27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 3 ŞUBAT 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kutturfa cumhuriyet.com.tr 15 "Yönetmen Atıf Yılmaz, 12 Eylül döneminde yaşananlan bir çocuğun gözüyle aktanyor Hüzi'mlügeçmişe ncüfbirbakışS.RAYANYİRMİBEŞ Henüz beş yaşında bir çocuk: Adı Metin. Anne- si Ayten gözaltında, babası Rasim aranıyor... 12 Ey- lül darbesinin ilkgünleri... AnfYümaz, Habib Bek- taş'm 1997 lnkılap Kitabevi'nin 70. yıl roman ödü- lûnü kazanan Gölge Kokusu adlı kitabından beyaz- perdeye uyarladığı 'Eylül Fırtınası' ile 12 Eylül 1980 'den günümüze uzanan bir süreçte dönemin de- ğerlendirmesini yapıyor. Filmde parlayan çocuk oyuncu Kutay Ozcan, torun Metin'i; başanlı yoru- muyla Tank Akan, dede Hüseyin Efe'yi canlandı- nyor. - Tunç Başaran'ın 'Uçurtmayı Vurmasınlar'daki gibi siyasi kargaşalarla yaşamı doğrudan etkilenmis bir çocuğun gözünden olaylan aktarmakla, yakala- dığıntz naif anlaüm romandan mı kaynakJandı? ATIF YILMAZ - Çocuk bakışıyla anlatmak. ro- mandan kaynaklanıyor ve farklı bir boyut getiriyor; gerçeğin, dramın yoğunluğunu bıraz hafifietirken bir taraftan da daha yoğunlaştırabiliyor, ikisi bir arada olabiliyor. O bakımdan romandan gelen bir şey var, ilginç bir anlatım şekli, sorunu izleyiciye ulaştır- mak için daha etkileyici biryol gibi geldi. - 1990'da çektiğiniz 12 Eylül öncesi 68 kuşağuun dranuru anlatan 'Bckle Dedim Gölgeye'den sonra Türkiye'nin yakın tarihini farklı bir bakış açısıyla ele alan birdönem filnıi 'Eylül Fırtınası' 'Politik' içe- rikli bir nim çekmeye nasıl karar verdiniz? YILMAZ -Doğrusunu isterseniz baska bir proje üstünde çalışıyordum. Onun da beşte dördü yurtdı- şında bir metropolde geçiyordu, fakat çıkamadım o projenin içinden ve son anda vazgeçtim; çünkü ne iyi ne de ticari bir film olacaktı. Bu projeyi ertele- yince Habib Bektaş'tan gelen öneriyi değerlendir- dim. Romanı okudum \e Türkiye için yararlı ve iyi bir film çıkabileceğini düşündüm. Gaye Boralıoglu ile senaryo üzerine çalışmaya başladık v e sanıyorum ki çok kötü bir şey çıkmadı ortaya. tnsanlara belki o günleri hatırlatmak çok sevimli bir şey değil ama.. çocuğumuz, Kutay Ozcan da bunu telafi eder diye düşünüyorum. Onu 100 çocuk arasından seçtik ve bütün ekibi eğlendirdı film çekilirken, inanılmaz bir çocuk. - Romanı filme uyaıiarken hangi noktalarda yo- ğunlaştınız? YILMAZ - Sinemada bir roman uyarlaması ya- parken romanı bilinçaltma atıp, unutup yola çıkmak lazım, detaylara takılırsanız işin içinden çıkamazsı- nız, ömeğin filmde yer vermediğimiz Almanya yıl- lan, kitapta uzun uzun anlatılmıştı. Film romanla ay- nı duygulan taşıyan, ama çok daha klişe yapıda ol- du. Roman çok farklı, ömeğin romanın sonunda de- de Hüseyin Efe komik bir biçimde delirir aslında. Sinemada ise deliliği yansıtmak çok zor, özellikle bizim gibi toplumlarda deli ciddiye alınmıyor, ko- mik bir figür gibi hatırlıyor izleyen. Böyle olunca ""Piffffffil i t . ;H j »ı 11 m * ı f ı M »jj jfm.üçük bir adada bile 12Eylül'ûn bir aileyi nasıl darmaduman edebildiğini yansıtmak istedik. Temelde işkenceyi göstermeden, yaşananlann insanlan nasıl • etkilediğini, değiştirdiğini anlatmaya çalıştık. Çoeuğun sorduğu sorular ve cevaplan ve çocuğun değişimi üzerinde durduk. Kutay Ozcan bütün ekibi eğlendirdi fHm çekiürken, inanılmaz bir çocuk. Hüseyin Efe rolündeki Tank Akan çok başanlıydı. Zara, rürkücü kimliğinden tamamen farklı karakter oluşturdu. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) dozunu çok iyi ayarlamak gerekiyor. Biraz daha de- liliği abartsak komik olabilirdi. Bu anlamda Hüse- yin Efe rolündeki Tank Akan çok başanlıydı. Temel- de işkenceyi göstermeden, yaşanan şeyin yan etki- leriyle insanlan nasıl değiştirdiğini, nasıl yansıdığı- nı anlatmaya çalıştık ve daha çok çocuğun sorduğu sorulara önem verdik; çünkü o sorular bize de bir- takım şeyler açıyor. Örneğin, annesine 'Işkence ne- dir', 'Biz hapis miyiz burada' dediği zaman veya 'Biz kominiks miyiz?' dediği zaman. O sorulann ce- vabı, çocuktakı değişimin üzerinde durduk, uyum- suz bir öğrenci oldu mesela o yaşananlann içinde. Başta çok saf, naif bir çocukken, okula başladığı za- man çok uyumsuz bir çocuk haline geldi. Küçük bir adada 12 Eylürünçokbüyüketkisiolmaması lazım ama bunun o kadar küçük bir yerleşim biriminde bi- le bir aileyi nasıl darmaduman edebildiğini anlatma- ya çalıştık. - Jenerikte 12 Eylül'e damgasını vuran Kenan Ev- ren' i ve olaylan yansıtan gerçek görüntüieri kullan- ma fıkri nasıl doğdu? YILMAZ - Benim karanmdı, Gaye biraz karşı çıktı ama sağolsunlar arşivlerinden yararlandığımız MehmetAfi Birand'ın, Ash Hürmen'in yardımlany- Ia, jeneriği yaptık ki fena da olmadı bence. - Mekân anlamında niçin SalihB değfl de Bozca- ada'yıterdhettiniz? YILMAZ- Habib Bektas Salihlili, oraya gittik fa- kat çok yoz ve berbat bir kasaba haline geldiğini gör- dük. Bağlar, teknolojik hale gelmiş, görsel anlam- da hiçbir hoşluğu yoktu. Doğru dürüst bir bağ evi bile bulamadık. Bozcaada'yı biliyordum ve birden çekim için uygun olabileceğini düşündüm. Ada, ger- çekten bozulmamış bir yer. Adanın görsel olarak filme çok şey kattığını düşünüyorum. 'Bugûnkü gençlikten umutlu değilim' - Deniz Türkali, Oktay Sözbir gibi deneyimli yar- dıma oyunculann yanı sıra Zara. Selahattin Duman gibi popüier isimleri bir araya getirmişsiniz-. YILMAZ - Zara yerine, Yeşim Salkım oynaya- caktı bu rolü, kocası da sponsorumuzdu; 250 bin do- lar koymuştu yapım için. Hakan Uzan senaryonun politik olmasından korkarak son anda kansının oy- namasına engel oldu. Zara'yı ben tanımıyordum doğrusu, çekimden 20 gün önce bağlı olduğu mü- zik firmasından beni aradılar ve çok yetenekli oldu- ğunu, onunla bir film projesi yapmak istediklerini söylediler ve benden yardım istediler bu konuda. lş çıkmaza girince gittim Zara'yı gördüm, baktım çok zeki, hoş ve yetenekli. Bizim için büyük şans oldu, sesli çekmemize karşın, çok başanlı oldu. O rürkü- cü kimliğinden tamamen farklı bir karakter oluştur- mayı başardı. Selahattin Duman, 'Bana rol ver bir fîlmde'dedi. 'Olur' dedim, polis şefini de çok da iyi oynadı hani. • Filmdeki Metin karakteri bağlamında, bugünün ve geleceğin gencliğini nasıl değerkndiriyorsunuz? YILMAZ-1980'e kadar müthiş bir sağ ve sol ara- sında anarşi ve çatışma ortamı var diye şikâyet edi- yorduk. Bugün o dönemin Türkiye için çok daha ya- rarlı bir dönem olduğunu düşünüyorum. Çünkü top- lum dinamik bir toplumdu, birtakım düşünceler ça- tışıyordu. 80 sonrası çeşitli baskılarla gençliğin üze- rine ölü toprağı serpilmiş gibi oldu. 80 öncesinin o dinamik gençliği maalesef yok; inandığı fikirler uğ- nına çarpışan, dövüşen, yazan, çizen... O yönden, bayağı geriye gitti Türkiye bence. Bu da o cuntanın baskısıyla ve çıkardıği yasalarla oldu tabii. Bugün- kü gençlikten o kadar ümitli değilim. tstisnalar ka- ideyi bozmaz ama, o dönemin dinamizmi ve yara- tıcılığı yok artık toplumda. Bugün bayağı giyimiy- le, yediğiyle, içtiğiyle ve Amerikan filmi merakıy- la Türkiye'nin hiçbir sorunuyla ilgilenmeyen bir gençlik var gibi geliyor. Bu, üzücü ve insanı ümit- sizliğe sürükleyen bir olay. lleriye doğru ne olur bi- lemiyonım ama, 80 cuntasının çok büyük kötülüğü oldugu ortada. Avrupa Birliği ve globalleşme de çok büyük bir tehlike tabii. Globalleşme hikâyesi, Ame- rikan kültürünü hepimizin kabul etmesi anlamına ge- liyor. Amerika'nın kendi seçtiği ve bütün dünyaya empoze ettiği birşey. Bilinçli ülkeler buna hiç olmaz- sa kültürel açıdan karşı çıkıyorlar. Bizimkilerde öy- le bir şey olmadığı için Türkiye'nin geleceğinin bu açıdan parlak olduğu söylenemez. 'Çocuğun gözü> le küçük bir ailenin küçücük bir problemini bir ülke probtemi haline getirdik. Çok daha doğru oldu.' ' 12 Eylül filmlerinin en doğrusu' - Romandaki dedeyi nasıl yorumladı- nız? TARIK AKAN - Romandaki dede Salihli'de bir ovada yaşıyordu, ama biz bunu adaya uyguladık; çok daha iyi ol- du. Çıkanmlanmagöre, canlandırdığım dede 70-80 yaslannda. Tam bir köylü, hiçbirbilinci yok, fakat olaylar ona zor- lamayla bir bılinç. farklı bir dünya ba- kışı getiriyor. Bu öğeden yola çıknm, ama romandaki dede degilim. Adanın getır- miş olduğu kültüre sahip bir dedeyi canlandırdım. Deniz, insanda bir kül- tür farklılığı yaratıyor. Hüseyin Efe. Gü- neydoğu'da ya da dağlann başında olan bir dede olsaydı çok daha bilinçsiz ola- rak işlerdim. Bir şeylerin farkında. ama olaylan tam sezememiş. Ama olaylar yava§ yavaş bir şeylerin farkına vardır- hyor. Oyle bir yorumla girdim. Tabii o kadar yaşlı değilim, ama bunu da otu- ruşlarda ve kalkışlarda, jestlerde ve mi- miklerde altmı hiç çizmeden sergileme- ye çalıştım. Böyle olunca, seyirci de ro- lü gerçekten bir yaşlıymış gibi ele aldı. Bundan da mutluyum, hedeflerime ulaş- mışım. - FHmde Hüseyin Efe karakterini.Ok- tay Sözbir'in canlandirdığı Koreli'nin güçlendirdiğini düşünü\or musunuz? AKAN - Filmde, Korelı benım en sa- mimi arkadaşım, ama onun da bilinci üç asağı beş yukan benimki kadar. Bura- da dostluktan kaynaklanan bir dayanış- ma var. Dede ile Koreli, belirli bir kül- tür seviyesinde değiller. Dede gördüğü, yaşadığı olaylarla delirme noktasına geliyor. Ama okumuş yazmış bir insan kültürüyle, bilinciyle meseleyi çözer. Çözemediği zaman hastalık noktasına kadar gider ki, o üzüntünün sonucunda birçok insan dünyadan göçtü gitti. De- de, eşinin de o üzüntüden, sıkmtıdan yasamını kaybetmesiyle bir bılinç yük- selmesi yaşıyor ve bamteli atıyor. Polis şefıne verdiği tepki, Kurtuluş Sava- şı'ndan, kökten gelen bir bilinçtir. Va- tan haini lafını hiçbir Türk kabul ede- mez. - Shasi olavlan elestiren filmleriniz arasında 'Eylül Fırtması'nı hangi çizgi- de degerlendiri>»rsunuz? AKAN- 198Ödarbesı, 1970 darbesin- den çok daha ağır yasandı, çok daha sıs- tematık götürdüler olayı, çok kişinin ca- nı yandı. çok büyük kitlenin üzerine gi- dildi. 12 Mart 1970 darbesi sanata yan- sıtılamadı. çünkü baskılar, sansürler en- • Tank Akan, 'Eylül Fırtınası'ndan çok mutlu. "Bugüne kadar ne sergilemek istediysem, düşüncelerimi, kişiliğimi ortaya koymuşum" diyor. gel oldu, ama 80de hemen darbeyı eleş- tiren fılmler yapmaya çalıştık. Bunlar- dan biri 'KarartmaGeceleri'dir. 1940'la- nn Türkiyesi'ndeki baskıcı, tek parti döneminin yanlışlan ve onun baskısın- dan bir aktarma yaptık 80'e... Ve san- sürdüşüncesindeki insanlar bizim 'Ka- rartma Geceleri'ne herhangi bir kulp takamadılar, çünkü başka bir tarihsel dönemi anlatıyordu. Sonra 80'lerde çek- tığimiz 'Ses'te gözleri kapalı işkence görmüş birgencin ışkencecisıyle karşı- laşıp onu tanıması, aralanndaki çelışki- yi o dönemde yansıttık, ama 'Ses'te 1980 darbesini bu denli güzel eleştiremiyor- duk. Korkuyorsun birçok şeyden; film yasaklanabilir, oynamayabilir, bütün bu uğraş çöpe gidebilir, mâhkemelerde sü- rünebilirsin, başına bir şey gelebilir... Böyle aralardan derelerden gittiğin za- man da hedefe ulaşamıyorsun. Arka- sından 1980 darbesini ilk elestiren film- lerden biri olan 1981 tarihli 'Yol' geli- yor. Orada da bir baskı var. ama 1980 diye altı çizilmiyor. 'E>1ül Fırünaa' bu- güne kadar yapılmış 12 Eylül filmleri arasında en doğrusu. Bu sıkıntılan mil- yonlarca insan çekti bu ülkede, çok da acı çekti. Biz küçük bir ailenin küçücük bir problemini bir ülke problemi haline getrrdik ve bunu çocuğun gözüyle, anım- sadığı kadanyla koyduk ve çok daha doğru oldu. 'Eylül Fırûnası' sinemaka- riyerimde çızgime dahil olan bir film. Film yavaş yavaş diğer filmlerimin önü- ne geçmekte. Çok mutluyum filmden. Düşüncelerim, kişiliğün. bugüne kadar ne sergilemek istediysem bunu koymu- şum. - Depolitize edilmiş kuşağa nasıl ba- kıyorsunuz? ~AK\N -1980 sonrası kuşak bilinçli olarak apolitıze edildi. Herkesin politik bir düşüncesi olmak zorunda. Apolitik bir insan gene politiktir, ama o çizginin en alt sırasında ve sağda kalmış bir po- litikanın içindedir, muhafazakârdır. Genç- lerin hepsi apolitik, bu nedenle de ma- teryalizme değil fızikötesi kuramlara inanan, dünyaya çok daha farklı bakan bir kuşak yetişti. fleride ülke bunun za- rannı anlayacaktır, 2000'lere gelindi- ğinde bakıyorsun hiç umulmadık oy pat- laması ortaya çıkabiliyor. Toplumda son günle.de yaşanan kaosun nedeni de bu. Gençlerin okuyarak. araşörarak hangi dü- şünceye inanırlarsa inansınlar bunu sa- vunmalan gerekir. Apolitik bir insanı doğru bir insan olarak kabul edemiyo- rum. Bektaş, politik aktarımı yoflun bir dllle yapryor 7 4 FiIm9 romanın özünü yansıtmış - Romanı film yapma teklifi Yümaz'a sizden gitnıis.» HABİB BEKTAŞ- BufilmiMemduh Ün de yapmak istedi, olmadı, anlasa- madık. Aüf Bey gibi bir ustanm, cesur bir yönetmenin, özellikle kadmlar üze- rine yaptığı filmleri düşünürsek, roma- nımda da filmin izdüşümünü yakala- masını olumlu buluyorum, seviniyorum. -'Gölge Kokusu', 'Eylül Fırtınası' ol- duğunda anlamı yitmiş mi? BEKTAŞ-Romanın, sadece basit po- litik bir çerçeveden değil, çok daha de- rinden bir bakışı var. Filmde de bunun yansıtılmış olduğunu gördüm. Atıf Bey o çocuksuluğu, saf- lığı bence iyi yaka- lamış ve Kutay da çok başanlı bir oyuncu, inanılmaz derecede... Kutay'ın bu kadar başanlı olabileceğini düşün- memiştim, çok şa- şırdım, oyununu çok sevdim. Tank Akan da çok usta, çok deneyimli bir oyuncu. Dede be- nim tarifimden bi- raz farklı ama Tank Bey bunu kendisi de belirtti zaten. Bir si- nema izleyicisi ola- rak filmi güzel bul- dum, duygulandım, etkilendim, zaman zaman ağladım bi- le. Bir de sadece hoşcavakit geçirile- cek değil, üzerinde içeriğiyle tartışıla- cak bir film. Türk insanı ve yakın tari- himizin tartışılması için bir kazanım di- ye düşünüyorum. Bazı tabulann yıkılması, işkencenin, 12 Eylül darbesinin tartışılması konulanna hep olumlu bakıyorum. Bu malzemeyi 50 tane yönetmene verin. hepsinden farklı farklı şeyler çıkar ama bu Atıf Bey'in fılmidir, onun yorumudur ve ben- ce romanın özünü yansıtmıştır ve bu çok güzel ama 400'ü aşkın sayfalık romanı film olarak düşündüğümde, isterdim ki ne kadar paragrafvarsa ne kadar saür var- sa, virgül. nokta, ünlem işareti varsa hepsi beyazperdeye aktanlsın. Bu da40- 50 saatlik bir film yapar ve mümkün değil tabii. Böyle saatlerce süren bir şey hayal ediyorum, aslında en büyük çocuk benim, böyle çocuksu bir düşüncemi söylüyorum, bu tabii mümkün değil. "Bir sinema izleyicisi olarakfilmi güzel buldum, duygulandım, etkilendim, zaman zaman ağladım bile. Türk insanı veyakın tarihimizin tartışılması için bir kazanım diye düşünüyorum." (Fotoğraf: BERND BÖHNER) ütopya... Sinema, apayn bir sanat dalı. - Roman, yasamınızdan izler taşıyor mu? BEKTAŞ-Tabii içinde gerçekler var. Bir sürü insan işkenceden gecti, ruhsal olarak çöküntüye uğradı, aileler bölün- dü, bir sürü çocuk perişan oldu. Elbet- te gerçekleri vurguluyorsunuz ama bu- nu bir roman gerçeği çerçevesinde, in- sanlarımızı şablon durumuna düşürme- den yapmak zorundayız. - Romanda. olaylan niçin birçocuğun dilinden anlattınız? BEKTAŞ-Bütün insanlarda biröz, töz. cevher var. Bu çocuklarda çok daha yo- ğun, yaşlandıkça bundan bir şeyler yitiriyoruz hep. Bu- nu ne kadar çok muhafaza edebiür- seko kadar çok ço- cuğuz, o kadar çok insanız diye düşü- nüyorum. Bu. ço- cuklarda kirlenme- mişliğıyle, bütün- lüğüyle, çıkar kav- galanndan uzaklı- ğiyla daha çok göz- ler önüne serilebili- yor. Çocuklar duy- gulannı daha taraf- sız, daha yalın orta- ya koyabiliyor. Bundan yola çıka- rak bir çocuğun gö- zünden vermeye ça- lıştım ama ilk yaz- dığım şiirlerden be- ri bilinçli olmadan belki bütün yazdık- lanmda hep öne çı- kan birçocuk tema- sı vardır. -Solvesağgörüş- lü iki ailenin çocuk- lannın aşkını kur- guya özellikle mi yerlcstirdiniz? BEKTAŞ - Özellikle değil yaşam da yapıyor bunu. Çocuk karşısındaki insa- na bakarken, onun siyasal kimliğine de- ğil, hayattaki davramşına bakıyor çün- kü özünde ailesi ya da yakın çevresinin genel, hatta politik turumu nedeniyle çocuğun kendisi de eziliyor. Dikkat eder- seniz Metin de babası nedeniyle ezilir, acı çeker, babasıyla ilgili gerçekleri ka- bul etmek istemez. Diğer yandan Me- tin'in sevgili gibi gördüğü kız çocuğu da ezilir, babasınm dayatmasıyla Kuran kursuna gitmesı, bas örtüsü takması... Bu çocuklar birbirlerinde bir şeyler buluyor, bence bu aşk da değil, bir dostluk. en azın- dan bedensel aşklardan uzak. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Kitaplar Arasında... Kitaplannı her zaman hayranlıkla okuduğum Pro- fesör Sayın Cemal Yıldınm, Evrim Kuramı ve Bağ- nazlık adlı değerli yapıtının önsözünde son derece önemli şeyler söyiüyor her zaman olduğu gibi. Son haftalarda basınımızda az da olsa, kimi köşe yazar- lan kuantum fiziğinden, bilim felsefesinden, evrim ku- ramından, Darwin'den, Einstein'dan söz açmaya başladılar. Sevindirici bir gelişme bu. Böylesi haya- ti önemi haiz konulara postmodern bir bulanıklıkla yaklaşıp meseleyi çorbaya çevirmek yerine, bilgiyi herkesin anlayacağı, temiz ve duru bir dille aktarmak en akılcı tutumdur. Sayın Yıldınm, bizim toplumda da, Amerika Birle- şik Devletleri'nde de güçlü olarak ortaya çıkan bir cins dinsel bağnazlıktan söz ediyor önsözünde. Hu- rafe erbabı, yirmi birinci yüzyılın başında bile evrim düşüncesini "bilim dışı birsaplantı" suçlamasıyla ka- ralamaya çalışır. On altıncı yüzyıldan beri bilim kar- şısında sürekli gerileyen teolojinin içine düştüğü ye- ni bir çaresizlikle karşı karşıyayız. Evrim yoktur diyorlar, insanlar/canlılar evrilmemiş- tir. Evrende her şey gibi canlılar da Tann'nın eseridir. Şimdi "yaratışçılık" olarak bilinen bu akım son yirmi yıl içinde, özellikle ABD'de güçlenmiş, kimi eyalet- lerin eğitim programlanndan Evrim Kuramı'nın çıka- rılmasına kadar gitmiştir işin ucu. Arkansas'da, Ohio'da liselerde Darvvin okutulmuyor. Amerika'da- ki geriye kalan elli eyaletin binlerce lisesindeyse oku- tuluyor elbette. Kuşbakışı okurlan anımsarlar, bu köşede arada sı- rada sormuşumdur lleri gelenlerimize, yöneticileri- mize, devlet adamlarımıza sorulsa, bir anket yapıl- sa kaç kişi çıkar içlerinden Darvvin'in Evrim Kuramı'nı savunacak? Bilim Felsefesi, Bilim Tarihi, Matematiksel Düşün- me, Bilimin Öncüleri, bunlar Sayın Yıldınm'ın yapıt- lanndan bazılan. Bilime, aydınlığa, evrime tutkulu in- sanlar için elzem, gerçek başucu kitapları. ••• Cumhuriyet ailesinden Behiç Ak usta bir karika- türcüdür, birinci sınrf bir oyun yazandır, ödüllü bir bel- gesel film yönetmenidir, çocuklar için öğretici, bir- birinden güzel krtaplann yazandır. Behiç Ak şimdi de enfes bir öykü krtabıyla çıktı karşımıza. Yıldızların Tembelliği (fletişim Yayınlan). Yazann Bina, Aynlık ve Hastane adlı oyunlan, tiyatro yazınımızın sıkı, iyi ya- zılmış, hep oynanacak oyunlan arasında sayılmalı- dır bence. Ama öyküleri de en az oyunlar kadar us- ta işi. Kim Kime Dum Duma'nın tiryakilerinden biri olduğum için (ben Kamil Masaracı'yı. Semih Po- roy'u da çok beğenirim) Sayın Ak'ın o soğukkanlı/ hınzır üslubunu öykülerinde de yakaladığımı san- dım. Günlük hayatın, günlük hallerin içlerinde barı- nan normal komikliği, güçlü bir mikroskop gibi su- nuyor Behiç Ak meraklı okuruna. ••• Geçenlerde sözünü etmiştim, Immanuel Kant'ın Pragmanlar adlı yapıtı Oruç Aruoba'nın enfes çe- virisiyle yayınlandı (Altıkırkbeş Yayınları). Bu olağa- nüstü kitabı kısa zamanda ikinci kez okudum. Kant seksen yıllık ömrünün (1724-1804) tamamını Ko- nigsberg kentindeyaşamıştır. MezartaşırMn üstünde, ünlü yapıtı Pratik Aklın Eleştirisi'nin Sonuç bölümü- nün ilk tümcesı yer alır: "İki şey, üzerlehnde ne ka- dar sık dunıp düşünsem, gönlümü hep yeni ve git- tikçe artan bir hayranlık ve saygıyla dolduruyor üs- tümdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası." Bu cümle birçok nedenden ötürü hep yüregimi tit- retmiştir benim oldum bittim. Derken bir başka ki- tap, şair Ismet Özel'in olağanüstü güzellikleri, de- rinlikleri içeren yeni kitabı Bir Yusuf Masalı'nı oku- dum. Yirmi dokuzuncu sayfada şu dizeler: "Başkalannın aşkıyla başlıyor hayatımız başkalannın düşünceleriyle değil. 'Üstümde yıldızlı gök' demişti Konigsberg'li 'içerimde ahlâk yasası'. Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa? Istergözünü oğuştur, istersen tetiği çek idam mangasındasın içinde yasa varsa. Girmem, girmedim mangalara Yer etmedi adalet duygusu içimde benim çünkü ben ömrümce adle boyun eğdim. Yıldızlı gökten bana soracak olursanız kösnüdüm ona karşı onu hep altımda istedim." Böyle diyor Müslüman şair. Yukanda adı geçen- lerle beraber okunası bir yapıt "Bir Yusuf Masalı". Mozart Türkiye 'de Kültür Senisi - Mo- zart' ın 'Saraydan Kız Ka- çBina' operasını konu eden 'MozartTnrkrye'de filmi- nin gösterimi bugün saat 20.30'da Boğaziçi Üniver- sitesi Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Yönet- menliğini Mick Csaky'ın yaptığı filmin opera yö- netmeni ElijahMoshinskv. tstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın girişimleriyle Mozart'ın ünlüoperası 'Sa- raydan Kız Kaçırma / Die Entführung aus dem Se- rau", Antelope, BBC ve IKSV ortak yapımı. Spon- sorluğunu Istanbul Men- kul Kıymetler Borsası'nın üstlendiği filme aynca, TG Kültür Bakanlığı ve TC Başbakanlık Tanıtma Fo- nu katkıda bulunuyor. Filmin kadrosu soprano Yelda KodaUı'nın (Kons- tanze) yanı sıra Paul Gro- ves (Belmonte), Desiree Rancatore (Blonde), Lynton Atkinson (Pedri- lio), BeterRose(Osman) ve OnverTobias (Selim Paşa) oluşuyor. Ülkemızin ulus- lararası tanıtımma yöne- lik katkı sağlayacak filmin ön gösterimi 14 Aralık'ta BAFTA'da (Britanya Film ve Televizyon Sanatları Akademisi) yapıldı. Ön gösterimde 'üstün bir sa- nat vapımı' olarak nitelen- dirilen "Mozart Türki- ye'de" filmi. galasından sonra 'sanat filmleri'ne odaklanan dünya sinema- lannda gösterime girecek. Filmin Türkiye'dekı ilk gösterimi ise, 19. Ulusla- rarası lstanbul Film Festi- vali'nde, TRT'de ve BBC 2'de gösterimleri de ekimde yapılacak. "Mo- zart Türkiye'de" kasım ayından itibaren tüm dün- yada pek çok televizyon kanalında gösterilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle