kadar ki, izleyiciler sahnede
Guinness'in varlığını unutur-
lardı. Onun bu 'bin bir surat'
özelliği birçok kişiye göre as-
lında yüzünün sıradanlığından
kaynaklanıyordu. Her gün met-
roda, otobüste rastlanılan yüz-
lerce insandan hiç farkJı olma-
yan ve çok kolay unutulan bir
yüzü vardı. Bu yüzden de, halk
arasına kanşınca bile çok az ki-
şi tanırdı.
Hakkında anlatılan bir hıkâ-
yeye göre, Guinness bir gün
konsere gider, ceketini, şapka-
sını çıkanr ve bilet almak ıster.
Görevli bunun gerekli olmadı-
ğuu, çünkü orada bulunmasının
kendileri ıçin bır şeref olduğu-
nu söyler. Guinness, tanmmak-
tan mutlu bir biçimde yenne
otururken, garsona "tsterseniz
gözlerinizi bir tedavi ettirin"
der.
4
50 yıl babamı aradun'
Ama bu aleladeliği, kendi ye-
teneğiyle avantaja dönüştür-
müştü. Birröportajında, içinde
bir kişilik daha banndırdığını
söyleyen Guinness, "Aslında
bir kişiliğim diğerinden kaçmak
için oyuncuoidu" diyor. Gercek-
ten çok kınlgan, sessiz ve gizem-
li kişiliğinden bu kadar çok sıy-
nlma isteğinın ardında, yaşa-
dığı zor çocukluk etkileri oldu-
'ir oyuncu diğer insanlann sözlerini yorumlayan kişidir. Her zaman kendimi, ama oyuncu
kendimi, boş bir kâğıt gibi görürüm. Bir karakterin içine girer, onu çözmeye çalışırım.
Oyunculuktaki ilk kuralım o karakterin tam olarak nasıl yürüdüğünü tam olarak ortaya çıkarmadan
hiçbir zaman kendim olamam. Bir kişinin nasıl göründüğüne konsantre olmak yeterli değildir.'
ğunu da sözlerine eklemişti.
Gerçekten uzun bir süre ba-
basının kım olduğunu öğrene-
merruşt. "Ben 50yılboyunca ba-
bamı aradım" dıy cn Guinness,
önceleri sadece kendi adının
babasının en yakın arkadaşın-
dan esinlenerek konulduğunu
biliyormuş. Uzun yıllar, bır yer-
de banka müdürü olan babası-
nın kimliğini öğrenememiş.
"Babamı dört beş kere görme
şansırnokiu. Yakısiklıbiradam-
mış. Benim okul masraflanmı
o karşılamış. \ıflar boyunca. Ama
babam olduğunu bildiğin bir
adama 'Amca" diye seslenmek
çok güç oldu."
Bu yüzden de yaşamını an-
lattığı 'Blessingsin Disguise' da
"Bir oyuncu diğer insanlann
sözlerini yorumlayan kişidir. Bir
marangoz, çocuk, rahip ya da
başka biri olarak sürekli dün-
yayayeniden gelmeye çahşanve
kendini anndıran bir ruh gibi-
dir" diyen Guinness için, oyun-
culuk aslında bir gerekliliktı.
Bu yüzden de her zaman ken-
disiyle oynadığı karakteri bir-
birinden ayırmaya çalışırdı.
Sessiz roUeri yeğledi
"Ben her zaman kendimi,
ama oyuncu kendimi, boş bir
kâğıt gibi görürüm" diyen Gu-
inness şöyle ekliyor: "Bir ka-
rakterin içine girer, onu çözme-
ye çakşınm. Oyunculuktaki ilk
kuralım o karakterin tam ola-
rak nasıl yürüdüğünü tam ola-
rakortayaçıkarmadan hiçbirza-
man kendim olamam. Bir kişi-
nin nasıl göründüğüne konsant-
re olmak yeterli değildir. Onun
beynine girmek, nasıl düşündü-
ğünü, ne hissertiğiıu, geçmişini
ve tavniannı bilmek gcrekir."
Ünlü oyuncu Peter Ustinov
Hitler'in Son On Günü' fıl-
minde Führer rolünü almasını,
oyuncunun 80. yaş gününde
şöyle anlatmıştı: "Burolü,Hit-
ler karakteri fazla bir açıklama
gerekmedigi için kabul ermişti.
Once bir Hitkr kostümü kira-
ladı. EUerini arkasında kenetie-
yereklittle Venice boyunca yü-
rümeye başladı. Yüksek sesle
konuşmaya, gelen geçeni HirJer
gibi sdamlamav a başladı. Ama
onunla konuşmaya kalkan tek
kişi yaşlı bir poüs memuru ol-
du.""
Oyunculuk yaşamuıı değişti-
ren ve ona 'yaşam verdiğinr
söylediği Gieguld, bir keresin-
de Guinness'e, "Alec, canım,
neden büyük roller oynamak
istediğini anlamıyorum. Neden
çokiyicanlandırabikceğin nor-
mal insanlann yaşamlannı oy-
nanııyorsun?" diye sormuş.
Ama aslında büyük rollerde oy-
namak, Sir Alec' in yaşamboyu
kaçtığı bir şeydi. Bir başrol
oyuncusunun ne yapmaması
gerekiyorsa hepsini Guinness
yapmıştı. Kahraman başrol ka-
rakterlerinden çok, sessiz, ge-
ride kalrruş karakterleri tercih
ederdd. "Eğer bir süperstar ol-
mava kalksaydım herhalde o
zaman gerçekten herkesi çok
güktürürdünT diyorGuinness.
Belkı bu yüzden ona ün ge-
tiren Yıldız Savaşlan karakte-
ri Obi-Wan Kenobi'den bu ka-
dar kaçıyordu. 'Güç seninle ol-
sun' sözünü tüm dünyaya yay-
dığı ve "Bana paradan başka
hiçbir şey kazandırmadı" de-
diği bu rol hakkında yazanlann
mektuplanm açmıyor, röpor-
tajlannda konuşmaktan kaçı-
yordu. Obi-Wan Kenobi rolün-
den o kadar nefret etmişti ki, Ge-
orge Lucas'ı bu karakteri öl-
dürmeye ikna eden de kendisiy-
di: "George benimle aynı fildr-
de değildL Ona artık bu kanu,
rezil ve banal sözkri söyleyeme-
yeceğimi anlatmam çok güç ol-
du. Yeteri kadar saçmalamış-
tım artik." Bir keresinde bir
hayranından bu fıhni bir daha
görmemesini rica etmiş ve kü-
çük çocuk ağlamaya başlayın-
ca annesınden azar işitmişti.
"Star Wars adı geçse bile hâJâ
sinirdentitremeyebaşjanm" di-
yecek kadar bu rolden nefret
ediyordu.
'Gururum rol oynadT
Oscar ödüllerine. şövalyelik
unvanlanna, başanlı oyuncu-
luk kariyerine karşın, özel ya-
şamı Sir Alec için her zaman çok
ön planda idi. Uzun sürelı ol-
duğu kadar mutlu bır evliliği
vardı. En iyi lokantalardayemek
yer, konsere, riyatroya girmeyi
severdi. Piyangolara meraklıy-
dı. Oyunculuğu bıraküktan son-
ra her zaman istediğini söyle-
diği gibi kansı Merula ve üç
köpeği ile birlikte Ingiltere'de
evine çekilip sakin yaşam sür-
meye başlamıştı. "Benim par-
lak ışıklar için isteğhn o kadar
yüksek değfl. Gururum emek-
li olmamda çok önemli bir rol
oynadı aslında. 30 yıl önce yap-
tığun işleri arnk vapamayacağı-
mı bildiğim için bu işten çeküi-
yorum."
1985 'te Guardian gazetesin-
de çıkan bir röportajında yaşa-
mınm sonuna doğru her şeyi
düzene koymaya çalışacağını
söylüyordu. "Kendimi sonsuz-
luğa, hiçliğeya da her ne ise ora-
ya doğru gidiyor gibi hissediyo-
rum. Yavaş yavaş cebimde bir-
birine bağh duran ipler çözül-
meye başlryor. Neden bunu de-
medim, neden şu adam gibi ol-
madun? Acaba daha çok para
kazanabilseydim, daha mı mut-
lu olurdum? Ama bunlan arük
hiç bilemeyeceğim."
Y E N I B A S L A Y A N L A R . . .
Relndeer Cames/ soygun
Yönetmenliğini John Frankenheimer'ın yaptığı ma-
cera-gerilim filmı 'Reindeer Games'in oyuncu kadro-
sunda Ben Affleck, Gary Sinise, Chaıüze Theron, Den-
nis Farina ve James Frain yer alıyor. Hapisten yeni çı-
kan Rudy Duncan. hapıste mektup arkadaşlığı yoluyla
tamştığı Ashley ile kendine yeni bir yaşam kurmaya ka-
rar verir. Fakat Ashley'nin kardeşı Gabriel ve onun teh-
likeli arkadaşlan, Rudy'nin geçmişte çahştığı kumar-
hane ile ilgili gizlı bilgileri olduğunu düşünerek Rudy'nin
peşini bırakmazlar. Yeni bir hayata başlarken bır anda
kendini onu ölüme kadar götürebilecek, tutku ve bek-
lenmedik olaylarla dolu bir firtınanın tam ortasında bu-
lan Rudy, bu beladan kurtubnaya karar verir.
Ttıree To Tango/ Aşk Üçgenl
Yönetmenliğini
Damon Santostefa-
no'nun yaptığı 'Aşk
Üçgeni' adlı roman-
tık komedi fılminde
başrolleri, Matthevv
Perr>, Neve Camp-
bell, Dylan McDer-
mottveOBverPlatt
paylaşıyorlar. Işin-
de yükselmekte olan
idealist mimar Os-
car Novak(Matthew
Perry) ile ortağı Pe-
ter Steinberg'in
(Oliver Platt) önle-
rine kanyer yapmak
için bir fırsat çıkar.
Chicago'lu işadamı Charles Newman (Dylan Mc Der-
mott) Oscar ve ortağmı birkaç milyon dolarlık bir kül-
tür merkezinin dizaym için seçer. Newman, işin rekla-
mını yapmak için Oscar ve Peter'i başanh ve bir o ka-
dar da acımasız eski iş arkadaşlan ve şimdikı rakiple-
ri Decker ve Strauss ile başa baş bir mücadele içine so-
kar. Işi alabilmek için Oscar' m gösterdiği gayreti tak-
dirle karşılayan Newman, ona gözünden bile kıskandı-
ğı metresi Amy'e (Neve Campbell) göz kulak olma işi-
ni de venr. Ama Oscar bir anda kendini bu güzel ve ye-
tenekli kadının cazibesine kapılmış bulur.
Titan A.E./ Dünyadan Sonra
Yapımcılığını ve yönetmenliğim Don Bluth ve Gary
Gokhnan'm üstlendiği 'ThanAJE.', karakterleri gerçek
oyunculardan esinlenerek yapıhnış bir animasyon fıl-
mi. Bilgisayar ve animasyon teknolojisinin son ürün-
leriyle gerçekleştiribniş fihnin karakterlerini ise Mat
Darnon(Cale). Bfll Pulhnan (Korso), Drov Barrymore
(Akuma), Natfaan Lane(Preed), John Leguizamo (Gu-
ne) ve Janeane Garofalo (Stith) seslendiriyorlar. Gü-
neş sisteminde Dünya adında bir gezegenin sonsuza
kadar yer almayacağı bir zamanda insan ırkının hikâ-
yesîrin anlatıldığı 'Tîtan AE.'nin müziklerini ise beş
kez Grammy ödülü alan yapımcı ve besteci Glen Bal-
lard gerçekleştirdı.
İZLEYİCİ ERDAL ATABEK
unumuz
insanının uygar
dünyasmdaki
zaman baskısı,
mekân baskısı,
kapılar,
pencereler,
ışıklar, ziller,
yürüyen
merdivenler,
insan
kalabahğı, her
şey, her şey
Afrika'da silinip
gidiyor.
/lftikafilmlerinin büyüsüNeden Afrika filmleri? 'Kilimanjaro'nun
Kanan'ndan günümüze kadar birçok Af-
rika fılmi çevrildi. 'Benim Afrika'm' bu
fihnlerin en bilineni ama Afhka fılmleri-
nin büyüsü nereden geliyor? Büyüklüğüjıâ-
lâ keşfedilmemişliği, çalkanölan mı,başka
bir şey mi.hepsi mi? 'Rüyamdaki Afiika'
fîtaîinde bunun bir yanıtı var, 'burada her
şeyin ritmi farkh'.
Günümüz insanının uygar (?!) dünyasuı-
daki zaman baskısı,mekân baskısı,kapılar,
pencereler, ışıklar. ziller, yürüyen merdfven-
ler, insan kalabahğı, her şey, her şey Afri-
ka'da silinip gidiyor. Burada zaman sade-
ce gündoğumu ve günbatımı ile ölçülü-
yor^nevsimler sıcaklar ve yağmurlarla an-
laşılıyor. Mekân, gözün görebildiği geniş-
likjeri cömertçe sunuyor ve her yer kendi
gizemini koruyor. Ormanlar, ağaçlar, hay-
vanlar, bitkileri ve yerlilen ile büyülü Af-
rika. Çekiciliği bu olmalı ve doğru bir çe-
kicilik bu.
Gerçek hayatı arayanlann, doğal hayatı
arayanlann, kendini arayanlann rüyası, Af-
rika. Kuki Galhnann, sevdiği adamın pe-
şinden, Paolo Galhnann'm aşkıyla gidiyor
Afhka'ya. Italya'dan Afrika'ya gidiş elbet-
te kolay olmayacaktır. Ama insan, yaşamı-
na anlam kazandırmak ıçin büyük değişim-
leri yaşamamış mıdır? Afrika önce büyü-
ler ama sonra da güçlüklerini insanlann
önûne birbir çıkanr. Burada hayatın her par-
çası insan emeğiyle kuruhnaktadır. Yapılan
her şey doğanın bir anlık öfkesiyle bozulur
ve yeniden yapdması gerekir. Ama Kukı de,
Paolo da direnirler ve yeni hayatlanm kur-
manın mücadelesini verirler.
Film, Kuki Gallmann'ın romanından uyar-
lanmış. Sinema açısından eksik yanı çatış-
masız,bu nedenlede gerilimsiz bir yapıt ol-
ması. Filmdeki herkes 'iyi'. Kuki 'iyi' bir
eş,'iyi' bir anne. Paolo iyi' bir eş,iyi' bir
üvey baba. Çocuk iyi'^omşular 'iyi',arka-
daşlar 'iyi'. 'Kötüler' ise fildişi için fille-
ri,boynuzu için gergedanı öldüren kaçak
avcılar. Elbette oraya giden uygar beyazla-
nn keyif için yapöklan avcılıkla yerli ka-
çak avcılann para kazanmak için yaptıkla-
n avcıhk arasındaki çelişkinın es geçihne-
si Amerikan filmlerinin doğal manüğı sa-
yıhnah. Afrika'nın tarihsel ve güncel hiç-
bir sorununa değinilmemiş olması da anla-
yışla karşılanabilir, filmin hedefi değil.
Ama bu denli steril bir film olması da si-
nemanın en önemli öğesi olan 'çabşma,ge-
rilim, çetişki' faktörünü dışanda bırakmış.
Kim Basinger belki de ilk kez seksle il-
gili olmayan bir filmde duyarlı oyunculu-
ğunu göstenhe fırsatını buluyor. Vincent
Perez, Paok) Galhnann roiûnde tutkuiu er-
keği fıziğinin de katkısıyla başanyla oynu-
yor. Fihnin en önemli bölümleri ölüm kar-
şısındaki bilgece tavırlar ve sözler: 'Seniar-
ük yaşayan her şeyde göreceğim. Rüzgârda
sallanan her yaprakta, büyüyen her otta,
akan suda, sürünen her yüandajioşan her
ceylanda seni göreceğim.'
Ölenlerimizi toprağa verdiğimiz yerler
artık gerçek vatanımız oluyor. Kuki de ar-
tık bir Afrikalı oluyor, Galhnann Vakfı'nı
kuruyor ve kendisini kaçak hayvan avcda-
nyla mücadele etmeye adıyor. Gerçek bir
hayat öykûsünden ahnan fihn görülebiür.
Biz gene de Albert Schweitzer'in öyküsü-
nü bekleyelim.
KEDİ GOZU
VECDİSAYAR
Sevgili Sahibim...ve
'Kardeş Türküler'
Kültür Bakanı'nın sanat dünyamızı dalgalandıran
yeni 'hamle'\en, kamuoyunda sanat kurumlarına
yönelik ilgiyi arttırmışa benziyor. Devletin kültür ve
sanat alanındaki görevleri farklı perspektiflerden
değertendiriliyor. Kimi, "Devlet para versin ama ka-
nşmasın!" derken, kimileri de, "Devletten besleni-
yorsan, bunun bedelini ödersin. En iyisi, hiç gölge
etmesin" diyor.
Elbette, iki tarafın da haklı olduğu yanlar var.
Dünyanın hiçbir köşesinde kültür ve sanat alanının
kamu desteği almaksızın yaşayabildiği görülme-
miştir. Üstelik, bu destekler, Avrupa ülkelerinde sa-
nat kurumlannın ya da festival ve benzeri sanat et-
kinliklerinin bütçelerinin yüzde 80'ine kadar varan
yüksek oranlardadır. En önemlisi de, devlet ya da
yerel yönetimler, verdikleri bu desteğin karşılığında
ağır bedeller talep etmezler. Destekledikleri kuru-
luşlara egemen olma, yönlendirme arzu ve niyetle-
rinin çağdışı kavramlar olduğunu bilirler.
Madalyonun öteki yüzünde ise ülke gerçekleri
yatıyor. Merkezi yönetimin, en ufak bir esneklik ta-
şımayan "Ben bilirim, ben seçerim"ci otoriter yapı-
sının etkilerinden sıynlmanın kolay olmadığını ke-
diler çok iyi bilir. Yetkililerin, verdikleri destek karşı-
lığı programa müdahil olma hakkını kendilerinde
görmelerine (en yeni ömek: İKSV'nin Tiyatro Festi-
vali'nde yaşadıklan) ya da bu desteğin illaki en et-
kin biçimde duyurulması koşuluna kimbilir kaç kez •
tanık olmuşuzdur. Her talep, yeni bir tavize yol
açar genellikle. Devletin, yerel yönetimlerin,
STK'lerin ve özel sektörün dengeli bir iş ortaklığı
kurabildiği (Tarih Vakfı'nın 'Habitat' deneyimi gibO
ender örnekler dışında... Genellikle (İKSV Va-
/ra'sında olduğu gibi), devletten 'müdahalesiz'
destek talep edildiğinde, devletin sopası hazır ve'
nazırdır...
öyle ise, bağımsızlığını ısrarla savunan kurumla-
nn, parasal kaynak açısından salt devlete yaslan-
malan çıkar yol değil galiba. Sermaye gruplanmı-
zın, güzellik yarışmalarına, televizyon 'sov'/arına
yatırdıklan para ile özerk kültür ve sanat kurumlan-
na, düzeyli sanat etkinliklerine destek verdiklerini
düşünün (hayal bu ya!..), o zaman tartışma daha
anlamlı olmaz mı? Yatınmın tümünü devletten bek-
lemek yerine, bir bölümü özel sektörden sağlana-
bilse.... O zaman, devletin bu alan üzerindeki mü-
dahaleci tavnnın hiçbir inandıncılığı kalmaz. Ve so-
pasını ancak bir nedenle kaldırabilir. Diyebilir ki:
"Büyük oranda kamu desteği ile gerçekleştirilen
bu kurumdan, kamunun her kesiminin yarahanma-
sını istiyorum!". Pek çok Batı ülkesinde, devletten
alınan sübvansiyonun karşılığı, kültür sanat hiz-
metlerinin halka ucuz fiyatla ulaştınlmasıdır. Uygar
ülkelerde, bakanların şanına şan katması, yeni
kadrolar yaratarak siyasal rant elde etmesi için ve-
rilmez bu destekler. Bizde ise, siyasilerin beklenti-
leri neyse, özel sektör patronlannın beklentileri de
odur, genellikle. Bazı ülkelerde olduğu gibi, verdiği
desteğin onuru ile yetinen, adlannın programın al-
tında küçük puntolaria belirtilmesine karşı çıkma-
yan, popüler işler yerine nitelikli projeleri yeğleyen
kaç işadamımız vafdır?
öyle ise, "hadi pamuk eller cebe" demek kolay
olmayacak... Ve, biz sevgili sahibimizin kucağında
-ve her an tetikte- yaşamaya devam edeceğiz.
• • •
Bütün bu olumsuz koşullarda, kültür ve sanat
alanında kendi gücü ile var olma savaşı veren kişi
ve kuruluşların çabaları ayn bir önem kazanıyor.
Geçen haftalarda sözünü ettiğim "Akdeniz Gençlik
Orkestrası" konserlerini gerçekleştiren Hakan Er-
doğan ve 11 yıldır Açıkhava Konseıieri ile Istan-
bullulara unutulmaz geceler yaşatan Mustafa
Oğuz gibi organizatörlerin, Hasan Saltık (Kalan
Müzik), Mehmet Emin Sert (Yeni Dünya) gibi plak
yapımcılannın çabalanna çok şey borçluyuz.
Bu yıl, Sezen Aksu, Goran Bregoviç gibi eski
dostların yanı sıra, Neşet Ertaş, Erkan Oğur, Bü-
lent Ortaçgil, Harris Aleksiu gibi ustalarla zen-
ginleşen Açıkhava Konserleri'nin en parlak gecesi,
hiç kuşkusuz "Kardeş Türküler" konseri idi. Işte,
devlet desteği olmaksızın gerçekleştirilen ve kitle-
lerce sahiplenilen bir sanat olayı! Sahnedeki 20
gençten hiçbiri "star" değil, ama her biri ışıl ışıl
parlayan birer yıldız. Açıkhava Tiyatrosu'nu doldu-
ran 5000 kişi de, pop konserlerinin izleyicilerine hiç
benzemiyor. Yerellikle, evrenselliği kendi kimlikle-
rinde buluşturabilen gençlerin coşkulannı görüp
de heyecanlanmamak mümkün mü? Halk müzik-
lerini bilimsel bir titizlikle yorumlayan, profesyonel
birer müzisyen olarak en iyisini yapmak için ter dö-
ken bu gençlerin hepsi de Boğaziçili. Üniversitede
başlayan çalışmalannı aynı hızla sürdürüyorlar ve
belli ki, artık onlann önünü kesmek mümkün değil.
Televizyonların hiçbiri kliplerini yayınlamasa da,
"Kardeş Türküler" ve "Doğu" adlı kasetlerinde
seslendirdikleri türkülere gençler_sahip çıkryor. O
gece, Vedat Yıldınm ve Feryal Öney, Türkçeden
Kurmanci, Zazaki, Sorani, Arapça, Ermeniceye çe-
şitli dillerde türküler okudular; Karacaoğlan'dan
Kürt ozanlanna, Lazlardan Çingenelere, Makedon-
lardan Gürcülere, olağanüstü bir mozaiğin birbirin-
den güzel parçalannı, kardeş halkların kardeş tür-
külerini büyük bir coşkuyla dinledik... O gece ne
kadar çoğulsak, o kadar bütündük.
Ayazağa Kongre ve Kültür
Menkezi'ran mührü kalkacak
• Kültür Servisi - Şişli Belediyesi'nın
Ayazağa'da yapımı sürdürülen 'Ayazağa Kongre
ve Kültür Merkezi'ne plan ve projelerine aykın
yapılanma tespıti gerekçesiyle koyduğu mühür
kaldınlacak. Projenin sahibi, tstanbul Kültür ve
Sanat Vakfi'nın yasal plan ve proje
yükümlülüklerini yerine getirmek üzere yaptığı
başvurusu üzerine, Şişli Belediyesi bu
yükümlülüklerin yerine getirilme imkânının
sağlanması amacıyla mührü kaldırma karan aldı.
Konuyla ilgili olarak Şişli Belediye Başkam
Mustafa Sangül, "Belediyemiz öncelikle ileride
doğabilecek ve uzun zaman alabilecek hukuki
sorunlan da önleyici bir tedbir alarak müdahale
etmiş, yapımın yasal zemine çekilmesine olanak
yaratmıştır. Şişli Belediyesi, ilçe sınırlan içinde
böyle bir kültür mabedine kavuşacağı için
mutludur' şeklinde bir açıklama yaptı.
BUGÜN
• ÇUBUKLU HAYAL KAHVESİ'nde saat
22.00'de Suhana'nın konseri izlenebilir.
(413 63 80)