Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 TEMMUZ 2000 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Yazar Demirtaş Ceyhun ile Türk aydınının Laisizmi nasıl algıladığını konuştuk
'Devletikutsallıktan laırtarmalıyız'
Üniversitede
islami
taarruz
- Vakıfünh'ersitelerine dikkatimizi çektiniz,
Bu vakıfüniversitelerinin olanaklan devUt
üniversitelerininkine kıyasla kat katfazla.
Sizce bu aynm neden yapüıyor?
- Yine avnı taarnız. Aynı islami taarruz.
Bakın, fhsan Doğramacı'mn kurduğu
Bilkent Üniversitesi'ne devletin kaynaklan
oluk oluk aböldı. 1983 'te vakıf
üniversitelerinin kurulmasıyla ilgili
YÖK değiştirildi. Ama hiç kimse vakıf
ünıversıtesi kurmadı. Taa ki 1986'ya,
Bilkent Üniversitesi kurulana dek.
O zamandan sonra da kimse başka bir vakıf
üniversitesi kurmaya yanaşmadı. 1992'ye
gelindiğinde zorla yeni vakıf üniversiteleri
kurulması içın önayak oldu.
Biz YÖK'e itiraz ediyor, ûniversite
kavramını felç etti, diyoruz.
Ama şimdi vakıf üniversiteleriyle YÖK'ten
daha kötüsü geldi. Mütevelli heyet öğretim
üyelerine hiç danışmadanrektör,dekan
atayabiliyor.
Vakıf değil
sanal
üniversiteler
- O nedenle mi kitabınızda siz, "Vahf
üniversiteleri sanal üniversitelerdir "
diyorsunuz.
- Evet, ama başka bir şey daha var. 1961
Anayasasf nda şöyle bir madde vardı:
«€ruwrateler ancak devletin bizmetindedir."
Yeni anayasada ise şöyle diyor:
"Üniversiteler deviet efiyk kurulur. Kâr
amaa gütmeyen vakıflar da vüksekögrenim
kurumlan kurabilirter."
Burada, "Üniverate kurabüirler", demiyor.
Sadece yükseköğrenim kurumlanndan söz
ediyor. Ama bir hukuk fakültesi ya da bir
işletme fakültesi açınca ûniversite olur mu?
Anadolu'nun çeşitli kentlerinde açılan deviet
üniversiteleri için o zaman neden kıyamet
kopanhyor?
Öyle bir kurnazlık yapmışlar ki, "Kâr amaa
gütmeyen vakıflar da yükseköğrenim
kurumu kurabüirier", demişler.
Yükseköğrenim lcurumu nedir? Bir jimnastik
dersi verecek bir dersliği olan ve adına,
yüksekokul, denen de yükseköğrenim
kurumu oluyor.
Çok alçakça yapılmış bir iş. Üniversiteyle
yükseköğrenim kurumunu ayırmışlar.
"Üniversiteler deviet eByle kurulur",
demişler, ama altına bir madde eklemişler:
u
Kâr amacı gütmeyen vakıflar da
yükseköğrenim kurumlan kuraböuier."
Ama bunda da hemen bir değişiklik
yapmışlar ve demişler ki:
"Yükseköğrenim kurumlan bir ûniversite
çausı attmda toplanmak zorundadn-."
Çünkü bölük pörçük kurulan yükseköğrenim
kurumu adı altındaki yerlerin bir ûniversite
çaüsı altmda olması lazrm. Gidiyorsunuz, bir
yerde iki göz odalı bir yer ahp gerekli birkaç
malzemeyi de içine koyduktan sonra
kapısına "BOmem ne üniversitesi" diye
yazıyorsunuz. Bu gerçek bir ûniversite mi,
yoksa sanal bir ûniversite mi?
Bu işin altında dehşetli oyunlar dönüyor.
Bilmiyorum, biliyor musunuz? Bir kere
dinsel vakıflann kurduklan böyle
üniversiteler var. Dinsel üniversiteler dinsel
vakıflardan çok büyük destek aldıklan için
devlete, şu kadar öğrenciyi biz burslu
okutacağız, diyorlar. Öğrenim ücretlerini çok
düşük tutuyorlar. Ödemeyenleri de hiç takip
etmiyorlar.
Burada mevhum bir örnek vermek
istiyorum. Diyelim ki Koç Üniversitesi yılda
10 bin dolar ahyor, öğrenciden. Öbür dinci
vakıf üniversitesi öğrenciyi bin beş yüz
dolara okutuyor. Hatta daha da altı. Kâr erme
gibi bir derdi yok, onun. Ama öteki kâr
amacı güdüyor.
Bu dinci vakıflann insanlan Anadolu'yu
dolaşıyorlar. Gözlerine kestirdikleri
namazında niyazmda dûzgün Müslüman
çocuklara yaklaşıyorlar. Ondan sonra da hadi
bakalım, vakıf üniversitesine...
Birde laiklige inanan ailelerin tercin ettikleri
""üniversiteler var. îşte, daha büyük oyun bu
üniversitelerde oynamyor. Tercih yûzünden
tabii ki. Laikliğe, biraz da solculuğa inanmış
aileler çocuklannı, solcu olduklanm
düşündükleri öğretim üyelerinin bulunduğu
üniversitelere vermeye özen gösteriyorlar. O
nedenle dinci olmayan bu vakıf üniversiteleri
yönetimleri de durumu kavradıklan için
deviet üniversitelerinde ne kadar solcu
tamnmış öğretim üyesi varsa onlan kendi
bünyelerinde toplamaya çaba gösteriyorlar.
LEYLA TAVŞANOĞLUîrtica tehlikesi artarak sürüyor. Eğitimsiz
kendilerine "aydın " diyen kimilerimiz de hâlâ demokrasi ve laiklik
PORTRE / DEMİKIAŞ CEYHUN
1934, Adana doğumlu. Yükseköğrenimini Güzel Sanatlar
Akademisi (Bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi) Mimarlık
Bölümü 'nde tamamladu 1972'ye kadar mimarlıkyaptu
1972'den sonra gazetecüik veyazarhğayöneldi. 12 Eylül
öncesinde "Edebiyat Çevresi" adlı bir dergi çıkardu 12
Eylül 1980 darbesiyle birlikte, tutuklanınca dergi kapandu
Türkiye Yazarlar Sendikası 'nda uzun yülar Genel
Sekreterlik ve İkinci Başkanlık görevlerinde bulundu.
Türk-Yunan Dostluk Derneği'nin kurucu üyeleri arasında
yer aldu Şimdüerde yazılaryazmaya devam ediyor.
Yayımlanmış kitaplan var. Avrupa Parlamentosu 'na
Almanya'dan seçilen milletvekiliOzan Ceyhun'un babasu
Türk insanı mürteci çetelerine teslim olurken
tartışması peşindeler. Sapla saman birbirine .. . ,
karışmış, kimin umurunda?
Bu kargaşa ve karmaşa içinde yazar
Demirtaş Ceyhun 'un "Aydınlanmız ve
Laisizm " adlı kitabı yayımlandı.
Kitapta Türk aydınının laisizmi
algılaması, zaman zaman içine
düşülen tuzaklar, eğitim yetersizliği
anlatılıyor. Ceyhun 'un dikkat çektiği
bir nokta da "sanalüniversiteler"
adını verdiği özel üniversiteler.
Demirtaş Ceyhun 'la laisizm
kavramını, irtica ve şeriat tehlikesini,
eğitim yetersizliğinden kaynaklanan
sorunları konuştuk.
-Laisizmin çokfarkh tanımlanyapüıyor. Siz "Aydınlanmız
ve Laisizm " adlı kitabınızda laisizm tanımını nasıl yapıyor-
sunuz?
-Laisizmin aslında çok tanımı yok; yaygın bir tek tanımı var.
O da, dinle devletin aynlmasıdır. En yaygın tanımı bu.
Ben de soruyorum:
"Devletk din nasıl aynlabilir? Deviet sonuçta bir kavram.
Deviet, çeşitli kurumlan olan yönetimle ilgili bir terim. Dinse
ideolojik bir kavram. Bu ideolojik kavramla devleti ayırmak,
ya da bir araya getirmek, devtetie dini banstırmak gibi tanun-
lamalara kalİaşmak bence bir aldatmacadır. Bu aldatmaca te-
melde yaüyor.''
- Neden, aldatmaca, dediniz?
-Çünkü Türkiye'de laisizm üzerine bugüne kadar hiçbir cid-
di çalışma yapılmamış. Bununla ilgili yapüan en ciddi çalış-
ma Prof. Çetin Özek'in laisizmle ilgili 196O'lı yıllarda çıkan
bir kitabı. Kalınca bir kitap, ama içmde sekiz- dokuz sayfası
laisizm üzerine. Gerisi bu konudakı TBMM kararlan, uygula-
malar, mahkeme kararlan, tartışmalan içeriyor.
O sekiz-dokuz sayfahk bölümünde de ansiklopedik bılgiler
var. Onun dışında laisizmle ilgili yazılmış kitaplarda da tarih-
çesi anlatılmış, ya da Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili bazı bıl-
giler verilmiş. Bundan öte yeni bir şey yazılmamış.
Yine çok yanlış bir biçimde de laisizmin tammı, evrihniş,
çevrilmiş, devletle dinin aynlması, denmiş. Oysa bu, birbiriy-
le uzaktan yakından ilişkisi olmayan iki kavramı bir araya ge-
tirmek demektir. Bakın, deviet, siyasal erki ele geçiren kışinin
kullandığı bir araçtır. Dolayısıy-
la o aracm dinden aynlması, ya
da dinle birleşmesi söz konusu
olamaz.
Pln ve siyasal erk
- Peki, din siyasal erki ele ge-
çirmişse? O zaman ne olacak?
- O zaman o deviet teokratik
deviet haline gelmiş, demektir.
Ama siyasal erk dincilerin elin-
den alımp da din dışı, liberal
gruplann eline geçmişse o za-
man da kurulan deviet laik dev-
lettir. Yani, devletle dinin ilişki-
si yoktur, siyasal erkle ilişkisi
vardır.
Bence laisizm temelde kut-
sallaştırmayla ilgilidir. Siyasal
erki ele geçiren kişinin devleti
kutsallaştırması, ya da devleti
kutsallıktan kurtarmaktır. Ben-
ce laisizmin gerçek tanımı bu-
dur. Laisizm Batı dünyasında
ortaya çıkrmş bir kavram. Ba-
tı 'da kutsallaştırmaya karşı uzun
savaşlar verilmiş. Once bu Rö-
nesans'la, 18. yüzyılda da ay-
dmlanma hareketiyle Fransız
Devrimi kilisenin elinden siya-
sal erki ahp ilk kez laik devleti kurmuş.
Bir de tabii söz etmek gereken birnokta Hıristiyanhkla Müs-
lümanlık arasındaki temel fark. Hıristiyanlıkta şeriat kutsal ki-
taptan kaynaklanmıyor. Incil dört havari tarafmdan yazıldığı
için mucize değil. Hazreti lsa'nın hayatını anlatıyor.
Öte yandan Müslümanlıkta kutsal kitabın kendisi bir muci-
ze, Müslümanlara göre. Gökten inmiş, vahiyle gelmiş bir ki-
tap. O vahiyle gelmiş kitabın büyük bölümü de şeriat.
- lyi de Hıristiyanlıkta da şeriat var...
- Ama Hıristiyanlıkta şeriat kutsal kitaptan kaynaklanmadı-
ğı için dördüncü yüzyılda Roma împaratorluğu'nun resmi di-
ni haline gelen Katolik Kilisesi siyasal erki ele geçirir geçir-
mez şeriat üretmeye başlamış.
Katolik Kilisesi böylece Avrupa'daki bütün devletleri etkisi
altına alarak yüzyıllarca bunlan şeriatla yönetilen teokratik
devletler haline getirmiş.
Rönesansla başlayan ve aydmlanmayla devam eden kavga
Hıristiyan dinine karşı değil, Hıristiyan Kilisesi'ne ya da da-
ha doğrusu Katolik Kilisesi'ne karşı verilmiş.
Fransa'da siyasal erk kilisenin elinden alınıp, bütün dinlere
aynı mesafede duran ve bütün dinlerin eşit koşullarda katıla-
cağı bir yönetim, bir tolerans kurulmuş. Bu yönetimde de mü-
cadele din adamlanna karşı verihniş olduğu için kurulan yö-
netime din adamlanna karşı olan anlammda laik denilmiş. Yu-
nancada "laikos" din adamı olmayan kışı anlamına geliyor.
Fransızlar buna "laik" derken Ingilizler de "secular" adını ver-
mişler.
Bakın, bu kavram bu ülkelerde yerleştiği için başka ülkeler
ve dillerde de sadece bu sözcüöerte anrhyor.t> nedenle de ay-
dınlanmız arasında laiklikle secularism arasmda farklılık bu-
lunduğu tartışmalan yapüıyor. Oysa hiç fark yok.
Bence temel tanım, demin de söylediğim gibi devletin kut-
sallıktan sıynlmasıdır.
- Peki Mustafa Kemal laisizmi tanımladı mı?
- Hayır, bu konuda hiç konuşmamış. Mustafa Kemal bu ko-
nuda hiç konuşmadığı halde 1931-32'den itibaren CHP yöne-
ticileri laisizm konusunda konuşmaya başlamışlar. Bu yetkiyi
de Mustafa Kemal'den almışlar Onlann söyledikleri de şu:
"Dinin devletten kopanlması laik devlettir."
Bunun da nedeni şu:
Osmanlı tmparatorluğu 19. yüzyıun ortalanna, Tanzimat'a
kadar halkın eğitimiyle hiç ilgilenmemiş. Dolayısıyla da halk
kendi çocuğunu kendisi eğitmiş.
Genelde çeşitli dinlere mensup olanlar kendi kutsal yerle-
rindeki din eğitimi okullannda çocuklannı eğitmiş.
Bir de sadece sarayın kurdurduğu ve sarayın içinde eğitim
kurumlan var. Buralarda da Osmanlı kendi yöneticilerini ye-
tiştirmiş. Bir de camiden yetişme ulemadan olan kadılık mü-
essesesi var. İlk kez Birinci Murat kadılık müessesesini kazas-
kere, yanı askeri yargıya bağladı. Ama Kanunidönemınde, Ka-
nuni'ye rağmen kadılık yeniden Şeyhülislamlığa bağlandı. Ya-
ni ulemaya...
Ondan sonra da ışler iyice laçkalaşıyor. Bu ıkisi Osman-
lı'nın kontrol edemediği iki müessese haline geliyor. tkisi de
din kökenh. medreseye bağlı iki sistem. Mustafa Kemal bunu
bildiği için cumhuriyetı kurduktan sonra, 1924'te bu iki mü-
esseseye derhal el attı.
Arka arkaya üç kanun çıkanyor. Bunlar halifeliğin kaldınl-
ması, Evkafve Şenyye Nezareti'nin kapatıhnası ve Tevhid-i
Tedrisat (Öğretimin Birliği) Kanunlan.
Dinin devletten çıkarılması
- Biz hâlâ imam hatip okullan, Kuran kursları kapatdma-
sın mı, tartışmalan yaparken o dönemde Mustafa Kemal, di-
ne dayalı eğitimin ne büyük zararlar verdiğinigörmemiş miy-
di?
-Tabii. Mustafa Kemal iki gerçek üzerinde çalıştı. Birincisi
okullann tamamının hacılann, hocalann elinden almıp Milli
Eğitim Bakanlığı'na bağlanması, deviet olarak eğitim verilme-
si ve vakıflann elinden okul kurma yetkisinin alınması, ikin-
cisi de Şeriyye Nezareti'ni kapatarak bütün şer'i mahkemele-
re son verilmesi ve adliyenin bağımsız hale getirihnesiydi.
Mustafa Kemal'in "dinin devletten çıkarılması", dediği budur.
Vakıflar ve laisizm •—
- Bizde sapla saman birbirine kanştınldığı için kimi aydın
geçinenimiz laiklik ve demokrasinin iki ayn kavram olmala-
n nedeniyle birbirleriyle bağdaştınlamayacağı görüşündeler.
Kitabınızda yazdığımz bir anınız var. Bir derginin genel ya-
yın müdürüne bir türlü ulaşamıyorsunuz. Sonunda sizigenç
bir yazıişleri müdürüne yönlendiriyorlar. Siz laiklikle ilgili
yaptığınız çalışmalan anlatırken o size, "Biz laiklikle değil,
demokrasiyle Ugileniyoruz " diyor. Sizce o ne demek istedi?
- Bir kere o derginin adı Aktüel. Bu, cehaletten değil de, şe-
riattan kaynaklanıyor. Bakın, 1830'lara gelindiğinde Osman-
lı ekonomisinin yüzde 80'i dini vakıflann kontrolündeydi. Do-
layısıyla Mustafa Kemal bunlan da Evkaf ve Şeriye Bakanlı-
ğı'nı kapatarak devletin altmda bir müdürlüğe bağlamış.
1946'dan bu yana baktığımız zaman Türkiye'de vakıflar yeni-
den çoğalmaya başladı. Bugün Türk ekonomisini yeniden va-
kıflar kontrol eder hale geldi. îşte, o derginin yöneticileri gi-
biler için önemlı olan vakıflardan dolayı sadece demokrasi.
Çünkü laisizm vakfa karşı.
- Peki. bu bağlamda akla gelen bir soru da vakıfüniversi-
teleri. Bu konuda ne düsünuyorsumtzf :
- Evet, üniversiteleri de vakıflara bağlıyorlar. Bunîan yay-
gınlaştumaya çalışıyorlar. Bence Türk ekonomisi hızla vakıf-
lann kontrolü altına girdiği için sermaye çevreleri laikliği ikin-
ci plana atıp demokrasiyi ön plana çıkarmaya çalışıyorlar.
Dünyada demokrat olmayan laik toplumlar var. Örneğin
Sovyetler Birliği laik, ama demokrat bir toplum değildi. De-
mokrat ohnadan laik olunabilir. Ama laik olmadan demokrat
olmak mümkün değildir.
Çünkü demokrasinin temel ilkelerinden birisi eşitliktir. Öbür
temel ilkelennden birisi de toleranstır. Demokrasilerde hiçbir
dinsel inancm siyasal erki ele geçirerek bir başka inanca en-
gel olması söz konusu değildir. Demokrasi, bütün inançlann,
bütün düşüncelerin eşit koşullarda bir arada yaşamaya katlan-
malan demektir.
Toleransın sağlanmadığı yerlerde demokrasilerin var olma-
sı mümkün değil. Toleransın sağlanmasının yolu da laisizm-
den geçer.
Siyasal erk herhangi bir dinsel inancın etkisi altına girdiği
anda zaten demokrasiden söz edilemez. Yani Iran'da demok-
rasi mi var? Şiihğin Sûnniliğe kendini üstün gördüğü bir dev-
lette nasıl demokrasi olabilir?
Bunlar, bir ülkenin demokrat olabilmesi için mutlaka laik ol-
ması gerektiğini bilmiyorlar mı? Deviet türlerinde laisizmin al-
ternatifi teokratik devlettir. Laisizmi reddettiğiniz anda karşı-
nıza çıkacak tek deviet biçimi teokrasidir.
Teokratik devlette demokrasinin söz konusu bile olamaya-
cağı gündemdeyken şimdi laisizm ve demokrası birbirinin zıd-
dı kavramlarmış gibi gösterilmek istenmesi, vakıflar aracılı-
ğıyla kurulmuş İslami sermayenin Mustafa Kemal'e olan düş-
manlığmdan kaynaklanmıştu.
- Türkiye'nin başına gelen irtica belalan, Hizbullah olay-
lan oynanan bu büyük oyunun uzantılan mı?
-Tabıı. Islamıyet, tarihı boyunca hiçbir reformasyondan, res-
torasyondan, hiçbir özeleştiriden geçmemiş yapısı nedeniyle...
Kuranıkerün'den kaynaklanan şeriat neyse hep o savunulmuş
ve muhafaza edılmış.
Islamiyette bir reformasyan, özeleştiri hareketi olmadığı için
Mustafa Kemal'e gelindiğinde ilk kez bir tslam toplumunda
laisizmi, dini son derece bilimsel bir biçimde tartışan Musta-
fa Kemal olayı tslam dünyastnM
çok şiddetli bir şekilde sarsmış/
Mustafa Kemal'in, Islamın elini
siyasal erkten çekmesini hiçbir
zaman affetmemişler, ona düş-
man kesihnişler. Mustafa Kemal
ölür ölmez de taarruza geçmışler
ve kademe kademe bugüne ka-
dar gelmişler.
Benim zoruma giden şu:
Türk aydını bu gerçekleri tar-
tışmamış. Hatta 1923'lerden son-
ra Islamiyetle hiç ilgilenmemiş.
tslamiyetle ılgilenmediği gibi
başka kavramlarla da ilgilenme-
miş. Örneğin, konuşmamızın ba-
şında da söylediğim gibi laisizm-
le hiç ilgisi olmamış. Medrese de
öyle. Medrese konusunda bir tek
doktora tezi yok.
Mlllet kavramı
- Peki, laisizm üzerine bunca
zaman nasıl ahkâm kesilmiş?
-Bilmeden... Pekçoğumuz, ko-
nuyu bilmeden konuşmuşuz. Ge-
çenlerde bir çalışmamda dıkkati-
mi çekti. Millet sözcüğü ulus söz-
cüğû karşılığı olarak kabul edil-
miş. Millet sözcüğü ümmetın
karşılığı. Ibranice bir sözcük. Din grubu demek. Müslüman
milleti, Hıristiyan milleti, derken doğru söylemişler.
Yani millet, etnik kimliğin karşılığı değil. Bakın Batı dille-
rinde "nation" sözcüğünûn karşılığı millet değildir. Ama Os-
manlı aydını "nation" kavramıyla, ulusal bağımsızlıkla birlik-
te karşılaşmış. Fransız ihtilalinde ulusal deviet kavramı ümme-
te karşı alternatif olarak bulunmuşken Napolyoo, Osmanlı lm-
paratorluğu'nu parçalamak için milliyetçi akımlan kışkırtmış
Bu arada bir de bakmış ki Yunanistan'da bir tek örgütlü güç
var. O da kilise. îşte, o zaman kilise aracılığıyla millet ayak-
landınlmış.
Yunan bağımsızlık savaşı kilise tarafından örgütlenmış. Si-
lahlar kiliseye gelmiş. Oradan Osmanlı'nınkarşısına "nation"
kavramı gelince Osmanlı bunun Arapça karşıhğımn millet ol-
duğunu düşünmüş.
Biz konuştuğumuz dilin üzerinde bile kafa yormamışız. Müt-
hiş bir tembellik bizimki.
Bakın, soğuk savaşla birlikte dinsel ve etnik kaşımalar ihraç
edildi. Önce Arap ülkelerinde etnik kimlik kaşındı. Bakıldı ki
Arap milliyetçiliği îsraü'e tehlikeli oluyor, o zaman dinsel
kimlik kaşınmaya başlandı. Hizbullah, Hizbut-tahrir, Müslü-
man Kardeşler, vs. bir sürü örgüt kurularak mevcut Şıı-Sünni
yaralan kaşrnarak son derece iyi oynandı. Türkiye'ye de bol
miktarda ihraç edildi.
Aydımmız bunlar karşısında hazırlıksız yakalandı. 1980lı
yıllara gelindiğinde her şey bitmiş, bütün köşe başlan kapıl-
mıştı. Burada size ilginç bir gerçek anlatacağım. 1970'li yıl-
larda Türkiye'ye getirilen Ekmeleddin Ihsanoğlu'nun zamanı-
nın gelmesi beklendi. 1984'te Kimya ve Kültür profesörü ola-
*raktakdrmedrhfr:Onûmüzdekiyıttarda onu YÖK Başkant ya-—
pacaklar. Asker olmasa Türkiye'yi tam anlamıyla teslim ala-
caklar. Bir tek onlara karşı duran, Genelkurmay. Aydm bitmiş.
- Yani siz bu sözlerinizle Türk aydınının teslim mi olduğu-
nu söylüyorsunuz?
- Bence teslim olmuş. Yoksa şunu nasıl izah edersıniz: Yar-
gıtay başkanı çıkıyor, "Mustafa Kemal'in laisizmi yanlış bir la-
isizmdir. Bu Fransız laisizmidir, Jacobendir. Dola>ısıyla devlet-
le dini birbirine düşman etmiştir. Ama BeJcika laisizmi bize da-
ha uygun bir laisizmdir" dıyor. Bu ne demek?
O ülkelerde toplumsal yapılanndan kaynaklanan farklılık-
lar var. Genelde laisizm kavramında nasıl farklılık olur'
7