19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 TEMMUZ 2000 CUMA 14 l L J J A [email protected] Ali Akay'ın Ledra Palas'ta Yunanlı ve Kıbnslı küratörlerle sergi düzenleme projesi askıda Ddz Kiüseler ile 'geçişKlik' umudu S.RAYANYİRMİBEŞ Kıbns Sanat Derneği'nin dü- zenledigi, AHAkay'uı beş Türk ve beş Kıbnslı sanatçı yapıtla- nnın küratöriüğünü yapüğı 'Ge- çişülik' adh sergi, Magosa'da bulunan tkizKiliseler'de yapıl- dı. Bu, aslında büyûk bir ser- ginin ilk aşamasıydı. Ancak, Ledra Palas'ta gerçekleştiril- mesi planlanan büyük sergi, politik engelleryûzünden erte- lendi. Tampon bölgede Türk-Yu- nan, Güney ve Kuzey Kıbnslı sanatçılarla üç günlük teatral performanslan da içeren bir sergi düzenlemeyi planlayan Akay, bunun için birkaç defa Kıbns'a gitti. "Buyûk sergide Tûrkiye'yi temsil eden kûratör otocaknm. Yunank, Kuzey-Gö- ney Kıbnslı ve Türk dört kü- ratöriin yer aJdığı bir sergi ola- cakb. Suur bölgesinde yapüan bir eylem kapılann açılmasını ve halkJann buluşmasuu sağ- byor. Serginin gerçekleşmesi durumunda insani bir hareket de yapılmış olacakn. İki halkm aynı anda aynı mekânda ku- caklaşması sağianacakb. Bir- birinden aynlmış akrabaJar, okul arkadaşlan bir smın geç- mek yerine Atina üzerinden Gûney'eya da İstanbul üzerin- den Kuzey'e gftmek zorunda- lar. Veya İngüteregibi başka ûl- kelerde buiuşuyoriar. Üç adım atmak varken dûnya turu aö- yorlar." Akay büyük sergi için poli- tik ortamın rahatlamasını bek- lediklerini söylüyor. "Tûrld- ye'nin ve Kuzey Kıbns'ın Gü- ney Kıbns'la olan Uiskileri bu- na zannediyorum el vermiyor. Birazdaha beklemeklazıınbe]- ki. Vahut Güney'de başka bir sergi yapmak nıümkün olabi- Kr." Kuzey'de ilki yapılan proje 1999'da başladı ve alü ay sonun- da Türk sanatçılar Ömer Uluç, Seza Paker, Emre Zeytinoğlu, Tayfiın Erdoğmuş,HakanOnur ve Kuzey Kıbnslı tnci Kansu, Emel Samioğlu, Filiz Ankaç, KemaJ Ankaç, Ümit tnatçı'nın resim, enstalasyon, kâğıt işler, video projeksiyon ve heykelden oluşan yapıtlan ile gerçekleş- tirildi. Kıbrıs sorunu ve sanat - Geçişhük derken neyi kas- tediyorsunuz? ALÎ AKAY - Kıbns sorunu uluslararası siyasette üzerinde hemen hergün birtakım toplan- ülar ve konuşmalar yapılan çok temel bir yere sahip. Türki- ye'nin AB'ye girme sürecinde de önemli bir veri. Ne yazık ki Türk ve Yunan halkı arasında- ki yakınlık gerçekleşirken Ku- zey ve Güney Kıbnslılar arasın- daki yakınlık pek gerçekleş- miş değil. Sergi bunu gerçek- leştirme umudunu taşıyor. Ge- çişlilik aslında sınırlann geçiş- liliği. Kuzeylilerin güneye, Gü- neylilerin kuzeye rahatça girip çıkabilmelerini ifade ediyor. -Kavram, sanatsaJ alana na- sıl yansryor? AKAY - Malzemeler arasın- da bir geçişlilik var. Tuval res- minden heykele, heykelden ens- talasyona, enstalasyondan video enstalasyonuna, projeksiyona kadar giden birtakım çeşitli malzemelerkendi içlerinde bir ilişkiyi ortaya koyuyorlar. Di- ğer yandan mekânda da geçiş- lilik söz konusu. tkiz Kilise- ler'de iki tane yan yana kilise ve geçiş alanı var. Kapılardan bir tanesini kapattık. Oda ka- rartıldı ve bu şekilde o iki me- kân birbirine bağlandı. Seyir- ci içen girdiği zaman iki ayn kapıyı değıl öbür taraf ıçın ge- çışi kullandı. Böylelikle me- kânsal durumun da kavramla alakasıru kurdurmaya çalıştık. Aydınlık olan alanda aşağı yu- kan sanatçılann çoğu yerleşti- ler. - Yapıtiar hakkında bilgi ve- rir misiniz? AKAY - Türk sanatçjlarda Ömer Uluç'tan Hakan Onur'a uzanan nesiller arası uzantıyı yansıtan bir sanatçı grubu be- lirledım. Altann tam önünde Ömer Uluç'un 'Ada ve Kuş' adlı işi vardı. Yerde mavi bir tu- val, tırmıklanmış bir yüzey üze- rinde borulardan yapmış oldu- ğu birkuş oturuyordu. Kuş, ada ife birleştiğinde sivil- askeri uçaklann kalkıp indiği ve dün- yarun yukandan bakuğı Kıbns'ı ifade ediyordu. Tam ortada Ha- kan Onur'un 'Şems-i Terbiye' 'Şems-i Terbiye' - Hakan Onur .Vınır bölgesinde yapılan bir eylem kapılann açılmasını sağhyor. Serginin gerçekleşmesi durumunda iki halkın aynı anda aynı mekânda kucaklaşması sağlanacaktı. Ayn kalmış akrabalar, okul arkadaşlan üç adım atmak varken dünyayı rurlamak zorunda... yani 'Güneşi terbiye eden' ad- lı işi vardı. Insanın korunduğu güneşte kendi güneşini koyma- smı ifade etmek istiyor. Hacla alakalı bir şey biraz aslında. Kudüs Şövaryeleri camlarla ko- nuşuyor. Hacca giderek insanın kendı kendini aydınlatması gi- bi tasavvuru da içeren teolojik meselelertabiı. Arkasından ma- vi gök gözüken camlann yuvar- laklanyla şemsiyelerin üzerin- deki yuvarlaklıklar birbiriyle bir ilişki içindeydiler. Hemen yan tarafta karşı kar- şıya, bir Kıbnslı bir Türk sanat- çının işleri vardı. Ind Kansu, el yapımı kâğıttan paslanmış bir varil ve kâğıttan taşlan içe- ren çalışması ile Kıbns'ta kir- lenmeyi gösteriyordu. Tam kar- şısındayine kâğıttan el yapımı işiyle Tayfun Erdoğmuş'un Kıbns'ı içeren 'Günce'si var- dı. Bu iki iş birbiriyle bir iliş- kiye girmişti. Kansu'nun ya- nında Emre Zcytinoghı'nun da- ha önce sergilemiş olduğu kâ- ğıt üzerine yağhboya varilleri vardı. Bu da yine kirlenmeyi gündeme getiriyordu. - Çevre Idrlfliği değfl bu yaJ- nızca değfl nü? AKAY-Hem doğal hem kül- türel kirlenme. Kültürel kirlen- meyi Ffliz Ankaç'ın işi anlatı- yordu. Ankaç yakmalarla ger- çekleştirdiği tuvallerin önün- de enstalasyon şeklinde kömür- ler üzerine yanmış bir defter koydu. Defter, 1974 sonrası Türk askerlerinin adaya girme- siyle yavaş yavaş Türk göç- menlerinin buraya yerleşmeye başlaması ve lahmacun kültü- rünün yayılarak adanın kendi- ne ait kültürünün bozulmasını anlatıyordu. Kendi kültürleri- nin kirlendiğini gösteren bu ça- hşma aynı zamanda Kuzey Kıb- nslı Türklerle sonradan gelen Türkler arasuıdakı kültürel çe- lişkiyi gösteriyordu. Bu işin ya- nmda yine Kıbnslı sanatçı Ümit tnatçı'nın bir çalışması vardı. Sicimlerden yapmış olduğu enstalasyon tuval, (bir çerçe- venin içine konan ama nesne kullanılan ve nesnenin çerçeve- yı geçtiği) hem resımdeki ge- çişlılığı hem de enstalasyonla resmin birlikteliğini gösteri- yordu. Aynı mekânda bir de Emel Samioğlu'nun tuval re- simlen vardı. Kilisenin diğer yanında ise soyut resimJer var- dı. Zeytinoğlu'nun primanfres- minin tam karşısına soyut re- simleri koyarak böyle bir geçiş- liliği de sağlamaya çalıştık. Ritfiel ve Mao marşı - tkiz Kiliseler çok ilginç bir mekân— AKAY-Evet. H.yüzyıldan kalma. Rodos Şövalyelerinin hacca yani Kudüs'e giderken yapmış olduğu bu kilise aynı za- manda modern dönemde Ku- düs'e giderken bir geçiş alanı. 1955'te tsraillileryeni kurulmuş vatanlanna doğru bir exodus'u başlattıklan zaman yine Kıb- ns'tan geçerek oraya gittiler. Sergıde bunu anımsatan bir pro- jeksiyon Seza Paker'indi. Du- vara ve kapıya yansıttığı pro- jeksiyon 1955'te Israil'e giden ve bu devletin kurulmasında yardımcı olan Yahudilerin re- simleriydi. Bilgısayartekniği ile siyah beyaz fotoğraf üzerine kırmızı lale figürlerinin bulun- duğu bir hareket sağladı. Paker bu şekilde de azınlıklan bann- dıran tüm Osmanlı cemaatin- de lale ile Batı'nın Türkiye'ye bakmasını ve Doğu'dan Türki- ye'ye gelip oradan Kıbns'a gi- den Yahudi cemaatinin anısını içeren bir video projeksiyon gerçekleştirdi. Bu aynı zaman- da Filistin sorununun ortaya çıkmasına denk düşen Kıbns sı- nır meselesiyle doğrudan bir ilişki kurmaktaydı. Işini Max Roach'un Mao'nun uzun yürü- yüşünü anlatan müziğiyle des- tekledi ve işine 'UzunYürüyüş -LongManrh' adını verdi, Ay- nı salonda KemalAnkaç'm iki kapı arasında bir miğferin bu- lunduğu enstalasyonu vardı. Miğfer yani asker hem yere konmuş demirlerle kapıyı açı- yor hem de bir kültürü parça- lıyordu. Bir kurtarma ve aynı zamanda adayı parçalama ope- rasyonuydu. Tam karşısında da Ümit tnat- çı'nın üç işi daha vardı. 'Bir RitüeT adını vermiş olduğu işi mum ışığında sergiledi. O da re- simle enstalasyon arasındaki geçişliligi ifade ediyordu. Mu- mun üzerine yazılar yazıyor; tuvalin üzerine yapıştırmış ol- duğu tuval resmi fırçasıyla fir- çanın işlevsizliğinden bahset- mek istiyordu. Tüm bunlar so- nuçta hem birbirleriyle ve me- kânla konuştular hem de za- mansız yani geçmiş ve gele- cek zamanı mekânda aynı ana yerleştirdiler. Vvncenzo Pergolizzi 'ninyönettiği 'Galata Oda Korosu 'nun amacı herkese ulaşmak ıdushımmsı birmozfdk • Barok ve Rönesans dönemi bestelerini yedi ayn dilde seslendiren 11 kişilik 'Galata Oda Korosu', Türk, Italyan, Ispanyol, îngiliz, Alman ve Fransızlardan kurulu. Koro, 'mutlu ve banşçıl' bir dünyanın küçük bir prototipini oluşturmayı amaçlıyor. AYŞE KÖKSAL Şef Vıncenzo PergoKzri'nin yöneti- minde bir araya gelen Galata Oda Ko- rosu çeşitli ülkelerden gelip halen Tür- kiye'de yaşayan yabancı ve Türk üye- lerden oluşan bir koro toplulugu. Gûl- sen YavuzkaL Ursula Schrödebecker. Monica Gentina CneL Irene AuKnger, Evelyne Besse, Bilun Gürpuıar, Ühan Köse, BernardDeau, Loius Ungemach ve Ramon Galey'den oluşan ve polifo- nik, çokseslı müzik yapan Galata Oda Korosu'nun amacı hümanist düşünce- lerle geniş bir dostluk yelpazesi ve kül- tür mozaiği içinde herkese ulaşacak bir müzik yapmak. ltalya'da müzik öğretmenliği ve ga- zetecilik yaparken 1992 yılında îstan- bul'a gelen ve Özel İtahyan lisesi'nde müzik öğretmenliği yapmaya başla- yan Pergolizzi, bir iki yıl içinde Türk- çe ögrenip kendini buraya 'adapte' et- miş. Bu süre içinde kendi gibi çeşitli nedenlerle Türkiye'ye gelen yabancı müzik tutkunu insanlarla karşılaşınca 'uhıstorarasıbir koro' kurma fikri doğ- muş. tlk önce sekiz kişi olarak kuru- lan koro şimdi aralannda Türk, Italyan, tspanyol, Îngiliz, Alman ve Fransizla- nn bulunduğu 11 kişilik bir koro hali- ne gehniş durumda. Her zaman Gala- ta 'daki bir evde çahşmalannı sürdür- dükleri için 'Galata Oda Korosu' adı- nı alan grubun konserlerinde hiç enst- rümankullanılmıyor. "Benceengûzel enstrûman insan seskür" diyen Pergo- lizzi şöyle söylüyor: "Ben de öpkı bir orkestra şefi gibi farkb tonlardaki ses- leri üpkı bir keman, vurmah ya da çeK k> gibi yönetiyorum. Ben de aynı za- manda koroda şarkı söylediğim için çok koiay ohnuyor tabü." Amatör olarak çahşmalannı sürdü- ren koro üyeleri diğer taraftan da pro- fesyonel işlerini yürüttükleri için her zaman 11 kişi olarak sahne alamıyor. "Çoksesli müzik korosu olduğumuz için ashnda her ton seseihtiyaamız var" diyen Pergolizzi devam ediyor * Ama aynı zamanda kendi işlerini yürütme- ye çahştıkları için bazen bir bas, bir te- nor ya da mezzo-soprano eksik olabi- Byor.Ama geneflikleahı kişryekadarge- nel bir ses dengesi oturttuğumuz za- man sahne almaya çalışryoruz." Çokseslı müzik yapıtlannın genellik- le 15. ve 16. yüzyılda, Rönesans ve Barok döneminde yazıldığını belirten Pergolizzi konser programlannı uzun araştırmalar sonucunda oluşturdukla- nnı ifade ediyor: "ÖzeDikle tnternet yoJujiabirçokbestejeulaşabüiyorum. ArOk çoğu zaman ttah/a'da bulundu- ğum kin kuDanabfleceğim kaynaldarda- ha genişledi Bir de koroya girip çıkmış, ya da halen bizünk birİikte çahşan ve yurtdışında yaşayan arkadaşlarunızia ilişkimizi sürdürdüğümüziçin onlarda bulduklan parçalan bize gönderiyor- lar." KiBseleri tercih ediyoriar Önceleri haftada üç-dört gün bir ara- ya gelen koronun çalışmalan Pergoliz- zi'nin Italya'ya dönmesi ile biraz de- ğiştiğıni ifade eden şef şöyle ekliyor: M Ayda en azbir kere, bir hafta ya da on beş gûnlük sûrelerie tstanbul'a gelryo- 'Galata Oda Korosu' konserlerinde hiç enstrûman kuBannuyor. rum. Buaradaarkadaşlanmkendiara- lannda prova yapryor ve besteleri çab- şıyor. Ben gektiğimde ise onlara katıb- yorum ve eksikleri, degişiklikleri ta- mamhyoruz. Bu dönemlerde daha sık ve yoğun çahşmayapmakdurumunda kairyoruz.". Konserlerden elde ettikleri geliri 17 Ağustos depreminden önce çeşitli yar- dım kurumlanna, şimdi ise deprem- zedelere bağışladüdannı belirten Per- golizzi, konser verecekleri mekânlan özenle belirlediklerini ifade ediyor. îtalyan şef, polifonik müzik yaptıkla- n için hem sesin çok iyi yayıldığı hem de mistik atmosferi ile bestelerin ya- zıldığı dönemleri dinleyiciye yeniden yaşattığı için kiliseleri tercih ettikleri- ni de sözlerine ekliyor. Her konserde Barok ve Rönesans dönemi bestecilerinin yapıtlannı îngi- lizce, Fransızca, Ahnanca, Türkçe, Ital- yanca, Latince ve Ispanyolca olarak yedi dilde seslendirmeye çalıştıklarmı belirten Pergolizzi şöyle diyor:" Kon- serlerde böyle bir denge kurmamız bi- zim kin çokönenüLÇünkü biz hem &rk- h ülkelerden hem de farkh dinkrden ki- süerinohışrurduğu çokseslibir koroyuz. Belki de hayaüni kurduğumuz kültür- lerarası ve dinlerarası etkileşimin ve dosüuğun yaşandığı mutlu ve banşçıl bfrdünyaıımkûçûkbirprotofymioiuş- turmaya çahşjyoruz. Dünyada ulusla- rarasıbir mozaiğin olduğuna inandığı- mız içinmüzikyohıyla dostluğun ve ar- kadaşhğın yayıiması mesajmı vermeye çahşryonız. Üerideyurtdtşuıda verece- ğimiz konserlerle Tûrkiye'de bir araya gelmiş bir koro olarak banş mesajınu- n her tarafa taşnnayı dûşûnüyoruz." YAZIODASI fc SELİMİLERİ Kafka'mn Devlet Sanatçılığı Yetenek ve değer açısından Franz Kafka ol- madığımı elbette bilirim. Ne var ki yaşama se- rüvenim, gün geçtikçe, Kafka'mn hayatına ve eserine benzedi. Yıllardan beri Gregor Samsa'nın Dönûşûm'öe bıraktığı yerden ötesini yaşryorum: Kınkanatlılar- dan irice bir böcek. Televizyon kanallannın ve ma- gazinlerin 'sanatçı' diye sunduklannı izlerken, _ bir yazarın hamamböceği olmaktan öte çaresi kalmadığının bilincindeyim. Fakat arada bir terslikler oluyor İrice kınkanatlı gizlendiği kuytu köşeden çe- şitli sebeplerle gün ışığına zoıia davet ediliyor. Hep gecelerde, el ayak çekıldikten sonra, yoğun karanlıkta ortalıga çıkmaya alışmış böcek, zorun- lulukla insan içine çıkıyor. Bu hazin serüvenlerimden biri de, devlet sa- natçılığı unvanımdır. Bakın anlatayım: Herhalde iki yıl oldu, hayli soğuk bir pazar ak- şamıydı. Ikiarkadaşımla birlikte meyhanedeydim. O sıralar, çağın teknık gelışmesine uyum sağla- mak amacıyla bana aldırtılmış çok kıymetti cep telefonum çaldı. öylesine az çalıyordu ki, her zaman, herdefasında paniğe kapılıyordum. Bin- bir güçlükle çantadan çıkardım kıymetli cep te- lefonumu. Ankara'dan bir arkadaşım, haberlerde dinle- miş, devlet sanatçısı olmuşum. Bunca yıi son- ra, bir yandan da, durup dururken böylesi bir un- vanla devlet katınca onurlandınlmam beni bir- takım kaygılara alıp götürmedi değil. Masa arkadaşlarım sevinç içindeydiler. Onlar, devlet sanatçısı olunca, birinci dereceden me- mur aylığı alacağımı, hem de ömür boyu alaca- ğımı söyleyince, kaygılan unutup yağmurlu so- kaklara fırlamıştım... Eh, hem Dönüşüm'ün, hem Yeraltından Not- lar'vn kahramanı ben, bundan böyle, geçinmek uğruna seksen kapının ipini çekmekten kurtulu- yor, tören-mören bittikten sonra nemli, esmer kö- şeme çekilip kendimi büsbütün yazılanma veri- yordum... Bu bir rüyaydı. Rüyadan uyandığımda, zırnık para almayaca- ğımız ortaya çıktı. Uçağa binerken yüksek kişi- ler salonuna aJınacaktık ve de cenazelenmiz dev- let töreniyle kalkacaktı... Tam bu sırada kaygılanmda haklı olduğum da anlaşıldı. Curcuna başlamış; vay akdın-vay alma- dın! tartışmalan ayyuka çıkmıştı. Senin hakkın, fılanın değil. Sakın alma o ödülü! (ödül?!) Hiç ol- mazsa Ankara'ya gitme. Geri çevir!.. Yine çok soğuk bir sabah, ilk uçaklaAnkara'ya gidiş. Neden yapıyordum bunlan? Artık devlet sanatçısı bir hamamböceği olduğuma göre, bi- raz daha korkusuz davranabilirdim. Bu kez de •• 'aile terbiyem' tutmuş, unvanı verenler» ay*p olurdiyordum. Dahası, tasavvufa bitmeztüken- mez bağlılığımla, gönül kırmak endişeteriyle görv- lü kınk hale geliyordum, Sonrasını herkes biliyor. Dostumuz Mehmet Güleryüz dava açtı. Oeviet sanatçılığının yasa- lara uygun olmadığı ortaya çıktı. Yine sorular, ya- nrtlar, bu konuda ne düşünüyorsunuzlar... Ara- da devlet sanatçısı kartımı bir an önce almam için bakanlıktan neredeyse emir kipli telefonlar... Mehmet Güleryüz davayı kaybetti dediler. Da- nıştay. Danıştay'dan son karar, dostumuz Meh- met Güleryüz yine kazanmış, devlet sanatçılığı iptal... Ankara'lara boşuna gitmişiz. Boş yere günler- ce üzülmüşüm. Alması, daha doğrusu alıp almaması bir dert olan devlet sanatçılığı şimdi bir komedi. Evlere tebligat yapılacak ve bu unvanı taşımadığımız bil- dirilecekmış. Düşünebiliyor musunuz, birroma- na iki satır eklemek için ter dökerken kapı çalı- nıyor, bir memur, elinde defter ve zarf, kimlik gösterdikten sonra defteri imzalıyorsunuz, zarfı açıp durumunuzu okuyorsunuz... Kafka'mn eserinde hüzün vardır. Bunlar daha çok Hüseyin Rahmi'lik. Burada her şey Hüseyin Rahmi'lik. Hamam- böceğinin devlet sanatçılığı başka türlü mü ola- cak sanıyordunuz... Fazıl Say'ın Almanya konseri • BERLtN (AA) -Fazıl Say Uluslararası Ruhr Piyano Festivali kapsamnıda Ahnanya'nın Bochum kentinde dün bir konser verdi. Konseri destekleyen ve merkezi Essen kentinde bulunan Türkiye Araştırmaiar Merkezi'nin (TAM) yaptığı açıklamada, Say'ın konserinin 'Kültürler Arası Krizleri Gidenne Projesi' kapsamında düzenlendiği belirtüdi. Aynca bu konserin Almanya'daki çok kültürlülüğün teşvik edilmesi yönünde önemli bir faaliyet olarak görüldüğü kaydedildi. K Ü L T Ü R ÇlZlK K A M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle