Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 3 ŞUBAT 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kutturfa cumhuriyet.com.tr 15
"Yönetmen Atıf Yılmaz, 12 Eylül döneminde yaşananlan bir çocuğun gözüyle aktanyor
Hüzi'mlügeçmişe ncüfbirbakışS.RAYANYİRMİBEŞ
Henüz beş yaşında bir çocuk: Adı Metin. Anne-
si Ayten gözaltında, babası Rasim aranıyor... 12 Ey-
lül darbesinin ilkgünleri... AnfYümaz, Habib Bek-
taş'm 1997 lnkılap Kitabevi'nin 70. yıl roman ödü-
lûnü kazanan Gölge Kokusu adlı kitabından beyaz-
perdeye uyarladığı 'Eylül Fırtınası' ile 12 Eylül
1980 'den günümüze uzanan bir süreçte dönemin de-
ğerlendirmesini yapıyor. Filmde parlayan çocuk
oyuncu Kutay Ozcan, torun Metin'i; başanlı yoru-
muyla Tank Akan, dede Hüseyin Efe'yi canlandı-
nyor.
- Tunç Başaran'ın 'Uçurtmayı Vurmasınlar'daki
gibi siyasi kargaşalarla yaşamı doğrudan etkilenmis
bir çocuğun gözünden olaylan aktarmakla, yakala-
dığıntz naif anlaüm romandan mı kaynakJandı?
ATIF YILMAZ - Çocuk bakışıyla anlatmak. ro-
mandan kaynaklanıyor ve farklı bir boyut getiriyor;
gerçeğin, dramın yoğunluğunu bıraz hafifietirken bir
taraftan da daha yoğunlaştırabiliyor, ikisi bir arada
olabiliyor. O bakımdan romandan gelen bir şey var,
ilginç bir anlatım şekli, sorunu izleyiciye ulaştır-
mak için daha etkileyici biryol gibi geldi.
- 1990'da çektiğiniz 12 Eylül öncesi 68 kuşağuun
dranuru anlatan 'Bckle Dedim Gölgeye'den sonra
Türkiye'nin yakın tarihini farklı bir bakış açısıyla ele
alan birdönem filnıi 'Eylül Fırtınası' 'Politik' içe-
rikli bir nim çekmeye nasıl karar verdiniz?
YILMAZ -Doğrusunu isterseniz baska bir proje
üstünde çalışıyordum. Onun da beşte dördü yurtdı-
şında bir metropolde geçiyordu, fakat çıkamadım o
projenin içinden ve son anda vazgeçtim; çünkü ne
iyi ne de ticari bir film olacaktı. Bu projeyi ertele-
yince Habib Bektaş'tan gelen öneriyi değerlendir-
dim. Romanı okudum \e Türkiye için yararlı ve iyi
bir film çıkabileceğini düşündüm. Gaye Boralıoglu
ile senaryo üzerine çalışmaya başladık v e sanıyorum
ki çok kötü bir şey çıkmadı ortaya. tnsanlara belki
o günleri hatırlatmak çok sevimli bir şey değil ama..
çocuğumuz, Kutay Ozcan da bunu telafi eder diye
düşünüyorum. Onu 100 çocuk arasından seçtik ve
bütün ekibi eğlendirdı film çekilirken, inanılmaz bir
çocuk.
- Romanı filme uyaıiarken hangi noktalarda yo-
ğunlaştınız?
YILMAZ - Sinemada bir roman uyarlaması ya-
parken romanı bilinçaltma atıp, unutup yola çıkmak
lazım, detaylara takılırsanız işin içinden çıkamazsı-
nız, ömeğin filmde yer vermediğimiz Almanya yıl-
lan, kitapta uzun uzun anlatılmıştı. Film romanla ay-
nı duygulan taşıyan, ama çok daha klişe yapıda ol-
du. Roman çok farklı, ömeğin romanın sonunda de-
de Hüseyin Efe komik bir biçimde delirir aslında.
Sinemada ise deliliği yansıtmak çok zor, özellikle
bizim gibi toplumlarda deli ciddiye alınmıyor, ko-
mik bir figür gibi hatırlıyor izleyen. Böyle olunca
""Piffffffil i t
. ;H j »ı 11 m * ı f ı M »jj
jfm.üçük bir adada
bile 12Eylül'ûn
bir aileyi nasıl
darmaduman
edebildiğini
yansıtmak istedik.
Temelde işkenceyi
göstermeden,
yaşananlann
insanlan nasıl •
etkilediğini,
değiştirdiğini
anlatmaya çalıştık.
Çoeuğun sorduğu
sorular ve cevaplan
ve çocuğun
değişimi üzerinde
durduk.
Kutay Ozcan bütün ekibi
eğlendirdi fHm çekiürken,
inanılmaz bir çocuk.
Hüseyin Efe rolündeki
Tank Akan çok başanlıydı.
Zara, rürkücü kimliğinden
tamamen farklı karakter
oluşturdu.
(Fotoğraf: UĞUR DEMİR)
dozunu çok iyi ayarlamak gerekiyor. Biraz daha de-
liliği abartsak komik olabilirdi. Bu anlamda Hüse-
yin Efe rolündeki Tank Akan çok başanlıydı. Temel-
de işkenceyi göstermeden, yaşanan şeyin yan etki-
leriyle insanlan nasıl değiştirdiğini, nasıl yansıdığı-
nı anlatmaya çalıştık ve daha çok çocuğun sorduğu
sorulara önem verdik; çünkü o sorular bize de bir-
takım şeyler açıyor. Örneğin, annesine 'Işkence ne-
dir', 'Biz hapis miyiz burada' dediği zaman veya
'Biz kominiks miyiz?' dediği zaman. O sorulann ce-
vabı, çocuktakı değişimin üzerinde durduk, uyum-
suz bir öğrenci oldu mesela o yaşananlann içinde.
Başta çok saf, naif bir çocukken, okula başladığı za-
man çok uyumsuz bir çocuk haline geldi. Küçük bir
adada 12 Eylürünçokbüyüketkisiolmaması lazım
ama bunun o kadar küçük bir yerleşim biriminde bi-
le bir aileyi nasıl darmaduman edebildiğini anlatma-
ya çalıştık.
- Jenerikte 12 Eylül'e damgasını vuran Kenan Ev-
ren' i ve olaylan yansıtan gerçek görüntüieri kullan-
ma fıkri nasıl doğdu?
YILMAZ - Benim karanmdı, Gaye biraz karşı
çıktı ama sağolsunlar arşivlerinden yararlandığımız
MehmetAfi Birand'ın, Ash Hürmen'in yardımlany-
Ia, jeneriği yaptık ki fena da olmadı bence.
- Mekân anlamında niçin SalihB değfl de Bozca-
ada'yıterdhettiniz?
YILMAZ- Habib Bektas Salihlili, oraya gittik fa-
kat çok yoz ve berbat bir kasaba haline geldiğini gör-
dük. Bağlar, teknolojik hale gelmiş, görsel anlam-
da hiçbir hoşluğu yoktu. Doğru dürüst bir bağ evi
bile bulamadık. Bozcaada'yı biliyordum ve birden
çekim için uygun olabileceğini düşündüm. Ada, ger-
çekten bozulmamış bir yer. Adanın görsel olarak
filme çok şey kattığını düşünüyorum.
'Bugûnkü gençlikten umutlu değilim'
- Deniz Türkali, Oktay Sözbir gibi deneyimli yar-
dıma oyunculann yanı sıra Zara. Selahattin Duman
gibi popüier isimleri bir araya getirmişsiniz-.
YILMAZ - Zara yerine, Yeşim Salkım oynaya-
caktı bu rolü, kocası da sponsorumuzdu; 250 bin do-
lar koymuştu yapım için. Hakan Uzan senaryonun
politik olmasından korkarak son anda kansının oy-
namasına engel oldu. Zara'yı ben tanımıyordum
doğrusu, çekimden 20 gün önce bağlı olduğu mü-
zik firmasından beni aradılar ve çok yetenekli oldu-
ğunu, onunla bir film projesi yapmak istediklerini
söylediler ve benden yardım istediler bu konuda. lş
çıkmaza girince gittim Zara'yı gördüm, baktım çok
zeki, hoş ve yetenekli. Bizim için büyük şans oldu,
sesli çekmemize karşın, çok başanlı oldu. O rürkü-
cü kimliğinden tamamen farklı bir karakter oluştur-
mayı başardı. Selahattin Duman, 'Bana rol ver bir
fîlmde'dedi. 'Olur' dedim, polis şefini de çok da iyi
oynadı hani.
• Filmdeki Metin karakteri bağlamında, bugünün
ve geleceğin gencliğini nasıl değerkndiriyorsunuz?
YILMAZ-1980'e kadar müthiş bir sağ ve sol ara-
sında anarşi ve çatışma ortamı var diye şikâyet edi-
yorduk. Bugün o dönemin Türkiye için çok daha ya-
rarlı bir dönem olduğunu düşünüyorum. Çünkü top-
lum dinamik bir toplumdu, birtakım düşünceler ça-
tışıyordu. 80 sonrası çeşitli baskılarla gençliğin üze-
rine ölü toprağı serpilmiş gibi oldu. 80 öncesinin o
dinamik gençliği maalesef yok; inandığı fikirler uğ-
nına çarpışan, dövüşen, yazan, çizen... O yönden,
bayağı geriye gitti Türkiye bence. Bu da o cuntanın
baskısıyla ve çıkardıği yasalarla oldu tabii. Bugün-
kü gençlikten o kadar ümitli değilim. tstisnalar ka-
ideyi bozmaz ama, o dönemin dinamizmi ve yara-
tıcılığı yok artık toplumda. Bugün bayağı giyimiy-
le, yediğiyle, içtiğiyle ve Amerikan filmi merakıy-
la Türkiye'nin hiçbir sorunuyla ilgilenmeyen bir
gençlik var gibi geliyor. Bu, üzücü ve insanı ümit-
sizliğe sürükleyen bir olay. lleriye doğru ne olur bi-
lemiyonım ama, 80 cuntasının çok büyük kötülüğü
oldugu ortada. Avrupa Birliği ve globalleşme de çok
büyük bir tehlike tabii. Globalleşme hikâyesi, Ame-
rikan kültürünü hepimizin kabul etmesi anlamına ge-
liyor. Amerika'nın kendi seçtiği ve bütün dünyaya
empoze ettiği birşey. Bilinçli ülkeler buna hiç olmaz-
sa kültürel açıdan karşı çıkıyorlar. Bizimkilerde öy-
le bir şey olmadığı için Türkiye'nin geleceğinin bu
açıdan parlak olduğu söylenemez.
'Çocuğun gözü> le küçük bir ailenin küçücük bir problemini bir ülke probtemi haline getirdik. Çok daha doğru oldu.'
' 12 Eylül filmlerinin en doğrusu'
- Romandaki dedeyi nasıl yorumladı-
nız?
TARIK AKAN - Romandaki dede
Salihli'de bir ovada yaşıyordu, ama biz
bunu adaya uyguladık; çok daha iyi ol-
du. Çıkanmlanmagöre, canlandırdığım
dede 70-80 yaslannda. Tam bir köylü,
hiçbirbilinci yok, fakat olaylar ona zor-
lamayla bir bılinç. farklı bir dünya ba-
kışı getiriyor. Bu öğeden yola çıknm, ama
romandaki dede degilim. Adanın getır-
miş olduğu kültüre sahip bir dedeyi
canlandırdım. Deniz, insanda bir kül-
tür farklılığı yaratıyor. Hüseyin Efe. Gü-
neydoğu'da ya da dağlann başında olan
bir dede olsaydı çok daha bilinçsiz ola-
rak işlerdim. Bir şeylerin farkında. ama
olaylan tam sezememiş. Ama olaylar
yava§ yavaş bir şeylerin farkına vardır-
hyor. Oyle bir yorumla girdim. Tabii o
kadar yaşlı değilim, ama bunu da otu-
ruşlarda ve kalkışlarda, jestlerde ve mi-
miklerde altmı hiç çizmeden sergileme-
ye çalıştım. Böyle olunca, seyirci de ro-
lü gerçekten bir yaşlıymış gibi ele aldı.
Bundan da mutluyum, hedeflerime ulaş-
mışım.
- FHmde Hüseyin Efe karakterini.Ok-
tay Sözbir'in canlandirdığı Koreli'nin
güçlendirdiğini düşünü\or musunuz?
AKAN - Filmde, Korelı benım en sa-
mimi arkadaşım, ama onun da bilinci üç
asağı beş yukan benimki kadar. Bura-
da dostluktan kaynaklanan bir dayanış-
ma var. Dede ile Koreli, belirli bir kül-
tür seviyesinde değiller. Dede gördüğü,
yaşadığı olaylarla delirme noktasına
geliyor. Ama okumuş yazmış bir insan
kültürüyle, bilinciyle meseleyi çözer.
Çözemediği zaman hastalık noktasına
kadar gider ki, o üzüntünün sonucunda
birçok insan dünyadan göçtü gitti. De-
de, eşinin de o üzüntüden, sıkmtıdan
yasamını kaybetmesiyle bir bılinç yük-
selmesi yaşıyor ve bamteli atıyor. Polis
şefıne verdiği tepki, Kurtuluş Sava-
şı'ndan, kökten gelen bir bilinçtir. Va-
tan haini lafını hiçbir Türk kabul ede-
mez.
- Shasi olavlan elestiren filmleriniz
arasında 'Eylül Fırtması'nı hangi çizgi-
de degerlendiri>»rsunuz?
AKAN- 198Ödarbesı, 1970 darbesin-
den çok daha ağır yasandı, çok daha sıs-
tematık götürdüler olayı, çok kişinin ca-
nı yandı. çok büyük kitlenin üzerine gi-
dildi. 12 Mart 1970 darbesi sanata yan-
sıtılamadı. çünkü baskılar, sansürler en-
• Tank Akan, 'Eylül
Fırtınası'ndan çok
mutlu. "Bugüne kadar
ne sergilemek
istediysem,
düşüncelerimi,
kişiliğimi ortaya
koymuşum" diyor.
gel oldu, ama 80de hemen darbeyı eleş-
tiren fılmler yapmaya çalıştık. Bunlar-
dan biri 'KarartmaGeceleri'dir. 1940'la-
nn Türkiyesi'ndeki baskıcı, tek parti
döneminin yanlışlan ve onun baskısın-
dan bir aktarma yaptık 80'e... Ve san-
sürdüşüncesindeki insanlar bizim 'Ka-
rartma Geceleri'ne herhangi bir kulp
takamadılar, çünkü başka bir tarihsel
dönemi anlatıyordu. Sonra 80'lerde çek-
tığimiz 'Ses'te gözleri kapalı işkence
görmüş birgencin ışkencecisıyle karşı-
laşıp onu tanıması, aralanndaki çelışki-
yi o dönemde yansıttık, ama 'Ses'te 1980
darbesini bu denli güzel eleştiremiyor-
duk. Korkuyorsun birçok şeyden; film
yasaklanabilir, oynamayabilir, bütün bu
uğraş çöpe gidebilir, mâhkemelerde sü-
rünebilirsin, başına bir şey gelebilir...
Böyle aralardan derelerden gittiğin za-
man da hedefe ulaşamıyorsun. Arka-
sından 1980 darbesini ilk elestiren film-
lerden biri olan 1981 tarihli 'Yol' geli-
yor. Orada da bir baskı var. ama 1980
diye altı çizilmiyor. 'E>1ül Fırünaa' bu-
güne kadar yapılmış 12 Eylül filmleri
arasında en doğrusu. Bu sıkıntılan mil-
yonlarca insan çekti bu ülkede, çok da
acı çekti. Biz küçük bir ailenin küçücük
bir problemini bir ülke problemi haline
getrrdik ve bunu çocuğun gözüyle, anım-
sadığı kadanyla koyduk ve çok daha
doğru oldu. 'Eylül Fırûnası' sinemaka-
riyerimde çızgime dahil olan bir film.
Film yavaş yavaş diğer filmlerimin önü-
ne geçmekte. Çok mutluyum filmden.
Düşüncelerim, kişiliğün. bugüne kadar
ne sergilemek istediysem bunu koymu-
şum.
- Depolitize edilmiş kuşağa nasıl ba-
kıyorsunuz?
~AK\N -1980 sonrası kuşak bilinçli
olarak apolitıze edildi. Herkesin politik
bir düşüncesi olmak zorunda. Apolitik
bir insan gene politiktir, ama o çizginin
en alt sırasında ve sağda kalmış bir po-
litikanın içindedir, muhafazakârdır. Genç-
lerin hepsi apolitik, bu nedenle de ma-
teryalizme değil fızikötesi kuramlara
inanan, dünyaya çok daha farklı bakan
bir kuşak yetişti. fleride ülke bunun za-
rannı anlayacaktır, 2000'lere gelindi-
ğinde bakıyorsun hiç umulmadık oy pat-
laması ortaya çıkabiliyor. Toplumda son
günle.de yaşanan kaosun nedeni de bu.
Gençlerin okuyarak. araşörarak hangi dü-
şünceye inanırlarsa inansınlar bunu sa-
vunmalan gerekir. Apolitik bir insanı
doğru bir insan olarak kabul edemiyo-
rum.
Bektaş, politik aktarımı yoflun bir dllle yapryor 7
4
FiIm9
romanın
özünü yansıtmış
- Romanı film yapma teklifi Yümaz'a
sizden gitnıis.»
HABİB BEKTAŞ- BufilmiMemduh
Ün de yapmak istedi, olmadı, anlasa-
madık. Aüf Bey gibi bir ustanm, cesur
bir yönetmenin, özellikle kadmlar üze-
rine yaptığı filmleri düşünürsek, roma-
nımda da filmin izdüşümünü yakala-
masını olumlu buluyorum, seviniyorum.
-'Gölge Kokusu', 'Eylül Fırtınası' ol-
duğunda anlamı yitmiş mi?
BEKTAŞ-Romanın, sadece basit po-
litik bir çerçeveden değil, çok daha de-
rinden bir bakışı var. Filmde de bunun
yansıtılmış olduğunu gördüm. Atıf Bey
o çocuksuluğu, saf-
lığı bence iyi yaka-
lamış ve Kutay da
çok başanlı bir
oyuncu, inanılmaz
derecede... Kutay'ın
bu kadar başanlı
olabileceğini düşün-
memiştim, çok şa-
şırdım, oyununu
çok sevdim. Tank
Akan da çok usta,
çok deneyimli bir
oyuncu. Dede be-
nim tarifimden bi-
raz farklı ama Tank
Bey bunu kendisi de
belirtti zaten. Bir si-
nema izleyicisi ola-
rak filmi güzel bul-
dum, duygulandım,
etkilendim, zaman
zaman ağladım bi-
le. Bir de sadece
hoşcavakit geçirile-
cek değil, üzerinde
içeriğiyle tartışıla-
cak bir film. Türk
insanı ve yakın tari-
himizin tartışılması
için bir kazanım di-
ye düşünüyorum.
Bazı tabulann yıkılması, işkencenin, 12
Eylül darbesinin tartışılması konulanna
hep olumlu bakıyorum. Bu malzemeyi
50 tane yönetmene verin. hepsinden
farklı farklı şeyler çıkar ama bu Atıf
Bey'in fılmidir, onun yorumudur ve ben-
ce romanın özünü yansıtmıştır ve bu çok
güzel ama 400'ü aşkın sayfalık romanı
film olarak düşündüğümde, isterdim ki
ne kadar paragrafvarsa ne kadar saür var-
sa, virgül. nokta, ünlem işareti varsa
hepsi beyazperdeye aktanlsın. Bu da40-
50 saatlik bir film yapar ve mümkün
değil tabii. Böyle saatlerce süren bir şey
hayal ediyorum, aslında en büyük çocuk
benim, böyle çocuksu bir düşüncemi
söylüyorum, bu tabii mümkün değil.
"Bir sinema izleyicisi
olarakfilmi güzel
buldum, duygulandım,
etkilendim, zaman
zaman ağladım bile.
Türk insanı veyakın
tarihimizin tartışılması
için bir kazanım diye
düşünüyorum."
(Fotoğraf: BERND BÖHNER)
ütopya... Sinema, apayn bir sanat dalı.
- Roman, yasamınızdan izler taşıyor
mu?
BEKTAŞ-Tabii içinde gerçekler var.
Bir sürü insan işkenceden gecti, ruhsal
olarak çöküntüye uğradı, aileler bölün-
dü, bir sürü çocuk perişan oldu. Elbet-
te gerçekleri vurguluyorsunuz ama bu-
nu bir roman gerçeği çerçevesinde, in-
sanlarımızı şablon durumuna düşürme-
den yapmak zorundayız.
- Romanda. olaylan niçin birçocuğun
dilinden anlattınız?
BEKTAŞ-Bütün insanlarda biröz, töz.
cevher var. Bu çocuklarda çok daha yo-
ğun, yaşlandıkça
bundan bir şeyler
yitiriyoruz hep. Bu-
nu ne kadar çok
muhafaza edebiür-
seko kadar çok ço-
cuğuz, o kadar çok
insanız diye düşü-
nüyorum. Bu. ço-
cuklarda kirlenme-
mişliğıyle, bütün-
lüğüyle, çıkar kav-
galanndan uzaklı-
ğiyla daha çok göz-
ler önüne serilebili-
yor. Çocuklar duy-
gulannı daha taraf-
sız, daha yalın orta-
ya koyabiliyor.
Bundan yola çıka-
rak bir çocuğun gö-
zünden vermeye ça-
lıştım ama ilk yaz-
dığım şiirlerden be-
ri bilinçli olmadan
belki bütün yazdık-
lanmda hep öne çı-
kan birçocuk tema-
sı vardır.
-Solvesağgörüş-
lü iki ailenin çocuk-
lannın aşkını kur-
guya özellikle mi yerlcstirdiniz?
BEKTAŞ - Özellikle değil yaşam da
yapıyor bunu. Çocuk karşısındaki insa-
na bakarken, onun siyasal kimliğine de-
ğil, hayattaki davramşına bakıyor çün-
kü özünde ailesi ya da yakın çevresinin
genel, hatta politik turumu nedeniyle
çocuğun kendisi de eziliyor. Dikkat eder-
seniz Metin de babası nedeniyle ezilir,
acı çeker, babasıyla ilgili gerçekleri ka-
bul etmek istemez. Diğer yandan Me-
tin'in sevgili gibi gördüğü kız çocuğu da
ezilir, babasınm dayatmasıyla Kuran
kursuna gitmesı, bas örtüsü takması... Bu
çocuklar birbirlerinde bir şeyler buluyor,
bence bu aşk da değil, bir dostluk. en azın-
dan bedensel aşklardan uzak.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Kitaplar Arasında...
Kitaplannı her zaman hayranlıkla okuduğum Pro-
fesör Sayın Cemal Yıldınm, Evrim Kuramı ve Bağ-
nazlık adlı değerli yapıtının önsözünde son derece
önemli şeyler söyiüyor her zaman olduğu gibi. Son
haftalarda basınımızda az da olsa, kimi köşe yazar-
lan kuantum fiziğinden, bilim felsefesinden, evrim ku-
ramından, Darwin'den, Einstein'dan söz açmaya
başladılar. Sevindirici bir gelişme bu. Böylesi haya-
ti önemi haiz konulara postmodern bir bulanıklıkla
yaklaşıp meseleyi çorbaya çevirmek yerine, bilgiyi
herkesin anlayacağı, temiz ve duru bir dille aktarmak
en akılcı tutumdur.
Sayın Yıldınm, bizim toplumda da, Amerika Birle-
şik Devletleri'nde de güçlü olarak ortaya çıkan bir
cins dinsel bağnazlıktan söz ediyor önsözünde. Hu-
rafe erbabı, yirmi birinci yüzyılın başında bile evrim
düşüncesini "bilim dışı birsaplantı" suçlamasıyla ka-
ralamaya çalışır. On altıncı yüzyıldan beri bilim kar-
şısında sürekli gerileyen teolojinin içine düştüğü ye-
ni bir çaresizlikle karşı karşıyayız.
Evrim yoktur diyorlar, insanlar/canlılar evrilmemiş-
tir. Evrende her şey gibi canlılar da Tann'nın eseridir.
Şimdi "yaratışçılık" olarak bilinen bu akım son yirmi
yıl içinde, özellikle ABD'de güçlenmiş, kimi eyalet-
lerin eğitim programlanndan Evrim Kuramı'nın çıka-
rılmasına kadar gitmiştir işin ucu. Arkansas'da,
Ohio'da liselerde Darvvin okutulmuyor. Amerika'da-
ki geriye kalan elli eyaletin binlerce lisesindeyse oku-
tuluyor elbette.
Kuşbakışı okurlan anımsarlar, bu köşede arada sı-
rada sormuşumdur lleri gelenlerimize, yöneticileri-
mize, devlet adamlarımıza sorulsa, bir anket yapıl-
sa kaç kişi çıkar içlerinden Darvvin'in Evrim Kuramı'nı
savunacak?
Bilim Felsefesi, Bilim Tarihi, Matematiksel Düşün-
me, Bilimin Öncüleri, bunlar Sayın Yıldınm'ın yapıt-
lanndan bazılan. Bilime, aydınlığa, evrime tutkulu in-
sanlar için elzem, gerçek başucu kitapları.
•••
Cumhuriyet ailesinden Behiç Ak usta bir karika-
türcüdür, birinci sınrf bir oyun yazandır, ödüllü bir bel-
gesel film yönetmenidir, çocuklar için öğretici, bir-
birinden güzel krtaplann yazandır. Behiç Ak şimdi de
enfes bir öykü krtabıyla çıktı karşımıza. Yıldızların
Tembelliği (fletişim Yayınlan). Yazann Bina, Aynlık ve
Hastane adlı oyunlan, tiyatro yazınımızın sıkı, iyi ya-
zılmış, hep oynanacak oyunlan arasında sayılmalı-
dır bence. Ama öyküleri de en az oyunlar kadar us-
ta işi. Kim Kime Dum Duma'nın tiryakilerinden biri
olduğum için (ben Kamil Masaracı'yı. Semih Po-
roy'u da çok beğenirim) Sayın Ak'ın o soğukkanlı/
hınzır üslubunu öykülerinde de yakaladığımı san-
dım. Günlük hayatın, günlük hallerin içlerinde barı-
nan normal komikliği, güçlü bir mikroskop gibi su-
nuyor Behiç Ak meraklı okuruna.
•••
Geçenlerde sözünü etmiştim, Immanuel Kant'ın
Pragmanlar adlı yapıtı Oruç Aruoba'nın enfes çe-
virisiyle yayınlandı (Altıkırkbeş Yayınları). Bu olağa-
nüstü kitabı kısa zamanda ikinci kez okudum. Kant
seksen yıllık ömrünün (1724-1804) tamamını Ko-
nigsberg kentindeyaşamıştır. MezartaşırMn üstünde,
ünlü yapıtı Pratik Aklın Eleştirisi'nin Sonuç bölümü-
nün ilk tümcesı yer alır: "İki şey, üzerlehnde ne ka-
dar sık dunıp düşünsem, gönlümü hep yeni ve git-
tikçe artan bir hayranlık ve saygıyla dolduruyor üs-
tümdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası."
Bu cümle birçok nedenden ötürü hep yüregimi tit-
retmiştir benim oldum bittim. Derken bir başka ki-
tap, şair Ismet Özel'in olağanüstü güzellikleri, de-
rinlikleri içeren yeni kitabı Bir Yusuf Masalı'nı oku-
dum. Yirmi dokuzuncu sayfada şu dizeler:
"Başkalannın aşkıyla başlıyor hayatımız
başkalannın düşünceleriyle değil.
'Üstümde yıldızlı gök' demişti Konigsberg'li
'içerimde ahlâk yasası'.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
Istergözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Girmem, girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu
içimde benim
çünkü ben
ömrümce adle boyun eğdim.
Yıldızlı gökten bana soracak olursanız
kösnüdüm ona karşı
onu hep altımda istedim."
Böyle diyor Müslüman şair. Yukanda adı geçen-
lerle beraber okunası bir yapıt "Bir Yusuf Masalı".
Mozart Türkiye 'de
Kültür Senisi - Mo-
zart' ın 'Saraydan Kız Ka-
çBina' operasını konu eden
'MozartTnrkrye'de filmi-
nin gösterimi bugün saat
20.30'da Boğaziçi Üniver-
sitesi Kültür Merkezi'nde
gerçekleştirilecek. Yönet-
menliğini Mick Csaky'ın
yaptığı filmin opera yö-
netmeni ElijahMoshinskv.
tstanbul Kültür ve Sanat
Vakfı'nın girişimleriyle
Mozart'ın ünlüoperası 'Sa-
raydan Kız Kaçırma / Die
Entführung aus dem Se-
rau", Antelope, BBC ve
IKSV ortak yapımı. Spon-
sorluğunu Istanbul Men-
kul Kıymetler Borsası'nın
üstlendiği filme aynca, TG
Kültür Bakanlığı ve TC
Başbakanlık Tanıtma Fo-
nu katkıda bulunuyor.
Filmin kadrosu soprano
Yelda KodaUı'nın (Kons-
tanze) yanı sıra Paul Gro-
ves (Belmonte), Desiree
Rancatore (Blonde),
Lynton Atkinson (Pedri-
lio), BeterRose(Osman) ve
OnverTobias (Selim Paşa)
oluşuyor. Ülkemızin ulus-
lararası tanıtımma yöne-
lik katkı sağlayacak filmin
ön gösterimi 14 Aralık'ta
BAFTA'da (Britanya Film
ve Televizyon Sanatları
Akademisi) yapıldı. Ön
gösterimde 'üstün bir sa-
nat vapımı' olarak nitelen-
dirilen "Mozart Türki-
ye'de" filmi. galasından
sonra 'sanat filmleri'ne
odaklanan dünya sinema-
lannda gösterime girecek.
Filmin Türkiye'dekı ilk
gösterimi ise, 19. Ulusla-
rarası lstanbul Film Festi-
vali'nde, TRT'de ve BBC
2'de gösterimleri de
ekimde yapılacak. "Mo-
zart Türkiye'de" kasım
ayından itibaren tüm dün-
yada pek çok televizyon
kanalında gösterilecek.