19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 TEMMUZ 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 atansever ın Amerikan tarihini temize çıkarmaya çalıştığı, yanlı davranıldığı, Ingilizlerin birer Nazi gibi gösterildiği belirtiliyor. Spike Lee, filmi ırk aynmcıhğı yaratmak ve tarihi yeniden yazmakla suçladı. Film eleştirmeni Jonathan Foreman, tam anlamıyla faşist bir film olarak nitelendirdi. 'Vatansever', i hamIngjlkJer'ekarşı Senaryosunu Robert Rodat 'ın yazdığı ve RolandEmmerich f in yönettiği 'Vatansever9 birçok eleştirmen tarafindan 'irkçı öğelerin ağtr bastığı bir film' olarak değerlendiriliyor Kültür Servisi- Amerika'da hasılat rekorlan kı- ran 'Patriot' (Vatansever) filmi yakında ülkemiz- de de vizyona gırecek. 'En lyi Yönetmen' ve 'En tyi Film' de dahil olmak üzere beş ayn dalda Os- car kazanan 'Braveheart' (Cesur Yürek) fîlmin- den beş yıl sonra Gibson yine bir Amerikan Ba- ğjmsızlık Savaşı kahramanlık öyküsü ile karşımız- da. Bu kez savaş lngilizlere karşı, ama Gibson yi- ne bir kahraman. Her ne kadar gişe rekoru kırsa da 'Vatansever' gösterime girmesiyle şimşekleri üzerine çekti. ÇünküfilmideAmerikan Bağımsızlık Savaşı çer- çevesinde Amerikan tarihini temize çıkarmaya çalışıldığı söyleniyor. Eskiden beri Hollyvvood'un Amerikan tarihini ele aldığı filmlerde, 'yanlı' davranılması ve gizli milliyetçilik yapılması eleştirilmıştı. Ama 'Va- tansever' ile bu eleştiriler daha da ciddi bir boyut aldı. Özellıkle 'kötü düşman' olarak Ingilizlerin gösterilmesi, soğukkanhhğı ile ünlü Ingilizlenn djijKsabsınFteşıriiH Mel Gibson'm 'Beayoheart' , ve sonra Liam Neeson'nın başrol oynadığı 'Mk- had Coüins'den sonra 'Vatansever'de yine 'kah- ramanlar', 'hain ingüizJere' karşı savaşıyor. Bir- çok eleştirmen 'Vatansever'i, 'ırkçı öğelerin ağn" basbğı bir film' olarak nitelerken tngilizlerin ha- ın, vahşi, sadist, korkak ve alçak birer Nazi gibi gösterilmesini biraz abartılı bulduklarmın da al- tını çiziyor. Fakat bu konu üzerinde en çok duran kişiler- den biri 'New York Post'taki film eleştirmeni Jo- nathan Foreman oldu. Foreman, Hollyvvood'un daha önce çektiği tarihi fılmde, 'kötü adam ka- rakteri' için Ahnanlann Nazi geçmişini kullan- dıklannı fakat artık bunun yeten kadar ilgi çek- memesi üzerine yeni arayışlar içine gırildiğini be- lirtiyor. Güvenilmez Doğulular, soğuk ajan Rus- lar, hain Araplar, sadece judo bilen aptal Japon- lar da artık kûllanım sûresini aşmış durumda. Bu yüzden Hollywood yûzûnü Ingilizlere dönmüş. " Tam anlamıvla faşBtbirfflm " diyen Foreman eklıyor: "EğerNazilerAvTupa'daki savaşı kazan- salardı ve onlarm propaganda bakanı Amerika'da- ki devTİmi anlatan birfilmçekmeye karar versey- di,' Vatansever deki tngilizleri Amerikah, Ameri- kahlan da Abnan yapar ve aynısuu çekerdi ber- hakk." Gerçekten de ınsanlann duygulannı harekete ge- çirerek Amerikalılan sempatikleştirme çabasını banndıran öğeler çok fazla. Örneğin Gibson'ın can- landırdığı baş karakter Benjamin Martın'üı yedi çocuğu olması ve ailesine bağlılığı gibi duygusal aile kûltûrü kullanıhyor. Aynca Martin'in ıngi- lizler tarafindan öldürûlen oğlunun öcünü almak için savaşa gıtmesi de izleyiciyi etkihyor. Filmde bu tür öğeienn kullanılmasuun Gib- son 'dan çok filmin yönetmeni Roland Emme- rich'i ve senarist Robert Rodat'ı utandırması ge- rektiğini savunuyor Foreman. Daha önce 'Bağnn- scdıkGünü'filmiile ne kadar vatansever bir Ame- nkalı olduğunu kanıtlayan Emmench'uı filmde düşman birlıklenne giydirdıği kumızı cüppeler Hh- ler'in SS subaylannı andınyor. Emmerich, Ingüizlerin, hapishanede kalan Ame- rikalılan öldürmesi ya da kiliseye sığınmış kadın ve çocuklan yakması gibi birçok vahşı görüntü kullanmış. Buna karşılık, Amerikan ordusu asker- lerinin her zaman insancıl, yardımsever, iyi niyet- li aynı zamanda da cesur olması Emmerich'in olaylara karşı yanlı tavnnın birkaç örneği. Tarihçi RobertSnowbu tür vahşet sahnelennin Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda yaşanmadıgı- nı vurguluyor. 1944 yılında Nazilerin Oradour adındaki Fransız köyünü yakması gibi trajik sah- nelerin tkinci Dünya Savaşı 'ndan beri görülme- diğıni de sözlerine eklıyor. "BeikiConnecticut'ta bir köy yakümış olabilir ama o da halkın terk et- tiği bir köydü" diye belırten tanhçi şöyle devam ediyor: "Nazilerin vahşetyaratnğıOradourköyü- nü South Carolina'ya taşıyarak ve 18. yü/yıl İngi- tiz askerierini 'ölüm saçan' teknolojik robotiar gibi göstererek Emmerich veRodat 'Holocaust'tan sonra en çok yanlış içeren, en taraflı ve en başan- sız filmi yapma>ı başarmışlar." 'Vatansever' geçen günlerde ünlü yönetmen Spike Lee'nin de eleştiri oklanna maruz kalmış- tı. Filmde, Amerikalılann Bağımsızlık Savaşı'nda Kızılderililere yaptıklan insanlık dışı soykınm- dan hiç söz edilmemesıni eleştiren Lee, filmi ırk- çılık propagandası yapmakla ve kendı tanhlerin- dekı yanlışlan başka milletin üzerine atmakla suçlamıştı. Amerika'nın tngiltere Büyükelçisı PhiKp La- der de, filmi, tanhi çarpıtmakla suçlayarak Ingı- lızlerle ilişkilerinı zedeleyebileceğını söyledi. "Mitlerin ve kahramanhk hikâyelerinin abartü- ması, dünya banşı için zararh «ktbÜH*" dıyen La- • der, Spike Lee'nin suçlamalanna katıldığını be- lirtti. Filmi, tarihin kendısı olarak değıl, bir mı- tos olarak ele almak gerektığtni savundu. 'Değer verdiklerim uğruna kendimi feda ederim...' KüKür Servisi-Tartış- malara yol açan 'Vatan- sever' filminin başrol oyuncusu Mel Gibson ile 'Liberation' gazete- sinde yayımlanan bir söyleşiyi yayımlıyoruz: - Sizin vatanınız han- gfcsi? Kendinizi Avustral- yah mı yoksa Amerika- İı mı gibi hissediyorsu- nuz? MEL GİBSON-Ikisi de. Bir kültürden diğe- nne atlayan bir melezim ben. îkisine de hemen uyum sağlıyorum. - Avustralya'ya dön- dûğünüzde kendinizi göçmen gibi hissettiniz mi? GİBSON- Bir anda her şeyin değişmiş ol- duğunu ve ben gideli köprünün altından çok sular aktığını gördüm. Aslında bayağı zor an- lardı benimiçin. Görün- tüler, tanıdığım insan- lann kişiliklen, konuş- ma biçimleri, mahallem, herşey değişmişti. Ama ben yeniliği seven ve keşfetmeye meraklı bir insan olduğum ıçın ilk çekingenliğimi hemen üzerimden attım. Her ne kadar tersine bir önyargı olsa da Amerikahlar ve Avustralyalılann o ka- daıçokbenzeryönü varkı. Yeterkı bu- nu görebilecek gözleri olsun. - Avustralyalılar. Amerikahlar hak- kuda ne düşünüyor? GİBSON- Avustralya'ya televizyon geç geldiğı için Amerika'nın verdıği izJenim çok da sevimli değildi. Yani o zamanlar Amerika'ya 'vahşi' gözüyle bakılıyordu. Ben de ilk geldığimde çok korkmuştum. Ama korktuğum gi- bi çıkmadı ve benı radyoda o zaman- larûnlü olan 'MadMel'(Deh Mel) di- ye çağırmaya başladılar. Gerçi dedik- len gibi deli değildim, sadece biraz vahşiydim o kadar. •George Miller 'Mad Max'i çevir- mck için sizi çağırdığmda bu lakabım- a büiyor muydu? Mel Gibson'Vatansever'in çekimleri sırasında çok eğjenmiş. -Ama astanda 'Leathal VVeapon' ile dünya çapro- da üne kavuştunuz, değfl mi? GffiSON-Bu filmi yal- nızca bunun için çektim. Amacım, hem komik hem aksiyon içeren ve içine ko- lay girilebilen bir film ile izleyici toplamak ve tanın- maktı. Benim umduğum- dan daha da başanlı oldu. Çünkü aslında derinliği olan bir aksiyon filmi idi. Bu arada o kadar çok silah kullanmayı öğrendim ki artık kendimi bir silah uz- mam sayabilinm. -•Cesur Yürek'te hem oyunculuğu hem deyönet- menliği bir arada yapmak zor olmadı mı? GİBSON- Hayatımda yaptığım en zor işti. Bir daha asla iki işi bir arada yürütmeye kalkmayaca- ğım. Ashnda her ürisini de ancak yanm yapabiliyor- sunuz. Çünkü kendinizi bin parçaya ayırmanız ge- rekiyor. -'Vatansever'de gerçek yaşamuuzdaki gibi7çocu- ğunuzvar. GİBSON-Bufilmdebe- nı en çok etkileyen taraf- lardan biri de bu oldu. Fil- . GİBSON- Hayır, sanmıyorum. Be- nimle bir deneme çekimi yaptı ve ben tam anlamıyla batırdım. 21 yaşınday- dım ve Miller benim için Einstein gi- bi bir idoldü. Hem kimyacı hem de doktor olduğu için filme de bilimsel bir iş gibi yaklaşıyordu. Sürekli soru sorduğum için onu bunalthğımı düşü- nürdüm hep. Ama o her zaman bana cevap vermek için vakit bulurdu. -'Mad Max'ten sonra Peter Weir ile tamşünız-. GİBSON- Onunla çalışmak benim için duygusal yönümün yeni bir aşa- maya geçmesini sağladı. Çok farklı bir çalışma stili vardı ve yarattığı at- mosfer ile bütün oyunculann üzerin- de farkh bir etkı yaratırdı. Her zaman gizemli ve sır dolu bir tarafı olduğu- nu düşünmüşümdür. mi çekerken uzun zamandır eğlenme- diğim kadar çok eğlendim. Aslında filmde bütün ınsanlann bir ara yüzleş- tigi genel bir soru ile karşı karşıya ka- lıyorum. Yaşamınızda değer verdiği- niz bütün şeyler uğruna bir değer için savaşmak ya da geri çekümek. Fihıı- deki hikâyenin tekrarlandığını görmek içino kadareskilere gitmek gerek yok. Yüzyıllar da geçse, belki oyuncular değişiyor ama bütün çirkinlikleri ve güzellikleri, yenilgileri ve zaferleri ile aynı hikâye, sahnede oynanıyor. -Pdd sizkendiülkeniziçm öhlr mny- dünüz? GİBSON-Ben ülkem için değiL sev- diklerimi koruyacak, özgürlüğümü ve ailemin mutluluğunu devam ettırecek yer neresı olursa olsun kendimi feda edebilirim. Patrice Leconte'un j önettiği 'Köprüdeki Kız' rümü) le sivah-be>az çekilmiş. YENİ BA5LAYANLAR... YENİ BASLAYANLAR. La Fllle Sur Le Pont/ The Clrl On The Bridge/ Köprüdetcl Kız KüttürServisi- PatriceLeconte'nin yönetmenlığıni yaptığı romantik ko- medi bugün başlıyor. Filmde, Dani- el AuteuiL Vanessa Paradis, Demet- re Georgalas ve IsabeDe PetitJacqu- es rol alıyor. Tümüyle siyah-beyaz ve geniş ek- ran olarak çekilen fiknin senaryosu Serge Frydman'a ait. Bır gece Paris köprüsünde ıntihar etmek isteyen Adele kendisinı Seıne Nehri'ne bırakmak üzereyken orta yaşlı bir adamla karşılaşır. Çeşitli sirklerde hedef tahtasına bağladığı genç kadınlara bıçak fırlatarak geçi- mini sağlayan Gabor için mutsuz Adele biçilmiş bir kaftandır. Genç kı- za birlikte çalışma teklifınde bulu- nur. Kız kabul etmez ve atlar. Ardm- dan Gabor da atlar. Nihayet Gabor, Adele'yi Mona- co'ya gitmek üzere ikna eder ve yol- culuk başlar. Gösterilerini yapmak için Akdeniz'in kuzey sahili boyun- ca dolaşırlarve kumardan yüklü mık- tarda para kazanırlar. Kısa zamanda eşme az rastlanır bir çift olurlar. An- cak Gabor o güne dek kendisine he- def görevini yapan kadmlann hiçbi- risiyle yatmamıştır. Buna karşılık Adele ise önüne çıkan hiçbir erkeğe hayır dememiştir. Adele'nin yeni ev- li bir erkeğe âşık olmasıyla işler ka- nşu". İki sevgili Yunanistan'a kaçar- lar. Gabor ise Türkiye'de kalır. Sev- gilisi Adele'i terk eder ve Gabor ile Adele Pans'te tekrar bir araya gel- mek ısterler. Splendor/iklslnl de Sevdlm Bugün göstenme gıren komedı fil- mi, bır kadımn ıkı aşk arasında kal- masmı anlatıyor. Los Angeles'ta ya- şayan 20'li yaşlardaki üç insamn bir- liktelığını ve aralanndakı ilişkiyi iş- leyen film, toplum değerlerini de- ğil, ınsanlann bu değeri kendi içle- rinde yorumlamalannın komedısıni yapıyor. Filmin senaristi, editörü ve yönet- meni GreggAraki. Yapımcılığını ise Araki ile birhkte Damian Jones ve Graham Broadbent üstlendi. Film- de Kathleen Robertson, Jonathan Schaech ve Matt Keeslar rol alıyor. 1989'da Bronz Leopar Ödülü al- dığı 'Three Bevrildered Peoplein The Night' ile sınema eleştirmenlerinin yeni gözdeleri arasına gıren Araki, aynı filmle Locarno Film Festıvali Eleştirmenler Ödülü'nü de kazandı. Abel (Jonathan Schaech) sevimli. zeki ve kadınlara uyum sağlayabile- cek bır erkek, Zed (Matt Keeslar) ise onun tam tersme hayvanı bir çekıci- liğe sahiptir. îkisi de aynı evde birlikte yaşa- dıklan Veronıca (Kathleen Robert- son) için deli dıvane olurlar. Altı ay boyunca her şey yolunda gider. An- cak Veronıca ideal bir koca adayı olan Ernest (Eric Mabius) ile tanışın- ca ortahk kanşır. KEDİ GÖZÜ VECDt SAYAR Kuşatma Cumhuriyet'ın sadık kcdileri, bugün sizlerle paylaşmak istediğim konunun yabancısı değilsi- niz hıç kuşkusuz. Kim bilir kaç yazı okudunuz, sö- zünü edeceğim "kuşatma" üstüne bu gazetede; ama konu öylesine önemli ki bir kez daha irdele- mekte yarar var. Öncelikle, Türkiye Yazarlar Sen- dikası'nın girişimiyle imzaya açılan bir metni ak- tarmak istiyorum: "Bir ülkenin insanlannı köleleştirerek tüm kay- naklanna el koymanın en kestirme yolu, kültür ve sanat alanını ele geçirmektir. Içinde yaşadığımız koşullar, yıllardır sürdürülmekte olan kültürelsal- dınnın, yeni boyutlanyla gündemde bulunduğu- nu göstermektedir. Eğitim aJanında karşımıza çı- kan saldın, yanlış bilgilendirme vb. gibi bilginin niteliğiyle ilgili olmaktan çıkmış, bilgiyi aktarmak- ta kullanılan aracı, yani eğitim dilini doğrudan hedef almıştır. Yabancı dil eğitimi, hızla yabancı dilde eğitim haline gelmektedir. Çocuklanmız, gençlerimiz gitgide kendi dilleriyle bilgilenemez, düşünemez, bilgi üretemez dunıma düşürülmek- te; dil-düşünce, dil-kimlik bağlantısı ortadan kal- dınlmak istenmektedir. Ekonomik, siyasal bakımlardan dışa bağımlılık, ülke çıkarianna göre düzenlenecek her türiü ya- pılanmayı olanaksız kılarken kültür temelindeki sal- dınlar, insanı kendi kültüründen, dolayısıyla ken- di kimliğinden uzaklaştıımayı amaçlamaktadır. Sinema, televizyon ve basında oluşturulan gör- sel dil bağlamında özellikle ABD'nin öncülüğün- de sinema, film olarak meta pazariamanın, tica- retinin yani sıra birideoloji, yaşam biçimi, kültür yayılmacılığının da aracı durumuna getirilmiştir. Daha önce top, tüfekile topraklanmızı elegeçir- mek isteyen emperyalist ve kapitalist güçler, şim- di filmleri, giyimleri, yeme-içmeleri, kısacası tü- ketime dayalı yaşam biçimleriyle içimize sızmış- lardır. Sanat ürünlerinin kitleye ulaşmasında, sa- natsal değerinden önce, reklam belirleyici ol- maktadır. Sanat ürününün metalaştınlması, kül- türemperyalizminin hızlandırdığı olumsuzbirge- lişmedir. Bütün ülkelerin ulusal ve yerel renkJerini orta- dan kaldırarak tek ve aynı kültürün egemen kılın- dığı kültürel ortamda ulusal dıller gibi ulusal sa- nat da yok edilmekle karşı karşıyadır. Emperyalist kültür, halklann, birbirlerinin kültür- lehni tanıyarak duygu ve düşüncelerinipaylaşma- lannı, karşılıklı yardımlaşarak bir arada banş için- de yaşamalannı önlemekte; bunun yerine cinsel- liği, vur-kırı, savaş kışkırtıcılığını, silahlanmayı özendimnekte; kişisel özgürlükleri ve ülkelerin ba- ğımsızlığını ortadan kaldırmaktadır. Toplumsal yaşama kültürümüz ve emeğin yaratıcılığı, köşe dönmecilik, bencillik ve bireyciliğin özendirilme- siyle yok edilmek istenmektedir. Paranın tek de- ğer, silah gücünün tek çözüm sayıldığı birdûşün- cenin egemenliği pompalanmaktadır. Bu koşul- larda: tüm yaşamımız kuşatma altındadır. Her türiü özgüryaratım engellenmektedir. Dolayısıyla: Bağımsızlığımızyok edilmek isten- mektedir. " "Emperyalist kültürün zincirierini kırma" çağ- nsı ile bıten bu metne, Adnan Özyalçıner, AJpay Kabacalı, Burhan Günel, Cengiz Bektaş, En- gin Ayça, Izzettin Önder, Kemal Özer, Rutkay Aziz, Şükran Kurdakul gibi dostlarta birlikte im- za koymuş biri olarak birkaç noktaya dikkat çek- mekte yarar görüyorum. "Emperyalist kültür" deyince, (bazılannın yap- tığı gibi) tüm yabancı kürtürier algılanmamalı. Bi- linmeli ki, bugün Avrupa ülkelerinde de aydınlar, aynı argümanlarla Amerikan kültürünün egemen- ligine karşı çıkıyor. Bu yüzden, Birleşik Avrupa fik- rini yalnızca tekellerin biriiği olarak algılama ko- laycılığından vazgeçilmesi, emeğin Avrupası'nı yaratmak için Avrupa'nın emekçi güçleriyle, ay- dınlarıyla, yaratıcılanyla dayanışma içinde müca- deleye girilmesi gerekiyor. Bu da çağımızın ger- çekleri ile yüzleşmeyi, "g7oba//e?me"olgusunun olumlu yönlerinı kabul etmeyi gerektiriyor. Global- leşmeye karşı durarak ne kürtürümüzü koruyabi- liriz ne de geliştirebiliriz. Bunun için de bilinçli, tu- tariı bir kültür politikası gerekiyor. Yani, yıllardır has- retini çektiğimiz bir şey... Türk Dil Kurumu'nun kuruluşunun 68. yılını kut- ladığımız şu günlerde Türkçenin içine düşürüldü- ğü konum gerçekten de içler acısı. Eğitim dilimiz her geçen gün biraz daha yabancı dillere teslim oluyor. Ve gençlerimiz kendilerini ifade etme be- cerilerini iyice yitiriyor... Ama şu gerçeğin de mut- laka vurgulanması gerekir: Eğitim dilinin Türkçe olması ne kadar doğruysa, yabancı dil eğitiminin geliştirilmesi de o kadar önemli. Yoksa, dilimizi ko- ruyacağız diye, dünya ile aramızdaki uçurum da- ha da büyür. Ve her türden (ekonomik ve kültü- rel) emperyalistler için daha kolay bir lokma olu- veririz. Işte tam da o zaman, bütün kalelerimizin teslim alındığını, uluslararası tekellerin cicili bici- li "mamu/"lerinin kendi kültürümüzün yerine "ika- me edildiğini" görebiliriz. Sonuç olarak, demem o ki, mücadele çok yön- lü: bir yandan emperyalizmin tekelci kültürüne karşı çıkarken öte yandan dünya kültürleri ile et- kileşime hız vermek gerek. TYS'nin "Emperyalist Kültür Çıkarmasına Karşı" açtığı mücadele, bu tar- tışmalann yeniden gündeme gelmesine neden olacak hiç kuşkusuz. Tam da zamanıdır. E/Entellektüerde ^meni Edebiyatı • Kültür Servisi - Aylık kültür sanat dergisi E/Entellektüel, 'Ermeni Edebiyatı' dosyasının bulunduğu bu sayısmda Metin Gelâl, Adnan özer ve Hasan Öztoprak'ın Ataol Behramoğlu ile yaptıklan röportaja yer veriyor. Gahit Tanyol, Mehmet Can Doğan, Uğur Aktaş, fbrahim Baştuğ'un şiirlerinin yer aldığı dergide aynca Adnan Özer, Hilmi Yavuz, Elif Şafak, Feyza Hepçilingirler yazılan ile katılıyor. Mîna Urgan'a ilişkin yazısıyla Serhat Uyurkulak, öyküleriyle de Erkan Karagöz ve Hakan Şenocak derginin diğer yazarlan arasında yer alıyor. BUGÜN • BOĞAZİÇt ÜNtV ERStTESt'nde Albert Long Hall de, saat 21.30'da, Boğazıçi Müzik Kulübü etkınlikleri çerçevesinde, 'Whiffenpoofs Korosu' bir konser verecek. (263 15 40) • DARPHANE-t AMTRE'de 'yaz etkmfflderi' kapsamında saat 11.00 ve 13.00'te bıyografı dizisinde 'Füreya' adlı fihn izlenebilir. (513 50 82)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle