Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 TEMMUZ 2000 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
atansever ın
Amerikan
tarihini temize
çıkarmaya
çalıştığı, yanlı
davranıldığı,
Ingilizlerin birer
Nazi gibi
gösterildiği
belirtiliyor.
Spike Lee, filmi
ırk aynmcıhğı
yaratmak ve
tarihi yeniden
yazmakla
suçladı. Film
eleştirmeni
Jonathan
Foreman, tam
anlamıyla faşist
bir film olarak
nitelendirdi.
'Vatansever',
i
hamIngjlkJer'ekarşı
Senaryosunu Robert Rodat 'ın yazdığı ve RolandEmmerich f
in yönettiği 'Vatansever9
birçok eleştirmen tarafindan 'irkçı öğelerin ağtr bastığı bir film' olarak değerlendiriliyor
Kültür Servisi- Amerika'da hasılat rekorlan kı-
ran 'Patriot' (Vatansever) filmi yakında ülkemiz-
de de vizyona gırecek. 'En lyi Yönetmen' ve 'En
tyi Film' de dahil olmak üzere beş ayn dalda Os-
car kazanan 'Braveheart' (Cesur Yürek) fîlmin-
den beş yıl sonra Gibson yine bir Amerikan Ba-
ğjmsızlık Savaşı kahramanlık öyküsü ile karşımız-
da. Bu kez savaş lngilizlere karşı, ama Gibson yi-
ne bir kahraman.
Her ne kadar gişe rekoru kırsa da 'Vatansever'
gösterime girmesiyle şimşekleri üzerine çekti.
ÇünküfilmideAmerikan Bağımsızlık Savaşı çer-
çevesinde Amerikan tarihini temize çıkarmaya
çalışıldığı söyleniyor.
Eskiden beri Hollyvvood'un Amerikan tarihini
ele aldığı filmlerde, 'yanlı' davranılması ve gizli
milliyetçilik yapılması eleştirilmıştı. Ama 'Va-
tansever' ile bu eleştiriler daha da ciddi bir boyut
aldı. Özellıkle 'kötü düşman' olarak Ingilizlerin
gösterilmesi, soğukkanhhğı ile ünlü Ingilizlenn
djijKsabsınFteşıriiH Mel Gibson'm 'Beayoheart' ,
ve sonra Liam Neeson'nın başrol oynadığı 'Mk-
had Coüins'den sonra 'Vatansever'de yine 'kah-
ramanlar', 'hain ingüizJere' karşı savaşıyor. Bir-
çok eleştirmen 'Vatansever'i, 'ırkçı öğelerin ağn"
basbğı bir film' olarak nitelerken tngilizlerin ha-
ın, vahşi, sadist, korkak ve alçak birer Nazi gibi
gösterilmesini biraz abartılı bulduklarmın da al-
tını çiziyor.
Fakat bu konu üzerinde en çok duran kişiler-
den biri 'New York Post'taki film eleştirmeni Jo-
nathan Foreman oldu. Foreman, Hollyvvood'un
daha önce çektiği tarihi fılmde, 'kötü adam ka-
rakteri' için Ahnanlann Nazi geçmişini kullan-
dıklannı fakat artık bunun yeten kadar ilgi çek-
memesi üzerine yeni arayışlar içine gırildiğini be-
lirtiyor. Güvenilmez Doğulular, soğuk ajan Rus-
lar, hain Araplar, sadece judo bilen aptal Japon-
lar da artık kûllanım sûresini aşmış durumda. Bu
yüzden Hollywood yûzûnü Ingilizlere dönmüş.
" Tam anlamıvla faşBtbirfflm " diyen Foreman
eklıyor: "EğerNazilerAvTupa'daki savaşı kazan-
salardı ve onlarm propaganda bakanı Amerika'da-
ki devTİmi anlatan birfilmçekmeye karar versey-
di,' Vatansever deki tngilizleri Amerikah, Ameri-
kahlan da Abnan yapar ve aynısuu çekerdi ber-
hakk."
Gerçekten de ınsanlann duygulannı harekete ge-
çirerek Amerikalılan sempatikleştirme çabasını
banndıran öğeler çok fazla. Örneğin Gibson'ın can-
landırdığı baş karakter Benjamin Martın'üı yedi
çocuğu olması ve ailesine bağlılığı gibi duygusal
aile kûltûrü kullanıhyor. Aynca Martin'in ıngi-
lizler tarafindan öldürûlen oğlunun öcünü almak
için savaşa gıtmesi de izleyiciyi etkihyor.
Filmde bu tür öğeienn kullanılmasuun Gib-
son 'dan çok filmin yönetmeni Roland Emme-
rich'i ve senarist Robert Rodat'ı utandırması ge-
rektiğini savunuyor Foreman. Daha önce 'Bağnn-
scdıkGünü'filmiile ne kadar vatansever bir Ame-
nkalı olduğunu kanıtlayan Emmench'uı filmde
düşman birlıklenne giydirdıği kumızı cüppeler Hh-
ler'in SS subaylannı andınyor.
Emmerich, Ingüizlerin, hapishanede kalan Ame-
rikalılan öldürmesi ya da kiliseye sığınmış kadın
ve çocuklan yakması gibi birçok vahşı görüntü
kullanmış. Buna karşılık, Amerikan ordusu asker-
lerinin her zaman insancıl, yardımsever, iyi niyet-
li aynı zamanda da cesur olması Emmerich'in
olaylara karşı yanlı tavnnın birkaç örneği.
Tarihçi RobertSnowbu tür vahşet sahnelennin
Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda yaşanmadıgı-
nı vurguluyor. 1944 yılında Nazilerin Oradour
adındaki Fransız köyünü yakması gibi trajik sah-
nelerin tkinci Dünya Savaşı 'ndan beri görülme-
diğıni de sözlerine eklıyor. "BeikiConnecticut'ta
bir köy yakümış olabilir ama o da halkın terk et-
tiği bir köydü" diye belırten tanhçi şöyle devam
ediyor: "Nazilerin vahşetyaratnğıOradourköyü-
nü South Carolina'ya taşıyarak ve 18. yü/yıl İngi-
tiz askerierini 'ölüm saçan' teknolojik robotiar
gibi göstererek Emmerich veRodat 'Holocaust'tan
sonra en çok yanlış içeren, en taraflı ve en başan-
sız filmi yapma>ı başarmışlar."
'Vatansever' geçen günlerde ünlü yönetmen
Spike Lee'nin de eleştiri oklanna maruz kalmış-
tı. Filmde, Amerikalılann Bağımsızlık Savaşı'nda
Kızılderililere yaptıklan insanlık dışı soykınm-
dan hiç söz edilmemesıni eleştiren Lee, filmi ırk-
çılık propagandası yapmakla ve kendı tanhlerin-
dekı yanlışlan başka milletin üzerine atmakla
suçlamıştı.
Amerika'nın tngiltere Büyükelçisı PhiKp La-
der de, filmi, tanhi çarpıtmakla suçlayarak Ingı-
lızlerle ilişkilerinı zedeleyebileceğını söyledi.
"Mitlerin ve kahramanhk hikâyelerinin abartü-
ması, dünya banşı için zararh «ktbÜH*" dıyen La- •
der, Spike Lee'nin suçlamalanna katıldığını be-
lirtti. Filmi, tarihin kendısı olarak değıl, bir mı-
tos olarak ele almak gerektığtni savundu.
'Değer verdiklerim uğruna
kendimi feda ederim...'
KüKür Servisi-Tartış-
malara yol açan 'Vatan-
sever' filminin başrol
oyuncusu Mel Gibson
ile 'Liberation' gazete-
sinde yayımlanan bir
söyleşiyi yayımlıyoruz:
- Sizin vatanınız han-
gfcsi? Kendinizi Avustral-
yah mı yoksa Amerika-
İı mı gibi hissediyorsu-
nuz?
MEL GİBSON-Ikisi
de. Bir kültürden diğe-
nne atlayan bir melezim
ben. îkisine de hemen
uyum sağlıyorum.
- Avustralya'ya dön-
dûğünüzde kendinizi
göçmen gibi hissettiniz
mi?
GİBSON- Bir anda
her şeyin değişmiş ol-
duğunu ve ben gideli
köprünün altından çok
sular aktığını gördüm.
Aslında bayağı zor an-
lardı benimiçin. Görün-
tüler, tanıdığım insan-
lann kişiliklen, konuş-
ma biçimleri, mahallem,
herşey değişmişti. Ama
ben yeniliği seven ve
keşfetmeye meraklı bir
insan olduğum ıçın ilk
çekingenliğimi hemen
üzerimden attım. Her
ne kadar tersine bir önyargı olsa da
Amerikahlar ve Avustralyalılann o ka-
daıçokbenzeryönü varkı. Yeterkı bu-
nu görebilecek gözleri olsun.
- Avustralyalılar. Amerikahlar hak-
kuda ne düşünüyor?
GİBSON- Avustralya'ya televizyon
geç geldiğı için Amerika'nın verdıği
izJenim çok da sevimli değildi. Yani o
zamanlar Amerika'ya 'vahşi' gözüyle
bakılıyordu. Ben de ilk geldığimde
çok korkmuştum. Ama korktuğum gi-
bi çıkmadı ve benı radyoda o zaman-
larûnlü olan 'MadMel'(Deh Mel) di-
ye çağırmaya başladılar. Gerçi dedik-
len gibi deli değildim, sadece biraz
vahşiydim o kadar.
•George Miller 'Mad Max'i çevir-
mck için sizi çağırdığmda bu lakabım-
a büiyor muydu?
Mel Gibson'Vatansever'in çekimleri sırasında çok eğjenmiş.
-Ama astanda 'Leathal
VVeapon' ile dünya çapro-
da üne kavuştunuz, değfl
mi?
GffiSON-Bu filmi yal-
nızca bunun için çektim.
Amacım, hem komik hem
aksiyon içeren ve içine ko-
lay girilebilen bir film ile
izleyici toplamak ve tanın-
maktı. Benim umduğum-
dan daha da başanlı oldu.
Çünkü aslında derinliği
olan bir aksiyon filmi idi.
Bu arada o kadar çok silah
kullanmayı öğrendim ki
artık kendimi bir silah uz-
mam sayabilinm.
-•Cesur Yürek'te hem
oyunculuğu hem deyönet-
menliği bir arada yapmak
zor olmadı mı?
GİBSON- Hayatımda
yaptığım en zor işti. Bir
daha asla iki işi bir arada
yürütmeye kalkmayaca-
ğım. Ashnda her ürisini de
ancak yanm yapabiliyor-
sunuz. Çünkü kendinizi
bin parçaya ayırmanız ge-
rekiyor.
-'Vatansever'de gerçek
yaşamuuzdaki gibi7çocu-
ğunuzvar.
GİBSON-Bufilmdebe-
nı en çok etkileyen taraf-
lardan biri de bu oldu. Fil-
. GİBSON- Hayır, sanmıyorum. Be-
nimle bir deneme çekimi yaptı ve ben
tam anlamıyla batırdım. 21 yaşınday-
dım ve Miller benim için Einstein gi-
bi bir idoldü. Hem kimyacı hem de
doktor olduğu için filme de bilimsel
bir iş gibi yaklaşıyordu. Sürekli soru
sorduğum için onu bunalthğımı düşü-
nürdüm hep. Ama o her zaman bana
cevap vermek için vakit bulurdu.
-'Mad Max'ten sonra Peter Weir ile
tamşünız-.
GİBSON- Onunla çalışmak benim
için duygusal yönümün yeni bir aşa-
maya geçmesini sağladı. Çok farklı
bir çalışma stili vardı ve yarattığı at-
mosfer ile bütün oyunculann üzerin-
de farkh bir etkı yaratırdı. Her zaman
gizemli ve sır dolu bir tarafı olduğu-
nu düşünmüşümdür.
mi çekerken uzun zamandır eğlenme-
diğim kadar çok eğlendim. Aslında
filmde bütün ınsanlann bir ara yüzleş-
tigi genel bir soru ile karşı karşıya ka-
lıyorum. Yaşamınızda değer verdiği-
niz bütün şeyler uğruna bir değer için
savaşmak ya da geri çekümek. Fihıı-
deki hikâyenin tekrarlandığını görmek
içino kadareskilere gitmek gerek yok.
Yüzyıllar da geçse, belki oyuncular
değişiyor ama bütün çirkinlikleri ve
güzellikleri, yenilgileri ve zaferleri ile
aynı hikâye, sahnede oynanıyor.
-Pdd sizkendiülkeniziçm öhlr mny-
dünüz?
GİBSON-Ben ülkem için değiL sev-
diklerimi koruyacak, özgürlüğümü ve
ailemin mutluluğunu devam ettırecek
yer neresı olursa olsun kendimi feda
edebilirim.
Patrice Leconte'un j önettiği 'Köprüdeki Kız' rümü) le sivah-be>az çekilmiş.
YENİ BA5LAYANLAR... YENİ BASLAYANLAR.
La Fllle Sur Le Pont/
The Clrl On The Bridge/
Köprüdetcl Kız
KüttürServisi- PatriceLeconte'nin
yönetmenlığıni yaptığı romantik ko-
medi bugün başlıyor. Filmde, Dani-
el AuteuiL Vanessa Paradis, Demet-
re Georgalas ve IsabeDe PetitJacqu-
es rol alıyor.
Tümüyle siyah-beyaz ve geniş ek-
ran olarak çekilen fiknin senaryosu
Serge Frydman'a ait.
Bır gece Paris köprüsünde ıntihar
etmek isteyen Adele kendisinı Seıne
Nehri'ne bırakmak üzereyken orta
yaşlı bir adamla karşılaşır. Çeşitli
sirklerde hedef tahtasına bağladığı
genç kadınlara bıçak fırlatarak geçi-
mini sağlayan Gabor için mutsuz
Adele biçilmiş bir kaftandır. Genç kı-
za birlikte çalışma teklifınde bulu-
nur. Kız kabul etmez ve atlar. Ardm-
dan Gabor da atlar.
Nihayet Gabor, Adele'yi Mona-
co'ya gitmek üzere ikna eder ve yol-
culuk başlar. Gösterilerini yapmak
için Akdeniz'in kuzey sahili boyun-
ca dolaşırlarve kumardan yüklü mık-
tarda para kazanırlar. Kısa zamanda
eşme az rastlanır bir çift olurlar. An-
cak Gabor o güne dek kendisine he-
def görevini yapan kadmlann hiçbi-
risiyle yatmamıştır. Buna karşılık
Adele ise önüne çıkan hiçbir erkeğe
hayır dememiştir. Adele'nin yeni ev-
li bir erkeğe âşık olmasıyla işler ka-
nşu". İki sevgili Yunanistan'a kaçar-
lar. Gabor ise Türkiye'de kalır. Sev-
gilisi Adele'i terk eder ve Gabor ile
Adele Pans'te tekrar bir araya gel-
mek ısterler.
Splendor/iklslnl de Sevdlm
Bugün göstenme gıren komedı fil-
mi, bır kadımn ıkı aşk arasında kal-
masmı anlatıyor. Los Angeles'ta ya-
şayan 20'li yaşlardaki üç insamn bir-
liktelığını ve aralanndakı ilişkiyi iş-
leyen film, toplum değerlerini de-
ğil, ınsanlann bu değeri kendi içle-
rinde yorumlamalannın komedısıni
yapıyor.
Filmin senaristi, editörü ve yönet-
meni GreggAraki. Yapımcılığını ise
Araki ile birhkte Damian Jones ve
Graham Broadbent üstlendi. Film-
de Kathleen Robertson, Jonathan
Schaech ve Matt Keeslar rol alıyor.
1989'da Bronz Leopar Ödülü al-
dığı 'Three Bevrildered Peoplein The
Night' ile sınema eleştirmenlerinin
yeni gözdeleri arasına gıren Araki,
aynı filmle Locarno Film Festıvali
Eleştirmenler Ödülü'nü de kazandı.
Abel (Jonathan Schaech) sevimli.
zeki ve kadınlara uyum sağlayabile-
cek bır erkek, Zed (Matt Keeslar) ise
onun tam tersme hayvanı bir çekıci-
liğe sahiptir.
îkisi de aynı evde birlikte yaşa-
dıklan Veronıca (Kathleen Robert-
son) için deli dıvane olurlar. Altı ay
boyunca her şey yolunda gider. An-
cak Veronıca ideal bir koca adayı
olan Ernest (Eric Mabius) ile tanışın-
ca ortahk kanşır.
KEDİ GÖZÜ
VECDt SAYAR
Kuşatma
Cumhuriyet'ın sadık kcdileri, bugün sizlerle
paylaşmak istediğim konunun yabancısı değilsi-
niz hıç kuşkusuz. Kim bilir kaç yazı okudunuz, sö-
zünü edeceğim "kuşatma" üstüne bu gazetede;
ama konu öylesine önemli ki bir kez daha irdele-
mekte yarar var. Öncelikle, Türkiye Yazarlar Sen-
dikası'nın girişimiyle imzaya açılan bir metni ak-
tarmak istiyorum:
"Bir ülkenin insanlannı köleleştirerek tüm kay-
naklanna el koymanın en kestirme yolu, kültür ve
sanat alanını ele geçirmektir. Içinde yaşadığımız
koşullar, yıllardır sürdürülmekte olan kültürelsal-
dınnın, yeni boyutlanyla gündemde bulunduğu-
nu göstermektedir. Eğitim aJanında karşımıza çı-
kan saldın, yanlış bilgilendirme vb. gibi bilginin
niteliğiyle ilgili olmaktan çıkmış, bilgiyi aktarmak-
ta kullanılan aracı, yani eğitim dilini doğrudan
hedef almıştır. Yabancı dil eğitimi, hızla yabancı
dilde eğitim haline gelmektedir. Çocuklanmız,
gençlerimiz gitgide kendi dilleriyle bilgilenemez,
düşünemez, bilgi üretemez dunıma düşürülmek-
te; dil-düşünce, dil-kimlik bağlantısı ortadan kal-
dınlmak istenmektedir.
Ekonomik, siyasal bakımlardan dışa bağımlılık,
ülke çıkarianna göre düzenlenecek her türiü ya-
pılanmayı olanaksız kılarken kültür temelindeki sal-
dınlar, insanı kendi kültüründen, dolayısıyla ken-
di kimliğinden uzaklaştıımayı amaçlamaktadır.
Sinema, televizyon ve basında oluşturulan gör-
sel dil bağlamında özellikle ABD'nin öncülüğün-
de sinema, film olarak meta pazariamanın, tica-
retinin yani sıra birideoloji, yaşam biçimi, kültür
yayılmacılığının da aracı durumuna getirilmiştir.
Daha önce top, tüfekile topraklanmızı elegeçir-
mek isteyen emperyalist ve kapitalist güçler, şim-
di filmleri, giyimleri, yeme-içmeleri, kısacası tü-
ketime dayalı yaşam biçimleriyle içimize sızmış-
lardır. Sanat ürünlerinin kitleye ulaşmasında, sa-
natsal değerinden önce, reklam belirleyici ol-
maktadır. Sanat ürününün metalaştınlması, kül-
türemperyalizminin hızlandırdığı olumsuzbirge-
lişmedir.
Bütün ülkelerin ulusal ve yerel renkJerini orta-
dan kaldırarak tek ve aynı kültürün egemen kılın-
dığı kültürel ortamda ulusal dıller gibi ulusal sa-
nat da yok edilmekle karşı karşıyadır.
Emperyalist kültür, halklann, birbirlerinin kültür-
lehni tanıyarak duygu ve düşüncelerinipaylaşma-
lannı, karşılıklı yardımlaşarak bir arada banş için-
de yaşamalannı önlemekte; bunun yerine cinsel-
liği, vur-kırı, savaş kışkırtıcılığını, silahlanmayı
özendimnekte; kişisel özgürlükleri ve ülkelerin ba-
ğımsızlığını ortadan kaldırmaktadır. Toplumsal
yaşama kültürümüz ve emeğin yaratıcılığı, köşe
dönmecilik, bencillik ve bireyciliğin özendirilme-
siyle yok edilmek istenmektedir. Paranın tek de-
ğer, silah gücünün tek çözüm sayıldığı birdûşün-
cenin egemenliği pompalanmaktadır. Bu koşul-
larda: tüm yaşamımız kuşatma altındadır. Her
türiü özgüryaratım engellenmektedir.
Dolayısıyla: Bağımsızlığımızyok edilmek isten-
mektedir. "
"Emperyalist kültürün zincirierini kırma" çağ-
nsı ile bıten bu metne, Adnan Özyalçıner, AJpay
Kabacalı, Burhan Günel, Cengiz Bektaş, En-
gin Ayça, Izzettin Önder, Kemal Özer, Rutkay
Aziz, Şükran Kurdakul gibi dostlarta birlikte im-
za koymuş biri olarak birkaç noktaya dikkat çek-
mekte yarar görüyorum.
"Emperyalist kültür" deyince, (bazılannın yap-
tığı gibi) tüm yabancı kürtürier algılanmamalı. Bi-
linmeli ki, bugün Avrupa ülkelerinde de aydınlar,
aynı argümanlarla Amerikan kültürünün egemen-
ligine karşı çıkıyor. Bu yüzden, Birleşik Avrupa fik-
rini yalnızca tekellerin biriiği olarak algılama ko-
laycılığından vazgeçilmesi, emeğin Avrupası'nı
yaratmak için Avrupa'nın emekçi güçleriyle, ay-
dınlarıyla, yaratıcılanyla dayanışma içinde müca-
deleye girilmesi gerekiyor. Bu da çağımızın ger-
çekleri ile yüzleşmeyi, "g7oba//e?me"olgusunun
olumlu yönlerinı kabul etmeyi gerektiriyor. Global-
leşmeye karşı durarak ne kürtürümüzü koruyabi-
liriz ne de geliştirebiliriz. Bunun için de bilinçli, tu-
tariı bir kültür politikası gerekiyor. Yani, yıllardır has-
retini çektiğimiz bir şey...
Türk Dil Kurumu'nun kuruluşunun 68. yılını kut-
ladığımız şu günlerde Türkçenin içine düşürüldü-
ğü konum gerçekten de içler acısı. Eğitim dilimiz
her geçen gün biraz daha yabancı dillere teslim
oluyor. Ve gençlerimiz kendilerini ifade etme be-
cerilerini iyice yitiriyor... Ama şu gerçeğin de mut-
laka vurgulanması gerekir: Eğitim dilinin Türkçe
olması ne kadar doğruysa, yabancı dil eğitiminin
geliştirilmesi de o kadar önemli. Yoksa, dilimizi ko-
ruyacağız diye, dünya ile aramızdaki uçurum da-
ha da büyür. Ve her türden (ekonomik ve kültü-
rel) emperyalistler için daha kolay bir lokma olu-
veririz. Işte tam da o zaman, bütün kalelerimizin
teslim alındığını, uluslararası tekellerin cicili bici-
li "mamu/"lerinin kendi kültürümüzün yerine "ika-
me edildiğini" görebiliriz.
Sonuç olarak, demem o ki, mücadele çok yön-
lü: bir yandan emperyalizmin tekelci kültürüne
karşı çıkarken öte yandan dünya kültürleri ile et-
kileşime hız vermek gerek. TYS'nin "Emperyalist
Kültür Çıkarmasına Karşı" açtığı mücadele, bu tar-
tışmalann yeniden gündeme gelmesine neden
olacak hiç kuşkusuz. Tam da zamanıdır.
E/Entellektüerde ^meni Edebiyatı
• Kültür Servisi - Aylık kültür sanat dergisi
E/Entellektüel, 'Ermeni Edebiyatı' dosyasının
bulunduğu bu sayısmda Metin Gelâl, Adnan özer
ve Hasan Öztoprak'ın Ataol Behramoğlu ile
yaptıklan röportaja yer veriyor. Gahit Tanyol,
Mehmet Can Doğan, Uğur Aktaş, fbrahim
Baştuğ'un şiirlerinin yer aldığı dergide aynca
Adnan Özer, Hilmi Yavuz, Elif Şafak, Feyza
Hepçilingirler yazılan ile katılıyor. Mîna Urgan'a
ilişkin yazısıyla Serhat Uyurkulak, öyküleriyle de
Erkan Karagöz ve Hakan Şenocak derginin diğer
yazarlan arasında yer alıyor.
BUGÜN
• BOĞAZİÇt ÜNtV ERStTESt'nde Albert Long
Hall de, saat 21.30'da, Boğazıçi Müzik Kulübü
etkınlikleri çerçevesinde, 'Whiffenpoofs Korosu'
bir konser verecek. (263 15 40)
• DARPHANE-t AMTRE'de 'yaz etkmfflderi'
kapsamında saat 11.00 ve 13.00'te bıyografı
dizisinde 'Füreya' adlı fihn izlenebilir.
(513 50 82)