Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 TEMMUZ 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Ayvalık
sokakları
Herhangi bir alanda
uluslararası bir başarı
söz konusu
olduğunda örneğin bir
futbol takımımız
yabancı rakibini
yendiğinde ya da
başka bir şey...
Ayvalık'ta ilginç bir
kutlama başlıyor...
Belediye
hoparlörlerinden
Kuran
okunuyor...
Kuran bitiyor,
Atatürk'ün 10.
Yıl Nutku
başlıyor... Türkiye'yi
sevindiren başka bir
olayda hoparlörierden
Mehter Marşı
yükseliyor.. ardından
Kuran... Sonra
Atatürk'ün sesinden
nutuk... Günün
herhangi bir saatinde
ya da geceyansı...
Hoparlörler bangır
bangır... Bayramlarda
seyranlarda ya da
belediye başkamnın
aklına estiğinde
Ayvalık'ın en işlek
caddeleri cami
mahyası gibi
süsleniyor. Allah
Büyüktür! Caddelere
asılan pankartlara
Atatürk'ten bir söz,
Muhammed'den bir
söz yazılıyor...
Ayvalık'ın Milliyetçi
Hareket Partili
Belediye Başkanı,
kendi yarattığı bir
sentezi teoriden
pratiğe geçiriyor!
Etektron*posta:soenepost Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Meclis Trafik
Komisyonu start almış...
"Formula'va rakto aeth/orl"
H
ürriyet'ten Yalçın Bayer dostumuz "Bilim
adamlanmız dar günde haney?" başlıklı ya-
zısında, Birecik baraj gölünün altında ka-
lan Zeugma gibi llısu baraj gölünün altında
kalacak Hasankeyf'te Prof. Dr. Oluş Ankın kazı ça-
lışması yaptığını belirtiyor ve "Prof. Ank, Hasankey-
fln taşınarak kurtarılamayacağını biliyor ama bu ka-
zılara başkanlık yapmaya da devam ediyor" diyor.
1980'lerin başında arkadaşım Rıza Ezer'in objek-
tifiyle gündeme getirdiğimiz ve sular altında kalma
tehlikesinden söz ettiğimiz Hasankeyf'te onca yıl-
dır Prof. Ank'ın nasıl bir kazı yaptığını doğrusu bil-
miyoruz... Oluş Arık'ın elindeki öteki kazı aJanları
Alanya Kalesi'nde ve Asya'nın ortalannda ne yaptı-
ğını bilmediğimiz gibi... Ank'ın elinde dördüncü ka-
zı alanı varsa onu da bilmiyoruz!
Kazılarda adettir, "para yok, devlet para vermiyor"
denir...Para yok ama kimilerinin kazı alanı koleksi-
yonu yapma merakı var!
Kazılar
Prof. Dr. Ender Varinlioğlu Kültür Bakanlığı'nda
Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü iken kazı yapan-
lara bir koşul getirmek istemişti:
"Yaptığınız kazının sonucuna ilişkin her yıl bilim-
sel yayın yapın."
Vay sen misin böyle diyen...
Neredeyse çeyrek yüzyıl önce kazı izni almış ama
tek satır yayın yapmamış kazı başkanı profesörler
ayaklanmış, Ender Varinlioğlu da görevinden istrfa
etmek zorunda kalmıştı...
Kültür Bakanı Istemihan Talay ise o günlerde or-
talığı yumuşatmak için "Bir dahaki yıl yayın yapar-
sınız" demişti...
Ortada hâlâ kazılarla ilgili doğru dürüst yayın yok!
Akla, ister istemez şu soru geliyor:
Türkiye'de arkeolojik kazılar neden yapılır?
Baraj gölü altında kalma durumu olmayan fakat
yangınlarta tükenen bir kazı alanı: Patara...
Prof. Dr. Fahri Işık'ın başkanlığındaki ekibe bakı-
lırsa, arazi rantı peşinde koşanlarla köylüler, Pata-
ra'yı yakıyormuş!
Dosyalann içinde kaybolmadıysa Küttür Bakanlı-
ğı'nda belgesi van "Patara, Kültür Bakanlığı'ndan alı-
nıp Orman Bakanlığı'na bağlanmalıdır. Patara'yı yan-
gınlardan Orman Bakanlığı koruyabilir."
Bu görüş, Küttür Bakanlığı'ndan aldıklan izinle Pa-
tara'da kazı yapan ve yayın yapmayanlara ait...
Yine dosyalarda kaybolmadıysa: "Patara'da ören
yeri bekçiliği görevini öğrenciler yapacaksa, devlet
boşuna bekçi parası vermesin!"
Hep "para yok" denir ama bu arada Stratonikeia
nekropol kazısında paralann nereyegittiğide henüz
anlaşılmış değil... Kazı sonuçlan ve paralar nerede
haney!
SESSİZ SEDASIZ (!) NVRİKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hatta
Erdinç UTKU
Içim içime sığmıyordu; ameliyatla aldırdım!
Anadohı HseHlere bakanhk
Eğitim-Sen'in yaptığı açıklamadan
öğreniyoruz ki, Milli Eğitim Bakan-
lığı Ortaöğretim Sınıf Geçme Yö-
netmeliği'ni değiştirip Anadolu lise-
lerinde 9. sınıfta okuyan ve başansız
dersi bulunan öğrencilerin sınıf geçe-
bilmeleri için not ortalamasını 3.00'e
yükseltmiş...
lyi yapmış, diyebiiirsiniz...
Eğitimin kalitesini yüksettmek için 5
tam not üzerinden 3 değil 4 yapsınlar
da diyebiiirsiniz...
Fakat Milli Eğitim Bakanlığı, yönet-
melikte bir değişiklik daha yapmış ve
oğrencinin herhangi birdersten birin-
ci dönem notu ne olursa olsun o ders-
ten başarılı sayılabilmesi için ikinci
dönem notunun en az 2.00 olması zo-
runluluğunu getirmiş...
Bakanhk yönetmelikle oynama-
ya başlayınca, hiç zayıfı olmayan
öğrenciye de tüm derslerden 2.00
ortalama ile sınıf geçme hakkı ta-
nınmış...
Konu, matematik problemini andı-
nyorsa da özetlersek ortaya şöyle bir
durum çıkıyor: Hiç zayıfı olmayan bir
öğrenci 2.00 not ortalaması ile sınrfı-
nı geçiyor; bir zayıfı olan öğrenci ise
2.99 not ortalaması ile sınıfta kalıyor!
Anadolu liseleri dışındaki okullarda
ise zayrf dersi olan öğrencilerden sı-
nıf geçme için aranan not ortalaması
2.00 ve Bakanhk Anadolu liselerini
bağlayan yönetmelik değişikliğini ders
yılı ortasında yaptyor...
Maç başlamış, ikinci yanda kural-
lar değiştiriliyor!
ÇED KOŞESI
OKTAY EKlNCl
BorayUrasve HilmiÇamurdan
Bu yazıyı daha önce yaza-
caktım... Sevgili kızı Selin'i,
sözlüsü Erdem'le birlikte
"otomobil terorizmine" kur-
ban veren acılı baba Boray
Uras'ın Istanbul'dan Anka-
ra'ya yürüdüğü günlerde...
<- Ancak, vazgeçtim ve yürü-
yüşünü bitirmesini bekledim.
Çünkü Uras "duygusallı-
ğın doruğunda" yürürken,
bundan böyle Selinlerimizi,
Erdemlerimizi yitirmemek için
sadece "trafik yasasını" de-
ğil, daha da önemli ve "önce-
likli" olarak bu ülkeyi "kara-
yolu vahşetine" tutsak kılan
"demiryolu dûşmanı politi-
kalan" sorgulamamız gerek-
tiğini anımsatmak, yersiz ve za-
mansız kaçabilirdi...
Nitekim Boray Uras "E-5
karayolundaki" uzun yürüyü-
şünün ardından Istanbul'a dö-
nerken "treni" tercih ederek,
kendisini üzmemek için erte-
lediğim bu yazının "mesajı-
nı" da yine kendisi vermiş ol-
du.
Geçen hafta sonu "Başkent
Ekspresi" ile Ankara'dan ay-
nlırken gardaki lokomotiflerin
uzun siren sesleriyle uğurlan-
terk edilen "demiryolu uy-
garuğına" yeniden dönülme-
si için, ülkeyi bir baştan öbür
başa "demiryollarından" yü-
rümeye başlayan Çamurdan,
medyadan ve devletten des-
tek görmek bir yana, akıl al-
maz "engeUerle" karşilâşmış-
tı...
Dahası, bu anlamlı yürüyü-
şe omuz vermek isteyen "de-
miryolu emekçileri" hakkın-
da soruşturma bile açılmıştı...
Peki, demiryolunu isteyen
Çamurdan'a "öyle" vefasız
davramlırken, sadece "trafik
kazalanna önlem alınması
için" yûrüdüğü duyurulan Bo-
ray Uras'a neden "böylesine"
görülmemış bir ilgi vardı?
Çünkü Türkiye'deki trafik
kazalannın, "gerçeknedeni-
ni" toplumsal bilince çıkar-
mak yerine sadece "trafikte
kurallar çiğnenmesin" tü-
ründen söylemlerle sorunu ge-
çiştirmek, hem "karayolcu
lobilerin" hem de "otomo-
tiv sektörüyle" artık "içli-
dışü" olmuş siyasal ve ekono-
mik çevrelerin yıllardır işle-
rine geliyordu.
Nitekim acılı baba hiç ağzı-
Ne yapsalar, ne etseler, seslerini duyuramıyorlar...
ması ve Haydarpaşa'daki kar-
şılamada "demiryolcolann''
da hazır bulunması ise aynı
mesajın "TCDD emektarla-
nnca" da paylaşıldığını gös-
teriyordu...
Ne var ki E-5'te yürürken
hemen her sözü manşetlere ta-
şınan Boray Uras'ın, evine
"demiryolu" ile dönerken söy-
lediği; "artık otomobil yeri-
ne hep treni kullanacağnn"
şeklindeki sözü ise -bırakın
manşetleri- çoğu gazete habe-
rinde satır aralannda bile yer
almıyordu...
•••
•- Acılı baba Boray Uras, hem
medyanuı, hem de E-5 güzer-
gâhmdaki hemen tüm ile ve
üçelerde "devleti temsü eden"
zevatın büyük ılgisı ve deste-
ği altında yürürken, akluna is-
ter istemez A. Hilmi Çamur-
dan'ın iki yıl önceki "demir-
yolumu istiyorum" yürüyûşü
geldi....
Türkiye'de artık "karayolu
katliamlarımn" sona ermesi
ve bunun için de 1950'lerde
nı açmadığı halde, yürüyüşü-
ne ait haberler medyada hep
"Yeter.. şu trafik yasasını
düzeltin" vb. gibi manşetler-
le çıkarken, aynı yürüyûşü "ye-
ter.. artık demiryoluna döne-
lim" pankartıyla selamlayan-
lann haykınşlanna bir satır bi-
le yer verilmiyordu...
•••
Evet... Ulusça hepimizi yıl-
lardır gözyaşlanna boğan, he-
men her aileden canlanmızı
aramızdan alan, lstanbul'u
"metrosuz", Bağdat Cadde-
si'ni "tramvaysız", ülkeyi
"trensiz" bırakan ve Türki-
ye'yi otomobil-otobüs-kam-
yon pazannın "vahşi arena-
sına" çeviren "karayolcu sö-
mürgenler" ne yazık ki bu
kez de "acılı bir yüreği" sö-
mürdüler...
Neyse ki Boray Uras, hiç
değilse evine dönerken bu
"yüzsûzlüğe" yanıt verdi ve
E-5'teki "eskort koruması"
yerine, uzun yürüyüşünü "tre-
nin güvencesi" altında nok-
taladı...
KİM KÎME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.net
HARBt SEMtH POROY semihpomy@yahoo.com
BULUT BEBEK NVRAYÇtFrçt
tk-i £aat vafcıcam/
KEDt LEVO APTÛÜKA
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 9 Temmuz
W DUNYA EDEBİYAVNIETKİLBVEN D£K.
/9O4- 'TE BUGÜU, ÜULJÛ RUS ÖViKC? VE OYUN
Rl ANTVN PAVLOVİÇ Ç£HOV, TEDAVİ İÇIAI SlTTtĞI
AUUIAAIYADA, VERBMOesi ÖLOÜ.HENÜZ 44 YAŞIH-
DAYDI. ÖYKÛL£Kİ, DÛNYA EOeBİYATINI £7K/UYEC£K
ÇEHOV, OYUNlAaYLA DA TİYATGO K£P6R-
A ÖN SIRALAGJNPA VeH. ALACAk.-
YAPITLARIUDfi, /A/SAMA ACIMASIZ BİR.
GÖZL£MCİLİKL£ yAKLAŞAN YAZAR, ONU,ACt-
MAN/N SIMIRINDA VE İGOMİ İLE ANLATiR.
BU ABADA, PBVRİM ÖMCESİ ĞUSYA'SIUIÜ
ÛÜMÛS 7OPLUM YAPtSlUI M OKTAYA fOO-
TİYATRO YAPtnARtNDA Ö2EL BİR
TEKNİK KULLANlRl AHLATMAK. ISTE-
' Dİ6İ ŞEYİ, SAHNeDeiü D£VtMUİU AB.-
DINBA. POİAYU YOLDıAN SÖYl£R,.
ÖLÛMÛMOEN
İKİ YtL ÖNCE 0902)
fÜLİfCTE
PANO
"i
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Ölüm, Medya ve Etik
Teşvikiye Camisi'nin avlusunda ayağıma basan,'
kamerasını kafama çarpan, beni arkamdan itip ka-
kan televizyon kameramanlarından hiçbirı, "Bunu
niçin yapıyorsunuz" soruma inandırıcı bir yanıt ve-
rememişti. Bilmek istediğim, niçin ayağıma bastık-,
ları, niçin kameralarını kafama çarptıkları, beni niçin
itip kaktıklan değildi. O kalabahkta, o koşuşturma sı-.,
rasında bütün bunlar anlaşılabilır, anlayışla karşıla-
nabilirdi. Benim merak ettiğim, öğrenmek istediğirrf
bütün bunlara yol açan koşuşturmalarının ardında
yatan nedenlerdi. Her gün televizyonlarda ızlemek-
ten bıktığımız bir politikacı avluya giriyor, hemen ora-
ya koşuyorlar, bir ses sanatçısı gözlerini siliyor, he--
men başına üşüşüyorlardı. Bir politikacının cenaze-
ye gelmesinin, bir ses sanatçısının cenazede göz-rr,
yaşı dökmesinin "haber" değeri taşıyan hangı yant"
vardı. Kimi, hangi izleyiciyi ilgilendirecekti bu görün-.,
tüler? Objektiflerini ölünün, cami avlusunun bir ke-,,
narına sıkışmış acılı ailesinin bıreylerıne doğrultu-
yoıiar, onları teker teker "zoom "luyorlardı. Annenin,,
babanın, eşin, çocukların, yakınlannın gözyaşlarınr
çekiyorlardı... Gözyaşlarını getıreceklerdı ekranlara;-
Sunucular, arka plandan gelen bir müzığın eşlığin-'
de, en acıklı, en etkileyici sesleriyle, sankı olağandı^I
şı, hiç bilinmedik, hiç beklenmedik bir şeyden söz;
edercesine, o insanlann nasıl ağladıklarını, nasıl üzül-:
düklerini anlatacaklardı ızleyicilere. O görüntüler, o- /
sesler, o gözyaşları kim bılir kaç kez yinelenecekti
ekranlarda. Bunu niçin yapıyorlardı televizyoncular?.
Ne umuyorlardı bundan?
"Biz yalnızca görevimizi yapıyoruz..." yanıtı hiç
inandırıcı gelmiyordu insana. II. Dünya Savaşı son-
rası kurulan Nürnberg Mahkemeleri'nde temerküz
kamplarının gardıyanlan da, Yahudilerin fınnlandığı
ocaklann nöbetçilerı de benzer yanıtlar vermişlerdi
yargıçlara. "Biz, bize söyleneni, bızden isteneni yap-
Wc"diyereksavunmuşlardı kendilerini. Kameraman-
lar da "görev ta//mat;"nı çalıştıklan televizyon kanal-
lannın haber merkezlerinden, şeflerinden alıyorlar-
dı. Bu, onların "masL/m/yef"ine bir gerekçe olabilir
mıydi? Hiç mı meslek ahlakları, ınsani duyguları yok-
tu bu genç habercilerin? Bir cami avlusunda insan-
ların hayatlarının en özel anlarına müdahale etme-
nin, mahremiyetlerini hırpalamanın, kişısel haklan-
natecavüz etmenin her şeyden önce bir "insanisuç"
olduğunun nasıl farkına varmıyorlardı? Varamıyorlar-
dı? Cenaze namazındasaftutan ünlülen çekeceğım
diye musalla taşına tırmanmaya çalışmak hangi "gö-
rev talimatı" ile açıklanabılırdı?
Kemal Sunal'ayakınlıkları bilinen ınsanlara. onun
dostlarına, arkadaşlarına mikrofon uzatıp "Ne düşü-
nüyorsunuz" diye soruyordu habercıler. Ölümü yü-
reklerinde duyan, ne düşündükleri bilinen ınsanla-
ra. "Ne düşünüyorsunuz" diye sormak nasıl bir man-
bğın ürünüydü... Tank Akan'ın söyledığı gıbı, "ne dü-
sûnmeteri" bekleniyordu o insanlardan. Ne duyulmak,
ne öğrenilmek isteniyordu onlardan? Cenaze morg-
dan ahndığında onlarca televizyon ekibi takılmıştı
cenaze arabasının peşine. Cenaze arabasında ba-
basına eşlik eden evladın acılı yüzünü görüntüle-
mek için birbirleriyle yanşıyordu televizyon ekıpleri.
Ali Sunal, yüzünü ellerıyle kapatıyor, görüntülen-
mek istemediğını bellı ediyor, amatelevızyonculartın-
mıyorlardı. Nasıl bir meslek anlayışıydı bu?
ölünün yakınlannı kabristanda, cenaze indirilir-
ken de yalnız bırakmamıştı televizyoncular. O veda
anında orada istenmediklerinin, orada bulunmaları-
nın hoş karşılanmadığının, oradaki varlıklarıyla, ölü-
leriyle baş başa kalmak isteyen ınsanları yaraladık-
larının, o insanlann bu bir kere yaşanacak, bir daha
tekrarlanamayacak "an"ı onlarla paylaşmak isteme-
diklerinin farkında değillerdı. Farkında olamıyorlar-
dı, ne yazık kı 'ölüm'ü magazinleştırecek kadarduy-
gudan, düşünceden, bilinçten, etikten yoksunlaşmış-
lardı. Medyanın genel yozluğu, düzeysizliği bu genç
habercilerin beyinlerine, işlerine de yansımıştı. Pat-
ronları gibi onlar için de "reytıng" her şeyin önünde
geliyordu. Eğer reyting getiriyorsa, kanı; reyting ge-
tiriyorsa, şiddeti; reyting getiriyorsa, ölümü paparaz-
zileştiriyorlardı. Bunun için koşuyorlar, koşuşturu-
yorlardı.
ölülerini toprağa verdikleri, hayatın bundan son-
ra "onsuz" yaşanacağı gerçeginin bilince oturmaya
başladığı o "özel" günün akşamında en mahrem
mekânlannda, evlerinde bile rahat bırakılmamıştı ai-
le. Bir televizyon kanalı evin bahçesine yerleşmişti.
Yukarıda, ölünün evinde dualar okunurken televizr
yoncular aşağıda konuklarla, büyük bir insan kala-
balığıyla canlı yayın yapıyorlardı!.. Bir cenaze akşa-
mının mahremiyetı, kutsallığı, dokunulmazlığı hiçbir
anlam ifade etmiyordu medyamıza, bu acıklı yeni
düzen Türkiyesi'nde.
Faks:0212-723 84 97
(e-posta: dkavukcuoglu(« tuyap.com)
BULMACA SEDAT YAŞAYAıV
1 2 3 4SOLDANSAĞA:
1/ Yürüyen ..
merdiven. 2/ "-
-- çoğunluk": 2
Üye sayısının 3
yandan bir faz-
lası olmasıyla
sağlanan çoğun-
luk... îzmir'in
bır ilcesi. 3/ Bü-
yük erkek kar-
deş...Topudüş-
man ateşinden
koruyan zu-hlı
bölme. 4/ Kuzu
sesi... Afrika'dabirülke.
5/ Sakat kimse. 6/ Aya-
ğın yüksek olan üst bö-
lümü... Toprağın nemi.
7/ Organlann ya da do-
kulann arasında bulu-
nan boşluklar... Kırsal
kesimde büyük toprak-
lan olan varlıklı ve sö-
zü gecer kimse. 8/ Pet-
rol thraç Eden Ülkeler 9 |
Örgürü'nün simgesı... Yıyeceklerı, nesnelen, yüksek
ısıyla sterilize ve dezenfekte etmekte kullanılan kapalı
aygıt. 9f Birsatrnnç oyuncusuııuntek başına bırçok oyun1
^
cuya karşı aynı anda oynadığı parti.
YUKARIDAN AŞAGIYA:
1/ Mantık... Domates, baharat gibi şeylerle yapılan ve
kimi yemeklerin üzenne dökülen terbıye. II Yaluı... Kar
firtınası. 3/ Güreşte bır oyun... Put. 4/ Satrançta bir taş...
Evlenmek isteyen erkek için kız görmeye gıden kimse.
5/ Mal alıp karşıhğında mal vererek ödeşme. 6/ Selçuk-
lularda şehzade eğıtımı ya da bır eyaletın yönetımı ile
görevli vezirlere venlen san... Bır gıda maddesı. II Alp
Dağlan'nıntunstikbırbölümü... Soyundan gelınen kim-
se. 8/ Eskı yapı ya da kent kalıntısı... "Bır gün ola sen-
siz kalam / Kurda kuşa — olam'" (Yunus Emre) 9/ Ka-
bul etmeyerek gen çevume... Katma, ekleme.