13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2000 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Yazar Demirtaş Ceyhun ile Türk aydınının Laisizmi nasıl algıladığını konuştuk 'Devletikutsallıktan laırtarmalıyız' Üniversitede islami taarruz - Vakıfünh'ersitelerine dikkatimizi çektiniz, Bu vakıfüniversitelerinin olanaklan devUt üniversitelerininkine kıyasla kat katfazla. Sizce bu aynm neden yapüıyor? - Yine avnı taarnız. Aynı islami taarruz. Bakın, fhsan Doğramacı'mn kurduğu Bilkent Üniversitesi'ne devletin kaynaklan oluk oluk aböldı. 1983 'te vakıf üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili YÖK değiştirildi. Ama hiç kimse vakıf ünıversıtesi kurmadı. Taa ki 1986'ya, Bilkent Üniversitesi kurulana dek. O zamandan sonra da kimse başka bir vakıf üniversitesi kurmaya yanaşmadı. 1992'ye gelindiğinde zorla yeni vakıf üniversiteleri kurulması içın önayak oldu. Biz YÖK'e itiraz ediyor, ûniversite kavramını felç etti, diyoruz. Ama şimdi vakıf üniversiteleriyle YÖK'ten daha kötüsü geldi. Mütevelli heyet öğretim üyelerine hiç danışmadanrektör,dekan atayabiliyor. Vakıf değil sanal üniversiteler - O nedenle mi kitabınızda siz, "Vahf üniversiteleri sanal üniversitelerdir " diyorsunuz. - Evet, ama başka bir şey daha var. 1961 Anayasasf nda şöyle bir madde vardı: «€ruwrateler ancak devletin bizmetindedir." Yeni anayasada ise şöyle diyor: "Üniversiteler deviet efiyk kurulur. Kâr amaa gütmeyen vakıflar da vüksekögrenim kurumlan kurabilirter." Burada, "Üniverate kurabüirler", demiyor. Sadece yükseköğrenim kurumlanndan söz ediyor. Ama bir hukuk fakültesi ya da bir işletme fakültesi açınca ûniversite olur mu? Anadolu'nun çeşitli kentlerinde açılan deviet üniversiteleri için o zaman neden kıyamet kopanhyor? Öyle bir kurnazlık yapmışlar ki, "Kâr amaa gütmeyen vakıflar da yükseköğrenim kurumu kurabüirier", demişler. Yükseköğrenim lcurumu nedir? Bir jimnastik dersi verecek bir dersliği olan ve adına, yüksekokul, denen de yükseköğrenim kurumu oluyor. Çok alçakça yapılmış bir iş. Üniversiteyle yükseköğrenim kurumunu ayırmışlar. "Üniversiteler deviet eByle kurulur", demişler, ama altına bir madde eklemişler: u Kâr amacı gütmeyen vakıflar da yükseköğrenim kurumlan kuraböuier." Ama bunda da hemen bir değişiklik yapmışlar ve demişler ki: "Yükseköğrenim kurumlan bir ûniversite çausı attmda toplanmak zorundadn-." Çünkü bölük pörçük kurulan yükseköğrenim kurumu adı altındaki yerlerin bir ûniversite çaüsı altmda olması lazrm. Gidiyorsunuz, bir yerde iki göz odalı bir yer ahp gerekli birkaç malzemeyi de içine koyduktan sonra kapısına "BOmem ne üniversitesi" diye yazıyorsunuz. Bu gerçek bir ûniversite mi, yoksa sanal bir ûniversite mi? Bu işin altında dehşetli oyunlar dönüyor. Bilmiyorum, biliyor musunuz? Bir kere dinsel vakıflann kurduklan böyle üniversiteler var. Dinsel üniversiteler dinsel vakıflardan çok büyük destek aldıklan için devlete, şu kadar öğrenciyi biz burslu okutacağız, diyorlar. Öğrenim ücretlerini çok düşük tutuyorlar. Ödemeyenleri de hiç takip etmiyorlar. Burada mevhum bir örnek vermek istiyorum. Diyelim ki Koç Üniversitesi yılda 10 bin dolar ahyor, öğrenciden. Öbür dinci vakıf üniversitesi öğrenciyi bin beş yüz dolara okutuyor. Hatta daha da altı. Kâr erme gibi bir derdi yok, onun. Ama öteki kâr amacı güdüyor. Bu dinci vakıflann insanlan Anadolu'yu dolaşıyorlar. Gözlerine kestirdikleri namazında niyazmda dûzgün Müslüman çocuklara yaklaşıyorlar. Ondan sonra da hadi bakalım, vakıf üniversitesine... Birde laiklige inanan ailelerin tercin ettikleri ""üniversiteler var. îşte, daha büyük oyun bu üniversitelerde oynamyor. Tercih yûzünden tabii ki. Laikliğe, biraz da solculuğa inanmış aileler çocuklannı, solcu olduklanm düşündükleri öğretim üyelerinin bulunduğu üniversitelere vermeye özen gösteriyorlar. O nedenle dinci olmayan bu vakıf üniversiteleri yönetimleri de durumu kavradıklan için deviet üniversitelerinde ne kadar solcu tamnmış öğretim üyesi varsa onlan kendi bünyelerinde toplamaya çaba gösteriyorlar. LEYLA TAVŞANOĞLUîrtica tehlikesi artarak sürüyor. Eğitimsiz kendilerine "aydın " diyen kimilerimiz de hâlâ demokrasi ve laiklik PORTRE / DEMİKIAŞ CEYHUN 1934, Adana doğumlu. Yükseköğrenimini Güzel Sanatlar Akademisi (Bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi) Mimarlık Bölümü 'nde tamamladu 1972'ye kadar mimarlıkyaptu 1972'den sonra gazetecüik veyazarhğayöneldi. 12 Eylül öncesinde "Edebiyat Çevresi" adlı bir dergi çıkardu 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte, tutuklanınca dergi kapandu Türkiye Yazarlar Sendikası 'nda uzun yülar Genel Sekreterlik ve İkinci Başkanlık görevlerinde bulundu. Türk-Yunan Dostluk Derneği'nin kurucu üyeleri arasında yer aldu Şimdüerde yazılaryazmaya devam ediyor. Yayımlanmış kitaplan var. Avrupa Parlamentosu 'na Almanya'dan seçilen milletvekiliOzan Ceyhun'un babasu Türk insanı mürteci çetelerine teslim olurken tartışması peşindeler. Sapla saman birbirine .. . , karışmış, kimin umurunda? Bu kargaşa ve karmaşa içinde yazar Demirtaş Ceyhun 'un "Aydınlanmız ve Laisizm " adlı kitabı yayımlandı. Kitapta Türk aydınının laisizmi algılaması, zaman zaman içine düşülen tuzaklar, eğitim yetersizliği anlatılıyor. Ceyhun 'un dikkat çektiği bir nokta da "sanalüniversiteler" adını verdiği özel üniversiteler. Demirtaş Ceyhun 'la laisizm kavramını, irtica ve şeriat tehlikesini, eğitim yetersizliğinden kaynaklanan sorunları konuştuk. -Laisizmin çokfarkh tanımlanyapüıyor. Siz "Aydınlanmız ve Laisizm " adlı kitabınızda laisizm tanımını nasıl yapıyor- sunuz? -Laisizmin aslında çok tanımı yok; yaygın bir tek tanımı var. O da, dinle devletin aynlmasıdır. En yaygın tanımı bu. Ben de soruyorum: "Devletk din nasıl aynlabilir? Deviet sonuçta bir kavram. Deviet, çeşitli kurumlan olan yönetimle ilgili bir terim. Dinse ideolojik bir kavram. Bu ideolojik kavramla devleti ayırmak, ya da bir araya getirmek, devtetie dini banstırmak gibi tanun- lamalara kalİaşmak bence bir aldatmacadır. Bu aldatmaca te- melde yaüyor.'' - Neden, aldatmaca, dediniz? -Çünkü Türkiye'de laisizm üzerine bugüne kadar hiçbir cid- di çalışma yapılmamış. Bununla ilgili yapüan en ciddi çalış- ma Prof. Çetin Özek'in laisizmle ilgili 196O'lı yıllarda çıkan bir kitabı. Kalınca bir kitap, ama içmde sekiz- dokuz sayfası laisizm üzerine. Gerisi bu konudakı TBMM kararlan, uygula- malar, mahkeme kararlan, tartışmalan içeriyor. O sekiz-dokuz sayfahk bölümünde de ansiklopedik bılgiler var. Onun dışında laisizmle ilgili yazılmış kitaplarda da tarih- çesi anlatılmış, ya da Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili bazı bıl- giler verilmiş. Bundan öte yeni bir şey yazılmamış. Yine çok yanlış bir biçimde de laisizmin tammı, evrihniş, çevrilmiş, devletle dinin aynlması, denmiş. Oysa bu, birbiriy- le uzaktan yakından ilişkisi olmayan iki kavramı bir araya ge- tirmek demektir. Bakın, deviet, siyasal erki ele geçiren kışinin kullandığı bir araçtır. Dolayısıy- la o aracm dinden aynlması, ya da dinle birleşmesi söz konusu olamaz. Pln ve siyasal erk - Peki, din siyasal erki ele ge- çirmişse? O zaman ne olacak? - O zaman o deviet teokratik deviet haline gelmiş, demektir. Ama siyasal erk dincilerin elin- den alımp da din dışı, liberal gruplann eline geçmişse o za- man da kurulan deviet laik dev- lettir. Yani, devletle dinin ilişki- si yoktur, siyasal erkle ilişkisi vardır. Bence laisizm temelde kut- sallaştırmayla ilgilidir. Siyasal erki ele geçiren kişinin devleti kutsallaştırması, ya da devleti kutsallıktan kurtarmaktır. Ben- ce laisizmin gerçek tanımı bu- dur. Laisizm Batı dünyasında ortaya çıkrmş bir kavram. Ba- tı 'da kutsallaştırmaya karşı uzun savaşlar verilmiş. Once bu Rö- nesans'la, 18. yüzyılda da ay- dmlanma hareketiyle Fransız Devrimi kilisenin elinden siya- sal erki ahp ilk kez laik devleti kurmuş. Bir de tabii söz etmek gereken birnokta Hıristiyanhkla Müs- lümanlık arasındaki temel fark. Hıristiyanlıkta şeriat kutsal ki- taptan kaynaklanmıyor. Incil dört havari tarafmdan yazıldığı için mucize değil. Hazreti lsa'nın hayatını anlatıyor. Öte yandan Müslümanlıkta kutsal kitabın kendisi bir muci- ze, Müslümanlara göre. Gökten inmiş, vahiyle gelmiş bir ki- tap. O vahiyle gelmiş kitabın büyük bölümü de şeriat. - lyi de Hıristiyanlıkta da şeriat var... - Ama Hıristiyanlıkta şeriat kutsal kitaptan kaynaklanmadı- ğı için dördüncü yüzyılda Roma împaratorluğu'nun resmi di- ni haline gelen Katolik Kilisesi siyasal erki ele geçirir geçir- mez şeriat üretmeye başlamış. Katolik Kilisesi böylece Avrupa'daki bütün devletleri etkisi altına alarak yüzyıllarca bunlan şeriatla yönetilen teokratik devletler haline getirmiş. Rönesansla başlayan ve aydmlanmayla devam eden kavga Hıristiyan dinine karşı değil, Hıristiyan Kilisesi'ne ya da da- ha doğrusu Katolik Kilisesi'ne karşı verilmiş. Fransa'da siyasal erk kilisenin elinden alınıp, bütün dinlere aynı mesafede duran ve bütün dinlerin eşit koşullarda katıla- cağı bir yönetim, bir tolerans kurulmuş. Bu yönetimde de mü- cadele din adamlanna karşı verihniş olduğu için kurulan yö- netime din adamlanna karşı olan anlammda laik denilmiş. Yu- nancada "laikos" din adamı olmayan kışı anlamına geliyor. Fransızlar buna "laik" derken Ingilizler de "secular" adını ver- mişler. Bakın, bu kavram bu ülkelerde yerleştiği için başka ülkeler ve dillerde de sadece bu sözcüöerte anrhyor.t> nedenle de ay- dınlanmız arasında laiklikle secularism arasmda farklılık bu- lunduğu tartışmalan yapüıyor. Oysa hiç fark yok. Bence temel tanım, demin de söylediğim gibi devletin kut- sallıktan sıynlmasıdır. - Peki Mustafa Kemal laisizmi tanımladı mı? - Hayır, bu konuda hiç konuşmamış. Mustafa Kemal bu ko- nuda hiç konuşmadığı halde 1931-32'den itibaren CHP yöne- ticileri laisizm konusunda konuşmaya başlamışlar. Bu yetkiyi de Mustafa Kemal'den almışlar Onlann söyledikleri de şu: "Dinin devletten kopanlması laik devlettir." Bunun da nedeni şu: Osmanlı tmparatorluğu 19. yüzyıun ortalanna, Tanzimat'a kadar halkın eğitimiyle hiç ilgilenmemiş. Dolayısıyla da halk kendi çocuğunu kendisi eğitmiş. Genelde çeşitli dinlere mensup olanlar kendi kutsal yerle- rindeki din eğitimi okullannda çocuklannı eğitmiş. Bir de sadece sarayın kurdurduğu ve sarayın içinde eğitim kurumlan var. Buralarda da Osmanlı kendi yöneticilerini ye- tiştirmiş. Bir de camiden yetişme ulemadan olan kadılık mü- essesesi var. İlk kez Birinci Murat kadılık müessesesini kazas- kere, yanı askeri yargıya bağladı. Ama Kanunidönemınde, Ka- nuni'ye rağmen kadılık yeniden Şeyhülislamlığa bağlandı. Ya- ni ulemaya... Ondan sonra da ışler iyice laçkalaşıyor. Bu ıkisi Osman- lı'nın kontrol edemediği iki müessese haline geliyor. tkisi de din kökenh. medreseye bağlı iki sistem. Mustafa Kemal bunu bildiği için cumhuriyetı kurduktan sonra, 1924'te bu iki mü- esseseye derhal el attı. Arka arkaya üç kanun çıkanyor. Bunlar halifeliğin kaldınl- ması, Evkafve Şenyye Nezareti'nin kapatıhnası ve Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birliği) Kanunlan. Dinin devletten çıkarılması - Biz hâlâ imam hatip okullan, Kuran kursları kapatdma- sın mı, tartışmalan yaparken o dönemde Mustafa Kemal, di- ne dayalı eğitimin ne büyük zararlar verdiğinigörmemiş miy- di? -Tabii. Mustafa Kemal iki gerçek üzerinde çalıştı. Birincisi okullann tamamının hacılann, hocalann elinden almıp Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması, deviet olarak eğitim verilme- si ve vakıflann elinden okul kurma yetkisinin alınması, ikin- cisi de Şeriyye Nezareti'ni kapatarak bütün şer'i mahkemele- re son verilmesi ve adliyenin bağımsız hale getirihnesiydi. Mustafa Kemal'in "dinin devletten çıkarılması", dediği budur. Vakıflar ve laisizm •— - Bizde sapla saman birbirine kanştınldığı için kimi aydın geçinenimiz laiklik ve demokrasinin iki ayn kavram olmala- n nedeniyle birbirleriyle bağdaştınlamayacağı görüşündeler. Kitabınızda yazdığımz bir anınız var. Bir derginin genel ya- yın müdürüne bir türlü ulaşamıyorsunuz. Sonunda sizigenç bir yazıişleri müdürüne yönlendiriyorlar. Siz laiklikle ilgili yaptığınız çalışmalan anlatırken o size, "Biz laiklikle değil, demokrasiyle Ugileniyoruz " diyor. Sizce o ne demek istedi? - Bir kere o derginin adı Aktüel. Bu, cehaletten değil de, şe- riattan kaynaklanıyor. Bakın, 1830'lara gelindiğinde Osman- lı ekonomisinin yüzde 80'i dini vakıflann kontrolündeydi. Do- layısıyla Mustafa Kemal bunlan da Evkaf ve Şeriye Bakanlı- ğı'nı kapatarak devletin altmda bir müdürlüğe bağlamış. 1946'dan bu yana baktığımız zaman Türkiye'de vakıflar yeni- den çoğalmaya başladı. Bugün Türk ekonomisini yeniden va- kıflar kontrol eder hale geldi. îşte, o derginin yöneticileri gi- biler için önemlı olan vakıflardan dolayı sadece demokrasi. Çünkü laisizm vakfa karşı. - Peki. bu bağlamda akla gelen bir soru da vakıfüniversi- teleri. Bu konuda ne düsünuyorsumtzf : - Evet, üniversiteleri de vakıflara bağlıyorlar. Bunîan yay- gınlaştumaya çalışıyorlar. Bence Türk ekonomisi hızla vakıf- lann kontrolü altına girdiği için sermaye çevreleri laikliği ikin- ci plana atıp demokrasiyi ön plana çıkarmaya çalışıyorlar. Dünyada demokrat olmayan laik toplumlar var. Örneğin Sovyetler Birliği laik, ama demokrat bir toplum değildi. De- mokrat ohnadan laik olunabilir. Ama laik olmadan demokrat olmak mümkün değildir. Çünkü demokrasinin temel ilkelerinden birisi eşitliktir. Öbür temel ilkelennden birisi de toleranstır. Demokrasilerde hiçbir dinsel inancm siyasal erki ele geçirerek bir başka inanca en- gel olması söz konusu değildir. Demokrasi, bütün inançlann, bütün düşüncelerin eşit koşullarda bir arada yaşamaya katlan- malan demektir. Toleransın sağlanmadığı yerlerde demokrasilerin var olma- sı mümkün değil. Toleransın sağlanmasının yolu da laisizm- den geçer. Siyasal erk herhangi bir dinsel inancın etkisi altına girdiği anda zaten demokrasiden söz edilemez. Yani Iran'da demok- rasi mi var? Şiihğin Sûnniliğe kendini üstün gördüğü bir dev- lette nasıl demokrasi olabilir? Bunlar, bir ülkenin demokrat olabilmesi için mutlaka laik ol- ması gerektiğini bilmiyorlar mı? Deviet türlerinde laisizmin al- ternatifi teokratik devlettir. Laisizmi reddettiğiniz anda karşı- nıza çıkacak tek deviet biçimi teokrasidir. Teokratik devlette demokrasinin söz konusu bile olamaya- cağı gündemdeyken şimdi laisizm ve demokrası birbirinin zıd- dı kavramlarmış gibi gösterilmek istenmesi, vakıflar aracılı- ğıyla kurulmuş İslami sermayenin Mustafa Kemal'e olan düş- manlığmdan kaynaklanmıştu. - Türkiye'nin başına gelen irtica belalan, Hizbullah olay- lan oynanan bu büyük oyunun uzantılan mı? -Tabıı. Islamıyet, tarihı boyunca hiçbir reformasyondan, res- torasyondan, hiçbir özeleştiriden geçmemiş yapısı nedeniyle... Kuranıkerün'den kaynaklanan şeriat neyse hep o savunulmuş ve muhafaza edılmış. Islamiyette bir reformasyan, özeleştiri hareketi olmadığı için Mustafa Kemal'e gelindiğinde ilk kez bir tslam toplumunda laisizmi, dini son derece bilimsel bir biçimde tartışan Musta- fa Kemal olayı tslam dünyastnM çok şiddetli bir şekilde sarsmış/ Mustafa Kemal'in, Islamın elini siyasal erkten çekmesini hiçbir zaman affetmemişler, ona düş- man kesihnişler. Mustafa Kemal ölür ölmez de taarruza geçmışler ve kademe kademe bugüne ka- dar gelmişler. Benim zoruma giden şu: Türk aydını bu gerçekleri tar- tışmamış. Hatta 1923'lerden son- ra Islamiyetle hiç ilgilenmemiş. tslamiyetle ılgilenmediği gibi başka kavramlarla da ilgilenme- miş. Örneğin, konuşmamızın ba- şında da söylediğim gibi laisizm- le hiç ilgisi olmamış. Medrese de öyle. Medrese konusunda bir tek doktora tezi yok. Mlllet kavramı - Peki, laisizm üzerine bunca zaman nasıl ahkâm kesilmiş? -Bilmeden... Pekçoğumuz, ko- nuyu bilmeden konuşmuşuz. Ge- çenlerde bir çalışmamda dıkkati- mi çekti. Millet sözcüğü ulus söz- cüğû karşılığı olarak kabul edil- miş. Millet sözcüğü ümmetın karşılığı. Ibranice bir sözcük. Din grubu demek. Müslüman milleti, Hıristiyan milleti, derken doğru söylemişler. Yani millet, etnik kimliğin karşılığı değil. Bakın Batı dille- rinde "nation" sözcüğünûn karşılığı millet değildir. Ama Os- manlı aydını "nation" kavramıyla, ulusal bağımsızlıkla birlik- te karşılaşmış. Fransız ihtilalinde ulusal deviet kavramı ümme- te karşı alternatif olarak bulunmuşken Napolyoo, Osmanlı lm- paratorluğu'nu parçalamak için milliyetçi akımlan kışkırtmış Bu arada bir de bakmış ki Yunanistan'da bir tek örgütlü güç var. O da kilise. îşte, o zaman kilise aracılığıyla millet ayak- landınlmış. Yunan bağımsızlık savaşı kilise tarafından örgütlenmış. Si- lahlar kiliseye gelmiş. Oradan Osmanlı'nınkarşısına "nation" kavramı gelince Osmanlı bunun Arapça karşıhğımn millet ol- duğunu düşünmüş. Biz konuştuğumuz dilin üzerinde bile kafa yormamışız. Müt- hiş bir tembellik bizimki. Bakın, soğuk savaşla birlikte dinsel ve etnik kaşımalar ihraç edildi. Önce Arap ülkelerinde etnik kimlik kaşındı. Bakıldı ki Arap milliyetçiliği îsraü'e tehlikeli oluyor, o zaman dinsel kimlik kaşınmaya başlandı. Hizbullah, Hizbut-tahrir, Müslü- man Kardeşler, vs. bir sürü örgüt kurularak mevcut Şıı-Sünni yaralan kaşrnarak son derece iyi oynandı. Türkiye'ye de bol miktarda ihraç edildi. Aydımmız bunlar karşısında hazırlıksız yakalandı. 1980lı yıllara gelindiğinde her şey bitmiş, bütün köşe başlan kapıl- mıştı. Burada size ilginç bir gerçek anlatacağım. 1970'li yıl- larda Türkiye'ye getirilen Ekmeleddin Ihsanoğlu'nun zamanı- nın gelmesi beklendi. 1984'te Kimya ve Kültür profesörü ola- *raktakdrmedrhfr:Onûmüzdekiyıttarda onu YÖK Başkant ya-— pacaklar. Asker olmasa Türkiye'yi tam anlamıyla teslim ala- caklar. Bir tek onlara karşı duran, Genelkurmay. Aydm bitmiş. - Yani siz bu sözlerinizle Türk aydınının teslim mi olduğu- nu söylüyorsunuz? - Bence teslim olmuş. Yoksa şunu nasıl izah edersıniz: Yar- gıtay başkanı çıkıyor, "Mustafa Kemal'in laisizmi yanlış bir la- isizmdir. Bu Fransız laisizmidir, Jacobendir. Dola>ısıyla devlet- le dini birbirine düşman etmiştir. Ama BeJcika laisizmi bize da- ha uygun bir laisizmdir" dıyor. Bu ne demek? O ülkelerde toplumsal yapılanndan kaynaklanan farklılık- lar var. Genelde laisizm kavramında nasıl farklılık olur' 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle